- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Moskova Orta Asya’daki Nüfuzunu Güçlendiriyor!
Haber:
Kırgızistan-Sputnik 24 Mayıs'ta şunları bildirdi: “Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi Devletlerin Güvenlik Organları ve Özel Servisler Başkanları Konseyinin 54’üncü toplantısı bugün başkent Bişkek’te yapıldı ve oturum Kırgız Ulusal Güvenlik Servisi Başkanı Kamçıbek Taşiyev tarafından açıldı.
Rusya Federal Güvenlik Servisi Başkanı Alexander Bortnikov, çeşitli konulara değinen bir konuşma yaptı ki bunlardan bazıları şunlardır:Anglo-Saksonların Orta Asya’da mümkün olan her yolla kalıcı bir varlık oluşturma çabaları; ABD, İngiltere ve NATO müttefiklerinin kendi politikalarına karşı çıkan devletlerin egemenliğine karşı hibrid savaş yöntemlerini kullanmaları; Ukrayna askeri istihbaratının Krokos'taki terör operasyonuna doğrudan katılımı.”
Rusya Dış İstihbarat Servisi Direktörü Sergey Naryshkin de bir konuşmaya yaparak şunları açıkladı: “Batı, hedeflerine ulaşmak için terör örgütlerini kullanmaktadır; Krokos'taki terör saldırısı, düşmanların Rusya’yı istikrarsızlaştırmaya ve BDT içindeki etnik uyumu bozmaya yönelik bir dizi girişiminin bir parçası olup Batılı elitler, stratejik inisiyatifin tamamen Rus tarafına geçtiğini fark ettikleri için bir şaşkınlık durumu yaşamaktadır.”
Yorum:
BDT özel güvenlik servisleri başkanlarının Kırgızistan’da bir araya gelmesi sadece bir tesadüf değildir, aksine Moskova’nın kasıtlı bir hamlesidir. Her zamanki gibi güvenlik, aşırıcılık ve terörizmle mücadele konuları ele alındı ve Krokos Belediye Binası’nda meydana gelen terör saldırısı hatırlatıldı. Ancak Ukrayna’daki savaşın devam etmesinin ve Batı’nın Orta Asya’daki etkinliğinin yükselmesinin gölgesinde Moskova, kendi topraklarında hâlâ kontrolün kendisinde olduğunu ve liberal Kırgızistan’da bile düzeni sağladığını kanıtlamak istemektedir.
Nitekim geçtiğimiz birkaç yıl içinde Kırgızistan’da siyaset, liberal çok partili sistemden Tacikistan ve Kazakistan'dakine benzer bir diktatörlüğe doğru kaydığına tanık olmuştur. Zira daha önce farklı görüşlere sahip partiler parlamentoda yer alıyor ve özgürce rekabet etme fırsatı bulabiliyorlardı; bugün ise tüm kararlar Cumhurbaşkanı Sadır Caparov tarafından alınıyor. Yani Kremlin kendisine sadık diktatörler bulmuştur; zira Sadır Caparov ve Kamçıbek Taşiyev ellerini kana bulamaktan ve Moskova’nın çıkarlarına hizmet eden katı bir politika uygulamaktan hiç korkmuyorlar.
Batı defalarca ülkedeki durumu baltalamaya ve siyasi nüfuz elde etmeye çalıştı ancak tüm girişimler başarısız oldu. Zira Moskova ülkedeki Batı yanlısı liberalleri tasfiye etmeyi başarmış ve Batı’nın ülkedeki nüfuzunu pekiştirmeye yönelik tüm girişimlerini boşa çıkarmıştır.
"Dış Temsilcilik Görevlerini Yerine Getiren Sivil Toplum Kuruluşları" Yasası bunun en iyi örneğidir; zira yasanın temeli ve içeriği, birçok uzmanın da belirttiği gibi Rusya Federasyonu’nda Moskova tarafından kabul edilen mevzuatla örtüşmektedir.Yasa, dış finansmanlı kamu kuruluşlarını kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Bu yüzden Yüksek Mahkeme, Başsavcılık ve Kırgızistan Ombudsmanı bu yasaya karşı çıkmıştır; hatta Anthony Blinken bizzat müdahale ederek endişelerini dile getirmiş, ancak Cumhurbaşkanı Sadır Caparov Blinken’den ülkenin iç siyasetine karışmamasını istemiş ve buna rağmen yasayı onaylamıştır.
Batı, siyasi hedeflerine ulaşmak için toplumda demokrasi, liberalizm, ifade özgürlüğü ve insan hakları fikirlerini yaymak amacıyla STK’ları her zaman kullanmış ve hâlâ da kullanmaya devam etmektedir. Zira ABD Dışişleri Bakanlığı ve çeşitli Avrupa komisyonları ve organları, sürekli olarak Orta Asya’da sivil haklara saygı göstermekten ve Batı tarzı sivil kuruluşlar inşa etmekten bahsediyorlar. Nitekim eski Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Şoygu da bu araçtan siyasi bir nüfuz olarak bahsetmiş ve ilkbaharda, Savunma Bakanlığı’nın olağan bir toplantısı sırasında şunları söylemiştir: “Batı yanlısı 100'den fazla büyük sivil toplum kuruluşu, 16.000'den fazla şube ve temsilcilik ile bölgede faaliyet göstermektedir. Özel askeri operasyonun gölgesinde bu STK’lar, Orta Asya devletleri ile Rusya Federasyonu arasındaki askeri-teknik, ekonomik ve kültürel işbirliğini azaltmak amacıyla Rusya karşıtı faaliyetlerini arttırmışlar olup bizler de proaktif önlemler almaktayız.”
Aynı yasa daha önce Tacikistan'da da kabul edilmiş ve bunun ardından 700’den fazla sivil toplum kuruluşu faaliyetlerini durdurmuştu. Ayrıca Kazakistan’da da benzer bir durum söz konusu olup şimdi de sıra Kırgızistan’dadır. Dolayısıyla sivil toplum kuruluşlarının sıkı bir denetime tabi tutulması ve kapatılması, Batı’yı bölgedeki otorite üzerinde etkisiz bırakmakta, dolayısıyla bu da siyasi nüfuz kaybına yol açmaktadır.
Örneğin Gürcistan’da benzer bir yasanın kabul edilmesi toplumda kitlesel huzursuzluk ve memnuniyetsizliğe yol açmıştır; nitekim yetkililerin protestocuları dağıtmak için güç kullanmak zorunda kalması, Batı’nın insan hakları, ifade özgürlüğü ve liberalizm fikirleriyle topluma ne ölçüde sızdığını göstermektedir.
Orta Asyalı liderlerin tamamı İsviçre’deki “barış zirvesine” katılmayarak Moskova’ya olan tam bağlılıklarını göstermişlerdir. Özellikle Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov gitmeyi reddetmiştir. Böylece Moskova, bölgedeki her türlü Batı nüfuzunu sistematik bir şekilde ortadan kaldırarak açıkça gücünü ortaya koymaktadır.
Öte yandan ülkedeki Müslümanlar ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Zira geçtiğimiz birkaç ay içinde hem erkek hem de kadın olmak üzere onlarca Müslüman tutuklanmıştır. Yani bu olaylar egemen bir hale gelmiştir; dolayısıyla sömürgeci kâfirler arasındaki çatışmanın yükünü taşıyanlar bizzat Müslümanlardır. Bu arada sömürgeci kâfirlerin prangalarından kurtulmak ve dini özgürce uygulama imkanını güvence altına almak için tek doğru çözüm, adil bir yönetici liderliğinde Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti yeniden ihya etmek için çalışmakta yatmaktadır. Zira Allahu Teala aziz Kitabı’nda şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Eldar Hamzin