Haber-Yorum

Müslüman Kadınlar İçin En Zor Olan, Yalan Haberlerle Başa Çıkmak!

Haber:

Müslüman kadınlar için en zor yer olan üç ülke: Suudi Arabistan, İran ve Afganistan'dır. Nedeni ise şu şekilde gösterildi: “Eğitim ve istihdam üzerindeki kısıtlamalardan temel insan haklarının inkarına kadar bu ülkeler milyonlarca kadın için katı bir gerçeklik teşkil ediyor.İslam şeriatının egemen olduğu ülkelerde hukuk sistemi İslami ilkelerle yönetilmektedir.Bunlar, kişisel davranışlar, aile ilişkileri, ceza hukuku ve ekonomik muamelatlar da dahil olmak üzere hayatın çeşitli yönlerine dikte edilmesine rağmen, bunların uygulanması birçok ülkede kadınların hak ve özgürlüklerini orantısız bir şekilde etkilemektedir.İslam şeriatının tefsir edilmesi farklı ülkeler arasında farklılık göstermekte, bu da farklı şiddet derecelerine sahip benzersiz hukuk sistemlerinin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.Bazı ülkelerde bu sistem, eşitsizliği pekiştirmek ve kadınların özgürlüklerini kısıtlamak için bir araç haline gelmiştir.Bu sistem yakın zamanda Afganistan'da Taliban'ın kadınların “diğer kadınların sesini duymasını” yasaklamasıyla gazete manşetlerine taşınmıştır.Ancak İslam şeriatının özellikle kadınlara karşı sert olduğunu nerede görüyoruz? Eğitim ve iş fırsatlarına dayatılan kısıtlamalardan sağlık hizmetlerine sınırlı erişime ve kadınların temel haklarından mahrum bırakılmasına kadar bu ülkeler milyonlarca kadın için katı bir gerçeklik teşkil ediyor.” (Ajanslar)

Yorum:

Makalede İslami yaşam tarzına ve ideolojik bakış açısına yönelik saldırılar, oryantalistlerin, sömürgecilerin ve tarih düşmanlarının, Batı kültürüne bazı ahlaki bir denklik kazandırmak için kullandığı ucuz ve aşırıcı bir dili temsil etmektedir.

Fransa gibi demokrasilerde başörtüsünün yasaklanması tehlikeli bir hukuki sonuç değil midir?

“Terörle mücadelede” tutuklanan, işkence gören ve öldürülen kadınlar ve ülkemizde desteklenen kukla yöneticiler "temel insan haklarının inkârına" dair bir örnek değil midir?!

Evlerinde diri diri yakılan çocuklar ve Gazze'deki okulların ve üniversitelerin bombalanması, “kadın hakları” şampiyonları tarafından organize edilen “eğitime yönelik” kısıtlamalar olduğu açıktır.

Gerçek şu ki bu tür makaleler, kendisinden bahsettikleri Müslüman kadınlara karşı işlenen suçları gizlemeye yönelik hayali bir girişimden başka bir şey değildir.

Klasik bir ironi durumu da, aynı liberal yorumcuların, kendi durumları çok mükemmel bir durumda olup kendi kadınlarının feminizmden vazgeçmiş gibi davranmalarıdır! Gerçek şu ki feministler canlı ve iyi bir durumdadır; çünkü her neslin kadınının şikayet etmesine ve hakları için mücadele etmesine sürekli ihtiyaç vardır.

Gerçek şu ki İslam'da kesinlikle kadın hakları hareketi olmamıştır;çünkü şeriatın doğru bir şekilde uygulanması, Halifelerin sorumluluğunda olduğu gibi temel bir mesele olarak Müslüman ve gayrimüslim kadınların insan haklarını elde etmelerine izin vermektedir.

Yukarıda bahsi geçen devletlerin hiçbiri İslam Devleti değildir ve bu şekilde temsil etmeleri de söz konusu değildir. Aksine onlar, eleştirdikleri demokrasilerin tasarladığı karma kapitalist baskı modellerinin örnekleridirler.

Batı'nın kırılgan sahte güç cephesi parçalandıkça ve kapitalist başarı imajına tutunmaya yönelik artan umutsuz girişimler ortaya çıktıkça bu tür saldırıların daha da artacağını öngörmemiz gerekir.

Ancak bizim, Allah Subhanehu ve Teala’nın İslam’ı diğer tüm yaşam biçimlerinden üstün tuttuğunu asla unutmamamız gerekir. Tek soru şudur: Bunun gerçekleşmesi için üzerimize düşeni nasıl yerine getirebiliriz?

يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُواْ نُورَ اللهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” [Saff 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İmrane Muhammed