- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Kırgızistan’da Aile İçi Şiddet %32 Oranında Arttı!
Haber:
Kırgızistan İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ifade edildiği üzere, 2024 yılında Kırgızistan’da 17.316 aile içi şiddet vakası kaydedilmiş olup bu rakam, 2023 yılının aynı dönemine kıyasla %32 oranında veya 4212 vaka artış göstermiştir.
Açıklamaya göre 13663’ü kadın, 699’u erkek olmak üzere toplam 14362 şiddet mağduru kişiye geçici koruma kararı verilmiştir.Aile içi şiddet vakalarında toplam 555 ceza davası açılmış, bunlardan 276’sı adli makamlara sevk edilmiş, 133 dava reddedilmiş ve 38’i de soruşturulmaktadır.
Yorum:
Kayıt altına alınan aile içi şiddet bazen cinayetle sonuçlandığından dolayı bu mesele zaman zaman kamuoyunda tartışma konusu olmaktadır.Bu sorunu ortadan kaldırmak devletin görevi olmasına rağmen, resmi veriler şiddetin her yıl arttığını teyit etmektedir.Bu tür ihlallerin önlenmesine yönelik çok sayıda öneri sunulmuş olup kadın haklarının yeterince korunmadığı konusunda birçok farklı görüşler bulunmaktadır.Örneğin sivil toplum örgütleri kadın haklarının yeterince korunmadığını vurgulayarak Batı’da denenmiş yasaları öneriyorlar. Ancak Batı’nın kendisi de bu sorunun girdabına kapılmış olup bir çıkış yolu bulamıyor; çünkü insan aklının ürünü olan demokrasi, Kırgızistan’da olduğu gibi Batı ülkelerinde de hakimdir.Bu nedenle kadına yönelik şiddet azalmak yerine artmaktadır.Örneğin The Diplomat, dünyadaki kadınların yaklaşık %35’inin cinsel ve diğer şiddet türlerine maruz kaldığını bildirmiştir.
Kadına yönelik şiddetin ana nedeninin kapitalist yasalar olduğu bilinmelidir.Nihayetinde demokrasi, kadın-erkek eşitliği bahanesiyle doğası gereği zayıf olan kadınlara erkeklerle aynı sorumluluğu yüklemiş ve onları güçlendirme ve erkeklerden bağımsızlaştırma bahanesiyle kadınları kendisine uygun olmayan alanlara çekmiştir.Bunun neticesinde ailede istikrar kaybolmuş ve aile içindeki çatışmalar artmıştır; çünkü erkekler ve kadınlar görevlerini unutmuşlardır.Dolayısıyla kapitalist sistem kadınların karşılaştığı şiddeti ortadan kaldırmaya güç yetiremez; aksine bu sorunlar bu ideoloji nedeniyle ortaya çıkmakta olup kadınların Batı’nın bu “özgürlüğünden” korunması gerekmektedir.Bu durum Batılı yetkililerin açıklamalarıyla da teyit edilmektedir.Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a göre, “Kadınlar toplam işgücünün %40‘ını, tarımsal işgücünün %43’ünü ve dünyadaki öğrencilerin yarısını oluşturmaktadır.Bu nedenle kadınların ekonomik potansiyelini baskılamak, hazır paradan vazgeçmekle eşdeğerdir ki bu hiçbir devletin kabul etmeyeceği bir şeydir.”Clinton’ın sözleri kapitalizmin gerçekliğini açıkça yansıtmaktadır; başka bir deyişle kapitalizmin dünya görüşüne göre kadın, bir ev kadını değil, aksine o, işgücü piyasasında bir işçidir.
Buna karşılık şiddet, gerçek İslami bir toplumda nadiren görülmektedir.Özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet İslam’da kabul edilemez bir suçtur. Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Onlarla (kadınlar) iyi geçinin.” [Nisa 19]Ayrıca Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Müslümanları kadına yönelik şiddete karşı uyarmış ve şöyle buyurmuştur: لَا يَجْلِدُ أحدُكم امْرَأَتَهُ جَلْدَ الْعَبْدِ ثُمَّ يُجَامِعُهَا في آخِرِ الْيَوْمِ “Sizden biriniz (sakın) hanımını köle döver gibi dövmesin. Sonra günün sonunda onunla (aynı yatakta nasıl/ne yüzle) beraber olur.” [Buhari]
İslam kadınlara büyük önem bir önem vermiş ve onları korunması gereken ev mürebbisi olarak görmüştür.Bu küresel bakış açısına dayalı olarak bir erkek eşini ve mahremlerini korumaktadır.Ayrıca şeriat, kadın ve erkeğin aile içindeki hak ve görevlerini kendi doğalarına göre belirtmiştir. Dolayısıyla kadınlar çocuk doğurmak, onu emzirmek ve yetiştirmek gibi aile içindeki doğal görevlerini yerine getirmelidir. Nitekim kadın, zamanının ve emeğinin çoğunu bu sorumluluğu yerine getirmeye, İslam’ın bu konudaki hükümlerini etüt etmeye ve mümkün olduğunca bunlara tabi olmaya ayırır.Bu hükümlere tabi olmanın getirdiği zorluklara karşı sabırlı olur. Öte yandan doğası gereği güçlü ve çalışmaya muktedir olan erkek, aile fertlerinin günlük ihtiyaçlarını karşılamaktan sorumludur.Ayrıca bir erkeğin, görevlerinden daha fazla zamanı varsa ev işlerinde eşine yardım etmesi de sünnettir. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliği bahanesiyle erkeklerin sorumluluklarının kadınlara yüklenmesi, bugün olduğu gibi sadece daha fazla zorluk ve sorunlara yol açacaktır.
İslam, bugün olduğu gibi hayatın ölçüsünü fayda olarak değil, helal ve haram olarak belirlemiştir.Bu nedenle çalışmak isteyen kadınlara uygun saatlerde çalışma imkânı sağlanmaktadır.Örneğin Osmanlı Hilafeti döneminde bir kadının ekonomik alana etkin bir şekilde katıldığı bilinmektedir.Tarihi kayıtlar, kadınların tarım arazilerine, meyve bahçelerine ve gayrimenkullere sahip olduklarını ve bunlardan elde ettikleri geliri kullandıklarını göstermektedir.Halep mahkeme kayıtlarına göre, 18. yüzyılda mülkiyet satışıyla ilgili davaların %63’ünü kadınlar oluşturmaktadır.İslam’ın kadınlara bir anne, ev hanımı ve korunması gereken namus olarak bakmasının, onun ekonomik faaliyetleriyle çelişmediği bilinmelidir. Bunun tam tersine her durumda müreffeh bir hayat sağlamaktadır. Ayrıca İslam, aile hayatını sevgi üzerine inşa etmiştir. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً لِّتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُم مَّوَدَّةً وَرَحْمَةً “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir.” [Rum 21]
Sonuç olarak İslam, toplumun refahı için her zaman ailenin gücüne özel bir önem vermiştir. Dolayısıyla kadının ve genel olarak toplumun refahı, İslam’ın hayatta uygulanmasına bağlıdır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî