Haber ve Yorum Organize Dilenciliğe Karşı Devletin Organize Arızalığı
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber:
Suriyeli bir kadının Gaziatep'te çöp konteynerinden yemek yediği görüntüleri medyada, internet sitelerinde ve sosyal medyada yayınlanması, insanları derinden sarsmıştı. Ne var ki, bugün sabah İMKANDER Gaziantep Temsilcilği aileye yardım ulaştırmak için ziyarete gidince, bu görüntülerin bir dilenci çetesi tarafından düzmece olarak sahnelendiği ortaya çıktı. Suriyeli kadının haberde iddia edildiği gibi dul olmadığı, gerçekte eşi tarafından dilendirildiği ortaya çıktı. Ve yanındaki iki çocuğun da kendi çocukları değil, eşinin yeğenleri olduğu ortaya çıktı... Tüm bu haberler, para karşılığında insanların duygularını sömürmek olarak yayınlandı - Suriyeli dilencilerin sömürüsü olarak... Şimdi ise aile kampa yerleştirilmek isteniyor…(Ajanslar)
Yorum:
Ne yazık ki, tüm bunlar, kapitalist sistemin ortaya attığı madalyonun öteki yüzü ve bir kez daha zaten son derece ağır şartlarla mücadele etmek zorunda olan binlerce izzetli Suriyeli Müslüman mültecileri karalamak için kullanılacak bir haberdir. Aslında Türkiye'deki mültecilerin durumu hiç de hükümetin resmettiği kadar parlak değil. Bu yılın Mart ayında, AFAD'ın yayınladığı verilere göre, 10 ilde 24 çadır ve konteyner kentte 229 bin Suriyeli bulunuyor (Ocak 2015). Sadece Şanlıurfa'nın 4 ayrı ilçesinde kurulan 13 bin 871 çadır ile 2 bin konteynerde yaklaşık 80 bin Suriyeli yaşıyor. Çadır kent dışında ise neredeyse 1.7 milyon ve toplamda 1.9 milyon mülteci bulunuyor. Bu sayı aynı zamanda Türkiye'nin 11 ilinin toplam nüfusunu da geride bıraktı.
Kamplarda giriş ve çıkışların sıkı kontrol altında olmasından dolayı Suriyeli mülteciler kendilerini hapsedilmiş hissediyor ve büyük bir kısmı kampları terk etmeyi tercih ediyor. Siyasi nedenler, güvenlik, yetersiz mahremiyet ortamları, sınıra yakın olma, birçok ailenin kampları terk etmesinin nedenlerinden bazıları.
Kamp dışında yeni bir hayat kurmak üzere şansını denemek isteyenlerin yolu ise çoğunlukla yürekler acısı koşullarda son buluyor. Birçoğu sokaklarda ve parklarda yaşamak zorunda veya ev sahiplerine inanılmaz yüksek kiralar ödedikleri harap evlerde kalmak zorunda. Çoğu ailede en az 6-7 küçük çocuk bulunduğundan, genellikle iki veya daha fazla oda kiralamak zorunda kalıyorlar. Türkçe bilmemek da ayrıca toplumla iletişim kurmayı güçleştiriyor. Hemen hemen her gün yıkım emri altındaki evlerde, bodrum katlarında, penceresiz ve havalandırması olmayan evlerde, ısıtmasız, elektriksiz, hatta susuz ve sıhhi tesisatı olmayan ve daha çok sağlık sorunlarına yol açan rutubetli ortamlarda yaşayan Suriyeli ailelerin haberleri çıkıyor. Odaların çoğu 8-9 m2 kare ve en fazla 3 tane yatağın yana yana sığacağı kadar küçük. Bu odalar daha çok ruhsatsız eski işyeri veya hanlardaki mekanların odaya çevrilmesiyle oluşturulmuş. Çoğunun kapıları bile yok ve lağım kokusundan zor nefes alınıyor. Ve buralarda genellikle 10-15 odada yaşayan insanlar için sadece tek bir tuvalet bulunuyor. Böylesi sığınaklar için aylık kira fiyatları 350-600 TL arasındayken bazı bölgelerde 1000-1500 TL.
Çalışma izni almak genellikle çok zaman ve masraf gerektirdiğinden külfetli geliyor. Çocuklar dahil iş bulabilme şansı olanlar genelde merdiven altı işyerlerinde, günde 15 saat, hiçbir sosyal güvence olmadan ve zaten sömürülmekte olan Türk işçilerinin aldığı düşük ücretin çok daha altında ücret karşılığında çalışmak zorundalar. Ve ücretler nadiren zamanında ve tam olarak ödenmektedir. Sokaklarda dilencilik yapmak istemeyenler ise hiçbir pazarlık şansı olmadan bu çalışma şartlarını kabul etmek zorundalar.
İşte sokaklarda dilenen kadın ve çocuk manzaralarını meydana getiren gerçekler bunlardır! Yine çok yaygın bir manzara da, sokaklarda küçük çocuklarıyla ve bebekleriyle birlikte seyyar satıcılık yapan kadınlardır. Gazeteler, gece geç saatlerde günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmek için plastik ve benzeri şeyleri toplayan kadınların hikayeleriyle dolu. Ve yine, bebeklerini yanlarında taşıyorlar...
Bir taraftan sayısız Müslüman - fertler ve kuruluşlar olarak - bu çaresiz insanlara yardım etmek için elinden geleni yaparken, diğer taraftan Türkiye'de Suriyeli mültecilerin varlığına karşı sesini yükseltenlerin sayısı da artmaktadır. "Devlet onları bizim paramızla ve bizim rıskımızla besliyor", "Türkiye'de zaten hanelerin %22.4'ü yoksulluk sınırı altında yaşıyor...", veya "bu Suriyeliler ahlak da bırakmadı", "ülkemizde huzursuzluk çıkartıyorlar", "sokaklarımız ve parklarımız Suriyeli dilencilerle doldu" gibi laflar da daha sık duyulmaya başlandı artık. Ayrıca tüm bir aileye, çocuklara ve kadınlara karşı şiddet içeren saldırılar veya Suriyeli ailelerin kaldığı evlerin ateşe verildiği haberleri de artmaya başladı. Bursa ve Antalya'da olduğu gibi bazı belediyeler mültecilerin şehirlerine girmesine dahi izin vermiyor bazen para cezaları bile kesiyorlar veya il dışına çıkartıyorlar. Tüm bu negatif meyilleri bir de bazı hükümet karşıtı politikacılar daha da kızıştırıyor.
Öyleyse, organize dilencilikten daha da utanç verici olan, bu devletin çatısı altında barınmak isteyenlere sahip çıkmaktaki acziyetinin boyutudur. Bir insan için en vahim durum; öldürülmenin, işkence görmenin, aşağılanmanın veya tecavüze uğramanın yanısıra, bir de yersiz yurtsuz kalmaktır. İşte bu yüzden insanları yazın aşırı sıcak ve kışın aşırı soğuk olan çadır veya konteyner kentlerde kalmaya zorlamanın insani koşullar olduğunu düşünmek kesinlikle kibir alametidir ve insanın fıtratına aykırıdır. Tüm bunlar ayrıca, kapitalizmin artık bu ülkedeki toplumda derin kök saldığının göstergesidir ki bu durum Suriyeli kardeşlerinin refahından ciddi olarak endişe eden ve gerçek Ensar olmak isteyen Müslümanlara da etkili şekilde yardım etmeyi zorlaştırmaktadır. Zira sadece bir kaç kişiye değil binlerce Suriyeli aileye güvenli bir sığınak ve insani çalışma koşulları sunabilecek gerekli maddi imkanlara sahip olanlar onları daha da fazla sömürmeyi tercih ediyorlar. Bunu zaten kendi vatandaşlarına karşı da yaptıkları için, aslında hiç de olağandışı değildir.
Bu kapitalist sistem kökten sökülüp atılmadığı ve yerine Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafet getirilmediği müddetçe hiçbir Müslüman mülteci - ister Suriye'den, Burma'dan, Irak'tan, Afganistan'dan veya herhangi bir yerden olsun - hiçbir İslam beldesinde gerçek barınma, destek ve kurtuluş bulamayacaktır. Ayrıca bu Hilafet; Müslümanların yurtlarındaki zulmü, zorbaları ve kasapları yok etmek için ordularını da harekete geçirecektir. Ve aslında; dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar için, hiçbir suni sınır olmadan, milliyetçilik, etnik gruplar vs. olmadan izzetli hayatlar temin etmenin tek ve gerçek yolu da budur. Allah (st) bizleri TEK ÜMMET olarak yarattı ve Allah (st) rahmeti bizlere ancak tekrar tek Ümmet olduğumuzda ulaşacaktır.
وَهَذَاكِتَابٌأَنزَلْنَاهُمُبَارَكٌفَاتَّبِعُوهُوَاتَّقُواْلَعَلَّكُمْتُرْحَمُونَ
"İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin." (Em'am 155)
Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Adına
Zehra Malik