Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
İhlas, Sabır ve Sebat ile Zalimler Karşısında Hak Sözü Söylemek Hayati Bir Farziyettir

بسم الله الرحمن الرحيم

İhlas, Sabır ve Sebat ile Zalimler Karşısında Hak Sözü Söylemek Hayati Bir Farziyettir

Selam olsun hakkı hak olarak gösterip hakka tabi olan, batılı batıl olarak gösterip hem kendini hem başkalarını ondan sakındıran basiret ve feraset sahibi Mü’min kullara.

Ümmet-i Muhammed’i içinde bulunduğu her türlü karanlıklardan, onu hak yoldan ve el-Hakk olan Âlemlerin Rabbi’ne kulluktan alıkoyan başındaki zalim ve despotlardan kim kurtaracak? İslam’ın hükümlerini kim ikame edecek? İkame edilmesi için kim çalışacak? Hem Ümmeti hem tüm insanlığı İslam’ın adaletine, huzur ve refahına, emniyet ve izzetine kim kavuşturacak?

Elbette “İnsanlık için çıkartılmış en hayırlı Ümmet” olarak BİZ kavuşturacağız! Allah Subhânehu ve Teâlâ’dan mevcut durumumuzu değiştirmesini istiyorsak, her şeyden evvel idarecileri muhasebe etmeliyiz, onların yanlışlarını, ihanetlerini ve tuzaklarını güç sahiplerine ve Ümmete anlatarak farzların tacı olan emr’i bil ma’ruf nehyi anil münker ameline katılıp İslami hayatı yeniden başlatmaları için çalışmaya, destek ve Nusret vermeye davet edecek olan biziz. Bu çalışma hem bir farz hem de ölüm kalım meselesidir. المنتقم El-Muntakim Subhânehu ve Teâlâ olan Rabbimiz; karanlıktan kurtulup aydınlığa çıkmak için kendimizi değiştirmemizi istiyor. Rad Suresi 11. ayetinde şöyle buyuruyor:  إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا۟ مَا بِأَنفُسِهِمْ“Şüphesiz ki bir kavim kendi durumunu (içinde, özünde olanı) değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez...”

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemşöyle buyurmuştur: الدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا لِمَنْ قَالَ لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ“Din, nasihattir. Dedik ki: Kim için? Dedi ki: Allah için, Kitâb’ı için, Rasûlü için, Müslümanların imâmları ve onların hepsi içindir.” [Müslüm, Temîm ed-Dârî kanalıyla tahriç etti] Ve şöyle buyurdu: أَفْضَلَ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ "...Cihadın en faziletlisi zalim bir sultanın yanında hak söz söylemektir.” Yine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den şöyle buyurduğu rivâyet edildi: والذي نفسي بيده لتأمرن بالمعروف ولتنهون عن المنكر أو ليوشكن الله أن يبعث عليكم عقابا منه ثم تدعونه فلا يستجاب لكم“Nefsim elinde olana yemin ederim ki, mutlaka marûfu emreder ve münkerden nehyedersiniz. Yahut Allah sizin üzerinize katından bir ikâb gönderiverir de sonra O’na dua edersiniz, ama size icâbet edilmez.” [Tirmizi]

Kays İbn-u Ebî Hâzim’den Ebu Bekr Es-Siddîk’tan şöyle dediği rivâyet edildi: أيها الناس إنكم تقرءون هذه الآية يا أيها الذين آمنوا عليكم أنفسكم لا يضركم من ضل إذا اهتديتم وإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول إن الناس إذا رأوا الظالم فلم يأخذوا على يديه أوشك أن يعمهم الله بعقابه “Ey insanlar; Sizler şu ayeti “Ey iman edenler siz kendinize bakın. Siz hidâyete erdiğinizde dalâlette olanlar size hiçbir zarar veremezler.” [Maide 105] Okuyorsunuz, halbuki ben Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’i şöyle buyururken işittim: “İnsanlar zâlimi görüp de elini tutmadıklarında, Allah’ın ikâbını onlara genellemesi çok yakındır.” İbn-u Mâce’deki rivâyette ise şöyledir: Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem şöyle buyurdu: إن الناس إذا رأوا المنكر لا يغيرونه أوشك أن يعمهم الله بعقابه“İnsanlar münkeri görüp de onu değiştirmediklerinde, Allah’ın ikâbını onlara genellemesi çok yakındır.” [Ahmed]

Bir toplumun halini değiştirmek elbette kolay değildir. Tarih boyunca Nebiler ve Rasuller ve onların yoluna tabi olanlar yalanlanmış, dışlanmış, eziyet ve her türlü işkenceye maruz kalmışlardır. Bunu Kur’an-ı Kerîm’de sayısız ayetten, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in siretinden ve Ashab-ı Kiram’ın hayatından ve tarihimizdeki ve günümüzdeki binlerce âlim ve dava insanından biliyoruz. Bundan dolayı dava taşıyıcısı da birçok sıkıntılarla, ailesinden, çevresinden, devletten gelen baskılarla karşılaşacaktır. Bu baskılara göğüs germesi, taşıdığı davanın hak dava olduğuna inanması, takip ettiği yolun doğru bir yol olduğuna inanması gerekir. Davetçinin davasını taşıma esnasında birtakım sıkıntılarla karşılaşacağını Allahu Teala sayısız ayette ifade etmiştir, sabredenleri de hem dünyada zaferle hem ahirette cennetle müjdelemiştir. Örneğin şöyle buyurmuştur:

لَتُبْلَوُنَّ فِىٓ أَمْوَٰلِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ ٱلَّذِينَ أُوتُوا۟ ٱلْكِتَٰبَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ ٱلَّذِينَ أَشْرَكُوٓا۟ أَذًى كَثِيرًا ۚ وَإِن تَصْبِرُوا۟ وَتَتَّقُوا۟ فَإِنَّ ذَٰلِكَ مِنْ عَزْمِ ٱلْأُمُورِ

"Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda deneneceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a şirk koşanlardan birçok incitici şeyler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bu azme değer işlerdendir." [Al’i İmran 186]

Ancak hiçbir kaynakta, karşı karşıya kaldığı işkenceler, yalanlanmalar, alaya alınmalar nedeniyle yüklendiği emaneti taşımaktan vazgeçen, daveti taşıma görevini terk eden tek bir tane dahi Nebi, Rasül ya da Nebiye ve Rasüle tabi olan kimsenin var olduğu görülmemiştir.

Davetçide bulunması gereken hasletler

Allah’ın Nusret ve zaferine tabi olan Mü’min davet taşıyıcısında olmazsa olmaz bir takım hasletler bulunmak zorundadır. Bu hasletler olmazsa davetçi başladığı işi tamamlayamadan tökezler ve sadakatinden eser kalmaz.

  1. 1.Sahih irade:

Sahih irade; emr-i bi’l marûf ve nehy-i ani’l münker ile İslami hayatı yeniden başlatmak için İslam’ın ve Ümmetin kalkanı –Hilafeti- yeniden ikame etme davasını ölüm kalım meselesi haline getirmek ve bu davayı dünyadaki bütün işlerden öne almaktır. Ya zafer ya da bu dava uğrunda şehadet düşüncesi vazgeçilmez bir unsur olmalıdır. Hedefe ulaşma iradesi, siyasi bir çalışmayla Ümmet’i değişime doğru hazırlamak ve davetin çalışma metodu ile ilgili şer’i hükümlere hiçbir taviz vermeden, ertelemeden sarılmakla meydana gelir. Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem‘i davasından caydırmak, amacından saptırmak için Mekkeli müşrikler birçok yola başvurmuş, farklı tekliflerde bulunmuşlardır. Ancak her defasında Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların getirdikleri teklifleri geri çeviriyor, bir keresinde müşriklerin tekliflerine reddiye olarak Kâfirûn suresi iniyor, bir başka teklif üzerine de Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem amcasına şöyle diyordu:

«يَا عَمّ ، وَاَللّهِ لَوْ وَضَعُوا الشّمْسَ فِي يَمِينِي ، وَالْقَمَرَ فِي يَسَارِي عَلَى أَنْ أَتْرُكَ هَذَا الْأَمْرَ حَتّى يُظْهِرَهُ اللّهُ أَوْ أَهْلِكَ فِيهِ مَا تَرَكْتُهُ»

"Ey amcacığım! Allah'a yemin olsun ki, bu davayı terk etmem şartıyla onlar sağ elime güneşi, sol elime de ayı verseler ben yine bu davadan vazgeçmem. Allah bu dini zafere erdirinceye ya da ben bu uğurda helak oluncaya, öldürülünceye kadar bu işe devam edeceğim."

  1. 2.Söylemde ve Amelde İhlaslı Olmak:

Dava taşıyıcısı konuşurken Allah’ın emrine bağlı kalarak konuşmalı ve amelinde Allah’ın emrine bağlı kalarak hareket etmeli ve her daim yalnıza O’nun rızasını gözetmelidir. Ebu Umame el-Bahili’nin rivayet ettiği hadiste, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللَّهَ لا  يَقْبَلُ مِنَ الْعَمَلِ إِلا مَا كَانَ لَهُ خَالِصًا وَابْتُغِيَ بِهِ وَجْهُهُAllah’ın rızası gözetilmeden ihlastan yoksun olarak yapılan bir ameli Allahkabul etmez.” [Nesei K. Cihad: 3089]

Daveti taşımak bir ibadettir ve diğer ibadetler için geçerli olan hususlar daveti taşıma hususunda da geçerlidir. Öyleyse daveti taşıma işi yalnızca Allah için ihlasla yapılmalıdır. Allah emrettiği ve rızasını kazanmak için taşınmalıdır. İhlas olmadan yapılan amellerin şirk tuzağına düşme riski vardır ve davet taşıyıcısı buna çok çok fazlasıyla itina göstermesi ve önem vermesi gerekir.

  1. 3.Belalara karşı sabırlı olmak:

Daveti taşıyan, ne kadar ihlaslı olursa, ne kadar aktif ve canlı olursa, üzerindeki belalar ve işkenceler de o kadar şiddetlenir; sabırlı olmaya ve sıkıntılara dayanmaya olan ihtiyacı daha da artar.

Bela ve sabır; ihlaslı, salih ve Mü’min kimselerde kesinlikle birbirinden ayrılmazdır. Belalara sabırla karşılık veren kulun Rabbi katındaki konumunun ne kadar yüksek olduğunu Abdullah ibni Abbas Radıyallahu anh’tan rivayetle Nebi Salallahu Aleyhi ve Sellem şöyle anlatmıştır: “Kıyamet günü şehit getirilir ve ona payı (mükafatı) verilir. Bol bol sadaka veren kimse de getirilir ve ona da mükafatı verilir. Sonra dini uğrunda sürekli olarak belalarla karşılaşan kimse getirilir, fakat onun için mizan kurulmadan divan açılmadan üzerinden bol bol mükafat boşaltılır. Hatta mükafatlarını almış olanlar, onun yerinde olmak için, Allah’ın onlara verdiği sevaba karşılık olarak, vücutlarını ortaya koyarlar (borç verirler).” [Taberani ve Ebu Naim]

Aziz olan Allah; ...إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ “Şüphesiz ki sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.” [Zümer 10] vadetmiştir, Allah vaadinde durandır.

  1. 4.Daveti Taşımada Sebat Göstermek

Daveti taşımak her Müslümana farzdır ve daveti taşımada sebat göstermek vaciptir. İslâm’ın ve davetin düşmanları, İslam’ın birçok hükmünü ve mefhumunu yaftalayarak, küfür fikirlerini İslam fikirlerine karıştırarak sebat göstermeyi baltalamak için çalışıyorlar. Örneğin İslam davetini demokratikleştirmek, “hürriyet, sosyal adalet, kadın-erkek eşitliği” gibi kavramlarla İslami kavramları bulandırmaya, dinde kargaşaya, hak ile batıl arasını ayıramaz hale getirmek için uğraşıyorlar. Yine davette sebat edenlere karşı tutuklama, işkence, yoksulluk ve hatta idamla, her fırsatta ve her yerde savaşmaktalar. Daveti taşımakta kim fitneye düşerse kaybetmiş, fitnecilerin, davete veİslâm’a düşmanlık yapan alçakların isteklerini gerçekleştirmişolur.Allah Subhânehu ve Teâlâ, daveti taşımada sebat gösterilmemesine karşı bizleri şiddetle uyarmaktaveşöyle buyurmaktadır:

وَإِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنْ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتَفْتَرِي عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذًا لاتَّخَذُوكَ خَلِيلا وَلَوْلا أَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلا إِذًا لاذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا   “(Ey Muhammed!) Seni sana vahyettiğimizden ayırıp başka bir şeyi bize karşı uydurman için uğraşırlar. O zaman seni dost edinirler. Sana sebat vermemiş olsaydık, ant olsun ki az da olsa onlara meyledecektin. O takdirde sana hayatın da ölümün de kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.” [İsra 73-75]

Yani İslâm’a ve davete düşman olanların isteklerine icabet etmek, onlara yönelmek, yağcılık yapmak, küfür fikirlerinin, hükümlerinin ve işaretlerinin Allah’ın şeriatına muhalif olduğunu söylemeyi terk etmek, İslâm’a ve Müslümanlara karşı hazırlamış oldukları planları ve tuzakları ifşa etmeyi durdurmak, onların yaptıkları fiillere razı olup kabul etmek, onların zulümlerini görmezden gelmek ve suçsuz saymak, İslâm düşüncelerinin ve hükümlerinin çağa uygun olmadığı ithamlarına sessiz kalmak, onların isteklerine icabet edip İslam’ın hükümlerinden herhangi birini değiştirmeye kalkmak, sebat etmenin zıddıdır ve daveti terk etmektir ve dolayısıyla da Allah’ın öfkesine yol açmaktır!

  1. 5.Örnek ve Model olmak:

Allah Subhanehu ve Teâlâ insanı görünmeyen şeylerden, soyut fikirlerden çok daha fazla hissedilebilen maddi unsurlara, iman edebilecek fıtratta yaratmıştır. Tarihimiz boyunca İslam bir devletle temsil edilirken, yani Hilafet varken, insanların yoğun bir şekilde İslam’a girdiğini gördük. Ancak İslam’ın temsil edilmesi zayıfladıkça ve sonunda Hilafet ortadan kaldırılınca İslam’a giren halkların sayısı da azalmaya başlamıştır. Bu nedenledir ki Allah Subhanehu ve Teâlâ, Müslümanlara Hilafet’i ikame etmelerini emretmiştir. İslâm’ı Hilafeti ikame ederek hissedilebilir fiziki bir varlık haline getirmek, Müslümanların üzerine düşen en büyük görevlerden birisidir. O zaman Müslümanların sayısı daha da artacaktır. Bundan dolayı davet taşıyıcısı, İslam’ın hayatta bilfiil tatbik edilmediği bu dünyada, İslâm’ın hissedilebilir tek örneğidir. Onun için, tıpkı Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabı gibi Radıyallahu anhum İslam’ın hissedilebilen rol modeli ve önderi olmalıdır; sözleri, fiilleri ve sıfatlarıyla İslam’ın temsilcisi olmalıdır; Hakkı söylemeye, meşru olan şeyleri yapmaya ve şeriat tarafından belirlenen sıfatlara sahip olmaya hırs göstermelidir.

Bunlara ilaveten davet taşıyıcısı övgüye layık diğer niteliklere, güzel ahlak, doğruluk, ihlas, fedakârlık, sabır, sebat, alçak gönüllü olmak, insanları sevmek, Allah’tan korkmak, Allah’ı sevmek ve Allah için öfkelenmek ve insanlara karşı hüsnü zanda bulunmak gibi sıfatlara sahip olmalıdır. Kötülenen niteliklerden ve kötü ahlak sahibi olmaktan kaçınmalıdır. Cimri, kibirli, hasetçi ve zalim olanlar, daveti taşımaya ehil olamazlar. Allah, amellerinde onları başarılı kılmaz. Onların elleriyle hayrı gerçekleştirmez. Zira insanlar, bu kişileri hareketlerinde ve sözlerinde kendilerine örnek almazlar.

Daveti taşımak ağır bir sorumluluk, zor ve yıpratıcı bir çalışmadır. Allah Subhanehu ve Teâlâ zaferi ancak hedefi Firdevs cenneti olan, bu Ümmeti ve insanlığı karanlıklardan kurtarıp aydınlığa kavuşturma onuruna erişmek isteyen davet taşıyıcısına nasip edecektir. Onun için üstü kapalı, mugalatacı açıklamalarda bulunmadan, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan İslam’ın fikirlerini ve metodunu açık, saf ve berrak bir şekilde, ifade etmelidir.

Son olarak davet taşıyıcı kardeşlerim; İslam ve davet düşmanlarının işkence ve zulümleriyle karşılaştığımızda yegâne örneğimiz, rol modelimiz, sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem‘in Taiflilerden gördüğü işkence karşısında Allah’a ettiği duayı hatırlayalım:  

Muhammed b. Ka’b el-Kurazi’den:  Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua etti:

اللهم إليك أشكو ضعف قوتي وقلة حيلتي وهو اني على الناس. يا أرحم الراحمين، أنت رب المستضعفين وأنت ربي، إلى مَن تكلني، إلى بعيد يتجهمني أم إلى عدوّ ملّكته أمري؟ إن لم يكن بك عليّ غضب فلا أبابي، ولكن عافيتك هي أوسع لي، أعوذ بنور وجهك الذي أشرقت له الظلمات وصح عليه أمر الدنيا والآخرة من أن تنزل بي غضبك، أو يحلّ علىّ سَخَطك، بك العتبى حتى ترضى، ولا حول ولا قوة إلا بك

“Ey Rabbim! Güçsüzlükten ve halk tarafından hor ve hakir görülmekten dolayı Sana yakınıyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zayıfların Rabbisin ve benim Rabbimsin. Beni kime bırakıyorsun? Beni, bana asık suratlı bakan yabancıya mı, yoksa her işimi eline verdiğin düşmana mı bırakıyorsun? Eğer Sen bana dargın değilsen başka hiçbir şey benim için önemli değildir. Ancak Senin afiyetin bana her şeyden üstündür. Senin gazabının üzerime inmesinden, karanlıkları yırtıp nura çeviren ve bütün dünya ve ahiret işleri kendisiyle salah bulan rıza ve merhametine sığınıyorum. Zira rıza ve hoşnutluk ancak Senindir. Beni affet, yegane kudret kaynağı ancak Sensin.” [Müslim K. Cenaiz: 1526, Ahmed b. Hanbel]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına

Zehra Malik

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER