- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Konferansın İkinci Konuşması:
“Müslüman Gençlik... Gerçek Değişimin Öncüleri” Eğitim Müfredatıyla Müslüman Gençliği Laikleştirmek
Kuşkusuz herhangi bir milletin kültürü, varlığının ve bekasının belkemiğidir. Bu kültür üzerine o milletin medeniyeti inşa edilir, gaye ve hedefleri belirlenir, yaşam tarzı seçkinleşir. Bu kültürle o milletin fertleri tek bir potada erirler ve böylece diğer milletlerden ve halklardan ayırt edilir hale gelirler. Ümmetin kültürünü korumanın metodu ise eğitimdir. Eğitimin amacı, zihinleri ve eğilimleri biçimlendirmek, kişinin gelecekteki şahsiyetini şekillendiren değerleri, düşünceleri ve ilkeleri aşılamaktır. Batıda hâkimiyet ve eğitim arasındaki ilişki birinci derecede öneme sahip olduğu için, İslami beldeleri kontrol altında tutmak ve onları zapt etmek için içlerindeki eğitim sistemini laikleştirmek için çalıştılar. Aynı şekilde Müslümanları İslam dininden uzaklaştırıp, Ümmet ve Ümmetin hayati meseleleriyle ilgilenmeyi gerektiren İslami şahsiyetlerin oluşmasını engellemek için çalıştılar. Bu sebepten dolayı eğitim müfredatını kendi küresellik anlayışlarına ve laikleşmeye uygun bir şekilde doğru hizaya getirmeye koyuldular. Böylece eğitim müfredatı bu beldelerde iç mesele olmaktan çıkmış ve daha çok halklarının Akidesini yıpratmayı, zihinlerini fikir ve değerlerinden arındırmayı amaçlayan küresel bir mesele haline gelmiştir. Hatta kendi akidesine tamamen zıt olan bir akide üzerine kurulmuştur. Böylece ümmetin evlatlarına ümmetin kültüründen farklı olan Batılı kültürü aşılayıp bu yolla kendisine olan bağımlılığı güvence altına almayı amaçlamaktadır.
Piskopos Dr. Samuel Zwemer, misyonerlere hitaben yaptığı konuşmasında şöyle demişti:“Sizler, Müslümanların vatanında Allah ile olan bağını bilmeyen, bilmek de istemeyen bir gençlik yetiştirdiniz. Müslümanı İslam dininden çıkardınız, ama Hıristiyan da yapmadınız. Buna ilaveten İslam’la yetiştirilen gençlik de sömürgeciliğin isteğine uygun bir gençlik olarak yetişti. Musibetler umurunda değil, eğlence ve tembelliği seviyor, bir yandan da dünyalık meselelerine heva ve heveslerinden başkası yön vermiyor.”
Bu laikleştirme sürecinde bir takım yöntemler kullandılar. Bilhassa Arap dilinin ihmal edilmesine odaklandılar. Bir taraftan talebeleri Arapçayı öğrenmekten uzaklaştırırken, diğer taraftan yabancı dillerin öğretilmesini Arapçayla eşit veya daha üstün bile gösterdiler. Gençleri, fikirlerini aydınlatacak ve yeniden canlanmalarına neden olacak Kur’an ahkâmını (ve böylece anayasalarını) anlamaktan aciz kılmak için yaptılar. Aynısını İslami ilimler müfredatına da yaptılar. İslami ilimleri ana konusu olmaktan çıkartıp ikincil bir ders yaptılar. Artık İslami ilimler, gençlerin İslami şahsiyetlerini şekillendirecek temeli oluşturmak yerine unutmadan sınavları geçmek için ezberlenen temel kavramlardan ibaret, sadece ev ödevi olarak verilen bir ders haline getirildi. Bunun üzerine bir de Batılı eğitim sisteminin yerleştirildiğini unutmayalım. Bunlar, ister Hristiyan misyoner ister laik olsunlar, dine saygıyı, düşünceleri, fikirleri ve davranışları zehirleyen ölümcül atıklarını boşaltan tanklar gibidirler. Bunun gereği olarak, liberal ve gayri-İslami olan bir fikri taban oluşturuldu. Bir yandan da İslam sanki hayat için bir anayasa ve metot değil de, hayattan kopuk, sadece ibadetle meşgul ruhban bir din olarak gösterildi. Hayatla ilişkisi veya önemi yokmuş gibi gösterilmesi, gençlerin fikir ve davranışlarına da tesir etti. Eğitim müfredatındaki bu değişikliklerden kadınlar da özel bir pay aldılar. Zira müfredatın gayesi kadının asıl imajını ve toplumdaki rolünü değiştirmekti. Bunun adını da “klişeleri yıkmak” koyup, onu ev kadını olmak yerine çalışan bir kadın olmaya özendirdiler. Onun için kız çocuğuna asli rolü hakkında bilgi edinmesine yardımcı olacak konuları içeren ev idaresi dersini de müfredattan çıkarttılar. Bir yandan ekonomik güçlenme ve bağımsızlık şarkıları söylerken de, bir taraftan kendilerine göre “erken evlilik” dedikleri şeye karşı da savaş ilan ettiler. Öğrencileri okul içinde ve dışında gayri İslami kutlama ve bayram şenlikleri münasebetiyle düzenlenen gezilere, projelere ve eğlencelere katılmaya teşvik ettiler ki bunların çoğu kız erkek karışık olan, vücudu teşhir etmeyi gerektiren ve şeri hükümlere aykırı olan ortamlardır.
Evet kardeşlerim... Batı, kimlikte Müslüman yazılı, ama özde Batılı olan bir nesil yetiştirmeyi garanti altına almak istiyor. İslami bir ülkede yaşayan, ama Batı toplumunun değer ve geleneklerine sahip olan bir nesil istiyor. Hz. Ömer’in, Hz. Ali’nin ve Selahaddin’in torunları olan, fakat gerçek İslam’ın geri gelmesin için yapılan her davetin, yeniden hayat bulmaya değil de, teröre, gericiliğe ve sapkınlığa davet olduğuna inandırmak istiyor. Hem de bu nesilleri bizzat kendilerinin, İslam’ın ve İslam’ın özüne dönüşün karşısında köstek olacak şekilde inandırıyorlar.
Kıymetli kardeşlerim!
Sömürgeciler, eğitim politikalarını kontrol altına alınması gerekli en önemli unsurlardan biri olarak kabul ettiler. Bu nedenle Mısır, Pakistan, Suudi Arabistan ve Yemen gibi birçok ülkedeki müfredata, eğitim politikalarına ve okullara müdahale ediyorlar. Örneğin Pakistan’da dini okulları denetim altına almak ve tüm İslami konuları ders kitaplarından çıkarmak için Amerika Müşerref hükümetine büyük bir destek vermiştir. Suudi Arabistan’da El-Vela Vel-Bera konuları, cihat ayetleri Şer'i İlimler müfredatından çıkarıldı ve bazı Akidevi tanımlar tahrif edildi. Tüm bunları da bu İslami okullardan 'terörizmin' doğmasını engelleme iddialarıyla gerekçelendirdiler.!!! Benzer şekilde Filistin’de, özellikle de sözde “Filistin Otoritesi” müfredatının yürürlüğe sokulması, Müslüman çocukların nefislerinde İslam’ı yıkmak, belleklerini İslam dışı mefhumlar ile tahrip ederek laikleştirmek üzere işlemektedir. Mısır Kenane’sine gelince; Yahudilerle yapılacak barış ve anlaşmaları övmek için, Yahudilere karşı savaşlara dair tüm metinler silindi. Yine aşırılık ve şiddete özendiriyor iddiasıyla Selahaddin Eyyubi ve Ukbe b. Nafi gibi İslami kahramanlardan söz eden dersler kaldırıldı. Hatta Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in cihadı teşvik eden hadisleri dahi silindi. Aynı şekilde İslami tarih ve fetihlerden bihaber olarak Firavun uygarlığını Mısır tarihi diye sunulmakta.
Tunus'a gelince, Habib Burgiba Zaytuna Üniversitesini kaldırıp laik batılılaşma hedefinin hâkim olduğu okullar kurdu. Küçük yaşta yabancı dil öğretimini yerleştirdi, karşılığında öğrencileri İslami eğitimden uzaklaştırıp, yerine öğrenciye beşeri kanunları ve vatancılık ve milliyetçilik gibi çürük bağları öğreten vatandaşlık kültürü dersini yerleştirdi.
Gençlik örgütleri, kadın dernekleri ve USAID , UNICEF, UNESCO, İngiliz Danışma Kurulu gibi Batılı kurumların rolünü de asla görmezden gelmeyelim. Görünüşte bu kurumlar, öğrenci, eğitim ve terfi dostudur. Gerçekte ise öğrencilerin düşünce ve mefhumlarını laikleştiren ölümcül bir zehirdir. Bu kurumlar, okulların çevre ve çehresini dahi gayri İslami hatta laik hale getirdiler. Batıyı güzel ve sevimli bir surette lanse ettiler. İslam’ı kısıtlamalar, temel özgürlüklerden yoksun, gerici, kalkınma ve ilerleme önünde duran bir engel olarak sunarken, Batıyı da onun gibi olmak için çalışmamız ve izinden gitmemiz gereken uygar, gelişmiş ve müreffeh bir dünya olarak pazarladılar. Onlara deriz ki Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” [Hud 113]
Kıymetli kardeşlerim!
Evet, işte şu an İslam ülkelerindeki eğitimin durumu budur. Peki, çocuklarımız ve öğrencilerimiz için ne yapmalıyız? İster veli ister eğitimciler olarak, çocuklarımıza İslam'ı öğretmenin doğru metodu nedir?
Daha önce de belirtildiği gibi İslam’ı sadece imtihan kâğıdına yazılan, diplomayı aldıktan sonra da unutulup giden akademik bilgi ya da bir ders olarak ele alıp sunmamalıyız. Aksine düşünme ve dolayısıyla da davranış değişikliğine neden olan mefhumları aşılamak zorundayız. Çocuklarımızda somutlaşması ve mefhuma dönüşüp uygulamaya geçirebilsinler diye bu mefhumları vakıa ile ilişkilendirmeliyiz. Yani çocuklarımıza ibadet, ahlak, şiir, tarih veya bilim gibi herhangi bir ders vermek istiyorsak, bunu sadece salt bilgi olarak veremeyiz. Aksine o bilgiyi vakıayla, şeri hükümlerle, mefhumlar ve davranışlarının inşasında istifade edecekleri şeylerle ilişkilendirmeliyiz. Örneğin namazı açıklarken, kaç rekât olduğu, namazda ne okuyacağız, ne yapacağız türünden öğretmekten ziyade; namazın, dinin direği olduğunu, doğru düzgün yapıldığında amelin düzgün olacağını ve namazın herhangi bir kötü veya hayâsız amele karşı önleyici ve alıkoyucu olması gerektiğini öğretmeliyiz. Onlara Kur'an kıraatini öğretirken, kalplerine Kur'an'ın bir hayat düsturu ve uygulama metodu olduğunu, sadece Ramazan’da, cenaze ve sınavlardan önce okumak için olmadığını, bireyler ve devlet düzeyinde uygulanması ve pratiğe dökülmesi gereken Şer'i hükümler olduğunu aşılamalıyız. Zira Kur'an bireysel ve devlet düzeyinde kendisine başvurulup tatbik edilmesi gereken Şeriat ahkamını temsil etmektedir. Aynısı bilimsel doğal olayları açıklarken de geçerlidir. Bunları sadece materyalist nedenlerle ilişkilendirmemeliyiz. Aksine Yaratıcımız Subhanehu ve Teâla ile ve Kur'an-ı Kerîm'indeki ayetleriyle ilişkilendirerek iman boyutuna taşımalıyız. Keza ahlak, muameleler, tarih, fizik, teknoloji ve diğer hususlar da, devamlı kültür, akide, İslami hükümler, mefhumlar ve davranışlarla ilişkilendirilmelidir...
Kerime Kardeşlerim, elbette bunun İslam’a ve Müslümanlara karşı yürütülen savaşın gölgesi altında öyle anlatıldığı gibi kolay olmadığını biliyorum. Fakat bu savaştan kaynaklanan hasarları azaltmak üzerimize bir farzdır. Bugün İslam'ın tatbik edilmeyişinin, onu kapsamlı ve bütünüyle tatbik eden İslami devletin yokluğundan kaynaklandığını biliyorum.
İnsanı hayat sahasındaki mücadeleye hazırlayacak olan eğitim sistemini bir farz olarak yerine getirecek olan bu devlettir. Kadın olsun, erkek olsun, her ferde ilköğrenim ve lise aşamalarında ücretsiz eğitim sağlamak İslam devletinin üzerine bir görevdir. Bir yandan da tüm olanakları seferber ederek yükseköğrenimde de herkes için ücretsiz eğitime kapı aralar… Bugünkü mevcut durum gibi değildir! Bugün kimi aileler, çocuklarının eğitimi için boğazından kısmak zorundadır! İslam Devletinde eğitimin iki hedefi vardır:
Birinci hedefi; zihniyet ve nefsiyet olarak İslam şahsiyetini oluşturmaktır. Bunun yolu da, öğrencilerin akıl ve nefislerine akide, fikirler ve davranışlar olarak İslam kültürünü yerleştirmektir. Dolayısıyla Hilafet Devletinde müfredatı belirleyenler ve uygulayanlar bu amacı gerçekleştirmeye özen göstereceklerdir.
İkinci husus ise; Müslüman çocukları ister İslami ilimler (içtihat, fıkıh, yargı vb.) isterse deneysel bilimlerde (mühendislik, kimya, fizik, tıp vb.) olsun hayatın her alanında uzman ilim adamları olmak üzere hazırlamaktır. İslam Devletini ve İslam ümmetini omuzlayarak, onu dünyada devletler ve milletler içinde lider devlet konumuna taşıyacak nitelikli ilim adamları yetiştirmektir. Böylece İslam Devleti, lider ve ideolojisiyle tesir eden bir devlet olacaktır. Bugün Arap ve İslam dünyasında olduğu gibi düşünce ve ekonomisiyle ajan ya da tabi bir devlet olmayacaktır. Gerçekten de İslam Devletinde okullar, Fıkıh Usulü, dil ve Tefsir dallarında seçkin İslami şahsiyetlerin yetiştiği ilk beşik olacaktır. Yine atom, uzay, bilgisayar vb. bilimsel dallarda da benzeri şahsiyetlerin yetiştiği beşik olacaktır. Hepimiz bu devletin gölgesi ve himayesi altında yaşamanın özlemini çekiyoruz.
Allah Subhanehu ve Teâla’dan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin bir an önce geri gelmesini nasip etmesini niyaz ediyoruz ki çocuklarımız onun gölgesi altında eğitim görsünler ve bozuk tüm kapitalist fikirlerden arınsınlar. Umarız bu gün çok yakındır...
Muslimah [Ummu Suhayb] El-Shami