Çarşamba, 11 Rebiu’l Evvel 1447 | 2025/09/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

İşgal, Gazze Şehri'nin İşgali ve Açlıktan Yeni Ölümler İçin Zemin Hazırlıyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

İşgal, Gazze Şehri'nin İşgali ve Açlıktan Yeni Ölümler İçin Zemin Hazırlıyor!

Haber:

Yahudi ordusu Cuma günü, Gazze Şehri'ne yönelik ön operasyonların ve saldırının ilk aşamalarının başladığını duyurdu. Ordunun hedefleri yine yerleşim bölgeleri ve açlık çeken kalabalıklar oldu; bu da onlarca kişinin şehit olmasıyla sonuçlanırken açlık yüzünden yeni ölümler kaydedildi. (El Cezire Net)

Yorum:

Ey Müslümanlar... Ey ordular... Ey Ürdün'ün cesur ordusu, ey yeryüzünün en hayırlı askerlerinden oluşan Kinane ordusu, ey Suriye, Suudi Arabistan, Pakistan ve Müslüman ülkelerdeki Müslüman ordular,izzet ve metanet şehri Gazze'deki Müslümanların yaraları henüz iyileşmedi veya sarılmadı; peki neden?! Yöneticileriniz mi sizi engelliyor?! O halde siz, yöneticilerinize mi icabet edeceksiniz, yoksa Rabbinizin şu emrine mi icabet edeceksiniz: قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْOnlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın.” [Tevbe 14] Yoksa tiran ve hain yöneticilerin emirlerinin yerine getirip Allahu Teala'nın emrini ihmal mi edeceksiniz:مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَSize ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?” [Kalem 36]Yöneticileriniz sizlere, gözlerinizin önünde Müslüman kardeşlerinizin kanını döken Yahudilerin sınırlarını korumanızı emretmiyor mu?Peki Allah sizlere, düşmanınızın sınır hatlarını korumayı mı emrediyor, yoksa kardeşlerinize yardım etmeyi mi emrediyor?! وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal-72]Kardeşlerinizin açlıktan ölmesini izleyip sessiz mi kalacaksınız?! Allah size bunu mu emrediyor?!Nefislerini Rabbinizin emri yerine şeytana satan yöneticilerin sözlerini mi öne sürüyorsunuz?!Allah size bunu mu emrediyor?!Yoksa Allah sizlere şöyle mi diyor: كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِSiz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” [Al-i İmran 110] Yöneticileriniz sizleri, milletlerin kuyruğu yapmıyorlar mı?! Rabbinizin size bahşettiği hayır nerede?! İçinizde aklı başından bir adam yok mu? İçinizdeki Mutasım nerede?İçinizde hain yöneticilerinizin emirlerini çiğneyip Allah'ın emrini yerine getirecek ve diniyle iftihar ederek yardım isteyen mazlum Müslümanları kurtarmak için çalışacak biri yok mu?

Kıyamet gününde, gazaba uğrayan Yahudileri kökünden söküp atmak için maddi güce sahip olduğunuz halde dökülen kan ve ihlal edilen onur hakkında sorulduğunda Rabbinize ne cevap vereceksiniz?!

Ey Müslümanlar, ey ordular: Gazze'deki, tüm Filistin'deki, hatta tüm Müslüman ülkelerdeki Müslümanlara yardım etmek, ancak Rabbinizin size emrettiği gibi, diğer insanlar dışında tek bir ümmet olarak geri dönerseniz gerçekleşebilir. مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّىMüminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”O halde Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimseler gibi olmayın:وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَاRabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları ağır bir şekilde lânetle!” [Ahzab 68]O halde sizi genişliği yer ve gök kadar olan cennetten mahrum edenleri ortadan kaldırmak için çalışın ve sizleri birleştirecek, savaşta size liderlik edecek, Yahudileri Müslümanların topraklarından kovacak, onların arkasındakileri dağıtacak ve dininize ve onurunuza karşı tuzak kuranlarını tuzağını bozacak bir İmama biat edin. وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَMümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” [Tevbe 14]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Abdullah Abdurrahman

Devamını oku...

Amerika, BM’e İnsan Hakları Sicilinin Periyodik İncelemesini Boykot Edeceğini Bildirdi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerika, BM’e İnsan Hakları Sicilinin Periyodik İncelemesini Boykot Edeceğini Bildirdi!

Haber:

Amerika, Birleşmiş Milletler'e gönderdiği mektupta, insan hakları sicilinin yakında yapılacak periyodik incelemesine katılmayacağını bildirdi.ABD'nin Cenevre misyonu, BM insan hakları yüksek komiseri Volker Türk'e hitaben kaleme aldığı mektupta, "Size bildirmek için yazıyorum ki Amerika Birleşik Devletleri, 7 Kasım'da Cenevre'de yapılması planlanan Evrensel Periyodik İnceleme'ye (UPR) katılmayacaktır." ifadelerini kullandı.

UPR, tüm BM üyesi 193 ülkenin her dört ila beş yılda bir insan hakları sicillerini değerlendirmek üzere tabi tutuldukları bir incelemedir.

Yorum:

Uluslararası kuruluşları kuran ve tüm dünyayı kendi otoritesine boyun eğdirmeyi başaran, anlaşmazlıkları çözmek ve hakları iade etmek için bir sığınak olarak görülen Amerika, her yıl bu kuruluşlara çizilen rolden ve bunların mazluma adalet sağlamaktan veya zalime misilleme yapmaktan uzak olduğunu teyit etmektedir.

ABD'nin uluslararası kuruluşların kendi işlerine karışmasını reddettiğini duyurması ve bunu istediği şekilde gerekçelendirmesi ilk defa olmuyor; zira daha önce, yani Trump'ın ilk döneminde üç yıl boyunca İnsan Hakları Konseyi'nden çekilmiş ve bu karara, Konsey'in Yahudi varlığına karşı önyargılı olduğunu gerekçe olarak göstermişti.

Bu nedenle birçok kişi gerçekte Washington'un, Birleşmiş Milletler aracılığıyla, kendisine düşman olan ülkelerin insan hakları sicilini hedef alırken, müttefik olduğu veya stratejik çıkarları paylaştığı ülkelerdeki insan hakları ihlallerine göz yumduğunu, doğal olarak da kendi topraklarında meydana gelen ihlallere göz yumduğunu ve bu nedenle de periyodik incelemeleri reddettiğini düşünüyor.

Camdan evde oturan biri, bir başkasının evine taş atmamalıdır; ancak Amerika'nın kötü niyeti ve dünyadaki nüfuzunu sürdürme konusundaki çabası, diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmek için insan hakları, uluslararası hukuk ve küresel anlaşmalar fikrini pazarlamayı süslü gösterirken kendisi bunları reddederek çıkarlarına aykırı tüm uluslararası antlaşma ve sözleşmeleri sırtının arkasına atmaktadır.

Dünyanın birinci ülkesi, kendi topraklarında yaygınlaşan ırkçılık karşısında aciz kalıyor; zira Amerika, polisin işlediği ihlallerde, hapishaneye girme oranlarında ve toplumundaki yapısal ırkçılıkta ırkçı eşitsizliklere yeterince karşı koyamıyor ve oradaki kadınlara, özellikle siyahi kadınlara yönelik şiddet, silahların yaygınlaşması, cinayetler ve gösterilerde baskının artmasını söylemeye bile gerek yoktur.

Ardından Amerika'nın, Gazze'deki Yahudilerin fonları ve silahlarıyla işlediği soykırımda ne ölçüde suç ortağı olduğundan bahsetmiştir.

Tüm bunlar, Amerika'yı bir rol model olmaktan tamamen uzaklaştırıyor ve son yıllarda imajını parlatmak ve dünyadaki nüfuzunu genişletmek için öncülük ettiği ve üzerinde çalıştığı küresel kampanyanın temellerini çürütüyor.

İslam ümmetinin evlatlarının Gazze, Sudan, Hindistan veya başka yerlerde olanları durdurmak için Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuka başvurması hala kabul edilebilir mi? Kesinlikle bu artık kabul edilemez; çünkü bir şeye sahip olmayan, onu başkasına veremez.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Minnetullah Tahir – Tunus

Devamını oku...

Yeni Suriye Rejiminin Sloganı Ölüm Değil Aşağılanmadır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yeni Suriye Rejiminin Sloganı

Ölüm Değil Aşağılanmadır!

Haber:

27 Ağustos 2025'te El Cezire, Suriyeli bir askeri kaynaktan, Yahudi ordusunun Şam kırsalındaki el-Kisve bölgesindeki bir askeri kışlaya iniş gerçekleştirdiğini ve iniş alanında iki saatten fazla kaldığını aktardı.Kaynak, Yahudi ordusunun iniş sırasında düzinelerce asker ve bir dizi ekipman ile dört helikopter getirdiğini ve inişe katılan kuvvetleri ile Suriye ordusu arasında herhangi bir çatışma yaşanmadığını da ekledi.

Bir hükümet kaynağı, Suriye resmi haber ajansına (SANA), 26 Ağustos 2025 tarihinde el-Kisve bölgesindeki Mani dağı yakınlarında Yahudi ordusu personelinin gözetleme ve dinleme cihazları bulduğunu ve bu bölgenin Yahudi ordusu tarafından hava saldırısına maruz kaldığını bildirdi.

Suriye resmi haber kanalı, bu saldırıda altı askerin öldüğünü, birkaç askerin yaralandığını ve araçların tahrip olduğunu bildirdi.

26 Ağustos 2025'te Yahudi güçler Şam kırsalındaki Beyt Jinne'ye girerek sivillere ateş açtı. Ayrıca Kuneytra kırsalındaki Taranja köyüne girerek kör bir genci öldürdü ve Susa kasabasına girerek bir genci de tutukladı.

Yorum:

Beşar Esad'ın 8 Aralık 2024'te kaçmasından bu yana, Yahudi varlığının Suriye ordusu mevzilerine saldırı düzenlediğine dair haberleri neredeyse her gün duyuyoruz. Ordunun buna nasıl tepki verdiğine dair hiçbir haber almadık, sadece ölü, yaralı ve mevzilerin ve teçhizatın tahrip edildiğine dair haberler duyduk.

Bu, Beşar Esad rejiminde de böyleydi. Yahudi varlığı Suriye'ye saldırıp, öldürürken, yaralarken ve yıkarken, o "uygun zamanda cevap verme hakkımızı saklı tutuyoruz" derdi. Aradaki fark, artık yeni rejimden bu iğrenç açıklamayı duymuyor olmamız. Yeni rejim, Yahudi varlığına karşı aşağılanma, küçük düşürülme ve teslimiyet gösterme konusunda Beşar rejiminin bir uzantısı gibi görünüyor.

Aslında durum daha da kötüdür; çünkü Yahudi varlığı yeni Suriye topraklarına nüfuz etmekte, Suriye'nin güneyinde, bazı yerlerde derinliği 15 kilometreye, başkent Şam'a uzaklığı ise 25 kilometreye ulaşan bir güvenlik şeridi oluşturmakta, Hermon Dağı'nı ve 1974'te Esad rejimi ile mutabık kalınan eski tampon bölgeyi işgal ederek, kendisi için yeni bir güvenli tampon bölge oluşturmakta ve Suriye'nin yeni liderlerinden bu bölgeyi tanımalarını sağlamak için Amerikan desteğiyle askeri baskı uygulamaktadır.Bu liderlerden zaman zaman duyduğumuz şey, bunun uluslararası hukuka aykırı olduğu ve bölgesel güvenlik ve barışı tehdit ettiğidir!

Suriye rejiminin başkanı Ahmed Şara ve dışişleri bakanı Esad Şeybani, Yahudi varlığıyla barış için yalvarmak amacıyla dünyayı dolaşıyorlar ve bunun için Birleşik Arap Emirlikleri, Azerbaycan ve Paris'i ziyaret ediyorlar.

Yahudi varlığı onlara karşı kibirli davranıyor, onları aşağılamaya ve sonu gelmeyen şartlarına boyun eğdirmeye çalışıyor; dolayısıyla bir şartı kabul ettiklerinde başka birini talep ediyor; ta ki şartsız olarak teslim olmalarını ve kalıcı bir şekilde tehdidi altında kalmalarını sağlayıncaya kadar.

Bunun nedeni ekonomik ilerleme gerçekleştirmek ve ülkeyi inşa etmek için aşağılanmayı ve zilleti kendileri için bir slogan olarak benimsemeleri olup Allah'ın düşmanlarıyla barış anlaşması yaparak bunu gerçekleştirebilecekleri vehmine kapılıyorlar; böylece savaş iradelerini kaybettiler, Allah'ı unuttular ve Allah da onları unuttu. Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah'ı anmayı unutturdu, Allah'ın dışında Amerika'yı dost edindiler, kendilerini yetiştirenler tarafından aldatıldılar ve Amerika'nın Türkiye'deki dostları Erdoğan ve Fidan tarafından evcilleştirildiler.Dolayısıyla kendilerinin güvenli ve emniyette olacakları vehmine kapıldılar, çarpık bacaklı koltuklarda oturmaktan zevk aldılar, onlara boş unvanlar vererek sahte övgüler yağdırdılar.

Ahmed Şara, Yahudi varlığıyla savaşmak istemediğini açıkladı ve Suriye halkı adına onların yorgun düştüğünü şeklinde yalan söyleyerek teslim oldu, Trump'ın bir barış savunucusu olduğunu iddia ederek, Trump'ın kendilerini Yahudi varlığının şerrinden kurtaracağı ve Suriye'ye barış, istikrar ve refah getireceği vehmine kapıldı.Ahmed Şara ve Şeybani gibi onunla birlikte olanlar bilsinler ki, Yahudi varlığı saldırılarını Amerika'nın bilgisi dahilinde ve onun ölümcül silahlarıyla yapmaktadır.Trump ve Suriye özel temsilcisi Tom Barrack'ın vaatlerine güvendiklerini açıkladılar. Oysa “Şeytan” onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir.

Böylece Ahmed Şara, el-Şeybani, Suriye rejiminin sorumluları ve onların etrafında dönenler “Ölüm Yok Aşağılanma Var” ve “Ebedi liderimiz Barışın Savunucusu Amerika'dır” sloganlarını attılar!Fransa'nın Suriye'yi kolonileştirirken çizdiği kör milliyetçi bayrağı benimsediler. Suriye'deki İslami devrimin sloganlarına sırt çevirdiler; zira devrimciler, “Aşağılanma Yok Ölüm Var”, “Para ve Şöhret İçin Değil, Allah İçin, Allah İçin” ve “Ebedi Liderimiz Efendimiz Muhammed’dir” sloganları atmışlar ve liderleri Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in “لا إله إلا الله محمد رسول الله” barağını dalgalandırmışlardı.

Böyle bir durumda devrim halkından olan muhlislerin, devrimin ilk siretine geri dönmeleri ve kendilerini Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmaya davet eden, başta Amerika olmak üzere Batı, onun oyuncuları, onun dostları ve başta Erdoğan ve bin Selman olmak üzere onun simsarları hakkında onlara uyarıda bulunmaktan asla yorulmayan fikri ve siyasi olarak muhlis ve bilinçli liderlerinin arkasında yürümeleri gerekmektedir.Onları takip eden ve onların izinden giden biri, yoldan sapmış ve dünyada ve ahirette kaybetmiş demektir; bu ise apaçık bir kayıptır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Esad Mansur

Devamını oku...

Gazze'ye Yardım Etmek Orduların Harekete Geçmesinde Yatmaktadır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Gazze'ye Yardım Etmek Orduların Harekete Geçmesinde Yatmaktadır!

Haber:

İstanbul... “Gazze Konferansı”, Filistin davasına hizmet etmek için uluslararası ittifakların oluşturulmasını ele alıyor. (AA)

Yorum:

Altıncı gününde, bu konferans İslam İşbirliği Teşkilatı çatısı altında bir dizi akademisyen, düşünür ve kanaat önderini bir araya getirerek Gazze meselesini ve orada yaşanan korkunç olayları tartışıyor ve tüm dünyanın ve 2 milyar Müslüman'dan oluşan Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmetinin gözleri önünde işlenen katliamları tartışmak üzere bir araya geliyor. Onlar, doğuda Çin'den batıda Atlantik'e kadar uzanan, 20 milyondan fazla askeri ve on binlerce savaş uçağına sahip, bir tanesi nükleer güce sahip, bir diğeri ise nükleer silah edinmek üzere olan İslam beldelerindeki rejimlerin başarısızlığını görüyorlar. Bu rejimlerden herhangi biri harekete geçerse, Yahudi varlığını yok edebilir. Ancak bu rejimler, mutlak bir ihanet ve büyük bir yalan içinde olup şaibeye yer bırakmayacak şekilde açıkça küfrün dostlarıdırlar.

Bu konferans, Gazze'nin insani bir sorun olduğunu söylemek için düzenleniyor ve bu ifadede; katilin yasaları ve uluslararası sistemi ile Batı'nın desteklediği kafir ve öldürülenin de toprakları, namusu ve kutsal yerlerini savunan Müslüman olması konusunda iki kişinin bile fikir ayrılığına düşmediği bir konu hakkında mugalatalar görüyoruz.Nasıl olur da Müslümanlar hak ile batılı birbirine karıştırabilir, sonra da kendilerinin Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmeti olduklarını iddia edebilirler? Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: قَاتِلُوهُمْ "Onlarla savaşın." [Tevbe 14] Ve şöyle buyurmuştur: وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ"Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir." [Enfal 72] Ve peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurmuştur: الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ"Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.”Konferanslar düzenleniyor, diğeri ise yıkıyor, ardından yüzlerce konferans düzenlenmekte olup bunların hepsi de ihanet, korkaklık ve kafirlere sadakat kategorisine girmektedir.

Bir araya gelen ama Gazze meselesinin orduları Filistin'e doğru harekete geçmeye ve Yahudileri kökünden söküp atarak varlıklarını yok etmeye çağırmakta yattığını söylemeye cesaret edemeyen bir kavim ne kötüdür.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Salim Ebu Sebeytan

Devamını oku...

Bağımsızlık Yanılsaması: Sömürgecinin Mirası Ve Gerçek Kurtuluş İçin Mücadele!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bağımsızlık Yanılsaması: Sömürgecinin Mirası Ve Gerçek Kurtuluş İçin Mücadele!

Haber:

Malezya, 31 Ağustos'ta "Medeni Malezya: Halkın Gözetimi" sloganı altında Bağımsızlık Günü'nü kutluyor. Ancak geriye şu soru kalıyor: Bağımsızlık, arzu edilen özgürlük ve adaleti gerçekleştirdi mi yoksa sömürgecinin mirası toplumumuzu, ekonomimizi ve siyasetimizi şekillendirmeye devam mı ediyor?

Yorum:

1957'den bu yana Malezya birçok alanda ilerleme kaydetmiştir. Ancak bağımsızlık sadece siyasi egemenlik ve maddi ilerleme anlamına gelmemektedir. Özellikle İngiliz döneminde sömürgecilik, daha derin izler bırakmıştır; zira laiklik, liberalizm ve milliyetçilik kurumlarda ve düşüncede pekişmiş durumdadır. Nitekim bu miraslar, büyük ölçüde ümmet pahasına da olsa, hala ümmetin gidişatını yönlendirmeye devam etmektedir. Nitekim Batı kültürünün ithalatı, geleneksel değerlerin aşınmasına, aile bağlarının zayıflamasına, boşanma ve ruh sağlığı sorunlarının artmasına yol açmış ve gençler, zehirli sosyal medya ve iptal kültürünün acısını çekmektedir. Ayrıca okullarda hala zorbalık olgusu ve alkolle ilgili trajediler devam ederken, ahlaki çöküş sosyal dayanışmayı tehdit etmektedir. Zira sömürgecinin yerleştirdiği kapitalizm, Malezya ekonomisine egemen olmuştur. Bu yüzden popülist politikalar uzun vadeli yükler doğurmakta, ulusal ve aile borçlarını artırmakta ve İslami slogan altında faize dayalı sistemler hüküm sürmektedir. Gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) büyümesi, satın alma gücündeki gerilemeyi ve genişleyen eşitsizlik uçurumunu gizlemektedir. Zenginler refah içinde yaşarken, sıradan insanlar artan yaşam maliyetleri, işsizlik ve konut bulma zorluğu ile karşı karşıya kalmaktadır. ABD Dolarına bağlı döviz dalgalanmaları, Malezya'yı küresel manipülasyona maruz bırakmıştır. Bu arada İngiliz seküler ve liberal yönetim modelleri arkasında, oligarşiye, yolsuzluğa ve adam kayırmacılığa eğilimli sistemleri bırakmıştır. Bu yüzden siyaset genellikle halkın pahasına partilerin çıkarlarına hizmet etmekte olup kısa vadeli popülizm ise ulusal vizyonun yerini almıştır. Kurumlar hala müdahaleye maruz kalırken, adaleti sağlayabilecek olan İslami hükümler ihmal edilmektedir.

“Böl ve yönet” şeklindeki sömürgeci yaklaşım, şüphesiz İslam ümmetinin parçalanmasına yol açmıştır. Vahdetin yerini milliyetçilik almış ve Müslüman ülkeleri zayıf ve tehlikeye maruz bırakmıştır. Bugün Filistin, Suriye, Yemen, Myanmar, Doğu Türkistan ve Sudan'daki baskı, bu zayıflığı somutlaştırmaktadır. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) gibi uluslararası kuruluşlar, Müslümanların onurunu savunmada başarısız olmuş ve etkili liderlik ve dayanışma eksikliği sergilemiştir.

Bağımsızlığı yeniden düşünmek

Malezya'nın egemenliği, neredeyse tamamen Batı sistemlerine bağımlı olması nedeniyle baltalanmaktadır.Adalet ve refah vaatleri ise boş vaatlerdir.Gerçek özgürlük, İslam'ı mütekamil bir çerçeve olarak benimsemeyi gerektirmektedir. Ribi bin Amir’in Rüstem’e yönelik işte ölümsüz kelimeleri: “Allah bizleri, insanları kula kul olmaktan insanların Rabbine ibadet etmeye, dünyanın darlığından dünyanın genişliğine ve dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine çıkarmak için göndermiştir.”

Adalet ve refah, gerçek adalet ve refahı gerçekleştirecek olan Hilafetin gölgesinde ilahi şeriatın tam olarak uygulanmasını gerektirmektedir.Şeyh Ahmed el-Fathani gibi Malay dünyasının önceki alimleri bu bilinci arttırmışlar ve bağımsızlık mücadeleleri ile İslami birliği savunmanın arasını birleştirmişlerdir. Onların derslerinin ölümsüzlüğü hala devam etmektedir: Ruhi ve fikri özgürlük olmadan maddi bağımsızlık bir yanılsamadır.

Malezya'nın Bağımsızlık Günü olarak adlandırılan günün, tefekkürle dolu bir gün olması gerekir. Zira –sosyal erozyon, kapitalizmin tuzağına düşmek, siyasi yozlaşma ve İslam'ın bölünmesi– gibi sömürgecinin mirası hala Malezya'yı şekillendirmeye devam etmektedir. Gerçek bağımsızlık, bu yanılsamaları reddetmeyi ve kapsamlı İslami yönetimi yeniden tesis etmeyi gerektirmektedir. Bu yüzden sadece birlik ve Hilafet sayesinde bağımsızlık gerçek olabilir ve beden, akıl ve ruh sömürgeci yönetiminin karanlıklarından kurtulabilir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Muhammed - Malezya

Devamını oku...

Netanyahu'nun “Büyük İsrail” Vizyonu, Bölgeyi Tehdit Eden Yahudi Projesidir

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Netanyahu'nun “Büyük İsrail” Vizyonu, Bölgeyi Tehdit Eden Yahudi Projesidir

12 Ağustos 2025'te, Yahudi varlığının sözde başbakanı İbranice kanal i24 News ile yaptığı röportajda, yöneticiler ve yönetilenler olarak Filistin halkına hiç saygı göstermeden ve Filistin'i çevreleyen ve uzak ülkeleri sırtının arkasına atarak ağır bir siyasi bomba patlattı ve her zamanki kibriyle “Yahudi halkının nesiller boyu süren hayallerini gerçekleştirmek için tarihi ve manevi bir misyon üstlendiğini” ve “Büyük İsrail' vizyonunu arzuladığını” söyledi. Bu açıklama medyada yapılan bir dil sürçmesi mi, yoksa Filistin ve bölgedeki Yahudilerin gerçek niyetlerini mi ortaya koyuyor? Peki bu kibirli veledi, şu anda bunu söylemeye iten şey nedir? Onu koruyan Arap yöneticilerinin olabilecek en kötü durumda olduğunu bildiği halde mi? İşte size açıklaması:

Birincisi: Yahudilerin “Büyük İsrail” terimine ilişkin vizyonu, yapay devletlerinin sınırlarını genişletme vizyonudur. Ortaya atılan bu vizyonun farklı versiyonları vardır; zira bir kısmı (denizden nehre kadar) tarihi Filistin topraklarının tamamını kapsarken, en aşırı fraksiyon ise Ürdün, Lübnan, Suriye, Mısır ve hatta Irak ve Arap Yarımadası'nın bazı kısmının ilhakını benimsemektedir. Bizim gördüğümüz şey, Yahudi liderlerin protokollerinde yer alan ve uluslararası irade tarafından kabul edilen en yakın vizyonun, Filistin topraklarının tamamını hegemonyası altına alan ilk vizyondur.Bu ise Netanyahu'nun yukarıda bahsedilen açıklamasında ve maliye bakanının Kudüs bölgelerindeki E1 bölgesinin pratik ve doğrudan ilhakını duyurduğu açıklamasında açıkça görülmektedir. (Dini Siyonist Parti lideri: “Ma'ale Adumim genişleme planına önümüzdeki Çarşamba başlayacağız ve hacmini iki katına çıkaracağız” dedi ve “planın Ma'ale Adumim'i Kudüs'e bağlayacağını ve Ramallah ile Beytüllahim vilayetleri arasındaki Arap bağlantıyı koparacağını" açıkladı.Smotrich, planın “Filistin devleti fikrini toprağa gömdüğünü", Filistinliler ve uluslararası toplum için bu bölgenin stratejik olduğunu ve bu bölge olmadan Doğu Kudüs'ü başkenti olan bir Filistin devletinin kurulmasının imkansız olduğunu" ifade etti. (AA, 14/8/2025) Benzer şekilde, Temmuz 2025'te Knesset, Batı Şeria'nın ilhakını destekleyen sembolik bir karar lehine büyük çoğunlukla oylama yaptığında (Knesset, Batı Şeria'nın ilhakı önerisine, toplam 120 üyeden 71'inin çoğunluğuyla destek verdi). (El Cezire Net, 23/7/2025). El Mecelle dergisi de 19 Ağustos 2025'te köşe yazarı Amr İmam'ın lisanı üzerinden şunları ifade etti: “Yahudi varlığının Mossad başkanı David Barnea, 14 Ağustos 2025'te Doha'yı ziyaret ettiğinde Katar Başbakanı'na, Gazze'nin işgalinin Hamas'ın devam eden dolaylı görüşmelerde esneklik göstermesi için bir baskı kartı olmadığını, aksine Filistin'de kalıcı bir Yahudi varlığını yeniden tesis etmek için gerçek bir plan olduğunu söyledi” Bu açıklamalardan Netanyahu ve varlığının gayesini anlıyoruz; zira onlar, içerisinde Müslümanlar ve Araplar için bir yerin olmadığı Filistin'in tamamını istiyorlar; işte bu onların vizyonu olup Netanyahu'nun açıklamasında kastettiği de budur; bu ise özellikle Batı Şeria açısından gerçek bir açıklamadır. Dolayısıyla onlar pratik olarak, Filistin topraklarının büyük bir kısmını ilhak etmek ve bu topraklar üzerinde egemenliklerini dayatmak istiyorlar. Filistin dışındaki “Büyük İsrail'e” gelince; mevcut uluslararası koşullarda uygulanması kabul edilmez olan, Yahudilerin yayılmacı hayalidir.

İkincisi: Bu duyuru neden bu zamanda yapıldı? Şüphesiz bunun birkaç nedeni vardır:

1- Çünkü Netanyahu'nun iç siyasi durumu, Aksa Tufanı operasyonu nedeniyle ölmüştü; bunun ardından Yahudilerin ve Amerika'nın Filistin'e yönelik politikası, öncekinden farklı olmuştur. Zira Netanyahu bu durumu istismar ederek Gazze'ye savaş açtı ve Müslümanların başındaki yöneticilerin nasıl da Gazze halkını yüzüstü bırakıp onlara yardım etmekten geri durduklarına tanık oldu. Bu da onu suç eylemlerinde ve Filistin halkına yönelik zulmünde ısrarcı olmaya sevk etti.

2- Netanyahu, iktidarını korumak ve Kudüs ile Batı Şeria'da statükoyu devam ettirmek için koalisyon partilerini temsil eden dindar sağcıları razı etmek istiyor; bunu da kendisinin de dediği gibi hiç kimseyi hesaba katmadan Batı Şeria halkını kısıtlamak ve onları gönüllü olarak göce zorlamak için insanları uzaklaştıran bir atmosfer oluşturmak yoluyla yapıyor. Filistin otoritesinin tutumu ise, Netanyahu'yu bu politikayı sürdürmeye sevk etmekten başka bir şey değildir, zira onlar, Yahudilere tabi olmayı ve onların suç politikalarına yardım etmeyi kabul etmişlerdir.

3- Trump'ın ABD başkanlık seçimlerindeki başarısı, aşağıdaki nedenlerden dolayı Filistin'deki Yahudiler için güçlü bir kaldıraç oluşturmuştur:

(a) Trump yönetimi, Biden yönetiminin benimsediği çözümden (iki devletli çözüm) farklı bir çözüm benimsemiştir. Trump, mübarek topraklar konusunda Yahudilerin vizyonuyla uyumlu kısmi bir çözümü (sınırlı özerkliği) benimsemektedir.

(b) Trump yönetiminin iki devletli çözüm konusundaki bu gevşekliği, Yahudi varlığını benimsemesi ve onu bölgede süngü başı konumuma getirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıklama Trump ve diğer Amerikan yetkilileri tarafından yapılmıştır; zira Sky News, Beyaz Saray'ın Trump'ın “İsrail bölgesi haritada küçük görünüyor ve ben her zaman buranın nasıl genişletilebileceğini düşündüm” dediğini aktarmıştır. (El Cezire Mübaşir, Video, 16/8/2024) Dahası ABD elçisi Stephen Witkoff, Rusya ile Ukrayna sorununun çözümü için Batı Şeria'nın işgaline benzer bir model üzerinde görüştüğü bildirildi. (The Times gazetesi de, Rusya ile ABD'nin Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için Batı Şeria'nın “İsrail” tarafından işgaline benzer bir model üzerinde görüştüğünü öğrenmiştir [Ultra Filistin, 17/08/2025]) Bu, Batı Şeria'nın uzun vadeli işgal modelinin Amerika tarafından kabul edilebilir bir model olduğunu göstermektedir; zira kanal i24'te ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Michael Johnson ve ABD'nin Yahudi varlığının Büyükelçisi Michael Huckabee'e atfen şunlar geçmiştir: “Amerikalı dostunuz şunu söylemek için gelmiştir: Egemenliğinizin tanınması çarkının dönmesi için Bu topraklar sizindir.” Ve şu eklemede bulundu: “Buranın her köşesi bizim için önemli. Burası inancımızın ayrılmaz bir parçası olup bu bizim için gerçekten büyük bir şeydir; ancak inancımızın gerçek beşiği olan bu yerde olmak daha da önemlidir” ve şöyle tamamladı; “bizler tamamen sizin yanınızda duruyoruz.” Johnson ise şöyle dedi: “Kutsal kitap bize, Yahudiye ve Samiriye'nin Yahudi halkına vaat ettiğini ve bunun da haklı olarak size döndüğünü öğretmiştir; ancak bugün dünyadaki birçok kişi bunu görmüyor ve bu bölgeleri “işgal altındaki topraklar” veya “Batı Şeria” olarak adlandırıyorlar.” Mike Huckaby de şöyle demiştir: “Aslında, tek gerçek ortağımız var, o da "İsrail'dir"; Allah Yahudi halkını seçti ve onlara küçük bir toprak parçası verdi, belki de bu, tüm dünyada en tartışmalı toprak parçasıdır” ve “Bu, sizindir” dedi. (i24 News, 4/8/2025) Euro News, 14/8/2025 tarihinde şunları bildirdi: ABD Senatörü Lindsey Graham şöyle dedi: "İsrail'i" desteklemek dini bir görevdir ve bu desteği geri çekersek Tanrı'nın gazabı bizim üzerimize olacaktır. Graham şunu da ekledi: "İsrail" bekası için savaşıyor; onun etrafındaki gruplar ise, sadece onu yenmeyi arzulamıyor, aksine onun varlığını da silmeyi arzuluyor. Ve şöyle dedi: "İsrail" ABD'nin Ortadoğu'daki en güvenilir dostudur ve kendisine verilen desteğin durmasının sonuçları konusunda uyarıda bulunmaktadır.

Bu açıklamalardan, Trump yönetiminin Yahudilerin çıkarlarını Ortadoğu ülkeleri piramidinin en tepesine yerleştirdiğini ve onlara, kendilerine baş kaldıran herkesi ortadan kaldırmalarına izin verdiğini anlayabiliriz; zira onlar, Trump yönetiminin politikalarını destekleyen fanatik Evanjelik Yahudiler ve ırkçı beyazlardır ve Orta Doğu'da İslam'la mücadeleyi Çin gibi diğer önemli meselelerin önüne geçirmişlerdir. Obama yönetimi tarafından oluşturulan ve Biden yönetimi tarafından uygulanan, Çin'i ABD yönetiminin gündeminin en üst sırasına yerleştiren yaklaşım artık geçmişte kalmıştır, aksine Çin dosyası, Orta Doğu dosyasının ardından ikinci sırada kalmıştır; zira Aksa Tufanı operasyonu, Beşar Esad rejiminin düşüşü ve İslam'ın ümmet ve genç nesiller arasında fikri ve siyasi gücünün yükselişi yeni yönetimi, Orta Doğu'daki İslam dosyasını, gündeminin en üst sırasına yerleştirmeye sevk etmiştir. Dolayısıyla Amerikan yönetimi, Orta Doğu'yu kontrol altına almayı başarırsa -Allah korusun – Çin dosyasını gündemin en üst sırasına geri getirecektir. Bu nedenle Yahudiler bu fırsatı değerlendirip Netanyahu'nun yukarıda bahsedilen açıklamaları da, Batı Şeria ve Kudüs'teki varlığını genişletme ve çevredeki diğer ülkelere güvenlik hegemonyası dayatma niyetini ve arzusunu ortaya koymaktadır.

4- Orta Doğu'daki Müslüman ülkelerinin tavrı zayıf ve pasif bir tavırdır; zira bu ülkeler Filistin halkından olan kardeşlerini yüzüstü bırakmışlardır. Bu da Yahudi varlığını, varlığın kurulma hedefini aşarak uzun vadeli hedef ve amaçlarını ortaya koymasına teşvik etmiştir ki bu durum Yahudi varlığını, Batılı kafirlerin Müslümanlara ve Allah'ın izniyle gelmekte olan Hilafetin kurulmasına karşı süngü başı yapmaktadır. “31 Arap ve Müslüman ülkesinin dışişleri bakanları tarafından Cuma günü yayınlanan ortak açıklamada, “İsrail” Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun “Büyük İsrail” olarak adlandırılan şeyle ilgili yaptığı açıklamalar kınanmıştır.” (El Cezire Net, 15/8/2025) “İslam İşbirliği Teşkilatı, “İsrail” Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun sözde “Büyük İsrail vizyonu” ile ilgili kışkırtıcı açıklamalarını kınamış ve bunun aşırılıkçı söylemlerin, kışkırtmanın, saldırganlığın ve devletlerin egemenliğine saygısızlığın bir uzantısı ve uluslararası hukuk ilkelerinin, Birleşmiş Milletler Şartı'nın ve ilgili kararlarının açık bir ihlali olduğunu ifade etmiştir.” (Wafa, 14/8/2025) Kardeşini yüzüstü bırakanın ve onlara komplo kuranın akıbeti işte bu olup ne bu dünyada ne de öbür dünyada cezadan kurtulamayacaklar. Zira onların, Yahudileri tehdit eden ya da onlara yıkım ve felaketle ilgili uyarıda bulunan tek bir fısıltı ya da ses bile çıkarmayan ne kadar da utanç verici ve zayıf açıklamalarda bulunduklarını gördük.


Üçüncüsü: Uluslararası durum ve büyük güçlerin tutumu; ister Trump yönetimi isterse ikiyüzlü Avrupa Birliği üyeleri olsun, onların Yahudilerle gizli işbirliği ve komplo içinde olduklarını görmekteyiz. Zira Avrupa Birliği, New York'ta bir toplantı düzenleyerek, bu varlığı kınamadan ya da söylediklerini uygulamak için pratik önlemler alınmasını talep etmeden, silahsızlandırılmış bir Filistin devletinin kurulmasını talep etmiştir. Zira onlar, Yahudilerle uyum içerisinde olan, onları koruyan ve yöneticilerin kuyruklarının duygularını gıdıklayan münafıklardır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يُرْضُونَكُم بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَOnlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.” [Tevbe 8] İki devletli çözüm projesi, kafirlerin Filistin'i Yahudiler lehine sonsuza kadar tasfiye etmek ve ülke halkına, sanki kendilerine ait olmayan bir topraklarda yaşıyormuşçasına çalınan irade ve egemenliğin kırıntılarını vermek için kullanmak istedikleri büyük bir suç projesidir. Korkakların gözlerine uyku girmesin!.

Dördüncüsü: Son olarak olumsuz siyasi bulutların gölgelediği bu atmosferde Yahudiler, içlerindeki en derin duyguları ifade etme ve uzun vadeli hedeflerini açıklama fırsatını yakaladılar; bu hedefleri ise, varlıklarını sürdürmeleri için makul bir alan sağlayacak ve onları bu konuda, ümmetin uyandığını ve yüce hedeflerine doğru yol almaya başladığını hisseden kindar Haçlı Batı'nın destekleyeceği bir varlık kurmaktır. Nitekim bu yüce gayeye ulaşmak için ciddi eylemler söz konusudur; zira tren, uzun bir aradan sonra demiryolunda yeniden hareket etmeye başlamış olup Allah'ın izniyle son durağına ulaşacaktır; dikkat edin bu son durak, ticaret ve alış verişin kendilerini bundan alıkoymayan, gecelerini gündüzlerine katarak çalışan, bu dini sarsılmaz bir kararlılıkla yüceltmek için en değerli şeylerini feda eden, yorgunluk ve bıkkınlık bilmeyen ve Allah'ın rahmetinden ümitlerini kesmeyen Halid, Ebu Ubeyde, Sa'd ibn Muaz ve Ka'ka gibi adamların öncülük ettiği Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti'dir. Bakın işte onlar, tüm güç ve kudretleriyle treni son durağa ulaştırmak için yol alıyorlar ve o gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ * بِنَصْرِ اللهِ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ O gün Allah’ın zafer vermesiyle müminler sevinecektir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” [Rum 4-5] Ne Amerika ne de onun üvey çocuğu olan Yahudi varlığı, ne de İngiltere, Rusya veya Çin, Hilafet için çalışanların karşısında duramayacaktır; bu yüzden onlara diyoruz ki; Allah bize bunu vaat etmiştir ve O'nun vaadi haktır. Zira Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: وَعْدَ اللهِ لَا يُخْلِفُ اللهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz; ama insanların çoğu bunu bilmezler.” [Rum 6] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُ۫ا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يرًا Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Seyfeddin Abduh

Devamını oku...

Müslümanların Başındaki Yöneticiler Soykırımı Ve Yerinden Edilmeyi Sözle Kınarlarken Yahudi Varlığı İse Batı Şeria'yı Başka Bir Gazze Yapmak İçin Bunları Bizzat Uyguluyor

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Müslümanların Başındaki Yöneticiler Soykırımı Ve Yerinden Edilmeyi Sözle Kınarlarken Yahudi Varlığı İse Batı Şeria'yı Başka Bir Gazze Yapmak İçin Bunları Bizzat Uyguluyor

Haber:

Birkaç gün önce Yahudi varlığının savunma bakanı, “güvenlik durumunu değiştireceğini ifade ederek Batı Şeria'daki mülteci kamplarının işgal edilmesini, sakinlerin tahliye edilmesini ve orada kalıcı olarak kalmasını kapsayacak şekilde orduya politikasını değiştirmesi talimatı verdiğini” açıkladı.

Yorum:

Katz'ın kamplarla ilgili açıklamalarının ardından Yahudiler “E1” planıyla Batı Şeria'yı bölme planlarını açıklarken, yerleşimcilerin buldozerleri çok geçmeden başka bir yerde, yani el-Mugayyir köyünün topraklarında bir katliam gerçekleştirerek yol yapımı için binlerce zeytin ağacını kökünden sökmeye başladılar.Sonuç olarak bu durum tek bir köy, kamp veya şehirle sınırlı değildir, aksine Batı Şeria bölgelerinin genelinde yürütülen planları da içermektedir.

Yahudi varlığı planlarını ve niyetlerini, sadece açıklamalar ve duyurularla değil, aynı zamanda sahada gerçekleştirdiği eylemler ve uygulamalarla da teyit etmektedir. Bu onun onlarca yıldır alışık olduğu bir şey olsa da ancak şu anda bunu hummalı ve şiddetli bir şekilde uygulamaktadır. Zira yerinden edilme, Batı Şeria'daki toprakları yutma ve yerleşim yerlerini yok etme söylemleri artık teorik değil, aksine her saat başı yaptıkları bir gerçekliktir.Bir de buna günlük cinayetler, ekonomik kuşatma ve aç bırakmak maksadıyla paraların engellenmesi eklenince onlar, farklı bir biçimde de olsa Batı Şeria'da Gazze'nin bir başka versiyonunu gerçekleştiriyorlar.

Yahudi askerler ve yerleşimci sürüler artık sadece toprakların üzerinde değil, aksine cesetlerin ve Mescid-i Aksa gibi kutsal yerlerin üzerinde de dans ediyorlar. Mecazi anlamda değil, kelimenin tam anlamıyla, televizyon ekranlarında her an yayınlanan bir dans.

Buna karşılık, Müslüman yöneticiler onlarca yıldır aynı yorgun retoriği tekrarlamaktadırlar. Aşırı kullanımdan dolayı kınama ve eleştiri ifadeleri artık eskimiş olsa da, iki gün önce Cidde'de bir zirve düzenleyerek aynı ifadelerini tekrarladılar. Zirvenin, sponsorları ve organizatörleri gibi hiçbir ağırlığı ve etkisi yoktu.

Arap devletlerinin tutumlarının çirkinliği ise, mübarek topraklarda katliamlar yaşanırken, insanlar öldürülürken ve ağaçlar sökülürken onların yararsızlığıyla sınırlı değildir. Aksine bu tutumların onlarca yıldır tekrar tekrar dile getirilmesiyle Yahudi varlığına istediği her şeyi yapması için yeşil ışık yakmışlardır. Zira özellikle Arap devletleri, sadece Yahudi varlığının çıkarları ve ona boyun eğmeyle ilgili olaylara ayak uydurmaktadırlar. Örneğin onun çevredeki güvenliğini tehdit eden her türlü silahı çekmek, meydana getirdiği her türlü yıkımı finanse etmeye hazır olmak, ona teslim olmak anlamına gelse bile arabuluculuk yapmak veya Filistin polisini onun huzurunu sağlamak için eğitmek gibi.

Nitekim Arap devletleri, yerinden edilmeyi ve yok edilmeyi sözle reddediyorlar ancak fiili uygulamalar konusunda sessiz kalıyorlar; bu yüzden buldozerler ve tanklarla ilerleyen Yahudilerin planları dışında, ümmet sözünü söyleyip korkak ve ürkek yöneticilerini kökünden söküp atmak için inisiyatif alıncaya, haydi cihada diyerek haykırıncaya ve Yahudi varlığına onu ortadan kaldıracak şekilde cevap verinceye, böylece Allah'ın yardım ve iktidar vaadi ile Yahudilere yönelik yıkım ve yok etme tehdidi gerçekleşinceye kadar durum olduğu gibi kalmaya devam edecektir: وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيراًEllerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).” [İsra 7]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdurrahman El-Ledavi

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER