Çarşamba, 18 Şevval 1446 | 2025/04/16
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Katar ve BAE, Yahudi Varlığıyla Ortak Askerî Tatbikat Düzenliyor!

31 Mart 2025 Pazartesi günü Yunanistan’daki Andravida Hava Üssü’nde, “Iniohos 2025” adı altında çok uluslu bir hava tatbikatı başladı. Newsweek dergisinin haberine göre, bu tatbikata Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Yahudi varlığı ve Amerika Birleşik Devletleri katıldı. 11 Nisan 2025’e kadar sürecek olan bu tatbikatlar, katılımcı ülkeler arasında stratejik işbirliğini güçlendirmek için bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Gasıp Yahudilerin Gazzeli çocukları, kadınları, yaşlıları ve erkekleri katlettiği ve onlara karşı vahşi bir soykırım savaşı yürüttüğü bir dönemde Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin sefihleri aralarındaki işbirliğini güçlendirmek ve ortak savaş yeteneklerini geliştirmek amacıyla askeri tatbikatlar düzenliyorlar! Böylece, hiçbir utanma veya arlanma duymuyorlar, katliamlarını daha da artırması için sanki Yahudilere daha fazla güç ve küstahlık bahşetmenin çabası ve gayreti içerisindeler. Böylesi kimseler hakkında Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

لا تَجِدُ قَوْماً يُؤْمِنُونَ بِاللهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin.” [Mücadele 22]

Müslümanların Ruveybida yöneticilerinin Yahudi varlığı ve Batı sevdası artık bir sır değil. Yahudilerin Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş, en koyu karanlıkları bile aydınlattı ve her gören göze, bu alçak yöneticilerin, Yahudilerin ve Batı’nın ülkemizdeki en sadık uşakları olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Eğer bu işbirlikçi yöneticiler olmasaydı, Gazze bir buçuk yıldır sabah akşam katliamlara maruz kalmazdı. Dahası, bu ihanet şebekesi, Gazze’de yaşanan katliamlara seyirci kalmakla yetinmeyip, ayakta kalması için o cani Yahudi varlığına her türlü imkân ve desteği sağladılar, ümmeti ve ordularını kardeşlerine yardım etmekten ve bu trajediye bir son vermekten alıkoydular.

Artık açıkça görülen ve kimsenin gözünden kaçmayan gerçek şu ki, ümmetin kurtuluşu ve düşmanlarının kurduğu tuzaklardan korunması, önce kendi yöneticilerinden kurtulmasına bağlıdır. Aksi hâlde, kâfirlerin baskısı ve ateşi altında ezilmeye ve yöneticilerin zulmü ve ahmaklığı altında inim inim inlemeye devam edecektir.

Ey Müslümanlar! Gelin kafir Batı’nın sömürgeci nüfuzunu topraklarımızdan söküp atmak ve Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurarak bu zilletten kurtulmak için bizimle birlikte çalmaya katılın.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ  “O gün müminler de Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir.” [Rum 4]

Devamını oku...

Türkiye'nin, Azerbaycan'da Yahudi Varlığıyla Teslimiyetçi Görüşmeleri!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Türkiye'nin, Azerbaycan'da Yahudi Varlığıyla Teslimiyetçi Görüşmeleri!

Haber:

Türkiye ile Yahudi varlığı arasındaki ilk teknik toplantı, Suriye'deki istenmeyen olayların önlenmesi amacıyla iki ülke arasında, üzerinde mutabık kalınan çatışmasızlık mekanizmasını görüşmek üzere geçen hafta Azerbaycan'da yapıldı.Görüşmeler, iki ülkenin bölgedeki operasyonlarında olası çatışma ya da yanlış anlamaları önlemek amacıyla bir iletişim kanalı kurma çabalarının başlangıcını teşkil ediyor.

Yahudi varlığı Başbakanı Netanyahu'nun ofisi, sözde ulusal güvenlik danışmanı Tzachi Hanegbi başkanlığındaki bir heyetin Azerbaycan'da Türk yetkililerle görüştüğünü vurguladı ve şunları açıkladı: “Türkiye ile güvenlik istikrarını korumak için diyaloğa devam etme konusunda mutabık kaldık.”Varlık içindeki bir yetkili, ABD haber sitesi Axios'a şunları söyledi: “İki ülke arasında, Rusya'nın Suriye topraklarındaki varlığı sırasında uygulanan koordinasyon sistemine benzer bir koordinasyon sistemi kurulacaktır.”Türkiye Dışişleri Bakanı da, ülkesinin gerektiğinde Suriye topraklarındaki gerilimi azaltmak için bu varlıkla teknik görüşmeler yaptığını söyledi.

ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı'nı överek şunları söyledi: “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile harika bir ilişkim var.” Ve şöyle ekledi: “Erdoğan denen adamla büyük ilişkilerim var.” Ve şöyle devam etti: “Erdoğan çok güçlü ve zeki bir adamdır.”

Yorum:

Türkiye'nin Yahudi varlığıyla yaptığı bu görüşmeler, Türkiye'nin Suriye'de askeri üs kurma girişiminin ardından Suriye'nin orta kesimlerindeki T4 ve Hama havaalanlarının Yahudi varlığının savaş uçakları tarafından tamamen imha edilmesi sonucunda iki ülke arasındaki gerginliğin ardından geldi.

Trump'ın söz konusu açıklamalarının, iki ülke arasındaki meseleleri kontrol etmek, ikisi arasındaki çatışmaları önlemek ve Suriye'deki güçleri arasında gelecekte yaşanabilecek herhangi bir çatışmayı engellemek amacıyla atmosferi sakinleştirmek ve soğutmak bağlamında geldiği açıktır.

İki ülke arasındaki bu teknik görüşmeler, tarafları Amerika'nın talebi doğrultusunda Azerbaycan'da müzakerelere başlamaya zorlayan Amerika'nın hızlı müdahalesi olmasaydı gerçekleşmezdi.

İki ülke arasındaki bu müzakereler, ABD'nin tam gözetimi altında gerçekleşmekte olup özellikle Rus güçlerinin çoğunun Suriye'den çekilmesinden sonra iki ülke arasında nüfuz paylaşımı ve Suriye hava sahasının paylaşımı temeline dayanmaktadır.

Yahudi varlığı bu müzakereler aracılığıyla Güney Suriye'deki mutlak nüfuzunu sağlamlaştırmayı çalışırken, Türkiye ise nüfuzunu Kuzey ve Orta Suriye'ye doğru genişletmeye çalışmakta olup İki ülke arasında bir anlaşmazlık çıktığında, Amerikan hükümeti müdahale edip ikisinin arasını ayıracaktır.

Böylece bu görüşmelerin başlamasıyla birlikte Türkiye, Suriye'deki oyun alanında Yahudi varlığının varlığını kabul eden ve Amerika'nın Suriye ve bölgenin genel lideri rolünü oynamasına razı olan küçük bölgesel bir oyuncu olmayı kabul etmiştir.

Şayet Türkiye siyasi eylemlerine İslami siyasi eylem zaviyesinden yaklaşmış olsaydı, ABD'nin bu diktalarını kabul etmeyeceği gibi Yahudi varlığının Suriye'deki nüfuzunun pekişmesini de kabul etmezdi.

Türkiye'nin liderlerinin açık bir şekilde bu zilletinin ve aşağılanmasının nedeni, yöneticilerinin NATO ile olan bağlantısı ve Türkiye devletinin baltacı Amerika'nın politikalarına entegre olmasıdır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahmed El-Hutvânî

Devamını oku...

Ey Husi Taraftarları: ABD'nin Manipülatif Politikası Sizleri Aldatmasın

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ey Husi Taraftarları: ABD'nin Manipülatif Politikası Sizleri Aldatmasın

Haber:

Es-Sevra gazetesinin 11 Nisan Cuma günü yayınlanan sayısında "ABD'nin Yemen'e yönelik yasadışı saldırısını durdurmak için Kongre'de hareket" başlıklı bir haber yer aldı ve haberde şöyle geçti: “The Intercept'in haberine göre ABD Kongresi'ndeki ilerici kanun koyucular, Başkan Donald Trump'a bir mektup göndererek ABD'nin Yemen'e yönelik saldırısının yasal dayanağını gerekçelendirmesini talep ettiler.”Şunu da ekledi: "Mektubun içeriğine göre ABD saldırısı Yemen'de onlarca sivilin ölmesine neden oldu."Mektupta ABD yönetiminden yetkisi olmadığı halde askeri güç kullanmayı “derhal durdurması” ve bölgedeki ABD askeri personelini riske atacak herhangi bir ek askeri adım atmadan önce Kongre'ye danışması talep edildi.”

Yorum:

Amerikan politikası, kurucu babaları tarafından çizilmesinden bu yana, başkan ile Kongre arasındaki güç paylaşımı düzenlemesine dayanmakta olup bu sayede siyasi eylemler manipüle edilmekte, bazen güçlü Başkan galip gelirken bazen de Kongre ile aralarında siyasi anlaşmalar yapılmaktadır. Bu da dış politikada, kirli işlerini yapmakta öncü olan CIA ile diplomatik işlerde takipçi olan Dışişleri Bakanlığı arasında bir bölünmeyi yansıtmaktadır.

Ey Husi taraftarları, Kongre'deki demokratların Trump'a yazdığı mektup sakın sizleri aldatmasın;zira başkan olduğunda, onların Amerika'yı yönetmek için geri dönemeyeceklerini açıkladı ve Elon Musk'ın yardımıyla, bir kısmı yolsuzlukla etiketlenen 50.000 yetkilisini ve çalışanını hedef aldı.

Şimdi bu "ilericiler" Yemen'deki ölü sayısını hesaplarken 2023'ten bu yana olan ölü sayısını nasıl hesaplayamıyorlar?Ayrıca onlar, Amerika'daki Kızılderililer, Japonya, Endonezya, Latin Amerika ve Afrika'daki ve uçaklarının bombardımanı nedeniyle bir buçuk yıldır kan ağlayan Gazze’deki milyonlarca ölü ve yerinden edilmişleri hesaplamadılar?!

Siyasi bilinç sayesinde siyasi eylemlerin derinliklerini keşfetmek ve dost ile düşmanı birbirinden ayırmak mümkündür.Bilge kişilerin özelliğinden biri de, cehaletiyle savaştıkları kişilere bilgi sunmaktır!Husi taraftarlarının sorunu, siyasi bilinçten yoksun olmalarıdır; bu da onların ilerlemekten başka çarelerinin olmadığı zorlu yollara girmelerini kolaylaştırmış ve geride kalanları ise hain ve ikiyüzlü olarak nitelendirmelerine neden olmuştur.

Dünya siyasetleri hakkında bilgi sahibi olmak, üzerine siyasi kaidenin inşa edildiği akide açısından dünya görüşlerinin bir parçası olarak Müslümanların siyasi bilinçleri açısından önemlidir; bu da onların, siyasi varlıklarını, yani Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmalarına yol açacaktır. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْEy iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müh. Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

İslamlaştırılmış Seküler Çağın Küfrü İslam’ın Modern Bir Okuması Değil, Onun Nâsslarına Yönelik Laik Bir Anlayıştır

  • Kategori Makaleler
  •   |  

İslamlaştırılmış Seküler Çağın Küfrü

İslam’ın Modern Bir Okuması Değil, Onun Nâsslarına Yönelik Laik Bir Anlayıştır

Sömürgeci kâfir Batı, Müslümanların çocukları kendi kültürel istilasının uysal ve esnek bir aracı olsunlar diye fikrî meseleye hırs gösterdiği gibi seküler felsefesi ve kültürüne dayalı olarak tasarladığı ve geliştirdiği eğitim müfredatı aracılığıyla da İslam'ı fikrimizden, düşüncemizden, meselelerimizden ve hayatımızdan dışlamaya da hırs göstermektedir ki bu, İslam'ımız konusunda sapmamıza, dalalete düşmemize ve ateist olmamıza yol açan çağımızın laneti olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Ayrıca Batı kültürünü, İslam'ımızla çelişen ve imanımızı dinamitleyen kafir seküler kültür olarak düşünmeksizin onun tüm bilgi üretimlerine tam olarak cevap vermek için Batı kültürüne ait konuları ele alırken fikri sığlığa ve kültürel kırılganlığa da hırs göstermiştir. Dahası (sömürgeci kâfir Batı) bize, kendi seküler kültürünü bilişsel aksiyomlar ve fikri kesin hakikatler olarak aşılamaya da aşırı hırs gösterdiği gibi Batı, kültürünün seküler-laik yüzünü kasıtlı olarak gizlediği gibi ortamının, koşullarının, insanının ve kafirliğinin hakikatinin özelliğini de gizlemiş, bunları tarafsız insani bilgi üretimleri olarak ihraç edip sunmuş, hatta bunları bizim için, bakış açısından ve küfründen etkilenmeyen genel ve evrensel maddi bilimler gibi formüle etmiştir ki bu, Allah'a yemin olsun büyük bir tuzak ve ölümcül zehirli bir aldatmacadır!

Bilişsel bir üretim olarak kültür, bir ümmetin varlığını ve şahsiyetini inşa eden bir malzemedir; yine kültür, şeylerin kendisine göre ölçüldüğü kültürel ölçüleri ve kaideleri uygulamak için insan zihnini, şeyleri ve olayları anlamak için inşa eden bir malzemedir. Dolayısıyla bu kültür, hadaratın maddesi olup buna dayalı olarak hedefler, gayeler, idealler ve değerler belirlendiği gibi yaşam biçimi de belirlenir. Yani kültür, hayata bakış açısının ve toplumun çimentosunun malzemesi olduğu gibi toplumun standartlarının, hükümlerinin, çözümlerinin, sistemlerinin ve hayatının da bir malzemesidir.

Batılı kâfirin, Müslüman ülkelerdeki kültürel meseleyi, parçalarından hiçbir kısmını kaçırmamak için eğitim müfredatı aracılığıyla kontrol altına almasına gelince; “Sömürgeci, eğitim ve kültür müfredatını sabit bir felsefe temelinde koymuştur ki bu onun hayata bakış açısıdır; onun hayata bakış açısı ise, maddeyi ruhtan ayırmak, dini (özellikle İslam'ı) devletten ayırmak, sadece kendi şahsiyetini kültürümüzün kendisinden çıkarıldığı bir temel yapmak ve hadaratını, mefhumlarını, ülkesinin bileşenlerini, tarihini ve çevresini kendisiyle zihinlerimizi doldurduğumuz şeylerin asıl kaynağı yapmaktır...” Nitekim küfür ve sömürgecilik fikirlerinin pekişmesinde en büyük bir etkiye sahip olan bu seküler Batı kültürü, kendi akidesini taşıyan ve kendi inandığı şeylere inanan nesiller yaratmayı başaramamış olsa bile, en azından fikri bir kaidesi ve düşünce metodu olmayan cahil ve zihni karışık nesiller yaratmıştır. Dolayısıyla bu nesiller, (laik Batı'nın) kültürünü ekmesi ve istediği istikamete yönlendirmesi için verimli topraklar olmaya devam edecektir; her ne kadar bu nesiller onun gayesini idrak ettikten sonra onun pençesinden kurtulmak isteseler bile, her seferinde tekrar kendi pençesine düşmesi ve sömürgeci kafesine hapsolması için bir mücadele yolu çizmiş ve her seferinde tuzağına düşürmek için yeni üsluplar icat etmiştir.

Eğer bu laik kaideler ve ölçüler, hayatımızı, hayatın sorunlarını, vakıalarını ve olaylarını kıyasladığımız ölçütler olursa, o zaman bu laik ölçülerin ve kaidelerin oluşturduğu zihniyetlerin de sadece bu sömürgeci kâfirin istediğine göre düşünmesi, zihniyetlerin Batı taklitçiliğiyle doymuş olması, İslam'ın düşünce ve meşguliyet dairesinden çıkması ve Batının bizim çizdiği sınırlar, kanunlar, kültür, siyaset, hayat sistemleri, hadarat ve benzerleri açısından Batı'nın etkisini takip etmeye dalmış olması da kaçınılmaz olacaktır; hatta bu tür zihniyetler, Batı tarafından aramızda kurulan sömürgeci durumların, politikaların ve projelerin hizmetkârları haline gelmiştir. Bundan daha kötüsü ise sömürgeci kafirin, Müslümanların çocuklarına kendi kültürel ölçülerini ve kaidelerini, seküler kültürünün bir parçası olarak değil, aksine bilimsel ölçüler ve kaideler ve evrensel genel bilimsel gerçekler olarak kabul edilen ve üzerinde düşünülmesi ve kafa yorulması kabul edilmeyecek bir şekilde aşılamaya yönelik kasıtlı mugalatası olmuştur. Böylece onun kültürel bilgileri, artık hayatımızın işlerinde hüküm vermesi kabul edilen konular olarak alınır hale gelecektir!

Böylece kültürel olarak köleleştirilenlerin çoğunun, özellikle de seküler Batı kültürü makinesi tarafından kültürel olarak yoğun bir şekilde istila edilmiş, öğütülmüş ve ezilmiş olan bu fikirlerin sahibi aydınlar grubunun, Batı kültürünün konularını, maddi bilimlerin (matematik, fizik, mühendislik...) kapılarından bir kapı olarak ele aldıklarını, dolayısıyla bunlarla aptalca bir tarafsızlıkla muamele ettiklerini, dahası bunlara yeni bir anlayış ve kültürün ve sorunlarının çağdaş modern bilimsel bir okuması karakteri kazandırdıklarını görürsünüz. Dolayısıyla bu fikrî sığlık ve kültürel kırılganlık, seküler Batı kültürünü, çevresini, koşullarını, insanlarını, zamanını ve mekânını ve bunun yanı sıra varlığının, inşasının, ölçülerinin ve kaidelerinin doğuşunu ve kendi laik bilişsel üretiminin sebebi olan seküler köklerini inşa eden özel bir kültür olarak anlamayı imkansız kılmaktadır. Böylesi bilişsel (epistemolojik) bir çıkmazla birlikte zihinler, fikrî açmazlarının hakikatini, argümanlarının yanlışlığını, felsefi temellerini, kültürel vizyonlarını ve tüm bunların da ötesinde seküler küfrünün yanlışlığını idrak etmeye karşı sıkı bir şekilde kapatılmıştır.

Batılı seküler kültürün bilim olarak adlandırdığı şey, seküler bir kültürel bilgi üretimidir, yani kültürel sorunlara ve meselelere yönelik seküler bir bakıştır. Kültürel meseleleri modern bilimsel bir okuma olarak görmenin yüzeyselliğine gelince; fikrî olarak sığ ve kültürel olarak kırılgan olanların anlayışlarını yanlış yönlendirmekten başka hiçbir bilişsel değeri yoktur. Zira bu, kültürel meselelere ve sorunlara yönelik seküler bir okuma olup bunu modernlik ve çağdaşlık olarak nitelemek, kültürel istilayı geçirip kolaylaştırmak için bir aldatmacadan başka bir şey değildir; çünkü yeni ve eski olarak, fikrî ve kültürel meselede bir geçerlilik ya da geçersizlik standardı olmadığı gibi araştırmanın konusu da sadece kültürün sekülerleşmesinden başka bir şey değildir.

Örneğin Batı seküler kültürünün bölümlerinden biri de sosyoloji (toplum bilim) olarak adlandırılmaktadır; bu ise topluma ve sorunlarına yönelik modern bilimsel bir okuma değil, aksine sadece topluma ve sorunlarına yönelik laik kültürel bir okuma ve vizyon olup bu seküler kültürel çalışmayı modern veya çağdaş olarak etiketlemenin bilişsel bir değeri yoktur. Zira mesele, bunun ne zaman gerçekleştiği değil, onun seküler felsefesidir. Aynı şekilde psikoloji denen şey, insan nefsinin ve onun sorunlarının bilimsel, modern, çağdaş bir okuması değil, bilakis insanın nefsine ve onun sorunlarına yönelik laik kültürel bir okuma ve vizyondur. Yine eğitim bilimleri olarak adlandırılan şey, insan davranışını değerlendirmenin modern ve çağdaş bilimsel bir okuması değil, aksine eğitimin ve bireysel davranışın seküler ve kültürel bir okuması ve vizyonudur. Ayrıca tarih bilimi ve dalları olarak adlandırılan şey, tarihin modern ve çağdaş bilimsel bir okuması değil, aksine tarihin ve insanlığın geçmişinin seküler ve kültürel bir okuması ve vizyonudur. Bunun yanı sıra lisaniyetler veya dil bilimi olarak adlandırılan şey, dilin modern ve çağdaş bilimsel bir okuması değil, aksine dilin ve insan konuşmasının kelime, terminoloji ve anlam açısından seküler bir kültürel okumasıdır.

Tüm Batılı laik kültürel üretim, bilişsel olarak kültürel meseleleri ve sorunları seküler standartlara ve kaidelere boyun eğdirerek kendi seküler vizyonunu üretmektedir ki bu da tüm kültürel sorunların kapsamlı bir şekilde sekülerleştirilmesi demektir. Zira laiklik hayata bakış açısı olup dinin hayattan ayrılması olan felsefi kökü, kendi laik bilgi ve kültürünün inşasında ve üretilmesinde dayandığı temel fikri kaidesidir.

Dolayısıyla kültür, kendi kaideleri ve standartlarına yönelik felsefi kökünün ve fikri akidesinin bir kızı ve dalıdır. Kültür son derece özel bir şeydir; çünkü kültür, en özel bir nitelik olan hayata bakış açısından kaynaklanmakta olup başka bir kültürün üzerine yönelik her bir izdüşüm, bilişsel bir hataya ve günaha düşmektir. Zira her kültürün kendi bilişsel kökleri ve yalnızca kendisiyle anlaşılabilecek özel kaideleri ve standartları vardır ve başka bir kültürün kaidelerinin ve standartlarının kullanılması kültürel bir çarpıtma ve deformasyon hükmünde olup bilişsel bir kusur ve kültürel bir günah olarak sınıflandırılır ve çarpıtma ve deformasyon kategorisi dışında bilişsel ve kültürel olarak hiçbir değeri yoktur. İslam kültürünü inceleyip anlamak için Batılı seküler kültürün araçlarını, kaidelerini ve standartlarını kullanmak, İslam kültürünü sekülerleştirme, deforme etme ve çarpıtma yönteminden başka bir şey değildir ve ironik olan ise, bunun yüzeysel olarak sunulması ve yüzeysel olanlar tarafından da modern ve çağdaş bilimsel bir okuma ve İslam kültürünün yenilikçi yeni bir anlayışı olarak propagandasının yapılmasıdır ki bu, Allah'a yemin olsun fikrî sığlığın ve kültürel kırılganlığın zirvesidir!

Bu kültürel düşüş, deformasyon ve çarpıtma, sömürge hangarlarının, onların çöküş dönemlerinin ve sözde aydınlarının bir karakteridir. Örneğin onlardan birinin, Batılı seküler kültürün kusmuğundan biraz içtikten sonra, dinleyicileri baştan çıkarmak için dilsel olarak bilgiçlik tasladığını, ardından size akidevi büyük günahlar ve fikri felaketler getirdiğini ve tüm bu konularda aptal olan bu kişinin, ilklerinin aciz kaldığı, hatta hata yaptığı konuda içtihat ettiğini iddia ettiğini görürsünüz; trajedi olan şudur ki, kültürel yabancılaşması ve kültürel yenilgisi içinde söylediği saçmalıkların, dinleyicilerinin dininden önce kendi dinini ve imanını dinamitleyen seküler bir kusmuk olduğunu idrak etmemesidir.

Nitekim fikri kıtlığımızın, kültürel kuraklığımızın ve hadari gerilememizin yaşandığı günlerde karşımıza, bizim dilimizi konuşan ve yüce İslam'ımıza aykırı davranan oryantalist kafirler gibi aptallaşmış bir nesil çıktığı gibi görmesi ve basireti kör olmuş Taha Hüseyin gibi habis bir bitki olan yeni mürtetlerin nesli çıkmıştır. Onların tek derdi İslam, onun düşüncesi ve kültürü, müfessirleri, muhaddisleri ve fakihleri hakkında imada bulunup kötülemektir; onların kötülüklerinin dibi Şahrur olup bugün onun civcivlerinden biri de, fikri sığlığı içinde dilbilimlerinin farkına varamayan ama incelendiğinde, Batılı seküler kültürün bir kolu ve 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan dil felsefesinin kapısı olan, dilbilimde yapısalcı okulun babası mesabesinde olan ve dilbilimlerinin kurucusu sayılan De Saussure gibi kurucu laik birinin zihniyetiyle dokunmuş olan Yusuf Ebu Awad'dır; zira De Saussure’nın fikri, kilise hegemonyası ve kültürel teoloji çağları boyunca boyanmış ve damgalanmış olan kelime ve terimleri dini çağrışımlarından arındırmak yoluyla dili sekülerleştirmeyi ifade etmektedir. Çünkü tüm bilgi alanlarının sekülerleşmesi dalgasıyla birlikte dili de sekülerleştirmek istemiştir. Nitekim De Saussure’nın (Genel Dilbilim Dersleri) adlı kitabında dil, (din, çevre, kültür, felsefi düşünce) değerleri gibi kimlikleri taşımakta ve dilin seküler bir dil olabilmesi için dilin, dini yüklerinden arındırılması gerekmektedir. Dilbilim, kelime ve terminolojiyi-ıstılahı, dini anlamlarından arındırmak ve dini yüklerinden soyutlamak anlamında dili ve insan konuşmasını sekülerleştirmek için Batılı seküler kültürün bir dalıdır. Dolayısıyla dilbilim, dinin sekülerleşmesinin sona ermesi için dilin sekülerleşmesine yönelik bir araçtır ki Yusuf Ebu Awad'ın yaptığı da işte budur; nitekim dilbilimin, Arap diline yönelik bu seküler izdüşüm, dilin anlamlarını ve yapılarını bozmakta, yani bizzat dilin kendisini bozmakta, çağrışımları ve anlamları tahrif etmekte, yani Arapça konuşmayı tahrif etmekte ve apaçık Arapça diliyle nazil olan dinin kendisini tahrif etmektedir. Sonra öğretmenimiz böyle bir dille, Kur'an nâsslarının anlamlarını ve delaletlerini çarpıtarak ve kelimelerin yerlerini ve anlamlarını tahrif ederek Allah'a karşı cüretkar olmakta ve böylece tüm bunlarda, Arapça dilini anlamada ve Kuran'ı tefsir etmede laikliğin standartlarını ve kaidelerini takip etmektedir. Bunun üzerine seküler büyük günahlarıyla size gelerek bunların nâssları anlamada inşa ve içtihat olduğunu sanmakta, bilakis en önde gelen müfessirlere ve fakihlere iftira atıp karalamakta ve onları İslam'ı ve Kur'an nâsslarını anlamamda hata eden gelenekçiler olarak adlandırmaktadır. Bütün bu sapkınlığa, seküler dalalete ve zındıklığa rağmen iyi bir şey yaptığını sanmakta, bilakis bu grup size, İslami fikir ve kültür olarak irtidat ve seküler küfrü getirmektedir; tıpkı bu grubun zındık civcivlerinden bir diğeri de, İbrahimi şirk ekolünün ucuz bir parçası ve Kur'anî namazının ve benzerlerinin saptırıcısı olan Yasir El-Adirqawi’dir...

Onları dinleyen ve İslam'ın kaide ve ölçüleriyle disipline edilmiş ve Batılı sekülerizmin bağlarından ve onun bilgi ve kültürünün küfründen kurtulmuş olan İslami zihniyeti kastettiğimiz bir enstrümana sahip olmayan Müslümanların evlatlarına yönelik bir uyarı olsun diye bu kişilerin isimlerini zikrettik. Zira onlar için, kültürel kısırlığın ve fikri kafa karışıklığının olduğu bir zamanda, bu yeni mürtetlerin ahlaksızlığını, saçmalığını ve zındıklığını anlamak için İslam kültürünü elde etme ve onun kültür denizinden yararlanmaktan başka bir yol yoktur.

Bu sürekli olan ve devam eden zehirli kültürel istila ve bu yıkıcı seküler fikri savaş, kabuğu ve görünümü seküler İslami düşünce olmasının yanı sıra dış kabuğu İslami, kültürel derinliği seküler ve seküler içerik için de İslami kalıpta olan çarpık zihniyetler ve bilişsel ucubeler salgılamaktadır. Bu yüzden çok dikkatli olmak gerekir; çünkü sömürgeci işlevsel varlıklardaki kültürel hareket, tüm fikri ve kültürel köşelerinde Batılı sekülerizmin mayınları ve tuzaklarıyla mayınlanmış ve bubi tuzağına düşürülmüştür; bilakis maddi bilimler bile Batılı sömürgecinin sekülerizmine hizmet edecek şekilde felsefeleştirilmiştir.

Çok dikkatli olmak gerekir; çünkü kültür meselesi, cerrahın elindeki neşter gibidir ve onun hatası ölümcüldür. Bu yüzden eğer cerrah değilseniz riski göze almayın; zira maceraya yer yoktur. Çünkü buradaki risk kanama veya ampütasyon değil, bilakis aklınızın, imanınızın ve irtidatınızı ve küfrünüzü sona erdirecek olan büyük İslam'ınızın mefhumlarının sökülüp atılmasıdır; o halde onun zındıklarını ve sömürgeciye hizmet eden laikliğin kölesi olmuş kültür ve düşünce sahtekarlığını kaldırıp atın.

Azim İslam’ın evlatlarını uyarmak ve ikaz etmek gerekir; zira bir Müslümanın diğer kültürlere karşı tutumu, kültürlerin özel olması ve kendi akideleriyle damgalanmış olmasından dolayı onun, bunlardan etkilenip faydalanması veya bunları kaidelerinin, ölçülerinin, hükümlerinin ve tasavvurlarının kaynağı olarak alması caiz değildir. Peki azim İslam'ın hakikatini ve doğruluğunu ve Alim ve Hakim olan Allah'ın vahyini dinamitlemeye ve onun yerine Batılı filozofların içtihatlarının çarpıklığını ve kültürlerinin seküler küfrünü koymaya çalışan bir felsefeye ne demeli! Bunlara vakıf olup bunlarla donanmaya gelince; bunların özünü anlamaya ve bunları çürütmek ve İslam davetini taşımak için gerekli olan kültürel hareketi oluşturmak için bunların amaçlarını idrak etmeye ehil olanların, bunların ayıplarını, fesatlarını ve küfürlerini açıklamak, sonra İslam kültürünün onları etkilemesini sağlamak ve onları karanlıktan aydınlığa çıkarma gerçeğini ve insanlar üzerindeki şahitliğimizi gerçekleştirmek için bunların sahipleriyle tartışması gerekir.

Dolayısıyla İslami fikrinizin ve kültürünüzün saflığı ve temizliğinin yanı sıra aklınızın ve Rabbinizin emri üzere istikametiniz saflığı ve temizliği için sebat edin ve hırslı olun; şunu çok iyi biliniz ki aranızdaki İmamınız, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Halifesi ve Allah için sizin kalkanınız olan sınırlarınızın koruyucusu ve havzalarınızın savunucusu kaybolmasaydı Batı sizin kalelerinize saldıramaz ve merkezinizi ve koruluğunuzu ihlal edemezdi. O halde işler kesintiye uğrayıp zaman tükenmeden önce, İslami hayatınızı yeniden başlatmak için bu dinin yükünü taşıyarak ve Hilafetini kurmak için çalışarak Rabbinizin kelimesini yüceltmek, Peygamberinizin Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sancağını ve ümmetinizin izzetini yükseltmek amacıyla en hayırlı amelleri yapmak için acele edin. Şunu çok iyi biliniz ki, artık küfrün ipi kesilmiş, Batılı sekülerizmin gecesi kuşatılmış ve İslam'ınızın güneşi ufukta belirmeye başlamıştır; o halde haydi acele edin.

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Münâcî Muhammed

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Haber Yorum - 2 Nisan 2025

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Haber Yorum - 2 Nisan 2025

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu'nun Haber Yorumu.

Gerçek Değişim İçin... Demokrasiyi reddedin... Hilafeti kurun.

Allah'ım, Nübüvvet yolunda kalkanımız olan Raşidi Hilafeti yeniden tesis et... Allahumme Âmin.

#BringBackKhilafah

Çarşamba, 4 Şevval 1446 - 2 Nisan 2024

pakistan vilayeti

Halid bin Velid'in (ra) Hangi Oğlu Bugün Amerikan İmparatorluğuna Yermuk Savaşı Verecek?

2025 03 27 FB Battle of Yarmuk Today EN

25 Mart 2025'te Yahudi varlığının ordusu, Suriye'de Yermuk Nehri'nin kuzeyindeki küçük Kuveya köyünü işgal etmeye çalıştı. Ancak köyün gençleri orduyla yiğitçe savaşarak düşmanları öldürdü ve Ramazan ayında şehadet mertebesine ulaştı. Ey Pakistan Ordusu! Raşidi Hilafet döneminde Yarmuk Nehri, Halid bin Velid'in (ra) ordusunun Roma İmparatorluğu ordusunu ezmesine tanıklık etti. Şimdi de küçük bir grup müminin düşmanlarına acı kayıplar verdirmesine tanıklık etmektedir. Öyleyse dünyanın yedinci büyük ordusu için geriye hangi mazeret kalıyor? Bugün Amerikan İmparatorluğu'na ve Yahudi müttefiklerine Yermük Savaşı'nı yaşatan siz olmayacaksınız da kim olacak? Korkak yöneticileri uzaklaştırın, Raşidi Hilafeti kurun ve harekete geçin!

Perşembe, 27 Ramazan 1446, 27 Mart 2025

pakistan vilayeti

Uluslararası Para Fonu (IMF) Bir Kurtarıcı Değildir. Ekonomik Sömürgecilik İçin Bir Araçtır

2025 03 28 FB The International Monetary Fund IMF is Not a Savior EN

Uluslararası Para Fonu 25 Mart 2025 tarihinde Pakistanlı yetkililerle personel düzeyinde yeni bir anlaşmayı onayladı. IMF, çeşitli sömürgeci finans kuruluşlarından alınan faizli kredilerin bekçiliğini yapmaktadır. Bu faiz (riba) temelli krediler sadece Şeriat'ın açık bir ihlali olmakla kalmıyor, Pakistan'ı sürekli artan bir borç tuzağına da sürüklüyor. IMF daha sonra bu borcu egemenliğin teslimini güvence altına almak için kullanıyor. Son yıllarda IMF'nin kamu hizmeti fiyatları ve tarifelerinden değerli ve stratejik varlıkların özelleştirilmesine kadar her şeyi nasıl dikte ettiğini gördük. Bu o kadar açık ki, mevcut Başbakan yıllık bütçenin hazırlanmasında IMF'nin rolünü kabul etmek zorunda kaldı. Ekonomik sömürgecilikten kurtuluş (tahrir) için tek bir yöntem vardır. Raşidi Hilafetin tesis edilmesidir.

Cuma, 28 Ramazan 1446, 28 Mart 2025

pakistan vilayeti

Mazlumların Çığlıklarına Müslüman Orduların Savaş Meydanlarında Tekbir Getirerek Cevap Vermesi Gerekmektedir

2025 03 29 FB The Cries of the Oppressed Must be Answered by the Raising of Takbeer EN

Yahudi varlığı, 18 Mart'ta Gazze Şeridi'ne yönelik soykırım savaşını yeniden başlattığından bu yana her gün en az 103 Filistinliyi öldürüyor ve 223'ünü yaralıyor. Buna rağmen ümmet ve orduları, saldırgan orduya karşı cihadın şer'i farziyetini hâlâ yerine getirmiş değil. Allah ﷻ şer'i yükümlülüğü (farz), tavsiye edilene (nafile) öncelemiştir. İlk Halife Raşid Ebu Bekir es-Sıddık'tan (ra) rivayet edildiğine göre o (ra) şöyle demiştir, أن اللهَ لا يقبلُ النافلةَ حتى تؤدَّى الفريضةُ "Farz yerine getirilmedikçe Allah Teâlâ nafileyi kabul etmez." Her Müslüman silahlı kuvvetlerdeki akrabaları ve arkadaşları ile irtibata geçsin ve onlara ümmeti ve ordularını düşmanlara karşı harekete geçiren Raşidi Hilafeti kurmalarını emretsin.

Cumartesi, 29 Ramazan 1446, 29 Mart 2025

pakistan vilayeti

Amerikan Haçlıları İslam Düşmanlıklarını Açıkça Sergilerken Pakistan Askeri Liderliği Askeri Sömürgeciliğin Ajanı Olarak Çalışmaya Devam Ediyor

2025 03 30 FB American Crusaders Display their Enmity to Islam Openly EN

26 Mart 2025 tarihinde ABD Savunma Bakanı, sağ kolunda daha önce fark edilmeyen "كافر" (kafir) yazılı bir dövmeyi ortaya çıkararak dünya çapındaki Müslümanları öfkelendirdi. Trump'ın Amerika'sı haçlı doğasını saklamıyor. Yine de Pakistan'ın askeri liderliği askeri sömürgeciliğin bir ajanı olarak çalışmaya devam ediyor. İşgal altındaki Keşmir'de Hint Ordusuna yönelik herhangi bir saldırıyı engellemektedir. Gazze'ye destek için askeri seferberliği engelliyor. Afganistan ve Belucistan'daki Müslümanlarla savaşı sona erdirmek için hiçbir şey yapmıyor. Ey Pakistan Subayları! Askeri liderliğinizin ihanetini daha ne kadar kabul edeceksiniz? Ümmetin kurtuluşu, ordularının askeri sömürgecilikten kurtulmasıyla (tahrir) başlar. Yöneticilerin kökünü kazıyın. Raşidi Hilafetin yeniden kurulması için Nusret verin. Mescid-i Aksa'nın özgürleştirilmesi için seferber olun.

Pazar, 1 Şevval 1446, 30 Mart 2025

pakistan vilayeti

Ramazan Bayramınızı tebrik ederiz. Allah ﷻ Hayırlarınızı Kabul Etsin. Her Yıl Sizi İyilikler İçinde Bulundursun

2025 03 31 FB Congratulations on Eid al Fitr EN

Her yıl Ümmet-i Muhammed'i insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olarak görsün. Her yıl Muhammed ümmetini marufu emredip münkerden nehyeden bir ümmet olarak görmek nasip olsun. Her yıl Müslümanları muzaffer görsün. Her yıl Ümmet-i Muhammed'in Rabbini hoşnut ettiğini ve O'nun şeriatını uyguladığını görsün. Allah ﷻ bize ve size bayram nasip etsin, Muhammed Ümmeti zillet ve meskenetten kurtulsun, Allah ﷻ bize ve size bayram nasip etsin, hak binası İslam Raşidi Hilafet Devleti kurulsun, küfür ülkeleri ve zalimlerin uşakları zelil olsun ve ona boyun eğsin. Âmin, ey tüm insanlığın Rabbi!

Pazartesi, 2 Şevval 1446, 31 Mart 2025

pakistan vilayeti

Mescid-i Aksa'nın Kurtuluşu (Tahrir) Müslümanların Ordularının Kurtuluşuyla Başlar

2025 04 01 FB The Liberation Tahrir of Al Masjid Al Aqsa Begins with the Liberation of the Armies of the Muslims EN

Ramazan Bayramı'nda Yahudi varlığı Gazze'ye hava saldırıları düzenledi. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere onlarca Müslüman şehit edildi. Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri Subayları! Gazze'nin kurtuluşu sizin sömürgecilik ajanlarından kurtuluşunuzla başlayacaktır. Allah'a itaatsizliği kabul etmeyin. Ümmet-i Muhammed'e karşı ihaneti kabul etmeyin. Dünya için ahiretlerini satan ucuz yöneticilerin yüzlerine rüşvet, maaş ve imtiyazları geri fırlatın. Yolunuza çıkan herhangi bir yöneticiyi veya askeri komutanı tutuklayın. Kararlı bir savaş için bir Halife Raşid'i lideriniz olarak atayın. Ümmetin ve ordularının selini işkencecilerine karşı zafere taşıyın. Kurtarılmış bir Mescid-i Aksa'nın kapılarını ellerinizle açın ve içinde Rabbinize secde edin!

Salı, 3 Şevval 1446, 1 Nisan 2025

pakistan vilayeti

[إِلَّا تَنفِرُوا۟ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًۭا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ]
“Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir.” [Tevbe Suresi 39]

2025 04 02 FB If you do not march forth EN

31 Mart 2025'te Yahudi ordusu Refah ve yakın bölgeleri kapsayan kapsamlı bir tahliye emri yayınladı. Ey Müslümanların orduları! Düşmanınız savaşın kızıştığını ilan etti ve siz on sekiz ay geçmesine rağmen henüz savaşa katılmadınız bile! Mısır'ın zalim Firavun'unun generali Haman, ordusuyla birlikte şimdi cehennem ateşindedir. Zalimlere itaat etmek Allah'ın huzurunda bir mazeret değildir. Orduları bugünkü Firavunların yükünden kurtarın. Bir Raşid Halife atayın ve Gazze'ye destek için seferber olun. Yoksa Haman ve ordusuna katılmayı mı bekliyorsunuz? Yoksa yerinize sadece Allah'tan korkanların geçmesini mi bekliyorsunuz?

Çarşamba, 4 Şevval 1446, 2 Nisan 2025

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

 

Devamını oku...

Tek Başına Bir Şeri Fetva Yeterli Değil... Esas Olan, Şeriatın Gereğini Yerine Getirmektir, Çünkü Sorumluluğu Ortadan Kaldıran da, Günahı Temizleyen de, Allah katında Zimmeti Temize Çıkaran da Budur

Gazze’de Yahudi işgalcilerin gerçekleştirdiği katliamlara karşı uzun süredir sessiz kalan İslam coğrafyasının âlimlerinden nihayet bir ses yükseldi! Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği, yayımladığı fetvayla Müslüman ülkelerin ordularını cihada çağırdı. Yayınlanan fetvada, Filistin direnişine acilen askerî destek verilmesi gerektiği ve Yahudi varlığıyla yapılan tüm normalleşme girişimlerinin derhâl sona erdirilmesi gerektiği ifade edildi. Merkezi Doha ve İstanbul’da bulunan Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği’nin İçtihat ve Fetva Komitesi, Gazze’ye yönelik devam eden saldırılar ve ateşkesin ihlaliyle ilgili bir fetva yayımladığını duyurdu. Fetvada, işgalci rejime karşı kara, deniz ve hava ablukası uygulanması çağrısı yapılırken, Müslüman ülkelerin direnişe askeri, mali ve siyasi destek sağlamak üzere acilen müdahale etmesi gerektiği vurgulandı. Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği (IUMS), yaptığı açıklamada Gazze Şeridi’nde yaşanan ve 50.000’den fazla insanın şehit olduğu olayları “sistematik bir saldırı” olarak tanımladı. IUMS, bu saldırının Arap dünyasının o utanç verici sessizliği ve tüm Müslüman ülkelerindeki hükümetlerin o acınası eylemsizliği gölgesinde ABD’nin doğrudan ve pervasız desteğiyle gerçekleştiğini ifade etti.

Gazze’deki Müslümanlara destek verilmemesi nedeniyle mevcut devletleri sorumlu tutan böylesi bir fetvanın gecikmeli de olsa yayımlanması, âlimler ve fetva kurumları arasında farklı tepkilere neden oldu. Kimileri harekete geçme gereği duymadan ve zahmetine girmeden fetvaya methiyeler dizip övdü, kimileri ise çoğunluğun katliamlara sessiz kaldığı gibi, olası olumsuz sonuçlardan çekinerek sessiz kalmayı yeğledi. Kimileri de Mısır’daki Sisi rejimine bağlı Dar’ul İfta Kurumu’nun yaptığı gibi, utanmaz bir küstahlıkla fetvayı açıkça inkâr ettiler. Böylece, bu tavırlarıyla bizzat Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisini de reddetmiş oldular.

وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللهِ وَاليَومِ الآخِرِ، فَلْيَقُلْ خَيْراً أَوْ لِيَصْمُتْ“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayır konuşsun ya da sussun.” [Buhârî ve Müslim] Fetvayı destekleyen ve övenler arasında Pakistan Müftüsü Takiyyuddin Osmani de yer aldı. Osmani, ““İsrail”e karşı cihadın tüm Müslüman ülkelere farz olduğunu” ifade etti. İslamabad’daki Filistin Ulusal Konferansı’nda ise yürek burkan şu soruyu sordu: “Eğer ordular, Kudüs’ü özgürleştirmek için cihada kalkmayacaksa, neden varlar o zaman? Kimi koruyorlar, kimin bekçiliğini yapıyorlar?”

Biz, Pakistan Hizb-ut Tahrir olarak, bu barbarca saldırının başladığı ilk andan itibaren bu fetvanın öngördüğü adımları talep etmek üzere sesimizi yükselttik. Cihadın ertelenemeyecek ve göz ardı edilemeyecek bir şeri farz olduğunu her platformda dile getirdik. “Filistin’in kurtuluş yolunun konferanslardan değil, ordulardan geçtiğini” yüksek bir sesle, açık ve net bir şekilde ifade ettik. Her ne kadar böylesi bir fetvanın yayınlanması gecikmiş olsa da, “Hiç olmamasındansa geç olması iyidir.” diyoruz. Ancak burada asıl eksik kalan temel bir mesele vardır: Bu şer’î fetva nasıl uygulanacaktır? Alimler de ümmetin her ferdi de çok iyi biliyor ki, cihadın önündeki en büyük engel, Müslümanların o satılmış, paralı asker yöneticileridir. Onlar, orduların harekete geçirilmesinin önündeki aşılmaz bariyer ve Yahudi varlığını ümmetin gazabından koruyan gerçek Demir Kubbe’dir. Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen, O’nun şeriatını askıya alan ve en yüce ibadet olan cihadı terk eden bu kişilerden destek beklemek, gerçekten akıl kârı mı? Ümmetin ellerini bağlayanlardan kurtuluş ummak, gaflet değil midir? Orduları zincire vuran, ümmetin elini kolunu bağlayanlardan medet umulur mu?

Şeriatta bilinen bir kaide vardır: “Bir farz, ancak başka bir şeyle yerine getirilebiliyorsa, o şey de farz olur.” Bu kaideye göre, ümmete zulmeden ve cihat ile kurtuluşun önünde engel teşkil eden mevcut rejimlerin kaldırılması şer’î bir yükümlülüktür. Bu rejimler, ümmeti ile ordularını şer’i sorumluluklarını yerine getirmekten alıkoymaktadırlar. Öyleyse bu görev ancak, ümmeti ve ordularını birleştirme projesini benimseyen, ümmetin otoritesini yeniden tesis eden ve onu Mübarek Toprak Filistin’in kurtuluşu için sevk ve idare eden samimi bir liderliğin kurulmasıyla başarılabilir. Bu liderlik bugün, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilâfet projesini benimseyen Hizb-ut Tahrir’de mevcuttur. Partinin başında ise, ilmiyle, basiretiyle ve dirayetiyle tanınan saygın âlim Ata bin Halil Ebu Raşta bulunmaktadır. Hizbin tek eksiği, en başta Pakistan ordusu olmak üzere ümmetin silahlı kuvvetleri içindeki güç ve kuvvet ehlinin maddî desteğidir. Bu bağlamda tüm âlimleri ve müftüleri, Hizb-ut Tahrir ile omuz omuza çalışmaya ve ümmetin halifesine biat etmeye çağırıyoruz. Bu Halife, ümmeti birleştirecek ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Kudüs ve mübarek çevresinin kurtuluşu müjdesine nail olmak için ordulara öncülük edecektir. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَاتَقُومُالسَّاعَةُحَتَّىيُقَاتِلَالْمُسْلِمُونَالْيَهُودَ،فَيَقْتُلُهُمْالْمُسْلِمُونَ،حَتَّىيَخْتَبِئَالْيَهُودِيُّمِنْوَرَاءِالْحَجَرِوَالشَّجَرِ،فَيَقُولُالْحَجَرُأَوْالشَّجَرُيَامُسْلِمُيَاعَبْدَاللَّهِ،هَذَايَهُودِيٌّخَلْفِيفَتَعَالَفَاقْتُلْهُ،إِلَّاالْغَرْقَدَفَإِنَّهُمِنْشَجَرِالْيَهُودِ  Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. O harpte Müslümanlar Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; “Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür” der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim]

Devamını oku...

Gazze Yok Ediliyor... Mısır Müftüsü İse Sadece Kınıyor! Oysa Şeriat Askıya Alınmaz, Cihat Ertelenmez, Duruşlar İse Batı’dan Değil, Gökten Gelen Vahiyden Alınır

Gazze’ye yönelik barbarca saldırının başladığı günden bu yana her gün benzer manzaralar yaşanıyor. Yahudi varlığı Şucaiye mahallesinde yine korkunç bir katliama imza attı. Çoğu çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan onlarca günahsız insanı hunharca katletti. Mısır’ın resmi ve dini otoritelerinin bu büyük trajediye uygun bir tepki vermesi beklenirken, Mısır Müftüsü Nazir Muhammed Ayyad sadece bir “kınama” mesajı yayınladı ve işgalin vahşetini anlatmakla yetindi. Sanki cihat hükmü yürürlükten kalkmış ya da Müslümanların kanı kınama ve yardım çağrılarından daha değersizmiş gibi sorumluluğu da “uluslararası topluma” ve “sözde vicdanlara” havale etti!

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak biz, şunu açıkça vurguluyoruz ki, kınama eylemi farz olan sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Cihad farzdır, Gazze’de, hatta tüm Filistin genelinde yaşananlar, açıklama veya kınamayla geçiştirilemez. Aksine kükremiş ordulara, kınından sıyrılmış silahlara ve emir verip infaz edecek bir liderliği ihtiyaç duymaktadır. Cihat, siyasi bir seçenek değildir, İslam’ın bir farzıdır hele de İslam ülkesinin bir parçası gasp edilmiş ise. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu:

رَأْسُ الْأَمْرِ الْإِسْلَامُ، وَعَمُودُهُ الصَّلَاةُ، وَذُرْوَةُ سَنَامِهِ الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللهِ“İşin başı İslâm’dır, onu ayakta tutan namazdır, zirvesi ise Allah yolunda cihattır.”

Peki müftünün sözlerinde cihadın fıkhından eser var mı? Topraklarımızı işgal edip kadın ve çocuklarımızı öldüren düşmanla savaşmanın farz olduğundan neden bahsedilmiyor?!

Sözde alimlerden, meselenin (uluslararası hukuka) ve (insanlığın vicdanına) havale edildiğini duymak utanç verici. Oysa bu vicdanın çoktan öldüğünü ve bu hukukun sadece gaspçının gücünü ve zorbanın desteğini tanıdığını çok iyi biliyorlar. İmam Nevevî şöyle demiştir: “Kâfirler bir beldeye saldırdığında, orada yaşayanların onlarla savaşması ve mümkün olan her yolla onları defetmesi farzdır. Bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur.” (Ravdatü’t-Tâlibîn, 10/216)

Nasıl olur da bir Dar’ul İfta, çıkardığı bildiride cihattan, orduların harekete geçirilmesinden bahsetmez? Gazze’ye yardımı engelleyen, sınır kapılarını kapatan, Yahudi varlığına yakıt, su ve elektrik sağlayan hain yöneticiler hakkında tek kelime etmez?!

Müftü, sanki biz dinsiz bir ümmetmişiz gibi, sanki şeriat hükümleri geçerliliğini yitirmiş gibi, sanki Filistin’in kurtuluşu İslam ümmetinin değil de Birleşmiş Milletler’in meselesiymiş gibi, ‘insanlık’, ‘uluslararası adalet’ ve ‘duyarlı vicdanlardan’ söz ediyor!

Filistin meselesi bir akide meselesidir; gasbedilen bir İslam toprağı meselesidir, soykırıma uğrayan Müslüman bir halk ve suç işleyen işgalci kafir bir düşman meselesidir! Bu meselenin tek çözümü cihattır! Yahudilerin zulmünü ve taşkınlığını durdurmanın tek yolu orduları harekete geçirmektir.

Ey âlimler, müftüler, El-Ezher şeyhleri ve Mısır’ın bilginleri! Din hususunda Allah’tan korkun, topraklarımızı satan, namuslarımızı hiçe sayan yöneticilerin borazanı olmayın! İnsanlara cihadın ve Gazze’deki Müslümanlara yardım etmenin farz olduğunu anlatın! Bu yardımı engelleyenin Allah’a, Rasûlü’ne ve Müslümanlara ihanet eden bir günahkâr olduğunu açıkça ilan edin! Sakın ha! Batıla Şeriat giysisi giydirmeyin; sonra Allah Teâlâ’nın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden olursunuz:

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ“Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz sadece ıslah edicileriz’ derler.” [Bakara 11]

Ey İslam ümmetinin çocukları! Aldatıcı söylemlere kanmayın! Hakkı bâtılla karıştıranlara akıllarınızı teslim etmeyin! Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet’i kurmak için çalışanlarla birlikte çalışın. Çünkü sadece Hilafet, ümmeti birleştirebilir, ordularını seferber edebilir, onları Allah’ın farz kıldığı görevlere yönlendirebilir, Filistin ve işgal altındaki tüm İslam beldelerini özgürlüğüne kavuşturabilir!

Ey Mısır ve dünya Müslümanları! Artık yeter bu bekleyiş! Yeter bu ağlayış! Yeter bu kınama mesajları... Allah, yaptıklarınızdan, bu dinden, Mescid-i Aksa’dan ve Gazze halkından dolayı sizi hesaba çekecektir; bu sorulara nasıl cevap vereceğinizi şimdiden hazırlayın.

Ey İslam’ın askerleri! Ey ümmetin kalkanı olanlar! Ey omuzlarında emanet ve bileklerinde güç taşıyanlar! Ey toprağı, namusu ve dini korumaya ant içenler! İmanınızın çağrısına kulak vermenin vakti gelmedi mi? Gazze’deki mazlumlardan zulmü gidermek için harekete geçmenizin zamanı gelmedi mi? Kâfir Batı’nın çizdiği, sizi ümmetinizden ayıran ve yönünüzü Mescid-i Aksa’dan, kardeşlerinizin yardımına koşmaktan uzaklaştıran sömürgeci zincirleri kırmanın zamanı gelmedi mi?

Allah’a yemin olsun ki, sizler bu zincirleri kırabilecek, zorbaların tahtlarını parçalayabilecek, cihadı engelleyen, Gazze halkını kuşatan, kadın ve çocukları öldürülmesi için Yahudi askerlerine sınır kapılarını açan, ‘egemenlik’ ve ‘sınır güvenliği’ adı altında Gazze halkını boğan ihanet rejimlerini devirebilecek güçtesiniz!

Ey değerli Kinane askerleri! Ey içinde Halid bin Velid, Selahaddin ve Seyfeddin Kutuz’un ruhunu taşıyanlar! Şanlı tarihinizi unuttunuz mu? Kanalı geçip düşmanınızı tir tir titrettiğiniz günü unuttunuz mu? Daha Mescid-i Aksa ve Gazze’ye yardıma koşmak için yeniden harekete geçmenin zamanı gelmedi mi?! Rabbiniz, bileklerinizin Yahudi varlığını korumak, ribatta direnen kardeşlerinize silah ve gıda ulaşmasını engellemek için kullanılmasından razı olur mu hiç?

Seyfeddin Kutuz’un, dostlarını toplayıp “Ey Müslüman emirleri! Yıllardır beytü’l malın ekmeğini yiyorsunuz ve şimdi de savaşmak istemiyorsunuz. Ben işte gidiyorum. Savaşmak isteyenler benimle gelsin. Kim savaşmak istemezse de o evine dönsün. Allah hepimizi görmektedir. Müslümanların vebali geride kalanların boynunadır.” dediği günü hatırlayın! Bugün İslam’a siz sahip çıkmazsanız kim çıkacak? Mazlum kardeşlerinize siz yardım etmezseniz kim yardım edecek?

Gazze halkı bugün mazlumdur, yok edilmektedir ve yardımınıza muhtaçtır. Allah’tan sonra onların tek umudu sizsiniz.

Ey ümmetin orduları! Allah aşkına! Dininize, mukaddesatınıza ve kardeşlerinize sahip çıkın! Dininiz sizi göreve çağırıyor, Mescid-i Aksa sizden yardım bekliyor, çocukların kanı yüreklerinizi sızlatmıyor mu? Bu sese ne zaman cevap vereceksiniz? Böyle bir ihanet çağında hakkın yardımcıları siz olsanız ya!

Söz yöneticilerde demeyin! Onlar zaten hainlerdir; ümmete komplo kurdular, Allah ve Rasûlü’ne ihanet ettiler, orduları şerefli mücadelelerden saptırıp zalim rejimlerin bekçisi haline getirdiler! Bu yöneticileri devirmek şeri bir farzdır; ümmete yardım etmek bir emanettir, bu konudaki ihmalkârlığınızı Allah asla mazur görmez!

وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللهِ وَالْمُسْتَضْعَفِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” [Nisa 75] Allah’la beraber olun ki, Allah da sizinle beraber olsun! Allah’ın kelimesini yüceltmek niyetiyle harekete geçin ki akıbet sizin olsun. Biz tüm kalbimizle inanıyoruz ki, bu ümmete gerçek zafer, Allah’ın izniyle ancak sizin elinizle gelecektir. Siz hain yönetimleri devirdiğinizde ve bir halifeye biat edip onun önderliğinde Filistin’i ve diğer İslam topraklarını özgürleştirdiğinizde, ümmet yeniden birleşecektir. O gün, Kudüs surlarından Lâ ilâhe illallah, Muhammedun Rasûlullah Ukab sancağı ezan sesleri yükselecektir.

Allah’ım! Onları dinin için kullan, başkalarıyla değiştirme! Kalplerinde imanın ateşini tutuştur, göğüslerini zafer azmiyle doldur! Gözlerimizi aydınlat, yüreklerimizi soğut; tankların utanç sınırlarını aşıp Mescid-i Aksa’nın zincirlerini kırdığını, Gazze’nin surlarından tekbir seslerinin yükseldiğini bize göster! Ve o zaman… Zulmedenler, hangi dönüşle döndürüleceklerini bileceklerdir. Allahu Ekber, izzet, Allah’a, Rasûlüne ve müminlere aittir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER