Çarşamba, 08 Zilhicce 1446 | 2025/06/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Sudan Egemenlik Konseyi'nde İki Kadın!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sudan Egemenlik Konseyi'nde İki Kadın!

Haber:

Egemenlik Konseyi Üyesi Dr. Selma Abdul Cabbar ve Dr. Navara Ebu Muhammed Muhammed Tahir, Egemenlik Konseyi Başkanı önünde yemin ettiler. (Sudan Haber Ajansı (SUNA), 3/05/2025).

Yorum:

İki kadının Egemenlik Konseyi'ne atanması, Batı'nın hükümetten kadınlara baskı uyguladığı düşüncesini reddetmesi ve onları erkeklerin yanında otoritenin başına yerleştirerek onları onurlandırması yönündeki taleplerine bir yanıt olarak gelmiştir.

Müslümanları birleştiren Hilafetin yıkılmasından sonra onların başına gelen en büyük felaketlerden biri de, her konuda kafir ve sömürgeci Batı'yı taklit etmeleri olmuştur; bu ise temelde dinin hayattan, dolayısıyla siyasetten ayrılmasına, sistemlerin insan tarafından konulmasına, böylece başkanlık veya parlamenter cumhuriyet yönetimi denilen şeyin kurulmasına dayanan demokratik yönetim sistemlerinde açıkça görülmektedir.

Dünyanın tüm sistemlerinde, sistemin başı erkek ya da kadın tek bir kişidir. Nitekim sömürgeci İngilizlerin ayrılmasından itibaren Sudan'da olmamıza ve İslam'ın esaslarına ve fürularına aykırı olan demokratik sistemleriyle iktidarı kendileri tarafından yaratılmış adamlara miras bırakmalarına rağmen ancak Sudan'da bizler, dünyada daha önce kimsenin yapmadığı yeni bir yenilik getirdik ki bu da, devletin başını en az üç kişiden -ki bazen bu sayı on üç kişiye ulaşmaktadır- oluşan bir konsey haline getirmemiz oldu!

Şu anda aralarında dokuz kişi bulunmaktadır ki bunların dördü ordudan, üçü Juba Anlaşması'nı imzalayan silahlı hareketleri temsil edenlerden olup en son olarak da iki kadın atanmıştır; bu ise iki kez, hatta üç kez şeriata muhaliftir:

Birincisi: Onlar, Allah Subhanehu'nun şu kavlindeki tehdidine rağmen İslam'ın Hilafet sistemini terk edip kâfir Batı'nın sistemlerini benimsediler:فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي  أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا  “Hayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiği hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 65] Ve Allahu Teala’nın şu kavlinde geçen: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerdir.” [Maide 44]

İkinci muhalefete gelince: Onlar devletin başına tek bir kişi değil, birçok kişi getirdiler; oysa Aleyhissalatu ve's Selam şöyle buyurmuştur:إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الْآخَرَ مِنْهُمَا İki Halife için biat edildiğinde ikincisini öldürün.

Üçüncü muhalefete gelince: Onlar kadını yönetici makamına getirdiler ki bu da şeriata muhaliftir;oysa yönetim makamı sadece erkeklere aittir; zira Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمْ امْرَأَةًBaşlarına bir kadını yönetici seçen topluluk asla felah bulamaz.

Bu üç şeri muhalefet, hayatı sıkıntılı bir hale getirmek için yeterlidir; tıpkı Subhanehu ve Teala'nın şöyle buyurduğu gibi: وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاًVe kim Benim zikrimden yüz çevirirse, o taktirde mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim dar bir hayat vardır.” [Taha 124] Dolayısıyla alemlerin Rabbinin yoluna geri dönüp Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin gölgesinde O'nun şeriatını uygulamadıkça bu sıkıntılı yaşamdan kurtulamayacağız.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İbrahim Osman (Ebu Halil) - Sudan

Devamını oku...

Ürdün, Yahudi Varlığının Reddetmesinin Ardından Arap Heyetinin Ramallah Ziyaretini Ertelediğini Resmen Açıkladı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ürdün, Yahudi Varlığının Reddetmesinin Ardından Arap Heyetinin Ramallah Ziyaretini Ertelediğini Resmen Açıkladı!

Haber:

Ürdün Dışişleri Bakanlığı, Gazze ile ilgili olağanüstü Arap-İslam zirvesi tarafından görevlendirilen bakanlar komitesinin üyelerinin, Pazar günü Ramallah'a yapılacak ziyaret öncesinde koordinasyon toplantısı yapmak amacıyla Amman'a geldiğini açıkladı.Açıklamada, komitenin, Yahudi varlığının heyetin işgal altındaki Batı Şeria hava sahasına girişini reddederek ziyaretini engellemesi nedeniyle Ramallah ziyaretini ertelemeye karar verdiği belirtildi.(RT, 31/5/2025)

Yorum:

Milyarlarca Müslümanı temsil eden bölgedeki yöneticilerin dışişleri bakanları, sekiz milyonluk bir halkı temsil eden Yahudi varlığının savaş bakanının emirlerine boyun eğiyorlar!Arap heyetlerinin Abbas'ın Ramallah'taki yönetimine yaptığı ziyaretler eskiden hoş karşılanır ve Yahudi varlığı bu ziyaretleri bu yöneticilerle normalleşme yolu olarak görürdü. Ancak yöneticilerin Yahudi varlığıyla normalleşmek için birbirleriyle yarıştığı gibi Abbas otoritesinin de güvenlik konusunda ona hizmet etmek için yarışması durumu tersine çevirmiştir.

Bu yöneticiler Rablerinden ve halklarından hiç utanmıyorlar;zira onların uluslararası ve bölgesel denklemlerde tamamen bir sıfır olduklarını ve Washington'daki ümmetin düşmanlarına ve onun kuyruğu olan Yahudi varlığına hizmet etmek için ayağa kalktıklarını gördüğünüz gibi sessiz bir şekilde ve tek bir kelam dahi etmeden onlara boyun eğip itaat ettiklerini görmektesiniz. Dolayısıyla onların her davranışı Amerika ve Yahudi varlığının onayına bağlıdır ve onlar buna sessiz kalmaktadırlar;çünkü onlar, kendi yönetimlerini kuranın Amerika ve Yahudi varlığının olduğunu ve onların halkları üzerinde sanki egemenlik sahibiymiş gibi davranmalarını sağladığını biliyorlar; bu yüzden Yahudiler bu egemenliği ayaklarının altına alırken, Amerika da onların iktidardaki ailelerini koruma karşılığında onlardan haraç talep ediyor.

Bu alçak ve aşağılık durum, ister Asya ister Latin Amerika'da olsun dünyanın hiçbir bölgesinde benzeri görülmemiş bir durumdur; aksine ajan yöneticilerin kendi ümmetlerini düşmanlarına boyun eğdirmesi tarihte nadir görülen bir durumdur.Nitekim bu yöneticiler, Yahudilere barış teklifinde bulunuyorlar ancak Yahudiler bunun hizmetle birlikte tamamen bedelsiz bir şekilde olmasını kabul ediyorlar; ayrıca bu yöneticiler övünüp duruyorlar ve halklarını vatancılık ve kahramanlık duyguları ile besliyorlar ama “Filistin Devleti” ilan edilmesinden sonra bile Ramallah'a giremiyorlar ve egemenliğin bir göstergesi olarak elçilikler açıyorlar ama oraya Yahudilerin izniyle ve onların süngülerinin altında girebiliyorlar!

Yahudi varlığı Gazze ve Batı Şeria'da sürdürdüğü suçlu savaşına devam ediyor, her gün yüzlerce insan öldürülüyor, Abbas otoritesi ise halkını öldürmek, ona casusluk yapmak ve Yahudi varlığının emirlerini yerine getirmekle meşguldür;zira bazen tıpkı Cenin kampında yaptığı gibi Yahudi varlığına karşı silah taşıyan her Filistinliyi takip ediyor ya da onları hapishanelere atıyor, bazen de Gazze'de özel güvenlik olarak görevlendirilmiş güvenlik unsurlarıyla birlikte Gazze’deki savaşında Yahudi varlığıyla ortak hareket ediyor. Bu ise mazlum halkının iradesine başkaldıran bu otoritenin ihanetinin derinliğinin büyük bir göstergesidir.

Yöneticilere gelince; Yahudi varlığı Lübnan ve Suriye ve bu ikisi dışında birçok ülkeyi vurmasına rağmen koltuklarını korumak karşılığında dinlerini ve ümmetlerini sattıkları gibi yine bu yöneticiler Yahudilerle normalleşme çağrısında bulunuyorlar ancak Yahudiler bu çağrılara hiç kulak asmıyorlar. Ümmet ise durumu, zayıflığı ve yöneticileri hakkında sorular soruluyor ama alimlerden bu sorulara doğru cevap verebilecek hiç kimse yok; ancak hakkı ikame eden, onu yalnız bırakanların veya ona muhalefet edenlerin ya da Allah'ın, yöneticilerin halklarına dayattığı bu karanlığı yırtıp atması isteğine muhalefet edenlerin ona hiçbir zarar veremeyeceği samimi grup bundan istisnadır.Umulur ki bu halklar gaflet uykusundan uyanır da yöneticilerini gerçek anlamda muhasebe eder, onun içinden güçlü grup ayaklanır, onları kaldırıp atar ve İslam Devleti'ni kurarak tarihlerinin bu lanetli dönemini sona erdirir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Bilal Et-Temimi

Devamını oku...

ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin Sykes-Picot Eleştirisi Gözleri Boyamak İçindir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin Sykes-Picot Eleştirisi Gözleri Boyamak İçindir!

Haber:

Suriye'nin geçiş hükümetinin devlet başkanı Ahmed Şara ile geçtiğimiz gün İstanbul’da bir araya gelen ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, X hesabından yazılı bir açıklama yaptı. Barrack açıklamasında şunları kaydetti:

“Bir asır önce Batı; haritalar, mandalar, cetvelle çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimler dayattı. Sykes-Picot, barış için değil, emperyalist çıkarlar uğruna Suriye’yi ve daha geniş bölgeyi böldü. Bu hata, nesillerin bedelini ödemesine yol açtı. Bu hatayı bir daha yapmayacağız. Batı müdahaleciliğinin dönemi sona erdi. Gelecek, bölgesel çözümlere, ortaklıklara ve saygıya dayalı bir diplomasiye aittir.

Suriye’nin trajedisi bölünmeyle başladı. Yeniden doğuşu ise onur, birlik ve halkına yapılan yatırımla olmalıdır. Bu da gerçekle yüzleşmek, hesap verebilirlik ve bölgeyle birlikte çalışmakla başlar. Esed rejiminin düşmesiyle barışın kapısı aralanmıştır. Yaptırımların kaldırılmasıyla, Suriye halkının bu kapıyı nihayet açmasına ve yeniden refah ve güvenlik yolunu keşfetmesine imkân tanıyoruz.” (26.05.2025 - Ajanslar)

Yorum:

Bu açıklamaları yapan Tom Barrack’ın sadece sömürgeci ABD’nin büyükelçisi olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmak bile, onun sözlerinde samimi olmadığını anlamaya yeter. Zira Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. ABD, İslam’ın ve Müslümanların en büyük düşmanıdır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra coğrafyamızda süregelen işgal, talan ve katliamların baş sorumlusudur.

Öte yandan Büyükelçi Barrack’ın kişisel profili de ABD’nin İslam’la savaşında habis bir rol üstlendiğinin kanıtıdır. Kendisi, küstah Trump'ın golf arkadaşı ve aynı zamanda kökleri Lübnan’da, en kârlı dış yatırımları ise Suudi Arabistan’da olan bir gayrimenkul milyarderidir. Nisan ayında Ankara'ya büyükelçi olarak atanmasından önce ABD'nin Türkiye'den beklentileri ve Türkiye'nin Suriye'deki rolü hakkında şunları söylemiştir: “NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, Başkan Trump’ın Avrupa’nın güvenliğine daha fazla yatırım yapma çağrısına yanıt vermiş ve NATO’nun yönergelerini karşılamış ya da aşmıştır. Türkiye, havacılık ve uzay teknolojisi gibi sektörlerde bir ortaktır ve Amerikan LNG’sinin önemli bir ithalatçısıdır. Ayrıca kullanılmayan kritik maden (nadir toprak elementleri) rezervlerine sahiptir ve Çin tedarik zincirlerinden çeşitlendirirken stratejik bir ortak haline gelebilir.”

“Türkiye, IŞİD’i yenmek için kurulan Küresel Koalisyon’da lider konumunda olup, istikrarlı bir Suriye’nin oluşturulmasında ve aşırıcılığın yeniden canlanmasının önlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu alanda iş birliğinin sürdürülmesi, Amerikan anavatanının terörist tehditlere karşı güvende tutulmasına yardımcı olacaktır.” (https://www.foreign.senate.gov/hearings/nominations-04-01-2025)

Azıcık basiretle düşünen herkesin kolayca anlayabileceği üzere, tamamen ABD'nin sömürgeci çıkarlarını önceleyen bu kişinin Sykes-Picot eleştirisi yaparak Ortadoğu'ya refah ve istikrar getireceği yalanına ancak aklını ve ruhunu Batı'ya kiraya vermiş olanlar inanabilir. Zira her cümlesi ikiyüzlülük ve şeytanlıkla doludur.

Sykes-Picot’u ve Batı sömürgeciliğini eleştirirken (aslında pastayı tek başına yemek için Avrupa’yı şeytanlaştırırken), diğer taraftan Türkiye’ye ve Suriye’nin nasıl hareket etmesi gerektiğini dayatmaktadır. Saygıya dayalı bir diplomasiden bahsederken, ABD’nin ideolojik hedefleri doğrultusunda Türkiye’ye askerî rol biçmekte, kullanılmayan madenlerine göz dikmektedir.

Yine, yaptırımların kaldırılması karşılığında Suriye yönetiminden; Gazze’nin kanları pahasına işgalci Yahudi varlığı ile normalleşmek, muhacir mücahitleri sınır dışı etmek ve IŞİD adı altında İslami devlet düşüncesiyle savaşmak gibi doğrudan egemenlik konularında taahhütler istemektedir.

Suriye’nin trajedisinin bölünmeyle başladığı vurgusunu yaparken, PYD’nin ABD tarafından Suriye’nin kuzeyine yerleştirildiği, on binlerce TIR silahla desteklendiği ve Esed rejiminin 14 yıl boyunca ABD tarafından himaye edildiği gerçeğini perdelemeye çalışmaktadır. Çünkü yıllardır Türkiye’nin aldatıcı siyaseti üzerinden devrim düşüncesinden uzaklaştırılarak dönüştürülen yeni Suriye yönetimi, ABD’ye tehdit olmadığını ilan etmiş ve birlikte çalışmak istediğini açıkça göstermiştir.

Dolayısıyla tıpkı Baba-Oğul Esed hanedanlığı döneminde olduğu gibi, Suriye ABD’nin kapalı kutusu olma yolunda ilerlemekte olup bölünme kartını kullanmaya gerek kalmamıştır.

Gerçek şu ki, İslam coğrafyasına Batı'nın müdahalesi hiçbir zaman sona ermeyecektir. Vesayet şekilleri, ABD ve Batı’nın bizzat askerî kontrolünün Türkiye gibi partnerlere tevdi edilmesiyle değişebilir; fakat sömürgeci saldırı asla bitmeyecektir. Büyükelçinin içerisine zehir karıştırılmış ballı sözleri gözleri boyamak içindir.

Çünkü Ortadoğu bölgesi, İslami davetin doğal hareket noktasıdır ve İslami devletin kurulması yolunda en güçlü potansiyele sahiptir. ABD ve Batı, bu bölgeyi asla kendi haline bırakmayacaktır. Nitekim Büyükelçi Tom Barrack, Ankara ve Suriye’deki görevlerine atanmadan önce yaptığı değerlendirmeyi şöyle tamamlamıştır: “Beni onaylamayı seçmeniz halinde, misyonum için itici bir ilke olarak kullanacağım bir ilkeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: ‘Kırbaç yeterli olduğunda asla kılıca başvurmam; dilim yeterli olduğunda da kırbaç kullanmam.
Beni dostuma bağlayan tek bir iplik bile varsa, kopmasına izin vermem. O çekerse, ben gevşetirim. O gevşetirse, ben çekerim.’”

Dolayısıyla, ABD’nin gülen yüzünden sakınmak, onunla dostluk kurmamak ve peygamberlik metodu üzere Raşidî Hilâfet projesi temelinde, Allah’ın ve ümmetin yardımına güvenerek ona karşı açıktan siyasi mücadele başlatmak imanın gereği olup, aynı zamanda ümmetin kurtuluşu ve zaferi için tek yoldur.

اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُب۪ينًا

"Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır." [Nisâ 101]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Emin Yıldırım

Devamını oku...

Yahudi Varlığının Normalleşen Rejimlere Yönelik Tokadı

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Yahudi Varlığının Normalleşen Rejimlere Yönelik Tokadı

Haber:

El Cezire'nin internet sitesinde yer alan ve birçok haber kaynağı tarafından aktarılan habere göre Ürdün, Yahudi varlığının, Arap dışişleri bakanları heyetinin işgal altındaki Batı Şeria'nın hava sahasından girişini reddetmesi üzerine heyetin Ramallah ziyaretini ertelediğini duyurdu.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı, Yahudi varlığının, heyetin Ramallah'a ziyaretini ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Filistinli yetkililerle görüşmesini engelleme kararıyla, işgalci güç olarak yükümlülüklerini açıkça ihlal ettiğini belirtti.

Ayrıca Gazze konusunda olağanüstü ortak Arap-İslam zirvesi tarafından görevlendirilen bakanlar komitesinden oluşan heyet, Yahudi varlığının Ramallah ziyaretini engellemesinin, hükümetinin küstahlığını ve uluslararası hukuku hiçe saydığını gösterdiğini, ayrıca meşru olmayan politikasının adil ve kapsamlı bir barışın sağlanmasına yönelik fırsatları baltaladığını ifade etti.

Yorum:

Ürdün Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında da belirtildiği gibi Yahudi varlığının Arap dışişleri bakanlarının girişini engellemesiyle ilgili davranışları sadece kibrini ve uluslararası hukuku hiçe saydığını yansıtmamakta, bilakis aksine bu rejimlerin ulaştığı zillet ve aşağılanma boyutunun yanı sıra Yahudi varlığının uluslararası hukuku her zamanki küçümsemesinden daha fazla hafife aldığını yansıtmaktadır.

Bu varlığın gözle görülür küstahlığıyla birlikte bu küstahlığın en büyük gerekçesi bu rejimlerin, kendi elleriyle yaptıkları ve kendilerine getirdikleri aşağılanma durumudur ki bu da utanç verici tutumlarından dolayı bir saygı görmemelerine neden olmuştur;zira Yahudi varlığını, bir buçuk yıldan fazla bir süre boyunca Gazze'de elli binden fazla insana karşı yıkım, öldürme ve soykırım uygulamasına terk ederek bu sırada oraya Yahudi varlığının izni olmadan bir damla su bile sokamadılar, bilakis kuşatmada ona ortak oldular.Bu nedenle Yahudi varlığının kendileriyle olan ilişkilerinde kullandığı aşağılayıcı üslup hiç de şaşırtıcı değildir.

Birkaç gün önce Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt'ın “İsrail ile ilişkilerin kesilmesi akıllıca bir politika değildir” şeklindeki sözü aktarıldı; ayrıca Ebu Gayt'ın, normalleşenlerin “diplomatik ilişkiler ve iletişim olmadan İsrail'den herhangi bir şey elde etmelerinin imkansız olacağını” savunup iddia ettiği aktarıldı.Nitekim kısa bir süre sonra yani dün Yahudi varlığı Ebu Gayt'ın iddiasını yalanlayarak, özellikle normalleşen ülkelere ya da Suudi Arabistan gibi normalleşme yolunda ilerleyen ülkelere, bakanlarının işgal altındaki topraklara girmesini yasaklayarak yüzlerine bir tokat atmıştır.

Yahudi varlığı bu bakanların girişini reddetmiyor, aksine onlar onun izniyle giriyorlar ve onun silahlarının gölgesinde geçiyorlar; çünkü onlar Filistin halkına yeni bir şey veya şanlı bir zafer getirmiyorlar. Zira onların tek amacı, onlarca yıldır efendileri Amerika'nın “iki devletli çözüm” planının kalıntılarını tekrarlayıp durmak ve çökmekte olan bir otoriteyi desteklemek yoluyla bu eylemi gerçekleştirme arzularıdır ancak Yahudi varlığı onların gelişini reddediyor. Çünkü Yahudi varlığı, gömmek için çalıştığı Filistin devleti fikrini reddettiği gibi aşağılık otoritenin kendi izni olmadan misafir davet etme hakkını da reddediyor.Sonuç olarak bu varlık, kendilerine zillet damgası vurulmuş olan bir varlıktır; ama o, bu rejimlerin kendisinden daha aşağılık olduklarını görünce aşağılık davranışlar uygulamaya başlamış olup Allah ümmetin izzetine ve aşağılık yöneticilerinin ortadan kalkmasını izin verinceye kadar bu davranışına devam edecektir. وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَHâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Rasulü’nün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.” [Münafikun 8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Yusuf Ebu Zer - Mübarek Toprak (Filistin)

Devamını oku...

Orta Asya Ülkelerinin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne İhtiyacı Var Mı?

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Orta Asya Ülkelerinin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne İhtiyacı Var Mı?

Haber:

28 Mayıs 2025 tarihinde, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü üye devletlerinin savunma bakanları, Bişkek şehrinde olağan toplantılarını gerçekleştirdi.Kırgızistan Savunma Bakanı Ruslan Mukambetov başkanlığındaki örgüt üye ülkelerinin savunma bakanları kurulunun çalışmalarına, genel sekreterlik ile örgütün ortak genel kurmay başkanlığı temsilcileri katıldı.

Yorum:

Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü kendisini, Sovyetler Birliği sonrası ülkelerin askeri ittifakı olarak sunmakta ve kolektif güvenliği sağlamayı hedeflemektedir.Ancak son yıllarda, özellikle Orta Asya ülkelerindeki uzmanlar ve politikacılar, bu örgütün etkinliği ve önemi konusunda giderek daha fazla şüphe duymaya başladılar.Zira birçok durumda örgütün Orta Asya ile bir ilgisi olmadığı, aksine zararlı bir varlık olduğu değerlendirildi.Bundan daha önemlisi, bu örgütün sadece Rusya'nın çıkarlarına hizmet ettiği değerlendirildi.

Nitekim Rusya, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nde egemen bir güç olarak kabul edilmekte ve bu da örgütün aldığı kararları doğrudan etkilemektedir.Pratik olarak örgütün çalışma gündemlerini ve önceliklerini kontrol eden bizzat Rusya'dır.Diğer üye ülkeler ise karar alma sürecinde eşit bir zeminde değillerdir.Çoğu zaman Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün müdahalesi, sadece Rusya'nın stratejik çıkarlarıyla uyumlu olmaktadır.Örneğin Ocak 2022'de, örgütün güçleri (kanlı Ocak olarak bilinen olaylarda) Kazakistan'a gönderilmiş olup bu müdahale ise dış tehdide bir yanıt olarak değil, bilakis Tokayev rejimini korumak için bir operasyon olarak görülmüştür.Ama Kremlin'in krizlere müdahil olma arzusuna rağmen örgüt, fiili tehditlere ve gerçek çatışmalara yanıt verme konusunda yetersizliğini ortaya koymuştur.

Aynı şekilde 2020 ve 2022 yıllarında Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki askeri çatışmalarda, Ermenistan'ın ona üye olmasına rağmen örgüt herhangi bir tepki göstermemiştir.Kırgızistan ve Tacikistan arasındaki sınır anlaşmazlıklarında ise örgüt, herhangi bir fiili müdahale olmadan sadece açıklamalar yayınlamakla yetinmiştir.Hatta Taliban'ın Afganistan'da iktidarı ele geçirmesinin ardından Orta Asya ülkeleri, örgütten koordineli hareketler ve bir destek bekliyordu ancak böyle bir şey olmadı.

Bu gerçekler, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün gerçek bir güvenlik kaynağı olarak güvenirliğini zayıflatmaktadır.Ayrıca Orta Asya ülkelerinin, şu sözlerle özetlenebilecek olan Rusya'nın küstah politikasının tırmanması nedeniyle bu örgütten nefret etmeye başladığı görülmektedir: “Karar sahibi benim ve istediğimi yaparım.”

2022 yılında Ukrayna'da kapsamlı bir savaşın patlak vermesinden bu yana, Rusya ile olan askeri ittifaka üye olmak, Orta Asya ülkelerinin Batı ve Çin ile olan ilişkiler üzerinde bir yük oluşturmuştur.Çok yönlü bir dış politika izlemeye ve Türkiye, Çin ve Amerika gibi ülkelerle iş birliğini güçlendirmeye çalışan bu ülkeler için Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ile ilişkileri, bu hedeflerin gerçekleştirilmesinin önündeki bir engel haline gelmiştir.

Rusya için Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü sadece bir askeri ittifak değil, aksine siyasi bir baskı aracı, Orta Asya ülkelerinin içişlerine müdahale etme aracı olmasının yanı sıra kendisine sadık rejimleri destekleme aracıdır.Dolayısıyla mevcut haliyle örgüt, Orta Asya'nın çıkarlarına hizmet etmemekte ve gerçek tehditlere etkili bir şekilde meydan okumaktan aciz kalmaktadır. Faaliyetleri çoğunlukla Rusya'nın jeostratejik çıkarlarına hizmet etmektedir.

Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Sovyetler Birliği sonrası dönemde ortaya çıkan, Rusya'ya bağlı klasik bir askeri ittifak olup Orta Asya'da önemini yitirmeye başlamıştır.Zira o, etkili askeri bir güce sahip olmadığı gibi gerçek bir siyasi etkisi de yoktur.

Şerî açıdan, Müslüman ülkelerinin böyle bir örgütün üyesi olması caiz değildir.Bilakis ondan çekilmeleri gerekir; bu da Orta Asya ülkelerinin stratejik bağımsızlıklarını kazanmalarına, Rus hegemonyasından kurtulmalarına ve güvenliklerini başka standartlara göre güçlendirmelerine imkan verecektir.

Orta Asya ülkelerinin bu örgüte olan üyeliklerini sonlandırmaları gerekir; çünkü bu, kendi misaklarına aykırıdır. Ayrıca bölgenin güvenliğini korumak için alternatif yollar aranması gerekir.Müslüman çoğunluğa sahip olan bu ülkeler, birleşik bir İslam Devleti aracılığıyla siyasi, kültürel ve savunma egemenliğini gerçekleştirebilir; Bu da Allahu Teala'nın izniyle yakında Raşidi Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla gerçekleşecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Huccet El-Camia

Devamını oku...

Ümmet ve Orduları, Gazze Halkını Öldürmek İçin İşbirliği Yapan Ajan Yöneticilerine Karşı Ne Zaman Ayaklanacaklar?!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ümmet ve Orduları, Gazze Halkını Öldürmek İçin İşbirliği Yapan Ajan Yöneticilerine Karşı Ne Zaman Ayaklanacaklar?!

Haber:

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu Salı günü, bölgedeki ve dünyadaki güncel olayları ve durumlardaki gelişmeleri ele alarak Filistin davasını desteklemek, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek, insani yardımların akışını sağlamak ve işgal makamlarının uluslararası hukuk ve teamülleri ihlallerine son vermek için Krallığın uluslararası toplum üyeleriyle iletişim çabalarını sürdüreceğini vurguladı.Bu ise Veliaht Prens ve Başbakan Muhammed bin Selman'ın başkanlığında Cidde'de düzenlenen toplantısı sırasında geldi; zira toplantıda, bölgesel ve uluslararası konularda ikili ve kolektif düzeyde iş birliği ve koordinasyonu güçlendirmek için Suudi Arabistan ile diğer ülkeler arasında son günlerde yapılan görüşmeler ve toplantıların içerikleri ele alındı. (Şarkul Avsat, 27/05/2025)

Yorum:

“Eylemler sözlerden daha etkilidir” diye güzel bir söz vardır; işte bu söz, Gazze'deki savaşı sona erdireceklerini söyleyen Müslümanların başındaki yöneticiler için de geçerlidir. Zira belki de onlar eylemleriyle, yirmi aydan fazla bir süredir Yahudiler tarafından her gün katliama maruz kalan Gazze halkını yok etmeyi kastediyorlardır!

Nitekim yöneticiler, Müslüman orduların sadece kendi tahtlarını korumak için harekete geçmelerine hırs gösteriyorlar.Ayrıca yöneticiler, Müslüman orduların sömürgeci Batı'ya karşı harekete geçmesinden ve böylece Sykes-Picot Anlaşması'nın salgıladığı ajan yöneticileri ve yapay sınırları kaldırıp atmalarından korkuyorlar.Yine yöneticiler, Yahudilerin Filistin'i işgal etmesine, Hilafetin yıkılmasına ve bu ikisinin bölünmesine izin vermesinin yanı sıra Müslüman ülkelerde otoriteyi gasp edenlerin ve Batı ülkelerinin ajanı olan eşkıyaların iktidarına da izin veren uluslararası kanun ve örflerden de korkuyorlar.

Evet, özellikle Müslümanların başındaki yöneticiler olmak üzere yöneticiler söz konusu olduğunda, eylemler sözlerden daha etkilidir.Ama onlardan, İslam ümmeti için utanç ve aşağılanmadan başka bir şey gelmeyecektir. Bu yüzden artık Müslüman orduların Gazze halkını desteklemek, Yahudi devletine ve onun Müslümanların başındaki yöneticilerden oluşan müttefiklerine son vermek ve onları sadece tarih kitaplarında geçen bir parça haline getirmek için harekete geçmelerinin zamanı gelmiştir.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَيَقْتُلُونَ الَّذِينَ يَأْمُرُونَ بِالْقِسْطِ مِنَ النَّاسِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ * أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَAllah’ın ayetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara elim bir azapla müjdele! Onların bütün yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onları azaptan kurtaracak hiçbir yardımcıları da yoktur.” [Al-i İmran 21-22]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Nizar Cemal

Devamını oku...

Lübnan Vilayeti: Hicri 1446 Tekbir, Tahlil ve Tahmid Yürüyüşü

  • Kategori Lübnan
  •   |  
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti:
Hicri 1446 Tekbir, Tahlil ve Tahmid Yürüyüşü
 
Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti, Hicri 1446 (Miladi 2025) yılının Zilhicce ayının ilk on günü ve mübarek Kurban Bayramı münasebetiyle "Seninleyiz Ey Gazze, Tekbir ve Tehlilde Seninleyiz" sloganıyla Lübnan'ın Trablus şehrinde Tekbir, Tahlil ve Tahmid yürüyüşü düzenledi. Yürüyüş, Şeyh Ahmed El-Şemali tarafından yapılan duygulu bir dua ile sona erdi.

Cuma, 3 Zilhicce 1446, 30 Mayıs 2025

Şeyh Ahmed El-Şemali'nin Duası

Daha Fazla Bilgi İçin:

Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilayeti X Sayfası
Hizb-ut Tahrir Lübnan Vilayeti Instagram Sayfası

 

Devamını oku...

Bedava Peynir Sadece Fare Kapanında Olur!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Bedava Peynir Sadece Fare Kapanında Olur!

Haber:

Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan enerji bakanları 26-27 Mayıs tarihlerinde Dubai'de bir araya gelerek “Kambar-Ata-1” hidroelektrik santrali inşaatı projesini görüştü.Kırgızistan Enerji Bakanlığı'nın açıklamasına göre bu toplantı, Dünya Bankası'nın desteğiyle düzenlendi.

Edinilen bilgilere göre üç ülke, teknik ekonomik çalışmanın güncellenmesi ve projenin çevresel ve insani etkilerinin değerlendirilmesi de dahil olmak üzere Dünya Bankası'ndan projeye teknik destek sağlamasını talep etti.Ayrıca toplantıya, Dünya Bankası'ndan üst düzey temsilciler de katıldılar ve diğer uluslararası kuruluşlarla birlikte üç ülkenin Kambar-Ata-1 hidroelektrik santralinin inşası için ortak çabalarını destekleyeceklerini açıkladılar.

Bu yılın başında Enerji Bakanı Talaybek İbraev, Kambar-Ata-1'in inşası için gerekli finansmanın neredeyse tamamlandığını açıklamıştı.Taşkent'te düzenlenen enerji bakanları toplantısında taraflar, Dünya Bankası'na her bir ülkeye 500 milyon Dolar tahsis edilmesi talebini içeren bir mektup sunduklarını belirttiler.Ayrıca Dünya Bankası'nın bu projeye 18 milyon Dolardan fazla bir bütçe ayırdığı belirtildi; bu bütçe, teknik ekonomik çalışmanın revizyonu ve güncellenmesi ve aynı şekilde projeyle ilgili yasal maliyetler için harcanacak.

Kambar-Ata-1 hidroelektrik santralinin inşasına, 2023 yılının başında Orta Asya'daki üç ülke arasında ortaklaşa karar verilmiştir. Anlaşmaya göre, üç ülke arasında Kambar-Ata-1 projesini yönetecek ortak bir şirket kurulacak ve Kırgızistan'ın payı %34, Kazakistan ve Özbekistan'ın payı ise %33 olacaktır. İnşaat çalışmalarının 2024 yılında başlaması ve ilk ünitenin 2028 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor.İnşaat tamamlandığında, santralin kapasitesi 1860 megavat olacak (Bir megavat (MW), bir milyon watta veya 1.000 kilovata eşit bir güç birimidir) ve yıllık 5,6 milyar kilovat/saat elektrik üretecek.İlk tahminlere göre, barajın yüksekliği 256 metre olacak ve 5,4 milyar metreküpten fazla su tutacak. Projenin maliyetinin 4 milyar Doları aşması bekleniyor.

Daha önce de Uluslararası Para Fonu temsilcisi, Akılbek Caparov ile yaptığı görüşme sırasında Kırgızistan ile iş birliğinin güçlendirilmesine dikkat çekmiş ve Kambar-Ata-1 santralinin inşası ile ilgili bilgiler edinmişti.

Yorum:

Uluslararası finans kuruluşlarının, kredileri ve hibeleri belirli şartlara bağlı olarak verdikleri bilinmekte olup bu şartların en önemlileri arasında, ülkedeki hizmet ücretlerinin artırılması yer almaktadır.Örneğin geçen yıl Dünya Bankası, Kırgızistan'a 20 milyon Dolar yardım etme-hibe kararı aldığında, bankanın eski başkan yardımcısı Anna Bjerde şöyle demişti: “Düşük tarife, gereğinden fazla tüketime yol açıyor. Biz bunun değiştirilmesini destekliyoruz.”

Bunun sonucunda ülkedeki elektrik tarifesinin yıllık olarak artırılmasına karar verilmiştir. Nitekim yeni rejimin iktidara gelmesinden bu yana elektrik fiyatları %53 oranında artmıştır.

Şüphesiz Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans kuruluşları, sömürgeci güçlerin elindeki araçlardır.Zira sömürgeciler “yardımlarını”, ülkeleri borç batağına sürüklemek ve siyasi ve ekonomik çıkarlarını gerçekleştirmek için kullanıyorlar.Fiyatların artırılmasını dayatmak yoluyla, yerli üretim maliyetlerini artırmayı hedefliyorlar; bu da yerli sanayinin yabancı kapitalistlerin ürettiği ucuz mallarla rekabet edememesine yol açmaktadır.Bu şekilde bu uluslararası finans kurumları, bize dayatılan küresel kapitalist sistemin mezalimlerini uygulamaktadır.

Elektrik kamu mülkiyetinden olup İslam'da devletin veya özel şirketlerin bunları mülk edinmesi ve bunu kendi çıkarları için kullanılması caiz değildir; bilakis elektrikten elde edilen menfaat veya kârın, doğrudan tebaanın tüm fertlerine geri dönmesi gerekir. Nitekim İbn Abbas Radıyallahu Anh Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثَةٍ: فِي الْمَاءِ وَالْكَلَإِ وَالنَّارِMüslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, merada ve ateşte.” Aynı şekilde Enes bunu İbn Abbas’tan rivayet etmiş ve şu eklemede bulunmuştur: وَثَمَنُهُ حَرَامٌOndan para kazanmak da haramdır.”Bu hadise binaen devletin görevi, kamu mülkiyetinin menfaatini veya kazançlarını, istisnasız tüm tebaaya ulaşmasını sağlamaktır.

Sonuç olarak, Kırgızistan halkı da dahil olmak üzere Orta Asya halkları, öncelikle kapitalist sistemi terk edip sömürgecileri kovmadıkça kamu mülkiyetleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunamayacaklardır.Sömürgecileri kovup ümmetin çıkarlarını hakkıyla koruyacak olan sisteme gelince; bu sadece İslam'da mevcuttur; bu nedenle ümmetin ve liderlerinin bu yolda ciddiyetle çalışmaları gerekmektedir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER