Cuma, 20 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Suud Hanedanı Yöneticileri Harameyn Beldesinde Müstehcenlik Yayıyorlar!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Suud Hanedanı Yöneticileri Harameyn Beldesinde Müstehcenlik Yayıyorlar!

Haber:

Gazze ve Lübnan’ı bombalayan uçakların, tankların ve füzelerin gürültüsünün, hayatını kaybedenlerin çığlıklarının, çocukların iniltilerinin, on binlerce şehidin ve moloz yığınlarının yanı başında Allah’tan ve onun yaslı mümin kullarından zerre kadar haya etmeden ya da utanmadan Suud Hanedanı yöneticileri başkent Riyad’da, Riyad 2024 sezonu etkinliklerinin bir parçası olarak, sahneye çıkıp dans eden çıplak kadınlara ev sahipliği yaptı.

Yorum:

Suud Krallığı’nın Harameyn beldesinde kasıtlı olarak düzenlediği aşağılık ve yozlaştırıcı faaliyetler ilk kez gerçekleşmemiştir; aksine ifsat konusunda şiddetle ısrar ederek her yıl milyarlarca Riyal harcadığı “Eğlence Kurumu” adı altında,dini, ahlakı, Müslüman kadın ve erkekleri ifsat eden faaliyetler ve etkinlikler düzenlemekte uzmanlaşmış bir kurum oluşturmuştur. Bu kurum, -geçen yıl olduğu gibi- gürültülü ve karışık dans partilerinde küfür ve müstehcenlik içeren şarkılar söyleyen erkek ve kadın şarkıcılara ev sahipliği yapmış, amacı kadınların çıplak olarak ortaya çıkması ve kadın ve erkeklerin karışık yarıştığı yarışmalar gibi çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. Sanki Suud Hanedanı yöneticileri, Harameyn beldesinde ve vahyin beşiğinde ahlaksızlığı açıkça yayarak insanları dinlerinden vazgeçirmeye kararlıdırlar.

Müminler arasında müstehcenliği yaymak en büyük münkerlerden ve en iğrenç günahlardan biridir;Allah bunu yapanları dünyada ve ahirette azapla tehdit etmiştir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَİnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” [Nur 19]İnsanları dinlerinden saptırmak bir fitne olup sadece samimi bir tövbe ile silinebilecek bir suçtur. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِŞüphesiz inanmış erkeklerle inanmış kadınlara işkence edip sonra tevbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma cezası vardır.” [Buruc 10]

Suud Hanedanı yöneticilerinin bu kadar ifsat ve bozulma derecesine ulaşmaları, ümmetin ve Harameyn beldesinin halkının sessizliğinin bir sonucudur. Şayet Müslümanlar, Osmanlı Hilafet Devleti’ni yıkmak için İngilizlerle komplo kurmalarının ardından tahta çıktıkları, Allah’a karşı savaş ilan ettikleri, İslam'dan başkasıyla yönettikleri ve sömürgecilere sadık kaldıkları ilk günden itibaren Suud Hanedanı yöneticilerinin elinden tutmuş olsalardı,vahyin, nübüvvetin, sahabenin ve tabiinlerin beşiğinde yozlaşma ve müstehcenliğin yayıldığını gördüğümüz bu duruma ulaşmazdık. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” [Maide 51]

Ancak fırsat henüz kaçmış değildir; bu yüzden ümmetin, alimlerinin, Harameyn eş-Şerifeyn beldesinin halkının ve Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile kerim Sahabelerin torunlarının üzerine düşen, Suud Hanedanı yöneticilerini yakıncaya kadar hiçbir ateşin söndüremeyeceği bir şekilde azimlerini bilemeleri ve Harameyn topraklarının statüsünü, dinini ve kutsallığını yeniden tesis etmek için Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti ilan edecek Müslümanların Halifesine biat etmeleridir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Müh. Bahir Salih

Devamını oku...

Çatışma, Dünyayı Uçuruma Sürükleyebilir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Çatışma, Dünyayı Uçuruma Sürükleyebilir!

Haber:

ABD kaynakları, Ukrayna’nın Rus derinliklerini hedef almak üzere ABD füzelerini kullanmak için Washington'dan yeşil ışık aldığını, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin kararı memnuniyetle karşıladığını ve üst düzey Rus milletvekillerinin ise ABD'nin kararı nedeniyle üçüncü dünya savaşının çıkabileceği uyarısında bulunduğunu vurguladılar. (El Cezire Net)

Yorum:

ABD Başkanı Joe Biden’ın Ukrayna’nın Rusya’nın derinliklerini hedef alan uzun menzilli füzeler kullanmasına izin veren bir karar alması, stratejik durumu çok önemli ölçüde değiştirecek olup şayet kendisini engelleyen bir durum olmazsa önümüzdeki haftalarda göreve gelecek olan bir sonraki başkanın planlarını utandırabilir ya da etkileyebilir.

Biden’ın görevden ayrılmadan önce savaşı genişleterek halefi Trump'a bıraktığı bu zehirli hediye, genel olarak Ukrayna ve Avrupa’ya demokratların son ana kadar Ukrayna’yı desteklediğine dair bir mesajdır.

ABD politikasını kontrol eden iki grup bazı konularda hemfikir olup diğer bazılarında ise hemfikir değillerdir; örneğin her ikisi Amerika'nın iç işleri ve Yahudi varlığının korunması konusunda hemfikirlerdir. Ancak her ikisi dış meseleler konusunda hemfikir değillerdir ki bu da büyük bir iç huzursuzluğa götürebilecek üst düzey bir çatışmaya yol açabilir ve bu ise bir grubun diğeri pahasına taviz vermemesi halinde bölünme ve parçalanmaya yol açabilir ki bu pek olası bir türden değildir.

Bugün dünya, sanki dünya düzeninde topyekûn bir değişimin habercisiymiş gibi tüm yönlerde eşi benzeri görülmemiş bir doğum sancısı yaşamaktadır; çünkü dünya düzeninin tüm standartları çökmüş olup şayet ona rakip bir ideolojinin ortaya çıkmaması halinde acilen değiştirilmesi veya reforme edilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle Müslümanların, İslam'ı uluslararası arenaya geri döndürmek, İslam'ın ihtişamını geri kazandırmak ve onu ön plana çıkarmak ve dünyayı insanı insanlığından çıkaran bu kokuşmuş kapitalist sistemden kurtarmak için ciddi şekilde çalışmak gerektiğinin bilincinde olmaları gerekmektedir.

Ey Müslümanlar ve ey güç ve kuvvet ehli: Haydi bu dine yardım etmek için ayağa kalkın ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’ni yeniden kurarak İslami hayatı başlatmak ve Kerim Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmek için çalışanlarla birlikte çalışın ki böylece mazlumlara yardım edelim ve insanları insanlara tapmaktan insanların Rabbine tapmaya ve kapitalizmin zulmünden İslam'ın adaletine kavuşturalım. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ * وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْساً لَّهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْEy iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar. İnkâr edenlere gelince, onların hakkı yıkımdır. Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.” [Muhammed 7-8]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Nebil Abdulkerim

Devamını oku...

Bangladeş: Uluslararası Hilafet Konferansı; "Devlet Reformu mu, Kapsamlı Değişim mi?"

  • Kategori Bangladeş
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Bangladeş Vilayeti
Uluslararası Hilafet Konferansı;
"Devlet Reformu mu, Kapsamlı Değişim mi?"

Hizb-ut Tahrir/ Bangladeş Vilayeti, "Devlet Reformu mu, Kapsamlı Değişim mi?" başlıklı uluslararası Hilafet konferansı düzenliyor.

2000 kadar protestocunun hükümet güçleri ve hükümet partisi eşkıyaları tarafından öldürüldüğü öğrenci protestolarının ortasında Başbakan Şeyh Hasina ülkeden kaçtı. Öğrenci hareketinin liderleri tarafından desteklenen geçici bir hükümet göreve başladı. Ulus şu anda yeni bir Bangladeş için yol haritasını tartışıyor ve kilit tartışmalardan biri de yeni bir anayasanın reformu veya yeniden yazılmasıyla ilgili. Bu konferansta halkın gerçek istekleri, yakın geçmişteki devrimlerin düştüğü hatalar ve aldatmacaların yanı sıra kapsamlı bir değişime duyulan ihtiyaç ve kapsamlı değişimin nasıl hızla hayata geçirilebileceği tartışılacaktır.

Uluslararası Hilafet Konferansı Proğramı
"Devlet Reformu mu Kapsamlı Değişim mi?"

1. Konuşma:
Yeni Bangladeş: Öncü Bir Devlet İçin Plan

2. Konuşma:
Devrim Sonrası Reformlar Neden Bir Ülkeden Diğerine Başarısız Oldu?
Konuşmacı: Ahmed El-Kasas, Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Üyesi

3. Konuşma
Batı'da Demokrasi ve Kapitalizmin Başarısızlığı
Konuşmacı: Vasim Dureyhi, Avustralya'daki Hizb-ut Tahrir Üyesi

Konuşma 4:
Devlette Kapsamlı Değişimin Derhal Uygulanması için Yol Haritası:

[كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ] 

“Siz insanlar için [örnek olarak] çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz” [Al-i İmran Suresi: 110]

bangladesh en

Tarih ve Yer

Tarih: Cuma, 29 Kasım 2024 M. - 27 Cemaziyelevvel 1446
Saat: 03:00 (Medine Saati) 06:00 (Bangladeş Saati)

bangladesh en

Konferans CANLI Yayını

El Vakiye TV

bangladesh en

Konferans CANLI Yayını (Rumble)

Yakında inşaAllah

bangladesh en

2024 11 29 BNG WQYA CONF EN

bangladesh en

Daha fazla bilgi için:

Hizb-ut Tahrir Bangladeş Vilayeti Resmi Websitesi

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Tel: +88 01798 367 640
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Skype: htmedia.bd

bangladesh en

 

Devamını oku...

SAYI 522 Çıktı - Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi El-Raye Gazetesi

 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi

El-Raye Gazetesi Yeniden Yayında

 

Biz, Hizb-ut Tahrir Medya Ofisi olarak takipçilerimiz ve Merkezi Medya Bürosu Web Sayfası misafirlerimize, Hizb-ut Tahrir tarafından 1954 yılında başlatılan El-Raye Gazetesinin tekrar yayına başlatılmasını duyurmaktan gurur duyarız. Karanlık ve zorba rejimlerin baskısı sonucu haftalık yayınlanan gazete durdurulmuştu. Şimdi Hizb-ut Tahrir El-Raye Gazetesini Allah’ın izniyle tekrar başlatacaktır.

Devamını oku...

Milis ve Silahlı Gruplar Kurmak, Amerika’nın Sudan’ı Parçalamak İçin Kullandığı Son Derece Tehlikeli Bir Kötülük ve Araçtır

16 Kasım 2024’te, ‘Cezire Kurtuluş Hareketi’ adlı bir silahlı grup, Cezire Eyaleti’ni kurtarma planları ve niyetlerinin olduğunu duyurdu. Ayrıca, silahlı kuvvetleri desteklediğini açıkladı. Sosyal medya ve ordu yanlısı gazeteciler tarafından paylaşılan bir videoda, ‘Cezire Kurtuluş Hareketi’, Cezire halkına bir çağrıda bulunarak kendilerini desteklemelerini ve hedeflerini benimsemelerini istedi.

Her zamanki gibi ordu komutanlığı bu olaya göz yumdu ve herhangi bir açıklama yapmaktan kaçındı. Geçtiğimiz 29 Ekim tarihinde, kendisini ‘Doğu Bölüğü’ olarak adlandıran ve Halk Kurtuluş ve Adalet Cephesi’ne bağlı bir askeri grup, 2020’de Cuba Anlaşması’na imza atan hareketlerden biri olarak, güçlerini Sudan’ın doğusundaki Kassala eyaletine konuşlandırdığını açıkladı. Sudan Tribune sitesine göre, bu kuvvetlerin genel komutan yardımcısı, “Bu adım, silahlı kuvvetlerle yapılan teknik ve askeri istişarelerin ardından atıldı ve güçlerimiz artık silahlı kuvvetlerin bir parçasıdır,” dedi. Daha önce, Kikel adlı kişi Hızlı Destek Kuvvetleri’nden ayrılarak orduya katıldığını ancak Sudan Kalkanı Kuvvetleri adıyla bilinen bir milis grubunun safında savaşmaya devam ettiğini açıklamıştı.

Siyasi, askeri ve güvenlik açısından en temel gerçeklerden biri şudur: Orduların ve silahlı grupların çoğalması, ülkeleri bölmek ve güvenliklerini sabote etmek için kullanılan bir sömürgeci yöntemdir. Bunun en bariz örneği, Güney Sudan’ın ayrılması ve Sudan’ın diğer bölgelerinin ayrılmaya hazırlanmasıdır. Eski Devlet Başkanı Beşir, Kasım 2017’de Rus Sputnik sitesine verdiği röportajda bu Amerikan planını şöyle itiraf etmiştir: “Güney Sudan’ın ayrılması Amerikan baskısı ve komplosu sonucunda gerçekleşti, ayrıca Amerika, Sudan’ı beş devlete bölmek için çalışıyor.” Bu durum, Müslüman ülkeleri daha da küçük parçalara ayırmayı ve halihazırda bölünmüş olanı tamamen yok etmeyi hedefleyen yeni bir Sykes-Picot planının bir parçasıdır. Bu proje, Bernard Lewis’in ‘Kan Sınırları’ olarak bilinen planıdır. O halde, neden ordu içindeki samimi insanlar, farklı bayraklar taşıyan başka güçlerin varlığına göz yumuyor? Bu güçler neden ordunun komutası ve yönetimi altına girmiyor? Peki ya ordu komutanlığı, Sudan halkının Hızlı Destek Kuvvetleri’nin ayrı bir komuta altında ayrı bir güç olarak kurulmasından dolayı yaşadığı acı ve sıkıntılardan hiçbir ders çıkarmadı mı?

Silahlı kuvvetlerin bütünlüğü, ümmetin birliğin ve bütünlüğün bir göstergesidir. Bu bağlamda, tek bir komutanlık altında birleşmek temel bir ilkedir ve bu konuda taviz verilmesi kabul edilemez. İslam dininin temel ilkelerinden biri de birlik ve beraberliktir, bölünme ise yasaklanmıştır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إذا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ، فاقْتُلُوا الآخِرَ منهما“İki Halifeye biat edildiği zaman, onlardan sonuncusunu öldürün.” [Müslim] Hilafet Devleti Anayasa Tasarısı’nın 66. maddesinde, “Bütün ordu, özel ordugâhlara yerleştirilmiş tek bir ordu haline getirilir. Ancak bu ordugâhlardan bazıları, muhtelif vilâyetlere ve bazıları da stratejik mevkilere konuşlandırılmalıdır. Bazıları ise devamlı taşınabilir ve hareket edebilir (mobilize) ordugahlar haline getirilir ki bunlar vurucu kuvvetlerdir. Askerî ordugahlar birçok gruplar halinde düzenlenir. Bu grupların her birine Ordu ismi verilir ve her birine ayrı ayrı numaralar verilir. Birinci ordu, üçüncü ordu gibi…Ya da âmilliklerden veya vilâyetlerden birinin adıyla adlandırılır.” denilmektedir.

Bugün yaşananlar, Amerikan’ın Sudan’ı parçalama suç planının ikinci safhasıdır. Yöneticilerin ihaneti ve ülkenin güvenliğinden sorumlu kurumların ihmali nedeniyle Güney Sudan Sudan’dan ayrılmıştı. Biz, Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak, yöneticileri bu hain planın peşinden gitmemeleri konusunda uyarıyoruz. Bu suçun cezası dünyada büyük bir utanç ve rezalet, ahirette ise elim bir azap olacaktır. Ayrıca, silahlı kuvvetlerdeki samimi evlatları, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurmak, Allah’ın egemenliğini tesis etmek, O’nun yasalarını uygulamak, ümmeti birleştirmek, yeteneklerini kontrol etmeye ve ülkemizin zenginliğine göz dikmeye çalışan sömürgecilerin kökünü kazımak için Hizb-ut Tahrir’e nusret vermeye çağırıyoruz. Hizb halkına yalan söylemeyen bir liderdir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

مَن مَاتَ وَليسَ في عُنُقِهِ بَيْعَةٌ، مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً“Kim de boynunda biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölür.” [Müslim]

Devamını oku...

Astana Formatında Suriye Konulu 22. Yüksek Düzeyli Toplantı Öncesinde Suriye’nin Tronba Köyünde Bir Toplantı Düzenlendi, Toplantıda, Uluslararası Yollar ve Sınır Kapılarının Açılması Konuları Ele Alındı

Suriye Gözlemevi, Rus ve Türk istihbarat yetkililerinin Serakib kasabasının batısında bulunan Tronba köyünde bir araya geldiğini açıkladı. Gözlemevi, toplantıda İdlib’deki durumun, gerginliğin azaltılmasına ve uluslararası ve ticari yolların açılması konularının ele alındığı belirtti. Bu toplantı, taraflar arasında daha önce gerçekleşen görüşmelerin yanı sıra, Türk yetkililerinin muhalif gruplarla gerçekleştirdiği toplantıların bir devamı niteliğindedir.

Kazakistan başkenti Astana’da, 11 Kasım Pazartesi günü Suriye konulu 22. Astana görüşmeleri başladı. Toplantıya Türkiye, Rusya ve İran’dan heyetler katıldı. Ayrıca rejim temsilcileri, “evcilleştirilmiş muhalefet” olarak adlandırılan muhalif gruplar, Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri temsilcileri ile Ürdün, Lübnan ve Irak’tan gözlemciler de toplantıda yer aldı. Toplantının amacı, Suriye “krizine” bir çözüm bulmak, taraflar arasında güven tesis edici önlemler almak, yeniden inşa sürecini başlatmak ve Suriyelilerin ülkelerine dönüşünü sağlamak olarak açıklandı.

Konferanslar, toplantılar ve komploların temel amacı, devrimi sona erdirip onu yeniden rejimin kollarına teslim etmektir. Devrimin büyük fedakarlıklarını hiçe sayan bu planlar, Şam diktatörüne meşruiyet kazandırmayı amaçlıyor. Bunlar, ABD’nin zehirli “siyasi çözüm”ü olan 2254 sayılı kararını uygulamaya çalışan komplocular ve onların araçlarının attığı yeni adımlardır.

Ey İslam’ın Payitahtı Biladu’ş Şam Müslümanları! Bugün, komplocular tarafından kasıtlı olarak ve planlı şekilde gerçekleştirilen bu satış işlemine sessiz kalmanız, siyasi bir intihardır, devriminizin sona ermesine yol açabilir. Devrim kararı çalındığından ve gasp edildiğinden beri, devrim daha öncekinden çok daha tehlikeli bir tuzağa doğru sürüklenmektedir. Belki de bu tuzak, en tehlikelisidir, çünkü bu yolu izlemek, sonunda sizi doğrudan zalim rejimin kollarına itebilir. İşlerin gün geçtikçe nasıl kötüye gittiğini ve durumun giderek daha da zorlaştığını görüyorsunuz. Sakın ola yolun sonunda zalim bir despotun eline düşmeyin. Bu yüzden hemen harekete geçin ve çok geç olmadan devriminizin kontrolünü yeniden alın.

Ey devrimciler! Bize kulak verin, bizler Hizb-ut Tahrir’li kardeşleriniz olarak biz çıplak uyarıcılarız. Sözlerimizin ne kadar doğru olduğunu ve görüşlerimizin ne kadar derin olduğunu deneyimlediniz. Bu konuda bizim size bir üstünlüğümüz yoktur. Bu bizim için bir lütuf değil, bir görevdir ve kıyamet günü Allah’a bunun hesabını vereceğiz. Ey halkımız! Kararınızı çalanlardan geri almak için sizi hemen harekete geçmeye çağırıyoruz. Çünkü devletler ve onların araçları, sizi yok etmek isteyen kötü niyetli ellerdir.

Ey İslam’ın Payitahtı Biladu’ş Şam Müslümanları! Tüm ülkelerin devriminizi yok etmek ve fedakarlıklarınızı heba etmek için nasıl komplo kurduğunu gördünüz. Bugün yapılması gereken şey, bu devletlerden ve öldürücü projelerinden uzak durmak ve bizi kurtuluşa ve onura götürecek projeyi benimsemektir. Bu proje, İslami akidemizden kaynaklanan ve Rabbimizin rızasını ve yardımını garanti eden bir projedir inşallah.

Devrimi kurtarmanın tek yolu, çalınan kararı geri almak ve İslam projesini taşıyan dürüst ve bilinçli bir liderliğin rehberliğinde basiret ve hikmetle ilerlemektir. Ancak bu şekilde bu karışıklıktan ve kaybolmuşluktan kurtulabiliriz.

Ey devrimciler! Ey fedakâr kahramanlar! Devriminizi satılmadan önce kurtarın ve kararınızı geri alın. Kurtuluş, kurtuluş! Dikkatli olun, çok dikkatli olun! Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

اسْتَعِينُوا بِاللهِ وَاصْبِرُوا إِنَّ الْأَرْضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ“Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç sakınanlarındır.” [Araf 128]

Devamını oku...

Trump’ın ABD Başkanlığına Geri Dönüşü Ve Yahudilerin Gazze’ye Yönelik Savaşına Etkisi

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Trump’ın ABD Başkanlığına Geri Dönüşü Ve Yahudilerin Gazze’ye Yönelik Savaşına Etkisi

Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Üyesi Bahir Salih’in Kaleminden

Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının hemen ardından, zaferinden önceki beklentilerin bir uzantısı olarak ancak daha büyük bir ivme ve genişleyen algılarla, onun zaferinin Gazze’deki savaş üzerindeki etkisi hakkında birçok açıklamalar, beklentiler ve spekülasyonlar ortaya atıldı.

Bunun öncesinde Trump’ın seçim kampanyası sırasında Gazze’deki savaşı sona erdirmek ve bölgede barışı tesis etmek için çalışacağını vurguladığı ve bunu Arap ve Müslüman Amerikalı seçmenlere vaat ettiği açıklamaları vardı. Nitekim birkaç ay önce Yahudilerin Gazze’ye yönelik savaşının bir an önce sona erdirilmesi çağrısında bulunmuş ve Yahudilerin Başbakanı Netanyahu’ya şöyle demişti: “Savaşı bitirmelisin ve bunu hızla yapmalısın.” Ve şöyle eklemişti: “Zaferinize ulaşın ve üstesinden gelin. Savaş durmalı, cinayetler durmalı.” Florida’da 7 Ekim’de düzenlenen bir anma etkinliği sırasında “İsrail'in" teröre karşı savaşını kazanma hakkını destekleyeceği” sözünü vermiş ve “İsrail ne olursa olsun bir an önce kazanmalı” eklemesinde bulunarak Biden ve Harris’in Gazze’deki savaşa yaklaşımını zayıf ve tereddütlü olmakla eleştirmişti.

Sonuç olarak Trump da Biden ve Harris gibi Gazze’ye yönelik savaşında Yahudiler için zafer istiyor ve her biri Yahudi varlığına destek sağlama konusunda bir diğerini geride bırakmıştır; hatta Biden şunu söyleyecek kadar ileri gitmiştir: “Siyonist olmanız için Yahudi olmanıza gerek yok. Ben bir siyonistim.”

40.000 tondan fazla silah ve mühimmat yüklü 300 uçak ve 50 gemiyi aşan, yani günde ortalama bir gemi veya uçak olmak üzere ABD füzeleri ve bombalarının hava ve deniz köprüsünün gölgesinde ve Amerika’nın, Yahudi varlığının bir yıldır sürdürdüğü savaşın maliyetinin %70’ini karşılamasının gölgesinde suçlu Biden yönetiminin geçtiğimiz yıl boyunca Yahudi varlığına verdiği tam bir mutlak destekle Yahudilerin kelimenin tam anlamıyla vahşi bir savaşa girmelerine izin vermiştir. Nitekim Washington Post gazetesi Gazze savaşından bir yıl sonra Yahudi varlığının İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’den aldığı askeri yardımın 17 milyar Doları aştığını söylemiştir.

Biden yönetiminin Yahudi varlığına tam bir koruma sağlaması, tüm bölge halklarına karşı onu koruması, isyan eden ve patlamaya hazır Müslüman halklara karşı Yahudi varlığının koruyucusu rolünü kabul etmeleri için yöneticilere baskı yapması, sınırlarını güvence altına alması, Gazze halkına her türlü desteği ya da yardımı engellemesi ve varlığı korumak için bölgeye büyük bir deniz filosu konuşlandırması gibi tüm bu desteğe rağmen; evet tüm bunlara ve daha fazla söylenebilecek şeylere rağmen ancak Yahudilerin Başbakanı Netanyahu, Harris’in Demokrat Partisi’nin kaybetmesinden ve Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi’nin seçimleri kazanmasından duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir. Peki o Trump’tan ne bekliyor ve onu Harris'e tercih etmesine sevk eden şey nedir?

Biden’ın Yahudi varlığına yönelik son bir yıldaki tutumu ve Trump’ın önceki başkanlığı sırasında (20/1/2017 - 20/1/2021) yaptığı açıklamalar ve geçmişiyle ilgili olanları incelediğimizde, her ikisinin de Filistin halkının ve Müslümanların hakları, kanları ve vücut parçaları pahasına Yahudi varlığına sağladıkları destek miktarında yarıştıkları açıktır. Dolayısıyla Filistin ve halkına karşı biri diğerinden daha az suçlu olmadığı gibi her ikisi de savaşta Yahudi varlığının zafere ulaşması gerektiği konusunda hemfikirdir. Ayrıca her ikisi de Amerika’nın Ortadoğu ve Filistin de dahil olmak üzere dünyadaki stratejik çıkarları konusunda görüş ayrılığı yaşamadıkları gibi, her ikisi de Yahudi varlığını İslam beldelerinin merkezinde kendileri için bir üs ve süngü başı ve İslam ümmetinin kalbinde ise zehirli bir hançer olarak görüyorlar. Bu üssün güvenliğini sağlama, prestijini ve kendisine biçilen rolü yeniden tesis etme çabalarında en ufak bir farklılık göstermiyorlar.

Ancak Netanyahu’nun Trump’ın zaferi karşısında ağzının salyasını akıtmış olabileceği üç şey vardır ki bunlar, onlara karşı ne kadar aşağılandığımızın boyutunu vurgulayan şu üç noktadır:

Birincisi: Trump'ın ilk döneminde gösterdiği gibi, iki devletli çözüm vizyonu ve normalleşme ve tasfiye dosyalarının kronolojik sırası konusunda ciddi olmaması; zira o dönemde Müslümanların başındaki yöneticilerle normalleşme planını ve İbrahim Anlaşmalarını içeren Yüzyılın Anlaşması olarak adlandırdığı şeyi ortaya atmış ve o dönemde Yahudilerin bir Filistin devletini ve ardından normalleşmeyi kabul etmesini şart koşmamış, aksine normalleşmeyi iki devletli bir çözüm için bir ödül haline getirmeden bunları paralel olarak yürütmüş ve tam da Netanyahu’nun ümit ettiği gibi iki devletli çözüm açısından kayda değer bir ilerleme kaydetmeden birden fazla normalleşme sürecini gerçekleştirmeyi başarabilmiştir. Böylece iki devletli çözüm konusunda herhangi bir ilerleme kaydetmeksizin Müslümanların başındaki yöneticilerle bir dizi normalleşme sürecine girmiştir ki bu da sömürge ve Tevrat'a dayalı çıkarlarına hizmet etmek içindi.

Aynı şekilde Trump ilk başkanlık döneminde Filistin devleti konusunda da büyük bir esneklik göstermiştir; zira Başkenti el-Eizariya veya Abu Dis olan özerk bir otorite olarak kabul edilmesine engel olmamış ve varlığın Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tanımış, ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşımış, Batı Şeria sınırlarının yeniden çizilerek büyük yerleşimlerin ve Ürdün Vadisi’nin Yahudi varlığına bağlanmasını önermişti. Nitekim kısa bir süre önce seçim kampanyası sırasında Filistin devletinin ya da komşu ülkeler Ürdün ve Mısır'ın pahasına varlığın sınırlarının genişletilmesine izin verebileceğini ima ederek buna bir yenisini eklemiş ve şöyle demiştir: “İsrail, haritada küçük görünüyor ve ben her zaman burayı nasıl genişletilebileceğini düşündüm.” Netanyahu’nun arzuladığı ve hayalini kurduğu şey de işte budur.

İkinci hususa gelince; bu, Gazze ve Lübnan’a yönelik savaşla ilgilidir; Netanyahu, Trump’ın savaşı hızlı bir şekilde sona erdirme arzusunu, tüm hedeflerine hızlı ve en az kayıpla ulaşmak için bir fırsat olarak görüyor. Zira Netanyahu, Trump’ın kişiliğinin, planlarının ve arzularının önünde duran tüm yöneticilere ve hareketlere baskı yapmasına ve onları tehdit etmesine izin verdiğini biliyor. Çünkü o, hedeflerini gerçekleştirmek için kaba kuvvet kullanan bir kişi olup bu da onu devam eden savaşlarda, Lübnan, Katar, Mısır, Türkiye, Ürdün, İran, Irak, Yemen ve Suriye’deki etkili taraflara ABD’nin tüm diktelerini kabul etmeleri için baskı yapmaya ve tehdit etmeye itebilir. Tıpkı Yahudi medyasında bu günlerde, Katar'ın üst düzey Hamas yetkililerinden ülkeyi terk etmelerini istemesi ve Doha’daki ofislerini kapatma kararının yer alması gibi. Bu haber doğru olsun ya da olmasın, Yahudilerin Trump’ın zaferine yönelik arzularını yansıtıyor. Zira Yahudiler Trump’ta, İran’ın Lübnan’daki partisini Litani’nin gerisine itmek, roket atışlarını durdurmak ya da onu silahsızlandırmak için istediklerini dayatmayı hızlandırma gücünü görüyorlar. Aynı şey Husiler, İran ve Irak’taki İslami Direniş için de geçerlidir.      

Netanyahu’yu Trump’ın zaferiyle baştan çıkaran üçüncü dosyaya gelince; bu dosya, Trump’ın uzun süredir Biden yönetimini hoşgörülü davranmakla eleştirdiği İran nükleer dosyasıdır. Zira o, Tahran ile dünya güçleri arasında varılan nükleer anlaşmadan çekildikten sonra 2018’de İran’a yönelik ABD petrol yaptırımlarını dayatmaya başlamış ve Washington’un Tahran’ın nükleer silaha sahip olmasına izin veremeyeceğini söylemişti. Zira şöyle demişti: “İsrail, İran’ın füze saldırılarına yanıt olarak İran’ın nükleer tesislerini vurmalıdır.” Dolayısıyla Netanyahu, Trump’ın gelişiyle birlikte ister güçlü bir baskı ister yaptırımlar ya da askerî harekât yoluyla olsun İran’ın nükleer programını tamamlamasını engellemek için güçlü bir fırsat yakaladığını düşünüyor.

Sonuç olarak, Yahudi liderlerin Trump’la hemfikir oldukları ya da Biden yönetimiyle ihtilaf ettikleri tüm konular, Amerika’nın ve Yahudi varlığının çıkarlarına nasıl ulaşılacağına dair ayrıntılı konular olup İslam beldelerinin sömürgeleştirilmesinin devamını sağlamak, zenginliklerini ve kaynaklarını yağmalamak ve kendilerine bağımlı olmaktan kurtulmalarını engellemekten öteye gitmeyen öz ve kötü niyetli hedefler konusunda hemfikirdirler. Bu da ister barışı tesis etme ve savaşları sona erdirme sloganı altında olsun, ister bölgenin istikrarını sağlama ve topyekûn savaşları etkisiz hale getirme sloganı altında olsun; Yahudi varlığının bölgedeki statüsünün korunmasını, güçlü kalmasını ve Batı’nın çıkarlarına ve sömürgeci hedeflerine hizmet edecek şekilde ilerlemesini sağlamak içindir.

Ümmet ve orduları çalınan otoritesini yeniden elde etmek için inisiyatif almadıkları sürece, ülkemiz sömürgeciler için bir tiyatro sahnesi olmaya, kanlarımız ihlal edilmeye, kutsallarımız çiğnenmeye ve beldelerimiz işgal edilmeye devam edecektir. Dolayısıyla Gazze’yi desteklemenin, Filistin’i özgürleştirmenin, ümmetin izzetini ve onurunu geri kazanmanın ve Amerika’ya, Yahudilere ve onların kibirlerine son vermenin tek yolu, bizi ve beldelerimizi düşmanlarımıza teslim eden ajan yöneticileri kaldırıp atmak ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmaktır.

Kaynak: El-Raye Gazetesi-521. Sayı-13/11/2024

Devamını oku...

Endonezya’nın Yahudi Varlığına Karşı Çelişkili Tutumu: Söylemler Sert Ama İyi İlişkiler Devam!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Endonezya’nın Yahudi Varlığına Karşı Çelişkili Tutumu: Söylemler Sert Ama İyi İlişkiler Devam!

Haber:

Endonezya, Gazze’deki şiddetin sona ermesi için Müslüman ülkelerine, Yahudi varlığıyla ticari ve ekonomik ilişkilerini kesme çağrısında bulundu.Arap Ligi ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Riyad’daki zirvesinde Dışişleri Bakanı Yardımcısı Anis Matta, Yahudi varlığıyla bağlantılı yatırımların azaltılması ve İslam ekonomileri arasındaki ticaretin pekiştirilmesi gerektiğini vurguladı.Bu çağrılara rağmen Endonezya’nın Yahudi varlığıyla ticareti Ocak-Eylül 2024 döneminde bir önceki yıla göre %24,6 artışla 173 milyon Dolara ulaşmıştır.Filistin’in bağımsızlığını savunan Devlet Başkanı Prabowo Subianto, varlığı destekleyen ürünlerin boykot edilmesine yönelik yerel destekle karşı karşıyadır.Endonezya’nın Yahudi varlığı ile resmi diplomatik ilişkilerinin olmadığını belirtmekte fayda vardır. (Ajanslar)

Yorum:

Endonezya’nın Yahudi varlığı konusundaki tutumu, Filistin’e yönelik söylemsel desteği ile fiili uygulamaları arasındaki açık bir çelişkiyi ortaya koymaktadır.Zira hükümet, Yahudi saldırganlığını alenen kınarken ve kendisini Filistin’in bağımsızlığının güçlü bir savunucusu olarak sunarken, Yahudi varlığıyla ekonomik ilişkileri hala devam etmektedir.Örneğin, iki ülke arasındaki ticaret 2024 yılının ilk dokuz ayında 173 milyon Dolara ulaşarak 2023 yılının aynı dönemine kıyasla %24,6 oranında artış göstermiştir. Nitekim Endonezya’nın başta palmiye yağı ve tekstil gibi sektörler olmak üzere Yahudi varlığına yaptığı ihracatlar bu dönemde 130,6 milyon Dolara ulaşmıştır. Dolayısıyla bu rakamlar, Endonezya’nın Yahudi varlığının politikalarına karşı olduğunu belirtmesine rağmen aktif ticari ilişkilerin devam ettiğine işaret etmektedir.

Ticaretin yanı sıra kültürel bağlantılar da aynı şekilde Endonezya’nın kararlı önlemler alma konusundaki isteksizliğini yansıtmaktadır.Özellikle Hristiyan hacılar olmak üzere on binlerce Endonezyalı turist her yıl Yahudi varlığını ziyaret ederek iki halk arasındaki ilişkileri güçlendiriyorlar.Benzer şekilde Yahudi varlığından sporcular ve heyetler, Endonezya’nın ev sahipliği yaptığı badminton ve kaya tırmanışı turnuvaları gibi etkinliklere katıldılar.Bu faaliyetler, Yahudi varlığının, dünyanın en büyük Müslüman nüfusuna sahip bir devlet olan Endonezya’daki imajını yeniden şekillendirmeye yönelik genel diplomatik çabalarını desteklemektedir.

Bu tür çelişkiler, Endonezya’nın Filistin’e verdiği desteği şekli bir hale getirmektedir.Dışişleri Bakan Yardımcısı Anis Matta kısa süre önce İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bir toplantısı sırasında Yahudi varlığıyla ticaret ve yatırım ilişkilerinin kesilmesi çağrısında bulunmuş olsa da ancak bu açıklamalar somut önlemler almaksızın büyük ölçüde sembolik olarak kalmaya devam etmektedir.

İslam ümmetinin bir parçası olması vasfıyla Hizb-ut Tahrir, Müslüman ülkeleri Yahudi saldırganlığına karşı gerekli tepkiler olarak cihat ve ekonomik ambargo da dahil olmak üzere daha güçlü tedbirler almaya çağırmaktadır.Bu çağrılara rağmen Endonezya ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan diğer ülkelerden herhangi bir adımın atılmaması, ekonomik ve siyasi çıkarların Filistin ile gerçek bir dayanışmadan daha öncelikli olduğuna işaret etmektedir.

Sistematik şiddet ve yerinden edilme ile karakterize olan Gazze’deki durum, daha kararlı müdahalelere ihtiyaç duyulduğunu teyit etmektedir.Ekonomik yaptırımlar ve ticari ambargolar etkili olmakla birlikte devam eden saldırganlığı durdurmak için yeterli değildir; aksine askeri müdahale, daha güçlü bir cevap mesabesinde olacaktır.

Endonezya ve diğer Müslüman ülkeler Filistin’deki işgali sona erdirmeye gerçekten kararlı olsalardı, söylemsel açıklamaların ötesine geçerler ve ekonomik bağlantı, Yahudi varlığının siyasi olarak tecrit edilmesi ve askeri stratejiler de dahil olmak üzere somut adımlar atarlardı. Ancak bunu yaparak gerçek bir liderlik ve dayanışma sergileyebilirler ve Filistin’in kurtuluşu için verilen mücadelede eylemlerinin söylemleriyle örtüşmesini sağlayabilirler.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdullah Asvar

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER