Çarşamba, 01 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- El-Halil'deki Mescid-il İbrahim'de Tony Blair'in Suratına Hakkı Haykıran Ali Muhammed Hizb-ut Tahrir'li Bir Şabtır

 

     Yerel ve yabancı medya organları, 20.10.2009 Salı günü Hizb-ut Tahrir şebabından biri olan Ali Muhammed ile dörtlü komisyonun temsilcisi Tony Blair arasında yaşanan siyasi yüzleşme haberini aktardılar. Blair, bazı ileri gelen Filistinli şahsiyetler eşliğinde ve Filistin Otoritesi güvenlik birimlerinin korumasında el-Halil'deki Mescid-il İbrahim'i gezerken Ali, Irak ve Afganistan'da Müslümanları katleden Blair'in suratına hakkı haykırmıştı. Bu bağlamda bizler Hizb-ut Tahrir olarak aşağıdaki hakikatleri vurgulamak isteriz:

1. Blair, İslam'a ve Müslümanlara kin besleyen mücrim bir düşmandır. Nitekim Başbakanlığı sırasındaki fiilleri bu hakikati ortaya koymuş ve Filistin meselesine komplo kuran kimselerle birlikte komplo kurmayı sürdürmektedir.

2. Ali Muhammed, İslami akideyle yetişmiş ve sömürgeci kafire yaklaşım hususunda İslam hükümlerini fehmetmiş birisi olup onurlu tutumunda bu ideolojik dürtülerle hareket etmiştir.

3. Ali'nin hakkı haykırması spontane bir eylemdir. Zira Müslümanların evlatlarını katlettiği ve çocuklarını yetim bıraktığı halde Müslümanların meşhur mescitlerinden birini gezen Blair'in görüntüsü karşısında -herhangi uyanık bir Müslüman gibi- tahrik olmuştur.

4. Ali, kahraman mümin kimseler gibi hareket etmiştir. Zira Tony Blair'e ne uzaktan ne de arkasından bağırmıştır. Aksine sıra dağlar gibi karşısına dikilerek suratına şu hak sözleri haykırmıştır: "Blair sen bir teröristsin", "Binlerce Müslümanı katlettin", "Blair bu mescitten defol git", "Hoş gelmedin sefa da getirmedin." Korumalar, sözünü tamamlamasına izin vermeyip zorla ağzını kapatmalarına rağmen Ali, haykırışını tamamlamaya çalışmış ve sözlerini bitirmesi için güvenlik birimlerinden kendisini serbest bırakmalarını istemişse de buna izin vermemişlerdir.

5. Medya organlarının görüntülü raporları, güvenlik birimlerinin Ali'ye yönelik vahşi muamelelerinin bir kısmını ifşa etmektedir. Her zaman olduğu ve General Dayton'un birimleri üzerinde hegemonya kurmasından beri uygulamalarını yoğunlaştırdığı üzere Filistin Otoritesi'nin Yahudi devletini tanıma ve küfür projeleriyle tutarlılık esasına dayanan projesinin karşısında duran herkese karşı baskı ve kötü muamelede bulunmaktadır.

6. Güvenlik birimlerinin tutukladığı Ali, bu esnada darp ve şiddete maruz kaldığı gibi gözaltı sırasında da fiziksel eziyete maruz kalmıştır. Kendisine aşağılık hakaretlerde bulunulmuş, kemikleri kırılmakla ve işkence yapılmakla tehdit edilmiştir. İşte bu aşağılık davranış, Dayton programı çerçevesinde yetişen güvenlik birimlerinin ahlaki seviyesini açığa çıkarmaktadır.

7. Mevcut rejimler, yöneticiler ve yönetici kılıklı kimseler, ümmetin düşmanlarını dost edinmekteler ve ümmetin boynunu onlara teslim etmektedirler. Onlar, düşmanların ve zalimlerin suratına hakkı haykıran ümmetin evlatlarıyla gurur duymak ve övünmek yerine onları tutuklamaktalar ve işkence etmektedirler.

8. İslami ümmet, nice erler üretecek diri bir ümmet olup Allah'ın izni ve yardımıyla bu mümin kimseler sayesinde dini ikame edecek ve Müslümanları birleştirecek olan Hilafet Devleti'ni kurarak ümmetler arasında kendisine yaraşan mevkisi yönünde yolunu yarmaya devam etmektedir. İşte o zaman Hilafet, ümmetin düşmanları ile dostları zalim yöneticileri uslandıracaktır.

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ "Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 227]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Birleşik Devletler'in Veziristan'daki Savaşına Karşı Londra'daki Pakistan Sefaretinin Önünde 24 Ekim Cumartesi Günü Saat: 12:30 Bir Protesto Yapılacaktır

 

24 Ekim 2009 Cumartesi günü yüzlerce gösterici, Londra'da Pakistan hükümetinin Amerikan savaşının bir parçası olarak Veziristan'da sürdürdüğü saldırısına karşı bir gösteri yapacaktır. Hizb-ut Tahrir'in İngiltere'deki Medya Temsilcisi Taci Mustafâ, şu açıklamalarda bulundu:

"Amerika'nın talebi doğrultusunda Zerdari rejimi, Pakistan'ı zayıflatmayı kararlaştıran Amerikan ajandası için bir adım daha atmak amacıyla ordudaki evlatlarının yok olmasına, Veziristan'daki erkeklerin, kadınların, çocukların ölümüne ve yüz elli bin (150.000) Müslümanın yerinden olmasına yol açan Pakistan'da yıkıcı bir iç savaş çıkarttı. Bu kanların akıtılmasının gerçek sebebi ise Obama'nın sözde terörizme karşı savaşı genişletmesi ve Zerdari'nin Birleşik Vilayetleri ile birlikte Pakistan halkına karşı komplo kurmasıdır."

İngiltere'deki tüm Müslümanları aşağıdaki hususlara davet eden kampanyamıza destek vermeye çağırıyoruz:

  • Pakistan'a yönelik Amerikan planlarını durdurmaya.
  • Pakistan ordusunun Veziristan'a yönelik kara saldırısı yoluyla Amerika'nın güvenliğini sağlamak için kullanılmasını durdurmaya.
  • Zerdari rejiminin Amerika ile birlikte kurduğu komployu durdurmaya.
  • Pakistan'a muhlis yeni bir liderlik getirecek olan Pakistan'da Hilafet Devleti'nin kurulmasına destek vermeye.

Editörlere Not:

1. Barışçıl gösteri, 24 Ekim 2009 Cumartesi günü saat 12:30'da Pakistan High Commission [Lowndes

Square, Knightsbridge, London SW1X 8JN]

2. Gösteriyi www.hizb.org.uk web sitesinden canlı olarak seyredebilirsiniz.

 

Devamını oku...

إِنَّ فِي هَذَا لَبَلاَغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ "Şüphesiz bunda, [Allah'a] kulluk edenler topluluğu için bir bildiri vardır." [el-Enbiyâ' 106]

  • Kategori Afganistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir, sadece haram olmayıp Batının çıkarlarını da gerçekleştirecek olan seçim sürecine katılmaya karşı daha önce sizleri uyarmadı mı? Hizb-ut Tahrir, gerçekte devlet başkanının seçilmesi en büyük sömürgeci kafirin güçleri tarafından gerçekleşmesine rağmen Batılı kafirin sizleri oy kullanma hakkı vermekle aldattığını daha önce sizlere bildirmedi mi? Hizb-ut Tahrir, seçim sürecine katılarak İslami olamayan bu "demokratik" sisteme meşruiyet vermeme noktasında sizleri ikaz etmedi mi? O halde sonucu belli olan seçim sürecine katılanlar kendilerine Allahuteala'nın şu kavlinin intibak etmesinden hiç sakınmazlar mı?

أَوَلاَ يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَّرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لاَ يَتُوبُونَ وَلاَ هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar her sene bir kez yahut iki kez imtihân edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tövbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar!" [et-Tevbe 126]

Hizb-ut Tahrir, sihirli bir proje ortaya koymaz. Ancak o, Afganistan'daki siyasi vakıaya ilişkin sahih bir anlayış oluşturmak, bu vakıaya ilişkin şeri hükümleri ortaya koymak ve sorunlara ilişkin çözümlerini İslami akideye bina etmek için çalışır.

Hamit Karzai, 20 Ekim 2009 Çarşamba günü bir konuşma yaptı. Yanında ise Amerikalı Senatör John Kerry ile Birleşmiş Milletler Temsilcisi Kai Eide vardı. Onların bu varlığı geçen haftaya damgasını vuran siyasi çatlakların çözümünde Batılı lobinin Karzai'ye olan güçlü desteğini sağlamlaştırmaktadır.

İslami olmayan seçim sürecinde Afgan halkının sadece %12'si oy kullandı, insanların geriye kalanın tamamı seçim sürecini boykot etti ve bu süreç, Batılı kafirin ülkedeki hedefini tam anlamda gerçekleştirmedi. Dolayısıyla diğer hedefleri gerçekleştirmek için seçim sürecine tekrar ettiler.

O halde -bizzat kendi yayınlarına binaen- ortaya çıkan soru şudur: Halkın sadece çok az bir kısmı tarafından seçilen bir hükümet, demokratik bir hükümet olur mu? Katılımın az olmasının korkudan veya darılmadan kaynaklanmış olması bir yana hem Afgan halkı hem de adaylar demokrasiye inanamamaktalar. Nitekim seçim sürecine hilenin karışması bu hakikati ortaya koymuştur. Zira sonucu belli olan seçim sonuçlarından ne beklenebilir ki? Gelecek seçim sürecine katılacak olan insanların oranının az olması gerçeği göz ardı edildiğinde kafir Batı, bu hükümeti azınlık hükümeti olarak isimlendirmeyi mi düşünmektedir? O halde diğer Afganlıların iradesi nerede kaldı? Oysa demokratlar nezdinde halk iradesi kutsaldır. O halde ne diye bu kutsiyeti ihlal ediyorlar? Onlar, sizlerin demokrasiyi gerçekleştireceğinize inanmamaktadırlar. Dahası onlar, aslında sizlerin ona inanmadığınızı da bilmektedirler. O halde ne diye kendinizi kandırıyorsunuz?

Afganistan halkı şunun farkına varmalıdır ki bu sömürgeciler ve getirdikleri kukla hükümetler ile sistemler, bölgenin tamamındaki kendi çıkarlarını korumak için Afganistan'ın jeostratejik özelliğini kullanarak bizzat kendi çıkarlarını gerçekleştireceklerdir. Zira sizlere demokrasiyi getirmek onların umurunda değildir ve adaylar da buna inanamamaktadırlar. O halde dünyanızı ve ahiretinizi heba edecek şekilde mi hareket edeceksiniz? Bu nedenle seçimlerin karşısında durmalısınız ve sizleri bir kez daha aldatmak için kafirin atacağı her adıma karşı uyanık olmalısınız. Nitekim Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bunun gibi bir meseleye şu kavli ile işaret etmiştir:

لا يلدغ المؤمن من جحر واحد مرتين "Mümin, bir delikten iki kez sokulmaz."

Gerek aday olarak gerekse oy kullanarak daha önceki seçime katılanların içerisine düşmüş oldukları hata, Afganistan'daki İslami olmayan seçim sürecine meşruiyet kazandırmış, sömürgeci Batılı kafir ordularına azınlık iradesini çoğunluğa dayatma ve akideleri ile çelişmesine rağmen Afganistan'daki Müslümanlara küfrü uygulama fırsatı vermiş olmalarıdır. Nitekim Hizb-ut Tahrir, bu hususta daha önce sizleri uyarmış ve bundan dolayı Batının tesis ettiği hükümetin istihbarat birimleri, sizlere hakikati bildirmelerini engellemek için Hizb-ut Tahrir üyelerini ve taraftarlarını tutuklamıştır.

Ey Adaylar! Ümmetin servetlerini yağmalasın, evlatların katletsin, onurunu alçaltsın, beldelerini yıksın diye alçalan ve Batıya meşruiyet veren siz ve sizin gibiler Müslümanlar lehine kafirlere otorite vermektedirler. Peki, tüm bunları niçin yapıyorsunuz? Sözde kısa ömürlü bir otoriteyi elde etmek ve ceplerinizi parayla doldurmak için mi? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] siz ve sizin gibiler hakkında şöyle buyurmuştur:

إنما أخاف على أمتي الأئمة المضلين "Ümmetim için saptırıcı liderlerden korkuyorum."

إنكم تحرصون على الإمارة وإنها حسرة يوم القيامة وندامة "Muhakkak ki sizler emirliğe hırs gösteriyorsunuz. Hâlbuki o Kıyamet Gününde hasret (yürek acısı) ve nedamettir."

İşte bu, ümmeti rezil bir duruma sürükleyen siz ve sizler gibi olanların sadece dünyadaki değil bilakis aynı zamanda ahiretteki amellerinizdir. Çünkü sizler, Azim olan Allah'ın inzal ettiklerine dayanan bir otorite oluşturmadınız. Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur:

لكل غادر لواء يوم القيامة يرفع له بقدر غدره، ألا ولا غادر أعظم غدرا من أمير عامة "Kıyamet günü her hain için hainliği miktarınca yükselecek olan bir bayrak olacaktır. Dikkat edin! Kamu yöneticisinin hıyanetinden daha büyük hıyanet yoktur."

Ey İslam'ı seven Afganistan halkı! Sizlerin sorunu, özel bir sorun olmayıp tamamen beldelerinizi işgal eden sömürgecilerin dayattığı rejimler tarafından meseleleri yontulan ümmetin diğer kesiminin sorunu gibidir. O halde Rabbinizin vahyettiği İslam dinine yönelik saldırı karşısında seslerinizi yükseltiniz ve Hilafet'i yeniden kurmak için çalışınız. Bugün işlerimize hakim olan tüm sorunların yegane çözümü işte budur.

ثم تکون خلافة على منهاج النبوة "Sonra nübüvvet minhacı üzere Hilafet olacak."

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Veziristan Savaşını, Kery'nin Ziyaretini ve Hükümetin Hizb Şebabını Tutuklamasını Protesto Etmek Amacıyla Ülke Çapında Bir Dizi Gösteri Düzenledi

Hizb-ut Tahrir, hükümetin Veziristan'a yönelik savaşını, Amerikalı Senatör John Kery'nin ziyaretini ve hükümetin İslamabat'ta otuzun üzerinde hizbin şebabı ile destekçilerini tutuklamasını protesto etmek amacıyla İslamabat, Lahor, Karaçi ve Paşaver'de bir dizi gösteri düzenledi. Göstericiler, üzerinde Amerikan işgaline ve hükümetin hizbin üyelerini tutuklamasına karşı çıkan sloganların yazılı olduğu pankartlar açtılar. Göstericilere konuşma yapanlar, hükümetin siyasi mücadelelerini engelleme girişimi altında hizbin üyelerini tutuklamasını kınadıkları gibi Amerikan varlığının Pakistan'da yoğunlaşmasını, Amerika'nın ülke işlerine küstahça müdahale etmesini ve hükümetin Amerikan işgaline sınırsız destek vermesini de kınadılar. Ayrıca Blackwater ve Dyncorp Şirketleri gibi terörist şirketler ülkede sorgusuz sualsiz cirit atarlarken İslam'a ve Hilafet'e davet eden muhlis Müslümanların evlerinin basılmakta olduğunu da ifade ettiler. Yine hizbin şebabına yönelik son tutuklamaların yöneticilerin duyduğu korkunun ve paniğin bir göstergesi olduğunu, buna rağmen hizbin orduyu Veziristan'daki masum kardeşlerini öldürmeye icbar eden komploları ifşa etmeye devam edeceğini de teyit ettiler. Diğer taraftan konuşmacılar, Pakistan'ın içişlerine küstahça müdahale etmek için ülkeye gelen Amerikan Kongresi Üyesi John Kery'nin karşılanmasını da kınadılar.

Hizb-ut Tahrir, metodunda şiddeti benimsemeyen siyasi bir hizb olup silahlı İslami hareketlerin evlatlarıyla kardeşlik dışında hiçbir ilişkisinin olmamasına rağmen İslami beldelerdeki pek çok hükümet, emperyalistlerin kesin direktifi ile hizbi yasaklamaktadırlar. Hizbi yasaklamalarının sebebi ise mevcut kapitalizm sistemine alternatif bir hadarat ortaya koyması ve ümmetin tamamını Hilafet fikrini temsil edecek olan tek bir raye altında birleştirmeye muktedir pratik bir fikir benimsemesidir!

Artık güç ehlinin Hizb-ut Tahrir'e icabet ederek Hilafet Devleti'ni kurması için onun liderliğine nusret vermesinin zamanı gelmiştir ki dünyadaki ve ahiretteki kurtuluş bundadır!

 

Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerikan Sömürgeciliği ve Veziristan'daki Askeri Operasyonlar Karşıtı Kamuoyu Oluşturmalarından Dolayı Otuzun Üzerinde Hizb-ut Tahrir Şebabı Tutuklandı! Hükümet Tüm Bunlarla Hizb'in Hak Sözü Söylemesini Zinhar Engelleyemeyecektir

 

Hizb-ut Tahrir, İslam'ın ve Müslümanların izzeti için çalıştığı elli küsur yıl boyunca pek çok fedakarlıklarda bulunmuştur ki Hükümetin yaptığı bu tutuklamalar, bu fedakarlıkların sadece küçük bir örneğinidir.

Hizb-ut Tahrir'in, hükümetin Veziristan-Kahnanana'daki masum sivillere yönelik bugünlerde başlattığı askeri operasyonlar karşıtı bir kamuoyu oluşturmasına bu hareketlerden ürken Hükümet beyhude bir tepkide bulundu.

Bugün, ümmetin karşı çıkışını dile getirmek üzere Hizb'in düzenleyeceği barışçıl konferansı dağıtmak amacıyla apar topar bir araya toplanıp konferans mekanını basan polis güçleri 30'un üzerinde şebabı ve taraftarını tutuklayarak Hizb-ut Tahrir'e göz açtırmazken İslamabad sokaklarında fitne ve fesat saçan Blackwater ve Dynacorp Şirketlerinden olan Amerikalı teröristleri takip etmek ve engellemek için hiçbir polis görevlendirilmemiştir. Peki, emniyet güçleri Veziristan operasyonları lehinde kamuoyu oluşturmak amacıyla ülkede meydana gelen patlama silsileleri karşısında neden kıllarını dahi kıpırdatmadılar? Yoksa Hükümet, bu güçleri Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışanları takip etmekle görevlendirdi de gerçek düşmanı takip etmeye fırsat mı bulamadılar?!

Enerjisini ve zamanını kendilerini ümmete ve meselelerine adayan Hizb-ut Tahrir şebabını tutuklamakla heder etmek yerine Hükümetten Blackwater ve Dynacorp Şirketlerinden olan teröristleri takip etmek için çaba sarfetmesini istiyor, tüm tutukluları da derhal serbest bırakmasını talep ediyoruz.

Artık dünyadaki tüm devletlerce bilinmektedir ki Hizb-ut Tahrir, askeri bir Hizb olmayıp Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in hiçbir silahlı eylem içermeyen metodunu takip ederek Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışan siyasi bir Hizb'tir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir, kendisini siyasi mücadeleye, fikri çatışmaya ve İslam ile yönetmek için güç ve kuvvet ehlinden nusret talep etmeye adamıştır.

Sömürgeci kafir ile ajan yöneticileri topluma fesat saçmak için sözde şahsi ve ifade özgürlüklerinin arkasına gizlenirlerken despotik kampanyaları yoluyla Hizb-ut Tahrir'in fikrinin insanlar ulaşmasını engellemektedirler! Bu nedenle Müslümanların beldelerinde sömürgecinin bulunduğu her yerde Hilafet Devleti'ni kurarak İslami ümmeti birleştirmesini engellemek amacıyla Hizb-ut Tahrir şebabının faaliyetlerinin takibata alındığını görmekteyiz. Hükümet bilmez mi ki Hizb-ut Tahrir, İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni kurana kadar mücadelesine devam edecek, tutuklamalar veya eziyetler asla onu bundan vazgeçiremeyecektir. Bu ruveybida yöneticiler ve efendileri şunu iyi bilsinler ki Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdelediği Hilafetin geri dönüşünü engellemek için gece-gündüz çalışsalar dahi vaat edilen o günü bir an bile geciktiremeyeceklerdir. Nitekim Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra nübüvvet minhacı üzere Hilafet olacaktır."

 

 

Nâvid Butt

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Sömürgeci Güçlerin İnisiyatifinde Toplanan Bir Örgütten Ne Beklenir ki!

09.11.2009 Pazartesi günü Türkiye'nin ev sahipliğinde ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında İslam Konferansı Teşkilatı [İKT], Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesinin [İSEDAK] 25. toplantısını yaptı. İki gün süren zirveye 11 devlet başkanı, 3 cumhurbaşkanı yardımcısı, 6 başbakan, 20 bakan ve 57 ülkeden heyetler katıldı.

Her zaman olduğu zirveye katılan İslam ülkeleri liderleri yediler, içtiler, muhabbet ettiler, birtakım klişeleşmiş etkisi ve ağırlığı olmayan açıklamalarda bulundular, kameralar karşısına geçerek deniz manzaralı bol bol poz verdiler ve zirve sonunda klasik bir sonuç bildirgesi yayınlayarak biri dahi İslam ümmetinin lehine olmayan kararlar aldılar.

Hiç kuşkusuz bu zirveye damgasını vuran ve bu örgütün vakıasını ortaya koyan en çarpıcı olay Uluslararası Ceza Mahkemesinin hakkında tutuklama emri çıkarttığı Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in zirveye katılıp katılmayacağı meselesi olmuştur. Zira Ömer el-Beşir'in zirveye katılmasının gündeme gelmesi üzerine Avrupa Birliği, bu hususta duyduğu rahatsızlığı Türkiye Cumhuriyeti'ne iletmiş ve bu olay basına "Avrupa Birliği Türkiye Cumhuriyeti'ne nota verdi" şeklinde yansıması üzerine Abdullah Gül, ''Onlar ne karışırmış ki. Kim kime nota veriyormuş'' açıklamasında bulunmuştur. Ancak Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, sudan bir mazeret öne sürerek zirveye katılma kararından vazgeçmiştir. İşte sadece bu olay bile örgütün ve örgüte üye ülke liderlerinin nasıl bir zavallılık içerisinde olduklarını, kimlerin emriyle toplandıklarını, kimlerin inisiyatifiyle kararlar aldıklarını ve kararlarının kimlerin çıkarına hizmet ettiğini açık seçik ortaya koymaktadır.

Ey Müslümanlar!

Kendi iradeleri ve inisiyatifleri ile bir zirveye katılmaktan dahi aciz olan bu liderlerden bir hayır beklenmez. O halde sürekli zarara yol açan bu liderleri alaşağı edip gerçekten sizlerin maslahatları için kararlar alarak dünyanın efendisi haline getirecek olan Râşidi Hilâfet Devleti'ni kurmanızın zamanı gelmiştir. وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لاَ يَعْلَمُونَ "İzzet ancak Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere aittir. Velâkin münâfıklar bunu bilmezler." [el-Munâfikûn 8]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Bir Sorunun Cevabı

Soru: Dün, 23.10.2009 günü NATO Genel Sekreteri "Rasmussen", Obama'nın planı gereği NATO'nun alternatif füze savunma planını memnuniyetle karşıladığını açıkladı. Ayrıca Çek Cumhuriyeti de Polonya'nın kabul etmesinden iki gün sonra bu savunma sisteminin bir parçası olmaya hazır olduğunu teyit etti. O halde bu nasıl olur? Obama, 17.09.2009'da Polonya'ya füze savunma üsleri ve Çek Cumhuriyeti'ne radar üsleri kurmaktan vazgeçtiğini açıklamamış mıdır? Yoksa Obama'nın vazgeçtiğine dair bu açıklaması gerçek olmayıp güvenlik açısından Rusya'yı geçici olarak sakinleştirmeye yönelik bir aldatma mıdır? Şayet böyleyse Amerika, Rusya'nın gücünün büyümesine yönelik hesaplar yapmakta dolayısıyla onu sakinleştirmeyi önemsemekte dolayısıyla da Amerika'nın askeri üstünlüğü sarsılmış ve devletlerarası konjonktüre tahakkümü de zayıflamış mı olmaktadır?

Cevap: Obama, Bush'un belirlediği füze savunma sisteminin şeklinden vazgeçmiş olsa da onun yerine bazı yönleri Bush'un siteminden daha güçlü olan başka bir şekildeki füze savunma sistemi ortaya koymuştur. Ancak Obama, genel olarak bunu Bush'un ortaya koyduğundan daha az kışkırtıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Görüntünün netleşmesi ve mezkur sorunun dallarına cevap verilmesi için aşağıdaki noktaların göz önüne alınması kaçınılmazdır:

1. Amerikalı politikacıların yanı sıra Amerikalı uzmanlar, 1950'den bu yana çeşitli yollar ve yöntemlerle Amerika'yı, Sovyet Balistik Füze Sistemi [ICBMS] tehlikesine karşı korumak için çalışmaktadırlar. Ancak bu çabalar, daha sonraları olası Sovyet nükleer saldırı tehditlerine karşı füze kalkanı sistemiyle sonuçlanan Ulusal Füze Savunma Sistemiyle [NMD] sınırlı kalmıştır. Nitekim 1961 yılında bir takım teknik hususlardan dolayı bu programın çalışması durdurulmuş ve onun yerini bir takım savunma projeleri almıştır. Ancak Sovyet balistik füzelerine karşı koyma ve bunlardan caydırma gücünün ortaya koyulamamasından dolayı bu projeler üzerindeki çalışmalar uzun sürmemiştir. Ayrıca bu projeler, oldukça maliyetli olmalarının yanı sıra büyük teknolojik sorunlardan kaynaklanan sıkıntılar da çekmekteydiler. Ancak füze ve füzelerden korunma rekabeti açsından bu programlar ve füze kalkanı programları, Amerika ve Sovyetler Birliği olmak üzere her iki ülkeyi de 1972 yılında Anti Balistik Füze Antlaşmasını [ABM] imzalamaya sevk etmede etkili olmuşlardır. Bu anlaşma uyarınca her iki devlet de balistik füze tehlikesine karşı füze savunma sistemi inşa etmeyi başarmış olsalar da her iki ülkeyi de coğrafi sınırlarla ve kendilerini savunma amacıyla konuşlandırılmalarına izin verilen füze sayısıyla sınırlandırmıştır. Örneğin Sovyetler Birliği, sadece Moskova'yı korumak için Galoş Füze Sistemi [A-35] adında bir füze sistemi konuşlandırırken Amerika da Sovyet Balistik Füze Sistemi'ne [ICBM] bağlı herhangi bir üsten fırlatılacak her türlü füzeye karşı Birleşik Devletleri savunmak ve korumak için etrafına bir füze savunma sistemi konuşlandırmıştır.

2. 23.03.1983'te Ronald Reagan tarafından başlatılan Stratejik Savunma Girişimi, Amerika'nın Sovyetler Birliği ile imzaladığı Anti Balistik Füze Antlaşmasının [ABM] bir ihlali sayılacağı gibi Sovyetler Birliği'ni de Amerika ile yarışma kulvarına sokmuştur. Bu da Sovyetler Birliği üzerinde bir ekonomik baskıya yol açmasının yanı sıra diğer faktörlerle birlikte çökmesine yol açmıştır. Stratejik Savunma Girişimi [SDA] yada Yıldız Savaşları olarak ta bilinen bu program, füze kalkanı sistemi inşa etmek için Amerikalıların geçmişte en çok yapmak istedikleri projelerden biridir. Zira yıldız savaşları programı, hava, deniz ve uzay olmak üzere yeryüzüne füzeler, radarlar ve kalkanlar konuşlandırmayı içermekte olup bunlar arasında Uzay Tabanlı Lazer Savaş İstasyonları, Nükleer Pompalı X-Işını Lazer Uyduları, İleri Düzeyde Gelişmiş Komut Sistemleri ve Tahakküm Sistemleri gibi birçok sistemler de bulunmaktadır. Ayrıca Yıldız Savaşları Programı [SDA], önceki diğer programlardan da farklıdır. Zira bu, sadece Birleşik Devletleri korumaya dönük [NMD] Ulusal Füze Savunma Sistemi gibi değildir. Bilakis bu, Amerika'nın Avrupa'daki müttefiklerini Sovyet Balistik Füze tehlikesine karışı korumak amacıyla hazırlanmıştır. Sovyetler Birliği'nin 1991 yılında çökmesinden sonra yıldız savaşları programı gerilemiş ve doğal olarak buna ilişkin çalışma durmuş olsa da Ulusal Füze Savunma Sistemi [NMD], aktif olarak kalmış ve Bil Clinton döneminde bu sistem geliştirilerek dönem dönem üzerinde çalışılmıştır. Böylece bu, oğul Bush döneminde hem Amerikan yönetiminin ilgi odağı hem de Amerikan-Rus ilişkilerinin gerilmesinde odak noktası haline gelmiştir. Nitekim Bush, 13.12.2001'de Anti Balistik Füze Antlaşması'ndan çekildiğini açıklamıştır ki bu olay, silaha yönelik devletlerarası büyük bir anlaşmadan çekilen Amerika'nın modern tarihinde bir ilk sayılır. Bu olayın sonucunda ise görevlerinden biri Ulusal Füze Savunma Sistemi'nin yenilenmesine yönelik iddialı bir plan belirlemek olan Amerikan Füze Savunma Ajansı'nın oluşturulması ortaya çıkmıştır.

3. Bush, 16.12.2002'de her an fırlatılmaya hazır balistik füzelere karşı savunma sistemlerinin başlatılmasına ilişkin özet bir plandan ibaret olan "23 nolu Ulusal Güvenlik Yönergesini" çıkarttı. Ertesi gün de Amerika, resmen hem İngiltere'nin hem de Danimarka'nın imkanlarını Ulusal Füze Savunma Sistemi'nin restorasyonu sürecinin bir parçası olarak kullanma talebinde bulundu. Bush, Ulusal Füze Savunma Sistemi'ne Küresel Füze Savunma Sistemi adında başka bir isim verdi. Fiilen Ulusal Füze Savunma Sistemi, uzay üssü ve diğer deniz ve hava projelerini içermektedir. Amerika, Küresel Füze Savunma Sistemi [GMD] çalışmasını kolaylaştırmak amacıyla Şubat 2007'de resmen Polonya ve Çek Cumhuriyeti ile füze kalkanı üsleri inşasına başlama konusunu ele almaya başladı. Amerika, Küresel Füze Savunma Sistemi'nin başlatılmasına gerekçe olarak da özellikle İran olmak üzere Kuzey Kore gibi Avrupa ile İsrail'deki Amerikan çıkarlarını tehdit eden nükleer başlıklar taşıyabilen uzak menzilli füzeleri geliştirmeye çalışan şer devletleri olduğunu gösterdi! Oysa gerçek Rusya'yı kuşatmak ve onu Amerikan füze kalkanı tehdidi dairesi içerisinde bırakmaktı. Rusya da bu gerçeği fark etti ve Küresel Füze Savunma Sistemi'ni kendi güvenliği için öldürücü bir tehdit olarak gördü. Nitekim Rusya NATO Büyükelçisi  Dmitri Rogozin, Kasım 2008'de "Polonya'daki Amerikan füzelerinin dört dakika içerisinde Moskova'yı vurabileceğini" ifade etmiştir. Amerika'yı zor durumda bırakmak ve bunun İran için olduğuna dair iddiasının yalan olduğunu ortaya çıkarmak için de Rusya, Amerika'ya radarlarını Azerbaycan'nın "Kabala" üssündeki kendi radarlarının yanına konuşlandırması teklifinde bulunmuştur. Zira eğer hedef İran'sa burası Çek Cumhuriyeti ile Polonya'ya oranla İran'a daha yakındır! Amerika ise bunu kabul etmedi. Çünkü hedef, Rusya'yı tehdit etmek için Doğu Avrupa'ya üsler kurmaktı... Ve hedef bizzat Rusya olduğu sürece Amerika'nın gözetimi altında kalması için Rusya'nın kendi üssüne ortak olmasını isteyemezdi!

Böylece Rusya, füze kalkanının bu şer devletlerine karşı değil kendisine karşı yöneltilmiş olduğunu fark etti! Bu nedenle Putin, Nisan 2007'de Amerika'nın Orta Avrupa'ya füze kalkanı konuşlandırmada ısrar etmesi halinde yeni bir soğuk savaş tehdidinde bulundu. Bunun yanı sıra Amerikan tehditlerine bir tepki olarak Putin, önce 1978 yılında Amerika ile imzaladığı Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan çıkmakla, ardından da Polonya yakınındaki Baltık Denizi boyundaki Klingrard bölgesine füzeler konuşlandırmakla tehdit etti. Hatta bir Rus generali daha da ileri giderek Amerikan füze kalkanının bir parçası olmakta ısrar etmesi halinde Polonya'yı bombalamakla tehdit etti. Zira Rus Generali Anatoliy Nogovitsyen, Ağustos 2008'de şöyle diyordu: "Polonya'nın füze kalkanına ev sahipliği yapması kendisini yüzde yüz hedef haline getirecektir ve bu hedefin imhası ilk sırada gelir."

4. Obama, Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ndeki Amerikan füze kalkanı planından vazgeçtiğine dair resmi açıklama yapmadan önce 2009 Eylül aynın başlarında bir Amerikan savaş gemisi üzerine monte edilmiş füze savunma kalkanı sistemi karşılığında Doğu Avrupa'daki füze savunma planından vazgeçeceğini açıkladı. Bu nedenle Obama'nın 17.09.2009'da Amerikan füze kalkanından vazgeçtiğini açıklaması beklenmekteydi ve bu açıklama Bush'un Küresel Füze Savunma Sistemi [GMD] programının değerlendirmeye alınmasının talep edilmesinden sonra yapılmıştır.

5. Obama'nın, Bush'un Küresel Füze Savunma Sistemi projesinden vazgeçmesinin gerçek mi yoksa güvenlik açısından geçici olarak Rusya'yı tatmin ve teskin etmeye yönelik bir aldatmaca mı olduğuna gelince; bu, aşağıdaki hususların incelenmesiyle anlaşılır:

a. Obama, proje hakkındaki yeni konuşmasında şöyle demiştir: "Savunma bakanı ile genelkurmay başkanının olası herhangi bir balistik füze saldırısına karşı Amerikan korumasını güçlendirmeye yönelik birçok önerilerini onayladım. Bu yaklaşım, füze tehditlerine karşı 2007 Avrupa füze savunma programından daha hızlı bir kapasite oluşturacak, daha verimli bir sistem inşa edecek ve daha büyük bir savunma şekli temin edecektir." Ve şöyle ekledi: "Özellikle kara ve deniz füze bataryaları ile bunların destek donanımları olmak üzere kendi füzelerimizi geliştirme alanında önemli ilerlemeler kaydettik... Yeni yaklaşımımız modern ve gelişmiş tekniği önceki sistemden daha hızlı bir şekilde yaymamıza fırsat verecektir... Avrupa'daki yeni sistem, Amerikan gücünü ve müttefiklerini korumada önceki sistemden daha güçlü, daha akıllı ve daha hızlı olacaktır. Bu sistem, daha verimli ve etkin kapasitede yayılacak, Amerika'yı balistik füze tehditlerine karşı koruma sözümüze güven oluşturacak ve NATO'daki müttefiklerimizi korumayı güvenli ve güçlü hale getirecektir."

b- Savunma Bakanı Robert Gates, Obama'nın kararına yöneltilen bir çok eleştirileri şu sözleriyle çürüttü: "Avrupa'daki füze savunma sistemini kaldırıp attık diyenler ya haberi doğu şekilde dinlemediler yada konumun hakikatini anlamamışlardır." Ayrıca Gates yeni sistemin, "Yaklaşık üç sene önce başlatılan eski programdan daha iyi füze savunma kapasitesi temin edeceğini" teyit ederek şöyle ekledi: "Artık -yakın gelecekte- İran ve başka yerlerden gelecek füzelere karşı koyma imkanı verecek Avrupa'nın Kuzeyi ile Güneyine füze sensörleri ve önleyicileri konuşlandırma fırsatına sahibiz."

c- Obama ve savunma bakanının konuşmalarından Küresel Füze Savunma Sistemi'nden vazgeçtiklerine değinmedikleri görünmektedir. Bunun aksine onlar, daha karmaşık bir programdan bahsetmektedirler. Nitekim Gates, yeni nesle ait olan Ulusal Füze Savunma Sistemi planını şöyle diyerek ifşa etmiştir: "İkinci aşama ise 2015 yılında SM-3 karasal füze üslerinin konuşlandırılmasını içerecektir." Aynı şekilde "Euronet" web sitesi Genelkurmay Başkan Yardımcısı James Cartwright'in füzelerin konuşlandırılması önerisine ilişkin yorumunda şu sözlerine yer vermiştir: "Erken uyarı noktalarına daha yakın olacağından dolayı radarlar genel olarak Kafkas bölgesine konuşlandırılacaktır."

6. Binaenaleyh Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ndeki Küresel Füze Savunma Sistemi'nden [GMD] vazgeçilmesinin Rusya'yı hoşnut etmek amacıyla geçici olacağı görünmektedir. Zira Gates, kurnazlık yaparak Pentagon'un Polonya ve Çek Cumhuriyeti ile SM-3 sistemine ait karasal model ile sistemin diğer donanımlarına ev sahipliği yapmaları hususunda görüşmelere başladığına değinmemiştir. Aynı şekilde Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan'ın da Amerikan füzelerinin konuşlandırılması sistemine dahil olabileceği hakkında görüşmelerin yapıldığına dair haberler de sızmıştır. Dışarı sızan bu haberlerin sonucunda Rusya aşırı kaygı duymuştur. Çünkü bu demektir ki karasal füze üslerinin konuşlandırılması Rusya'nın arka bahçesine kadar uzanabilir. Ayrıca Obama ile savunma bakanının konuşmaları da aşırı bir kaygıya neden olmuştur. Bu nedenle Rusya, Obama'nın 17.09.2009'daki vazgeçme kararını memnuniyetle karşılamış ve Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev 25.09.2009'da Klingrard bölgesine füzelerin konuşlandırılmasına ilişkin kararını geri çekeceğini açıklamış olsa da vermiş olduğu son tepkisi Obama'nın kararından tatmin olmadığını göstermektedir. Bundan dolayı Rus Bilgi Ajansı Resmi Sözcüsü, Obama ve savunma bakanının yukarıda geçen konuşmalarına bir tepki olarak şu yorumda bulunmuştur: "Tahmin ettiğimiz gibi Barack Obama 24.09.2009'daki konuşmasında vazgeçme veya herhangi bir şeyin ertelendiği konusuna değinmemiştir. Aksine mevcut füze tehditlerine daha iyi bir şekilde karşı koyabilen gelişmiş ileri teknoloji esasına dayalı yeni bir füze savunma programı benimsemiştir. Zira Obama, Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ni içine alan programın eski programdan daha verimli olduğunu ifade etmiştir."

7. Amerika'nın askeri üstünlüğünün sarsıldığına, dolayısıyla devletlerarası konjonktüre tahakkümünün zayıfladığına ve Rusya'nın askeri gücünün büyümesine karşı hesaplar yapıp yapmadığı sorusuna gelince; açıktır ki Amerika, şu anda Irak saldırısından önce sahip olduğu gibi dünya üzerinde bir hegemonyaya sahip değildir. Zira Irak ile Afganistan, hem gücünü hem de kaynaklarını tüketmelerinin yanı sıra küresel ekonomik kriz de Amerika'nın dünyadaki konumunu daha da zayıflatmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen Amerika, hala hem askeri alanda büyük bir üstünlüğe hem de devletlerarası konjonktürde büyük bir hegemonyaya sahiptir. Dolayısıyla Amerika, hala hem dünyanın çalışma takvimini belirlemeye hem de devletlerarası konjonktüre tahakküm etmeye muktedirdir. Ancak Amerika, diğer büyük güçlerin birçok meydan okumaları ve rekabetleriyle karşı karşıyadır ve yukarıda bahsedilen krizlerin ortaya çıkmasıyla da hasımlarının meydan okumaları büyük oranda artmıştır.

Rusya'ya gelince; ekonomik servetin bir kısmını askeri kaynaklara ve siyasi güce dönüştürmek üzere Amerika'nın krizlerini istismar etmeyi ve petrol fiyatlarının yükselmesinden faydalanmayı başarmıştır. Keza belli ölçüde Orta Amerika, Kafkaslar, Avrupa ve Orta Asya'da da Rus rolünün olduğu gözlemlenmiştir. Hatta artık mevcut Rus konumunu tanımlamak için "gelişen Rus ayısı" tabiri dolaşmaya başlamıştır... Ancak her şeye rağmen Rusya'nın geçmişteki altın günlerine dönmesi oldukça uzaktır. Zira Rusya, hala siyasi ve iktisadi yönlerdeki yapısal zayıflık krizlerinin sıkıntısını çekmekte olup bu da onun yakın gelecekte devletlerarası konjonktürde bir güç olarak yükselmesini engellemektedir.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER