Çarşamba, 01 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / İngiltere Tarafından Nick Griffin'in Soru Zamanı [Question Time] Programına Yönelik Bir Yorum

İngiliz Ulusal Partisi'nin [BNP] çağrısı, ifade özgürlüğünün sınırları hakkında tartışmanın artmasına ve bazı kesimlerin öfkelenmesine yola açtı. Bu hususta aşağıdaki noktaları kaydettik:

1. Müslümanların geneli, hiçbir ağırlığı ve destekçisi olmayan marjinal bir politikacı olan Griffin'in anti-İslam görüşlerini bilmektedir. Ancak İslam'a ve değerlerine saldırılmasına imkan tanıyan atmosferlerin oluşmasında birinci derecede sorumlu olanlar tüm siyasi partilerdeki kıdemli politikacılardır. Griffin gibi bir kişinin bu denli pervasızca kin kusması mümkün hale gelecek şekilde anti-İslam ortamı oluşturanlar bizzat onlardır. Zira onların savaş propagandası ve adaletsiz terörle mücadele kanunlarının yanı sıra geçen sekiz sene içerisinde ucuz popülizm Müslümanlar nezdinde İngiliz halkını Avrupa halkları arasında en şaibeli halk haline getirdi.

Tartışmaya katılan parlamento üyesi Jack Strown, Müslüman kadının peçesine saldırarak kendi açısından anti-İslam duyguların beslenmesine yardımcı oldu. Buna rağmen Müslümanların oylarının kazanılmasında bu programın istismar edilmesi olası değildir.

Programın diğer bir konuğu ise Muhafazakar Partili "Vorsy'nin" arkadaşları da İslam'a yönelik nefreti beslediler. Jack Straw, Tony Blair, David Cameron, Michael Joov, Gall Wells ve C. Patrick Fetes gibi siyasilere rağmen bir kimsenin İslam düşmanlığını besleyenin sadece İngiliz Ulusal Partisi olmadığını anlaması mümkündür.

2. BBC tarafından Griffin'e yöneltilen davet ve önde gelen politikacıların ona katılma kararı, iki yüzlülüklerini ve ifade özgürlüğü ilkesi denilen hususu kötüye kullandıklarını ifşa etmektedir.

Sayın Griffin'in ırkçı fikirleri, ya hoş görü sınırlarının dışına çıkmış olup Avrupa parlamentosu üyesi olsa dahi bunlara karşı sessiz kalınması imkansızdır ya da aralarında istemedikleri kişilerin fikirleri açısından olduğu gibi itibara alınması ve kendisini ifade etmesine fırsat verilmesi kaçınılmazdır. Buna rağmen bu politikacılar, Hizb-ut Tahrir gibi maddi çalışmayı metot edinmeyen İslami siyasi partilerden ırkçı olmayanlara değinmeyi reddetmektedirler. Bilakis bayan Vorsy ve sayın Straw bu partilerin yasaklanmasına çağrıda bulunmuşlardır. Buna mukabil ırkçı bir partinin liderliğini yapan ve Hitler hakkında "kısmen ondan uzak olan" bir görüle sahip olan Griffin ile birlikte oturmaktan mutluluk duymaktadırlar.

Bu denli iki yüzlülük ve siyasi fırsatçılık, siyasi kurumun insafsızlığının ötesinde bu kurumun Müslümanları ifade özgürlüğüne dair düşüncelerine ikna etmedeki başarısızlığının farkına varmalarını da sağlamıştır.

3. İster Griffin'in partisi isterse İngiliz Savunma Birliği [EDL] olsun medyada İslam düşmanı aşırı sağcı uçlara geniş bir alan verilmesi İslam'ı hoşgörüsüz ve gerici şiddet yanlısı bir din olarak göstermeye çalışan yalanlara zemin hazırlamaktadır. Buna mukabil bu iddialara ve yalanlara karşı koyulmasına ise kısıtlı bir alan verilmektedir.

Onlar bunu, sırf Müslümanları İslami değerlerden özür dilemeye sevk etmek ve liberal Batılı değerleri kabullenmelerini istemeyi umdukları atmosferleri pekiştirmek için yapmaktadırlar. Buna göre Müslümanlar, böylesi bir atmosferde ihtiyatlı olmalı ve planlar ile kendilerine kurulan tuzaklara karşı da uyanık olmalıdırlar.

Bunun arkasındaki maksat, rolü gereği "radikal" İslami bir akım oluşturmaya yol açacak provokatör aşırı sağcı bir kanat oluşturmaya sevk etmektir. Nitekim bu durum İngiliz Savunma Birliği'nin "kenetlenmesinde" açıkça ortaya çıkmıştır. Zira politikacılar, Müslümanların İngiltere'nin harici sömürgecilik politikasını kabullenmelerini kolaylaştıracak İslam'ın deformasyonu ve "çağdaş" İslam'a teşvik edilmesi hususunda bunu istismar etmektedirler.

Binaenaleyh şeriattaki herhangi bir şey veya herhangi İslami bir mefhum hakkında özür dilemek veya liberal çizgiye uymak için dini bir yönü değiştirmek veya bizleri ılımlı ve radikal olarak tanımlama tuzağına düşmek gibi şeyleri yapan herkes İslam'dan nefret edenlerin planlarına ortak olanlardan olacaktır.

Aynı metot sayesinde İslam'dan nefret edenlerin planlarına hizmet etmiş olacaktır. Eğer bir Müslüman, İslam'ı hoşgörüsüz gerici şiddet yanlısı bir din olarak göstermeye çalışan yalanları üreten intibanın yanı sıra akılsızca sorumsuz işler yaparsa Müslümanları dinlerinden özür dilemeye ve liberal değerleri kabullenmeye sevk etmek için onlara yönelik baskının artmasına yol açacaktır. Bu tür işler, bizzat aptallık olacaktır ve sadece İslam'dan korkan siyasi kurumlardaki bu kimseleri memnun edecektir.

Bu kabul edilemez istikrarsız ortamın gölgesinde Müslümanların sebat etmeleri, bu parçalama tuzağına düşmemeleri, dinleri adına herhangi bir taviz vermemeleri ve sorumsuz davranışlarda bulunmamaları gerektiğini düşünüyoruz. Müslümanları, İslam dünyasında İslami hayatı yeniden başlatma hususunda bizimle beraber çalışmaya -ki bunu dört gözle bekleyen Müslümanlar vardır- ve Batıda içerisinde yaşadığımız toplumlardaki değerlerimizi korumak için çalışmaya çağırıyoruz. Hem izzetimizin kaynağının Allah'ın dinine tabi olmaktan kaynaklanıyor olması bakımından seçkinliğimizi hissetmeliyiz hem laik kapitalizm yaşam tarzının yok ettiği kimselerin trajik hayatlarını görüyorken değerlerin en üstünü olan değerlerimize güvenmeliyiz hem etrafımızdaki kimselerle kaynaşarak onlara İslam'ı açıklamalıyız, İslam hakkındaki safsataları ve basmakalıp görüntülerin pekişmesine katkıda bulunmak yerine bunları çürütmeliyiz hem de siyasi sınıfların ortamlarına sürüklenecek şekilde sessiz ve sedasız kalmamalıyız veya tavizler vermemeliyiz. Bilakis insanlara İslam'ın yüce tabiatını açıklamalıyız ve insanlarla en güzel şekilde tartışmalıyız.

 

Devamını oku...

Hilafet Devleti Kurulmadıkça Bu Ümmet Gün Yüzü Görmeyecektir!

       AK Parti hükümetinin yürüttüğü Amerikan projesi Kürt açılımı, İngiliz yanlısı laik ordu, laik kurumlar ve sivil uzantıların karşı hamleleriyle içinden çıkılmaz bir hal almış ve 8 Aralık 2009'da Tokat'ın Reşadiye ilçesinde yedi askerin PKK tarafından öldürülmesiyle ülke, çatışma sarmalına bürünmüştür.

Bilindiği üzere Amerikan projelerini bir bir yerine getirmeyi kendisine görev addeden mevcut hükümet, PKK'nın tasfiye edilmesi amacıyla başlattığı sözde Kürt açılımı projesi ve demokratikleşme safsatalarıyla hem İngiliz yanlısı laik orduyu hem de onun sivil uzantısı olan güçleri yıpratmak için tüm gücünü kullanmaktan geri durmamıştır. AK Parti hükümetinin Avrupa Birliği'ne üye olma gerekçesi altında oluşturduğu demokratik atmosferden dolayı geçmişe oranla darbe yapma yetisi zayıflayan İngiliz yanlısı laik ordu, DTP ile PKK içerisindeki uzantılarını harekete geçirerek ülkeyi kaotik bir sürecin içerisine sokup hükümeti dar bir boğazın içerisine sokmak istemiştir. Bunun yanı sıra laiklerin kalelerinden biri olan Anayasa Mahkemesi, oy birliğiyle DTP'yi kapatarak Kürt Açılımı projesi noktasında AKP hükümetinin elini kolunu bağlamıştır. Gelişen bu olaylar karşısında şaşkına dönen Başbakan dahil tüm hükümet yetkilileri ise cılız ve silik açıklamalar yapmaktan öteye geçememişlerdir.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Amerika ve İngiltere gibi sömürgeci güçlerin nüfuz çatışması devam ettiği, çatışma taraflarının aktörleri kendilerine biçilen görevi yerine getirdiği ve emellerine ulaşmak için sömürgeci güçlerin iğrenç üsluplarını kullandıkları sürece İslam ümmetinin güvende olması, huzura kavuşması ve gün yüzüne çıkması imkansızdır.  O halde sizleri, mazarrat yöneticileri alaşağı edip ümmeti onların pençesinden kurtaracak olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmak için gece-gündüz çalışan Hizb-ut Tahrir'e destek vermeye davet ediyoruz. Şayet bunu yapmaz iseniz bu yedi masum Müslüman askerin ölümü son olmayacak ve bu köle ruhlu güçlerin çatışması sonucunda daha nice masum evladınızın kanı heder edilecektir. Hala davetimize icabet etmeyecek misiniz?

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi, size hayat veren şeye davet ettiğinde ona icabet ediniz." [el-Enfal 24]


Yılmaz Çelik
حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ "Sakın ha zalimlere meyletmeyiniz. Yoksa size de ateş dokunur." [Hud 113]

      ABD Başkanı Barack Obama, 01.12.2009'da New York West Point Askeri Akademisi'nde yaptığı konuşmada Afganistan stratejisini açıklayarak 30.000 ek asker gönderileceğini ve NATO müttefiklerinden de takviye kuvvetler beklendiğini belirtti. Hemen ardından, 02.12.2009'da ABD'nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Türkiye'nin sıcak çatışmaya girmeme sınırlamasını kaldırması gerektiğini söyleyerek Türkiye'nin Afganistan'a muharip asker göndermesi gerektiğini ima etti.

Sekiz yıldır kendi çıkarları uğruna Afganistan'ı harabeye çeviren, İslam'ın hurumatlarına saldıran, on binlerce Müslüman'ı katleden küfrün başı Amerika, Müslüman Afgan mücahitleri karşısında burnu sürtülüp bataklığa saplanınca kendini bu bataklıktan kurtarmak, imajını düzeltmek ve terörizmle mücadele saçmalığında kendini haklı gösterme gayesiyle Müslüman Türkiye ordusunu da bu vahşete ortak etmek için sık sık muharip asker talebini dile getirmektedir.

Türk yetkililerin bu husustaki hepsi birbirinden beter açıklamalarından biri Milli Savunma Bakanı'nın utanmaksızın küstahça yaptığı şu açıklamasıdır: "...Oradaki Türk askerleri de muharip güçtür. Sonuçta Türkiye, bu ülkeye işçi ya da sağlıkçı göndermemiştir." Zaten İslam'ı ve şiarlarını istismar ederek Amerikan projelerine hizmet etmeyi kendine görev addetmiş bir hükümetten de bu talebi dillendiren sömürgeci kafirlerin dillerini koparıp Afganistan'ı onlara mezar etmeleri beklenemezdi!

Ey Türkiye'deki Müslümanlar! Amerika'nın, Afganistan'daki Müslüman kardeşlerinizi katletmek için belirlediği yeni stratejisi karşısında el pençe duran ve bu kadar iğrençliklerine rağmen onları dost ve müttefik olarak niteleyen bu yöneticileri kaldırıp atmak için daha neleri yapmasını bekliyorsunuz! Müslüman kardeşlerinizi katletmek için ordular toplayan kafir Amerika'ya destek vermeleri hiç onurunuzu incitmiyor mu? Sakın ha sakın, Müslüman ordunuzun Müslüman kardeşlerinizle karşı karşıya gelerek birbirlerini öldürmelerine izin vermeyiniz! Yoksa her Müslüman'ın akan bir damla kanından siz de sorumlu olursunuz ki günah olarak bu sizlere yeter de artar bile!

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا Her kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası içerisinde ebediyen kalacağı Cehennem'dir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. [Nîsa 93]

 

Yılmaz Çelik
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

 

Devamını oku...

Türkiye Yöneticileri Filistin'i ve İslam'ı İstismar Ediyorlar

        Kuveyt Haber Ajansı ve diğer ajanslar, 01.12.2009 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün şu açıklamasını aktardılar: "Esasen Filistin ve Kudüs meselesi İslami bir mesele olup sadece Filistinlilerin meselesi değildir..." Haber Ajansı şöyle ekledi: "Gül, kendisinin ve Ürdün Başbakanı Nadir el-Zehebi'nin başkanlığında Amman'da düzenlenen Ürdün-Türkiye İş Forumu sırasında yaptığı konuşmasında Filistin vatanı toprakları üzerinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliğini vurguladı. Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın daveti üzerine üst düzey bir heyet öncülüğünde Ürdün'ü ziyaret eden Türkiye Cumhurbaşkanı, Arap barış girişimini övdü ve halkların refahını sağlayacak şekilde bölgedeki çatışmaya son vermek ve istikrarı sağlamak amacıyla İsrail'den Yahudi yerleşim birimlerini durdurmasını ve barış müzakerelerine katılmasını talep etti." Yine Day Press'in haberine göre Abdullah Gül, 24.11.2009 tarihinde Ankara'da Ben Eliezer ile görüşmesinden sonra "İsrail'in" yerleşim birimlerinin inşasına devam etmesi ve 67 sınırları içerisinde bir Filistin devletinin kurulmasını istememesi nedeniyle "İsrail'i" ziyaret etmeyi reddetmişti.

        İslam şiarlarına bürünerek iktidara ulaşan mevcut Türkiye yöneticileri, bölgedeki Amerikan projesi lehine arabuluculuk rolünü yerine getirmek için bugün de Müslümanların karşısında Osmanlıcılık kılıfına bürünmektedirler. Başbakan Erdoğan gibi Abdullah Gül de çirkin tutumlarının hakikatini gizlemek için İslami şiarları tahrik eden bir üslup içerisinde İslam'ı istismar etmektedir. Zira o, Filistin ve Kudüs meselesinin İslami bir mesele olup sadece Filistinlilere ait bir mesele olmadığını söylüyor! Aslında onun böyle bir gerçeği dile getirmesi hakkı gerçekleştirmek ve ona bağlanmak için değildir. Bilakis o bu gerçeği, sözünün arkasında yatan asıl maksadını gizlemek için bir kılıf olarak dile getirmiştir.

        O halde Filistin'in İslami bir mesele olması Türkiye'nin Filistin'i kurtarmak için harekete geçmemesi ve Türkiye-"İsrail" askeri işbirliğiyle nasıl bağdaştırılabilir?

        O halde Filistin'in İslami bir mesele olması ifrata kaçmaya ve aslen Filistin arzı üzerinde oturan Yahudi varlığına kucak açmaya dayanan Arap girişiminin övülmesiyle nasıl bağdaştırılabilir?

        O halde Filistin'in İslami bir mesele olması Türkiye'nin "İsrail'i" tanıması ve başkalarını da tanımaya davet etmesiyle nasıl bağdaştırılabilir?

        İşte tüm bunlar, Türkiye yöneticilerinin Filistin'in genelinde silahlarla donanmış Yahudi varlığına mukabil silahtan arındırılmış olarak yaşayabilen bir devlet olmak üzere iki devletli çözümle temsil edilen Filistin meselesini tasfiye etmeye yönelik Amerikan planını izlediklerini açıkça ifşa ettiği gibi Abdullah Gül'ün Filistin'in İslami bir mesele olduğuna ilişkin açıklamasının gerçeğini de açıkça ifşa etmektedir.

Ey Müslümanlar!

       Filistin meselesinin İslami bir mesele olması, onu kurtarma görevinin yöneticisiyle, yönetileniyle, Arabıyla, Acemiyle tüm Müslümanların boynuna binmesi demektir. Yoksa bunun manası her ne sıfatta olursa olsun onun üzerine bir devletçik kurmak için çalışmak demek değildir.

       Filistin meselesi İslami bir meseledir deyip ardından sanki vatancı bir meseleymişçesine davranılması gibi teorik bir yönle yetinilmemelidir. Zira bu, diğer Müslümanları aldatmak ve sömürgeci kafirlerin adımını takip etmektir.

Ey Müslümanlar!

      Günümüz yöneticilerinin hallerini kabullenmek, arabuluculuk rolleriyle yetinmek, sözde Yahudi varlığının meşruiyetini tanımaları, Allah yolunda cihattan geri kalmaları, Amerika gibi kafir devletlerin planlarını hayata geçirmeleri karşısında sessiz kalmak, devletlerarası meşruiyet denilen şeyle muamele etmek, ümmetin geri kalanı harekete geçmeksizin sadece direnişi desteklemekle yetinmek, meseleyi bir kilit, ev, toprak ve benzeri meseleler gibi yansıtmak doğrusu azim bir münkerdir... Zira bu fiillerin hepsi, Filistin meselesinin İslami bir mesele olması gerçeğiyle çelişmektedir.

     Filistin, İslam sıfatından başka bir sıfatla ve parça parça asla kurtarılamayacaktır. Bilakis onu, İslam diyarına ilhak etmek üzere İslam rayesinden başka bir şeyi tanımayan muhlis Müslümanlar kurtaracaktır da sonra kerim Resulümüz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bizlere müjdelediği üzere Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet darının merkezi olacaktır.

وَعْدَ اللَّهِ لا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لا يَعْلَمُونَ، يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنْ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنْ الآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ "Bu Allah'ın vaadidir ve Allah vaadinden caymaz, ancak insanların çoğu bilmezler. Onlar dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Onlar ahiretten ise büsbütün gafildirler." [er-Rum 6-7]

Azim olan Allah ve kerim Resulü doğru söylemiş, Amerika, tüm batılı devletler ve Müslümanların ajan yöneticileri ise yalan söylemişlerdir.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hilafet Devleti Mevcut Olsaydı Hiçbir Ülke İslam'ın Şiarı Minareyi Yasaklayamazdı

İsviçre'de, 29.11.2009'da yeni minare yapımı konusunda yapılan referandumda seçmenlerin %57'den fazlası, yeni minare inşaatının yasaklanmasına destek verdi. İsviçre Adalet Bakanı Eveline Widmer-Schlumpf referanduma ilişkin açıklamasında ülkesinde düzenlenen referandumla yeni minare yapımının yasaklanmasının, Müslümanları değil, İslami köktenciliği hedeflediğini belirtti.

Minare yapılmasına yasak getirilmesi artık İsviçre dahil tüm Batının İslam'ın şiarlarına dahi katlanamayacak kadar İslam'a ve Müslümanlara kin duyduğunu göstermektedir. Yedi küsur milyon nüfuslu İsviçre'nin bu tavrı karşısında yetmiş küsur milyon nüfuslu, dünyanın en büyük ordularından birine sahip Türkiye'nin Başbakanı tepkisini şu sözleriyle dile getirmiştir: "Temel hak ve özgürlükler oylama konusu yapılamaz. Minare yasağı, çağdışı ve ilkel bir anlayışın tezahürüdür. Bir an önce bu yanlıştan dönülmelidir." İsviçre Adalet Bakanı'nın sözlerine ise "Caminin minaresinin kökten dincilikle ne alakası var?" şeklinde karşılık vermiştir. Artık Başbakan, kendi ifadesinde de geçtiği üzere minare yasağının, çağdışı ve ilkel bir anlayış olan kapitalizmin, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin ürünü olduğunu idrak etmeli ve bu kokuşmuş fikirlerin bayraktarlığını yapmaktan vazgeçmelidir. Artık Başbakan, kendisini hizmetine adadığı Amerika'nın da özgürlükler adı altında Irak'ta ve Afganistan'da nice camileri ve minareleri değil yasaklamayı bizzat bombalarla yıktığını görmeli ve bu menfur girişimleri temel hak ve özgürlükler oylama konusu yapılamaz diyerek başka bir yanlışla örtmeye ve geçiştirmeye kalkışmamalıdır. Artık Başbakan, İsviçre dahil tüm Batılı küfür yönetimlerinin, kökten dincilik kılıfı altında İslam'a, Müslümanlara ve şiarlarına düşmanlık yaptıklarını kavramalıdır.

Ey Müslümanlar!

Hilafet Devleti'nin hayat sahasından kalkmasından sonra dört bir koldan önce Resul'e sonra Kur'an'a ardından da başörtüsü, peçe, mescit, sakal ve minare gibi İslam'ın şiarlarına saldıran Batılı küfür devletleri, Müslümanların liderlerinin, ordularını harekete geçirecekleri yerde böylesi pısırık ve cılız tepkiler verdiklerini görünce İsviçre gibi silik bir ülkenin böyle bir cürüme kalkışması garipsenecek bir durum değildir. O halde İslam'ı ve Müslümanları küffar karşısında ezik duruma düşüren bu aymaz yöneticileri tarihin çöplüğüne atınız ve İslam'ın şiarlarını gerektiği gibi koruyarak sizleri tüm dünya ülkeleri karşısında dininizle izzetli konuma getirecek Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmakta acele ediniz.

إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmam [Halife] bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır  ve onunla korunulur."


Yılmaz Çelik
حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcüsü
Türkiye Vilâyeti

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir, Mübarek Adha [Kurban] Bayramı Münasebetiyle İslami Ümmeti Tebrik Eder

 

الله أكبر، الله أكبر، الله أكبر، لا إله إلا الله - الله أكبر، الله أكبر، ولله الحمد

[Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, La İlaha İllallah - Allahuekber, Allahuekber, Ve Lillahi'l Hamd]

        Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm Rasulullah'ın, âlinin, sahabesinin, onu veli edinenlerin, adımlarını onun yolunu takip ederek belirleyenlerin, İslami akideyi düşüncesinin esası yapanların, şeri hükümleri amellerinin mikyası ve kararlarının kaynağı kılanların üzerine olsun ve ba'd...

Ey Dünyanın Dört Bir Tarafındaki Müslümanlar!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu, sizleri İslam'ın selamı ile selamlar.

Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh,

      Hizb-ut Tahrir'in Emiri, celil Alim Ata İbn-u Halîl Ebu'r Raşta'nın [Allah onu korusun] mübarek Adha Bayramı tebriklerini sizlere iletmekten kıvanç duyar. Ayrıca o, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'dan İslami ümmeti izzetlendirmesini ve Allah'ın izniyle gelecek Hac'ın Hac Emiri Müslümanların Halifesinin gölgesi altında olmasını temenni ettiği gibi İslami ümmeti yeryüzünde hâkim kılmasını ve güçlü bir nusret vermesini de temenni eder ki mümin kavmin göğsü ferahlasın. Kerim İslami ümmetin evlatlarını, kolları sıvayarak ciddiyet, kararlılık ve gayret içerisinde Allah'ın dinine yardım etmek, davetini taşımak ve Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak için çalışmaya davet eder.

       Ayrıca Merkezi Medya Bürosu Başkanı ve tüm çalışanları, mübarek Adha Bayramı münasebetiyle tüm Müslümanları tebrik etmekten kıvanç duyar. Bu bayramın İslami ümmet için hayırlara, bereketlere ve itaatlere vesile olmasını Allahuteala'dan temenni ettiği gibi Müslümanları bu Hac'da birleştikleri gibi [لا إله إلا الله محمد رسول الله] Rayesi altında birleştirmesini temenni eder. Şüphesiz O, buna kadir ve muktedirdir.

 Hayırda buluşmak üzere sizleri Allah'ın gözetimine ve korumasına emanet ediyoruz.

 Her yılın, tüm Müslümanlar için binlerce hayır ile geçmesi ve Allah'tan itaatlerinizi kabul buyurması dileğiyle.

Ve's Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakatuh

Hizb-ut Tahrir   

 H. 1430 Yılı Mübarek Adha Bayramı Gecesi                                            

Merkezî Medya Ofisi

 

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir/ Türkiye Vilayeti Müslüman Kardeşlerinin Iyd-ul Adhâsını Tebrik Eder

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Mübarek Iyd-ul Adhânızı (Kurban Bayramınızı) en içten dileklerimizle tebrik eder, Allah [Subhanehu ve Teala]'dan bu bayramı rahmete, mağfirete ve kurtuluşa ulaşmış olarak geçirmenizi dileriz. Rabbimizden içinde bulunduğumuz acınacak halden kurtaracak nusretini ve zaferini hemen göndermesini, iktidarlarının son dönemini yaşayan Amerika, İngiltere ve diğer kâfir devletlerin tasallutundan ve onlara gönül verip peşlerinde koşturan zalim yöneticilerden tüm İslam ümmetini bir an önce kurtarmasını niyâz ederiz.

Peygamber Efendimiz [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] Medîne'ye gittiği zaman, orada iki günün bayram olarak kutlandığını görmüştü. Bunun üzerine şöyle dedi:

أبدلكم الله تعالى بهما خيراً منهما، يوم الفطر والأضحى "Allah bunları sizin için daha hayırlı olanlar ile değiştirdi: Fıtır Bayramı ve Adha Bayramı."

Muhakkak ki, bu iki bayram Allah [Subhanehu ve Teala]'nın Müslümanlara bir ikramıdır. Bayramda Müslümanlar sevinirler, birbirleriyle kucaklaşırlar, hastalar, akrabalar ve komşular ziyaret edilir, ikramlar yapılır, dargınlar barışır, fakirler ve muhtaçlar hatırlanır, gönülleri alınır.

Peki, Allah'ın bize ikram ettiği bu sevinçli bayram gününde, kâfirlerin vahşi saldırıları altındaki kardeşlerimizi de hatırlıyor muyuz? Münkerlere sessiz kalmaktan ve başımızdaki küfür sistemlerine rıza göstermekten kendimizi uzak tutuyor muyuz? En leziz şekilde pişirilmiş etlerimizi yerken ve ikram ederken, zindanlarda aç bırakılan veya iğrenç yemekleri yemeye zorlanan Müslüman kardeşlerimizin durumunu aklımıza getiriyor muyuz? Allah'ın mübah kıldığı hayvanları Allah için feda ediyoruz da Allah yolunda mallarımızı ve canlarımızı da feda etmemiz gerektiğini biliyor muyuz?

Bizler, et ikrâm etmek için sevinç ve heyecanla birbirimizi dâvet ederken kâfirler ile uşakları da vahşi hayvanlar gibi kardeşlerimizin üzerine üşüşmek için birbirlerine çağrıda bulunuyorlar. O halde bizler de Bayram salatında Türk, Kürt, Arap farkı olmaksızın omuz omuza Rabbimize kulluk ettiğimiz kardeşlerimizle birlikte bu zillet, hezimet ve rezâlet ortamından kurtulmak üzere Allah [Subhanehu ve Teala]'nın emrine koşarak İslâmî hayatı yeniden başlatacak Râşidî Hilâfet Devleti'nin yeniden kurulmasına dâvet edip bunun için çalışmalıyız.

Bu sevinçli bayram gününde Irak'ta, Filistin'de, Keşmir'de, Çeçenistan'da, Tayland'da, Doğu Türkistan'da ve işgal altındaki diğer beldelerde katlederek, çocukları yetim, bacıları dul bırakarak, evlerini başlarına yıkarak kardeşlerimize bayramı zehir eden kâfirlerin tüm bu cürümlerine ortak olup destek veren başımızdaki hain yöneticileri de sevinçli günlerini zehir edecek şekilde hesaba çekmeliyiz.

Ey Müslümanlar!

Iyd-ul Adhânızı salih amellerle taçlandırınız ki bunların başında farzların tâcı olan Allah'ın dinini yeryüzünde ikâme edecek, Sömürgeci Kâfirlerin saldırılarına son verecek, Müslümanların başına diktikleri hain ve  ajan yöneticileri  alaşağı edecek ve sizlere bütün kardeşlerinizle birlikte mutlu, müreffeh, huzurlu bir bayram tattıracak Râşidi Hilâfet Devleti'ni kurmak için çalışmak gelir. Dolayısıyla sizleri elli küsur yıldan beri Râşidi Hilâfet Devleti'ni kurma çalışmasının mimarı ve önderi olan onun uğrunda bıkmadan, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan çalışan Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya davet ediyoruz.

 

رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

"Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımızı (dinin) üzere sâbit kıl!

Ve Kâfirler topluluğuna karşı bize zafer ver!" [el-Bakara 250]

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hükümet, Hizb-ut Tahrir'i Bastırmak İçin Aşağılık Amerikan Üsluplarına Başvurarak Şebabını Kaçırmaktadır

Soruşturma Bürosu, 30 Ekim Cuma günü Dakka şehrinin farklı bölgelerinden Hizb-ut Tahrir'in beş şebabını kaçırmıştır ki bunlar: Nazım el-Sedat, Muhammed Zülfikar, Mansur Ahmet Râci, Muhammed Kamer el-İslam ve Muhammed Şukeyl'dir. Kaçırma operasyonu, her yerde bu kişileri aramaya koyulan ailelerinde korkuya neden olmuştur. Kayda değerdir ki bu şebabtan üçü, Hizb-ut Tahrir'i yasaklamasından dolayı hükümete karşı bir dava açmak amacıyla avukatın bir müzekkere hazırlaması için toplandıkları bir sırada kaçırılmıştır. Ailelerin hükümete baskı yapmaları sonucu, kaçırılanlar bugün mahkeme karşısına çıkarıldılar.

Hizb-ut Tahrir şu gerçeği vurgulamak ister ki hizbin yasaklanması dışında çıkarları çatışmasına rağmen Amerika, İngiltere ve Hindistan'dan emirler aldıktan sonra Bangladeş'teki nizam Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerini yasaklama kararı almıştır! Zira küfür, tek millettir. Çünkü hizb, Bangladeş'teki sömürgeci kafirlerin yolunda bir engel oluşturmaktadır. Buna ek olarak hizb, Bangladeş'te çalıştığı son on yıl içerisinde Amerika, İngiltere ve Hindistan'ın ülkeye karşı tezgahladığı komplolarını ifşa etmeyi başarmasının yanı sıra Hilafet davetini insanlara taşımayı da başarmıştır ki ümmeti emperyalistlerin pençesinden kurtaracak olan da bizzat Hilafet'tir. İşte bu iki sebepten dolayı sömürgeci güçler, hak sözü söylemekten ve insanlar arasında sesini yükseltmekten asla geri durmayacak olan Hizb-ut Tahrir'in sesini bastırmaya karar vermişlerdir.

Hizb-ut Tahrir'in Resmi Sözcüsü Muhyiddîn Ahmed ile hizbin diğer üç şebabına yönelik ev hapsi dayatmasının üzerinden yaklaşık iki hafta geçmiştir.

İnsanlar ve yargıya hizbi yasaklamayı meşru gösterecek herhangi bir delil yada kanıt sunmada başarısızlığa uğrayan ve aciz kalan hükümet, aşağılık Amerikan üsluplarını takip etmeye başvurmuştur. Dolayısıyla hem İslami değerlerin hem de ifade özgürlüğü, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi iddia ettiği değerlerin tamamını hiç sayarak hizbin şebabını kaçırmıştır.

Hizb-ut Tahrir, Allah'ın izniyle faaliyetlerine devam edeceğini, Allah'ın yardımı ve nusretiyle yakında Hilafet Devleti'ni kurma gayesine ve ümmetin kendisine olan desteğine erişeceğini hükümetin kulağına bir küpe yapmasını ister.

 

Muhyiddîn Ahmed
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü ve Genel Koordinatörü
Bangladeş

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER