Salı, 29 Safer 1446 | 2024/09/03
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Mauritius Adası'ndaki Hizb-ut Tahrir Şebâbından, Adadaki Türk Konsolosluğuna Bir Mektup

  • Kategori Diğer
  •   |  

es-Selâmun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

Hizb-ut Tahrir, ideolojisi İslam olan siyasî bir hizbtir. Siyaset, onun işi ve İslam, onun ideolojisidir. Ümmetin İslam'ı bir ideoloji ve bir gaye olarak benimsemesi için ümmet arasında ve onunla birlikte çalışır. Hizbin gayesi, İslami ümmeti ulaştığı inhitat noktasından kalkındırmak ve onu beşerin icat ettiği küfür fikrilerinden, nizamlarından, kanunlarından ve sömürgeci kâfir devletlerin hegemonyası ile hâkimiyetinden kurtarmaktır.

Hizb-ut Tahrir'in çalışma metodu, İslam'ın tatbik edilmesi amacıyla fikrî çatışma ve siyasî mücadeledir. Bu ise mahlûkatın en hayırlısı Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, Mekke-til Mükkerreme'deki on üç yıllık çalışması sırasında tutunduğu metodun aynısıdır. Siyasî bir hizb olarak insanlarla birlikte çalışan Hizb-ut Tahrir, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın inzal ettikleriyle hükmetmesi için İslami Hilâfet Devleti'ni kurma metodunda şiddeti benimsemez.

Bizler Mauritius Adası'ndaki Hizb-ut Tahrir şebâbı olarak, Türkiye polisinin 06 Temmuz 2009'da İstanbul'da olması beklenen Hilâfet Konferansı'nın düzenlenmesinin sadece iki gün öncesinde 200'ün üzerinde hizb üyesini tutuklamasından dolayı ciddi endişe duymaktayız. Zira Türk emniyet güçleri, 23 ilde şebâbın evlerini eş zamanlı olarak basarak birçoğunu tutukladı ve halen de keyfî bir şekilde diğerlerinin peşine düşmüştür.

Bundan daha beteri şudur ki Türkiye yöneticileri, hizbi maddî ve şiddet eylemlerini metot edinen partilerle aynı kategoriye sokabilmek için şebâba yönelik komplo teorileri kurmaktalar ve asılsız suçlamalarda bulunmaktalar. Oysa Hizbin vakıası, bu iddiaları yalanlamaktadır! Ne üzücüdür ki yöneticilerin diliyle konuşan bazı medya organları da bu yalanlar ve asılsız iddialar noktasında hükümet ile işbirliği yapmışlardır.

Türkiye yöneticilerinin bir türlü idrak edemedikleri şey şudur ki Hizb-ut Tahrir şebâbı, şehirlerinde ve köylerindeki insanlar nezdinde dürüst kişilikleriyle tanınmaktadırlar. Onlar ki tâğutların ve yalanlarının karşısında duran arı-duru kimselerdir. Hiç şüphesiz ki Türkiye yöneticileri, mahkemenin dışında toplanarak şebâbı barbarca tutuklayan sisteme ve emniyet güçlerine karşı slogan attıkları ve şebâbın serbest bırakılmasını talep ettikleri sırada Türkiye'deki insanların hizbin şebâbına olan desteklerine ve yardımlarına şahit olmuşturlar.

Bizler, Mauritius Adası'ndaki Hizb-ut Tahrir şebâbı olarak emniyet yetkililerince tutuklanarak keyfî soruşturmaya maruz kalan Hizb'in şebâbının derhal serbest bırakılmalarını talep ediyoruz. Ayrıca Türkiye Mahkemelerinden de Türkiye'nin despotik birimleri tarafından şebâbımıza yöneltilen tüm suçlamaları düşürümlerini talep ediyoruz.

Şüphesiz bu tutuklamalar, Türkiye hükümetinin beyhude tepkileri olup hem Türkiye'de Hilâfeti destekleyen kamuoyunun yükseldiğini, hem de Türkiye'nin diktatör yöneticilerinin şiddeti metot edinmeyen fikrî-siyasî bir hizbe tahammül edemediklerini veya karşı koyamadıklarını göstermektedir.

Erdoğan ve hükümeti, iyi bilmelidir ki bu tutuklamalar, Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın Hilâfet Devleti'nin kurulmasına ilişkin hizbe olan nusretini asla durdurmayacak veya geciktirmeyecektir.

İngiliz ajanları Türkiye laikleri ile İslam düşmanı ve Amerika ajanı oldukları halde İslam kisvesine bürünen kimselerden oluşan tâğutların zulmüne rağmen Allah'ın izniyle Hilâfet, kesinlikle kurulacaktır.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

Bizler, bu mektubun ve içerisindekilerin Mauritius Adası'ndaki konsolosluğunuzun temsil ettiği Türkiye yönetimine ulaştırılmasını, ayrıca Arapça ve Türkçe olmak üzere mektuba iliştirilen tüm belgeleri de iletmenizi talep ediyoruz.

Son derece önemli olan bu hususta bizlere yardımcı olup gösterdiğiniz anlayıştan dolayı müteşekkiriz.

 

Müracaat için aşağıdaki telefon numarasını aramanız rica olunur:

Mr K.P.RAMDAHEN

18, Mosque street, B-Bassin

Telefon: 454 5962

 

Hizb-ut Tahrir Şebâbı
Mauritius
Adası

 

Not:

Mauritius Adası'ndaki Hizb-ut Tahrir şebâbından bir heyet, Türkiye Konsolosluğuna gitti ve konsolos veya onun vekili ile görüşmek istedi. Bunun üzerine kendisine bunun mümkün olmadığı, önce kendilerine bilgi vermesi gerektiği ve daha sonra bağlantı kurulacağı söylenince heyet, adadaki Hizb-ut Tahrir şebâbı adıyla hizbin neşriyatı ile Türkiye'deki Medya Bürosu tarafından yayınlanan iki basın açıklamasına iliştirilmiş mektubu verdi.

Kayda değerdir ki Mauritius Adası, Afrika sahillerine yakın ve Mozambik suları karşısında olup Müslümanların keşfettiği, Hint Okyanusu'nda bir adadır.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Temyiz Mahkemesi, Hizb-ut Tahrir Üyelerini Suçsuz Bulmuştur

Yaklaşık iki yıl önce, tam olarak 2007 yılının Ağustosunda, İslami Hilafet'in yıkılışı münasebetiyle yerel gazetelerden birinde ücreti ödenmiş bir ilanın yayınlanması -ki yayınlanmamıştır- girişiminin akabinde Hizb-ut Tahrir üyelerinden altısı tutuklanmıştı. İlanda şunlar geçmiştir: "Hicri 28 Receb 1342 el-muvâfık Miladi 3 Mart 1924 günü, hilafet nizamı varlık sahasından kaldırıldı. İşte o zamandan bugüne değin, Müslümanlar bir halifeden, boyunları biatten ve beldeleri de İslam ahkâmının tatbikinden mahrum kaldı. Bu elim yıldönümünde, el-Azîz-ul Kadîr olan Mevla'ya, Müslümanları ve beldelerini Râşidî Hilafet ile gölgelendirip bu yıldönümü bir daha yaşatmaması için yakarıyoruz."

Nitekim onlar, Râşidî Hilafet'in ikamesi için çalışan Hizb-ut Tahrir'e üye olduklarını, İslam'ın toplumu bina edip onu yıkmadığını, hizbin metodunun, Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in siretinden istinbat edilmiş şiddet, zorlama ve silahtan uzak fikrî, siyasi, barışçıl şeri bir metot olduğunu ikrar ederek kendilerine yöneltilen suçlamayı kabul etmediler. Keza soruşturmalarda Hizb-ut Tahrir'in metodunun silahlı maddi eylemleri haram kıldığı, davetteki araçlarının söz ve lisan olduğu üzerinde de hem fikir oldular. Yöneticilerin tekfir edilmesine gelince; kurulduğu günden beri Râşidî Hilafeti kurarak dünyada İslam'a davet etme meselesinden hiç sapmayan Hizb-ut Tahrir'in meselelerinden bir mesele olmamıştır.

Râşidî Hilafet'in ikamesi yoluyla dünyada İslam'ın tatbikine davet etme hakkında bir sınırlama getirmeyen Hizb-ut Tahrir'in meselelerinin arasında böyle bir mesele yoktur.

Temyiz Mahkemesi, bugün, altı üyenin beraatına ilişkin nihai kararını bugün yayınladı. el-Mevlâ Azze ve Celle'den bunun, davet ve İslam için bir nusret olmasını temenni ediyoruz.

Bu münasebetle Hizb-ut Tahrir / Kuveyt, beraat kararı çıkmasından dolayı üyelerini kutlar, seçkin savunma heyetine ve gerek eylem, gerek söylem, gerekse dua ile olsun tüm destekleyenlere ve arka çıkanlara şükran ve minnet sunarız.

قَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَيْنَا إِنَّهُ مَن يَتَّقِ وَيِصْبِرْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ "Allah bize lütufta bulundu; doğrusu her kim ittikâ eder ve sabrederse, muhakkak Allah muhsinlerin ecrini zâyi etmez." [Yûsuf 90]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisinden, "www.maherhammoud.com" Sitesinin Sahibi Şeyh Mahir Humud'a

Ofisimiz, Saydâ şeyhlerinden biri tarafından "Nasihat" olarak isimlendirdiği hizbe gönderilen mektubu mütalaa etti.

Nasihat, mektubun nasihat sahibi ile nasihatin kendisine gönderildiği kimse arasında kalması anlamına gelmesine rağmen şeyhin, mektubu kendi sitesinde yayınladığı gibi Hamas'ın sitesinde de yayınladığını gördük... Sanki o, bu "iftira" mektubuyla bazı insanlara yaklaşmak istemektedir!

Genelde bizler, hizbe yönelik iftiraları pek önemsemeyiz ve kendimizi bunlara reddiye vermekle yormayız. Çünkü Allah Subhânehu şöyle buyurmuştur:

كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الأَرْضِ İşte Allah, hak ile bâtıla böyle (misâl) verir. Köpük atılır gider, insanlara fayda veren şey ise yeryüzünde kalır. [er-Ra'd 17]

Ancak bu defa bizler, mektubunun uzun sayfaları karşısında münasip satırlarla şeyhe cevap vermeyi uygun gördük. Çünkü onun mescitlerden birinde insanlara imamlık yaptığını öğrendik. Dolayısıyla mescitlerden birinin minberine Allah'ın kullarına iftira atan bir kimsenin çıkması bizleri üzmüştür. Dolayısıyla da dedik ki olur da bu satırları okuduktan sonra Allah için olmasa da salatta kendilerine imamlık yaptığı insanlar için Allah Subhânehu'ya samimi bir şekilde tövbe eder...

Binaenaleyh Allah'ın inayetiyle deriz ki: Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisinden "www.maherhammoud.com" sitesi sahibi Şeyh Mahir Humud'a,

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuh,

Söz konusu sitenizde ve Hamas'ın "www.palfdf.net/forum" adlı sitesinde yayınlanan H. 08. Recep el-muvâfık M. 01.07.2009 tarihli mektubunu mütalaa ettik.

Doğrusu şu üç husustaki durumunuz karşısında çok şaşırdık:

Birincisi: Hizb-ut Tahrir, hem fikrinde ve metodunda bilinmesine, hem de kitaplarına erişmek oldukça kolay olmasına rağmen sizler, Hizb-ut Tahrir'de olmayan şeyleri, dahası ondan doğu ile batı arasındaki mesafe kadar uzak olan şeyleri ona atfetmektesiniz:

Zira demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, cuma salatı, sakal ve hicaptan her birini devletin kurulmasına kadar ertelenmiş olarak görmektedir. Çünkü hizb, bu hususta şu âyet-il kerîmeye istinat etmektedir:

الَّذِينَ إِن مَّكَّنَّاهُمْ فِي الأَرْضِ أَقَامُوا الصَّلاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ وَأَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنكَرِ وَلِلَّهِ عَاقِبَةُ الأُمُورِ "Eğer biz onları yeryüzünde yerleştirirsek (hâkim kılarsak), salatı ikame ederler, zekâtı verirler, marufu emrederler ve münkerden nehyederler. İşlerin akıbeti şüphesiz Allah'a aittir." [el-Hacc 40-41]

Yani Hilafet'in kurulmasıyla yeryüzünde hakim olunduğunda salat ikame edilir ve zekat verilir demektir!!"

Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, hayırlı her ameli Hilafet'in kurulması sonrasına ertelemektedir."

Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, Müslümanların mescitler ve okullar inşa etmelerini haram kılıyor ve bunların Hilafet kurulduktan sonra olacağını söylüyor!"

Ve demişsiniz ki: "[وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا] 'Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın.' [en-Nisâ 84] ayet-i kerimesi uyarınca Hizb-ut Tahrir, yabancı kızların öpüleceğini söylüyor!"

Ve demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir, halife nasbedilinceye kadar Allah yolunda cihadı haram kılmaktadır."

Şimdi, [لا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالأَبْصَارُ] "Ne ticaretin, ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, salatı ikame etmekten ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlar" [en-Nûr 37] olan kimselere bu şekilde bir yalan iftirası atılır mı ey şeyh! Onlar ki Râşidî Hilafet'i kurarak yeryüzünde İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmada gecelerini gündüzlerine katan, Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan, kâfirler ve zalimler tarafından tutuklanmaya, hapsedilmeye ve zalimlerin hapishanelerinde şahadete varan şiddetli işkencelere maruz bırakılan ve gecelerini gündüzlerine katarak kendilerini Allah'a adamış kimselerdir! Allah'tan hiç ittikâ etmeksizin veya korkmaksızın bu şekilde olur mu ey şeyh!?

Bundan daha beter ve daha acı olanı ise hizbin kitaplarındaki hiçbir senede veya nassa dayandırmaksızın bu iftiraları söylediğini ikrar etmendir. Zira mektubunuzda demişsiniz ki: "Ne zaman onlara, yani hizb şebâbına bu sözler yöneltildiğinde bize istinat ettiğiniz nassları getiriniz diyorlar. Bizlerin bu nasslara sahip olmadığı elbette doğrudur...!"

Bu iftiralar karşısında size nasıl bir cevap vereceğimizi o kadar düşündük ki Allah Subhânehu'nun şu kavlinden başka bir şey bulamadık:

إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِآَيَاتِ اللَّهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ "Allah'ın ayetlerine inanmayanlar ancak yalan uydururlar. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir." [en-Nahl 105]

Ve şu kavlinden:

قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لا يُفْلِحُونَ "De ki: Allah'a yalan iftirasında bulunanlar asla kurtuluşa eremezler." [Yunus 69]

İkincisi: Ey Şeyh! Siz, mektubunuzda güneşin tam tepedeki hali gibi İslam'da açık ve net olan bazı hususlara muhalefet etmektesiniz:

Zira demişsiniz ki: "Evet, İslami yönetimi ve İslami Hilafet'i ikame etmek için çalışmamız gerekir. Ancak Allah'ın yönetimini ikame etmek için çalışmamız sırasında başkalarının kanunlarından ve örflerinden yardım alamayacağımızı veya bunlara dayanamayacağımızı kim söylemiştir?"

Hilafet'i kurmak için çalışma sırasında başkalarının kanunlarından ve örflerinden yardım alacağımız ve onlara dayanacağız ha ey şeyh! Bir de musibette ifrata kaçarak şöyle soruyorsunuz: "Bunun caiz olmadığını kim söylemiş ki?"

Bunu Allah, söylüyor ey şeyh! Zira Allah Subhânehu, şöyle buyurmaktadır:

وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra muzaffer de olamazsınız." [Hûd 113]

Ve şöyle buyurmaktadır:

فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve sana gelen haktan (sapıp da) sakın onların hevâlarına tabi olma!" [el-Mâide 48]

Ve şöyle buyurmaktadır:

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لا يَعْلَمُونَ "Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona ittibâ et ve bilmeyenlerin isteklerine ittibâ etme."[el-Câsiye 18]

Bunu Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] söylüyor ey Şeyh! Zira Müslim, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu tahriç etmiştir:

قال الله تبارك وتعالى: أنا أغنى الشركاء عن الشرك، من عمل عملاً أشرك معي فيه غيري تركته وشِركه "Allah Tebarake ve Teâlâ, şöyle buyurur ki: Ben, şirk koşanların şirkinden en çok müstağni olanım. Her kim bir amel işer de onda başkasını bana ortak koşarsa onu şirkiyle baş başa bırakırım."

 

Ve şöyle buyurmuştur:

إِنَّا لا نَسْتَعِينُ بِمُشْرِكٍ "Biz, müşrikten yardım almayız." [İbn-u Mace tahriç etti]

Ve şöyle buyurmuştur:

لاَ تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ "Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın!" [en-Nesaî tahriç etti]

Bunların dışında Allah'ın kitabında ve resulünün sünnetinde pek çok nass vardır. Ancak aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimse için yeterlidir.

Dolayısıyla Hilafet için çalışmak, sırf İslam'ın dışında bir şeyle olmaz ve başkaların kanunları ve örfleri ile de olması sahih değildir!

Yine ey şeyh, demişsin ki: "Hizb-ut Tahrir, hayırlı her ameli, asla yakında gelmeyecek olan Hilafet'in kurulması sonrasına ertelemektedir." Ve şöyle eklemişsin: "Uzun bir zaman geçti ve Müslümanlar, İslami Devlet şekillerinden bir şekli araştırmaktalar. Ulaşamazlar, yakın bir zamanda da bir şeye ulaşacaklarını düşünmüyoruz." O halde siz, İmam Ahmed'in şu anda içerisinde bulunduğumuz zorba diktatörlük döneminden sonra Râşidî Hilafet'in kurulacağına dair tahriç ettiği şu hadisin neresinde durmaktasınız:

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ "Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah'ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhâcı Üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır."

Madem önceki dönem gerçekleşti, bir sonraki dönemin gerçekleşmesi yakın değil midir? İslami yönetimi ortaya çıkarmak içi çalışmada insanların azimlerini kırmak caiz midir? Siz çalışmıyorsunuz bari en azından çalışanlar hakkında konuşmayınız? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmamış mıdır?

وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ "Her kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ya hayır konuşsun, ya da sussun." [el-Buharî tahriç etti]

Daha beter ve daha acı olan söyleminize gelince; Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yaptıklarına istinaden nusret talep edilmesi sözünden dolayı hizbe karşı çıkmanızdır!

Siz, demişsiniz ki: "Hizb-ut Tahrir'in fahiş hatalarından biri de nusret mefhumudur. Zira onlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Medine-i Münevvere'de yaptıklarına nusret olarak itibar etmede ısrar etmektedirler..." Ve şöyle eklemişsiniz: "Kesinlikle Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in yaptıkları, Allah'a davettir, nusret değildir!"

Şimdi böyle mi ey Şeyh? Nusret talep edilmesi, Allah'a davetten değil mi? Ayrıca Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in siretini hiç okumadınız mı? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], birçok kez kabilelerden nusret ve kuvvet istememiş midir? Onlara, [وأن تؤمنوا بي وتصدقوا بي وتمنعوني حتى أبيِّن عن الله ما بعثني به] "Bana iman ediniz, Beni tasdik ediniz ve Allah'ın beni kendisiyle gönderdiği şeyi açıklayana kadar Beni korumanızı." diyerek bunları onlardan talep etmemiş midir?

Sonra siz, İkinci Akabe Biati'nin neresindesiniz? Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], ensara şöyle dememiş midir?

أُبَايِعُكُمْ عَلَى أَنْ تَمْنَعُونِي مِمّا تَمْنَعُونَ مِنْهُ نِسَاءَكُمْ وَأَبْنَاءَكُمْ . قَالَ فَأَخَذَ الْبَرَاءُ بْنُ مَعْرُورٍ بِيَدِهِ ثُمّ قَالَ نَعَمْ وَاَلّذِي بَعَثَك بِالْحَقّ ( نَبِيّا ) لَنَمْنَعَنّك مِمّا نَمْنَعُ مِنْهُ أُزُرَنَا فَبَايِعْنَا يَا رَسُولَ اللّهِ فَنَحْنُ وَاَللّهِ أَبْنَاءُ الْحُرُوبِ وَأَهْلُ الْحَلْقَةِ "Kadınlarınızı ve çocuklarınızı koruduklarınızdan beni de korumanız üzerine sizinle biatleşiyorum. Dedi ki: Bunun üzerine Berâ İbn-u Marur, onun elini tuttu sonra da dedi ki: Evet, seni hak ile (Nebi) olarak gönderene yemin olsun ki seni, kadınlarımızı ve ehlimizi kendisinden koruduklarımızdan koruyacağız. Biatleştik ey Allah'ın resulü! Zaten bizler, zırh sahibi savaş ehlindeniz. "

Onları, daha önce Müslüman oldukları halde ona, İslam üzere biat etmiş olarak mı görüyorsun ey şeyh! Yoksa onlar, ona nusret vermek, onu korumak ve himaye etmek için mi ona biat ettiler? Daha sonra ensarın niye ensar olarak isimlendirildiğini bilmiyor musunuz? Sadece Müslüman oldukları için mi? Yoksa onlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret vererek aralarında devlet ikame etmeye imkan verdikleri için mi?

Şimdi tüm bunlar, Resulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in nusret talebinde bulunmadığını mı ifade ve tekit ediyor?!

Üçüncü hususa gelince ey şeyh! Siyasi amellerimiz ve siyasi beyanlarımız hakkında dile getirdikleriniz ve bunlar hakkındaki şu sözünüzdür: "Saçma sapan aslı astarı olmayan siyasi tahlillerdir!" Ardından 1967 sınırları içinde bir devlet karşısındaki Fetih ile Hamas'ın tutumu hakkındaki H. 04 Recep 143 el-muvâfık M. 26.062009 tarihli beyanımızı tanımlayan şu sözünüzdür: "Bu beyan, Hizb-ut Tahrir beyanlarının ulaştığı en dip nokta sayılır!"

Bunlar hakkında size cevap vermeyeceğiz ey şeyh! Bilakis cevabı, iyi ile kötü arasını ve falan filanı hoşnut etmek için ahireti satan saptırıcı siyasi görüş ile Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın taşları gediğine oturtan siyasi görüş arasını ayırt eden uyanık akil Müslümanlara bırakıyoruz. Umulur ki bu uyanık kimseler, size cevap vereceklerdir.

Şimdi ey şeyh:

Mektubunuzun sonunda zikrettiğiniz şu iki ayetin üzerine intibak ettiği o kimse kimdir?

O kimse, Hizb-ut Tahrir mi, yoksa siz misiniz?

Son olarak siz, Hizb-ut Tahrir'e iftira atan ne ilk, ne de son kişisiniz. Zira bunu, sizden daha kuvvetli ve daha güçlü olanlar da yaptılar. Ancak onlar, hiçbir şey elde edemediler ve Allah'ın izniyle Hizb-ut Tahrir Allah Subhânehu'nun emrettiği üzere dosdoğru seyrederek baki kalmıştır ki ona sırt dönen veya ona karşı çıkan veya iftira atan bir kimse ona hiçbir zarar veremez. Sonuç muttakilerindir.

ve's Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh.

 

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Merkez
î Medya Ofisi

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Emin Adımlarla Hilâfete Doğru İlerleyen Hizb-ut Tahrir, Dikkatleri Üzerine Çekmeye Devam Ediyor!

Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti Resmî Sözcüsü Sayın Yılmaz Çelik, 20 Ağustos 2009 tarihinde Radikal Gazetesi Muhabiri İsmail Saymaz'a bir röportaj verdi. Muhabirin; Hizb-ut Tahrir'in kuruluşundan çalışma metoduna, Hizbin Ergenekon çetesi ile ilişkilendirilmesinden demokrasi, mevcut partiler ve cemaatlere olan bakışına ve Hizbin üyelerine yapılan son operasyonla ilgili tüm sorularına Sayın Yılmaz Çelik, İslâmî-siyasî bir bakışla cevaplar vererek çarpıcı açıklamalarda bulundu. Muhabirin, Sayın Çelik ile gerçekleştirdiği bu röportajda birincisi; Hizbin Ergenekon örgütü ile ilişkilendirilmesi söylentileri ve ikincisi; Hizbe karşı 23 ilde eş zamanlı yapılan son operasyonların arka planı olmak üzere iki konu öne çıkmıştır.

Muhabirin, Hizbin Ergenekon ile ilişkisi nedir sorusuna karşılık Sayın Yılmaz Çelik, bu kapsamda yargılanan Hizbin üyelerinin, Ergenekon ile Hizb arasında herhangi bir bağın olmadığını ispat eden mahkeme kararlarını muhabire sunarak; "Hizbin Ergenekon ile hiçbir ilişkisinin olmadığını ve asla olamayacağını, bu yapının amaçları ile Hizbin amaçlarının, hem siyasî hem de şer'î olarak çok farklı olduğunu açıklayarak Ergenekona yönelik yapılan operasyonun; Amerika tarafından AK Parti eliyle, Türkiye'deki İngilizlerin hâkimiyetinin bitirilmesine yönelik bir operasyon olduğunu" açıklamış ve muhabirin bu bağlamdaki; madem ki bu gurupla ilişkiniz yok, neden kasıtlı olarak bunlarla ilişkili gösterilmek isteniyorsunuz şeklindeki başka bir sorusuna ise Hizbin Ergenekon ile ilişkilendirilmesinin arka planını siyasî bir devlet adamı niteliğinde açıklayıp bundan elde edilmek istenen sonuçları dakik bir şekilde ortaya koyarak şöyle cevaplamıştır: "Bu bağlamda çıkan tüm haberler iftira niteliğinde olup belirli bir siyasete yönelik yapılarak, Hizb ile toplumun arasını açmak istemektedirler. Bu siyasetin sahibi ise Amerika olup bunu da AK Parti, bir takım basın-medya yoluyla uygulamaktadır. Ayrıca Hizbi, geçmiş zamanlarda da başka bir takım guruplarla ilişkilendirmişler, bundan başarı elde edemeyince bu defa Ergenekon'la ilişkilendirmişler, hatta bundan da başarı elde edemeyince "İsrail" ile ilişkilendirmek istemişlerdir. Fakat bunda da başarılı olamayacaklarını anlayınca ileriki zamanlarda da CIA ile ilişkilendirmek isteyeceklerdir. Tüm bunların sebebi ise; dünyada Hizbin yıldızının parlaması, ümmet içerisinde büyük bir teveccüh görmesi, artık ümmetin Hizbin liderliğini kabul etmeye başlaması, özellikle Endonezya'da yapılan Uluslararası Âlimler Konferansı'na binlerce âlimin, hem katılımcı hem de konuşmacı olarak katılması, konferansın sonunda ise, Hilâfet'in farz olduğunu ve bu konuda Hizbi desteklediklerini beyan eden imza atmalarından başka bir şey değildir. İşte tüm bu ve buna benzer nedenlerden dolayı Hizb, hem Türkiye'de hem de dünyanın birçok ülkelerinde zulme ve iftiralara maruz kalmaktadır."

Ayrıca Muhabirin, Hizbe yapılan son operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna Sayın Yılmaz Çelik, güçlü iman sahibi bir davet adamı niteliğinde özelde davet adamlarına genelde ise tüm Müslümanlara örnek teşkil edecek bir cevap vererek şöyle demiştir: "Şimdiye kadar yapılan tüm operasyonlar, bizleri yıldırmamış, aksine azimlerimizi daha da bilemiş ve sabrımızı artırmıştır. Sömürgeci kâfirlerin, İslâmî ümmetin başındaki zalim yöneticileri, asla ve kata Hizbin yükselişine ve ümmet tarafından teveccühüne engel olamayacaklardır. Bu tür zalimane işler, bizim imanımızı artıracak ve zalimlerin bu tür hamleleri, değil Hilâfet'in kurulmasını, geciktirilmesini bile sağlayamayacaktır. Sonuç ne olursa olsun bizler, bu yolda sabit kalacağımıza dair Allah'a söz verdik. Bu zulümleriyle, bizi inandığımız bu yol ve davadan vazgeçiremeyecekler ve Allah, bu dini mutlaka hâkim kılacaktır."

Son olarak; Radikal gazetesi muhabiri Sayın İsmail Saymaz'a, Hizb-ut Tahrir Türkiye Resmî Sözcüsü Sayın Yılmaz Çelik'le bu röportajı gerçekleştirdiği için şükranlarımızı ileterek son günlerde Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin, Hizbi bazı şer odaklarıyla ilişkilendirerek Hizb üzerinde oluşturmaya çalıştığı sis perdesini kaldırmak ve kamuoyunu doğru bilgilerle aydınlatmak adına bu röportajın tam metnini gazetesinde yayınlanmasını sağlamasını ümit ediyoruz. Aynı zamanda özellikle Hizb-ut Tahrir üyelerine yapılan son zalimane tutuklamaların akabinde, görsel ve yazılı medyanın Hizb hakkında yayınladığı iftira içerikli haberlere bakmaksızın, Hizb hakkında merak ettiklerini bizzat Hizbin sözcüsüne sorup öğrenmesinin de seçkin bir gazetecilik örneği olduğunu ve bu davranışının bizim nezdimizde güzel bir intiba bıraktığını da belirtmek isteriz.

Devamını oku...

Hilal Görülmedi, Şaban Ayı 30 Güne Tamamlanacaktır

Değerli Ziyaretçilerimiz

Yarın (21 Ağustos 2009 Cuma) 30 Şaban'dır. 22 Ağustos Cumartesi Günü ise Ramazan Ayının 1. günüdür.

20/08/2009 tarihi saat 23:00 (TSİ) itibarı ile Hizb-ut Tahrir.info çalışanları hilalin herhangi bir İslam beldesinde görülmediğini ilan etmişlerdir. Bu bağlamda Peygamber (s.a.v.)'in: “(Ramazan) hilali görüldüğünde oruca başlayınız. (Şevval) hilali görüldüğünde orucu bozunuz. Eğer hilali göremezseniz, Şaban’ı otuz güne tamamlayınız” (Buhari, Savm, 1776) buyruğu üzere Şaban Ayı otuz güne tamamlanacaktır. Dolayısıyla Ramazan Ayının 1. Günü 22 Ağustos 2009 Cumartesi günüdür.

Bu vesileyle Hizb-ut Tahrir Emiri Ata Ebu Raşta ve Hizb-ut Tahrir.info çalışanları İslam ümmetinin Mübarek Ramazan Ayını en içten dilekleri ile kutlarlar ve gelecek Ramazanı Hilafet sancağı altında yek vücut olmuş İslam ümmeti görüntüsüyle kutlamayı Allah Subhanehu ve Teala’dan niyaz ederler.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Avustralya, Sidney'deki Türkiye Büyükelçiliğine Bir Mektup Teslim Etti

Hizb-ut Tahrir / Avustralya'dan bir heyet, 03.08.2009 Pazartesi günü, Türkiye Hükümeti'nin 24.07.2009 Cuma günü yaptığı tutuklama ve iftira kampanyasına ilişkin Hizb mektubunu teslim etmek üzere Sidney'deki Türk Büyükelçiliğini ziyaret etti. Bu da 26.07.2009 Pazar günü kararlaştırılan İstanbul'daki Hilâfet Konferansı'nın düzenlenmesinden sadece iki gün önce olmuştur.

Heyet, konsolos veya onun vekili ile görüşmek istediyse de sekreter, konsolosun veya onun hiçbir vekilinin olmaması gerekçesiyle özür beyan etti. Nihayet uzun tartışmanın ardından mektup, yetkililere iletme sözü veren sekretere teslim edildi.

Ayrıca Hizb-ut Tahrir / Avustralya, aynı mektubu Canberra'daki Türkiye Büyükelçiliğine de gönderdi.

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti'nden Bir Heyet, San'a'daki Türkiye Büyükelçiliğine Bir Mektup Teslim Etti

Medya Bürosu Başkanı Mühendis Nâsır el-Lehbî, Büro Üyeleri Şeyh Bedir Kutayna ve Şeyh Muhammed el-Ğavlî ile Yemen Vilâyetindeki Hizbin Merkezi Temas Lecnesi Başkanı Şeyh Abdullah Şâif başkanlığındaki Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti'nden üst düzey bir heyet, 02.08.2009 Pazar günü Başkent San'a'daki Türkiye Büyükelçiliğini ziyaret etti. Ziyaretin maksadı, Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti'nin mektubu ile 07.26 tarihinde İstanbul'da düzenlenmesi kararlaştırılan Hizbin konferansını engellemek amacıyla Türkiye yetkililerinin, 07.24 Cuma sabahı Hizbin 200'den fazla şebâbını tutuklamasına, bunun akabinde Hizb ile şebâbı hakkında yayılan iftiralar ve yalanlara ilişkin Hizb yayınlarını teslim etmekti.

Ancak elçilik sekreteri, Büyükelçiyle bir görüşme randevusu belirlenmesi talebinde bulundu, görüşme randevusu olarak 03.08.2009 Pazartesi günü sabah saat 11:00 olarak belirlendi ve heyetten telefon numarası aldı. Randevu saatinden bir saat önce sekreter, Şeyhi arayarak "Önemli işlerinin olmasından dolayı Büyükelçinin Hizb-ut Tahrir heyeti ile görüşmeyeceğini" ifade ederek Büyükelçinin görüşme hususundaki mazeretini iletti. Bunun üzerine heyetin, Büyükelçiliğe gidip mektubu sekretere teslim etmekten başka bir çaresi kalmadı. Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti'nin mektubunun metni şöyledir: "Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti, Türkiye Vilâyeti'ndeki şebâbın maruz kaldığı zulmü, tutuklamaları ve iftiraları şiddetle kınar."

Saygıdeğer San'a'daki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi,

es-Selâmu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh,

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti, Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti şebâbının maruz kaldığı zulmü, tutuklamaları, mesnetsiz, dahası Hizb-ut Tahrir ile muttakî ve muhlis şebâbının vakıasına muhalif iftiraları ve yalanları şiddetle kınar. Bilindiği üzere Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti'nden bir heyet, 27.10.2008 Pazartesi günü sizlerle görüşmüş ve o vakit de Hizbin Türkiye'deki Resmî Sözcüsü Sayın Yılmaz Çelik'in tutuklanmasına ve daha sonraları aslı olmadığı ortaya çıkan Hizbin terörist Ergenekon çetesi ile ilişkilendirilmesine yönelik ithamlara ilişkin kınamasını iletmişti.

Türkiye Hükümeti, İslâm ideolojisi, Hilâfet fikri ve onun için çalışanlarla savaşmak yerine ordusu mağlup olmayan ve sömürgeci devletleri korkutan Osmanlı Hilâfet Devleti gibi İslâm'ı, onunla yönetimi ve bir risalet olarak onu dünyaya taşımayı benimsemelidir. Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti, sizlere bu kınamayı yöneltir ki sizlerden bunu, Türkiye Hükümeti yetkililerine ulaştırmanızı ve Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilâyeti ile şebâbının, Türkiye'deki Hizb-ut Tahrir şebâbına karşı yapılan bu zalimane tutuklamalardan dolayı kızgın olduğunu kendilerine iletmenizi, Hizbin şebâbını derhal serbest bırakmanızı, haklarını iade etmenizi ve kendilerinden özür dilmenizi talep ediyoruz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hartum'daki Türkiye Büyükelçiliği, Hizb-ut Tahrir'in Dosyasını Teslim Almayı Bir Kez Daha Reddetti

Resmî Sözcü başkanlığında Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilâyeti'nden bir heyet, Türkiye yetkililerinin 26.07 tarihinde İstanbul'da yapılması kararlaştırılan Hizbin konferansının düzenlemesini engellemek amacıyla 24.07.2009 Cuma günü Türkiye'deki Hizb-ut Tahrir şebâbını tutuklamasına ve bunun akabinde Hizbe ve şebâbına yönelik yayılan iftiralar ve yalanlara ilişkin Hizb yayınlarını içeren bir dosya teslim etmek amacıyla Hartum'daki Türkiye Büyükelçiliğini ziyaret etti.

Büyükelçilik, muhtemelen on gün sonra döneceği söylenen Büyükelçinin olmadığı gerekçesiyle dosyayı teslim almayı reddetti. Böylelikle daha önce Hizb-ut Tahrir'in mektubunu teslim almayı yine sudan bahanelerle reddettiklerindeki aynı fiili tekrarladılar. Hartum'daki Türkiye Büyükelçiliğine deriz ki Hizb'in yayınlarını içeren dosyayı teslim almayı reddetmeniz bu hususta hiçbir şeyi değiştirmeyecek ve bir kısım adamları İslâm kisvesine bürünse de Türkiye yönetiminin İslâm'a karşı açtığı savaşın boyutunu hem Sudan'da, hem dünyanın diğer beldelerinde herkes öğrenecektir. Ayrıca Hartum'daki Türkiye Büyükelçiliğinin bu tutum ve davranışı, sırf bir kağıt parçası üzerine yazılan ifadeyi teslim almaktan korkacak derecede Türkiye yönetiminin kuyruğuna isabet eden korku ve endişenin boyutunu göstermektedir.

Teslim alınması reddedilen dosya, şunları içermekteydi:

1. Hizb-ut Tahrir / Türkiye Vilâyeti Resmî Sözcüsü Yardımcısı tarafından yayınlanan, "Allah'ın İzniyle Hizb-ut Tahrir Asla Çökertilemeyecektir" başlıklı basın açıklamasıdır ki bu açıklamada Türkiye emniyet birimlerinin 23'ten fazla ilde yüzlerce şebâbın evlerini bastıkları ve 200'den fazla şebâbı tutukladıkları belirtilip, Türkiye yöneticileri Allah'ın azabına ve Hilâfet Devleti'nin cezalandırmasına karşı uyarıldı.

2. Köklü Değişim Dergisi tarafından Türkiye kamuoyuna yönelik yayınlanan basın açıklamasıdır ki bu açıklamada iftira atılan yalan haberler çürütüldüğü gibi farzların tacı olan Hilâfeti kurarak Ümmeti kalkındırmak amacıyla her senenin Receb ayında Hizb-ut Tahrir'in düzenlediği küresel etkinlikler çerçevesinde H. 04 Şaban 1430 günü "İslâm Dünyasının Durumu ve Kurtuluş Yolu" başlıklı toplu bir konferans düzenlemesine izin vermesi için İstanbul Valiliğinden resmî izin aldığı, ardından konferansın düzenlenmesine iki gün kala yetkililerin vazgeçerek konferansın yapılmasını yasaklayan bir ihtarname gönderdiği, bunun ardından da konferans öncesinde Hizbin şebâbının tutuklandığı ifade edildi.

3. Hizb-ut Tahrir'in mektubudur ki bu mektupta Türkiye'deki şebâbın tutuklanması olayları ele alınarak bu despotik eylemlerin akıbetine karşı Türkiye yönetimi uyarılmış, bunların Hizbin faaliyetini asla durduramayacağı, Allahu Subhânehu'ya düşmanlık ve savaş ilan eden bir kimsenin heba olup hüsrana uğradığı ve onun Allah'a ve Rasûlüne düşmanlık edenlerden olup en alçaklar arasında yer aldığı ifade edilmiştir.

إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ فِي الأَذَلِّينَ  "Allah'a ve Rasulü'ne düşmanlık edenler de var ya, işte onlar da en alçaklar arasındadırlar." [el-Mucâdele 19-20]

Mektup şu ifadelerle son bulmuştur: "Hizb-ut Tahrir olarak bizlere gelince; İngiliz kuyruğu olan Türkiye laikleri ile İslâm düşmanı ve Amerikan ajanı oldukları halde Müslüman kisvesine bürünen kimseleri, her iki gurubu da Allah'ın izniyle kâfirlerin ve zalimlerin inadına Hilâfetin, İslâm'ın son bulduğu kalesi olan İstanbul'a geri döneceği noktasında uyarıyoruz! "

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ "Zulmedenler, nasıl bir yıkılış ile yıkıldıklarını çok yakında bileceklerdir." [eş-Şu'arâ 227]


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER