27.12.2008 günü, sözde Yahudi varlığı, Gazze'ye yönelik vahşî saldırısına başlayarak tahrip etti, katletti... Dahası insanlara, ağaçlara ve taşlara varana kadar her şeyi yakıp yıktı... Sonra da kamuoyuna, dilediği zaman vahşî saldırıyı başlatan ve dilediği zaman bitiren bir güç ve kuvvet sahibi olduğu imajı vermek için 17.01.2009 günü tek taraflı ateşkes ilan etti!
Sözde Yahudi varlığı tüm bunları yaparken, Müslümanların yöneticileri ise, ölüleri, yaralıları saydılar, hatta saymadılar ve aldırış dahi etmediler! Zîra aldatma, saptırma, hıyanet ve komplolarla İslami bir mesele olan Filistin meselesini, önce Arap, ardından Filistin, ardından da "Gazze" meselesine indirgemeyi başardılar! Filistinli örgütler de Filistin'den vazgeçerek onu bir Filistin meselesine dönüştüren Arap ve İslâmî zirvelerinin kararlarını, Filistin'in bayramı yaparak bu hususta onlara katkıda bulundular! Böylece yöneticiler, Filistin'i yüz üstü bırakmalarını, bu bayram üzerine bina ettiler. Bunun içindir ki ister Golan'dan, ister Güney Lübnan'dan, ister Kahire'den, ister Riyad'tan, ister Amman'dan olsun Filistin'e komşu devletlerden, isterse de Yahudi varlığına kadar uzanacak uzun menzilli füzelere sahip İran'dan ve Pakistan'dan olsun Gazze'ye yardım edilmesine yönelik hiçbir cephe açılmamıştır. İşte tüm bunlar da sözde Yahudi varlığının işlediği bir katliama dönüşmüş olsa bile bu bayramın, Filistin halkı tarafından kutlanmasını sağlamak içindir!
Ey Müslümanlar!
Filistin'i gasp eden sözde Yahudi varlığını yok etmede Rablerinin farzını eda etmeleri yerine, yöneticilerinizin tamamının, sözde Yahudi varlığı ile barış veya teslimiyet anlaşması -ki her ikisi de aynıdır- müzakerelerine girişmeleri bir utanç ve ar değil midir?!
Yardım edilmesi için yöneticilerin orduları harekete geçirmeksizin, dahası sözde Yahudi varlığının savaş meydanlarında gerçekleştiremediklerini gerçekleştiren konferanslarda kanlarını pazarlarlarken, Gazze'nin kıyımdan geçirilmesi bir utanç ve ar değil midir?!
Yapılan fedakârlıkların, Yahudi'nin güvenliğini koruyan, ona istikrar kazandıran ve varlığını pekiştiren müzakerelerle ve konferanslarla heder edilmesi bir utanç ve ar değil midir? Fedakârlıklardan kastımız, sözde Yahudi varlığının zafer kazanmadığı halde zafer kazanmış gibi göründüğü savaş meydanlarındaki fedakârlıklardır:
Mısır ordusunun Süveyş Kanalı'nı geçerek sürpriz bir şekilde Bar Lev hattı denilen İsrail cephesini bastığı ve Yahudi ordusunun, azının payını alıp ne yapacağını şaşırdığı 73 harbi, Mısır ile sözde Yahudi varlığını savaştan çıkaran Camp David Anlaşması ile sonuçlanmış ve Mısır'ın sınırlara yönelik ek bir şart sunması, sözde Yahudi varlığının muvafakatine bağlı kalmıştır!
Mısır cihetinden bu varlığın güvenliği, tam bir koruma ile işte bu şekilde gerçekleşmiştir! Ardından bunu Camp David'in izini takip eden ve Ürdün cihetinden Yahudilerin güvenliğini sağlayan Vadi Arabe Anlaşması izlemiştir.
Suriye ordusunun daha savaşın başında Golan mevzilerinden ateş açarak Taberya'nın etekleri ve civarına hakim olduğu 73 savaşı, hala işgal etmesine rağmen sözde Yahudi varlığının Golan'daki güvenliğini tam bir güvenlik ile koruyan Golan Anlaşması ile sonuçlanmıştır!
Direniş füzelerinin "İsrail" mevzilerini yerle bir ettiği ve kalplerine korku saldığı 2006 Lübnan savaşı ise, Gazze halkına yönelik korkunç katliamlara rağmen, sessiz kalacak -oysa bu cephe, en ufak bir harekette ateş almaktadır- derecede Güney Lübnan'da Yahudilerin güvenliğini koruyan 1701 sayılı karar ile sonuçlanmıştır!
İşte bugün Gazze halkının kahramanca tavırları, 1860 sayılı kararın infazına yönelik zelil adımlarla, havada ve karada bu varlığın güvenliğini sağlayan Amerika ile Yahudi varlığı arasındaki güvenlik anlaşmasıyla sonuçlanmıştır! Ardından bunu, Yahudi varlığını destekleyen, güçlendiren, Gazze'ye öncekinden daha ağır şekilde silah ve gıda ambargosu dayatan güvenlik anlaşmasının sonuçlarını şekillendirmek üzere Arap-Avrupa-Türkiye ekseninde Şarm eş-Şeyh Konferansı takip etmiştir... Tüm bunlar da yöneticilerin gözü ve kulağı önünde olmuştur. Dahası bu ambargonun, arkasında kötü ve zararlı izler bırakan eş zamanlı ve peş peşe gelen konferanslar yoluyla gerçekleşmesi ve kesinleşmesi için yoğun uğraş içerisine girdiler.
Ey Müslümanlar!
Yahudi varlığını desteklemeye yönelik güvenlik kampanyaları yürütmesine, hatta beş Avrupa devletinin katılımı ile 18.01.2009'da düzenlenen Şarm eş-Şeyh Konferansı'nın sırf 16.01.2009'daki Amerikan-Yahudi anlaşmasına binaen düzenlenmesine rağmen Amerika, Müslümanların beldelerindeki Amerikan payandası yöneticiler olmamış olsaydı, Müslümanların beldelerine ne barış ne de savaş adına bir şey getiremezdi.
Çocukların çığlıklarını, yakınlarını kaybedenlerin acılarını, yaşlıların matemlerini, imdat dileyenlerin feryatlarını ve binlerce kez " Ey Mu'tasım" nidalarını işitmelerine rağmen bu yöneticiler, صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ "Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, onlar akıl da etmezler!"[el-Bakara 171]
Tüm bunlardan sonra bu yöneticilerin, sizlerin değil, düşmanlarınızın hâmisi olduğunu hala idrak etmeyecek misiniz ey Müslümanlar? Filistin meselesi, sadece Filistin, dahası "Gazze" meselesidir fikrinin yerleştirilmesine tek bir kelimeyle bile olsa destek veren herkesin, Filistin'in yok olmasına katkıda bulunduğunu artık idrak etmeyecek misiniz?
Yahudi varlığına savaş açmak, onu hezîmete uğratmak ve varlığını yok etmek üzere orduyu harekete geçirecek bir devlet olmaksızın, Yahudi varlığının yok edilmesi ve bir bütün olarak Filistin'in İslâm diyarına iade edilmesi mümkün müdür?
Ey Müslümanlar! Bu yöneticilerin, başınıza sardığı ve boyunlarınıza doladığı onca musîbetler, zilletler ve aşağılanmalar, size izzetinizi iade edecek ve kendisi ile Allah'a yardım edeceğiniz ve onun da size yardım edeceği Hilâfeti kurmak için ciddiyet ve gayretle çalışmaya azmetmeniz ve karar vermeniz için yetmez mi?
Ya sizler ey Müslümanların ordularındaki askerler! Kâfirleri dost edinen zâlim yöneticilerinize itaat etmeyi, Gazze halkına yardım etmekten geri kalmayı; yöneticilerinize karşı koyarak onları değiştirip Hilâfet için çalışanlara nusret vererek telafi etmeyi ve Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesinin sizlerin elleriyle gerçekleşerek Allah'ın sizleri şereflendirmesini istemez misiniz?
... ثم تكون خلافةً على منهاج النبوة"Sonra da Nübüvvet Minhacı üzere Hilâfet olacaktır."
Artık bıçak kemiğe dayanmıştır ey Müslümanlar! Dünyanın zillet ve aşağılanmışlık azabı hatta zillet ve meskenet damgası yiyenlerin sizlere saldırıp çullandığı ayan beyan ortaya çıkmıştır!
أَوَلاَ يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَّرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لاَ يَتُوبُونَ وَلاَ هُمْ يَذَّكَّرُونَ "Onlar her sene bir kez yahut iki kez imtihân edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar!" [et-Tevbe 126]
Ey Müslümanlar!
Mesele hafife alınmayacak derecede ciddidir ve sizler şu iki seçenek ile karşı karşıyasınız: Ya bu yöneticileri değiştirme karşısında sessiz kalarak yerlerinize çakılıp kalırsınız ki böylece zaferlerinizi, müzakereler ve anlaşmalarla hezîmete dönüştüren yöneticileriniz sayesinde boynunuza dolanan zillet ve aşağılanmışlık devamedegelir. Ardından da bunu, dünyada zillet ve aşağılanmışlık, ahirette de bundan daha büyük olan bir azap takip eder.
وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "Elbette ahiret azabı, daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi!" [ez-Zumer 26]
Yada bu yöneticileri değiştirmek, kendisi ile korunan ve arkasında savaşılan bir Râşidî Halîfe'yi çıkarmak için yoğun bir gayretle çalışırsınız ki böylece Yahudi varlığını yok edip bir bütün olarak Filistin'i İslâm diyarına iade ederek dünyanın ve ahretin izzetine nail olursunuz.
Hizb-ut Tahrir, sizlere sesleniyor ey Müslümanlar! Sizler ki gerekli yerde kullanıldığında sonuç verecek bir güce sahipsiniz. Zîra askerler, sizlerin evlatlarıdır ve onlar, sizlerin harekete geçmesi ile harekete geçerler. O halde harekete geçmez misiniz?
Hizb-ut Tahrir, sizlere sesleniyor ey askerler! Sizler ki önce Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in, ardından Râşidî Halîfelerin, ardından da diğer Halîfelerin liderlik ettiği insanlar için çıkartılmış hayırlı bir Ümmet olan diri bir ümmettin mensuplarısınız. Ordulara komutanlık eden, İslâmı yayan, fetihler gerçekleştiren, düşmanı kahreden ve onları korkutup kaçıran atalarınızdan olan mücahitleri hatırlayınız.
Ey Müslümanlar! Ey Müslüman Askerler!
Gazze'ye yardım etmekten geri kalmanızı, Hilâfet için ciddiyet ve gayret ile çalışarak telafi ediniz ki hem dünyanın, hem de ahretin izzetine nail olasınız. O halde harekete geçmeyecek misiniz? İcabet etmeyecek misiniz? يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey imân edenler! Allah ve Rasulu sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız." [el-Enfâl 24]