Cumartesi, 17 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Zulüm, Kıyamet Gününün Karanlıklarıdır

  • Kategori Kuveyt
  •   |  

Sözde vatansızlık sorununun sebebi, yöneticilerin ihmalidir. Zira onların Kuveyt'teki varlıkları garip yada anormal bir şey değildir. Nitekim geçen asrın ellilerinin sonlarında vatandaşlık için kayıtlar başladığında yöneticiler onların kayıtlarını ihmal etmiş ve kayıt olmayanlar da bunu umursamamıştır. Böylece askerî bireyler olarak kullanılmasında onların isimleri kaydedilmeyerek istismar edilmiştir. Bu durum uzun bir zaman devam etmiş ve böylece kayıt olmayanların sayıları kabarmış ve sorun daha da artıp derinleşmiştir. Ancak bu sorunun oluşmasında insanların elinde bir şey olmayıp bilakis sebep, devletin ifsadı ve ihmalidir. Geçen asrın seksenlerinin yarısına gelindiğinde ekonomik şartların değişmesinin yanı sıra -petrol fiyatlarının yükselmesi gibi- siyasî şartlar da değişmiş -İran devrimi ve İran-Irak savaşı gibi- ve o zaman da yöneticiler, vatandaş olmayan guruplardan kurtulma kararı almışlardır. Ancak onlar, sorunun gerçek boyutuyla çarpışmışlar ve onların geçimlerini kısıtlamaktan başka bir şey de yapamamışlardır. Dolayısıyla günümüze kadar sorun yerinde saymaya ve siyasî şartlar değişmeye devam etmiştir.

Yerel vatansızlık yada devletin ıtlak ettiği -yasadışı bir şekilde ikamet eden gurup- yada uluslararasında -vatansızlık- şeklindeki bir adlandırma şeri olmayan bir ıstılah olup Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in 14 asır önce İslam Devleti'ni kurmasından bu yana da Müslümanlar böyle bir şeyi bilmemişlerdir. Zira Müslüman ülkelere yerleşen herkes -ister Müslüman ister gayrimüslim olsun- devletin tebaasındandır ve onun tabiiyetini taşır. (Ki burası onun oturmaya razı olduğu bir dârdır.) Ancak Müslüman ülkelerin dışına yerleşen herkes, -ister Müslüman ister gayrimüslim olsun- devletin tebaası olmayı hak edemez ve onun tabiiyetini de taşıyamaz. Dolayısıyla İslam'da vatansızlık adında bir şey yoktur. Dolayısıyla da devletin tebası için, temel ihtiyaçların doyurulmasının garantilenmesiyle temeyyüz eden haklar vardır ki bu da; bütün herkesin tek tek yiyecek, giyecek ve konut ihtiyaçlarının karşılanması ve mümkün olduğunca lüks ihtiyaçlarının karşılanmasına da imkân verilmesidir. Ayrıca güvenlik, sağlık ve öğretim gibi ümmetin temel hizmetlerini sağlamakta devlete ait olup bu, bütün tebaalar için geçerlidir. Zira bunlar, devletin tebaasının şeri olan haklarıdır. Temel ihtiyaçların karşılanmasını devlet, ya iş bulma, arazi ikta etme, tarım ve sanayiye destek verme ve ticarî kolaylık sağlamak yoluyla dolaylı bir şekilde yerine getirir yada çalışamayan ve nafakasını karşılayacak biri olmayan kişilere bağışlarda bulunmak ve konutlar dağıtmak yoluyla doğrudan yerine getirir.

Vatansızların devletin tebaasından sayılarak haklarının verilmesi geçim savaşına neden olmaktadır şeklindeki bir inanç, şeran batıl bir inanç olup Allah hakkında da su-i zanda bulunmak demektir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ "Semada rızkınız ve size vaat edilen başka şeyler vardır." [Zâriyât 22]

Nitekim Allah, her nefsin rızkına ve eceline kefil olmuştur. Dolayısıyla Allah'ın kendileri için meşru saydığı haklarının verilmesi yoluyla vatansızlardan zulmün kaldırılması, geçimimizi sıkıntıya sokar zannına kapılmak yada Allah ile olan güvenin zayıflamasına yol açan ve O'nun hakkında su-i zan olan başka zanlara kapılmak caiz değildir. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

قُلْ لَوْ أَنْتُمْ تَمْلِكُونَ خَزَائِنَ رَحْمَةِ رَبِّي إِذًا لَأَمْسَكْتُمْ خَشْيَةَ الْإِنْفَاقِ وَكَانَ الْإِنْسَانُ قَتُورًا "De ki: Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir." [İsrâ 100]

Ey Müslümanlar!

Allah, zulmü Kendisine haram kıldığı gibi onu insanlar arasında da haram kılmıştır. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Rabbinden rivayet ettiği hadiste şöyle buyurmuştur:

إني حرمت الظلم على نفسي، وجعلته بينكم محرماً، فلا تظالموا "Ben zulmü kendime haram kıldım; onu sizin aranızda da haram kıldım; öyleyse birbirinize zulmetmeyiniz." [Müslim rivayet etti]

Ve bir sahih hadiste Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إن الظلم ظلمات يوم القيامة "Zulüm, kıyamet gününün karanlıklarıdır." [Muttefikun Aleyh]

Dolayısıyla Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], canı yada malı hususunda insana zulmetmekten nehyetmiştir. Dolayısıyla da Müslüman Müslümana asla zulmetmez. Bu zulümlerden biri de; Müslümanların ülkelerinden bir ülkeye yerleşmiş olan Müslüman bir gurubun, İslam'la hiçbir ilgisi yok gibi boş gerekçeler altında meşru haklarının engellenmesidir. Zira bir devletin altına yerleşmiş olan herkes, ister Müslüman ister gayrimüslim olsun tabiiyet hakkına sahiptir. Dolayısıyla devletin en önemli görevlerinden biri de; ister Müslüman ister zimmi olsun gözetim haklarının tümünde tebaası arasında eşit davranmasıdır. Zira gözetimde herhangi bir ayrımcılığın gerçekleşmesi caiz değildir. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ "Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizi tanıyasınız diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok ittika edeninizdir. Şüphesiz Allah Alîm ve Habîrdir." [Hucurât 13]

Ey Müslümanlar!

İslam'ın dışında sizin için onurlu bir hayat yoktur. Dolayısıyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatı tatbik edilmedikçe üzerinizdeki ayrımcılık ve nefret kalkmayacaktır. Nitekim sizler, demokrasiyi, kapitalizmi, kavmiyetçiliği ve vatancılığı denediniz. İşte insanların hali parçalanmışlık içerisinde olup hayatın tüm yönlerinde de ayrılıklar olmuştur. O halde Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in rayesini kaldırın ve tek kurtuluşunuz olan İslamî Raşidi Hilafet Devleti yoluyla Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın şeriatını ikame etmek için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışın. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] sizinle beraberdir ve asla amellerinizi eksiltmeyecektir.

 

Devamını oku...

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا "Her kim de zikrimden yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olur." [Tâ-hâ 124]

  • Kategori Pakistan
  •   |  

2012 Mayıs ayının sonunda öngörülen Pakistan ulusal bütçesiyle ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Ferhatullah Bâbâr 08. Şubat'ta şöyle demiştir: "Normal vatandaşlara sübvansiyonların sunulması politikasında nitelikli bir değişim olmalıdır." Bu hükümetin, insanların acılarıyla ilgilenmediğini bilmemiz bizim açımızdan yeterli değildir. Bilakis mevcut kapitalist rejimin altındaki her hükümetin, geçmişte de yapamadığı gibi refahı gerçekleştirmesinin imkansız olduğu yada bir 60 yıl daha geçse dahi en küçük bir rahatlığı bile gerçekleştiremeyeceğinin anlaşılması gerekmektedir.

Pakistan'ın kurulmasında bu yana; ister askerî isterse de siyasî liderliktekiler olsun bir biri ardına gelen yöneticiler, sadece Batılı sömürgecilerin çıkarlarına hizmet eden kapitalist sömürgeci rejimi tatbik etmişlerdir. Nitekim bugüne kadar hainler ve Batılı efendileri, geçen on yıllar boyunca ümmetin servetlerinden milyarlarca dolar gasbetmişlerdir. Buda Batı dünyası da dahil her yerde olduğu gibi insanlardan küçük bir azınlığın elindeki servetin pekiştirilmesi için tasarlanmış mevcut kapitalist rejimin kullanılması yoluyla olmuştur. Nitekim nüfusun temel ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olandan daha fazla olan bu servet güzel bir şekilde kullanılsaydı, Pakistan'ı yoksulluktan yada herhangi bir kredi ihtiyacından hali zengin bir devlete dönüştürebilirdi. Gelecek açısından olana gelince; mevcut yöneticilerin yerine yeni yöneticilerin geçmesi, gerek siyasi tabakanın ifraz ettiği seçimler gerekse askeriyedeki emeklilik ve terfi yoluyla olsun Washington yada Londra tarafından onaylanmaktadır. Dolayısıyla bu hain yöneticilerin tutumu hakim olmaya devam ettiği ve kapitalist küfür rejimi aynen uygulandığı sürece acılar daha da artacaktır.

Ama Hizb-ut Tahrir'in gerçek muhlis siyasileri, Hilafet Devleti'ni kurmak için Silahlı Kuvvetler içerisindeki muhlis subaylardan nusreti aldıklarında; işte sadece o zaman Müslümanlar, İslam'ın tatbik edilmesi ve ekonomik sisteminin uygulanması yoluyla rahat bir nefes alabilecekler ve ekonomik refahın keyfini çıkarabileceklerdir.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Herkese verilmesi gereken kamu kaynaklarını, bireysel karların gerçekleşmesi için istismar etmeleri amacıyla hainlerden, tabilerinden ve akrabalarından oluşan birtakım kapitalistlere teslim eden kapitalist rejimin altında elektrik, doğalgaz, dizel, gazyağı ve benzin eksikliğinden dolayı katlanılmaz acılarınız asla hafiflemeyecektir. Bu nedenle enerji fiyatları, bol miktarda oldukları halde birkaç yıl içerisinde birçok kez katlanmıştır. Buda sanayiyi felce uğratmış, işsizlik oranlarının yükselmesine yol açmış ve milyonlarca genci, geleceğinden umutsuz işsiz bir şekilde sokaklarda dolaşmaya terk etmiştir. Ancak Hizb-ut Tahrir Hilafet'i kurduğunda, rahat bir nefes alacak ve enerjiyi makul ve uygun fiyatlarla elde edeceksiniz. Çünkü Hilafet Sistemi'nde, kamu mülkiyetleri özelleştirmeye, özel mülkiyetler de kamulaştırmaya tabi tutulmayacaktır. Dolayısıyla kamu mülkiyetlerinin gerçek sahipleri insanlar olacağı gibi devlet de halk adına sadece onun işlerini gözetecektir. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

الناس شركاء في ثلاث: الماء والكلأ والنار "İnsanlar şu üç şeyde ortaktırlar: Su, ateş ve mera." [Ahmed]

Buna göre petrol kuyuları, doğalgaz, kömür madenleri ve tüm enerji santralleri de dahil enerji kaynakları, özelleştirmeye tabi tutulamazlar. Zira Hilafet, bu kamu mülkiyetlerini kesinlikle siyasî bir tabaka ve nüfuz sahiplerinin çıkarları için istismar etmeyecek bilakis toplumun tamamının faydalanmasını sağlayacaktır. Buda enerji ve yakıt fiyatlarındaki yükselişi önemli ölçüde azaltacak, insanların ihtiyaçları karşılanacak ve felce uğrayan sanayi ile tarım sektörüne yeni bir soluk aldıracaktır. Ayrıca İslam, bu kaynaklarının ihracat gelirlerinin Hilafet'in hazinelerine konulmasını ve bunların ırkına veya diline veya cinsine veya dinine bakılmaksızın Hilafet Devleti'nin tüm tebasına harcanmasını vacip kılmıştır. Dolayısıyla şu anda sizler, Hizb-ut Tahrir'in bu tür konuları idrak ettiğini ve bunların uygulanmaları için ciddi bir şekilde çalıştığını bilmektesiniz.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Şüphesiz sizler, mevcut rejim ile kapitalizmin altında size dayatılan vergilerden dolayı çektiğiniz acının hafiflemesine asla tanık olamayacaksınız. Zira yetki sahibi zalim yöneticiler, istedikleri gibi ve diledikleri şekilde vergiler koymaktadırlar. Aslında geçen altmış yıl boyunca ordu ve siyasî tabaka içerisindeki yöneticiler ve sömürgecilerin ajanları, devletin toplam gelirinin yarısından fazlasına ulaşacak derecede satış vergisi ve diğer dolaylı vergileri artırmışlardır. Buda on milyonlarca insanın sefaletine yol açmıştır. Ancak Hizb-ut Tahrir Hilafet'i kurduğunda, vergilerden dolayı acılar çekmeyeceksiniz. Zira bu, şeran haramdır. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

لا يدخل الجنة صاحب مكس "Meks (gümrük vergisi) sahibi cennete giremez." [Ahmed]

Bu nedenle devletin, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun taleplerine icabet ederek insanlara vergi koymasına izin verilmeyecektir. Nitekim Hilafet Devleti'nin hazine gelirleri, sadece Allahu [Subhânehu ve Te'âla] tarafından belirlenmiştir. Zira İslam'da, halkın mülkiyetinin özel bir kutsallığı vardır ve Hilafet Devleti bunları, "vergi" gerekçesi altında vatandaşlardan çalamaz. Çünkü adil bir devletin gelirlerini belirleyen sadece Allahu [Subhânehu ve Te'âla] olup bunları yalnızca harcamaya muktedir olanlara tevdi etmektedir. Ayrıca İslam, doğalgaz, petrol, bakır, altın, tarımsal üretim, öşür ve harac gibi kamu mülkiyetleriyle ticaret malları üzerindeki zekat yoluyla elde edilen sanayi gelirleri de dahil gelirlerin harcanması hususunda nevine münhasır bir sistemdir. Dolayısıyla bu gelirleri devlet, baskı ve kısıtlama yapmaksızın insanların işlerinin gözetimi için harcamalıdır. Nitekim şu anda sizler, Hizb-ut Tahrir'in bu tür konuları idrak ettiğini ve bunları uygulamaya hazır olduğunu bilmektesiniz.

Sizler, mevcut rejimin altında gıda, giyim ve barınak fiyatlarının yüksekliğinden dolayı çektiğiniz acıların hafiflemesine asla tanık olamayacaksınız.  Zira mevcut yöneticiler, kağıt para ve bunların daha fazla basılmasını benimseyen kapitalist bir politikayı tatbik etmektedirler. Buda bunların değerlerinin azalmasına ve fiyatlarının katlanılamaz boyutlara yükselmesine yol açmaktadır. Nitekim İngiliz işgali öncesinde 11 gram altından daha fazlasına denk düşen Rupi, kapitalist rejimin tatbik edilmesinden ikiz yüz (200) küsur yıl sonra, yani şu anda bir gram gümüşün %9'dan daha azına denk düşer bir hale gelmiştir! Küfür yönetiminin altındaki her geçen ayla birlikte onun değeri daha da düşecektir. Ancak Hizb-ut Tahrir'in Hilafet'i kurmasının ardından, fiyat artışının bertaraf edilmesiyle birlikte rahat bir nefes alacaksınız. Çünkü İslam, paranın altın ve gümüşle desteklenmesini farz kılmıştır. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] Müslümanlara, devletin parası olarak 4.25 grama denk düşen altın dinar ile 2.975 gram ağırlığındaki gümüş dirhemler oluşturmalarını emretmiştir. Zaten Hilafet'in bin küsur yıl sabit fiyatların keyfini çıkarmasının nedeni de budur. İşte şu anda sizler, Hizb-ut Tahrir'in bu tür konuları idrak ettiğini ve bunların uygulanması için muhlis bir şekilde çalıştığını bilmektesiniz.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Sizler, mevcut rejimin altında kitlesel işsizlikten kaynaklanan sefaletin ve ümitsizliğin hafiflemesinin keyfini çıkaramayacaksınız. Zira Pakistan nüfusunun büyük çoğunluğunun kırsal bölgelerde olmasına ve onlardan bir kısmının da mükemmel tarımsal kaynaklara sahip olmasına rağmen sömürgeci rejiminin altındaki toprak mülkiyeti, onları buraları ekmekten yoksun bırakmaktadır. Hatta onlar, sahibi olmadıkları toprakları ekmekteler dahası çiftçiler buraları kiralamaktadırlar. Dolayısıyla onlar, nafakalarını karşılayamadıklarından dolayı şehirlerde iş aramak zorunda kalmışlardır. Ancak Hilafet kurulduğunda sizler, tarımsal üretimde büyük artış göreceksiniz. Zira İslam, tarım arazilerinin mülkiyeti ile bunların ekilmesinin arasını rapdetmiştir. Zira Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

مَنْ عَمَّرَ أَرْضًا لَيْسَتْ لأَحَدٍ فَهُوَ أَحَقُّ "Her kim birine ait olmayan bir araziyi imar ederse o ona daha müstahaktır." [Buhari rivayet etti]

Ayrıca İslam, art arda üç yıl ekilmeyen tarım arazilerinin sahibinden alınmasını belirtmiştir. Buda tarım arazilerinden tam bir şekilde istifade edilmesini sağlayacağı gibi tarım üretimini de artıracaktır. Bunun yanı sıra Hilafet Devleti, topraklarını ekmeye muktedir olamayanlara faizsiz hibe yada krediler verecektir. Böylece aylar içerisinde, bütün toprakların işlenmesinde bir artış olacağı gibi kırsal alanlarda yaşayanların girişinde de bir artış olacaktır. İşte şu anda sizler, Hizb-ut Tahrir'in bu tür konuları idrak ettiğini ve bunların uygulanmasında samimi olduğunu bilmektesiniz.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Dünyanın, kapitalizmin zulmünden dolayı yanıp tutuştuğu bir sırada burada sizlere, Hizb-ut Tahrir'in Allah'ın izniyle yakında kurulacak Hilafet Devleti'nin altında pratik olarak uygulamayı taahhüt ettiği İslam'ın bazı mübarek çözümlerini sunduk. O halde Hizb-ut Tahrir'in muhlis siyasetçilerinin etrafında toplanın ve Pakistan Silahlı Kuvvetleri içerisindeki babalarınızdan ve evlatlarınızdan acilen Hilafet Devleti'ni kurması amacıyla Hizb-ut Tahrir'e nusret vermelerini talep edin. İşte sadece o zaman petrol, doğalgaz,  altın ve ziraat arazileri gibi muazzam servetler ümmetin olacak, yakıtlarda ekonomik bir devrim gerçekleşecek ve daha önce bin küsur yıl olduğu gibi Hilafet Devleti ekonomide lider bir hale gelecektir. Nitekim Subhânehu ve Te'âla hak kavlinde şöyle buyurmaktadır:

كَيْ لا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الأَغْنِيَاء مِنكُمْ "İçinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir güç olmasın diye." [el-Haşr 7]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Esad Rejimi'nin, Lübnan'daki Yeni Cürmünü Yeniden Bu Rejim İçin Bir Gerekçe Yada Aklanma Olarak mı Göreceğiz?!

İşte mücrim Beşar'ın kurbanlarından yeni bir kurbanda, Suriye ile Lübnan arasını ayıran sınırlar içerisinde düşmüştür. Zira bir Kameraman, kendilerini selamlamaları ve sınırdan uzaklaşmakla ilgili emirlerine uymalarının ardından Esad'ın askerlerinin kurşun hedefinden kurtulan arkadaşlarıyla birlikte uzaklaşmaya çalışırken arabasının içerisinde soğukkanlılıkla kurşun yağmuruna tutularak öldürülmüştür.

Biz, sınırların içerisinde yada dışarısında akıtılan kanların arasını ayırmıyoruz. Zira kanın kutsallığı, burada veya orada birdir. Dahası biz, bir tek ümmetin evlatlarını ayıran Gavro sınırlarını tanımıyoruz. Ancak bu olay, insanlara karşı işlediği vahşetlere rağmen hala küstahça mücrim rejimi destekleyen siyasilerin ve güvenlikçilerin kavraması gereken bir mesaj vermektedir.

Mücrim Esad rejimi yanlıları; kendilerine verilen sınırlar içerisinde, yani Lübnan'da, sınırların çakıştığı yada hedef alınan kişilerin silahlı oldukları veya kaçakçı oldukları yada Suriye ordusunun güvenliğini korumak için hareket ettiği gerekçesiyle işlenen cürümleri kasıtlı olarak örtbas etmektedirler... Ancak bu olay, herhangi bir belirsizlik içermediğinden onlar için bir talihsizlik olmuştur. Zira iki devlet arasını ayıran Güney'deki büyük nehrin sınırları çakışmadığı gibi el-Cedid kanalı muhabirlerinin -ki bu kanal, Suriye rejimi karşıtı değildir-, herhangi bir güvenlik ve benzeri düşmanlık eylemleri işledikleri şeklindeki suçlamalara da bir yer yoktur. Nitekim bu muhabirlerin taşıdıkları tek şey kamera olduğu halde kurşun yağmuruyla karşı karşıya kalarak bu masum genç öldürülmüştür.

O halde bunu, yeniden bu barbar rejim için bir gerekçe yada aklanma olarak mı göreceğiz?!

Devamını oku...

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِنَ الأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ "Sonra seni (din) emrinden bir şeriat sahibi kıldık. Artık sen ona tabi ol, bilmeyenlerin hevalarına tabi olma." [Casiye 18]

  • Kategori Tunus
  •   |  

Tunus'taki halkımızın son dönemdeki hareketlerini takip eden biri, açıkça Müslümanların bir yönde yöneticiler ile basın organlarının da başka bir yönde yürüdüğünü görecektir. Nitekim insanlardan büyük bir kalabalık, tekbirler ve tehliller getirip Resullullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in rayesi olan Ukab rayesini kaldırarak sokaklara dökülmüşler ve saf-temiz İslam akidesinden kaynaklanan Allah'ın şeriatıyla hükmedilmesi çağrısında bulunmuşlardır. Bunun üzerine basın organları ve yöneticiler, bu samimi duyguları çevrelemek ve bastırmak için komplolar kurmalarının yanı sıra basın ve siyasilerin konuşmaları, bu hareketleri marjinalleştirme, onu küçük görme ve Tunus halkını temsil etmeyen halk guruplarından oluşan küçük bir gurubun hareketlenmeleri şeklinde gösterme yönünde olmuştur. Yöneticilere gelince; onlardan laik olanlar, Müslümanların Rablerinin şeriatının tatbik edilmesiyle ilgili taleplerine karşı çıkarlarken onlardan İslamî karaktere sahip olduğunu iddia edenler ise hızla İslam'ın tatbik edilmesine çağırmanın "ülkenin (Batılı kafirin dini ve şeriatı olan) demokrasiye geçiş sürecini ifsat etmekle tehdit eden bir mesele olduğunu" dikkate alarak yeni anayasada İslam şeriatına işaret edilmesine karşı çıkacaklarına dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Ayrıca onlardan bazıları, önceki anayasanın ilk bölümünü korumakla yetineceklerini söylemişlerdir ki o bölümde, (Allah'ın kulları için razı olduğu) şeriatın rolüne hiç bir işarette bulunulmaksızın devletin dininin İslam olduğu metni geçmektedir.

Müslümanların ardışık hareketlenmelerine dönük bu kasıtlı çarpıtmaya karşılık aşağıdaki gerçekleri açıklarız:

1- Tunus halkından olan Müslümanlar, diğer guruplar kapsamındaki küçük bir gurup değillerdir. Bilakis onlar, İslam'ı Kuzey Afrika ile Endülüs'e yaymak için bu tayyib ülkeden çıkan fatih sahabelerin ve mücahit komutanların torunları olan bu ülkenin halkıdırlar. Nitekim bugün, kafir Batılı kültürle boyanmış, sömürgeci kafirin kucaklarında yetişmiş, kendilerini Allah yolundan alıkoyan ve onu eğriltmek isteyenlerin ayakları altında aşağılık hizmetçiler yapmış az bir gurubun dışında yeniden İslam onların talepleri ve emelleri olmuştur.

2- İslam'ın tatbik edilmesi, sadece insanların ekseriyetinin onayının şart olduğu bir talep değildir. Bilakis o, onlara Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i Kur'an-il Kerim ve sünnet-il mutehhara ile gönderen, ona Allah'ın kendisine indirdiklerinin tamamını tatbik etmesini, onunla hükmetmesini ve hayatın işlerinden herhangi birinde ondan başkasıyla hükmetmemesini emreden insanların yaratıcısı ve maliki Allahuteala'nın bir farzıdır. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللّهُ"İnsanlar arasında, Allah'ın Sana gösterdiği şekilde yönetesin diye sana kitabı hak ile indirdik." [en-Nisâ 105]

Ayrıca onu, yani Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i, insanların hevasına tabi olmaktan ve Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmekten nehyederek insanların Allah'ın kendisine hak olarak indirdiği şeylerin bazıları hakkında fitneye düşürmesi hususunda da onu uyarmıştır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ "Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve ona müheymin olmak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) gönderdik. Onların aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Sakın onların hevalarına tabi olma." [el-Mâide 48]

Ve Celle Şe'nuhu şöyle buyurmuştur:

وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللّهُ إِلَيْكَ Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet! Onların hevalarına tabi olma ve Allah'ın Sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın! [el-Mâide 49]

Doğal olarak Allah'ın, Resulüne olan hitabının ümmeti için de bir hitap olduğu bilinmektedir. Ayrıca Allah'ın indirdikleriyle hükmetmek, resule vacip olduğu gibi bütün Müslümanlara da vaciptir. Nitekim Allah Müslümanlara, subutu ve delaleti katî olan Kur'an'ın açıkladığı şekilde Allah'ın indirdikleriyle hükmetmelerini emretmiş ve Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenleri de ya kafir ya zalim yada kafir saymıştır. Zira O, şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ "Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." [Maide 44]

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin tâ kendileridir." [el-Mâide 45]

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [el-Mâ'ide 47]

Dolayısıyla iman, Allah'ın Resulüne indirdikleriyle hükmetmekle irtibatlandırılmıştır:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılmadıkça iman etmiş olmazlar!" [en-Nîsâ 65]

Nitekim Müslümanlara, Allah ve Resulünün hükmüne tam bir teslimiyetle teslim olmalarını ve içlerinde İslam ile hükmedilmesine dönük hiçbir sıkıntını duymamalarını vacip kılmıştır. Zira O, şöyle buyurmuştur:

ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Sonra içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça..." [en-Nîsâ 65]

Ve şöyle buyurmuştur:

وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ "Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın!" [el-Mâide 49 50]

Yani az bir kısmından ve herhangi yakın bir zamana kadar olsa bile demektir.

3- Allah'ın kitabı ile kerim Nebisi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetinin yok sayıldığını açıklayan 1959 anayasasının birinci maddesinin onaylanması, açık ve net bir şekilde yöneticiler ile kurucu meclis içerisindeki yetkililerin, Burgiba ve ondan sonraki Bin Ali'nin helak olmuş çizgisinde yürüdüklerine delalet etmektedir ki onlar; İslam'ı hayattan açıkça ayırdığı halde devletin dininin İslam olduğu şeklinde insanları aldatmışlar ve Müslümanların bir kez daha küfür hükümlerine boyun eğdirilmesinde ve sömürgeci kafirin kolayca kontrol etmesi için Müslümanların ülkelerinin diğer Müslüman ülkelerden ayrı olarak kalmaya terk edilmesinde ısrar etmişlerdir.

Bu bağlamda Müslümanların Allah'ın şeriatıyla hükmedilmesi çağrılarına karşı çıkanlara şu hatırlatmaları ve nasihatleri yöneltiriz: Sizler Müslümansınız. O halde samimi bir şekilde Allah'a tövbe ediniz, Kur'an'a açıkça aykırı olan bu ifadelerden vazgeçiniz, kelime oyunu yapmaksızın insanlara hakkı açıklayınız, hevalarınızdan ve insan ile Cin Şeytanlarının sizlere verdiği vesveseleri terk ediniz, Bin Ali'den vazgeçtiği gibi kullandıktan sonra tereddüt etmeksizin sizlerden de vazgeçecek olan kafir Batı'nın arkasında solumak yerine Rabbinizi razı etmek için çalışınız. Şimdi sizlere, Rabbimizin Nebisi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e kavmine okumasını emrettiği ayeti okuyacağız. Zira Celle ve Alâ şöyle buyurmuştur:

وَٱتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ ٱلَّذِيۤ آتَيْنَاهُ آيَاتِنَا فَٱنْسَلَخَ مِنْهَا فَأَتْبَعَهُ ٱلشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ ٱلْغَاوِينَ وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَـٰكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى ٱلأَرْضِ وَٱتَّبَعَ هَوَاهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ ٱلْكَلْبِ إِن تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَث ذّٰلِكَ مَثَلُ ٱلْقَوْمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَٱقْصُصِ ٱلْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ "Onlara (yahudilere), kendisine ayetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku. Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevasının peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; umulur ki düşünürler." [Âraf 175-176]

فَإِن تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَأَلْتُكُمْ مِّنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِىَ إِلاَّ عَلَى ٱللَّهِ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ ٱلْمُسْلِمِينَ "Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim Allah'tan başkasına ait değildir ve bana müslümanlardan olmam emrolundu." [Yunus 72]

İnsanları, hak bir davete, yani sadece İslam'ın tatbik edilmesine davete davet eden faziletli alimlere de deriz ki:

Sizler, Nebi [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in varisleri ve onun dininin emanetçilerisiniz. Nitekim Allah sizden, insanlara hakkın açıklanması hususunda söz almıştır. O halde onu gizlemeyiniz. Zira sizler çok iyi biliyorsunuz ki; İslam'ı hayat alanına geri döndürmek, şeriatın yasama kaynaklarından yada esasî kaynaktan bir kaynak olduğu şeklinde geçen metinde insanı yasa koyucu kılan anayasa maddesinin konulmasıyla olmaz. Bilakis İslam'ın geri dönmesi, azim Kur'an'ı ve kerim Nebimiz [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in sünnetini anayasa ve tüm kanunların tek kaynağı kılan bir devletle mümkündür. İyi biliniz ki sizin yardımcınız Allah'tır ve sizlerden niyetlerinde samimi ve kararlarında sağlıklı olanları da asla terk etmeyeceklerdir. O halde siz Allah'a yardım ediniz ki Allah ta size yardım etsin ve ayaklarınızı sabit kılsın. Yine iyi biliniz ki Müşrikler kerih görseler de Allah nurunu tamamlayacaktır. O halde Allah'ın şu nitelemesinin intibak ettiği kullarından olunuz:

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ "Bir kısım insanlar onlara (müminlere); "Düşmanlarınız olan insanlar size karşı (bir ordu ile) toplandılar, aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını daha da arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" dediler." [Âl-i ‘İmrân 173]

Ey Faziletliler:

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak, içeride Allah'ın şeriatını tatbik edecek ve [لا إله إلاّ الله] rayesini davet ve cihat yoluyla dünyaya taşıyacak sadece Allah için olan devletin kurulmasının Müslümanların hayati bir meselesi olduğunu idrak ettiğimizden, kafirlerin ve ajanlarının tüm tuzaklarına rağmen yarım asırdır bu devleti kurmak için çalışmaktayız. Dolayısıyla bizler, hem kendimizin hem de sizlerin hayrını istediğimiz gibi İslam'ı insanlar arasında tek düzenleyici kılan davete katılmanızı da istiyoruz. Yine bu mübarek daveti, anayasası kitap ve sünnetten alınmış olmasının yanı sıra egemenliğin sadece alemlerin Rabbine ait olduğu bir devlet olan Hilafet'in kurulmasına davet şeklinde tamamlamanızı istiyoruz. Zira bu azim farzı eda etmeye sizler daha layıksınız. Dolayısıyla samimi ve muttaki bir alim, bu hususta daha hak sahibidir. Ayrıca sizlerden, Allah'ın nusreti, fazlı ve nimeti sayesinde İslam'ın eksiksiz kamil bir şekilde uygulanacağı bir devlet nasip etmesine kadar bu hayır için çalışmak üzere bizlere katılmaya devam etmenizi talep ediyoruz.

Ey Müslümanlar! Ey Ukbe'nin, Tarık'ın ve İbn-u Ziyad'ın Torunları! Sizlere gelince:

Tekbirleriniz ve Resulullah'ın rayesini yükseltmeniz azim bir ameldir. Allahuteala'dan bunu, hasanet mizanınıza yazmasını temenni ediyoruz. Zira bu, Hilafet Devletinizi yıkan, varlığınızı elli küsur parçaya bölen, ardında da başınıza sizleri zulüm ve baskıyla yönetecek ajan yöneticiler diken sömürgeci kafirin yüzüne vurulmuş bir tokat mesabesinde olmuştur. Dolayısıyla tekbirleriniz, İslam'ın vicdanlarınızın derinliklerine kadar kök saldığının bir göstergesi olup tekbirleriniz, telbiyeleriniz ve her defasında alemlerin Rabbinin şeriatının nusret bulmasına dönük nidalarınız, kesinlikle artık onun zamanının geldiğini göstermektedir. Dolayısıyla da bu davetimiz, ciddi olup bir şaka değildir. Bu nedenle faaliyetlerinize ve sloganlarınıza, şeriatın tatbik edilmesine dönük sahih şeri anlayışın egemen olması için çalışınız ve Rabbinizin sizin için razı olduğu köklü çözümün alternatifini kabul etmeyiniz ki böylece İslam, eksiksiz kamil bir şekilde tatbik edilsin ve yöneticisi de; bütün Müslümanları Allah'ın dini üzere bir araya getirecek, onları Allah'ın hükümleriyle gözetecek, Müslümanları Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, إنّما الإمام جنة يقاتل من ورائه ويتقى به "İmam [Halife] bir kalkandır onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." Buyurduğu şekilde koruyacak, Müslümanlarla birlikte ve onlarla beraber gerek kendi ülkelerini gerekse bütün Müslüman ülkeleri sömürgeci kafirin pisliğinden temizleyecek olan Halife olsun.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Anayasa, Sadece İslam Akidesinden Kaynaklanan İslamî Bir Anayasa Olmalıdır ve Çoğunluk Yada Azınlık Önemli Değildir

Halk Meclisi ve Şura Konseyi'nin, % 50'si parlamento içerisinden ve %50'side dışarıdan olmak üzere anayasa taslağını hazırlayacak olan kurucu komitenin oluşturulmasına dönük oylamayı yapmasının ardından bu iki konsey, aynı şekilde komitenin yüzdelik seçimini de yapmıştır ki böylece komiteye katılanların oranı, Adalet ve Özgürlük Partisi temsilcilerinden 62 üye, Nur Partisi'ni temsil edenlerden 11 üye olup toplam %73 oranında olacak olmasının yanı sıra diğer temsilciler de diğer partiler yada bağımsızlardan olacaktır. Ancak bu oran, İslamî akımın İslamî olarak formüle edilmiş bir anayasa koyulmasını etkileyecek olmasından korkan laik eğilimi hoşnut etmemiştir. Zira 27.03 günü, Mısır'ı siyasî taifecilik rengiyle boyayacak olan bir anayasa getirecek olması dikkate alınarak "Anayasanın Kurtarılması" için parlamentonun onayladığı "Kurucu Komite" reddedilmelidir sloganları altında parlamentoya doğru yapılan yürüyüşte 20 küsur parti ve hareket ortaya çıkmış ve yürüyüşte, toplumun ve ülkenin bütün kesimlerinin temsil edilmesinin garantilenmesini yüklenecek olan bir komitenin seçilmesi için yeni mekanizmaların geliştirilmesi talep edilmiştir. Bunun ardından kurucu komiteden ardı ardına çekilmeler başlamış ve sonra da Askerî Konsey, herkesin memnuniyeti için diğer eğilimlerden olan diğer üyelerinde seçilebilmesi amacıyla Özgürlük ve Adalet Partisi üyelerinin bazlarının koltuklarından feragat etmeleri -ki bu koltuk sayısı 10'dur- şeklinde orta çözüm bulma girişiminde bulunmuştur. Nitekim Askerî Konsey, 30.03'de bir bildiri yayınlamıştır ki bildiride şunlar geçmektedir: "Anayasa savaşının tamamen sonlandırılması, öncelikle bütün taife ve çevreleriyle Mısır halkının yararı için olacaktır. Zira özel kesime ait özel bir anayasa olmayacaktır..."

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak bizler tüm bunları, ayaklanmanın sarmalanması ve Mısır halkının aldatılması olarak görür ve deriz ki:

1- Ümmetin hayatının esasının, insanların ilişkilerinin esasının, zulmü defetmenin ve husumetleri ayırmanın esasının, Sultan ve yönetimin esasının İslam akidesi olması gerekmektedir. Zira Mısır, bir İslam beldesi olup İslam beldesi olarak da kalmaya devam edecektir. Dolayısıyla İslam'dan başkasıyla yönetilmesi de caiz değildir.

2- Anayasa, devletin temel kanunu olup kanun da Sultan'ın emridir. Nitekim Allah Sultan'a, Allahu Subhânehu'nun Resulü [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e indirdikleriyle hükmetmesini emretmiş ve Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmederek Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetmeye ve Resulüne indirdiğinin yetkisi olmadığına inanan kimseyi kafir saydığı gibi inanmayarak hükmeden kimseyi de asi saymıştır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılmadıkça iman etmiş olmazlar!" [en-Nîsâ 65]

Ayrıca İslam'ı Allah'ın indirdikleriyle hükmetmekle sınırlandırmış ve başkasıyla hükmetmek hususunda da uyarıda bulunmuştur. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir." [el-Mâide 44]

İnsanların ilişkilerini tanzim etmeye dönük hükümler koymada insanlara hiçbir yer yoktur. Zira onlar, şeri hükümlerle mukayyettirler. Nitekim Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانتَهُوا "Resul size neyi getirdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan kaçının." [el-Haşr 7]

Bu nedenle anayasanın, Allah'ın Kitabı'ndan, Resulünün sünnetinden ve bu ikisinin irşat ettiği sahabenin icması ve şeri kıyastan alınması gerekir ve bu hususta çoğunluğun yada azınlığın görüşü önemli değildir.

4- Bu anlamda biz, Halk Meclisi Başkanı Saad Katatni'nin Kurucu Meclis Başkanı olarak seçilmesinin ardından anayasanın hazırlanması için yaptığı konuşmasındaki şu sözlerini reddediyoruz: "Meclis, bütün halkın görüşlerine kapısını açacaktır. Sonra anayasa hazırlığının tamamlanmasının ardından onu, güç vermesi amacıyla referandum için halka götüreceğiz ki böyle otoritelerin kaynağı halk olsun." Zira İslam'da egemenlik, ümmete yada halka değil şeriata aittir. Dolayısıyla şeri hükümler, hiçbir şekilde oylama yada referandum konusu olamaz. Çünkü şeri hükümler, delilin kuvvetliliğine göre alınarak insanların onu kabul yada reddetmesine bakılmaksızın derhal uygulamaya konulur.

İslam'da yasa koymak, sadece Allah'a ait olup O'nun dışında hiçbir kimsenin helal yada haram kılma hakkı olmadığı gibi insanı veya seçilmiş yada atanmış olsun kurucu komiteyi yasa koyucu kılmakta İslam'da büyük bir cürümdür. Nitekim et-Tirmizî, Adiyy ibn-u Hâtim'in şöyle dediğini tahric etti:

أتيت النبي وفي عنقي صليب من ذهب، فقال يا عدي اطرح عنك هذا الوثن. وسمعته يقرأ في سورة براءة "Boynumda altından bir haç olduğu halde Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geldim. Bana dedi ki: "Ey Adiy üzerinden şu putu at! " Onu Bera [Tevbe] suresindeki şu ayeti okurken işittim:

اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَاباً مِّن دُونِ اللّهِ "Allah'ı bırakıp rahiplerini ve hahamlarını.... Allah'tan başka Rabler edindiler..." [et-Tevbe 31]

قال: أَمَا إنهم لم يكونوا يعبدونهم، ولكنهم كانوا إذا أحلوا لهم شيئاً استحلوه، وإذا حرّموا عليهم شيئاً حرّموه Dedi ki: "İnsanlar ise onlara ibadet etmiyorlar, velakin onlar kendilerine herhangi bir şeyi helalleştirdiklerinde o şeyi helal sayıyorlar ve onlar kendilerine herhangi bir şeyi haramlaştırdıklarında o şeyi haram sayıyorlardı."

إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلامُ "Allah katında din İslam'dır." [Âl-i İmran 19]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Ülkenin Sivil ve Ordu Subayların Arasından Hilafet'i Destekleyenlerden "Temizlenmesine" Karşı Protestolar Düzenlemektedir

Hizb-ut Tahrir, hükümetin sivil ve askerî subayların arasından Hilafet'i destekleyenlere dönük baskısına karşı Karaçi, Lahor, İslamabad ve Peşaver'de protestolar düzenlemiş ve göstericiler, "Sivil ve Askerî Liderlikteki Amerikan Yanlısı Hainler, Sivil ve Askerlerin Arasından Hilafet'i Destekleyenlere "Temizleme" Politikası Uygulamaktadırlar" ve "Amerika'yı Pakistan'dan Kaldırıp Atınız. Zira Kaos ve Karışıklığın Gerçek Sebebi Odur" yazılı pankartlar taşımışlardır. Nitekim Hizb-ut Tahrir üyeleri, protestoculara yaptıkları konuşmada ajan yöneticilerin, ülkeyi sivil ve askerî kurumlarda Hilafet için çalışanlardan "temizlemek" için çaba sarfettiklerini söylemişlerdir. Ayrıca ünlü diş cerrahı Rahimyar Hân ile Dr. Abdulkayyum'un, sekiz aydan bu yana hala hükümetin gizli organlarının cezaevlerinde işkenceyle karşı karşıya kaldıklarını da söylemişlerdir.

İslamabad ve diğer büyük şehirlerde hükümetin istihbarat teşkilatlarındaki subaylar, Hilafet davetini yüklenenleri görevlerinden uzaklaştırmaları için özel sektör şirketleri başkanlarına baskı uygulamaktadırlar. İşlerinde profesyonel olmalarına rağmen "onların tek suçları", Hilafet Devleti'nin kurulması yoluyla İslam ümmetinin birleşmesini istemeleridir. Nitekim orduda aynı politikayı takip etmektedir. Zira Hilafet'e davet eden subaylar, askerî görevlerinden uzaklaştırılmaktadırlar.

Blackwater ve Amerikan Merkezi İstihbarat Ajansı'nın katillerinin ülkemizde elini kolunu sallayarak dolaşmalarına izin veren bizzat bu hain yöneticilerdir! NATO'nun tedarik yollarının yeniden açılmasını isteyenler de bizzat bu hainlerdir! Dahası Müslümanları insansız hava uçaklarından kurtarmayan bilakis Müslümanların öldürülmesiyle ilgili Pakistan'daki hedeflerin belirlenmesi ve Pakistan savaş uçaklarının kullanılması için Amerikalılara gerekli istihbarat bilgilerini verenler de bizzat bu hain yöneticilerdir! Bu şekilde bu hain yöneticilerin "efendileri", öldürme yada harcamada hiçbir zahmet çekmemektedirler! Yine Pakistan ordusunu, paralı bir güce dönüştürenler de bizzat bu hainlerdir!

Ayrıca konuşmacılar; bu hain yöneticilerin yerine Hilafet kurulmadıkça onların, Pakistan ordusunu Amerika'nın esareti altında tutmak için çalışacaklarını ve Hizb-ut Tahrir'in, Pakistan halkı ile Silahlı Kuvvetleri'ni Amerikan esaretinden kurtarmak için çalışan muhlis bir parti olduğunu söylemişlerdir.

Bunun ardından Hizb-ut Tahrir üyeleri, Hilafet'i destekleyici sloganlar atarak ayrılmışlardır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ürdün Rejimi, "Imadudeen'in" Ülkesine Girmesini Yasaklamakta Israr Etmektedir

Hizb-ut Tahrir Üyesi "Imadudeen Ali Abdulgani Barakat", birçok girişimlerine rağmen hala ülkesine girmesi yasaklanmaktadır. Zira Filistin ile Ürdün arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü'ne kadar ulaşmış, ardından da Hizb-ut Tahrir içerisinde aktif olmasından dolayı güvenlik açısından Ürdün'e girmesi yasak olduğu gerekçesiyle geri döndürülmüştür!

Halbuki bu, tam vatandaşlık haklarına sahip olmasına rağmen böyledir. Zira o, sürekli olarak (9771026834) ulusal sayılı Ürdün pasaportunu taşımakta olup evrensel olarak uygulanan bütün yasalar, bu şekildeki bir vatandaşının ülkesine girmesini yasaklamaz. Şayet elinde onun aleyhine bir şey varsa o zaman ona dava açsın. Ama ona diyor ki; senin güvenlik açısından ülkene girmen yasaktır. Geldiğin gibi geri git. Bunun bir benzeri ne öncekiler nede sonrakilerden birinin başına gelmiştir!

Zulüm, karanlıktan türemiştir. Dolayısıyla zulüm, kıyamet gününün karanlıkları olduğu gibi dünyada da sahibi için bir utanç ve pişmanlıktır. Nitekim devam eden olaylar ve kıymetli halk hareketlenmeleri, zalimlere şok edici bir ders vereceği gibi fecrin gece karanlığını yok ettiği gibi aynı şekilde hak ehli de zalimlerin zulmünü yok edecektir. Belli bir zaman sonra olsa bile.

Sana gelince ey Imadudeen; Şüphesiz Allah, resulü, Hizb-ut Tahrir ve bütün Müslümanlar seninle beraberdir. Senin ülkene girmekten yasaklanman, ülkene haysiyetli ve onurlu bir şekilde geri dönünceye kadar sana eşlik edecek ışık saçan bir madalya olacaktır. O halde sakın üzülme ve ümidini de kesme. Zira salihlerin velisi Allah'tır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Yetimler, Basindva Hükümeti ile Hadi'nin Cebinden Bağış Değil, Müslümanların Beyt-ul Mâl'indeki Zekat Divanın'dan Haklarını İstemektedirler!

Yemen'de günlük olarak yayınlanan hükümetin es-Sevra Gazetesi'nin, 06. Nisan Cuma günkü 17307. sayısında şöyle geçmektedir: "Uzlaşı hükümeti başbakanı Muhammed Salim Basindva Sana'da, 05. Nisan Perşembe günü Sosyal Reform Hayırsever Kurumu'nun düzenlediği Arap Yetim Günü Merasimi'ne katılmış ve hükümetin, Reform Kurumu'ndaki yetimlerin bakım ve gözetim bölümü için yirmi milyon riyal bağışta bulunmasının yanı sıra Abdurabbu Mansur Hadi'nin de şahsi olarak bir buçuk milyon riyal bağışta bulunduğunu açıklamıştır."

İnsanların, hükümetin genel bütçesinden yüz milyarlarca riyalın yasadışı olarak nasıl israf edildiğini bildiği bir sırada Basindva, hükümetin genel bütçesi kapsamındaki Sosyal İşler ve Özel Sigortalar Bakanlığı'ndan kırıntılar bağışlamaktadır.

Yemen'deki mevcut iktidar rejimi, yetimler gibi topluma bir faydası olmayanların sürekli olarak gözetimini yapmanın iktidar rejiminin meselesi olmadığını söyleyen kapitalist bir fikre dayalıdır. Ancak zor durumda kalmamak için kapitalist rejim, yetimleri ile diğer faaliyetlerin gözetimini tevdi etmek üzere hayırsever kurumları inşa etmiş ve kurumlara, temiz yada kirli olarak sunulan bu fonlar için özel kaynaklar belirlenmesini şart koşmamıştır. Ayrıca bünyesinde, kapitalist fikrini bir kusur olarak görmeyen ve hayatlarının son anlarında ebeveynlerin terk edilmesini bir suç saymayan Yaşlı Bakım Kurumları gibi birçok hayır kurumları da bulunmaktadır!

İslam'a gelince; insanların bütün işlerinin daimi olarak gözetilmesi, devletin amellerinin merkezi olup herhangi bir durumda bir başkası için bundan vazgeçmesi caiz değildir. Bu gözetimden biri de fakirler ve miskinler için Beyt-ul Mâl'de özel bir divanın ayrılmasıdır ki buda temiz malın olmasını şart koşan zekatlar ve sadakalar divanıdır. Nitekim İmam Buhari, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: إن الله طيب لا يقبل إلا طيبا "Allah temizdir, temizden başkasını da kabul etmez." Dolayısıyla yetimlerin de paraya ihtiyaçları olursa onlar da fakirlere ve miskinlere dahil edilirler ve onlara da buradan harcama yapılır. Allahuteala şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَابْنِ السَّبِيلِ فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ "Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere, zekat amillerine, müellefe-i kulûba (gönülleri İslam'a ısındırılacak olanlara), kölelere, borçlulara, Allah yolundakilere, yolda kalmışlara mahsustur. Allah Allim'dir, Hakîm'dir" [et-Et-Tevbe 60] Ayrıca Müslüman bireyleri, yetimlere yardım etmeye teşvik etmektedir. Nitekim Sahihi Buhari'de, Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in şöyle buyurduğu geçmektedir: أنا وكافل اليتيم في الجنة هكذا "Ben ve yetimin kefili cennette böyleyiz." Ve Şehadet ve orta parmağını işaret edip ikisinin arasını bir şeyle ayırmıştır.

O halde bize düşen; kapitalist fikir ve dini hayattan ayırmaya dayalı olan ve insanı hayat rejimleri için yasa koyucu yapan mevcut rejimi ile İslam fikri ve [لا إله إلا الله محمد رسول الله] akidesine dayalı olan ve hayat sistemleri bu akideden kaynaklanan nizamının arasını ayırmaktır. Zira akidemizin üzerine kapitalist rejimi de alarak iki ideolojinin arasını birleştirmek, kapitalist ideolojinin ortaya çıkmasından buyana bize isabet eden bir felaket olmuş ve sorumlu olanlar da dahil olmak üzere Müslümanların İslam anlayışı zayıflamıştır. Aynı şekilde devlete ait hükümler ve ameller ile ferde ait hükümler ve amellerin de arasını ayırmalı, bu ikisini birbirine karıştırmamalı ve üzerlerine tatbik edilmesi gerekenin mevcut kapitalist rejim değil de İslam Nizamı olması gerektiğini anlayıncaya kadar insanları aydınlatmalıyız. Ta ki onlar için, hayat işlerinin şeri hükümlere göre olan çözüm keyfiyeti ortaya çıkmış olsun. Çünkü bunları getiren İslam'dır ve Müslümanların siyasî varlıklarının da Allah'ın istediği şekilde olması gerekmektedir. Ki buda; onlara İslam ile hükmedecek ve onlara yaşamın sevincini ve sükunetini geri iade edecek olan Hilafet Devleti'dir. Ahiret sevabının güzeli ve barınağı işte budur.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER