Cumartesi, 17 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/08
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- İngiliz Hükümeti, Bahreyn Tagutunu Altı Hafta Boyunca Yemek Ziyafetine Katılmaya Çağırırken Özbek Tagutu Kerimov'u da Ziyaret Etmiştir

Bahreyn "Kralı" Hamad Bin İsa el-Halife, İngiltere'nin kurduğu rejimini protesto edenlere dönük devam eden kanlı baskınına  rağmen Diamond Jubilee (Elmas Yıldönümü) vesilesiyle İngiltere Kraliçesi'nin ziyafetine katılmaya davet edilmiştir.

Her zaman olduğu gibi İngiliz hükümeti, güçlü bir şekilde kendisine bağlı olan bölgelerdeki özgürlüklerden ve insan haklarından bahsetmektedir.  Ancak o, kendisine bağlandığında da statükoyu korumaktadır.

Hizb-ut Tahrir'in İngiltere Medya Temsilcisi Taci Mustafa, bu olaylarla ilgili olarak şöyle bir değerlendirmede bulunuştur: "Kamerun ve Dışişleri Bakanı Hague, dindar bir vaizin lisanıyla İngiltere'nin İslam dünyasında değişime çağıran halkın yanında yer aldıklarından bahsederlerken, korunamayacak bir duruma gelene kadar Esad, Bin Ali, Mübarek ve Kaddafi ile yaptıkları gibi Bahreyn ve benzeri tagutlarla sıcak ilişki içerisine girmektedirler."

"Onların, reformlara teşvik etmeye razı olmaları istenirken çifte standarda başvurmalarını da "Durum, ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir" şeklindeki sözü gerekçe göstermektedirler."

"Bahreyn hükümeti, barışçıl göstericileri öldürmekte, yaralanan göstericileri tedavi eden sağlık görevlilerini tutuklamaktadır. Ayrıca siyasî muhalifler de tutuklanmakta ve işkence görmektedirler. Buna rağmen İngiliz hükümeti hala bu rejime silah satmakta, kitlelere egemen olması kastıyla müttefikine geçen bir yıl boyunca göz yaşartıcı gaz ve mühimmat ihracat edilmesini onaylamaktadır."

"Sadece birkaç hafta önce İngiltere Savunma Bakanı  Philip Hammond, tagut yönetime boyun eğdirilen Orta Asya Cumhuriyetleri turuna çıkmış ve aralarındaki askerî işbirliğinin pekiştirilmesini görüşmek için dünyanın en sert diktatörlerden biri olan Özbekistan Devlet Başkanı Kerimov ile Taşkent'te bir araya gelmiştir."

"İslam dünyasındaki insanlar farkına varmalıdırlar ki; mesele ticarî sözleşmeler ve stratejik çıkarlarla ilgili olduğunda İngiltere gibi kapitalist devletler diktatörleri ve kasapları destekleyeceklerdir. Ayrıca onları savunmak imkansız hale geldiğinde onlardan kurtulacaklar ve kendi çıkarlarına hizmet edecek olan başka kişileri araştıracaklardır."

"Bölgede yeni bir düşünce metodu ortaya çıkmadıkça, diktatörlere ve yabancıların çıkarlarına hizmet eden rejimler ortadan kalkmadıkça ve bunların yerine tüm şekilleriyle Batılı emperyalistlere karşı koyacak ve insanların maslahatlarına yönelecek Hilafet'in olduğu yeni bir sistem gelmedikçe gerçek değişim gerçekleşmeyecektir. Orta Doğu'daki göstericilerin, giderek bu doğrultuda yürüyeceklerine inanıyoruz."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika, Yemen Halkına Dönük Anayasa Becerisini Fransa İle Paylaşmaktadır!

Yemen'de günlük olarak yayınlanan "el-Ûlâ" Gazetesi'nin, 29. Mart Perşembe günkü 381. sayısında Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Jeffrey  Friedman'ın 28. Mart Çarşamba günü yaptığı şu açıklamasına yer verilmiştir: "Yemen'in yeni anayasa taslığı için bir çerçeve belirleyeceğiz."

Batılı kapitalist devletler, Ali Abdullah Salih'i iktidar koltuğundan atan ayaklanmanın ardından doğrudan Yemen'in işlerinin idaresine müdahalede bulunmaya çalışmaktadırlar. Batılı devletlerin hedefi, istedikleri şekilde çıkarlarını gerçekleştirmek, ayaklanan insanların istediklerini gerçekleştirme düşüncesinden döndürmek ve onları bundan vazgeçirmek için yeni iktidar rejiminin aynen bir önceki rejimin çizgisinde devam etmesini sağlamaktır.

İlk etapta Müslüman ülkelerdeki insanlar, bütün rejimlerin değiştirilmesi düşüncesinden döndürülmekte ve "Halk, Rejimin Devrilmesini İstiyor" sloganından uzaklaştırılmaktadır. Çünkü bu, Hilafet Devleti'ni yıkmalarının ardından geçen 60 yıl boyunca yapılan devrimlerden sonra pekiştirdikleri rejimin ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Nitekim Hilafet Sistemi gericilik ve geri kalmışlıkla suçlanırken, o zamanki ayaklananlara Batı fikirlerine ve "özellikle de anayasaları" olmak üzere Batı sistemlerine tabi olma sinyalleri verildiğinde onlar, ilerleme, refah ve uygar bir dünya yakalamak istemişlerdi!

Körfez yöneticileri ise her zaman olduğu gibi Yemen'in işlerinin idaresine erişmesi ve dosyalarını elinde tutması için Batılı ülkelere yardım etmektedirler. Bu da ya onlar adına yürütülen yada başkalarına yapma yetkisi verilen girişimler yoluyla olmaktadır!

Ancak yeni olan Amerika, tüm güvenlik ve askerî dosyalara başkanlık etmekle yetinmemekte dahası şuanda o, aslında Fransa anayasası olan Yemen'deki mevcut anayasa dosyasının yeniden formüle edilmesini elinde tutan ancak 1962 devriminin akabinde Mısır'daki Amerikan ajanlarının gelerek kendi anayasalarına atıfta bulunduğu Fransa'ya rakip olmaya çalışmaktadır. Nitekim bu anayasanın birçok durağı değişikliğe uğramıştır. Buda ilk olarak zaten olmayan iyileştirmenin ortaya çıkmaya başladığı ve birliğin korunması mugalatasıyla referandumun yapıldığı 1990 yılının akabinde olmuştur! İkinci durakta ise şeklen lafız bakımından olup ancak vakıada fiili olarak tatbik edilmeyen İslam anayasasının yasamanın "temeli olması yerine" İslam şeriatını tek kaynak kılan maddede değişiklik yapılmıştır! Bunun ardından başkanlık dönemi süresi ardında da adayın hayatı boyunca başkan olarak kalmasına izin veren maddeler belirlenmiştir. Zira 2010 Aralık ayında, yani ayaklanma patlak vermeden önce iktidardaki Genel Halk Kongresi tarafından buna yönelik bir oylama yapılmıştır.

Tüm bunlardan sonra insanlar, bu anayasanın İslam'la bir ilgisi olmadığı hususunda şüphe duymaya devam mı edeceklerdir?! Halbuki onların yapması gereken, sadece İslam akidesi temelinde İslamî bir anayasa taslağı olması için bu anayasayı reddetmeleri ve onun karşısında durmalarıdır.

Nitekim Tunus'tan Mısır ve Yemen'e varıncaya kadar anayasa savaşı başlamıştır. Bunların içeriği ise; kapitalist Batı fikirlerinin Müslümanlar üzerindeki egemenliğinin devam etmesi ve İslamî fikirlerin uzaklaştırılması için önemli olmayan küçük şekli değişikliklerin yapılmasından ibaret olacaktır.

Hizb-ut Tahrir, İslam anayasasını uygulamaya hazır açık ve tam bir vizyona sahip olup İslam'ın anayasa algısı ile insanlar arasında söz konusu olan tüm Batılı fikirler arasındaki farkın boyutunu idrak etmeleri için bunu insanların önüne koymuştur.

Amerika bugün, İslam fikirlerini yok etmek ve İslam ile hükmedecek, Müslüman ülkeleri birleştirecek ve buralardan Batılı devletlerin nüfuzunu kovacak olan Hilafet Devleti'nin kurulmasını engellemek amacıyla Yemen'deki tüm alanlara burnunu sokmak için ciddiyetle çalışmaktadır.

وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Şüphesiz Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." [et-Enfâl 30]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Canzuri Hükümeti Gerçek Yüzünü İfşa Etmekte ve Yahudi Varlığı İle Normalleşmeyi Aktifleştirmek İçin Çalışmaktadır

01.04'de elektronik web sitelerinin, "Canzuri, Ekonominin Normalleşme Süreçlerinin Gelişmesi İçin Tel-Aviv'e Bir Heyet Gönderiyor" başlığı altında yayınladıklarına göre Canzuri hükümetinin Dışişleri Bakanlığından bir heyet, Kudüs'te işgalci Yahudi devletinin Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile ekonomik alanların normalleşmesi ve dokuma ile tekstille ilgili QIZ (Nitelikli Organize Sanayi Bölgesi) çizgisinde iki ülkenin ortak sanayi bölgesi kurmasına imkan tanınması hakkında görüşmeler gerçekleştirmek için Yahudi devletine gitmiştir.

Canzuri hükümetinin bu adımıyla Canzuri, hükümetinin tabutuna bir çivi daha çakmış olmaktadır. Zira, Askerî Konsey'in onu parlatmasına ve onun rejime karşı ayaklananlardan olduğunu göstermeye çalışmasına rağmen o, helak olmuş Mübarek rejiminin simgelerinden olmasından dolayı zanlıdır.

Dr. Canzuri ve hükümeti, sanki Mısır'da ayaklanma olmamış yada sanki ayaklanma sadece Mübarek'i devirmek için olmuş gibi davranmaktadırlar.  Dolayısıyla hala olduğu üzere ülkeye egemen olan zihniyet, en çok ilgilendiği ve tek bildiği Amerika'nın ve üvey çocuğu Yahudi devletinin bölgedeki çıkarlarını nasıl koruyabilirim düzlemindeki bir zihniyettir. Zira Amerikan Büyükelçisi hala ülkenin dört bir tarafında gezip dolaşmakta, hala  iğrenç Camp David Anlaşması'nın saygınlığı korunmakta, hala mücrim terörist Yahudi varlığı Filistin'in her tarafında Müslüman kardeşlerimizi katletmekte, hala Mısır Yahudi varlığına doğalgaz ihraç etmekte ve hala QIZ Anlaşması uygulanmaktadır. Hatta bu ve benzeri hususların tamamı, insanların Amerika ile Yahudi devletinin bölgedeki simsarı helak olmuş Mübarek rejimine karşı ayaklanmalarının nedenlerinden olmasına rağmen.

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak bizler, belki düşünür yada korkar diye Dr. Canzuriye aşağıdaki hususları söylemek isteriz:

1- Mısır'ın acısını çektiği ekonomik sorunların çözümü, iman edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olanlarla ekonomik anlaşmaların onaylanmasıyla gerçekleşmez.

2- QIZ (Nitelikli Organize Sanayi Bölgesi) Anlaşması feshedilmeksizin sözlerde ve eylemlerde şeri hükümlere gerçek bağlılık olmayacaktır. Çünkü İslam, toprakları işgal eden, namusları çiğneyen ve mübarek Mescid-il Aksa'yı kirleten "İsrail gibi" fiilen muharip bir devletle bu tür anlaşmaların onaylanmasını haram kılmıştır. Dolayısıyla Müslümanlar için zorunlu olan şeri vacip, "Yahudileri" İsra ve Mirac topraklarından kaldırıp atmak için hazırlık yapmalarıdır. Yoksa külliyeti ve cüziyyetiyle İslam'a aykırı olan ve Allah'ın hakkında bir Sultan indirmediği anlaşmaları onaylamak ve onlara saygı göstermek değildir.

3- Bizler Dr. Canzuri'ye deriz ki; başta Mısır ve dünyanın bütün ekonomik sorunlarını tek başına çözecek olan Raşidi Hilafet Devleti yoluyla Allah'ın şeriatını tatbik etmek olmak üzere davranışlarının ölçüsünü şeri hükümlerle mukayyet kılmalısın.

4- Mısır'ın acısını çektiği yoksulluk ve açlığın, ekonomi ve sanayide geri kalmışlığın, tarımın, sanayinin ve ticaretin geleceğinin yok olmasının nedenleri, Mısır'ın her gün Mısır'daki tarımı, sanayiyi ve ticareti nasıl tahrip ettiğini ifşa ettiğimiz Yahudi devleti ile olan ilişkisidir.

5- Askerî Konseye ve hükümetine de deriz ki; Allah ihmal etmez mühlet verir. Dolayısıyla Mısır halkının zulümden, zilletten ve yoksulluktan kurtuluşu, şeriatın tatbik edilmesidir. Amerika ve Yahudileri razı etmenin akıbeti ise dünya hayatında rezillik ve ahirette de büyük bir azaptır.

لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِّلَّذِينَ آمَنُواْ الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُواْ "İman edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisinin, Yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu görürsün." [el-Mâide 82]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Afganistan, Başkentte Fesat, Fesadın Sebepleri ve Çözümleri Hakkında Bir Konferans Düzenlemiştir

Hizb-ut Tahrir / Afganistan, Afganistan'da yayılan fesat hakkında bir konferans düzenlemiştir. Konuşmacılar konferansta, vakıaya, bu olgunun nedenlerine ve Afgan toplumundaki fesat zulmünün sorgulanmasına ışık tutmuşlardır. Aynı şekilde fesat olgusunun çözümleri ve bununla ilgili diğer sorunları da tartışmışlardır. Ayrıca Afgan toplumunun merkezî değerlerini yok eden tüm bu sorunları çözmeye muktedir olan İslam'ın bakış açısını da sunmuşlardır. Yine konuşmacılar, fesadı geride bırakmaya tek muktedir olanın İslam'ın mütekamil bir şekilde tatbik edilmesi olduğunu da açıklamışlardır.

Konferans iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde; iki konuşma yapılmış olup bunları ise "Fesadın Temel Nedeni Demokrasidir" ve "İslam Ümmetinin Uyanışı" başlıklı iki belgesel filmin gösterimi takip etmiştir. İkinci bölümde ise; katılımcıların sorularına cevap verilmiştir.

İlk konuşmada, fesadın temel nedeni tartışılmış ve hayatın refahını çevreleyen fesadın gerçek nedeninin demokratik küfür rejimi ile fikirlerinin olduğuna odaklanılmıştır. Zira kukla yöneticilerin fesatlarıyla bağlantılı olanlar tarafından propagandasının yapıldığı kapitalist rejimden kaynaklanan bu tür fikirler ile rejimin vatandaşların temel sorunlarını çözmekten aciz kalması, fesadın yayılmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla vatandaşların rejime dönük güven eksikliğinin nedeni, kapitalist demokratik rejim ve değerleriyle İslam Nizamı ve insanların inandığı değerlerinin çelişkili olmasıdır. Çünkü insanlar, akidelerine dayanmayan rejimin hükümleri ile kanunlarını reddetmektedirler.

Hükümet içerisindeki idari fesat meselesinin çözümü hakkında ise fesadın kapitalizmin bir sonucu olduğu, İran ve körfez ülkeleriyle Pakistan ve Afganistan arasındaki çatışmalar ile jeopolitik gerilimlerin, kapitalist ülkeler tarafından jeopolitik laboratuarda hazırlanarak üretilmiş bir sorun olduğu söylenmiştir. Ayrıca sırf kapitalist rejim ile Müslüman ülkelerin yönetimindeki demokratik rejiminin sökülüp atılmasıyla sadece fesadın değil bilakis kapitalist rejimin neden olduğu tüm sorunların yok olacağı da söylenmiştir.

İkinci konuşmacı, özelleştirme ve özellikle mülk edinme özgürlüğü olmak üzere mutlak özgürlüğün bir sonucu olan fesadın hakikatine dikkat çekmiştir. (Askerî ve siyasî olarak) kapitalist ideoloji sahiplerinin egemenliğine boyun eğen devletler, ekonomi, toplumsal özgürlükler ve laiklik gibi bu tür kapitalist fikirlerin baskısı altında olumsuz etkilenmektedirler. Zira Irak, Afganistan ve Somali buna dair açık örneklerdir.

İkinci konuşmada, bütün mezkur sorunlara dönük kapsamlı bir çözüm tartışılmış ve amellerin ölçüsünün helal ve haram olması, servet dağılımı, servetlerin sömürülmesi ve İslam ümmetinin İslam dünyasındaki servet ve ticaretle ilgili güçlerini birleştirmesi gibi hususlarda İslam'dan alınmış olan ilkelerin ve mekanizmaların, ekonomik gelişim ve refahın oluşması için hayatî önem taşıyan pratik mekanizmalar niteliğinde olduğu zikredilmiştir. Ancak ümmet, Birinci Dünya Savaşı'ndan ve yirminci asrın başlarında Hilafet Devleti'nin Türkiye'de kaldırılmasının ardından sömürgeci kafirin ortaya çıkardığı jeopolitik rejimi tarihin çöplüğüne atmadıkça bunun pek olası olmadığı söylenmiştir. Nitekim bu hedeflerin gerçekleşmesi için Hilafet Devleti'nin kurulmasının önemli olduğuna defalarca vurgu yapılmıştır.

Konferansa; hükümet yetkilileri, kabile liderleri, analistler, siyasiler, talebeler ve ülkenin farklı bölgelerinden profesörler katılmışlardır. Katılımcılar, Hizb-ut Tahrir'in Afganlılar arasında öfke ve bölünmeye neden olan bir mesele hakkında konferans düzenleme çabalarını sıcak karşılamışlardır.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- "İsrail'in" Ajanı Cezaevinden Çıkarken Yüzlerce Müslüman Yargılanmaksızın Haksız Yere Cezaevlerinde Yatmaktadırlar تِلْكَ إِذاً قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ "Doğrusu bu, insafsızca bir taksim!" [Necm 22]

"İsrailli" düşman ile işbirliği yapmaktan dolayı siyasi hükümlü olan Feyaz Keram, cezaevinde sadece yirmi ay kalmasının ardından dün serbest bırakılmıştır. Nitekim kendisi, iki yıl hapse mahkum edilmiş ancak o, verilen karardan dört ay daha önce çıkmak için -ki bu ülkede çıkarılan kanunların genelinin aksine son derece hızlı bir şekilde uygulanmasının yolu açılmıştır- günler önce yürürlüğe giren kanundan yararlanmıştır.

Konuya akli selim yaklaşan ve insaflı düşünen herkes, bu ajan ve diğer benzerlerinin karşılaştıkları muamele ile yüzlerce (Müslüman) genç ve diğer birçok mahkumun karşılaştıkları muamelenin arasında iğrenç ve rezil büyük bir ayrımcılığın olduğunu mülahaza etmekte zorlanmayacaktır. İşte sizlere, bu ayrımcılık ve karşılaştırmalardan buz dağının görünen kısmı:

1- Söz konusu ajan, casusluk ve düşmanla işbirliği yapmaktan suçlanırken bir çok genç ise Irak veya Afganistan'da işgale karşı savaşan kişilerle bir veya iki kez telefon bağlantısı yapmak yada bu bağlantıdan dolayı herhangi maddi bir eylemin sonuçlanmadığı benzeri hususlardan dolayı suçlu muamelesiyle muamele edilip tutuklanmaktadırlar.

2- Mahkum olan ajan hakkında maksimim hızla kanun çıkarılıp bu kanun da (merhamet, şefkat ve hoşgörü) maksadıyla olurken yüzlerce Müslüman yıllardan beridir -ki bunlardan bazılarının süresi beş yıla ulaşmıştır- yargılanmaksızın cezaevlerinde yatmaktadırlar. Buda herhangi bir suçtan dolayı mahkum olan ve üzerindeki suçu da kanıtlanan kişinin imdadına bu ülkedeki kanununun yetiştiği ve bu kişinin de suçu kanıtlanmayan kişiden daha şanslı olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü sonuncusu, basitçe yargılanmaksızın hapsedilmektedir. Dahası bazı tutuklu Müslümanlar, tutuklanmalarından yıllar sonra yargılanmışlardır! Dolayısıyla kendisine, hapis, işkence, aşağılanma ve bireysel, ailevî, toplumsal ve maddî hayatının yıkılması zulmüne neden olan kimse hakkında dava açma hakkı verilmeksizin ya beraat kararı verilmekte yada cezaevinde geçirdiği yıllardan çok daha az bir mahkumiyete çarptırılmaktadır... Dolayısıyla kaç tutuklunun, suçsuz ve günahsız yere tutuklandıklarını -şayet görebilirsek!- önümüzdeki günler bize gösterecektir. Bu resmî uygulamada, adalet denen bir şey var mı Allah aşkına?! Dahası o, vallahi insafsızca bir taksim!.

3- Geçen yılın Aralık ayında, düşman "İsraillilerle" işbirliğiyle suçlanan dört kişi yargılanmaları sona ermeden serbest bırakılmışlardır. Biz bu kişilerin gerçekten bir suç işleyip işlemediklerini bilmiyoruz. Ancak neden "İsrailli" düşmanla komplo kurmak gibi büyük bir ihanetle suçlanan(!) kişiler serbest bırakılırlarken aranan bir takım kişilerle bağlantı kuran yada insanlardan herhangi birine kullanmaksızın bireysel silah edinmek isteyen bir kimse mahkeme kararı olmadan beş yıl tutuklu olarak kalabiliyor?! Cevap bellidir. Zira ellerinde serbest bırakılma kararı olanlardan birinin söylediğine göre; "Amerikan Büyükelçiliği, buna izin vermemektedir!" Neden, o bir devlet mi ki?!

4- Bu zulme karışmış olan birimlerin, günahlarında devam etmeye izin veren şey, muayyen suçlamalarla tutuklananlar için bir zaman sınırı koymayan kanunlardır. Bu kanunların yürürlüğe girmesi ve değiştirilmesi ise günler önce kendisine bir yıl hapsi dokuz aya düşürme izni veren temsilciler meclisi yetkisindeki Lübnan anayasasına göre olmuştur ki böylece Feyaz Keram ile diğer cürüm ve cinayet işleyenler bundan yararlanabilsinler! Dolayısıyla bu meclis, insanları hiçbir süre belirtmeksizin rastgele hapseden ve hala zalimlerin insanları haksız yere hapsetmek için istismar ettiği kanunları değiştirmeyi hiç düşünmemektedir. Çünkü bu meclis, kendisi için konulan kırmızı çizgileri aşma riskine girmekten daha aşağılıktır. O halde bu meclis, halkın temsilcisi olmaya layık mı acaba?

Aslında bu ülkedeki milletvekilleri, insanların vekilleri değildirler. Bilakis ölçüyü, hakkı ve adaleti gözetmeyen liderlerin vekilleridirler. Bu zalim kanunlar karşısında susmaları da bunun kanıtıdır. Ayrıca parlamentodaki en büyük bloklardan bir kısmının, dindarlık sıfatına büründüğü  ve şeriata saygı gösterdiği bilinmektedir. Ancak dinin ve şeriatın, bu zalim uygulamaları benimsediği nerede görülmüş ki? Zira Allahuteala, azim kitabında şöyle buyurmaktadır:

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا "Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." [Ahzab 58]

Ve kutsî hadiste şöyle buyurmuştur:

يا عبادي إني حرمت الظلم على نفسي وجعلته بينكم محرَّمًا فلا تَظالموا "Ey kullarım, Ben zulmü kendime haram kıldım; onu sizin aranızda da haram kıldım; öyleyse birbirinize zulmetmeyiniz"

Dolayısıyla şeriat fakihlerinin tamamı, davacıya beyyine [kanıt] gerektiği üzerinde ittifak etmişlerdir. Zira Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur:

البينة على المدّعي "(Muddaî) davacıya beyyine (kanıt) gerekir."

Beyyinenin ise ancak Kadâ Meclisi'nde kanıtlanabileceği ise bilinen bir durumdur. Zira Aleyhi's Salatu ve's Selam, hakkında şüphe olan bir kadın için şöyle demiştir:

لو كنت راجمًا أحدًا بغير بيّنة لرجمتها "Eğer ben bir kimseyi, kanıtsız olarak recmetseydim o (kadını) recmederdim."

O halde ey parlamentodaki en büyük blok içerisinde dindar olduğunu iddia eden şu veya bu guruptan olanlar, soruşturmada insanlara işkence edilmesini ardından da kanıtsız olarak yıllarca hapis yatmasını nasıl kabul edebilirsiniz?! Vallahi bu, azim bir zulüm olup kıyamet gününde bundan sorulacaksınız. İşte o gün kendinize şöyle diyeceksiniz:

مَا أَغْنَى عَنِّي مَالِيَهْ  هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيَهْ  "Malım bana hiç fayda sağlamadı. Saltanatım da benden yok olup gitti" [Hakka 28 29]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Kudüs'e Destek Vermek İçin Şam Ülkeleri Alimleri Konferansı: Hem Dırar Konferansı Hem de Allah ve Resulüne Savaş Açanların Gözetilmesidir

Dün, yani 10.04.2012 Salı günü Şam'da, Beşar Esad gözetiminde Kudüs'e destek vermek için "El-Aksa, Ümmetin Vicdanına Karşı Ağlamaktadır" başlığı altında Şam Ülkeleri Alimleri Konferansı yapılmıştır. Bu konferansı, Suriye Vakıflar Bakanlığı Lübnan Müslüman Alimler Birliği ile işbirliği içerisinde düzenlemiştir. Nitekim konferansa, Beşar'ın çocuk, kadın ve yaşlı ayırt etmeksizin katlederek, doğrayarak ve yakarak ve din için bir kutsallık bırakmayıp onu mubah sayarak işlediği benzeri görülmemiş vahşî cürüm operasyonunun ortasında Suriye'deki emsalleriyle bir araya gelen Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin din alimleri katılmışlardır... Bu nasıl din adına bir konferans Allah aşkına?!

Ey Ahir Zamandaki Ruveybidaların Tabileri Olan Sahte Alimler!

Uzak yakın herkes bilmektedir ki bu rejim, tüm kötülükleri ve günahları işlemesinin ardından bunların üzerini sizinle ört bas etmek istemektedir. O halde Şeytan arzularınıza nasıl bir şüphe karıştırdı da ona icabet edebildiniz?! Zira rejim sizleri, kendini düşmekten korumak için dayanmış kütükler gibi kullanmaktadır. Ancak o neyse sizde osunuz?! Haydi siz dünya hayatında bu rejime taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah'a karşı onu ve sizi kim savunacak yada size kim vekil olacak?! Zira cürümlerinde bu rejime ortak oldunuz, ondan bunu kabul ettiniz ve ona övgüler yağdırdınız. O halde Allah karşısında vah halinize, vay halinize!

Ey Suriye'deki Sabırlı ve Sebatkar Müslümanlar!

Kudüs'ü, Aksa'sı ve mübarek topraklarıyla sevgili Filistin, bütün Müslümanların boyunlarında bir emanettir. Dolayısıyla onu, kesinlikle babası Kolon'u satan bunun gibi bir yalancı kurtaramayacaktır. Bilakis Allahuteala'nın izniyle onu, burayı fetheden Ömer İbn-u Hattab [Radıyallahu Te'âla Anh] gibi olan ve Filistin ile [diğer işgal edilmiş Müslüman ülkelerin] nusret kapısının anahtarını Allahuteala'nın izniyle Suriye'den açacak olan Müslümanların Raşid bir Halifesi kurtaracaktır. Bu da Sallallahu Aleyhi ve Âlihi ve Sellem'in şu kavline itaatle olacaktır:

...تُقَاتِلُونَ الْيَهُودَ حَتَّى يَخْتَبِيَ أَحَدُهُمْ وَرَاءَ الْحَجَرِ فَيَقُولُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ "...Yahudilerle savaşacaksınız. Hatta onlardan biri taşın arkasına saklanacak da taş diyecek ki: "Ey Allah'ın kulu arkamda bir Yahudi var gel onu öldür." [Buhari rivayet etti]

Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'dan, Suriye'deki halkımızın ayaklarını sabit kılmasını, dinine nusret vermesini, muhlis Müslüman alimlerin, onların ileri gelenlerinin ve onlardan kuvvet ehlinden olan muhlislerin çabalarıyla dostlarını güçlendirmesini ve onlara çok yakından kokusunu aldığımız vaat edilmiş Raşidi Hilafet'in kurulması ihsanında bulunmasını temenni ediyoruz. Bizim yardımcımız Allah'tır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ تَخَافُونَ أَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآَوَاكُمْ وَأَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ "Hatırlayın ki hani siz yeryüzünde az bir mustazaf topluluk idiniz. (Öyle ki) insanların sizi kapıp götürmelerinden korkuyordunuz da Allah sizleri barındırdı, sizi nusreti ile destekledi ve belki şükredersiniz diye de size temiz rızıklar verdi." [el-Enfâl 26 ]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Neden Kendilerini Kaybediyorlar ki?! Halbuki Cahilliğin Şifası Sorudur

06.04 el-Muvafık 14 Cumâde'l Ulâ Cuma günü, Cuma namazının ardından Dr. Hâzım Ebu İsmail'in Cumhurbaşkanlığı adaylığını destekleyenlerin Tahrir Meydanı'na doğru düzenledikleri bir yürüyüş olmuştur. Hizb-ut Tahrir şebabı da Subhânehu ve Te'âla'nın hak sözü olan, " أَتَخْشَوْنَهُمْ فَاللّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَوْهُ إِن كُنتُم مُّؤُمِنِينَ "Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki Allah, kendisinden korkmanıza daha layıktır." [Tevbe 13] " başlıklı bir beyan dağıtmışlardır. Nitekim Sözcü Muhammed Abdulkavî de yürüyüşçülere bu beyandan dağıtırken Ebu İsmail'in kampanyasındaki gençlerin büyük bir kısmı onun yaşlı olmasına bakmaksızın "sert bir şekilde" üzerine saldırmışlardır. Halbuki [Allah onu korusun ve elli küsur yıldan beri Hizb-ut Tahrir ile birlikte davet içerisinde geçirdiği ömrünü uzatsın] bu adam, Raşidi Hilafet'i kurarak İslamî hayatın yeniden başlatılması için özenle ve titizlikle çalışmış olup tutuklanmaya, hapse, işkenceye ve sonuncusu 2002 yılında olmak üzere birçok kez de takibata maruz kalmıştır. Ayrıca Dr. Hazım'ın bizzat kendisinin, hizbin şebabı hakkında davacı olduğu da meşhur bir meseledir. Ancak şaşırtıcı olan, Müslüman gençlerin, bütün Müslümanlar için farzların tacı olan İslamî Hilafet'i kurarak İslamî hayatın yeniden başlatılmasına davet eden birini nasıl bu şekilde yargıladıklarıdır.

Onlardan öfkeli olanlar, Üstad Abdulkavî'nin üzerine vurarak saldırdıkları gibi onun yanında olan beyanları kaçırmışlar, parçalaşmışlar ve yakmışlardır. İçlerinden bazıları da gözleri ve kalpleri dönmüş bir şekilde, ellerinde bulunan beyanları okuma zahmetinde bulunmaksızın "Şia, Şia.. bunlar İran ajanlarıdır" şeklinde bağırmışlardır. Fesubhânallah, bunların içerisinde aklı başında bir adam yok mu acaba?!

Hizb-ut Tahrir / Mısır Vilayeti olarak bizler, Üstad Abdulkavî'ye yönelik bu saldırıyı şiddetle kınar ve onlara deriz ki:

1- Hala Hizb-ut Tahrir hakkında sormayacaklar mı? Halbuki cahilliğin şifası sorudur! Hizb-ut Tahrir, Raşidi İslamî Hilafet'i kurarak İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışan küresel bir partidir. Zira hizbi tüm dünya işitip duymuş olup o, cahil kalmanın çok ötesindedir. Ancak onlar, cahil bir kavimdir.

2- Hizb-ut Tahrir, ne Şia ne Sûfi bir partidir. Ancak Hizb-ut Tahir, ideolojisi İslam olan siyasî bir partidir. Dolayısıyla onlar, içgüdülerinin arkasında sürükleneceklerine akıllarını kullanarak başkalarına yönelik olan her türlü fikri yönelimlerinde delil gösterebilselerdi daha iyi olurdu.

3- Bizler, Dr. Ebu İsmail'in şahsen özür dilemesi dışında yapılacak hiçbir özrü kabul etmeyeceğiz. Ayrıca onlar, bunu yapmakla sadece kendilerine kötülük etmemekteler bilakis Dr. Hâzım'a da kötülük etmektedirler.

"Ey halkımız, Allah'a davet edene icabet ediniz."

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER