Pazar, 08 Recep 1447 | 2025/12/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Kur'an'ın Kutsiyetini, Ümmetin Kanlarını, Onurunu ve Kaynaklarını Koruyacak Olan Sadece Hilafet'tir

20 Şubat 2012'de, işgalci Haçlılar Mecîd Kur'an'ın nüshalarının yanı sıra diğer İslamî kitapları yakma girişiminde bulunmuşlardır. Nitekim iki Müslüman, bu aşağılık eylemi engelleme girişiminde bulundukları sırada şehit edilmişlerdir. Müslümanların güçlü tepkilerinin akabinde işgalciler, açık bir şekilde özür dilemişler ve kalabalıkları sakinleştirmek için de olay hakkında soruşturma başlatılmasını emretmişlerdir.

Ey Afganistan'daki Mücahit Müslümanlar! Bu yeni bir durum değildir. Zira daha önce de Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'e dönük iğrenç karikatürlerin çizilmesine, Guantanamo'da Kur'an'a hakaret edilmesine ve Hollanda parlamentosunun "Fitne" filmine tanıklık etmiştik. Ayrıca hala Guantanamo ve Bagram cezaevindekilerin başlarına gelenleri hepimiz bilmekteyiz. Hatta şu ana kadar insanlık dışı bu cürümlerden ortaya çıkanlar, henüz ifşa olmamış olanların çok az bir kısmından ibarettir. Dolayısıyla bu kanıtlar, Amerika ile müttefiklerinin Müslümanlara dönük besledikleri nefretin yanı sıra Haçlı Amerika Birleşik Devletleri ile müttefiklerinin, Ebu Garib, Felluce, Kandahar, Helmand, Kunar, Nuristan ve Veziristan'da işledikleri vahşetlerin boyutunun açıklanması için yeterlidir.

Amerika'nın yaptıkları evlerin kapılarını kırmak ve insanları köleleştirmekle sınırlı kalmamış kadınları, çocukları ve yaşlıları da katletmiştir. Bunu ise onlara yönelik tüm tacizleri yaptıktan sonra gerçekleştirmiştir. Amerika'nın vahşetlerinin en belirgin kanıtlarından biri de Pakistan halkına isabet edenlerdir. Zira hamile ve kanser olmasına rağmen Dr. Afiyet Sıddîk'ın 86 yıl hapsine hükmedilmiştir. Vahşi cürümlere dönük aynı olaylar, Somali, Yemen ve Pakistan'da da devam etmektedir. Tüm bunlar, Amerika ile müttefiklerinin bütün insanî değerleri kaybettiklerini ve barbarca bir yöntemi benimsediklerini göstermektedir.

Ey Muhlisler! Hilafet'in yıkılışından sonraki haliniz işte budur. İyi biliniz ki sizler, en hayırlı bir ümmetsiniz. Ve sizler, Resul Muhammed [Sallallahu Aleyhi ve Sellem] ile canlarını Allah yolunda kurban eden Raşit Halifelerin ve sadık Fatihlerin varislerisiniz. Ve sizler, Va Mutasımâ [ey Mutasım neredesin] diye çığlık atan Müslüman bir kadının onuruna yardım etmek için Rum ordusuna büyük bir ordu gönderen Mutasım'ın varislerisiniz! Ve sizler, Rum kralına gönderdiği mektupta: "Müminlerin emirinden Rum köpeğine: (şimdiye kadar) görmediğin ve duymadığın bir cevap alacaksın" -nitekim daha mektup ulaşmadan Müslümanların ordusu ulaşmıştı- diyen er-Raşîd'in evlatlarısınız. Bunlara rağmen günümüzdeki hain yöneticiler, aynı düşmanlar ile stratejik anlaşmalar imzalamaktadırlar. Aynı şekilde bazı mücahitler de haçlılar ile barış anlaşması yapmayı arzulamaktadırlar. Hizb-ut Tahrir, Afganistan'daki Müslüman mücahit ümmeti, Kur'an'ın kutsiyetini, ülkeleri ve ümmetin mukadderatını korumak amacıyla (Hilafet'in) olduğu İslam Devleti'ni kurmak için her türlü çabayı ve mücadeleyi göstermeye davet etmektedir. Zira Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmam [Halife], ancak arkasında savaşılan ve onunla korunulan bir kalkandır." [Muslim tahric etti]

Ve Kavî, Aziz ve Hakîm olan Allah şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri dost, sırdaş edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerikan Deniz Üssünün İran Körfezine Yayılması

Pentagon, 26 Ocak'ta 2012 Ekim ayında başlayacak olan gelecek malî yıl bütçesini açıklamıştır. Bu bütçe, Avrupa'daki askerî varlığının azaltılmasını kapsadığı gibi hızlı savaş gemileri, helikopterler ve savaş uçakları da dahil ["SEAL" olarak bilinen bölümler çizgisinde] komando özel gruplar için gerekli olan lojistik desteğin sağlanması amacıyla bir deniz üssü inşa etme kararlılığını da kapsamaktadır. Malî yılın, 2012 Ekim ayında başlayacak olmasına rağmen Pentagon, Amerikan ulusal güvenliğinin risk altında olduğu ve malî yılın başlamasını beklemenin olası olmadığı gerekçesi altında [ister Penco olsun isterse diğerleri] acilen eski savaş gemilerinden birinin dönüştürülmeye başlanmasını meşrulaştırmaktadır. Dahası Pentagon, emekliliği kararlaştırılan geminin görev işinin derhal uygulamaya geçmesi için yüklenici şirketin acil bir şekilde rehabilite etmesine dönük mühendislik çalışmalarının uygulanması amacıyla gerekli olan teklif daveti noktasındaki mutat idarî uygulamalara da geçmiştir. Basın, gelecek yaz başlarında hizmete girecek olan bu üssün odaklandığı aday yerin, İslamî Körfez Bölgesi olduğunu bildirmiştir. Nitekim Pentagon sözcüsü, üssün amaçlarından birinin, lojistik dayanakları bulunmayan uzak yerlerdeki krizlere ve doğal afetlere karşı insanî yardımların sağlanması amacıyla Amerikan güçlerinin etkinleştirilmesi olduğunu iddia etmeyi de unutmamıştır.

Bu açıklama, İran'a petrol ambargosunun uygulanması halinde Hürmüz Boğazı'nı kapatmakla tehdit eden İran'ın açıklamalarının arkasından geldiği gibi İran'ın nükleer dosyası hakkındaki seslerin yükselmesi ve İran Deniz Kuvvetleri'nin, İslam Körfezi'nde manevralar yapmasıyla birlikte gelmiştir.

Hizb-ut Tahrir olarak, aşağıdaki hususları önemle vurgularız:

- Amerika'nın, İslam dünyasının çeşitli yerlerine dağılmış askerî üslerin büyüyen ağı sayesinde askerî yayılımın tüm yönleriyle güçlendirilmesi noktasındaki çabası, sadece ümmete sömürgeci köleliğini dayatmayı, Hilafet Devleti'nin yaşam sahasına geri dönmesini engellemeyi ve Müslümanların dinlerinin ve Rablerinin şeriatına göre yaşamalarını engellemeyi amaçlamaktadır.

- İnsanî yardımların sağlanmasının hedeflendiği iddiası, yalan bir iddiadır. Zira Pentagon sözcüsü Yüzbaşı John Kirby, "Bu hedef, önceden planlanmış olup şu anda da uygulanmasına geçmek için bir fırsat vardır" şeklinde bir tespitte bulunmuştur. Ayrıca "SEAL" adıyla bilinen özel kuvvetlerin, uzun bir geçmişinin ve başlangıcı kirli Vietnam Savaşı'na dayanan cürümler ve suikastlarla dolu kara bir sicilinin olduğu da bilinmektedir.

- Amerika'nın cürümsel planlarını hayata geçirmeye imkan veren şey, Amerikan çıkarlarına hizmet etmek ve onun hakimiyetinin genişlemesini sağlamak amacıyla bekçilik rolü oynamaya razı olan Müslüman yöneticilerin aşağılıkları ve komplolarıdır. Bu durum, tüm Körfez, Irak, Mısır, Suriye ve Türkiye yöneticileri için geçerli olduğu gibi Pakistan, Afganistan ve benzeri ülkelerin yöneticileri için de geçerlidir.

- İran'a gelince; sık sık büyük şeytan ve Amerika'ya ölüm sloganları atan İran rejiminin bu sloganları, pratik vakıaya tercüman olan ciddi eylemlerle eş değerde değildir. Zira İran'ın pratik politikasının, Irak ve Afganistan'daki Amerikan işgaline hizmet ettiğini görmekteyiz. Bunun yanı sıra İran, Suriye'deki Baas Esad rejimi ile stratejik ittifak kurmuş, Yahudilerin Golan Tepeleri'ni işgal etmeyi sürdürmesine dönük Amerikan projesine ve Yahudilerin el-Aksa eş-Şerif ile Filistin'deki geri kalan İsra ve Mirac topraklarını kirletmesine değerli hizmetler sunmuştur. Tüm bunlara rağmen İran rejimi, Suriye rejimini önleyici ve dirençli olarak nitelendirmiştir. Halbuki o, Allah'ın düşmanı Yahudilerle cihat etmek dışında hiçbir şeyi önlememiş ve ümmetin Rabbinin şeriatını tatbik etmeye dönük çalışması dışında da hiçbir şeye direnç göstermemiştir. Hatta İran liderleri, Baas Esad rejimine Suriye'deki sadık İslam evlatlarını katletmeyi sürdürmesine imkan sağlayan bütün her şeyi uzatmada hiç tereddüt etmemişlerdir. Dolayısıyla şayet İran'ın desteği olmasaydı, bu mücrim rejim çöker ve Suriye'deki Müslümanlar da onun, şiddet yöntemi günden güne hatta saatten saate artan cürümlerinden kurtulurlardı.

- Bizler bu münasebetle tüm ümmetin, özellikle de mevcut liderliklerin dikkatlerini Mısır, Tunus ve Libya'daki ayaklanmalara çekmek isteriz ki bu ayaklanmaların; şekli ve adı ne olursa olsun yabancı işgali kaldırıp atmayı, faydasından çok zararı olan yamaların arkasından koşuşturan Amerika ile Avrupa'nın kuyrukları ve araçlarıyla birlikte aşağılık pazarlık ve anlaşma oyunlarının içerisine girmemeyi hedeflemesi gerekmektedir. Şayet böyle olursa ümmetimiz üzerindeki Batı hakimiyeti yenilenecek ve çile süresini uzatacaktır.

- Batı karşısında etkin olabilmek için geçiş sürecinin, diplomasiyi ve taktikleri izlemesi ve takip etmesi gerekmektedir şeklindeki sözleri bir mazeret sayılmayacağı gibi onları haklı da çıkarmaz. Zira İslam, gaye vasıtayı meşru kılara dayalı makyavelist politikayı tanımamaktadır. Bu bir yöndendi. Diğer yönden olana gelince; İslam ümmeti, daha ne zaman kuvvetini birleştirecektir. Zira onun elinde, ülkelerimizdeki açgözlü Batılı devletlerden tam bağımsızlığı almaya imkan verecek olan adam ve servet madenleri bulunmaktadır. Dahası İslam ümmeti, Allah'ın yüklediği ve kendisiyle şereflendirdiği insanlar üzerindeki şahitlik görevini yerine getirmeye imkan verecek, Müslümanların ülkelerini Raşidi Hilafet ile aydınlatacak ve dünyanın dört bir tarafına hayrı yayacak olan bir akide gücüne sahiptir.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Allahu Subhânehu'nun Kitabına Desteklemeye Dönük Bir Davet

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti sizleri, 02.03.2012'de Cuma namazının ardından Ürdün Üniversitesi Camisi önündeki toplantıya katılmaya davet etmektedir. Toplantıda aşağıdaki hususlar ele alınacaktır:

Mushaf-ı Şerife karşın Allah onların tahtlarını parçalasın özellikle Amerika olmak üzere kafir Batılı devletler kınanacak.

Müslüman yöneticilerin, Müslümanların mukaddesatlarına yönelik utanç verici ve komplocu tutumları kınanacak.

Amerika ile Batı'nın, İslam'ın ve Müslümanların düşmanları oldukları hatırlatılacak.

Müslümanlar, Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet Devleti altında tatbik konumuna getirmek için çalışmak yoluyla Rablerinin kitabına destek vermeye davet edilecek.

Rabbinizin kitabı ve nebinizin mucizesi aşağılanmaktadır. O halde bu mübarek toplantınızın sloganı şöyle olsun:

"Siz O'nun Yapraklarını Yaksanız da Biz de O'nun Otoritesini Geri Getirecek ve Hükümlerini Aramızda İkame Edeceğiz"

Devamını oku...

Amerika Mushaf-ı Şerif'e El Uzatıyor, Allah da Onların Ellerini Felç Etsin!

Amerika hala kokuşmuş yöntemlerini tüm dünyaya kanıtlarcasına sürdürmeye devam ediyor. Muhakkak ki o, tarihin başlangıcından beri insanlığın tanıdığı en kötü hadarattır. İşlediği son cürüm ise aralarında çok sayıda Mushaf-ı şerifler de olmak üzere pek çok dini kitabı, Afganistan'ın İslami toprakları üzerinde bir grup Amerikan askerinin eliyle iğrenç ve çirkin bir biçimde imha etmesi olmuştur.

Kuşkusuz bu davranış, tüm dünyanın artık alışageldiği Amerikan tarzına aykırı değildir ve milyonlarca insan onların sayısız pisliklerinin acısını tatmış, sayısız cürümlerine şahit olmuştur. Bu onların aslında mevcuttur. Ne onları frenleyecek bir ahlakları, ne umursadıkları bir dinleri vardır. Bilakis onların tüm insanlığın başına bela edip en kokuşmuş hadarat haline getirdikleri "özgürlük"leri vardır ve bu sayede her kutsal onlara mübah olmuş, her dokunulmazı ayaklar altına almışlardır.

Mushaf-ı Şeriflerin bu Amerikalı "zındıklar" eliyle hakârete uğraması, bizlere onların insanlığı aşağılayan iğrenç davranış silsilelerini hatırlatıyor; aşmadık had bırakmadılar! Çiğnemedik namus, ahlak, örf bırakmadılar! İşledikleri en tiksindirici cürümler arasına katılan "Ebu Gureyb"i ve katledilen Afgan Müslümanların üzerine bevletmelerini hiçbirimiz unutmadı daha! Daha bunun üzerinden bir ay geçmemişken geçen sene Nisan ayında Amerikalı papaz Terry Jones'un Florida'da Kur'an'ı yakma girişimini de unutmadık daha! Bunun üzerine gönüllerindeki iman ateşi Afgan Müslümanları kaynatmış, ülkenin her tarafında protesto ve kınama gösterileri düzenlemişler, bu cesaretleri sonucu onlarcası mücrim işgal kuvvetlerinin ateşiyle şehit düşmüşler, onlarcası yaralanmıştı. Şu halde Afganistan'da, Pakistan'da ve Irak'ta ve diğer dünya ülkelerinde işledikleri bunca cürümü unutmamız mümkün mü?

Artık İslami Ümmet'in, Amerika'nın kutsallarımıza ve dokunulmaz kıymetlerimize karşı bu saldırısı ve düşmanlığı karşısında susan veya destekleyen başımızdaki mevcut sistemlerin hakikatini kavramasının tam zamanıdır. Bizler, Hizb-ut Tahrir olarak, tüm İslam Ümmeti'ne, bilhassa yönetimleri değiştirmeye muktedir güç sahiplerine sesleniyoruz: Haydi artık her iki yurtta, dünyada ve âhirette Müslümanların izzetini sağlayacak Hilâfet Devleti'nin kurulması yoluyla Allah'ın kelimesinin yüceltilmesi uğrunda el ele verelim, birlikte çalışalım.

يا أيها الذين آمنوا استجيبوا لله وللرسول إذا دعاكم لما يحييكم

Ey iman edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verecek olana davet ettiğinde icâbet edin! [el-Enfâl 24]

 

Osman Behhaş
مدير المكتب الإعلامي المركزي

لحزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezi Medya Bürosu Müdürü

Devamını oku...

Yeni Vergi Yasası, Otoritenin Filistin ve Halkına Karşı Açtığı Kapsamlı Savaş Saldırısından Öte Bir Şey Değildir Dolayısıyla Sessiz Kalmaları, Başlarına Daha Fazlasını Getirecektir

  • Kategori Filistin
  •   |  

Otoritenin başkanı Abbas, 2011 yılına ait (8) sayılı gelir vergisine dönük yeni bir yasa kararına imza atmıştır. Bu yeni yasa içindeki en bariz olanlardan bir kısmı şunlardır; tarım sektörünün gelir vergisine boyun eğdirilmesinin yanı sıra insanlar, emeklilik geliri ve hizmetin sona ermesi gibi vergilerden muaf olan birçok sektörlere boyun eğdirilecektir. Böylece kişi, kendi evi bile olsa akrabalarının ve evlatlarının oturması karşılığında gelir vergisi öder hale gelecektir. Nitekim otorite, yasanın geriye dönük olarak uygulanmasını planlamaktadır.

Bu yasa otoritenin, ekonomik baskı ve Yahudilere hizmet eden güvenlik projesi ile sözde Filistin Otoritesi'ne harcamak amacıyla insanların paralarını yağmalamak da dahil tüm araç ve yöntemlerle Filistin halkını teslimiyetçi çözümlere boyun eğdirmeye dayalı sabit politikası kapsamında gerçekleşmektedir. Otoritenin fasit adamlarının, kamu mallarını yağmalaması da bunun cabası. Dolayısıyla tüm toplanan vergi türleri, emlak vergisi ve inşaat ile ilgili ücretler olarak iki katına çıkarılmaktadır. Dolayısıyla da sayılamayacak kadar ruhsat, ücret, vergi ve para cezaları türleri olup bunlar, sürekli artış göstermektedir.

Otoritenin, kemer sıkma politikası ve yeni vergi yasası şeklindeki isimlendirmesinin sebebi, olağanüstü acil bir nedenden dolayı değildir. Bilakis otoritenin oluşturulmasının ve Yahudi ile olan anlaşmasının bir parçasıdır. Zira Filistin Otoritesi, ortaya çıkmasından bu yana savaşın malî ve ekonomik yükünü taşıyacağına dair Yahudilerle anlaşma yapmıştır. Otorite bunu, hiçbir şey üzerinde otoritesi olmamasına ve kendisi için harcayacağı hiçbir serveti bulunmamasına rağmen yapmıştır. O halde bunu, insanların ceplerinden başka nereden harcayacak ki? Zaten otoritenin, bütçenin büyük bir kısmını hastaneler ve okullar inşa etmek ve insanların maslahatları için değil de Yahudileri koruyan güvenlik güçleri için harcadığı da bilinmektedir!

Otorite, tugyanını derinleştirmiş, insanların mallarını haksız yere gasbetmiş ve insanların muamelelerinin büyük bir çoğunluğunu vergiye ve ihbarnameye bağlı hale getirmiştir. Böylece kişi, kendisi, babası ve dedesi için sayısız "haklar" ödemek zorunda kalmakta ve otoritenin kendilerine yönelik icraatları nedeniyle de Filistin halkı üzerindeki ekonomik ve malî yükler da daha da artış göstermektedir. Nitekim ücret ve vergilerin tahsil edilmesi, ister (aslen zalim olan) yasaya göre olsun isterse de yasa dışındaki zorbacı tahsilata göre olsun bütün her şeyde ikiye katlanmaktadır. Böylece vergi ve maliye daireleri, insanların paralarını batıl yolla ele geçiren, müsadere tehdidi yoluyla onları telif ödemeye zorlayan, insanlara muamelelerini ve maslahatlarını sürüncemede bırakma şantajında bulunan rekabet, yönetim ve uygulama yerleri haline gelmiştir. Böylece de Filistin halkından olan vatandaşlar, Yahudilerin çekiçleriyle otoritenin örsleri arasında inler bir hale gelmiştir. Mesela ithal malların vergileri Yahudilere ödenmekte olup otorite de (gümrük kontrolcüleri) olarak isimlendirilen eşkıyalar yoluyla bunlara el koymakta ardından da "bunların değerlerini", yani fiyat değerlerini yeniden belirleyerek mal sahiplerini vergi ve gümrükten daha fazlasını ödemeye zorlamaktadır!

Yeni vergi yasası, Filistin halkında aşırı öfke ve galeyan fırtınası estirmiş ve yasayı protesto eden yürüyüşler ve oturma eylemleri düzenlenmiştir. Bunun üzerine İMF'nin öğrencisi olan Amerika'nın adamı Selam Feyad, gözlere kum serpmek amacıyla yasa hakkında diyalog çağrısı yapmıştır. Her ne kadar diyalog için 15.02.2012 şeklinde bir zaman sınırlaması belirlenmiş olsa da bu diyalogun içeriği boşaltılmıştır. Buda onun, şekli bir diyalog olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü otorite, Filistin halkı dinleri ve dünyaları hakkında açtığı savaşa orantılı olarak otoritenin karşısında güçlü bir şekilde durmazlar ise diyaloga bakmaksızın bu yasayı uygulamak istemektedir.

Otoritenin malî ve ekonomik politikaları ile -devam etmesi halinde- yeni yasa, fiyatların ve işsizliğin daha da artmasına ve tarım sektörünün çökmesine neden olacaktır ki böylece tarım sektöründe çalışanlar Yahudilerin yanında çalışan işçiler haline gelecek ve toprakları da müsadere (el konulma) ve Yahudilere sızdırılma riskine maruz kalacaktır. Ayrıca bu politikalar ile yeni yasa, projelerin durmasına, gençlerin ve sermeyenin göçüne neden olacaktır.

Otorite (daha öncede annesi olan Filistin Kurtuluş Örgütü), ortaya çıktığından bu yana siyasî, ekonomik, içtimaî ve kültürel olmak üzere her bakımdan Filistin halkının başına gelen bir felaket olmuştur. Siyasî açıdan olana gelince; otorite, Filistin meselelerini harap etmekte, bunlarla birlikte uçurumdan uçuruma yürümekte, onları aşağılamakta ve mücahitlerini hapsetmek, işkence etmek ve iftira atmak için takip eden Yahudilerin güvenlik kolu olarak çalışmaktadır.

İçtimaî açıdan olana gelince; otorite, kadın ve çocuk özgürlüğü sloganları altında şeref, iffet ve fazilet mefhumlarını yok etmek için birçok yerel ve uluslararası örgüt ve kuruluşlarla gizli anlaşmalar yapmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla gençlerle-kızlar, erkeklerle-kadınlar arasında ihtilat atmosferleri ile çıplaklık kültürünü oluşturmak ve müstehcenliği ve rezilliği yaymak için büyük bir çaba harcamaktadır. Bunu da güzellik kraliçesi yarışmaları yapmak, kadın futbolu, şarkı ve tiyatro grupları oluşturmak, kritik yaşlardaki geç erkekleri ve kızları yaşam tarzlarına entegre olmaları amacıyla kafirlerin arasında yaşamaları için burslu olarak göndermek yoluyla yapmaktadır. Ayrıca otorite, görevi kadın ve erkek arasındaki ilişkileri İslam'la çelişen ve parçalanma, çözülme ve dağılma ile karakterize olmuş Batı modeline göre yeniden yapılandırmak olan "modern" olarak adlandırdığı yasaları çıkarmak için hummalı bir şekilde çalışmaktadır.

Kültürel alanda olana gelince; otorite, Filistin öğretim müfredatını, Müslüman evlatlarından laik şahsiyetler oluşturma, dinlerini hayatlarından ayırma, İslamî kimliklerini yok etme, işgalci Yahudi ile birlikte yaşama zihniyetini oluşturma, gerçek Filistin'i unutturma, 67 bölgeleri olarak bilinenlerin bizzat Filistin olduğu şeklinde Müslümanların evlatlarını aldatma ve mefhumların arasını karıştırma esasına göre belirlemiştir ki böylece İslam'ın, diğer dinler gibi sadece bir din olduğu ve bütün dinlerin de eşit olduğu tasavvur edilmiş olsun.

İslam, insanların mallarının batıl yolla yenmesini haram kıldığı gibi tüketim ve kalıcı vergileri de haram kılmıştır. Zira Aleyhi's Salatu ve's Selam şöyle buyurmuştur: لا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ صَاحِبُ مَكْسٍ "Gümrük vergisi alan cennete giremez." [Müsnedi Ahmed] Sahih-i Müslim'de, Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zina edip recmedilen Gamidiyye hakkında şöyle buyurduğu geçmektedir: ... فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَقَدْ تَابَتْ تَوْبَةً لَوْ تَابَهَا صَاحِبُ مَكْسٍ لَغُفِرَ لَهُ "...Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki; öyle bir tövbeyle tövbe etti ki şayet gümrük vergisi alan (bu şekilde) tövbe etseydi onun (günahları) bağışlanırdı." Dolayısıyla bu, vergiler ile tüketim vergisinin haramlılığından ve insanların mallarını almanın cürmünün büyüklüğünden kinayedir.

Ey Müslümanlar! Ey Filistin halkı! Sizlere düşen, sadece mallarınızı etkileyen hususlarda değil, bilakis dininizi, evlatlarınız ve kadınlarınızın dinini etkileyen ve mukaddes Filistin topraklarınızın meselesini helak eden hususlarda otoritenin bütün kötülüklerini inkar etmektir. O halde sakın otoritenin kötülüleri karşısında sessiz kalmayınız. Nitekim Arap ülkelerinde yaşananlarda elbette sizler için bir ibret vardır. Zira halk, hakları ve nail oldukları onurları için ısrarcı olunca nasıl da yöneticilerinin burunları sürtülmüş dahası geride kalanlardan olmuşlardır. İyi biliniz ki otoritenin arakasında kafirler bulunmaktadır. Dolayısıyla onlar, her defasında nabzınızı ölçmekteler ve sizleri, sessiz ve sakin olarak görmeleri halinde de size olan zulümlerini ve aşağılamalarını daha da artıracak olmalarının yanı sıra dininize, akidenize ve yaşam tarzınıza dönük gaddar saldırılarını da artıracaklardır.

Ey Müslümanlar! Ey Filistin halkı! Müslümanların yöneticileri ve Filistin otoritesindeki benzerleri, ne İslam'ın nede Müslümanların hayrını istemektedirler. Zira onlar, sömürgeci kafir devletler ile Yahudi devletinin çıkarlarını temsil etmektedirler. Dolayısıyla vakti saati geldiğinde ümmet onları sert bir şekilde muhasebe edecektir. Dolayısıyla da sizler için, Allah'ın ipine sımsıkı sarılmaktan ve Hanif İslam dininin gölgesinde yaşamaktan başka bir kurtuluş yoktur. Bu ise ancak, Müslümanları birleştirecek, alemlerin Rabbinin şeriatını tatbik edecek, hainlerden ve mücrimlerden intikam alacak olan Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde mümkün olacaktır. O halde bunun için çalışanlardan olunuz.

وَلا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لا تُنْصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz!" [Hud 113]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Belçika'da: Demokrasi ve İfade Özgürlüğü Adına Hizb-ut Tahrir'in Hilafet Konferansı Yasaklanmıştır

Hasselt Belediye Başkanı Hilde Claes, güvenlik birimleri ve İçişleri Bakanlığı ile yaptığı istişareler sonucunda 04.03.2012 tarihinde yapılması kararlaştırılan Belçika'daki Hizb-Tahrir'in Hilafet Konferansı'nı yasaklama kararı almıştır. Belediye başkanı, konferansın yasaklanmasını şu sözleriyle gerekçelendirmiştir: "Tarihsel suçların inkarı ve haklı çıkarılmasıyla [NEGATIONISM] ilgili 23.03.1995 yasasına binaen konferansı yasaklama kararı aldım. Ayrıca ortada ırkçılığı yasaklayan yasaya da muhalefet söz konusudur. Çünkü bizler, güvenlik yönünü garanti edemeyiz. Dolayısıyla bu bile toplantının yasaklanmasının kabul edilmesi için yeterlidir."

Halbuki Hizb-ut Tahrir daha önce de Belçika otoritelerinin bilgisi dahilinde bir dizi başarılı konferanslar ve gösteriler düzenlemiş ve hiçbir gün her hangi bir güvenlik sorunu meydana gelmemiştir. Dahası güvenlik birimleri, defalarca hizbin şebabının güzel organizasyonu, dikkati ve disipline bağlılığı ile ilgili şaşkınlığını ifade etmiştir. Bundan dolayı polisin, güvenlik endişesi nedeniyle gösterinin düzenlenmemesi tavsiyesinde bulunması olası değildir. Dolayısıyla güvenlik korkusu meselesinin, sırf belediye başkanının uydurduğu bir yalan ve iftiradan ibaret olduğunu sanıyoruz.

Şayet belediye başkanı güvenlik yönle ilgileniyor ve konferansın genel bir kaosa sürüklemesinden korkuyorsa yapması gereken, bunun sebebini alaycı ve hakaretvarî bir üslupla İslam'a ve Müslümanlara saldırmaktan başka işleri olmayan bizim dışımızdaki kişilerde araması gerekir. Dolayısıyla ilk gözlenmesi gerekenler de onlardır. Çünkü onlar, antipati ve nefret ruhunu yaymak yoluyla Müslümanlar ile gayrimüslimler arasına fesat sokmaktadırlar. Ayrıca konferansın yapılmasını önlemek ve insanları ajite etmek yoluyla yalan ve uydurmalarla güçlü bir kampanya düzenleyenler de bizzat onlardır. Nitekim belediye başkanını etkileyen şey de işte budur.

Irkçılıkla ilgili olana gelince; Başbakanın bu sözü, nereden kaynaklanmaktadır acaba? Yoksa bizim hakkımızda bir ırkçılık tespiti mi olmuştur? Bizim kültürümüzde, ırkçılığımızı gösteren bir şey mi buldu ki? Hizbimizden her hangi biri, geçmişte bu nedenle hiç yargılanmış mıdır? Dolayısıyla bu, hiçbir kimsenin kanıtlayamayacağı bir suçlamadan öte bir şey olmadığı gibi sadece yalanlardan ibarettir.

Sözde tarihsel suçların inkarı ve haklı çıkarılmasıyla ilgili olana geline; belediye başkanı neden bahsetmektedir Allah aşkına? Biz, tarihsel bir gerçeği inkar mı ettik ? Ayrıca oda ne ki? Yoksa belediye başkanı, Kongo'daki soykırım suçlarından mı bahsetmektedir? Kast edilen şey bu mudur acaba?

Güvenliği ihlal ve ırkçılık iddiaları ise batıl bir iddiadır. Halbuki belediye başkanı, kendisiyle tartışmak ve konulara açıklık getirmek için Hizb-ut Tahrir şebabına çağrıda bulunarak bu hususu kanıtlayabilirdi. Ancak o, aşırı sağ kanat savunucularının tuzağa düşmüş ve onların maksatlarını gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla yasaklama kararını, bizzat belediye başkanının kendisi alarak güvenlik birimleri ve İçişleri Bakanlığı ile istişarede bulunmak yoluyla da bu kararı haklı çıkarmaya çalışmaktadır. Zira İçişleri Bakanı Joel Milcat bunu, şu sözleriyle vurgulamıştır: "Hasselt Belediye Başkanı Hilde Claes ile devlete ait bir salonda yapılacak olması itibarıyla yapılacak olan konferansın yasaklanması olasılığını gözden geçirmek amacıyla istişarede bulunduk."

Son olarak; "Ben bu konferansı yasaklarım. Zira ben, demokratik bir sistemin sorumlusu olarak aşırıcı şekillerin her türlüsüne karşıyım" diyen belediye başkanına sormak isterim; gerçekten koruduğunu iddia ettiğin demokrasi bumu dur? O halde demokrasi, kanıtlar üzerine değil de yalanlar üzerine kurulmuştur. Yoksa sizin ifade özgürlüğünüz, İslamî görüşün ifade edilmemesi şartıyla mı garanti altına alınmıştır?

Nitekim belediye başkanı, ifade hakkımızı engelleme kararıyla bizlere zulmetmiştir. Böylece liberal demokratik sistemin kendisine bile dürüst olmadığını kanıtlamış olmaktadır.


Okay Pala [Ebu Zeyn]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
Hollanda

Devamını oku...

Güney Kardufan ve Mavi Nil Eyaletleri, Koruma Görevini Üzerinden Atan ve Savaşın Devam Etmesini Besleyen Uluslararası Örgütlere Kapılarını Açmıştır

  • Kategori Sudan
  •   |  

Birleşmiş Milletler Sudan İnsani İşler Koordinatörü Mark Coates, dün, yani 25.02.2012'de Sudan hükümetinin muvafakatiyle ikinci kez Güney Kardufan Eyaletine Birleşmiş Milletler görevlisi olarak dönüşünden dolayı mutluluk duymuş, insani yardımların Güney Kardufan ve Mavi Nil'deki çatışmalardan etkilenenlere ulaşımının kolaylaştırılması için Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği ve Arap Birliği'nin ortak bir öneri sunduklarını açıklamış ve şunu da eklemiştir: "Yakında bu öneriyi aktif bir duruma getirmeyi umuyoruz." Aynı bağlamda İnsani Yardım Komiseri Süleyman Abdurrahman şu açıklamada bulunmuştur: Mavi Nil ile ilgili insani durumlara dönük ortak bir alan araştırması için son düzenlemeler bu hafta içerisinde başlayacaktır. Ayrıca şunu da eklemiştir. Son olaylardan etkilenmiş olanların insani ihtiyaçlarını belirlemeye dönük araştırma, Birleşmiş Milletler Kuruluşları ile işbirliği içerisinde olacaktır.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak bizler, bu olaylar karşısında aşağıdaki hususları açıklarız:

Birincisi: Şuan Güney Kardufan ve Mavi Nil eyaletlerinde patlak veren savaş, kökleri Sudan topraklarına uzanan ve sanki filizleri, tayyib halkımıza acı veren harp, savaş, yerinden edilme ve göç şeklinde şeytanın başları gibi çıkan Nifaşa Anlaşması'nın acı bir meyvesidir. Dolayısıyla Sudan'ı parçalamak amacıyla Amerika'nın projelerine hizmet eden çarpık bir otoritenin sandalyelerinde oturmak için bakan olanlar, çok ağır bir bedel ödeyeceklerdir.

İkincisi: Devletin tebaasındaki bütün insanların işlerinin gözetimi, sadece devletin sorumluluğundadır.

فَالإِمَامُ الَّذِى عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهْوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِه "İnsanlara çobanlık yapan İmam, güttüklerinden sorumludur..." [Sahih-il Buhari] Dolayısıyla her hangi bir uluslararası odağın müdahalede bulunmasına izin verilmesi caiz değildir. وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Allah müminler aleyhine kafirlere asla bir yol (otorite) vermeyecektir." [en-Nisâ 141] Dolayısıyla da işlerin gözetimi, devletin insanlara karşı bir görevi olup tebaanın dilenmesi gereken bir hibe ve bağış değildir. Oysa insanlar, otoritenin yada kuruluşların kapılarında dilenip durmaktadırlar. Bu nedenle devletin yapması gereken, Sudan'ın dört bir tarafındaki savaş mağdurlarının işlerini yürütmesi ve derhal yiyecek, giyecek, mesken, öğretim, tedavi ve güvenliği sağlamasıdır. Sıcak noktalara yakın olan bölgelerdeki bütün halkımızın yapması gereken ise her zamanki durumu gibi devlet görevlerini ihmal ettiği sürece olaylardan etkilenmiş olan kardeşlerine evlerini, okullarını ve hastanelerini açmalarıdır. Ayrıca bütün herkesin de devleti muhasebe etmesi ve onu değiştirmesi gerekmektedir.

كَلاَّ، وَاللهِ لَتَأمُرُنَّ بالمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ المُنْكَرِ، وَلَتَأخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، وَلَتَأطِرُنَّهُ عَلَى الحَقِّ أطْراً، وَلَتَقْصُرُنَّه عَلَى الحَقِّ قَصْراً، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللهُ بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ ليَلْعَننّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ "Kesinlikle hayır! Vallahi ya marufu emredip münkerden nehyedecek, zalimin zulmüne engel olacak, onu hakka yöneltecek, onun hak ile (şeriat ile) yetinmesini sağlayacaksınız yada Allah sizin kalbinizi birbirine vuracak sonra da  onları lanetlediği gibi sizi de lanetleyecektir." [Ebu Davu ve Tirmizi rivayet etti]

Üçüncüsü: Uluslararası görevlilerinin geri dönüşüne ve Mavi Nil Eyaleti'ne dönük ortak alan araştırmasında Birleşmiş Milletleri ile işbirliği yapılmasına izin vermesi sayesinde hükümetin tutumunun zayıflığı ortaya çıkmıştır. İşte tüm bunlar bu iki eyaletin kapılarının, bu gibi savaşlar için sürekli tedarik hattı oluşturan sözde insani yardım örgütlerine açılması için bir giriş mesabesindedir. Zira hükümet, isyancı güçlere askeri ve lojistik malzemeler götüren Birleşmiş Milletler ve Kızıl Haç uçaklarına kaç kez el koydu ki? Bilakis iktidar partisinin siyasi sektörünün başkanı, 18.02.2012 günkü gazeteye şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "İki eyalete yabancı örgütlerin girmesini isteyen dış odaklar bulunmakta ve bunlar, bazı örgütlerin liderliğinde Sudan'a dönük düşmancıl Kulisler yapmaktadırlar. Partim, Güney Kardufan ile Mavi Nil'in başka bir Darfur olmasına asla izin vermeyecektir." Ve şöyle eklemiştir: "Bu örgütlerin girmesine izin vermemiz isyancı hareketleri ödüllendirmemiz anlamına gelmektedir." [Gazete numarası: 6672]

Dördüncüsü: Savunma Bakanı'nın, Mavi Nil Eyaleti'ndeki askeri operasyonların sona ermesinin yaklaştığını açıkladığı bir sırada alev alev yanan bu iki eyaletin kapılarının sözde insani örgütlere açılması, ordu ve nizami kuvvetler için bir tehdit unsuru ve savaşın süresinin uzatılması olarak görülmelidir. Tüm bunlardan daha kötüsü ise Sudan'ı parçalamaya çalışan Amerika'nın cürümsel projelerinin uygulanmasıdır. Zira Dışişleri Bakanı Ali Karti, 19.02.2012 Pazar günü, Amerikan elçisi Princeton Lyman ile yaptığı görüşmenin ardından şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Lyman, Amerikan idaresinin önerilerini sunmuştur ki bunlar, Obama'nın Sudan'ın borçlarını kaldırma teklifi karşılığında hükümetin, Birleşmiş Milletleri'nin Güney Kardufan ile Mavi Nil'e dönük yardım operasyonunu  onaylamasını, gelecek Ağustos ayında Ebiyi'deki referandumun yapılmasını, Özellikle Güney Kardufan ve Mavi Nil Eyaletleri olmak üzere Kuzey'in siyasi geleceğinin bilinmesini şart koşmaktadır."

يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلا غُرُورًا " (Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; halbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir." [en-Nisa 120]

Beşincisi: Birleşmiş Milletler ile sözde insani yardım örgütleri, Afrika Birliği ile kurumları ve Arap Birliği, işte tüm bunlar kesinlikte tarafsız değildirdirler. Bilakis bunlar, büyük devletlerin elindeki uysal araçlar olup bunları, ümmetlere ve halklara karşı olan cürümlerini yerine getirmek amacıyla ülkelerdeki varlıklarını meşrulaştırmak için kullanmaktadırlar. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler ve onun Haçlı Güvenlik Konseyi de uluslararası politikadaki beş büyük devletin araçları olup bunların tarihleri, Filistin'den başlayıp Afganistan, Irak, Somali ve Güney Sudan'ın ayrılmasına kadar Müslümanlara karşı işledikleri komplolar ve cürümlerle doludur. Ayrıca Afrika Birliği de bu komplolara tanıklık etmektedir ki Sudan Ordusu Resmi Sözcüsü şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Gıda ve yakıt nakli için çalışan Uluslararası Ortak Afrika Güçlerine bağlı sekiz araç, bölgedeki Adalet ve Eşitlik Hareketi tarafından ele geçirilmiş olup ancak güçler, bu araçların kaybolması hakkında bilgi vermemiş ve bunların çalındığını  yalanlamıştır. Ordu da buna, ortak güçler ile Adalet ve Eşitlik Hareketi arasındaki bir işbirliği olarak itibar etmiştir." [El-Cezira internet sitesi / 02.02.2012] Dahası Afrika Birliği, Amerika'nın çıkarlarına hizmet etmekte olup mevcut Afrika devletlerinin sınırlarının korunmasını sağlayan anlaşmasına kadar hıyanette bulunmuştur. Arap Birliğine gelince; Sudan'ın birliği üzerindeki komplocuların en barizi olması ve Sudan'ı bölen ve parçalayan analaşmaya yalancı şahitlik etmesi bir utanç ve rezillik olarak ona yeter. Tüm bunlardan sonra akıllı biri, bu kurumların bizim hayrımızı istediğini söyleyebilir mi?

مَّا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلاَ الْمُشْرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيْكُم مِّنْ خَيْرٍ مِّن رَّبِّكُمْ "Ne Ehl-i Kitaptan kafirler ne de müşrikler Rabbinizden size bir hayrın inmesini istemezler." [el-Bakara 105]

Ey Sudan Halkı!

Amerika, hayatınızın ayrıntıları üzerindeki hakimiyetini pekiştirmektedir. Zira bunu, hükümetin hıyaneti ve siyasi ortam aracılığı ile yapmaktadır. Nitekim susmanız nedeniyle Güney Sudan'ı ayırmış, bunun ardından orada çalışmış ve bölgesel unsurlar temelinde genişletilmiş özerk yönetim (özerklik) yoluyla Darfur'un ayrılmasının zeminini hazırlayan Doha Anlaşması yoluyla Darfur dosyasına yapışmıştır. Dolayısıyla Güney Kardufan ve Mavi Nil Eyaletleri'ndeki savaşın devam etmesi amacıyla tedarik hatlarının açılması için şu an sizlere baskı uygulayan ve iddia ettiği üzere Kuzey ve Güney Sudan arasında askıda kalmış sorunları çözmek için arabuluculuk yapmaya çalışan da bizzat Amerika'dır. O halde geriye düşman Amerika'ya teslim etmediğimiz hangi meselemiz kaldı ki?!

هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onları katletsin (kahretsin)! Nasıl da döndürülüyorlar." [el-Munâfikûn 4]

Ey Müslümanlar!

Bu Sudan'da meydana gelenler, dünyada ve ahirette bir bir utançtır. O halde aklınızı başınıza alın, Rabbinize dönün, Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'ya kulluk makamına yükselin ve bu politikacıları, İslam akidesinin esasına göre muhasebe edin. Zira onların, kanlarınıza ve diğer mukaddesatlarınıza olan yaklaşımı Batılı kafir efendileri içindir. Zira Resul (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurmuştur: « سَتَكُونُ أُمَرَاءُ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ فَمَنْ عَرَفَ بَرِئَ وَمَنْ أَنْكَرَ سَلِمَ وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ » "Öyle yöneticileriniz olacak ki onları bileceksiniz ve terk edeceksiniz. Her kim tanırsa berî olur, her kim reddederse selameti bulur, velakin her kim de rıza gösterip tâbi olursa..." Bu yöneticileri ve politikacıları muhasebe etmekle birlikte Nifaşa ağacını kökünden kesmeye ve hayatınızı yeniden Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'in gölgesinde İslam esasına göre düzenlemeye dönük değişim için ciddi olarak çalışmaya devam ediniz. İşte çalışanlar, bunun için çalışsınlar.

وَقُلِ اعْمَلُواْ فَسَيَرَى اللّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ "De ki: (Yapacağınızı) yapın! Muhakkak ki yaptıklarınızı Allah da resulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir." [et-Tevbe 105]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Şam'daki Ayaklanmayı Desteklemek İçin Beka'da Bir Gösteri Yapılmıştır

Hizb-ut Tahrir şebabı bugün, Beka bölgesinde katil taguta karşı Şam'daki ayaklananlara destek vermek amacıyla Cuma salahının akabinde bir gösteri düzenlemiştir.

Bine yakın gösterici, Cuma salahının ardından Saadnayel ve Tala Bay beldeleri arasında yürümüşler ve Esad rejiminin devrilmesine ve Suriye halkına destek vermeye dönük sloganlar atmışlardır.

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER