Cuma, 23 Cumade’l Ûlâ 1447 | 2025/11/14
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Kur'an'ı Yakmaya Yönelik Haçlı Çabaları Ey Pakistan Ordusu! Artık Kafirlerin Çiğnemediği Müslümanların Bir Mukaddesatı mı Kaldı?

Amerika'da bir serseri, "Kur'an yakma günü" ilan etti. Şayet Hilafetin Yıkılış Yıldönümünü Anmak amacıyla bir konferans düzenlemek üzere Hizb-ut Tahrir'in rezervasyon yaptırdığı Chicago'daki bir otele baskı yapan ve oteli rezervasyonu iptal etmeye zorlayan bizzat Amerikan hükümetinin koruması ve desteği olmamış olsaydı bu serseri bu cürümü işlemeye cesaret edebilir miydi? O halde hani nerede "ifade özgürlüğü?"

Batı, Müslümanların hurumatlarına yönelik saldırılarını sürdürerek Müslümanları, kendilerine ve dinlerine yapılan saldırılardan zevk almaya sevk etmektedir ki böylece ümmetlerine günahkarca yapılan saldırılar görüntülerine alışmış olsunlar. Zira Batı, Müslümanların izzet ve şeref duygularını öldürmeye çalışmaktadır ki mukaddesatlarına yapılan saldırılara şahit oldukları halde damarlarındaki kanları kaynamasın. Bunun yanı sıra Batı, Müslümanların "ifade özgürlüğü" gibi küfür mefhumlarını taşımalarını, kendi mukaddesatlarından daha çok kutsamalarını ve küfür mefhumlarını koruma adına her şeyden vazgeçmelerini sağlamaya çalışmaktadır.

Hayır! Binlerce kez hayır! Kafir gayesini gerçekleştirmeyi asla başaramayacaktır. Müslümanların yöneticileri ölü veya ölü gibi olsalar da ümmet hala canlıdır. Zira Müslümanların mukaddesatlarını koruma uğrunda canlarını kurban etmeye hazır olan "Emir Şeymî" gibi milyonlarca Müslüman vardır. Bu serseri, Müslüman yöneticilerin bu cürüme karşı gerekli cevabı vereceklerini bilmiş olsaydı bu cürümü işlemeye yeltenmezdi. Çünkü onlar, Batının basit birer ajanı oldukları gibi Müslümanların servetlerine ve ordularına tahakküm etmektedirler. Emperyalist Batı, bir buçuk milyar ümmete tahakküm etmek için onları elli küsur parçaya bölmüş ve onların başına da bu ümmete gardiyanlık yapsınlar diye Zerdari, Karzai, Abdullah ve Beşar gibi ajan yöneticileri dikmiştir. İşte bu gardiyanlar, Müslümanları katletmeleri ve ümmetin emperyalist güçlerin karşısında durmasını engellemeleri için Müslümanların polisini ve ordularını kullanmaktadırlar. Bunun en büyük kanıtı ise İslami ümmet içerisindeki en büyük ordu olan Pakistan ordusunun, Kur'an ile eğlenmeleri ve İslam'ın nebisini alaya almalarından dolayı onlardan intikam almak yerine Amerikalıları korumak için Müslüman kardeşlerini öldürmek üzere kullanılmasıdır. Tüm bunlar ise otoritenin Müslümanların elinde olmamasından dolayı meydana gelmektedir. Müslümanları siyasi olarak kurtaracak siyasi değişim olmadığı müddetçe de bu durumun değişmesi mümkün değildir. Bu siyasi değişim ise Nübüvvet Minhacı üzere Müslümanların hurumatları ile mukaddesatlarına saldıranları cezalandıracak olan Raşidi Hilafet Devleti'ni kurmakla olur.

Ey Pakistan ordusu! Artık kafirlerin çiğnemediği Müslümanların bir mukaddesatı mı kaldı? İslam'ı ve Müslümanları korumak yerine ne zamana kadar kafirlerin çıkarları için Müslümanların kanlarını akıtmayı sürdüreceksiniz? Kalkınız ve Hilafeti kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret veriniz. Sizlere, Müslümanların akidesini korumanın ancak İslami Hilafetin gölgesinde Allah yolunda cihat etmekle olacağını hatırlatırız. Bunun dışındaki her türlü yol çöldeki seraptan başka bir şey değildir.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Bugün Dünyanın Karşı Karşıya Kaldığı En Büyük Tehdit -İslam Değil- Blair'in Akidesidir

İngiltere eski başbakanı Tony Blair, yeni yayınlanan anılarının propagandasını yaptığı röportajları esnasında "Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük tehdidi köktenci İslam" olarak nitelendirdi. BBC ile yaptığı röportajda Sayın Blair, Çeçenlerin, Keşmirlilerin, Filistinlilerin, Iraklıların ve Afganlıların yabancı işgale direndikleri hakikatini göz ardı etmiştir. Görünen o ki Blair, Batılı politikaların; "Geçmişe özlem duyan birer gerici ve şerir kimseler" olmalarından dolayı radikal İslamcılarla mücadele etmek için konulduğunu söyleyerek Batının İslam'a karşı bir savaş açtığını teyit etmektedir. Ayrıca Blair, İran'a karşı savaş için bir propaganda fırsatı da yakalamış oldu.

Blair'in değerlendirmeleri ile ilgili olarak Hizb-ut Tahrir / İngiltere Medya Temsilcisi Taci Mustafa şöyle dedi: "Blair'in değerlendirmeleri agresif ve saldırgan olmasına rağmen Irak ve Afganistan'ı işgal etmeye dönük savaşı sonucunda elini bu iki ülkede katledilen yüz binlerce Müslümanın kanlarına bulamış olan bir adamın bu tür değerlendirmelerde bulunması hiç de şaşırtıcı değildir. Şeraiti ve Hilafeti "şerir bir akide" olarak nitelendiren, "İsrail'in" İngiliz hükümetinden başka büyük bir dostu olmamasıyla defalarca övünen, Muammer Kaddafi ve Hüsnü Mübarek gibi despot katilleri ağırlamaktan zevk alan da bizzat bu adamdır."

"Her halükarda dünya için tehdit olan İslam değildir. Bilakis tehdit, Batılı dev şirketler ile trajik ve yıkıcı kapitalizminin çıkarları için savaşan Blair'in akidesidir."

"Geçen 100 yıl boyunca dünyaya liderlik eden, bu sırada iki dünya savaşı ile sayısız diğer savaşlara giren İslam değildir. Geçen 200 yıl boyunca Hindistan ve Afrika ile bunların doğal kaynaklarını yağmalayan ve sömürdüğü ülkeleri, zayıf, parçalanmış ve çatışmaların içerisine saplanmış olarak bırakan İslam değildir. Irak'ta seyreltilmiş uranyum veya Gazze'de beyaz fosfor kullanan İslam değildir. Hiroşima ile Nagasaki'yi atom silahlarıyla vuran İslam değildir. Dünyadaki elit zenginleri daha da zenginleştirirken fakirleri daha da fakirleştiren de İslam değildir."

"Blair'in İslam hakkındaki yalanları, sadece yıkıcı geçmişi değil dahası çok sevdiği, üzerinden kazanç elde ettiği ve silah zoruyla başkalarına dayatmak istediği kapitalizm üzerindeki dikkatleri başka bir yöne çekmeye dönük başarısız girişimden öte bir şey değildir. Zira "Blair'in özgürlüğünü ve demokrasisini" rötuşlamaksızın olduğu gibi benimseyen insanların sayısı artarken küresel kapitalizmin trajedisine alternatif olarak İslami Hilafeti isteyen İslam dünyasındaki insanların sayısı da giderek artmaktadır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika'nın, Tahrik ve Terörize Ederek Referanduma ve Güney Sudan'ı Ayırmaya Hırs Göstermesi... Komplonun Çirkinliğini Vurgulamaktadır

Eş-Şark-ul Avsat Gazetesi, H. 26 Ramazan 1431 el-muvafık M. 05. Eylül 2010 tarihli (11604) sayısında Washington Post'tan naklen, Amerikan Başkanı Obama'nın önümüzdeki birkaç hafta içerisinde (Kalın Sopa ve Büyük Havuç) şeklinde yeni bir politika ilan edeceğini aktardı. Bu yeni politika şu noktalarda tezahür etmektedir: 1. Amerika ile Sudan arasındaki diplomatik ilişkilere tam olarak geri dönülmesi. 2. Sudan'ın dış borçlardan muaf tutulması. 3. Güvenlik Konseyi tarafından, Uluslararası Cinayet Mahkemesinin Devlet Başkanı Beşir'in tutuklanması kararının infazının bir yıllığına geciktirilmesine ilişkin bir karar yayınlanması.

Bu ise büyük havuç ile ilgili olan husustur. Kalın sopa ile ilgili olan husus ise aşağıdaki şekilde tezahür edecektir: a) Beşir hükümetindeki üst düzey yetkililerin, yurt dışına çıkış yasağı olanların listesine eklenmesi. b) Hükümet yetkililerinin, dünya bankalarındaki hesaplarının dondurulması. c) Sudan Silahlı Kuvvetlerinin silah satın almasının şiddetle engellenmesi. Gazete, bu politikanın Washington'un Sudan'dan duyduğu endişeli bir ortamda geldiğini beyan etti. Çünkü referandum hazırlıkları normal olmayan bir ağırlıkta yürümektedir. Şimdi herkes tarafından cevaplanması gereken soru şudur: Amerikan yönetimi, referandum ve Güney Sudan'ın ayrılması için ne diye bu kadar hırs göstermektedir?! Bu kadar tahrik ve terörizenin nedeni nedir?! Amerika tüm bunları, Sudan veya Güney Sudan halkının kara gözü ve kara kaşı için mi yapmaktadır?!

Gözü kulağı olup siyasi işleri ve sömürgeci kafir Batının Sudan da dahil Müslüman ülkelere karşı oynadığı oyunları bilen herkes için cevap açıktır; İslam dünyası da dahil üçüncü dünya olarak adlandırılan ülkeleri, tarafları germek sonra da zayıflamalarının ardından kolayca yutmak ve hazmetmek için parçalamak ve kaynakları ile servetlerine tamamen tahakküm etmek yoluyla kontrol etmeye, egemen olmaya ve nüfuz etmeye çalışan Batının eski ve yeni politikasıdır.

Genelde siyasi güçlerden, özelde ise hükümetten talep edilen Amerika'nın havucuna ve sopasına aldırış etmeksizin Allah'a dönmeleri ve Allah'ın metin ipine sımsıkı sarılmalarıdır. Zira Batının ipi örümcek ağından daha zayıftır. Çünkü onlar, Allah'a ve İslami akideye dayanarak izzetli duruş sergileyen bir kişinin karşısında hiçbir şey yapamazlar. Ancak korkuya kapıldığımız, izzetin kaynağından uzaklaştığımız ve taviz üzerine taviz verdiğimizde buna güç yetirebilirler. Şüphesiz Sudan halkı, Amerika'nın sopasından korkacak başıboş sokak köpekleri veya onun havucuna üşüşecek kümes tavşanları değillerdir.

Sudan'ın bölünmesinin reddedilmesi karşısında savaşla korkutmasına gelince; Amerika asla savaşamaz ve savaşanları da destekleyemez. Çünkü Amerika bunu, hiçbir şey elde edemeden isyancıları desteklediği yirmi küsur yıldır denemiş ve Güneyin ayrılmasının savaşla mümkün olmayacağı kanaatine ulaşmıştır. Bunun içindir ki kapsamlı barış denilen hileye başvurmuştur. Bu kapsamlı barış ise ancak kapsamlı bir yıkım ve tam bir tahripten ibarettir. Dolayısıyla herkes sorumluluğu oranında, Batılı özellikle de Amerikan komplolarının karşısında durmalı, tüm Batılı ve Amerikan talimatlarını reddederek ülkenin parçalanmasını ve insanların sürgün edilmesini engellemeli, ülkenin sorunlarını çözümlerinde doğru ve Müslüman olsun gayrimüslim olsun insanlar arasındaki hükmünde adil olan siyasi bir fikir yoluyla çözmeye dönmelidir. Bu ise Raşidi Hilafet Devleti yoluyla İslami fikirdir. Böylece dünyada kurtuluş, ahirette ise kazanç ve kurtuluş olsun.

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Abbas'tan Netanyahu'ya: Hiçbir Kimsenin Güvenliğinize Saldırıda Bulunacak Herhangi Bir Eylemde Bulunmasını Kabullenmeyiz

Altmış küsür yıldır gasıp ve zalim düşman yüzünden Filistin halkının sıkıntısını çektiği trajedi, Abbas'ın bu düşmanın başbakanı ile karşılıklı kahkahalar atmasına ve engin tebessümlerde bulunmasına engel olmadı. Bu durum, tüm şartlarından, taleplerinden ve referanslarından geri adım atarak mukaddes arz hakkında müzakere yapmaya koşan bir kimse için şaşırtıcı değildir. Şüphesiz Abbas'ın "Hiçbir kimsenin güvenliğinize saldırıda bulunacak herhangi bir eylemde bulunmasını kabullenmeyiz" ifadesi Filistin Otoritesinin varoluş gayesinin özetidir.

Zira Amerika Birleşik Devletleri'nin krizi idare etmesi çerçevesinde yapılan trajikomik toplantıda, Yahudi varlığının başbakanı kibrini ve inatçılığını göstererek "İsrail" Yahudiliğinin tanınması ve son derece önemli güvenlik gereksinimlerinin göz önüne alınmasının gerekliliğine ilişkin taleplerini teyit etti. Ayrıca Netanyahu, Abbas ve otoritesine fonksiyonel görevlerini yerine getirmeleri çağrısında da bulundu. Zira Netanyahu, Yahudi varlığı açısından güvenliğin önemini vurguladı. Hatta Netanyahu, Abbas'tan son olayı (el-Halil eylemini) kınamakla yetinmeyip eylemi yapanların kesinlikle yakalanması talebinde bulundu. Aslında Netanyahu'nun böyle bir talepte bulunmasına gerek de yoktu. Zira Filistin "Güvenlik" Birimleri, işgal güçlerinin çok öncesinde el-Halil'in giriş ve çıkışlarına barikatlar kurarak daha önce hiçbir bir kimsenin değil bir benzerini Yahudi vatandaşların insanlara saldırdıkları, mescitlerini ve çiftliklerini yaktıkları sırada daha aşağısını görmediği hummalı bir hareketlilik altında soruşturma ve takibat yürüttü.

Abbas, -zelil bir görüntü altında- Netanyahu'ya Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Yahudi varlığına karşı iyi niyetler beslediğini ve güvenliklerine önem verdiklerini teyit ederken bu bağlamda güvenlik birimleri ve son el-Halil eyleminde kullanılan arabaya el konulması, arabayı satan ve alan kişilerin tutuklaması gibi yaptıklarıyla gurur duydu...

Bizler Hizb-ut Tahrir / Filistin olarak bu olay karşısında aşağıdaki hususları vurgularız:

1. Bu müzakereler, menfur bir cürüm ve şeri hükümlere tamamen aykırı olup hem Allah'a, resulüne ve müminlere hıyanettir hem de Filistin Kurutuluş Örgütü ve onun metamorfoz yavrusunun İsra ve Miraç arzında ifrata kaçılması silsilesi çerçevesinde işledikleri Filistin meselesini tasfiye fasıllarının yeni bir faslıdır.

2. Ne Filistin Kurtuluş Örgütü ne de başka bir örgüt, İsra ve Miraç arzının herhangi bir karşısında tasarruf hakkına sahip olmadığı gibi FKÖ veya Otorite veya başkaları ile Yahudi varlığı arasında yapılan anlaşmaların tamamı hiçbir şekilde Müslümanları bağlamayan birer batıl anlaşmadır.

3. Amerika'nın projelerine yapışmak ve Amerika'nın kucağına atlamak sahibine dünyada ve ahirette dert ve kederden başka bir şey kazandırmayacaktır. Dolayısıyla dünyada siyasi skandal, başarısızlık ve kendi işini eline aldığında ümmetin çetin hesabından başka bir şey kazandırmayacağı gibi işlediği cürümlerden ve hıyanetlerden dolayı kıyamet günü onun için büyük bir azap vardır.

4. "Bu müzakereler boş iş veya vatancı yada Arapçı kılıflar altında bir işe yaramaz gibi" dolambaçlı ifadelerle buna karşı çıkmak şekil ve detay dışında özde Otoritenin tavrından farklı değildir. Bilakis İslam'ın dikte ettiği tavır; çözüm ve uzlaşma hakkında Yahudi varlığı ile her türlü müzakerenin şeran haram olduğunu ve Filistin meselesinin ancak Rabbinin izniyle her karışını kurtaracak Müslümanların orduları ile birlikte savaş zemininde çözüme bağlanacağını söylemektir. Artık bu, Allah'ın izniyle yakında gelecek olan Hilafetin gölgesinde gerçekleşecektir.

فَإِذَا جَاء وَعْدُ الآخِرَةِ لِيَسُوؤُواْ وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُواْ الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُواْ مَا عَلَوْاْ تَتْبِيرًا "Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mabedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık)." [İsra 7]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Beş Hizb-ut Tahrir Üyesi Seçimleri İfşa Ettikleri İçin Tutuklandı

Hizb-ut Tahrir, 31 Ağustos 2010'daki sahte seçimleri ve sözde demokrasiyi ifşa etmek için Afganistan'da bir kampanya başlatmasının üzerine Afganlı yetkililer, ararlında ajan Karzai'nin rejimine tabi olup açıkça sosyalizme ve laikliğe davet eden bir adayın da olduğu yabancı fikirlere sahip adayların fikirlerinin propagandasını yapmalarına, resimlerini asmalarına, sloganlar atmalarına ve İslam ile çelişen fikirleri içeren bildiriler dağıtmalarına izin verirlerken Hizb-ut Tahrir'in beş üyesini tutukladılar. Bu da Karzai rejiminin "ifade özgürlüğü" gerekçesi altında değerlendirilen bu tür davetlerle bir sorunu olmadığını göstermektedir. Ancak mesele İslam veya Hilafet ile ilgili olunca rejim, tek bir bildirinin dağıtılmasına veya bir pankartın asılmasına dahi izin vermektedir!

Ajan Karzai'nin rejiminin ikiyüzlülüğünü açık ve net şekilde görmenin en basit yolu, rejimin demokrasi ve özgürlük hakkındaki içi boş konuşmalarına kulak vermeleridir.

Karzai'ye hatırlatmak isteriz ki Hizb-ut Tahrir'in Hilafeti kurma mücadelesi yeni bir şey değildir. Zira Hilafet daveti, Afganistan'a Hizb-ut Tahrir'in inayeti ve fedakarlığı sayesinde ulaşmıştır. Bu nedenle bu çalışmayı bu tür ödlekçe eylemlerle durdurmaya çalışmak imkansız bir iştir ve Allah'ın izniyle Hilafet Devleti'ni kurma farizasını yerine getirmemizi engelleyecek yeryüzünde hiçbir güç yoktur. ve Hilafet çalışmasını durdurmaya çalışan ve Hizb-ut Tahrir'in azmini kırmada başarısız olan civar ülkeler bunun en güzel örneğidir ey Karzai rejimi!

Karzai'nin Hizb-ut Tahrir'in duygularını frenlemeye dönük yoğun çabası, hem kendisinin hem de efendilerinin Hilafet güneşinin yeniden doğmasından duydukları korkuyu göstermektedir. Zira artık Hilafet fikri, Afganistan halkının ve dünyanın dört bir tarafındaki diğer Müslümanların nefislerine yer etmiştir. Bu da İslam dünyasındaki bozuk rejimleri ifşa etmeye, Müslümanlara güven ve güvenliği getirecek, ümmeti otoritesine ve izzetine kavuşturacak ve adaleti gerçekleştirecek Hilafet Devleti'ni kurarak bu rejimlerin değiştirilmesine davette bulunmaya yönelik ısrarımız sonucunda olmuştur.

Karzai'ye şunu vurgulamak isteriz ki bu seviyeye düşmesine ve inmesine rağmen Hilafet fikrinin yayılmasını durdurmayı asla başaramayacaktır. Zira Hilafet için çalışmak bizler açısından hayati bir iştir ve Hilafeti kuruncaya kadar Afganistan ve diğer İslam beldelerinde çalışmaya devam edeceğiz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Ey Pakistan Ordusu Generalleri! Amerika Ziyaretinizi İptal Etmekle Yetinmeyiniz Ülkedeki Amerikan Savaşına Son Veriniz

Medya organlarının bazı raporlarına göre deniz ve kara kuvvetleri olmak üzere Pakistan ordusundan tugay komutanları ve generallerin bulunduğu üstdüzey bir heyet, gördüğü alçaltıcı muamele nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri'ne yapmayı kararlaştırdığı ziyaretini iptal etti. Söz konusu heyet, Amerikan Merkez Komutanlığı'nı ziyaret etmek için Amerikan Savunma Bakanlığı'ndan bir davet almış ve heyettekiler devlet konuğu olmalarına rağmen uçakta başka bir yolcunun bulunması gerekçesiyle uzun bir süre havaalanında gözaltına alınarak iki saat boyunca herhangi bir yere gitmelerine veya herhangi bir şahıs ile konuşmalarına izin verilmediği gibi herhangi bir üstdüzey Amerikalı yetkili ile görüşmelerine de izin verilmemiştir. Bu alçaltıcı muamele nedeniyle heyet, ileri gelen Pakistanlı yetkililerin onayıyla Amerika Birleşik Devletleri ziyaretini iptal etmiştir.

Amerikan savaşında 3000 askerin kurban edilmesine, 6000 askerin yaralanmasına, 30.000 sivilin yok edilmesine ve 45 milyar dolar kaybedilmesine rağmen Amerika Birleşik Devletleri, bu yöneticilerden ve Pakistan ordusundan hala hoşnut değildir. Hatta Amerikan medya organları, Pakistanlı yöneticileri bir parça kemik için her şeyi yapmaya hazır köpekler gibi karikatürlerle tasvir etmektedirler! Bugüne kadar Amerika, Amerika Birleşik Devletleri'ne gelen Pakistanlı yöneticiler ve Pakistanlı yolcularına yönelik aşağılayıcı şekilde üst baş araması yapmakta hiç tereddüt etmemiştir.

Bu yöneticiler ve askeri yetkililer, saygılarını kazanmak için kafirleri hoşnut etmeye çalışmanın çelişkili bir durum olduğunu bir türlü anlayamadılar!

إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَنْ يَخْلُقُوا ذُبَابًا وَلَوِ اجْتَمَعُوا لَهُ وَإِنْ يَسْلُبْهُمُ الذُّبَابُ شَيْئًا لا يَسْتَنْقِذُوهُ مِنْهُ ضَعُفَ الطَّالِبُ وَالْمَطْلُوبُ * مَا قَدَرُوا اللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de aciz, kendinden istenen de! Onlar, (bu aciz putları Allah'a ortak koşmak suretiyle) Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler. Hiç şüphesiz Allah, Kavî ve Aziz'dir." [Hac 73-74]

Her ne kadar ziyaretin iptal edilmesi onurlu bir davranış olsa da Pakistan'ı Amerika'nın köleliğinden veya insanları gelecekte Amerikalılar tarafından maruz bırakılacakları zilletten kurtarmak için yeterli değildir. Zira ordu içerisindeki ileri gelen yetkililer, kendi saygınlıklarını koruma yönünde sadece bir adım atmakla yetinmek yerine bu bölgedeki Müslümanların şeref ve onurunu korumak ve Amerika Birleşik Devletleri'nin köleliğinden kurtarmak için harekete geçmelidirler.

Bu ise NATO örgütüne giden ikmal hatlarını kesmenin ve Amerikan savaşını terke etmenin yanı sıra İslam'ın tatbik edilmesine, Allah'ın Müslümanlara farz kıldığı azim farz olan Hilafet Devleti'nin kurulmasına yardım etmekle mümkündür. Zira Müslümanların Pakistan'da her Müslümanın dört gözle beklediği küresel yeni bir güç olarak tekrar kalkınması Hilafet Devleti sayesinde mümkündür.

İmrân Yûsufzây
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcü Yardımcısı
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Filistin Otoritesi, Yüksek Adalet Mahkemesi'nin Kararlarını Bir Kez Daha Çiğnedi Güvenlik Birimlerinin Sadistliği, Sorgusuz Sualsiz Hukuka Saygılarının Önüne Geçti

Yüksek Adalet Mahkemesi, 30.08.2010 pazartesi günü, hizbin şebabından biri olan ve programcılık yapan Muhammed Hatib'in derhal serbest bırakılmasına karar verdi. Nitekim Ramallah'taki istihbarat birimleri, 10.08.2010 pazartesi günü gece yarısı evini basarak Muhammed'i tutuklamış ve Yüksek Adalet Mahkemesi'nin geçen bu süre boyuncaki tutukluluk halinin yanlış bir tutuklama ve kanuna aykırı olup derhal serbest bırakılmasına karar vermesine rağmen Filistin Otoritesi, mahkemenin kararını hiçe sayarak serbest bırakılmasını reddetmişti.

Filistin Otoritesi, Allah'ın helallerini ve haramlarını dikkate almayarak sırf Rabbim Allah dediği için en hayırlı şebabı tutukladı. وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلاَّ أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ "Onlardan sırf Azîz-ul Hamîd olan Allah'a iman etmelerinden dolayı intikam aldılar." [el-Burûc 8] Ramazan ayında geçen süre boyunca saim ve kaim bir halde onu haksız yere gözaltında tutarken vicdanı hiç sızlamadı. Artık bunlar, İslam'la savaşmayı ve Allah düşmanı Yahudiler ile Amerika'ya hizmeti kendine hedef edinen bir otoriteden beklenen sıradan bir durum haline geldi. Zira eşi görülmemiş şekilde Allah'ın dinine ve Ramazan ayında askerlerinin botlarıyla kirlettiği mescitlerine karşı gösterdiği küstahlıklarına ve saldırmalarına tanık ola ola özellikle bizler bu görüntüye alışır olduk. Ancak hukuk, hukuk devleti, hak ve özgürlük savunucuları, Otoritenin kibri, bizzat kendisinin belirlediği ve hükmettikleri kanunları bizzat kendisinin çıkardığı mahkemelerin kararlarına sırt çevirmesi karşısında ne söyleyebilir ki!!

Peki Otorite, bu davranışı ile ne gibi bir mesaj vermek istiyor? Filistin halkını demir süngü ile idare edeceği, kendi mahkemelerinin kararı veya sürekli dillendirdiği sloganları ve kanunları dahi olsa karşısında duran her şeyi çiğneyip geçeceği mesajını mı vermektedir? Dolayısıyla kişi ya Otoriteye alkış tutacak ya da bu ülkeden çekip gidecektir ki bu, Filistin'i kendi halkından arındırmak için onlara yönelik bir baskı değil midir? Yoksa vermek istediği mesaj, her birinin kanuna sarılmayı düşünmesi için vatandaşlara yönelik açık bir davet midir? Umulur ki Otorite içinde bu soruları akledecek biri vardır.

Her şeye rağmen hizb, zavallı Filistin Otoritesinin gasp ettiği hak karşısında susacak değildir. O da bu hususta deneyim ve tecrübe sahibidir. Otorite için en hayırlı olanı özellikle kendi mahkemesinin insafsızca ve düşmanca tutukladıklarına hükmetmesi olmak üzere hizbin şebabına dokunmamasıdır. Şayet bunu yapmazsa Allahuteala ümmeti, Nübüvvet Minhacı Üzere İkinci Raşidi Hilafetle şereflendirdiğinde hem cürümüne hem de Allah, resulü ve davet taşıyıcılarıyla savaşmasına göre hesaba çekeceğini, ahiretin azabının daha çetin ve kalıcı olduğunu iyi bilmelidir. Otorite, şab Muhammed'i derhal ve gecikmeksizin serbest bırakmalıdır. Muhammed'i gözaltına almayı sürdürmesi halinde Filistin halkına "Kanunun sizlere merhamet etmeyeceği dolayısıyla durumunuzu gözden geçirmelisiniz" şeklinde açık bir mesaj ulaşacağını, dünya hayatında insanların intikamının, rezilliğin ve ahiret azabının daha büyük olduğunu bilmelidir.

إِنَّا لَنَنصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأََشْهَادُ Şüphesiz Rasullerimize ve îman edenlere, hem bu dünya hayatında, hem de şâhitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde Nusret veririz. [Mu'min/Ğâfir 51]

Devamını oku...

Günahkar Otorite, Dine ve Mescitlere Karşı Savaşın Ortasında Çirkin Sözler Sarfederek, Mescitleri Basarak ve Allah'a Küfrederek Mübarek Ayın Hurumatını Çiğniyor

  • Kategori Filistin
  •   |  

Filistin Otoritesi'nin dine ve mescitlere karşı girdiği azgın savaş gün geçtikçe ortaya çıkmakta, Otorite ile Vakıflar Bakanlığı'nın Müslümanlara, dinlerine ve mescitlerine karşı gösterdiği pervasızlığın boyutu açığa çıkmaktadır. Zira Otorite'nin bu beldeye gelmesinden bu yana fesadı, rezilliği ve işgal ile bir arada yaşamayı yaygınlaştırmaya dönük acımasız bir kampanya başladı. İlk işi Gazino Eriha'yı açmak oldu. Sonra eğlence mekanlarını ve arsızlığı yaygınlaştırdı, ihtilata, kadın müsabakalarına ve güzellik yarışmalarına teşvik etti, okullar da dahil zehirlerini akıtmaları için ülkeyi yerli ve yabancı odaklara açtı, ardından laikliğe inanan, işgali komşu ve ortak gören nesillerin çıkması için eğitim müfredatlarını değiştirdi ve yeniden düzenlendi.

Bundan dolayı Otorite, şu iki husustan dolayı mescitlere karşı bir savaşa girmektedir: Birincisi: Bu, teslimiyet çözümlerinin ve yol haritası gibi anlaşmaların gerekliklerindendir. İkincisi: Marufu emretme ve münkerden nehyetme işini yaymak, sapıklık, fesat ve laiklikle mücadele etmek gibi mescitlerin asli rollerini yerine getirmesini engellemektir. Dolayısıyla Otoritenin sorgusuz sualsiz projelerini yürütmesi için mescitlerin sıkboğaz edilmesi kaçınılmazdır.

Tektip hutbe denilen hutbenin getirilmesi, Otoritenin istediği hatiplerin dışında hatiplerin susturulması, Otoritenin insanların Allahuteala'ya yakınlaşmak amacıyla inşa ettiği mescitlerin çoğunu gaspederek birer otoriter minbere çevirmesi, imamları, hatipleri ve geçim kaynaklarını kesmekle tehdit etmesi, imamların ve hatiplerin ensesine binmesi, otoritenin hazırladığı hutbenin dışına çıkmaları halinde güvenlik birimlerinin takibatına maruz kalmaları; işte tüm bunlardan ve benzeri durumlardan sonra Otorite, hurumatları çiğneme ve Allah'ın dinine dil uzatma noktasında öncekileri ve sonrakileri geçen bir dönüm noktasına girdi. Zira mescitlerin hurumatının çiğnenmesi ve cemaatinin sıkboğaz edilmesi, güvenlik birimlerinin gözünü kırpmadan yaptığı sıradan bir iş haline geldi.

Nitekim bu durum, bu mübarek ayda ve öncesinde farklı bölgelerde birçok olayda ortaya çıktı. Örneğin hizb, 27.08.2010'da el-Bîra-tul Kebir mescidinde kalabalık bir ders yaparken güvenlik birimleri, mescidi bastı, müderrisin dersi tamamlamasını engelledi, insanlara saldırdı, aşağılık sözlerle hakarette bulundu, darp etti ve birçok kişiyi tutukladı. Yine aynı gün Otorite'nin birimleri, Silat el-Harthiya'da hizbin Mescid-i Kebir'de düzenlediği derse katılmak üzere yolda giden aralarında doksan (90) yaşına yakın bir adamın da olduğu on iki kişiyi tutukladı. Bu kişi gece yarısı serbest bırakılırken diğerleri ise bu beyanın hazırlandığı saate kadar tutuklu olarak tutulmaktadırlar.

Allah'ın dinine iftira edilmesi ve hurumatlarına saldırılması bakımından en ciddi ve en ağır olay ise Ramazanın on yedinci günü, yani 27.08.2010'da meydana gelen olaydır. Zira hizb, el-Halil'deki Habbab İbn-u Eret mescidinde büyük bir ders yaparken güvenlik birimleri, personeli ve araçları ile mescidin etrafını kuşattı. O kadar ki mescidin bulunduğu yer adeta savaş alanı gibiydi. İnsanlar çıkar çıkmaz despotik birimlerinin mobilize ve teyakkuz halinde olduğunu gördüler. Derken bu birimler, iğrenç küfürlü telaffuzlarda bulunarak yüksek sesle insanların derhal mekandan dağılmasını istedi ve birçoğu Allah'a küfretti. Ardından coplarla insanları darp ettiler, çocukları kovaladılar, gençler ve yaşlılarla itiştiler. Olay kızıştı ve insanlarla aralarında itiş-kalkış yaşandı. Ardından ateş açtılar ve haydutlar, çeteler ve İslam düşmanlarından başkasına yakışmayan iğrenç küfürlü telaffuzlarda bulundular. Onlara "Bu mübarek ayda Allah'tan korkunuz" denildiğinde Allah'a, insanların dinine ve mübarek ayın dinine küfrettiler. Böylece insanları daha fazla öfkelendirdiler. Kendilerine kızgınlık, öfke ve kınamanın hakim olduğu insanlar, işledikleri şeyler karşısında ağır sözler sarfettiler.

Olay yerindeki birimlerin şefleri, bu aşağılık davranışları memnuniyetle karşıladılar. Bu da olsa olsa Otoritenin güvenlik birimlerine yerleştirmeye çalıştığı İslam'a ve meselelerine karşı düşmanca bir seferberliği gösterir. Buna şaşmamak gerekir. Zira bu kişilerin beslendikleri kaynak, İslam düşmanı Amerikan ikilisi Dayton ve Mueller'dir.

Otoriteden sadır olan bu şeyler, İslam'a karşı bir savaş olup sadece Hizb-ut Tahrir'e karşı değildir. Hizb-ut Tahrir'in daveti taşımada ve İslam esasına binaen siyasi mücadelede mızrak başı olduğu doğrudur. Ancak mesele hizb ile sınırlı değildir. Bilakis Filistin Otoritesinin eylemleri, toplumda ve insanların nefislerinde İslam'ı bitirmek, insanları zorla Batılı değerlere ve küfür mefhumlarına inanmaya sevk etmek için İslam'a karşı yürütülen küresel Amerikan kampanyasının bir parçadır.

Otoritenin takip ettiği çizgi, kaynağı her ne olursa olsun cürümlerini ve politikalarını ifşa eden veya Filistin meselesini tasfiye etmeye dalmışken kendisine karşı çıkan her sesi bastırmaktır. Nitekim zulüm, baskı, aralarında parti liderlerinin ve yasama konseyi üyelerinin de bulunduğu tüm siyasi kesimlerden gazetecilerin ve aktivistlerin kemiklerinin kırılması görüntüleri bu çizgiye tanıklık etmektedir. Amerikalılar ile Yahudi varlığını rahatsız eden ağızların susturulduğuna ve her sesin bastırıldığına dair görüntülerin en sonuncusu Otoritenin birimlerinin, 25.08.2010 günü FKÖ'nün içerisindeki bazı güçlerin ve gurupların, Ramallah şehrindeki Protestan salonunda düzenlenmesi kararlaştırılan doğrudan müzakerelere karşı çıkmak amacıyla Batı Şeria'da düzenledikleri konferansı engellemesi ve bastırmasıdır. Zira pankartları ve duvarlardaki afişleri yırttılar, FKÖ'ye bağlı gurupların liderleri, yönetim kurulu üyeleri, bağımsız şahsiyetler, sivil toplum kurumlarının liderleri, gazetecilerin, düşünürlerin ve akademisyenlerin konferansa katılması engellendi.

Ey Alimler! Ey İmamlar ve Hatipler!

Sizler dinin eminlerisiniz, hakkı başkalarından daha iyi bilenlersiniz. Dolayısıyla Otoriteye engel olmalı ve ona etkili bir söz söylemelisiniz. Zira sizlerden mazur olan için hiçbir özür yoktur ve sizlerden olan vakıf çalışanlarının görev ve maaş gerekçesi ile Otoritenin bu çizgisini takip etme taleplerine boyun eğmesi helal olmadığı gibi mescitleri laikleştirmeye dönük planların uygulanmasına ortak olmaları da helal değildir. Dolayısıyla Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayın. Zir sizler, insanlara rızkın ve ecelin sadece Kahhar, Muntakim ve Cebbar olan Allah'ın elinde olduğunu öğretmektesiniz.

Ey Filistinli Örgütlerin Evlatları! Ey Fetih'in Evlatları!

Otorite, Filistin meselesini tasfiye uçurumuna ve tarihte eşi benzeri olmayan bir sona sürüklemektedir. Politikalarına kaşı çıkan veya ifşa eden veya marufu emredip münkerden nehyeden ağızları kapatmakta ve sesleri bastırmaktadır. Tüm bunları ise sizlerin adına yapmaktadır. Bu otorite, özellikle el-Fetih olmak üzere Filistin Kurtuluş Örgütü guruplarının hesabına çalışan bir otoritedir. O halde buna razı mı olacaksınız? Hani sizlerin şerefli adamları nerede? Size ne oluyor ki harekete geçmiyorsunuz? Size ne oluyor ki sizlerin adıyla Filistin meselesini örten tüm bu karanlıktan sonra ak bir sayfa açmıyorsunuz?

Ey Filistin Halkı!

İyi biliniz ki Allahu Subhanehu, bu batıl karşısında sustuğunuz ve hak sözü söylemediğiniz takdirde sizleri hesaba çekecektir. Seslerini yükseltiniz ve Allah'tan başka hiçbir kimseden korkmayınız. Zira O, rezzaktır, diriltendir ve öldürendir. Din sizin dininiz, Filistin meselesi sizin meseleniz, yeni doğan nesil sizin nesliniz, onlar boynunuzda birer emanettir, onları zayi etmeyiniz.

SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ، لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ، وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ وَلَتَأْطرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ قُلُوبَ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، وَلَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ "Nefsimi elinde bulunduran zata yemin olsun ki ya marufu emredersiniz ve münkerden sakındırırsınız ve zalimin elini tutar, onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirir ve onu tam bir zorlama ile hak üzere zorlarsınız, yahut Allah kiminizin kalplerini kiminiz üzerine kilitler, sonra onları (yani İsrailoğullarını) lanetlediği gibi sizi de lanetler!"

 

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER