Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

El-Vakiye TV: "Onların Zulümleri Uzun Sürmeyecek!"

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu:
"Onların Zulümleri Uzun Sürmeyecek!"

Hizb-ut Tahrir Üyesi Faziletli Şeyh Yusuf Maharize’ye (Ebu Humam) Ait Bir Kesit - Mübarek Toprak (Filistin)

Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu

#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
الجيوش_إلى_الأقصى#

H. 08 Rabiu’l Evvel 1446 - M. 11 Eylül 2024

Daha Fazlası İçin TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Delirmiş, Sakat Kalmış ve Cesetler Olarak Geri Döneceksiniz Ey Yahudiler!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Delirmiş, Sakat Kalmış ve Cesetler Olarak Geri Döneceksiniz Ey Yahudiler!

Haber:

Yisrael Hayom’un Savunma Bakanlığı verilerine dayandırdığı haberine göre, Yahudi varlığının güvenlik birimleri 2030 yılına kadar psikolojik krizlerden muzdarip kişi sayısının %172, ordu saflarındaki psikolojik engelli sayısının %61 artacağını ve engelli askerlerin rehabilitasyonu için 2019'da 3,7 milyar Şekel olan bütçenin 2030’da 10,7 milyar Şekel’e çıkacağını öngörüyor.

Veriler, ordudaki Engelli Askerlerin Rehabilitasyonu Dairesi’nin 11.000’i psikiyatrik engelli olmak üzere yaklaşık 62.000 engelliyi rehabilite ettiğine, savaş bakanlığının tahminlerine göre engelli sayısının bu yılın sonunda 15.000'i ağır engelli olmak üzere 78.000’e yükseleceğine ve bu sayının 2030 yılında 30.000’i psikiyatrik engelli olmak üzere %61’lik bir artışla 100.000’e yükseleceğine, yani psikiyatrik engelli sayısında %172’lik bir artış olacağına işaret ediyor.

Savaş Bakanlığı, ölen askerlerin aileleri için geçen yıl 1,8 milyar Şekel olan bütçenin bu yılın sonunda 4,2 milyar Şekel’e, 2030 yılında ise 6,2 milyar Şekel’e yükselmesini bekliyor.Ancak tahminler, savaşın Lübnan’ı ve muhtemelen diğer bölgeleri de kapsayacak şekilde genişlemesi ve Yahudi sivil ve askerlerin hedef alınarak öldürülmesi ya da yaralanması halinde bu rakamların çok daha yükseleceğini gösteriyor.

Veriler, Engelli Askerlerin Rehabilitasyonu Dairesi'nin Gazze savaşının başlangıcından bugüne kadar 10,646 askerin engelli olduğunu kabul ettiği gibi her ay binden fazla askerin engelli olduğunu kabul ettiğini de ekledi.(Mubaşir Dergisi)

Yorum:

Daha hiçbir şey görmediniz ey Yahudiler; toprakları gasp eden, kanları ihlal eden, kutsalları çiğneyen, saldıran ve geçmişi karanlık olanlar sizlersiniz; Ruveybida yöneticilerin sizinle birlikte komplo kurduğu, Batı’nın ülkemizde mızrak ucu olmanız için size yaşam ve güç nedenlerini sağladığı ve Müslümanların sizleri görmezden geldiği geçen bir yıl sizi aldatsa da ancak görmüş olduğunuz rüya neredeyse sona ermek üzere; artık savaş cephesinden deli, sakat, ölü ya da belki de dönecek hiçbir şeyi kalmamış olarak dönmeden önce, aranızdan gidecek olanların gitme zamanı gelmiştir.

Size her yerden ölüm gelmekte olup Washington’daki abilerinizin iddia ettiği gibi olaylar henüz kaçmadı ve hâlâ kontrol altında. Peki güçlü bir şekilde bekleyen Müslüman ordular size doğru harekete geçtiğinde nasıl olur acaba? İşte o zaman sizi, 1968 yılında Kerame savaşında yaptığımız gibi zincirlerle bağlı asker taşıyıcılarından çıkaracağız ve o zaman başınıza ne geleceğini hayal etmenizi size bırakıyoruz.

Filistin, Gazze ve diğer halklara, öldürme, yerinden etme, aç bırakma, yıkım, tehcir, esaret ve işkence gibi sizden önce hiç kimsenin yapmadığını yaptınız ve ihlal etmediğiniz hiçbir kutsal ve işlemediğiniz hiçbir rezillik kalmadı. Kibirlendikçe kibirlendiniz ve yeryüzüne her türlü fesadı saçtınız. Artık hesap verme zamanı geldi. Yaptığınız kötülük ve sıkıntıdan dolayı sevinin bakalım. Ama sizi ve arkanızdakileri darmadağın edeceğiz. Hatta içinizden biri şöyle diyecek: Sa’d’ı kurtarın, zira Sa’id helak oldu. Yarın ise bekleyeni için çok yakındır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Halife Muhammed – Ürdün

Devamını oku...

Bir Sonraki Yangın!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Bir Sonraki Yangın!

Haber:

“Alarm zili…” Sosyal medya takipçileri bu ve benzeri ifadelerle, Yahudi varlığındaki aşırı sağcı Tapınak Tepesi Aktivistleri Örgütü’nün yayınladığı ve Mescid-i Aksa’da büyük bir yangını simüle eden bir video klibe tepki gösterdiler.

Örgütün X platformundaki hesabından yayınladığı videoda Kubbet-üs Sahra’nın Mescid-i Aksa’nın duvarları içinde olduğu ve etrafında büyük bir ateşin yandığı görülüyor; videoya "mutlak zafer" ibaresi eşlik etti ve ardından videoyu yeniden yayınlayarak “yakında bu günlerde” ibaresiyle yorum yapıldı.

Yorum:

El Cezire’nin söylediği gibi bu video, özellikle Arap sosyal medya platformlarında öfke ve şoka yol açarken onlardan biri şu soruyu sordu: Müslüman ülkeleri felaket gelmeden önce mübarek Mescid-i Aksa’yı korumak amacıyla harekete geçmek için daha neyi bekliyorlar? Müslümanlar bu insanların mübarek Mescid-i Aksa’yı yıkma, onun tam kontrolünü ele geçirme ve onu bir tapınağa dönüştürme planlarında gerçekten ciddi olduklarına ne zaman ikna olacaklar?

Bir başkası ise videoyu tehlikeli bir emsal olarak nitelendirdi ve şöyle dedi; bana göre onları bunu yapmaktan alıkoyacak hiçbir şey yok; zira Gazze'nin daha sert görüntülerinden ve orada işlenen katliamlardan dolayı harekete geçmeyenler Mescid-i Aksa'nın yakılmasından dolayı da harekete geçmeyecektir.

İbn-i Mace Abdullah İbn-i Ömer’in şöyle dediği rivayet etmiştir: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i Kâbe’yi tavaf ederken gördüm, şöyle diyordu:مَا أَطْيَبَكِ وَأَطْيَبَ رِيحَكِ! مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ! وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ، لَحُرْمَةُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللهِ حُرْمَةً مِنْكِ؛ مَالِهِ وَدَمِهِ... “حُرْمَةً مِنْكِ مَالِهِ وَدَمِهِ وَأَنْ نَظُنَّ بِهِ إِلَّا خَيْراً Sen ne güzelsin, kokun da ne hoştur! Sen ne kadar büyüksün, hürmetin de çok büyüktür. Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, müminin hürmet ve kıymeti senin hürmetinden daha büyüktür. Allah onun malını ve kanını haram kılmıştır…

Yaklaşık bir yıldır Gazze’de Müslümanların kanı oluk oluk akıyor ve ümmetin içindeki etkin güçlerin, kan şelalesini durdurmak, Yahudi varlığının suçlarına karşılık vermek, onu kökünden söküp atmak ve İsra topraklarını kurtarmak için fiili olarak harekete geçtiğini görmedik; peki kan ve vücut parçalarının harekete geçiremediğini Mescid-i Aksa’nın taşları mı harekete geçirecek?!

Hissedilen gözlem, ümmetin içindeki güç sahiplerine, harekete geçmeleri ve kendilerine yüklenen görevlerini yerine getirmeleri için seslenen her sesi gizleme girişimleridir; bu ise özellikle el-Cezire ve diğerleri gibi Müslümanlara ve Arapça konuşanlara hitap eden medya kuruluşlarında gözlemlenmektedir. Ayrıca kalemler, şeyhler ve vaizler bu hitabı görmezden gelmek için seferber olmuş, aksine Gazze'yi ve halkını kurtaracak, İsra’yı işgalcilerin pençesinden kurtaracak, ajanları ve hainleri altüst edecek, tüm bölgenin haritasını Müslümanların lehine değiştirecek ve sömürgecileri ülkemizden geri dönmemek üzere kovacak verimli ve pratik bir konuşma olduğu için bu hitaba şiddetle saldırmışlardır.

İşte “Tapınak Tepesi Aktivistleri Örgütü” sizlere meydan okuyor ey güç ve kuvvet sahipleri, ey Müslüman ülkelerdeki ordular, ey Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in tabiileri ve ey Ebu Ubeyde, Halid, Selahaddin ve Kutuz gibi fatihlerin torunları…hâlâ bir sonraki yangını mı bekleyeceksiniz?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hüsameddin Mustafa

Devamını oku...

El-Cazi Operasyonu Devede Kulak Kalır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

El-Cazi Operasyonu Devede Kulak Kalır!

Haber:

Yahudi varlığı ordusunun aktardığına göre 08/09/2024 Pazar günü, Ürdün sınır kapısı yakınlarında silahlı bir kişi tarafından düzenlenen saldırıda üç Yahudi muhafız öldürüldü.Ürdün İçişleri Bakanlığı ise ateş açanın Ürdünlü olduğunu açıkladı. “Ateş açan kişinin Ma’an vilayetindeki el-Hüseyniye bölgesinde ikamet eden Mahir Ziyab el-Cazi adında bir Ürdün vatandaşı olduğunu ve Ürdün’den Batı Şeria'ya ticari mal taşıyan bir kargo aracının sürücüsü olarak köprüden geçtiğini” vurguladı.

Yorum:

Bu operasyon, gafiller için zayıf ve teslim olmuş gibi görünen ancak evlatları yaşayan ve kardeşlerinin onurlarını ve kanlarını kıskanan bir ümmet olduğunu kanıtlayan ümmetimizin, kendisine olan umudun bitmediğinin ve ona ve sadık askerlerine yönelik çağrıların kesilmediğinin bir kanıtıdır. Çünkü Filistin’deki kardeşlerimizin üzerindeki eziyeti ve sıkıntıyı kaldırmanın tek yolu budur. Kahramanımızın göstermiş olduğu bu tepkisi ise, güç ve kuvvet sahibi olan herkese üzerlerine farz olan asli görevlerini yerine getirmeleri için bir hatırlatmadır; zira Batı ve ajanları, koltuklarının ve iktidarlarının yıkılmasından korktukları için güç ve kuvvet ehlini zincirleyerek ve hapsederek bunu yapmalarını engellemektedir. Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki Müslüman ordular, Allah’ın yardımı ve tüm Müslümanları arkalarına alarak harekete geçtiklerinde, bu zorba yönetimi ortadan kaldırmaya, onların tahtlarını devirmeye ve yeryüzünde Allah’ın hükmünü ikame etmeye muktedir olacaklardır. Bu da Allah Azze ve Celle’nin şu kavlindeki emrinden dolayıdır: وَأَنِ احْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللهُAralarında Allah’ın indirdikleri ile hükmet.” [Maide 49] İşte o zaman Müslümanlar güçlerini ve heybetlerini geri elde edecekler ve Raşidi Hilafet Devleti’nin orduları seferber olup kardeşlerine destek olmak ve onları sömürgeci kâfirlerin zulmünden kurtarmak için müminlerin emirine itaat ederek harekete geçeceklerdir. İşte o zaman Allah’ın izniyle, Kabe-i Şerif ve Mecid-i Aksa’nın üzerinde “لا إله إلا الله” sancağının dalgalandığını, İslam’ın tüm yeryüzüne yayıldığını ve Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurarak belirttiği müjdesinin gerçekleştiğini göreceğimiz gün gelecektir: إنَّ اللهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا، وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَاAllah yeryüzünü benim önüme dürdü, koydu. Bana dünyanın doğusunu ve batısını gösterdi. Bana gösterdiği bütün memleketlere ümmetim sahip olacaktır.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Hatice Salih

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Hizb-ut Tahrir, Güç Sahipleri Eliyle Ama Nebevi Sünnete Uygun Olarak Değişimi Savunur!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Hizb-ut Tahrir, Güç Sahipleri Eliyle Ama Nebevi Sünnete Uygun Olarak Değişimi Savunur!

Hizb-ut Tahrir, Güç Sahipleri Eliyle Ama Nebevi Sünnete Uygun Olarak Değişimi Savunur!

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

20 Safer 1446 Pazar, 25 Ağustos 2024 M

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

El-Vakiye TV: "Sizin Kararlılığınız, Ümmeti Uyandırıyor!"

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu:
"Sizin Kararlılığınız, Ümmeti Uyandırıyor!"

Hizb-ut Tahrir Üyesi Faziletli Şeyh Yusuf Maharize’ye (Ebu Humam) Ait Bir Kesit - Mübarek Toprak (Filistin)

Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu

#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
الجيوش_إلى_الأقصى#

H. 06 Rabiu’l Evvel 1446 - M. 09 Eylül 2024

Daha Fazlası İçin TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Tahran Mollaları ve Onların Sefil Devletleri ABD Sömürgeciliği İçin Stratejik Bir Gereklilik, İslam Ümmeti İçin Bir Gereklilik Değiller!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Tahran Mollaları ve Onların Sefil Devletleri

ABD Sömürgeciliği İçin Stratejik Bir Gereklilik, İslam Ümmeti İçin Bir Gereklilik Değiller!

Tahran mollaları ve onların sefil devletleri, her zaman Amerika için bölgedeki stratejik ve jeostratejik bir ihtiyaç olmuşlardır; zira onların devletleri, sömürgeci Amerika’nın stratejik vizyonunun ve inşasının bir parçası olmuş ve onun ortaya çıkışı, Amerika’nın jeostratejik ihtiyaç ve zorunluluğuna bir cevap olmuştur. Nitekim ABD’nin o dönemde bölgedeki en büyük ordulardan biri olan orduyu ve Şah’ın o dönemde bölgedeki en güçlü istihbarat servisi olan istihbarat servisini (SAVAK) etkisiz hale getirmesi, daha da önemlisi Şah’ın siyasi ve güvenlik örtüsünün kaldırılması kararıyla İran'ın yönetimi mollalara devredildi; mollaların devletine ve onların sözde sefil devrimlerine yönelik garip paradokslardan biri de, devrimin liderliğinin kuluçka merkezinin, İslam'a ve ümmete karşı kara bir laik Haçlı nefretine sahip olan Fransa’nın başkenti Paris’te olması ve sözde devrimin buradan, Batılı özellikle de Amerikalı çevreler tarafından mektuplar ve bağlantılar yoluyla idare edilmesidir. Nitekim Humeyni’nin mollaların devriminden haftalar önce ABD Başkanı Jimmy Carter yönetimiyle yaptığı ve onun İran’a yönetici olarak geri dönmesinin yolunu açan açık ve skandal niteliğindeki yazışmalar her şeyi anlatıyor; bu yazışmalardan birinde Humeyni’nin, ABD yönetiminden orduyu etkisiz hale getirmesini, onun mollaların otoritesine karşı çıkmasını ya da onu devirmesini engellemesini istediği ve “orduya Şahpur Bahtiyar’ı takip etmemesini tavsiye etmeniz tercih edilirse o zaman Amerika’ya hiçbir konuda düşman olmadığımızı göreceksiniz” dediği geçmektedir; diğer bir yazışmada Amerikalılara şöyle bir söz verdiği geçmektedir; benden yana “petrolle ilgili bir endişeleriniz olmasın, Amerika’ya petrol satmayacağımız doğru değildir.” Bir başka yazışmada da açık ve net bir şekilde siyasi çizgisini ve etrafında ve onunla birlikte döneceği yörüngeyi ilan etti; “Amerika’nın İran’daki çıkarlarına karşı değilim… Aksine ABD’nin varlığı, Sovyetlerin ve aynı şekilde İngiliz nüfuzuna karşı koymak için gereklidir.” Ancak Amerika’nın İran'a, mollalara ve onların devletinin işlevine ilişkin kendi jeostratejik bir görüşü vardır.

Mollalar rejiminin kurulması Amerika’nın Sovyetler Birliği’ne karşı stratejisinin bir parçası ve Amerika’nın soğuk savaşın en son silahlarından biriydi; dolayısıyla İran, Sovyetlerin Körfez’e ve onun petrol zenginliğine, Hint Okyanusu sularına ve küresel ticaret yollarına erişiminin önünde bir engeldi (ki dini-politik fikir, komünizm için bir iticilik ve düşmandır) ve Amerika’nın Sovyetler Birliği için kurduğu stratejik bir tuzaktı. Ayrıca mollaların devletinin ve onun dini temalı devriminin, Sovyetler Birliği’nin güney sınırları ve onun Müslüman ülkeleri için ciddi bir tehdit olduğu gibi mollaların dini temalı devriminin dinsiz komünizme ve onun devletine karşı olan İslami akımlar üzerinde de etkisi olmuştur; bu da Sovyetleri, dini tehdidi önlemek için (ölümcül bir stratejik tuzağa düşerek) Afganistan’ı işgal etmeye sevk etmiştir. Sonra Amerika bunu, Sovyetler Birliği’ni ortadan kaldırma stratejisinde bir destek aracı olarak kullandı ki bu, ABD Ulusal Güvenlik Direktörü ve ABD Başkanı Carter’ın Savunma Danışmanı Zbigniew Brzezinski tarafından çizilen stratejik plandı ve buna göre Sovyetler Birliği, Sovyetleri tüketen ve yiyip bitiren ateist komünist düşüncenin azılı düşmanı dini bir duvarla kuşatılacaktı. Yani Tahran mollalarının devrimi ve devleti, Amerika’nın İran sınırlarında stratejik bir tuzak kurma araçlarından biriydi; nitekim Sovyetler bu tuzağa düştüler ve Amerika'nın büyük silahlı hareketlere sızıp onları yönetmek ve Amerika’nın stratejik savaşına dahil olmaları amacıyla Müslüman gönüllüler için kamplar sağlamak yoluyla uzattığı Afganistan savaşına karıştılar. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı, Amerika’nın 1970’lerdeki dış politika şeytanı ve Carter'ın danışmanı Zbigniew Brzezinski, 1979’da Pakistan’daki kamplardan birinde (Arap Yarımadası, Pakistan ve Sudan'da ortaya çıkan kamplar) Afganistan’ın Sovyet karşıtı mücahitlerine hitap ettiği bir toplantıda onlara şunları söyledi: “Sizlerin Allah’a olan büyük inancınız hakkında bir fikrimiz var… Bizler sizin zafer kazanacağınızdan eminiz.” Böylece Amerika Sovyetler Birliği’ni kuşatmış, onu Afganistan savaşının ateşinde tüketip yiyip bitirmiş ve Tahran mollalarının devrimi ve onların ihraç edilen sefil devrimleri, Amerika'nın Sovyetler için kurduğu stratejik tuzağın başarılı olmasında ve onların Afgan bataklığına saplanmalarında belirleyici bir faktör olmuştur. Zira Mollaların devrimi dini duygular ve dini hissiyatla dolu olup bu, Amerika’nın Sovyetlere karşı Afgan cihadında kullandığı duygusal yükün unsurlarından biri olmuştur; böylece İran ve Afganistan tarafından Sovyetler üzerindeki kıskaç iyice sıkılaştırılmış oldu. Dini kıskacın diğer tarafını ise Sovyetlerin Batı Avrupa ile olan sınırının karşı ucundaki Polonya oluşturuyordu; dolayısıyla Amerika, doğu kampındaki bir ülke ve Varşova Paktı (Polonya) aracılığıyla komünist düşünceye ve onun devleti olan Sovyetler Birliği’ne karşı savaşmak için Katolik Kilisesi’ni kullandı; zira Ekim 1978 yılında Amerika’nın etkisi altındaki kilise konseyi, kıdemli papazını Polonya’dan (Papa 2. John Paul) seçti; nitekim o dönemde en önde gelen adayın diskalifiye edilen İtalya-Cenova Başpiskoposu olduğu, Papa 2. Paul’un göreve gelmesinin hemen ardından Haziran 1979’da Polonya’yı ziyaret ettiği, 1980 yılında tekrar ziyarette bulunarak protestolara destek verdiği, Polonya ayaklanmasının lideri sendikacı Lech Wałęsa'yı kutsadığı ve Papa 2. Paul’un Polonya ayaklanmasına ateist komünizme karşı dini devrim kılıfı giydirdiği bilinmektedir. Yani o, Orta ve Doğu Avrupa’da komünizmin çöküşünde önemli bir rol oynadı ve 2. Papa Paul ile ABD Başkanı Ronald Reagan arasındaki yazışmalar, Vatikan’ın Amerika'nın Sovyetler Birliği'ne karşı soğuk savaş politikasını desteklemedeki rolünü ortaya koymaktadır; zira bunun ardından Sovyet Devlet Başkanı Gorbaçov 1989 yılında, “şayet 2. John Paul olmasaydı demir perdenin çöküşü imkansız olurdu” demiştir. Böylece Sovyetler Birliği ABD’nin mollaları ve Vatikan Kilisesi’ni kullanmasıyla çöküp dağılana kadar, Sovyetler Birliği'nin boynundaki ilmik sıkılaştırılmıştır.

Sovyetler Birliği’nin çöküp dağılmasından sonra Amerika, mollaların ve devletlerinin yeni rolünü belirledi; zira Amerika’nın Sovyetler Birliği sonrası stratejisi, “Amerikan Yüzyılı” ve Amerika’nın hegemonyası ve medeniyet modeliyle tarihin sonu olarak adlandırılan dünya üzerindeki kontrolü ve hegemonyasıdır. ABD’nin stratejik planlaması ise hegemonik bir Amerikan emperyalizmi inşa etmeye odaklanmak olup bu emperyalizmin inşasının temel taşı da küresel ekonominin bel kemiği olan enerji kaynaklarını işgali edip kontrol etmenin yanı sıra küresel ticaret yollarının stratejik koridorlarını da kontrol etmek ve düşman ve rakipleri dizginleyip frenlemektir. Enerji kaynaklarını kontrol altına almanın gerekliliklerinden biri de en büyük enerji rezervlerinden biri olan Irak’ın işgalinin yanı sıra dünyanın en büyük enerji rezervlerine ve kaynaklarına sahip olup Orta Asya’ya açılan kapı ve kaynaklar açısından zengin bakir bir toprak olan Afganistan'ın işgaliydi. Bununla birlikte mollaların görevi, Afganistan ve Irak işgalinde sömürgeci Amerika’yı desteklemek, dayanak olmak ve tedarik etmekti; zira ABD’nin eski Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad Wall Street Journal’a verdiği bir röportajda şunları söylemişti: “Başkan Bush yönetimi, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile Irak’taki siyasi durum konusunda işbirliği ve koordinasyon içindeydi ; bu işbirliğinin Saddam öncesi döneme kadar uzandığını vurgulayarak 2003 yılında Irak’ın işgalinden önce Tahran ve Washington arasında Cenevre’de Irak konusunda ortak öneriler formüle etme çabaları kapsamında yapılan gizli toplantılara atıfta bulundu.” Ve şöyle ekledi: “ABD yönetimi İran’ın nüfuzunun Washington’un lehine çalışmasına izin verdi.” Siyasi nükte şu ki; mollaların Müslüman ülkelerin Amerika tarafından sömürgeleştirilmesindeki aşağılık rollerini örtbas etmek için İran’ı “küresel şer ekseni”nin bir parçası olarak nitelendiren bizzat Bush yönetimi olup bu durum, eski cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani gibi Tahran’daki üst düzey mollalar tarafından da şu şekilde teyit edilmiştir: “Şayet güçlerimiz Taliban’la savaşta yardım etmemiş olsalardı, Amerikalılar Afgan bataklığına saplanıp kalacaklardı.” Aynı şekilde bunu, Hatemi’nin hukuk ve parlamento işlerinden sorumlu başkan yardımcısı Ali Abtahi de 2004 yılında BAE’de düzenlenen Körfez ve Geleceğin Zorlukları konferansında şu şekilde dile getirmişti: “İran’ın işbirliği olmasaydı Kabil ve Bağdat bu kadar kolay düşmezdi.” Eski cumhurbaşkanları Ahmedinejad da 2008 yılında New York’taki BM toplantısına katılımıyla eş zamanlı olarak New York Times’a verdiği bir röportajda bunu şu ifadelerle vurgulayıp tekrarlamıştı: “İran, Afganistan konusunda ABD’ye yardım elini uzattı... Ayrıca ülkemiz Irak’ta huzur ve istikrarın sağlanması konusunda da Amerika’ya yardımlarda bulunmuştur.” Dolayısıyla Tahran’daki mollalar ve onların sefil devletleri, ABD’nin Afganistan, Irak ve Müslüman ülkeleri işgaline destek veren eksenin gerçek ayağı olmuştur.  

Amerika’nın Afganistan ve Irak savaşının çamurunda boğulması ve askerlerinin tükenmesi sonucunda Amerikan emperyal projesinin sekteye uğraması ve gerilemesinin ardından sömürgeci Amerika’nın Irak’taki krizine ilişkin Baker-Hamilton raporu geldi ve onun sömürgeci Amerika’nın başarısızlıklarına yönelik tavsiyelerinden biri de bölge ülkelerini sömürgeci ABD’nin bölgedeki çabalarına dahil etmekti. Nitekim raporda, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Ürdün, Kuveyt, Suriye ve İran gibi ülkelerin belirli rollerine ve İran’ın, sömürgecilik karşıtı halkçı kuluçka merkezini vurma konusunda Amerika’ya hizmet etmek için mezhepçi ve taifeci naraları körükleyerek sömürgeci ABD’yi meşrulaştıran ve destekleyen ajan yöneticileri ve siyasi ortamı, hain dini otoriteleri ve suçlu mezhepçi milisleri sağlamak yoluyla sömürgeci ABD’nin Irak’ta istikrara kavuşmasına ve onun pekişmesi konusundaki büyük katkısına atıfta bulunulmuştur…

İslami durumun ve hadari İslam projesine yönelik genel bilincin ve görüşün büyümesi ve Müslümanların Allah’ın indirdikleriyle yönetimin yeniden tesis edilmesi yönündeki hayati davaları konusundaki uyanıklığının ve bilincinin artmasıyla birlikte İran’ın rolünün de büyümesinin ardından Amerika mollaları, İslam’ın hadari projesine ve ümmetin birliğine karşı koymak için bölgenin işgalinde ve bölgeyi iğrenç mezhepçilik ve nefret dolu taifecilikle mayınlayıp bubi tuzağına düşürmekte süngü başı haline getirmiştir.

Böylece Amerika onları bölgedeki korkuluğu haline getirdi; zira özellikle onların (İslami hadari projenin asıl yatağı olan) Arap çevrelerine yönelik kışkırtılmalarına ek olarak nükleer dosya aracılığıyla güçleri şişirilip abartılmıştır; bunlar ise, Amerika’nın bölgeyi askerileştirmesi ve kara, deniz ve hava üslerini kontrol etmesi, bölgenin sularını işgal etmesi, stratejik koridorlarını kontrol etmesi ve sömürgeci pranga ve kısıtlamalarını yeniden sıkılaştırması için bir aldatmaca ve bahaneden ibarettir. Nitekim onlardan bazılarını, İran’ın (Lübnan'da Hizbullah, Irak'ta milisler ve Yemen'de Husiler) gibi bölgesel tabiileri ve uzantıları aracılığıyla giriştiği sömürgeci çatışmasında birer araçları haline getirdi. Dolayısıyla Tahran mollalarının tüm bu ihanetleri ve alçaklıkları, bölgedeki sefil devletlerinin nüfuzu olarak tasvir ediliyor. Oysa bizler siyasetin elif basından nüfuzun, ülkenin ve devletin çıkarlarına hizmet etmek için kontrol etmek olduğunu, ancak sömürgeciliğe hizmet etmenin ise ajanlık ve ihanet olduğunu öğrendiğimiz gibi aynı şekilde Tahran mollalarının dini, siyasi ve askeri sapkınlığın garip bir türü olduğunu da öğrendik. Vilayet-i Fakih sapkınlığının garipliklerinden bazıları şunlardır; Tahran mollalarının nüfuzu, Irak’ta sömürgeci ABD’yi korumak ve onun yağmalarını güvence altına almak için petrol yataklarını korumaktır; Tahran mollalarının nüfuzu, Şam halkını öldürmek ve onların, sömürgeci ABD’ye ve onun ajanı Beşar’a karşı çıkan ve onunla çatışan devrimlerini öldürmektir; Tahran mollalarının nüfuzu, Yemen halkını öldürmektir ki böylece Husiler Yemen'i, Irak örneğinde olduğu gibi Amerika’ya teslim edebilsinler, sonra da bütün günahkâr kılıçlarını İslam evlatlarının üzerine salabilsinler; İslam düşmanlarıyla olana gelince; onların boyun eğmesini ve aşağılanmalarını, stratejik sabır olarak adlandırdılar !

Daha sonra sömürgeciliğe karşı direnen herkesi baştan çıkarmak ve saptırmak için Müslümanları, sömürgeciliğe karşı direnme ve karşı koyma konusundaki yalanları ve sahte iddialarıyla en büyük şarlatanlıklarının ve günahlarının üçüncüsüne attılar. Böylece onlar, Amerika’nın, her direnişi kontrol altına almak ve marjinalleştirmek için kullandığı araçlar oldular; Dolayısıyla onlar, sömürgeci Amerika’nın projesinin geri tepmesiyle sona erdikleri gibi projenin ters tepmesiyle de projenin tavanı, Amerika’nın aptallar için uluslararası bir yasa ve karar olarak tanımladığı ve belirlediği bir şey haline geldiler. Dolayısıyla Tahran mollaları, iftiraları ve yalanlarıyla sömürgeciliğe yönelik direnenleri daha da sefil bir hale getiren gazaba uğramış hahamlar sınıfıdırlar. Bakın işte Gazze soykırımı, mollaları ve onların hain devletlerini açığa çıkarıp ifşa etmiştir. Mollaların ve devletlerinin alçaklığına hayret edebilirsiniz; ama gazaba uğramış aşağılık varlık onları, baştan aşağı ve başkentleri Tahran’ın kalbinde ihlal ettiler ve utanç verici mollalar, tüm bu utanç içinde utançlarını silmek için bir neden ve bahane bulamadılar!

Diğer hain ve utanç verici rejimler gibi utanç verici ve aşağılık mollalar ve onların hain devletlerinin hepsi, sömürgecinin müttefiki ve eksenidirler; bu yüzden ne zaman bir siyaset yapsalar ihanet ederler ve ne zaman savaşsalar, düşmanlara karşı barışçıl davranırlar ve Müslümanlara karşı ise savaşırlar. O halde sömürgecinin havzalarına ve hain ve utanç verici yöneticilere sığınan ve onların desteğini talep eden herkesin aklını başına alıp kendine gelmesi gerekmez mi?

Yani sömürgecinin ajanlarının yardımıyla sömürgecilikten nasıl bir kurtuluş talep ediliyor hiç anlamıyorum?!

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُوا الْأَلْبَابِDoğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” [Zümer 9] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الْأَبْصَارِİbret alın ey akıl sahipleri!” [Haşr 2]  

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Münâcî Muhammed

Devamını oku...

Erdoğan Gazzeli Çocuklar İçin Ağlar Gibi Yapıyor ve Onlarla Sadece Sözle Dayanışma İçine Giriyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Erdoğan Gazzeli Çocuklar İçin Ağlar Gibi Yapıyor ve Onlarla Sadece Sözle Dayanışma İçine Giriyor!

Haber:

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York'ta düzenlenen BM Geleceğin Zirvesi Küresel Çağrı etkinliğine gönderdiği video mesajında şu çağrıda bulundu: “İsrail’in” işgal politikaları karşısında başta BM olmak üzere uluslararası toplumun sesinin daha gür çıkması şart.” Şunu açıkladı: “Türkiye olarak zulmün karşısında ve mazlumun yanında durmaya devam edecek, bu insani duruşumuzdan da geri adım atmayacağız.” Ve şunu ekledi: “Çocukların bombaların altında can verdiği bir dünyada açık söylüyorum, hiçbirimiz kendimizi güvende hissedemeyiz.” Şöyle devam etti: “Güvenli ve müreffeh bir gelecek inşa edebilmek için öncelikle barışa ihtiyacımız var. Terörizm, İslam ve yabancı düşmanlığı, düzensiz göç, iklim değişikliği gibi meydan okumalar, yaşanan jeopolitik sarsıntıların şiddetini arttırıyor.” Konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bunun en acı örneğini 11 aydır Gazze başta olmak üzere işgal edilmiş Filistin topraklarında görüyoruz. 17 bini çocuk 41 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, 100 binin üzerinde yaralının olduğu, Gazze'nin neredeyse tamamının yerle bir edildiği bir tabloyla karşı karşıyayız.

Yorum:

Onun düşmesiyle Filistin’in de düştüğü Osmanlı Hilafetinin varisi olması gereken Türkiye gibi büyük ve güçlü bir ülkenin, Filistin ve Gazze’nin yaraları için sadece keder ve üzüntü duygularını ifade etmesi akıl işi midir?! Türkiye’nin, Gazze halkını zalimlerin pençesinden kurtarmak için uluslararası sisteme ve Birleşmiş Milletler’e başvurmak dışında Gazze'ye yardım etmek için hiçbir şey yapmaması akıl işi midir?!

Erdoğan “Türkiye olarak zulmün karşısında ve mazlumun yanında durmaya devam edeceği, bu insani duruşundan da geri adım atmayacağı” iddiasında bulundu ancak bu duruşun nasıl olacağını belirtmedi; bu da bunun gerçek bir duruş değil, sadece sözlü bir duruş olduğu ve bunun sadece eylemlerden yoksun sahte medya duruşu kapsamına girdiği anlamına gelmektedir.

Şayet Erdoğan bu sözlerinde ciddi olsaydı, bunu yapmak için bir araca gerek olmadığını ve şayet isteseydi önünde, orduları harekete geçirmekten, elçilikleri kapatmaya ve saldırganlığa katılan ve suç ortağı olan ülkelerin büyükelçilerini sınır dışı etmeye, ABD askeri üslerini Türk topraklarından çıkarmaya, Yahudi varlığına giden tüm ticaret ve lojistik tedarik hatlarını kesmeye kadar çok ama birçok seçeneğin olduğunu görürdü.

Ancak Erdoğan bu seçeneklerin hiçbirini kullanmadı ve bunun yerine mazlumlar için timsah gözyaşları dökmekle yetindi; ne kadar da hilekâr bir lider!

Ancak İslam ümmeti ne Erdoğan’ı ne de tüm yöneticilerini bu aşağılayıcı ihmallerinden dolayı affetmeyecek, bu komplocuların alçakça tutumlarını sonsuza dek unutmayacak, onların haince tutumları tarihin kara sayfalarına kaydedilecek ve ayrıca düşmanlar, kıyamet gününde Aziz ce Cabbar olan Allah’ın huzurunda toplandıklarında sorguya çekileceklerdir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahmed El-Hutvânî

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER