Perşembe, 26 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/28
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kırgız Hükümeti Aşırıcılık Bahanesiyle İslam'a Karşı Savaşını Yoğunlaştırıyor!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kırgız Hükümeti Aşırıcılık Bahanesiyle İslam'a Karşı Savaşını Yoğunlaştırıyor!

3 Eylül’de Kırgızistan İçişleri Bakanlığı, aşırıcılık bahanesiyle İslam’ın yayılmasına yönelik cezaları artıracak bir yasa tasarısını kamuoyunun tartışmasına sundu. Bu yasaya göre ülke halkı, başkalarına dağıtmak veya ulaştırmak maksadıyla “aşırılıkçı” materyaller hazırlamak, taşımak ve saklamak suçlamasıyla 7 yıl boyunca özgürlüklerinden yoksun bırakılacak. Aynı fiilin yabancı finansman yoluyla özel eğitim almış bir grup insan tarafından işlenmesi halinde, bu kişiler on yıla kadar özgürlüklerinden mahrum bırakılacaktır. Maddede şu anda 5 yıla kadar hapis cezası geçmektedir.

Ayrıca internet veya medya organları kullanmak yoluyla kamuya açık çağrılar da dahil olmak üzere aşırılıkçı faaliyetlerde bulunmak için de üç yıldan beş yıla kadar özgürlükten mahrum bırakma önerilmektedir. Aynı fiilin özel eğitim almış bir grup insan tarafından işlenmesi halinde, bu kişiler beş yıldan yedi yıla kadar özgürlüklerinden mahrum bırakılacaktır. Yine mevcut yasalar, bu tür suçlar için 20.000 ila 100.000 Som arasında değişen para cezası öngörmektedir.

Ayrıca tasarıya, aşırılıkçı materyal bulundurmaktan dolayı daha önce uyarı almış kişiler için de üç yıla kadar hapis cezası öngören yeni bir madde eklenmiştir.

Kırgız hükümeti bununla yetinmeyip, Müslüman kadınların halka açık yerlerde peçe takmasını yasaklayan, Müslümanların cami ve resmi okullar dışında yerlerde eğitim almasını ve kitap dağıtmasını engelleyen bir yasa tasarısını da kamuoyunun tartışmasına sundu ki, bu da Diyanet Komitesi aracılığıyla yapılmaktadır. Ayrıca bu yasa tasarısı, dini kurumlarda çeşitli siyasi etkinliklerin düzenlenmesini, dine dayalı siyasi partilerin ve diğer siyasi derneklerin kurulmasını ve finanse edilmesini, partilere isim verirken veya seçim kampanyası faaliyetlerinde dini kelimelerin kullanılmasını ve milletvekillerinin dini faaliyetlerde bulunmasını da yasaklamaktadır.

Mevcut Kırgızistan hükümeti bu tasarıyı Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Aşırıcılıkla Mücadele Sözleşmesi ile uyumlu hale getirmeye çalışıyor ki bu da hükümetin İslam’la mücadelede kafir efendilerini takip edeceği anlamına gelmektedir.

Buna ek olarak hükümete karşı çıkan laikler de aşırılıkçı olarak damgalanmıştır; zira Şangay İşbirliği Örgütü’nün aşırıcılık tanımı buna izin vermektedir. Bunun kanıtı ise yasa kabul edilmeden önce bazı muhaliflerin aşırıcılıkla suçlanmış olmasıdır.

Nitekim bugüne kadar Kırgızistan’da 21 dini örgütün faaliyet göstermesi yasaklanmış olup üyeleri çeşitli cezalara maruz kalmıştır. Şu anda ülkedeki vergiler ve ödemelerdeki artış halkın hükümete karşı memnuniyetsizliğini artırmasından dolayı cezalar oldukça sıkılaştırılmakta ve “aşırıcılıkla” suçlanan kişilerin kapsamının genişletilmesi için büyük bir çaba sarf edilmektedir. Bu durum da muhalefet için bir fırsat oldu ve bunu kendi lehlerine kullanmaya çalışmaktadırlar. Ancak muhalefet liderlerini tutuklayarak onları “etkisizleştirdiğine” inanan mevcut hükümet, bir sonraki mücadelesini Müslümanlara yönlendirmiştir. Bu yüzden hakiki Müslümanların tutumunu ve protestolarını bastırmak için bu kişiler “aşırıcılıkla” suçlanmakta ve tutuklanmakla tehdit edilmektedirler. Her ne kadar hükümet bu tür eylemlerde kendi çıkarlarını gözetse de ancak küresel kâfir sistem aslında İslam’la ve onun değerleriyle mücadele etmekte ve bu bağlamda özel projeler geliştirmekte ve fonlar ayırmaktadır.

Şu anda dünyaya hakim olan sömürgeci kapitalist sistemin çöküşün eşiğinde olduğu ve onu yıkıp yerine geçecek olan sistemin İslam olduğu çok iyi bilinmektedir. Bu nedenle sömürgeciler, Müslümanların dikkatini saf İslam’dan başka bir yöne çekmek için “geleneksel İslam” ve “ılımlı İslam” gibi projeleri kullanmakta ve saf İslam’a bağlı kalanları ve taşıyanları da “aşırıcılıklar” olarak suçlamaktadır. Nitekim davranışlarının, sunmuş oldukları tanımla tutarlı olduğunu gördük. Bunun en açık örneklerinden biri, Rusya ve Ukrayna’nın, Ukrayna’daki savaşta birbirlerine terörizm ve aşırıcılıkla ilgili suçlamalarda bulunmalarıdır. Bunun yanı sıra mevcut ve daha önceki tüm Kırgız otoriteleri kendi tanımlarına göre iktidara güç kullanarak ulaşmıştır, daha doğrusu otoriteyi aşırıcı yöntemler ele geçirmişlerdir.

Hiç şüphe yok ki uluslararası ve iç politikadaki bu tür ikiyüzlülük, kapitalizmin yakın ölümüne işaret etmektedir; çünkü dünyada ve bölgede olduğu gibi Kırgızistan’da da fikrî ve siyasî boşluk derinleşiyor. Allah’ın izniyle bu fikrî boşluğu İslam dolduracak, siyasi boşluğu da Müslümanlar dolduracak ve sömürgeci kâfirlerin ve onların ajanlarının tuzakları da onların aleyhine dönecektir.

Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللهُ وَاللهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَOnlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” [Enfal 30]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mümtaz Maveraünnehrî

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Ey Silahlı Kuvvetler, Küçük Kızın Kalbi, Rahaf Ebu Suveyra, Korkudan Atmayı Durdurdu!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Ey Silahlı Kuvvetler, Küçük Kızın Kalbi, Rahaf Ebu Suveyra, Korkudan Atmayı Durdurdu!

Ey Silahlı Kuvvetler, Gazze Haşim'deki Nuseyrat mülteci kampından 4 yaşındaki Rahaf Abu Suveyra, gaspçı Yahudi varlığının sürekli bombardımanının yoğunluğundan korkarak kalbinin durması sonucu şehit oldu. Onun için ve oradaki kardeşleriniz için ne zaman ayağa kalkacaksınız?!

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

27 Safer 1446 Pazar, 01 Eylül 2024 M

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

El-Vakiye TV: "Ey Filistin Halkı… Üzerinde Olduğunuz Hal Üzere Sebat Edin!"

  • Kategori El Vakiye TV
  •   |  
El-Vakiye Televizyonu:
"Ey Filistin Halkı… Üzerinde Olduğunuz Hal Üzere Sebat Edin!"

Hizb-ut Tahrir Üyesi Faziletli Şeyh Yusuf Maharize’ye (Ebu Humam) Ait Bir Kesit - Mübarek Toprak (Filistin)

Yapım: El Vakiye TV Medya Prodüksiyonu

#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
الجيوش_إلى_الأقصى#

H. 09 Rabiu’l Evvel 1446 - M. 12 Eylül 2024

Daha Fazlası İçin TIKLAYINIZ

Devamını oku...

Pakistan Vilayeti: Liderleriniz Allah Subhânehû ve Teâlâ'ya ve Resulü Sallallahu aleyhi ve Sellem'e isyan etmiş, Amerika'nın ajanlarıdırlar!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Liderleriniz Allah Subhânehû ve Teâlâ'ya ve Resulü Sallallahu aleyhi ve Sellem'e isyan etmiş, Amerika'nın ajanlarıdırlar!

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri Subayları! Liderleriniz Allah Subhânehû ve Teâlâ'ya ve Resulü Sallallahu aleyhi ve Sellem'e isyan etmiş, Amerika'nın ajanlarıdırlar.

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

20 Safer 1446 Pazar, 25 Ağustos 2024 M

Basın açıklamasını okumak için Tıklayınız

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#ArmiesToAqsa

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Sınırların Kontrolü, Mübarek Toprakları Özgürleştirmek Ve Halkını Desteklemek İçin Orduları Harekete Geçirmek Amacıyla Olmalıdır, Onu Gasp Edenleri Ve Halkını Öldürenleri Güvence Altına Almak İçin Değil!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Sınırların Kontrolü, Mübarek Toprakları Özgürleştirmek Ve Halkını Desteklemek İçin Orduları Harekete Geçirmek Amacıyla Olmalıdır, Onu Gasp Edenleri Ve Halkını Öldürenleri Güvence Altına Almak İçin Değil!

Youm7’nin 5/9/2024 Perşembe günü bildirdiğine göre, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Korgeneral Ahmed Halife, Refah kara geçişinin güvenliğini sağlamakla görevli güçleri ziyaret ederek başladığı turunda kuzeydoğu stratejik yönündeki güvenlik önlemlerini denetledi ve Halife, Silahlı Kuvvetlerin ana misyonunun ülkenin sınırlarını tüm stratejik yönlerde korumak olduğunu ve Silahlı Kuvvetler mensuplarının ülkenin sınırlarını nesilden nesile savunabilecek kapasitede olduğunu vurguladı.

Netanyahu’nun Mısır rejimini görevini ihmal etmekle ve gaspçı varlığı koruyup güvence altına almakta başarısız olmakla suçlayan son açıklamalarının ardından Mısır rejimi, genelkurmay başkanına, sınır noktalarını denetlemesi ve varlığın sınırlarını güvence altına almaya yönelik stratejik planlarının bütünlüğünü sağlaması için talimat vermekte gecikmedi; varlığın sınırlarını güvence altına almak, Filistin’den ve davasından izole olmuş bir şekilde onun diğer rejimlerle açıkça normalleşmesini sağlayan utanç verici Camp David anlaşmasından sonra Mısır ordusunun görevi olmuştur; zira Filistin, hiçbir zaman onların meselesi olmamış, aksine varlığın orayı gasp etmesinin ve orada kalabilmesinin nedeni bizzat onlardır.

Mısır ve Filistin arasındaki ilişkinin, sömürgeci kâfirin belirlediği sınırlara indirgenmesi caiz değildir; zira Filistin ve Mısır tek bir ülkedir ve tek bir ümmetin ve devletin, yani İslam ümmetinin ve onun bir gün yeniden kurulacak devletinin bir parçasıdır. Genelkurmay Başkanı’nın denetlemek için gittiği sınırlara gelince; bu sınırların varlığı İslam’a aykırıdır ve Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavliyle bizi neyhettiği asabiyetin pekişmesidir: دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ   “Onu (milliyetçiliği) terk edin çünkü o kokuşmuştur.” Aynı zamanda bu, Batı’nın Müslümanların zihnine yerleştirmeye çalıştığı Filistin meselesinin Mısır’ın meselesi olmadığı, komşu bir ülkenin meselesi olduğu fikrini de pekiştirmektedir. Bu arada hakikatte Filistin meselesi tüm İslam ümmetinin meselesi olup her Müslüman bundan sorulacaktır. Zira Filistin haraci toprak olup tüm İslam ümmetinin mülküdür ve onun kurtarılması tüm İslam ümmetinin üzerine vaciptir. En büyük görev de, başta Mısır ve genelkurmay başkanının gaspçı varlığın güvenliğini sağlama ve şayet varsa geri kalan tünelleri de yıkma planlarını denetleyen ordusu olmak üzere çevre ülkelere düşmektedir. Sanki genelkurmay başkanı Mısır rejimine karşı yaşanan bir dizi skandalın ardından Yahudilere şöyle diyor; emin olun gelecekte başarısızlık ve ihmalle suçlanmamak için elimizden gelen her şeyi yapacağız; Gazze halkına karşı işlediğiniz suçlardan dolayı Mısır halkının öfkesinden korunmanız için Sykes-Picot sınırlarını koruyacağız ve güvenliğini sağlayacağız; haydi görevinizi tamamlayın, istediğiniz gibi öldürün, tecavüz edin ve ihlal edin; çünkü biz Mısır’ın yönetiminde kaldığımız sürece güvendesiniz!

Mısır’ı ve ordusunu Yahudi varlığını korumak ve kollamak için kullanan, Gazze'deki halkımızı kuşatan, şayet onları öldürmek gerekirse bunu yapacak olan ve geçmişte de yapmış olan ajan rejim bizi hiç şaşırtmıyor. Dolayısıyla onun bu tutumlarında şaşılacak bir şey yoktur; bu yüzden ihanete, boyun eğmeye, zelil bir hayat yaşamaya ve Batı’ya bağımlılığa devam etmektedir.

Şüphesiz bizi şaşırtan, Allah’ın birliğine şahitlik eden, O’nun için rüku eden, secde eden, oruç tutan, hacca giden ve sadaka veren Kenane ordusundaki samimi kişilerin sessizliğidir! Peki onlar, genelkurmay başkanları tarafından denetlenen sınırların arkasında ve bir taş atımlık uzağında iki kıblenin ilki ve üçüncü Harem-i Şerif’in ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sının yer aldığını ve Yahudilerin burada fitne fesat saçtıklarını ve buraları kirlettiklerini bilmiyorlar mı?!

Ey Kenane askerleri: Tüm İslam toprakları tek bir ülke olup Kahire halkı, Gazze halkı, Keşmir halkı, Buhara ve Şam halkı ile eşittir ve onların hepsi diğer insanların dışında tek bir ümmettir ve onları yardımsız bırakmaları ve onlara yardım edip topraklarını kurtarmaktan geri durmaları caiz değildir. Bu da Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu kavlinden dolayıdır: مَا مِنْ امْرِئٍ يَخْذُلُ امْرَأً مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ تُنْتَهَكُ فِيهِ حُرْمَتُهُ وَيُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ إِلَّا خَذَلَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ فِيهِ نُصْرَتَهُ، وَمَا مِنْ امْرِئٍ يَنْصُرُ مُسْلِماً فِي مَوْضِعٍ يُنْتَقَصُ فِيهِ مِنْ عِرْضِهِ وَيُنْتَهَكُ فِيهِ مِنْ حُرْمَتِهِ إِلَّا نَصَرَهُ اللهُ فِي مَوْطِنٍ يُحِبُّ نُصْرَتَهُ   “Her kim bir Müslümanı saygınlığının kaybolması, şerefinin elden gitmesi söz konusu olan bir yerde yardımsız bırakırsa, Allah da onu kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yalnız bırakır. Kim de bir Müslümana şerefinin elden gitmesi ve saygınlığının yitirilmesi söz konusu olan bir yerde yardım ederse, Allah da ona kendisine yardım edilmesini çok arzu ettiği bir yerde yardım eder.” Bu yüzden düşman onlara galip gelip topraklarını gasp etmelerinin ardından o Müslümanlar sizin sorumluluğunuzdadır.

Ey Kenane askerleri: Şu anda sizin için hiçbir şey, Yahudi varlığını ve onunla anlaşmalar yapan ve onu her türlü yollarla destekleyen utanç verici ve hain rejimler gibi sizinle bu görev arasında engel olan her şeyi kökünden söküp atmaktan daha önemli değildir. Filistin'in kurtuluşu, Kahire’nin, ümmeti ve davasını yardımsız bırakmaya ve Batı'nın plan ve arzularını uygulamaya devam eden bu rejimden kurtulmasıyla başlayacağını söyleyen ne kadar da doğru söylemiş. Şunu çok iyi bilin ki bu devşirme varlıkla bizim aramızda herhangi bir muamelenin, ilişkinin, anlaşmaların ve ittifakların olması caiz değildir; zira bu varlık fiili muharip devlet olup bu varlık kökünden sökülüp atılana ve tüm mübarek topraklarımız ondan temizlenene kadar onunla bizim aramızda savaş halinden başka bir şeyin olması caiz değildir. Nitekim İbn-i Abidin Haşiye’sinde şöyle diyor (3/238): “Şayet düşman İslam’ın geçitlerinden birine saldırırsa, ona yakın olanların üzerine farz-ı ayn olur. Onların (yakın olanların) arkasındaki düşmana uzak olanlara gelince; onlara ihtiyaç duyulmaması halinde farz-ı kifaye olur; eğer onlara ihtiyaç duyulursa, düşmana yakın olanlar düşmana karşı koyamazlarsa veya düşmana karşı kaymaktan aciz olmadıkları halde tembellik edip cihad etmezlerse, o zaman onlara yakın olanların üzerine namaz ve oruç gibi terk edemeyecekleri farz-ı ayn olur; sonra onlara yakın olanlara, sonra da aşama aşama doğu ve batıdaki tüm İslam halklarına farz olur.” İbn-i Kudame’ya ait Muğni’de şöyle geçmektedir: “Şayet kâfirler bir beldeye girerse, oranın halkının onlarla savaşmak ve onları geri püskürtmek için cihad etmesi farz olur.” (Muğni 8/345). İbn-i Teymiye şöyle demiştir: “Şayet düşman bir İslam beldesine girerse, şüphesiz en yakın olanın, sonra ona en yakın olanın düşmanı püskürtmesi vaciptir; zira tüm İslam beldesi, tek bir belde gibidir; bu yüzden babanın ve alacaklının izni olmadan oraya gitmek vacip olur. Ahmed’in bununla ilgili metinleri açıktır.” (El-Fetava'l Kübra 4/608).

Bu vacibe, sizleri bundan engelleyene ve sizi cehenneme göndermek isteyenlere karşı sizler ne yapıyorsunuz ey Kenane askerleri?! Sizin hayırlı olmanız, ümmete yardım etmenizi, onun kutsallarını korumanızı, Allah’ın rızası ve O’na itaat konusunda hızlı olmanızı gerektirir; zira Allah’a itaat etmek, bu kötü yöneticilere itaat etmekten daha evladır; dahası sizin göreviniz, bu zararlı yöneticileri kökünden söküp atmak, onların ve onları harekete geçiren Batı’nın kökünü kazımak, ülkemizde Batı'ya olan her türlü bağımlılığa son vermek ve Rabbinizin sizden kamil ve eksiksiz bir şekilde razı olacağı İslam’ı tatbik edecek devleti ilan etmektir ki bu da Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti’dir; zira sadece Filistin’i değil, bütün İslam ülkelerini kurtarıp yeryüzündeki bütün mazlumlara yardım etmek için sizleri harekete geçirecek ve böylece sizleri, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete, dünyanın ve ahiretin izzetine sevk edecek olan bu devlettir. O halde bu devlete doğru koşun ey Kenane askerleri; zira onda sizin için hayat vardır ve sizi gerçekten hayırlı kılacak olan da odur; siz bu devleti hak ediyorsunuz ve sizler ona ve onun ehli olmaya layıksınız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ
Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Said Fazıl - Mısır

Devamını oku...

Erdoğan, Filistin Konusunda Abdülhamid’i Değil, Mustafa Kemal’i Örnek Gösteriyor!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Erdoğan, Filistin Konusunda Abdülhamid’i Değil, Mustafa Kemal’i Örnek Gösteriyor!

Haber:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Millî Savunma Üniversitesi (MSÜ) Kara Harp Okulu Diploma ve Sancak Devir Teslim Töreni gerçekleştirildi. Törende mezun olan teğmenlere hitap eden Erdoğan şu ifadeleri kullandı:

“Ecdadın dört asır boyunca barış, huzur ve esenlik içerisinde yönettiği Kudüs'e biz sırtımızı nasıl dönebiliriz? Gazi Mustafa Kemal'in, düşman postalı değdirmemek için mücadele ettiği Filistin topraklarına biz gözlerimizi nasıl kapatabiliriz? Gazi, niçin Bingazi'deydi, oraya niye gitmişti, mücadele etmişti? İşte bu vatan aşkı ile bu ruhun adımıydı...” (30.08.2024-Independent Türkçe)

Yorum:

Gazze’de savaş uzadıkça, Gazze halkı her türlü zulüm ve imkânsızlığa rağmen sabırla direnmeye devam ettikçe, sadece Yahudi varlığı ve ABD zor durumda kalmıyor; aynı zamanda İslam beldelerinin yöneticilerinin gerçek yüzleri tüm çıplaklığıyla açığa çıkıyor. Artık düşmeyen tek bir maske, ifşa olmayan tek bir ihanet kalmadı. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi 57 ülke liderinin tek bir halife etmediğine tüm Müslümanlar iliklerine kadar hissederek şahit oldu.

Özellikle “Kudüs kırmızı çizgimiz” edebiyatı üzerinden on yıllardır Müslümanları aldatarak gasıp varlığı meşrulaştırmaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istismarı ve samimiyetsizliği ortaya çıktı. Artık hiçbir hamasi slogan Gazze’ye yapılan ihaneti örtemiyor. Nasıl ki “İsrail haritadan silinmelidir” diyerek Aksa Tufanı yapılırken kendilerine haber verilmediği bahanesiyle Gazze’nin haritadan silinmesini seyreden İran rejimi ümmetin gözünden tamamen düştüyse, hâlâ Azerbaycan’ın SOCAR şirketinin Türkiye üzerinden Yahudi varlığına petrol sağlamasına izin veren Erdoğan ve yönetimi de Gazze’deki açık ihanetinden sonra ümmetin gözünden tamamen düştü.

Hem Gazze’de hem de Türkiye’de ümmetin evlatlarını Siyonist katillere teslim eden yöneticilere karşı büyük bir öfke var. Yöneticiler ile ümmet arasındaki ilişki, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde bahsettiği şu noktaya geldi: “İdarecilerinizin en şerlileri o kimselerdir ki, siz onlardan nefret edersiniz, onlar da sizden. Siz onlara lanet okursunuz, onlar da size lanet okur...” (Müslim, İmare: 65, 66; Tirmizî, Tefsîr-i Sûre: 49)

İşte ümmet ve yöneticiler arasında bu ayrışma ve fikri kopuş, Türkiye özelinde çok sayıda kişinin sandığa gitmeyerek Erdoğan’ın yerel seçimleri kaybetmesine neden olurken, Erdoğan ise seçim sonrası Gazze konusundaki içi boş söylemlerinin işe yaramadığını fark ettikten sonra kendisine yeni limanlar aramaya koyuldu. Artık iktidar için yeni trend Kemalizm güzellemeleri yapmak; Kemalistlerin yaptığı gibi Müslüman halkın inancını aşağılamak pahasına gerçekleri ters yüz ederek her konuda Mustafa Kemal’i kahramanlaştırmak oldu.

Öyle ki, bizzat Diyanet İşleri Başkanı tarafından Allah’ın evinde ateist olduğu bilinen ve İslam şeriatını yürürlükten kaldıran Mustafa Kemal’e rahmet okunarak dua ediliyor. Hiçbir hakaret içermeden Mustafa Kemal’e rahmet okunamayacağını söyleyen Müslümanlar ise tutuklanarak cezaevlerine atılıyor. İktidarın Kemalist cenaha selam duran ezik siyaseti öyle bir noktaya vardı ki, Erdoğan katıldığı Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin ardından bir grup teğmen kılıçlarını tokuşturarak genelde darbeci zihniyet tarafından Müslüman halkı tahkir ve tehdit etmek için kullanılan "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganı atarak yemin metni okudular.

Garabet ve ihanetler silsilesi sadece bunlarla sınırlı değil. Şimdi Erdoğan, Filistin’in işgal ve katliamdan kurtulması konusunda Filistin’i canı pahasına koruyan Abdülhamid’i değil, İngilizlere karşı savaşmamak için Suriye-Filistin cephesinden 75 bin esir vererek çekilen Mustafa Kemal’i örnek gösteriyor. Aslında kendisi de çok iyi biliyordur ki Filistin, Mustafa Kemal tarafından İngilizlere teslim edildi. Bu teslimiyetin sonunda Mustafa Kemal’in Suriye bölgesinde geri çekildiği nokta adeta İngilizlerle anlaşma yapılmış gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları sayıldı. Kısa bir süre sonra Osmanlı Hilafet Devleti saf dışı bırakılarak Lozan imzalandı, hilafet kaldırıldı ve İngilizlerin vaat ettiği üzere Filistin toprakları üzerinde Yahudilere devlet verildi.

Fakat bu gerçeğe rağmen Erdoğan, sırf Kemalistlere yaranmak için Filistin davasına Kemalizm’i bulaştırmaktan imtina etmiyor. Oysa bugüne kadar Erdoğan’a destek veren Müslümanların Filistin davasına bakışı, Siyonistlerin kirli parasını ret ederek, Filistin’den Yahudilere bir karış toprak vermektense ölmeyi yeğleyen Sultan Abdülhamid’in duruşu gibidir. Ancak Erdoğan, o izzetli duruşa sahip olmadığı için hak ettiği şekilde tarihte yerini alacaktır. Tarih, Erdoğan’ı soykırımcı katillere lojistik destek sağlayan, “İsrail’i” korumak için bölgeye gelen ABD uçak gemisiyle önce ortak tatbikat yapıp sonra İzmir limanına demirleten, Mustafa Kemal’in askeri olmayı İslam’ın askeri olmaya tercih eden, ümmete liderlik noktasında Aksa Tufanı ile ayağına gelen fırsatı elinin tersiyle iten ve böylece kaybedenler dünyasında yerini alan bir lider olarak yazacaktır.

فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
“Böylece Allah dünya hayatında onlara zilleti tattırdı. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!”
[Zümer 26]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Emin Yıldırım

Devamını oku...

Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz!

Haber:

Suriye Koalisyonu Başkan Yardımcısı Dima Musa, Irak’ın Esad rejimi ile diyalog için arabuluculuk talebinde bulunduğuna dair haberleri yalanlayarak koalisyonun açık ve net pozisyonunu koruduğunu vurguladı. Musa, muhalefetin “Suriye halkının taleplerine ve devrimin ilkelerine” bağlı olduğunu ve ülkede siyasi bir geçişin sağlanması için 2254 sayılı uluslararası kararın uygulanması gerektiğini söyledi.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin siyasi danışmanı Subhan Mulla Ciyad, Irak’ın Suriye muhalefetindeki tarafların birinden, Bağdat’ta Suriye rejimiyle bir diyaloğa sponsor olması için resmi bir talep aldığını açıkladı. Mulla Ciyad, 964 ağı tarafından aktarılan açıklamalarında şöyle dedi: “Bazı Suriyeli muhalif taraflardan Irak’a, Suriye diyaloğuna sponsor olmak için resmi bir talep ulaştı ve biz şu anda bu odağı açıklayamıyoruz.” (Şam Haber Ağı)

Yorum:

Artık bu tür haberler devrim halkının gözünden kaçmıyor; tıpkı atasözünde geçtiği gibi; “ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” Devrim halkı, sahte muhalefetin bu tür açıklamalarını yalanlamaya alışmıştır. Görünen o ki sözün çeviri hatası olduğu gerekçesi, sadece belirli bir odağa özgü değildir; aksine kötü niyetli laboratuvarlarda üretilen muhalefetten, dost, müttefik ve bizim destekçimiz olduğunu iddia eden ancak devrimin göğsüne saplanmış bir hançer olan ülkelere kadar, devrimin siyasi sahnesinin merkezinde yer alan tüm yalancıların kullandığı genel bir özelliktir. Türkiye rejiminin normalleşmeyle ilgili son açıklamalarını herkes biliyor, duydu ve şahit oldu ve bana bunun inkârından, gerekçesinden veya zamanından bahsetmeyin; zira önemli olan bunun yayınlanmış olmasıdır. Dolayısıyla bu bir hakikat ve gerçekliktir ve bunun uygulanması için çalışılmaktadır. Artık birçok kişi, iğrenç ve skandal eylemin büyük bir kısmını üstlenenin Irak’taki hükümet olduğunu ve türetilmiş olan hükümetin kontrol altında olduğunu bilmekte olup gerçeklikler bunun, öğretmenin istediği ve arzu ettiği gibi ilerlediğini ve onun için devrimin Alaaddin’in lambası gibi olduğunu kanıtlamıştır. Dolayısıyla o, resmi bir açıklamanın ardından resmi bir yalanlama olduğundan ve suçlu ile masaya oturmak ve ilişkiyi geliştirmek için iletişim kuran kişilerden bahsedildiğinden bunu soruyor ve bunun üzerinde araştırma yapıyor. Bu ise ateş olmayan yerden duman çıkmaz anlamına geliyor. Reddetmiş olsanız ve reddedişi bildirmiş olsanız da, tarihiniz ve gerçekliğiniz yalanınıza ve nasıl da sizin, amacı öğretmeninizin memnuniyetini sağlamak olan kukla ajanlar olduğunuza tanıklık ediyor.

Amerika, devrimin siyasi sahnesini kendisine devrettiğinden beri bu muhalefet, devrim halkına, nasıl siyasi aptal olunacağını, nasıl köle olunacağını, nasıl bağımlı olunacağını ve nasıl bir felaket olunacağını anlatıyor! Bu muhalefet, sahneye çıkardıkları ve bizim de çıkmasına sessiz kaldığımız türetilmiş bir muhalefettir; bu muhalefet, devrimin sabitelerinden ihlal etmediği hiçbir şey bırakmayan bir muhalefettir. Zira onun adamları gizli ve açık bir şekilde Esad’ın adamlarıyla oturmuş ve devrim halkının fedakarlıklarını sırtlarını arkasına atarak ölümcül çözümleri kabul etmiştir. Yani her şeyi yapmıştır; bu yüzden onun (muhalefetin) gerçekliğini bildikten sonra bu onun bunları yapması hiç şaşırtıcı değildir.

Artık birçok eylem ve sözlerin, bunlara karşı sessiz kalmanın sonucunda olduğunu ve bu yüzden failin de bunu yapmaya yetkili olduğunu zannettiğini bilmeniz gerekir; bu nedenle artık reddetme sesini yükseltmenin, dolayısıyla bu yetkinin reddedildiğine ve geri çekilmesi gerektiğine dair sinyali vermenin zamanı gelmiştir. Zira onlar, devrimi uçurumdan uçuruma sürüklüyorlar ve onu, suçlu Esad ve çetesinin yattığı en dibe ulaştırıncaya kadar da durmayacaklardır. Artık her şey apaçık olup bir yoruma gerek yoktur; zira öğretmen ve çocukları normalleşmek ve teslim etmek için çalışmakta olup bizim eylemleri hakkındaki sessizliğimizin de eylemlerine yönelik bir yetki ve onay olduğunu zannedecekler. O halde çok dikkatli olalım, meydanlara çıkalım ve bu tür saldırılara karşı görüşümüzü ifade edelim. Yoksa sessizliğimizi bir yetki verme olarak kabul edecekler ve bizler de gün gelecek, keşke ayağa kalkıp sessiz kalmasaydık diyeceğiz ama o zaman pişmanlığın bir faydası olmayacaktır!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdu ed-Della - Suriye

Devamını oku...

Uluslararası Para Fonu Bir Hastalık, Raşidi Hilafet İse İlaçtır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Uluslararası Para Fonu Bir Hastalık, Raşidi Hilafet İse İlaçtır!

Haber:

Pakistan el-Fecr Gazetesi’ne göre Başbakan Şahbaz Şerif 3 Eylül 2024 tarihinde yaptığı açıklamada, “IMF ile yaptığımız programlar -onların belirlediği şartlarda- gözetim altında ve biz bu konuda tam bir adım atıyoruz” dedi ve şöyle ekledi: “Şartlar yerine getirilecek, meselemizi yönetim kurulunun onayına sunacağız ve inşallah yeni bir başlangıç olacaktır.” Bunun, ülkenin başvurmak zorunda olduğu son program olmasını umduğunu vurguladı.

Yorum:

Müslüman ülkelerdeki çoğu ekonomi gibi Pakistan ekonomisi de sürekli artan ticaret ve mali açığın acısını çekmektedir.Pakistan’ın 2001 yılında 1,1 milyar Dolar olan ticaret açığı 2022 yılında 48,4 milyar Dolara yükselmiştir. Hükümet, sürekli artan finansman açığını IMF, Dünya Bankası, ikili kuruluşlar ve ticari bankalardan aldığı faiz kredileri yoluyla yönetmektedir. Kredi ödemelerini karşılamak için hükümetler, daha sonra vergileri artırmakta ve bu da yerel sanayinin yok olmasına ve insanlar üzerinde baskı oluşmasına yol açmaktadır.

IMF’nin uygulamış olduğu yapısal uyum programları ağır sanayi, enerji ve madenler üzerindeki devlet denetimini azaltmakta ve yerel sanayileri boğmak yoluyla sömürgeci ülkelerin sanayilerine olan bağımlılığı arttırmaktadır. Bu programlar, Müslüman ülkeleri yabancı mallara bağımlı hale getirmekte, bu da kendi kendine yeterliliği ve gerçek ekonomik refahı engellemektedir. Sömürgeci kemer sıkma önlemleri, yerel sanayinin ve insanların ihtiyaçlarının geliştirilmesi pahasına uluslararası ve yerel borç verenlere borçların geri ödemesine öncelik vermektedir. Dolayısıyla tüm İslam ülkelerindeki sömürgeci programlar, toplumsal uçurumun, yoksulluğun ve işsizliğin artmasına neden olmaktadır.

Başarısız kapitalist sistemin neoliberal ekonomik felsefesine bağlı kalan IMF, ticaretin serbestleştirilmesini, deregülasyonu (serbest piyasada malların kişilerin kendi özgür ekonomik anlayışlarına göre şekillenmesidir), gümrük vergilerinin ve ticaret engellerinin azaltılmasını ve devlete ait işletmelerin özelleştirilmesini vurgulamaktadır.Aynı zamanda bağımsız para politikasını ve piyasa odaklı döviz kurlarını da teşvik etmektedir.

İçinde bulunduğumuz ekonomik yıkımın sorumlusu sömürgeci politikaların uygulanmasıdır.Deregülasyon ve şirketlerin özelleştirilmesi, devletin ekonomideki rolünü zayıflatırken, ticaretin serbestleştirilmesi yabancı sanayilerden ithal edilen malların akışını artırmakta ve bu da yerel sanayinin marjinalleşmesine yol açmaktadır. Pakistan’ın tekstil sektörü, üretim tedarik zinciri için makine ve kimyasal madde ithal etmek zorundadır. Otomotiv sektörü, araçların montajı için motor ve diğer parçaların ithalatına bel bağlamaktadır.Yüksek faiz oranları yerel sanayi için kredileri pahalı bir hale getirmiştir. Para birimindeki de devalüasyon da enflasyonu artırdığı gibi üretim maliyetlerini de artırmış ve kar marjlarını düşürmüştür.Enerjinin özelleştirilmesi de sektörü daha maliyetli bir hale getirmiştir. Ayrıca yerel sanayinin çökmesiyle birlikte en nitelikli meslek uzmanlarının çoğu ülkeyi terk etmektedir.

IMF hastalığının tek ilacı, ekonomiyi canlandırmak için İslam şeriatının hükümlerini uygulayacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafetin kurulmasıdır. Nitekim Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur:          وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَىKim Benim zikrimden yüz çevirirse, o taktirde mutlaka onun için sıkıntılı bir geçim dar bir hayat vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” [Taha 124] Dolayısıyla sömürgeciliğin yol açtığı sefalet ve aşağılanmadan bizi kurtaracak olan sadece Nübüvvet Minhacı üzere Hilafettir.

Hilafet ekonomiyi, Kur’an-ı Kerim’den ve nebevi sünnetten çıkarılan hükümlere göre yönetmektedir; tarihi açıdan Hilafet, güçlü bir ekonomi ortaya çıkarmış olup tebaası için müreffeh bir hayat gerçekleştirirken Allah yolunda cihat yoluyla İslam risaletini dünyanın dört bir tarafına yaymak için güçlü ve iyi donanımlı ordularını hazırlamak üzere devasa bir bütçe harcamıştır.Hilafet borçlar için herhangi bir faiz ödemez; çünkü bu İslam’da büyük bir günahtır. Faizin dışında ana paranın geri ödenmesine gelince; Hilafet, açık bir şekilde (faizden) yararlandıkları ölçüde yöneticileri ve çevrelerini, özellikle de Pakistan’ı faizli kredi tuzağına düşürenleri bunun sorumluluğunu üstlenmeye zorlayacaktır.

İşlerimizi gözetmek için fon sağlanmasına gelince; Hilafet bunları sadece şerî kaynaklardan toplayacaktır. Zira şerî hükümlere göre hayvan, tarım ürünleri, altın, gümüş ve ticarî mallardan alınan zekâtı, tarım arazilerinden alınan öşür ve haracı, mali gücü yerinde olan gayrimüslim erkeklerden alınan cizyeyi ve fethedilen ülkelerden elde edilen ganimet ve feyleri toplayacaktır. Ayrıca Hilafet petrol, gaz, elektrik ve madenler gibi kamu mallarından elde edilen büyük gelirleri denetleyecek olup İslam, devletin bu kaynakları özelleştirmesini caiz kılmamıştır. Yine Hilafet, kamu mülkiyetine bağlı fabrikaların yanı sıra otomobil üretim tesisleri ve gelişmiş elektronik cihazlar gibi devlete ait olan ve büyük sermaye gerektiren büyük sanayilerden de gelirler elde edecektir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Affan – Pakistan

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER