Perşembe, 03 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Ateşkes, Filistin’deki Soykırımı Durduramayacaktır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Ateşkes, Filistin’deki Soykırımı Durduramayacaktır!

Haber:

6 Haziran’da 17 ülke, Biden’ın 31 Mayıs’ta ilan ettiği en son Gazze ateşkes anlaşmasını destekleyen ortak bir bildiri yayınladı. Ayrıca ABD, BM Güvenlik Konseyi üyelerini Gazze’de üç aşamalı bir ateşkesi desteklemeye çağırdı. Anlaşmaya göre, çatışmalara altı hafta ara verilecek ve bu süre zarfında Yahudi varlığı güçleri Gazze’deki kalabalık bölgelerden çekilecek ve bazı Yahudi mahkumlar yüzlerce Filistinli mahkumla takas edilecek; ayrıca Gazze Şeridi’ne yapılan yardım teslimatlarında bir artış olacaktır. Bunu, iki taraf arasında “düşmanlıklara kalıcı olarak son verilmesi” konusunda müzakerelerin yapılacağı iki aşama daha takip edecek; ABD bunun, suçlu Yahudi varlığının saldırısıyla tamamen tahrip edilen Gazze Şeridi’ni yeniden inşa etmeyi mümkün kılacağını iddia ediyor. (Ajanslar)

Yorum:

Şüphesiz vicdan sahibi olan ve suçlu Yahudi varlığının doğasını ve tarihini bilen herkes için, bu işgalin bir karışı bile kalmaya devam ettiği sürece Gazze’nin, genel olarak da Filistinlilerinin yok edilmesinin son bulmayacağı gayet açıktır. Nitekim bu varlık şiddet ve terör üzerine kurulmuş olup şiddet ve terörü kullanarak pençelerini Filistin’in dört bir tarafına yaymakta ve varlığını şiddet ve terör temelinde sürdürmektedir. Dolayısıyla ateşkes, Filistinli Müslümanlara yönelik vahşeti ve katliamı sona erdirmeyecek veya onlar için onurlu bir yaşam sağlamayacaktır. Zira Yahudi varlığı her türlü insanlık ve ahlaktan yoksun olduğu gibi hiçbir uluslararası anlaşmaya, standarda veya yasaya saygı duymamakta ve Filistinlilerle sadece aşağılama, katliam, yıkım ve yok etme yoluyla muamele etmektedir. Bu yüzden anlaşma, bunların hiçbirini sona erdirmeyecektir! Hatta iddia edilen ateşkes müzakerelerinin ortasında bile Yahudi varlığı, Nuseyrat Mülteci Kampı’nda gerçekleştirdiği katliam da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’ndeki bombalamalarını yoğunlaştırdı ve çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 270’den fazla kişinin şehit olmasına ve yaklaşık 700 kişinin de yaralanmasına yol açtı. Zaten Netanyahu, Biden’ın anlaşmayı açıklamasından bir gün sonra herhangi bir kalıcı ateşkesin “söz konusu olmadığını” ve “savaşın sona ermeyeceğini” ilan etti. Dolayısıyla bu soykırımın ortasında kendilerini dünya sahnesinde “barış yapıcılar” olarak sunmaya çalışırlarken sözde “barış müzakereleri”, sadece katil işgale ve onun Amerikalı destekçisine bu imha kampanyasını uygulaması için daha fazla zaman kazandırmaya hizmet etmektedir. Nitekim onların hali, Allah Subhanehu ve Teala’nın şu sözleriyle somutlaşmıştır: وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ قَالُواْ إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ * أَلا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَـكِن لاَّ يَشْعُرُونَOnlara ‘Yeryüzünde düzeni bozmayın’ denildiğinde, ‘Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz’ derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, anacak anlamazlar.” [Bakara 11-12]    

Üstelik Biden’ın ateşkesi hızlandırma girişimleri Gazzelilerin canlarına yönelik zerre kadar duygu, sempatiden veya endişeden kaynaklanmıyor; aksine bu girişim, ABD seçimlerinde, ana savaş alanlarından destek toplamaya ve onun finansmanını, silahlandırılmasını ve bu soykırımın arkasında durmasını eleştiren sesleri susturmaya yönelik basit bir seçim aracıdır. Bu da Makyavelist seküler siyasetin alaycı doğasını yansıtmaktadır. Aynı zamanda bu, ABD’nin Yahudi varlığının artan uluslararası izolasyonunu kabul etmesinin ve bu işgalin devam etmesinin Batı da dahil olmak üzere dünya çapındaki ülkelerdeki kamuoyunun nazarında kabul edilemez bir hale gelmesinin bir sonucudur. Zira “YouGov’un” yakın zamanda gerçekleştirdiği bir ankete göre İngiliz halkının sadece %16’sı “İsrail” ile dayanışma içinde olduğunu ifade ederken “UnHerd’in” gerçekleştirdiği bir başka anket ise İngiliz gençlerinin çoğunluğunun, “İsrail’in” var olması gerektiğine inanmadıklarını ortaya çıkardı; nitekim yaşları 18 ile 24 arasında değişen katılımcıların %54’ü bu görüşe sahipken, sadece %21’i buna katılmıyor.

Katliamın durması gerekir ancak son bulmayacağı gibi mübarek Filistin topraklarının tamamı ve her bir karışı kanserli ve kanlı bu işgalden kurtulmadıkça Filistinliler bir gün bile güvenliğin ve onurlu bir yaşamın keyfini çıkaramayacak veya devam eden Nakba'nın sonuna tanık olamayacaklardır; bunun dışında Filistin’deki Müslümanlar, bu suçlu varlığın gölgesinde bir sonraki saldırıyı bekleyerek zillet ve aşağılanma içinde yaşamaya mahkûm olacaklardır. Sonra şüphesiz Allah Subhanehu ve Teala, Filistin'in tamamının kurtuluşundan daha azını kabul etmez; zira burası, İsra ve Aksa toprakları olduğu gibi İslam’ın yönetimine tabi olan topraklardır; dolayısıyla burası, kıyamet gününe kadar İslam ümmetinin mülkü olarak kalacaktır! Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَاKendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir.” [İsra 1] Bu nedenle 19. yüzyılın Halifesi Sultan II. Abdülhamid, “Yahudi vatanının” inşa edilmesine Sultan’ın verdiği destek karşılığında Hilafetin borçlarını ödemeyi teklif ederek Filistin’i “satın almaya” çalışan Siyonistlere şunu söyledi: “Devletimizin kapsamına giren ve atalarımızın bedelini kanlarıyla ödediği toprakların bir karışını dahi satmayacağım; bu topraklar benim özel mülküm değildir, bu topraklar bedelini kanlarıyla ödeyen ümmetimin mülküdür; bu yüzden dünya dolusu altın verseniz dahi onu size satmayacağım.”

Bu nedenle Gazze ve Filistin’in genelindeki katliamların durdurulmasına davet etmek, bu mübarek toprakların tamamen kurtarılmasına davet etmekle birlikte yürümelidir; bu da barış anlaşmaları veya ateşkeslerle değil, sadece İslam ülkelerinin ordularının seferber edilmesiyle gerçekleşebilir. Bu ise suçlu işgalle barış, normalleşme ve ekonomik işbirliği anlaşmaları yoluyla Yahudi varlığı için ön cephe muhafızları olarak çalışan ve aynı zamanda ordularını kışlalarında hapsederek ümmetlerini savunmalarını ve onları kurtarmalarını engelleyen İslam beldelerindeki mevcut hain ve korkak yöneticilerin ve rejimlerin gölgesinde asla gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla Filistinlilere karşı yetmiş yılı aşkın bir süredir devam eden bu soykırım, ancak İslami liderliğin ve Allah Subhanehu ve Teala’nın nizamının kurulmasına davet etmekle sona erdirilebilir; bu nizam ise, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Müslümanların koruyucusu ve kalkanı olarak nitelendirdiği Nübüvvet Minhacı üzere Hilafettir. Allahu Teala’nın şu kavline icabet ederek Allahu Teala’nın yolunda savaşmak için ordularını seferber edecek olan sadece bu devlettir: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ Sizden din konusunda yardım istediklerinde yardıma icabet etmeniz sizin üzerinize vaciptir.” [Enfal 72] Dolayısıyla bu devlet ikame edilinceye kadar sadece Filistin’deki değil, aksine dünyanın her bir yerindeki Müslümanlar, -hiçbir kimse onların yardımına gelmeksizin- soykırımın kurbanı olmaya devam edeceklerdir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Esma Sıddık

Devamını oku...

Orman Kanunu ve Onun Araçları!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Orman Kanunu ve Onun Araçları!

Haber:

İngiliz The Guardian gazetesi bir hafta önce Mossad’ın eski başkanı Yossi Cohen’in, “İsrail’in” işgal altındaki Filistin topraklarında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği gerekçesiyle soruşturma başlatmaktan caydırmak için Uluslararası Ceza Mahkemesi eski Başsavcısı Fatou Bensouda’ı tehdit ettiğini ortaya çıkardı.

İngiliz gazetesi, Cohen’in,işgal altındaki Filistin topraklarında insanlığa karşı işlenen suçlara ilişkin resmi soruşturma başlatma kararından önceki yıllarda Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin eski Başsavcısı Fatou Bensouda ile yazıştığını söyledi.

Bu bağlamda mevcut Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han’ın ofisi, kendisinin “faaliyetlerini haksız yere etkilemeye yönelik girişimler olarak değerlendirilebilecek çeşitli tehdit ve iletişim biçimlerine” maruz kaldığını vurguladı.

Yorum:

Guardian’ın raporuna göre Cohen, Netanyahu’nun “gayri resmi elçisi” mesabesinde olup “Bensouda ise, Cohen’in davranışının devam eden ve giderek artan tehditkâr doğasına ilişkin endişelerin ortasında küçük bir grup üst düzey Uluslararası Ceza Mahkemesi yetkilisine Cohen’in kendisini etkileme girişimleri hakkında bilgi verdi.”

Guardian, Cohen’in Mossad’ın başkanı olduğu sırada Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yönelik operasyona bizzat katıldığını bildirdi. Yahudi varlığının üst düzey bir yetkilisine göre onun faaliyetlerine yüksek düzeyde yetki verildi ve mahkemenin askeri personele karşı kovuşturma tehdidi oluşturduğu gerekçesiyle bu karar haklı görüldü.

Tehdit, tek seferlik bir tehdit olmadığı gibi sadece aracılar veya yazışmalar yoluyla da yapılmadı, aksine zaman içinde tekrarlandı ve genişletildi ve Cohen,kişisel telefon görüşmeleri de dahil olmak üzere bu konuyu kişisel olarak ısrarla ele aldı ve önceden randevu almadan Bensouda’nın New York’taki bir otelde odasına girme noktasına kadar ulaştı. (Bensouda, Cohen’e kişisel numarasını nereden bulduğunu sorduğunda Cohen alaycı bir şekilde şöyle cevap verdi: Görünen o ki hayattaki işimin ne olduğunu unutmuş gibisin!)

Akla gelen soru “Mossad başkanının” kirli “görevi” ya da Bensouda’yı tehdit etme cüretkarlığı hakkında değildir; Ancak soru, asıl olanın Bensouda gibi önemli bir uluslararası yargı organına yönelik bu tür küstahça tehditlere sessiz kalmamak olmasına rağmen, bu tehditlerin neden şimdi açıkça ortaya çıktığıdır; oysa doğal olan, bu tehditlerin derhal ele alınması ve o dönemde Cohen hakkında tutuklama kararı çıkarılması ya da en azından Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından bunu kınayan bir açıklama yapılmasıydı.

Gerçek şu ki Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı, başta Amerika olmak üzere Batılı ülkelerin elindeki bir araç olup bunlar, doğrudan veya dolaylı olarak bir davaya ilişkin soruşturma başlatmak veya onu ihmal etmek amacıyla harekete geçirilir; varlığın devletinin, bütün dünyanın canlı olarak izlediği veya günlük olarak yayınlanan Gazze’deki suçlarıyla ilgili olan şey de işte budur.

Batı, bir yandan bu dava ve müzakerelerle, -çekinerek de olsa- hâlâ adaleti desteklediği ve “insancıl hukuku” uyguladığı yönünde insanları kandırmakta ancak bu davalar, müzakereler ve tutuklama emirleri,savaşın sona ermesi için Amerika’nın istediği şeye boyun eğmeleri konusunda Yahudiler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır; yoksa bu, Gazze’deki Müslümanların hayatlarıyla ilgili bir endişeden dolayı değil, aksine işlerin kendi kontrolünden çıkması, durumun kendi aleyhlerine dönmesi, bölgenin Amerika ve ajanları için tam bir felakete dönüşmesi ve orduların, ajan rejimleri kökünden söküp atmak ve İsra topraklarını kurtarmak için samimi bir şekilde harekete geçmesinden korkusundan dolayıdır.

Dolayısıyla hiç kimse, Ceza Mahkemesi’nden veya Uluslararası Adalet Divanı’ndan bir iyilik ümit etmiyor; zira onlar, orman kanunu ve onların araçlarıdırlar.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Hüsameddin Mustafa

Devamını oku...

Gucerat Kasabı Modi’nin, Hindistan Seçimlerindeki Zafer Saçmalığı!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber - Yorum

Gucerat Kasabı Modi’nin, Hindistan Seçimlerindeki Zafer Saçmalığı!

Haber:

Modi’nin liderlik ettiği iktidardaki Hindu Milliyetçi Bharatiya Janata Partisi (BJP) tek başına 240 sandalye elde ederken ittifakıyla birlikte 2019 yılında yapılan seçimlerindeki 360 sandalyeye kıyasla 293 sandalye elde etti; öte yandan Rahul Gandi liderliğindeki muhalefet Ulusal Kongresi Partisi tek başına 99 sandalye elde ederken muhalefet ittifakıyla birlikte 2019 yılında yapılan seçimlerindeki sadece 119 sandalyeye kıyasla 234 sandalye elde etti. (El Cezire)

Yorum:

Modi ve partisinin seçimlerdeki zaferi, ülkeyi içinde bulunduğu aşırı yoksulluktan kurtaracak bir kalkınma gündemi sayesinde olmadı; zira Hindistan’ın 1,4 milyardan fazla nüfusunun %90’ı günde 2 doların altındaki bir gelirle yaşıyor. Ayrıca onun zaferi, ülkeyi etnik bölünme ve dinsel parçalanma durumundan kurtaracak asil bir insani gündem sayesinde de olmadı; aksine Modi’nin gündemi önceki ve sonraki seçim dönemlerinde tam tersi yönde olup üretimi artırmak ve ülkedeki bol servetleri geliştirmek için modern teknolojinin kullanılması ışığında yoksulluk ve yoksulların oranının artması pahasına Maharaja sermayesine hizmet etmeye dayandığı gibi bu konuda tüm dünya ülkelerini geride bırakmak için Hint toplumunun yelpazeleri arasında ırksal ve dinsel yozlaşmayı yaymaya dayanmaktadır!

Modi koalisyonunun zaferi, ülke ve halkın çıkarları için en iyi olanın seçildiği adil seçimler yoluyla olmadı, hatta buna yakın bir şekilde bile olmadı; zira Hindistan’da ve demokratik dünyanın birçok ülkesinde demokratik seçim sisteminin bir parçası haline gelen oy satın alma ve kayırmacılığın yanı sıra artık seçimlerde seçmenleri yönlendiren şey etnik, mezhepsel ve ırksal bağlılık haline gelmiştir; bu da devletin ve kurumlarının, seçmenlerin zihinlerini yönlendirmekten, rejim karşıtı sesleri, özellikle de alternatif medeniyet projesine sahip olan Müslümanların sesini bastırmaktan başka bir amacı olmayan teknolojik araçları kullanarak yaydığı ülkedeki cehaletin ve siyasi saptırmanın gölgesinde olmaktadır.

Hindistan’ı, toplumun yelpazeleri arasında giderek daha fazla sefalet ve çatışmaya doğru giden bu sefil durumdan İslam’dan başkası kurtaramayacaktır; bu yüzden davet taşıyıcıları başta olmak üzere Hindistan’daki Müslümanların, hadari bir alternatif ve siyasi bir sistem olarak İslam’ı benimseyerek ülke halkını sömürgeci İngilizlerin körüklediği akidevi hurafeleri ve onları perişan eden kapitalist sistemi kaldırıp atmaya davet etmeleri gerektiği gibi akide ve bir hayat sistemi olarak azim İslam’ı benimsemeleri ve Batı’nın çeşitli siyasi partilerdeki siyasi ajanlarının komplolarını ifşa etmeleri, hatta tüm insanları onların etrafından uzaklaştırmaları gerekmektedir. Dolayısıyla Müslümanların, savunma stratejisi ve rejimin baltacılarının zulmünden kendini koruma çabası içinde değil de tüm güç, güven ve azimle bu hakka davet etme stratejini benimsemeleri gerekmektedir. ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ(Rasulüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” [Nahl 125]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Bilal Muhacir – Pakistan

Devamını oku...

Ulusal Kutlamalar Mı Yoksa Amerika ve Yahudilerin Gazze’deki Acımasız Katliamları Eşliğinde Rejimin Beka Kutlamaları Mı?

Ürdün rejiminin sözde Gümüş Jübile Kutlamaları, Gazze ve Nuseyrat kampında birkaç saat içinde yüzlerce Müslüman kardeşinin acımasızca katledildiğine tanık olan, Amerika ve işgal ordusunun, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bu suçuna sözde uluslararası toplum sessiz kaldığını gören Ürdünlü Müslümanların yaşadığı aşağılayıcı ve utanç verici gerçeklikle bağdaşmıyor.

Jübile yönetimi, Ürdün halkına ne bir fayda ne de bir kuruş kazanç sağlamıştır. Ürdün’ün yaşadığı olaylar, gerçeklikler ve insanlara uygulanan insan yapımı yasa standartları bunun kanıtıdır. Örneğin halkın dörtte birinden fazlası, yoksul ve işsizdir. Borçluluğun GSYİH’nin yüzde 115’ine ulaştığı tahmin ediliyor. Sağlık ve eğitim hizmetleri en düşük seviyede ve sadece zenginler hizmet alabiliyor. Başbakan bile “güzel günlerin henüz gelmediğini” kabul etti ve bunu defaten tekrarladı. Başbakan insanlara güzel günlerin geleceği kuruntusunu veriyor. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara kuruntu verir.

Ürdün halkı, Gazzeli Müslümanların maruz kaldığı suçlardan, katliamlardan, yerinden edilmelerden ve çocuklarla kadınların açlığından dolayı acı duyuyor. Din kardeşleri dokuz aydır düşman Amerika ve Yahudilerin kıyımına maruz kalırken Ürdün halkı kesinlikle kutlama havasında değildir. Zincirlere vurulan silahlı kuvvetler din kardeşlerini kaderlerine terk etmiştir. Çünkü rejim, Yahudi varlığıyla yaptığı hain anlaşmaya sadık kalmakta, düşman ve mücrim Amerika ile dostane ilişkilerini sürdürmekte ve Yahudi varlığına silah tedarik etmek için ülke ve askeri üslerini ABD’ye açmaktadır. Dahası Ürdün halkı, Gazze halkına yönelik samimi tutumu nedeniyle onlarca yıldır yoksulluk, sıkıntı, baskı, sindirme ve çarpıtmaya maruz kalmaktadır.

Su götürmez gerçek şu ki Ürdün halkı, kutlama yapmaz, kutlayacak bir şeyleri de yok. Rejim kutlama yapıyor, ümmetin göğsüne tünemiş olan rejim, iktidarda kalışını kutluyor. Resmî tatil ilan edip kutlama etkinlikleri düzenliyor. Devlet kontrolündeki aygıtlar ve devlet medyası, özellikle de Dışişleri Bakanının ifadesiyle Amerika ve Yahudi varlığının mezara gömdüğü uluslararası platformlarda sözde “kendiliğinden ve spontane sadakatten”, “halkın tutumunun resmi tutumla örtüşmesinden” ve “güçlü bir Ürdün’ün Filistin’in hayrına olduğundan” bahsetmektedir. Aslında etkinliği düzenleyen rejimin kendisidir.

Ey Ürdün halkı! Ey Müslümanlar! Vatanseverlik artık bir klişe haline gelmiştir. Yöneticiler, halkın dizginlerini sıkılaştırmak için vatanseverlik narası atıyorlar. Böylece kötülüklerini ulus adına yapmış oluyorlar. Vatanseverlik adına askerleri ve teçhizatıyla ülkeyi ve insanları işgal eden düşman Amerika, dost olarak görülmektedir. Vatanseverlik adına, müminlerin en azılı düşmanı Yahudilerle utanç ve rezalet anlaşması imzalanmış, varlıklarını sürdürebilmeleri için onlarla diplomatik ilişkiler kurulmuş ve onlarla işbirliği sürdürülmüştür. Vatanseverlik, bölgeselcilik ve yapay sınırlar adına Gazzeli Müslümanlar yüzüstü bırakılmış, orduları seferber ederek onlara destek olunmamıştır. Ordularda bugüne değin Mutasım’ın yiğitliği hareket geçmiş değildir. İnsanların yüreğini kanatan ve adeta taşları ağlatan şehit cesedi parçaları görüntülerine rağmen çocukların ve kadınların yardım çığlıklarına yanıt vermiş değiller.

Ey Ürdün’deki güç ve kuvvet ehli! Ey Müslümanlar! Yöneticilerinizin dünyası için ahiretinizi satmayın. Yoksa hem dünyanızı hem de ahiretinizi kaybedersiniz. Onurlu bir duruş sergileyin ki adınız, İslam’ın kahramanlar tarihine yazılsın ve Yüce Allah’ın emirlerine itaat edin. Kuşkusuz O, yöneticilerinizden daha çok yanıt vermeye layıktır. O, Kutsal Kitabında şöyle buyurmuştur:

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ “Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.” [Enfal 72] Vehinden, dünya sevgisinden ve kalkınmanızla aranızda duran şeylerden kurtulun. Kendilerini Nübüvvet metodu üzere Hilafet Devletini kurmak için çalışmaya adamış kimselerle birlikte çalışın. Hilafet, İslam’ı uygulayacak ve Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını ve tüm Filistin’i kurtarmak için orduları seferber edecektir. Sayı ve teçhizat kıtlığına rağmen Yahudilere her türlü azabı tattıran Gazze’deki mücahit kardeşlerinizin sabrını ve kararlılığını yakinen tanık oldunuz.

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ “Onlarla savaşın ki Allah sizin elleriniz ile onları cezalandırsın, rezil rüsva etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Müminlerin kalplerine şifa versin.” [Tevbe 14]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Tanzanya, Müslüman Ordulara Gazze’yi Kurtarma Çağrısında Bulunmak İçin Oturma Eylemleri Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Tanzanya, işgalci Yahudi varlığının Amerika ve diğer Batı ülkelerinin yardımıyla Gazze Müslümanlarına uyguladığı soykırım, vahşet, acı ve zulme karşı devam eden kampanyanın bir parçası olarak, 7 Haziran 2024 tarihinde Cuma namazından sonra çeşitli yerlerde Yahudi varlığının vahşetini kınamak ve İslami çözümler sunmak için protesto gösterileri düzenledi.

Gösterilerde konuşmacılar, Yahudi varlığının Gazzeli Müslümanlara karşı başlattığı ölümcül saldırıyı kınadılar, ayrıca özellikle Müslüman ülkelerdeki Müslüman ordulara Gazze’deki Müslümanları kurtarmak için derhal harekete geçmeleri çağrısında bulundular. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bu ayda Zilhicce ayında Veda hutbesinde vurguladığı gibi, Müslümanların hayatını korumanın yaşamsal bir dini görev olduğunu dile getirdiler.

Hizb, Darüsselam şehrinin Kariako’da bölgesindeki Lindi Camii ve İdris Camii, Magomeni’deki Kishangani Camii ve Kigamboni’deki Darüsselam Camii önünde dört gösteri düzenledi. Ayrıca Mtwara ve Mwanza bölgelerinde de oturma eylemleri düzenledi.

Yüce Allah’tan Gazze’ye, Doğu’daki ve Batı’daki tüm Müslümanlara bir an önce zafer nasip eylemesini niyaz ediyoruz Amin.

Devamını oku...

Yemen Halkı Şiddetli Bir Ekonomik Savaşın Kurbanı

30 Mayıs 2024 Perşembe günü, Aden’deki sözde meşru hükümete bağlı Yemen Merkez Bankası iki karar aldı: Birincisi, merkezlerini Aden’e taşımaları için 60 günlük bir süre tanıdıktan ve taşımayanları Terörün Finansmanı ve Kara Para Aklama ile Mücadele Kanunu uyarınca cezalandırılacağı tehdidinde bulunduktan sonra genel merkezleri Husilerin kontrolündeki bölgelerde bulunan Al-Tadamon Bank, Yemen-Kuveyt Bankası, Yemen ve Bahreyn Kapsamlı Bankası, Al-Amal Mikrofinans Bankası, Al-Karimi İslami Mikrofinans Bankası ve Yemen Uluslararası Bankası ile işlemlerin askıya alınmasını öngörüyor. İkincisi ise, Husilerin kontrolündeki bölgelerde tedavülde olan eski Yemen para biriminin iki ay içinde tedavülden kalkmasını öngörüyor.

Buna karşılık Husilerin kontrolünde bulunan Sana’daki Yemen Merkez Bankası, lisansları olmadan bankacılık faaliyetleri yürüttüklerini ve Kara Para Aklama ve Terörizmin Finansmanıyla Mücadele Kanunu hükümlerini ihlal ettikleri gerekçesiyle 13 banka ile işlem yapılmasını yasaklama kararı aldı. Sana’a Merkez Bankası, faaliyetlerini askıya aldığı bankaları, uluslararası alanda yolsuzluk, kara para aklama ve terörist gruplara finansman sağlama suçlarından hüküm giymiş kuruluşlarla iş yapmakla ve mali verileri düşman ülke ve kuruluşlara vermekle suçladı. Bu doğrultuda Merkez Bankası, yerel ve yabancı finansal ve finansal olmayan kuruluşların, Al-Qutaibi İslami Mikrofinans Bankası, Al-Busairi Mikrofinans Bankası, Aden İslami Mikrofinans Bankası, First Aden İslami Bankası, Yemen Ulusal Bankası - Aden, Tarım Kooperatifi Kredi Bankası - Aden, Al-Shamul İslami Mikrofinans Bankası, Al Salam Capital İslami Mikrofinans Bankası, Tamkeen Mikrofinans Bankası, Alinma Mikrofinans Bankası, Doğu Yemen İslami Mikrofinans Bankası, Hadhramaut Ticaret Bankası, Bin Doul İslami Mikrofinans Bankası gibi faaliyetleri askıya alınan bankalarla işlem yapmasını yasaklama kararı aldı.

BM himayesinde Yemen’de çatışan taraflar arasında sağlanan ve iki aylık uzatılabilir bir süreyle sınırlanan ateşkesin başlamasının üzerinden iki yıldan fazla bir süre geçti. İlk adım olarak, askeri operasyonlar durdurulacak, askeri mevziler dondurulacak, petrol türevlerinin El Hudeyde limanlarına girişine izin verilecek ve Sana’a havaalanı faaliyete geçecekti. Bu adımlar, yolların açılması, çalışanlara maaş ödenmesi ve iki taraf arasında ekonomik dosya üzerinde anlaşmaya varılması için atılacak sonraki adımlar için girizgâh olacaktı. Ateşkes birden fazla kez uzatılmış olmasına rağmen bugüne kadar Yemen halkının acılarını dindirecek bir anlaşmaya varılamamıştır.

Yemen halkı, yerel piyonları Husiler ve sözde meşru hükümet ve onun araçları üzerinden sömürgeci kafir Amerika ve İngiltere arasında yürütülen savaşın başlamasından buna yana acı çekmektedir. Dokuz yılı aşkın bir süredir sömürgeciler, ülkenin zenginliklerini kontrol etmek için kıyasıya bir rekabet içindeler. Tüm trajedilere, ölümlere, yıkıma, sefalete, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, hizmetlerin kötüleşmesine ve dünyanın en kötü sağlık ve yaşam krizine rağmen savaşan taraflar, bize karşı merhamet ve şefkat göstermemişlerdir.

Askeri savaştan daha fazla insanın ölümüne neden olan ekonomik savaş bugünün meselesi değildir. Ekonomik çatışma, Merkez Bankası’nın 2016 yılında geçici başkent Aden’e taşınmasıyla başladı. Bunu, 2019 yılının sonunda Husilerin sözde meşru hükümet tarafından basılan para birimini yasaklamasıyla ve Sana’a bölgelerinde yarı istikrarlı bir sistem ile Aden bölgelerinde değişken ve kötüleşen bir sistem olmak üzere iki döviz kuru sisteminin ortaya çıkmasıyla parasal bölünme izledi. Son günlerde iki kur arasındaki fark, üç kattan fazla. Bütün bu ve diğer politikalar, mal ve hizmetlerdeki enflasyon oranının artmasına neden olmuş, bu da bu çatışmada hiçbir çıkarı olmayan Yemen halkının belini bükmüştür.

Cephelerdeki çatışmalar azaldıktan sonra BAE ve İngiltere destekli güneydeki taraflar ile, İran ve masa altından Suud Hanedanı ve Amerika destekli ve kuzeyi kontrol eden taraf arasındaki çatışma, ekonomik yöne kaydı. Para birimi ve bankalar bu dosyanın ön saflarında yer alıyor. Aden Bankası’nın kararları, Husilerin boynuna ip dolamıştır. Husiler buna teslim olmayacak, aksine destekçileriyle birlikte karşılık vermek ve bu ipten kurtulmak için çalışacaklardır.

İki taraf arasındaki ekonomik savaş giderek şiddetleniyor ve bu kararları mevduat sahiplerinin paralarını kaybetmesi ve Husilerin kontrolündeki bölgelerde maaşların ödenmemesi nedeniyle fiyatların daha da yükselmesi takip edecektir. Sözde meşru hükümetin kontrolündeki bölgelerde ise maaşlar temel giderleri bile karşılamıyor. Yüksek hayat pahalılığı insanların hayatına mal olmaya başladı. İlk ve en önemli kurban ise Yemen’in çaresiz halkıdır. Bütün bu hususlar ve olaylar ölüyü diriltmeli ve sağıra işittirmelidir.

En büyük sorun, ekonomik sistem de dahil olmak üzere halka uygulanan kapitalist sistemdir. Bu yüzden çözüm, banka ve para biriminin yeniden birleştirilmesi veya maaşların ödenmesi ya da başka herhangi bir şey değildir. Aksine, çözüm bu batıl sistemi ve yürütücülerini kökünden söküp atmak ve yerine İslam’ı parçalara ayırmadan tam olarak uygulayan bir devlette İslami sistemi getirmektir

Ey Yemen halkı! Çatışan tarafların, efendilerine hizmet etmek dışında bir kaygıları yok. Ne hale geldiğimiz zerre kadar umurlarında değil. Lüks içinde yaşıyorlar, yüksek döviz kurundan veya hayat pahalılığından etkilenmiyorlar. Acıyı kaderimiz haline getirdiler ve boynumuzu ve hayatımızın her ayrıntısını kontrol etmeyi kendilerine görev bildiler. İslam nizamını uygulayarak bu krizlere ve sorunlara köklü çözümler getirmek dışında hiçbir çıkış yolumuz ve kurtuluşumuz yoktur. İslam sistemi, Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet aracılığıyla uygulanmalıdır. Hilafet, ülkemizi ve dünyayı keder ve sefaletten kurtaracak ve iyilik ve bereket getirecektir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir, sizi bu uğurda çalışmaya çağırıyor. Umulur ki Allah, er ya da geç katından bir fetih nasip eder de İslam’ı ve Müslümanların izzet bulduğu gerçekliğini pratik olarak görürüz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Yemenli Yöneticiler ve Yandaşlarının Gözleri de Gönülleri de Dışarıda!

Aydarus El Zubeydi, Avrupa Birliği üyeleriyle yaptığı görüşmede, genel olarak bölgesel ve uluslararası toplumların, özel olarak da Avrupa Birliği ülkelerinin müdahale etmesi gerektiğini belirtti. 26 Mayıs 2024 tarihinde Aden El Ğad sitesinin aktardığına göre ekonomist Dr. Ali El Mesbahi, düzenlediği basın toplantısında Aden rafinerilerinin işletilmesinin büyük ve devasa yatırımlar gerektirdiğini söyledi. BP, Shell, Mobil ve Total gibi şirketler için uluslararası bir ihale düzenlenerek Aden rafinerisinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi sürecine uluslararası petrol şirketlerinin de dahil edilmesi ve onlarla ortaklık kurulmasını önerdi. Aden El Ğad gazetesinin 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü haberine göre, Moskova ziyareti sırasında Rus haber ajansı Sputnik’e bir röportaj veren Genel Halk Kongresi Genel Sekreter Yardımcısı Faik El Seyyid Belavi, Rusya’ya Kızıldeniz ve Bab El Mendeb’da bir varlık göstererek uluslararası denge kurması çağrısında bulundu.

Bu söylemleri dinleyen birinin neredeyse inanası gelmez! Yemenli yöneticiler ve yandaşları, ülkenin siyasi ve ekonomik işlerini gütme konusunda tuhaf bir beceriksizlik içerisinde. Aynı şey on yıllardır Yemen’i yöneten diğerleri için de söylenebilir. Yemen, dünyaya liderlik edebilecek ayrıcalıklara sahiptir. Yemen halkının yüce İslam akidesine inanmasının yanı sıra Kızıldeniz ve Umman Denizi’ne bakan eşsiz coğrafi konumu, deniz zenginliği, limanları, petrol, madenler ve tarım gibi doğal zenginliği var. Tek eksiği, bunları en güzel şekilde yönetecek kimselerin olmayışıdır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Yemen için şöyle dua etmiştir:

اللَّهُمَّبَارِكْلَنَافِيشَامِنَاويَمَنِنَا“Allahım! Şam’ımızı ve Yemen’imizi bize bereketli kıl”

Bizim sesimiz kısılırken, bu siyasetçiler nasıl ve neden alenen yabancılara el açmaya cesaret edebiliyor? Yemen halkını, askerleriyle ülkeden ayrılan ama siyasi nüfuzuyla ülkede kalan eski sömürgecilik ile ekonomik, kültürel, sosyal ve eğitimsel yeni yüzüyle yeni sömürgecilik arasında altmış yıldır süren çatışmanın şiddetlenmesine karşı uyarıyoruz. Yemen, onlarca yıldır aralıklarla devam eden ve birbiriyle bağlantılı savaşların trajedilerine tanık olmuştur. Ülke hala ciddi bir kriz yaşıyor ve bu kriz ülkeyi yok etmek üzeredir.

Ey yöneticiler! Yemen halkı siyasi, ekonomik, içtimai ve dış politika işleriyle ilgilenmeniz için sizi görevlendirmiştir. İnsanları yüce İslam akidesine göre yönetmeniz gerekirken, İslam’a sırt döndünüz ve insanları kâfir Batı kapitalist sistemine göre yönettiniz. Şimdi de kafir Batı’yı insanları yönetmesi için davet ediyorsunuz.

Yemen halkı bundan memnun mu yoksa politikacılar ve ekonomistlerin şu anda eylemlerinden farklı bir söyleme mi sahipler? Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu biliyorlar:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً“Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141] İman ve hikmet ehlinin sizi reddetmekten ve İslam’a göre yönetmek amacıyla Nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir ile çalışmaktan başka çaresi ve seçeneği yoktur. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

Yolların Kapatılması ve Açılması, Yemen Halkının Çektiği Acıları Umursamayan Tarafların Kullandığı Siyasi Bir Baskı Kartıdır

Dün, 7 Haziran 2024 Cuma günü yerel medya, Taiz Vali Vekili Ahmed El Mesavi ve askeri komitenin, Devrim Lideri ve Yüksek Siyasi Konsey Başkanı’nın direktifleri doğrultusunda bugünden itibaren Taiz şehrine giden iki yolun açılacağını duyurdu. El Mesavi, el-Hoban - Kasr el-Şaab - el-Kambab anayolunun yolcular ve hafif taşımacılık için, el-Stein - el-Hamsin - Madinat al-Nour - Bir Basha ana yolunun da ağır ve orta nakliye kamyonları için olduğunu söyledi.

Bunun üzerine Husiler, dokuz yılı aşkın bir süre kapalı olan ve insanların, kapalı olması nedeniyle alternatif engebeli ve uzun yolları kat etmek zorunda kaldığı, bu yüzden hayatlarını ve mallarını kaybettikleri El-Hoban-Taiz yolunun aniden açıldığını duyurdular. Çatışan taraflarca kurulan ve insanları aşağılayan, mallarını yağmalayan ve huzurlarını bozan güvenlik kontrol noktaları, insanların acılarını daha da artırmıştır. Yemen’de kapalı yolların açılması teklif ve girişimleri bugünün meselesi değildir. Çok eski bir meseledir ancak savaşın tarafları, Allah’tan korkmadıkları, askeri mevzilerini kaybetmekten korktukları ve kafir efendilerinin direktiflerini takip ettikleri için bu tekliflere olumlu yanıt vermemiştiler. Bu da uğruna savaştıklarını söyledikleri insanların acılarını hafifletme iddialarının asılsız olduğunu göstermektedir!

Husiler, daha önce yoğun görüşmelere rağmen açılmasını bir türlü kabul etmedikleri El Hoban’ın ana yolunu yolculara ve diğer bir yolu da ağır yük taşıyan tankerlere hiçbir ön hazırlık olmadan açtılar. Peki neden şimdi? Neden böylesi bir zamanda? Yoksa itibarlarını kurtarmak ve topu sözde meşruiyet hükümetine atmak için Aden Bankası’nın yolu açma kararına misillememi yapmak istiyorlar? Çünkü Husiler her zaman saldırıda, rakipleri ise her zaman savunmada olmuştur, Aden Bankası’nın bu son kararından sonra Husiler öldürücü bir darbe almıştılar.

Yemen halkı, yolların açılmasının amacının acılarını hafifletmek için değil, bir baskı kartı olarak kullanıldığını bilmelidir. Siz ya da çektiğiniz acılar çatışan tarafların umurunda değil. Savaşın başından beri kapalı olan en önemli yollardan birinin birkaç dakika içinde açıldığını gözlerinizle gördünüz. Yaklaşık on yıldır hasta ve yaşlıların çektiği acılar, daha da kötüsü, bu ve diğer yolların kapalı olması nedeniyle akan kanlar ne dini ne de insani duygularını zerre kadar etkilememiştir. Yöneticilerinizin sizden yana değil, size karşı olduklarına, çatışmada sadece bir sayı olduğunuza ve daha fazlası olmadığınıza dair kalplerinizde daha en ufak bir şüphe var mı? 103 yıllık yokluğun ardından Allah’ın yönetimini yeryüzünde uygulayacak olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti dışında bakım, sorumluluk, Müslüman kanının saygınlığı ve sömürgeci kafirin kökünü kazıma gibi meselelerin olamayacağını daha fark etmediniz mi? Dünya ve ahiretin iyiliğine nail olmak istiyorsanız vakit kaybetmeden hemen samimilerin kervanına katılın.

هَذَا بَلَاغٌ لِّلنَّاسِ وَلِيُنذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ“İşte bu, kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek İlah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” [İbrahim 52]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER