İngiliz hükümeti Ayaklanmaların Temel Nedenini Ele Almaktan Kaçınıyor!
Southport'ta meydana gelen İslam karşıtı ayaklanmaların ardından Birleşik Krallık Başbakanı, polis teşkilatında şiddet içeren düzensizliklerle mücadele etmek üzere yeni bir birim kurulduğunu açıkladı; ancak platformlarında aşırı sağdan ilham alıp nefret ve şiddete izin veren büyük elektronik iletişim şirketlerine karşı cezai tedbirler uygulamaktan kaçındı. Bu yüzden bu yeni tedbirlere rağmen aşırı sağcı gruplar İngiltere’nin kuzeyindeki çeşitli şehirlerde camileri hedef alan şiddetli protestolar düzenlemeye devam etti.
Her ne kadar toplumsal gerilimi artıran aşırı sağcı grupların katkısı olsa da ancak toplumsal uyum konusunun tedavi edilmesi, sadece bu örgütlerin yasaklanması, sosyal medyada yanlış bilgilerin yayılmasının yasaklanması veya İngiltere’deki ekonomik eşitsizliğin tedavi edilmesinden daha etkili bir yaklaşım gerektirmektedir. Aşırı sağın aşırılığının ve şiddetinin arkasında yatan temel neden, toplumda büyük bir şekilde yayılıp dizginlenemeyen İngiliz ırkçılığına bağlanabilir.
İngiltere bir gün içinde kurumsallaşmış ırkçılığın birçok vakasına tanık olmuştur; zira Lord Pearson of Rannoch, Lordlar Kamarasında, Müslümanlara karşı kışkırtıcı olması itibariyle geniş çaplı eleştirilere maruz kalan tartışmalı bir konuşma yapmıştır. Greater Manchester polisi ırk ayrımcılığı yaptıkları suçlamasıyla sekiz memurunu açığa aldı; ayrıca Kent kolejleri üzerine hazırlanan bir rapor, 900’den fazla ırkçılık vakasını ortaya çıkardı ve bu raporlar, başlıca İngiliz kurumlarındaki yaygın ırkçılığı ve bu olayların ülkedeki siyasi sahneden izole olmadığını yansıtmaktadır.
Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca bir dizi rapor, İngiliz toplumunun çeşitli kesimlerindeki kurumsal ırkçılığı açığa çıkarmıştır. Bunun bir örneği, polis teşkilatındaki kurumsal ırkçılığa ilk kez ışık tutan ve daha fazla soruşturmaların önünü açan 1999 tarihli Macpherson Raporu’dur. Daha sonra 2017’deki Lammy Review raporu, ceza adaleti sistemindeki yaygın ırkçı önyargıyı ortaya çıkarırken aynı yıl içindeki ırk eşitsizlikleri incelemesi, hükümet daireleri arasındaki yaygın eşitsizlikleri tespit etmiştir. Aynı şekilde sağlık sektörü de ırkçılığa karşı bağışık olmamıştır; zira 2020 yılındaki Marmot incelemesi, etnik azınlıklara yönelik sağlık eşitsizliklerinin devam ettiğini vurgulamakta ve bu, sağlık hizmetlerinde ırksal eşitsizlikleri belgeleyen Ulusal Sağlık Servisi (NHS) Irk ve Sağlık Gözlemevi’nin 2022-2023 raporlarıyla da teyit edilmektedir. Siyasi partiler de incelemeyle karşı karşıya kaldılar; zira Singh’in 2021 yılı soruşturması Muhafazakar Parti içindeki ayrımcılığa işaret etmekte ve Ford’un 2022 yılı raporunda da İşçi Partisi içinde ırksal önyargıya dair kanıtlar bulunmaktadır.
Spor cephesinde ise İngiltere’de futbol, süregelen ırkçılıkla boğuşmakta ve Futbol Federasyonu, bu konuya yetersiz müdahalesi nedeniyle yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır. Yıllık Kick It Out raporları ve İngiliz Federasyonu’nun çeşitlilik yasası gibi girişimlere rağmen 2020 Parlamento Komitesi Raporu, İngiliz Federasyonu ve diğer futbol organlarını ırk ayrımcılığıyla mücadelede gösterdikleri yavaş ilerleme nedeniyle sert bir şekilde eleştirmiş ve spor içindeki sistemik ırkçılıkla mücadele etmek için daha etkili eylemlere ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır.
Birçok İngiliz kurumunda ırkçılığın yaygın olması, İngiltere’de aşırı sağın ve etnik köken karşıtı şiddetin büyümesi için verimli bir ortam sağlamıştır; işin daha da kötüsü, İngiliz kurumu, bir yandan aşırı sağcı grupları kullanarak ekonomik eşitsizliğin suçunu göçün üzerine atarken diğer yandan da Müslüman topluma İslami değerlerden taviz vermeleri ve Batı toplumuna asimile olmaları yönünde baskı yapmaktadır.
İngiltere’de ırkçılık, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra işçi açığını kapatmak için İngiliz sömürgelerinden işgücü ithal edilmesiyle başlayan yeni bir olgu değildir; zira İngiliz üstünlüğü arayışı çok daha erken, yani Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasının ardından başlamıştır. Nitekim bu dönemde Cermenler, Saksonlar ve Jütler gibi Cermen ve Danimarkalı halk grupları İngiltere’ye yerleşmiştir. Bu gruplar başlangıçta yerel İngilizlerle çatıştılar ancak zamanla Anglo-Sakson krallıkları ortaya çıktı ve ilk İngiliz kimliği fikri doğdu. Nitekim Anglo-Saksonlar, İskoçların, Piktlerin ve Vikingler gibi İskandinavların saldırılarını defalarca püskürttükçe bu İngiliz kimliği daha da güçlendi. Bu sonuncusu, Kral Büyük Knut’un hükümdarlığı ve ardından Fatih William’ın hükümdarlığıyla zirveye ulaşmıştır. Bu istila ve asimilasyon tarihi, yabancılara kuşkuyla bakma ve İngiliz yaşam tarzının üstünlüğünü vurgulama geleneğinin temelini oluşturmuştur.
Yüzyıllarca süren istila ve çatışmanın ardından İngilizler, İrlanda ve İskoçya’yı işgal ederek, Üçüncü Haçlı Seferi’ne katılarak ve Yüz Yıl Savaşlarını ateşleyerek yeni üstünlük duygularını vurgulamaya başladılar. 16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde İngiliz seçkinleri, yüzlerce yıldır tekelinde tuttukları Atlas Okyanusu üzerinden köle ticaretine girdiler. Kapitalizmin ortaya çıkışı, İngiliz yaşam tarzını yabancı tebaaya empoze etmek ve imparatorluklarını genişletmek için hayal bile edilemeyecek zulümler yaptıklarında İngiliz üstünlük duygusunun ön plana çıkmasına yol açmıştır. Bu süreçte İngiltere, dünya ülkelerinin %90’ını işgal etme gibi dehşet verici bir rekora sahip olup bugün hâlâ dünyamızı rahatsız etmeye devam eden uzun vadeli jeopolitik sonuçlardan da sorumludur.
Bu tarih göz önüne alındığında, İngiliz elitin ırkçı eğilimlerinin ortadan kaldırması imkansızdır ve İngiliz elitleri, insanları acil sorunlardan uzaklaştırmak ya da seçkinlerin çıkarlarını güvence altına almak için sıradan İngiliz halkının hayatlarını feda eden yabancı savaşlarda halklarını seferber etmek için sürekli olarak İngiliz milliyetçiliğini kullanmaya hazırdırlar. Dolayısıyla Müslüman toplumu, toplumsal anlaşmazlıklara karşı sağlam bir duruş sergilemeli ve İslam’ı, farklı etnik kökenleri ve yerli İngiliz halkını tek bir toplum olarak birleştirecek hadari bir alternatif olarak sunmalıdır.
Allahu Teala şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” [Hucurat 13]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Abdulmecid Bahâtî