Salı, 03 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/05
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Hastalığın Teşhisi: Hilafet’in Yokluğu Çözüm: Onun Yeniden Kurulması

بسم الله الرحمن الرحيم

Hastalığın Teşhisi: Hilafet’in Yokluğu

Çözüm: Onun Yeniden Kurulması

Bugün İslam beldeleri, uzun süredir anlatılan ve bahsedilen çeşitli ve sayısız birçok sorunların acısını çekmiştir. Dolayısıyla güveni, gözetimi ve hakları olmamış; savaşlara, sıkıntılara, yerinden edilmeye, ilticaya ve işgale maruz kalmış ve en basit hayatın anlamını bile kaybetmiştir… Tüm bunlar, maddi düzeyde olanlardır. Manevi düzeyde olana gelince; Muhammed Sallahu Aleyhi ve Sellem’in ümmetinin onuru ve prestiji yok olmuş ve bilimsel, teknik, teknolojik, sanayi, askeri, hatta idari alanlarda bile anılmaz olmuştur. Aman Allah’ım, bir ümmet olarak ümmet düzeyinde olmayı bir kenara bırakın, bazı Müslümanların orada ve şuradaki bireysel başarıları bile göz ardı edilmiştir. Dahası ümmet kelimesi, Hac dışında neredeyse hiç dile getirilmez olmuştur. Hatta 1924 yılında Hilafet’in yıkılmasının ardından Sykes-Picot anlaşmasının akabinde ataları ve ecdadından gelen Müslümanların başındaki yöneticiler arasındaki birçok siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle Ramazan ayında bile bu mefhum yok olmuştur.   

Müslümanların başına gelen ve yukarıda bahsedilen maddi ve manevi düzeydeki bu sorun ve sıkıntıların gerçek ve tek bir nedeni vardır ki o da; Hilafet Devleti’nin yıkılması ve 3 Mart 1924 yılından beri varlığının resmen ortadan kaldırılmasıdır. 

Bu tarihten sonra çok önemli bir olay meydana geldi ki o da ümmetin otoritesinin kaybolmasıdır. Dolayısıyla ümmet, alınan hiçbir karara ortak edilmedi. Bilakis kararlar, İngilizler, Fransızlar, sonra da Amerikalılar tarafından hazırlanıp kararlaştırıldı. Nitekim İngiltere ve Fransa, Haşimiler ve Mustafa Kemal yoluyla Hilafet’i yıktı. Böylece Müslümanların otoritesi Batı’ya geçti. Bunun üzerine bölgesel varlıklar oluşturdular, başlarına ajanlar yerleştirdiler ve onlar için beşeri anayasalar yaptılar. O tarihten bu yana sorunlar, felaketler ve sıkıntılar devam etti, daha da büyüdü ve birikti ve Müslümanların başına gelen diğer felaketlerin ardı arkasını kesilmedi. Ancak tüm bu sorun ve felaketlerin ardında yatan sebep ve tüm bunlar aynı teşhisi paylaşıyor ki o da İslam Devleti’nin varlığının ortadan kalkmasıdır.

Semptomlar çoğalıyor, çeşitleniyor ve yenileniyor ama sebep ve hastalık bir olup ikincisi yoktur; bu da Hilafet’in yokluğu ve onun yokluğuyla birlikte Müslümanların otoritesinin ve kararlarının da kaybolmasıdır. Nitekim semptomların, ameliyatların, sorunların ve endişelerin çoğalması nedeniyle Müslümanların geneli sebebi değil de semptomları tedavi etmekle meşgul oldular. Yani faziletli Müslüman alimler, tüm çabalarını, sebebin çözümü için, yani Hilafet’in varlığının geri dönmesiyle ümmetin otoritesinin ve siyasi kararlarının da geri dönmesi için harcamak yerine semptomları tedavi etmekle meşgul oldular. Maalesef alimler, semptomlarla meşgul oldular, enerjileri dağıttılar ve tüm bu semptomların arkasındaki gerçek neden dışında her şeyi tedavi etmek için zaman harcadılar.    

Ey faziletli alimler ve ey azim İslam ümmeti: Vacibin ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir. Dolayısıyla Hilafet’in yokluğunda Müslümanların sorunları asla çözülmeyecek, dahası tedaviyi geciktirmek sadece semptomların artışına neden olacaktır. Buna dair basit bir örnek verelim: Müslümanlar Filistin’in işgalinden dolayı acı çekiyordu, şimdi ise Somali, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Suriye, Libya, Bosna ve diğerlerinin acısını çekiyor… Nitekim Hilafet’in yokluğuyla birlikte ümmet siyasi kararını kaybetti. Bunun üzerine Filistin de kaybedildi. Bu yüzden Hilafet’in varlığının geri dönmesinin gecikmesi ve ertelenmesiyle Filistin’in ardından tüm bu İslam toprakları kaybedildiği gibi Filistin de kurtarılamadı.

Bu, sebebin tedavisinin önemini göstermek için buz dağının görünen kısmı, hatta denizde bir damladır. Dolayısıyla tedaviyi ertelemek ve sebebi değil de semptomları tedavi etmekle meşgul olmak, bela, sıkıntı ve benzerlerinin daha da artmasına yol açacaktır. Akıllı kişiye bir söz yeter. Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi, yolu aydınlatıyor ve bu gerçek ve teşhisin üzerindeki bulutları dağıtıyor. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur:  لَتُنْتَقَضَنَّ عُرَى الْإِسْلَامِ عُرْوَةً عُرْوَةً، فَكُلَّمَا انْتَقَضَتْ عُرْوَةٌ تَشَبَّثَ النَّاسُ بِالَّتِي تَلِيهَا، وَأَوَّلُهُنَّ نَقْضًا الْحُكْمُ وَآخِرُهُنَّ الصَّلَاةُ “İslâm'ın düğümleri, düğüm düğüm çözülecek (Şeriatın emirleri tek tek terkedilecektir). Her ne zaman bir düğüm çözülse insanlar sonrasındakini (düğümü) çözmeye teşebbüs edeceklerdir. Bu çözülenlerden ilki yönetim, sonuncusu da namaz olacaktır.” [Ahmed rivayet etti.] 

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Dr. Memduh Ferec

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER