Cumartesi, 14 Muharrem 1446 | 2024/07/20
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
İslam Davetinde Kadınların Siyasetteki Rolü

بسم الله الرحمن الرحيم

İslam Davetinde Kadınların Siyasetteki Rolü

100 yıldır İslam beldelerinin sorunları gün geçtikçe büyüyor, artıyor, karmaşıklaşıyor ve vahim bir çıkmaza doğru ilerliyor. İslam Ümmeti ve tüm insanlık acilen siyasi bir değişime muhtaçtır. Siyaset, insanoğlunun işlerini düzenleyen başlıca araçtır. Bir başka ifadeyle, insanoğlunu ve toplumları kalkınmaya ulaştıracak bir hayat nizamını ihya ve tatbik eden yegâne araç siyasettir. Siyasi bir değişim olmadan insanların sorunlarını çözüme kavuşturmak, çözümleri doğru ve etkili bir şekilde tatbik etmek, bununla birlikte Âlemlerin Rabbi, Malik-ul Mülk olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’yı razı etmek mümkün değildir. İslam, siyaseti Ümmetin meselelerini gütmek, yürütmek, maslahatlarını gözetmek olarak tanımlamış ve Müslüman kadına da erkeğe de farz kılmıştır. Müslüman kadınlar da Ümmetin ayrılmaz ve canlı bir parçası olarak, toplumda ve genel olarak dünyada vuku bulan sorunları, İslam’ın yokluğunu, zorba yönetimlerin zulümlerini görüyor ve hissediyorlar. Doğal olarak tüm dünyada Müslümanların yeniden bir siyasi uyanış ve canlanma yaşamasında Müslüman kadınlara da büyük görev düşmektedir. Ancak Müslüman kadınlar olarak bizler Allah’ın bizden razı olduğu şekilde köklü bir çözüme götürecek siyaset yapmalıyız ve bu görevi üzerimize farz olduğu bilinciyle yerine getirmeliyiz!

Biz biliyoruz ki kapitalist ideolojinin İslami bir hayatı arzulayan, bunun için çağrıda bulunan “Müslüman siyasetçi kadın profiline” tahammülü yoktur. Bundan dolayı Batılı kapitalist güçlerin ve İslam beldelerindeki kukla rejimlerinin hiçbiri, köklü bir çözüm isteyen ve İslami metotla siyaset yapan Müslüman kadınlara takdir ve övgü, özgürlük ve başarı, medya ve politikada ses verdiğini göremeyiz. Batılı kapitalist güçler ve İslam beldelerindeki kukla rejimler, İslam dünyasında Batılı politik ve kültürel amaçları, yaşam tarzını ve değerlerini öven, yücelten ve kayıtsız şartsız evrensel değer olarak propagandasını ve savunuculuğunu yapan kadınlara ödüller, hatta Nobel ödülleri verirler. Onlara Birleşmiş Milletler gibi sömürgeci devletlerin kurumlarından fonlar vererek eğitim, kadın hakları, yoksullukla mücadele gibi projeler yaptırırlar. Pakistanlı Malala Yusafzai, İranlı Şirin Ebadi, Yemenli Tevekkul Karman gibi kadınların isimlerini kullanarak vakıflar kurar, ABD ve AB parlamentoları gibi Batı devletlerinin önemli platformlarında konuşmalar yapmalarına müsaade eder, önemli medya yayın araçlarında resimlerini ve sözde kahramanca mücadelelerini kapak yaparlar... Karşılığında bu kadınlar, sömürgeci dış siyasetiyle İslam beldelerine musallat olmuş Batılı kâfir güçleri ve politik düzenlerini, demokrasilerini, laikliklerini Müslümanların kurtarıcısı olarak gösterirler. Tüm retorikleri kapitalist fikirleri yüceltmekten ibarettir... Pakistan’da Benazir Butto yolsuzluklara, halk içinde bölünmelere ve şiddetin yayılmasına imza atmıştır. Bangladeş’te Şeyh Hasina’nın zorba ve menfaatçi hükümeti; yoksulluğu dayanılmaz seviyelere ulaştırmakla, Müslümanların siyasi taleplerine karşı zulüm ve baskılarıyla, Arakanlı Müslüman mültecilere karşı gaddar tutumuyla tarihin sayfalarına adını kazımaktadır. Türkiye’de First Lady ve kızları başta olmak üzere başörtülü AKP’li milletvekilleri ve bakanlar; CEDAW, Pekin Deklarasyonu, İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeleri adeta kutsallaştırmaktadırlar. Bunlar feminizmi, toplumsal cinsiyet eşitliğini savunuyor, genç evlilerin cezalandırılmasına destek oluyor, binlerce masum Müslüman kadının haksız ve gerekçesiz yere hapiste tutulmasına, hatta eziyet, işkence ve aşağılanmaya maruz kalmasına sessiz kalıyor, gerçekleri yalanlıyorlar. “Laisizim La İslam Değildir” ilkesini benimsemiş olan bu kadınlar, Irak’ta, Afganistan’da ve nice beldede sömürgeci çıkarları için milyonlarca çocuğun ölümüne imza atan Margaret Thatcher, Madeleine Albright, Hillary Clinton gibi demokrasi kahramanlarının izini adım adım takip ettiler ve etmekteler. Bu kadınlar siyaset yapmıyorlar, gerçek siyasetçi değiller! Aksine onlar, akıllarını, kalplerini ve dillerini sömürgeci kâfir güçlere kiraya vermiş, iradesiz ve vizyonsuz birer kukladır! Onlar bu dünyada da ahirette izzetlerini yitirmiş bedbaht kişilerdir!

İşte bundan dolayı dünyanın neresinde olursa olsun, hem Batı dünyasında hem İslam beldelerinde, parlamento ve bakanlıklarda çok sayıda, hatta devletin en zirve pozisyonlarında gördüğümüz demokrat politikacı kadınların hiçbiri açlık ve yoksulluğu gidermede, kötü sağlık ve eğitim koşullarını iyileştirmede, savaş ve çatışmaları sonlandırmada başarılı olamadılar. Zaten kapitalist demokratik laik politikalar asla insanın sorunlarını çözmeyi amaçlamadığı gibi kendi içinde çelişkilerle doludur. Sömürgeci varlığını devam ettirmek uğruna kendi ilkelerini yer yutar. Sömürgeci kapitalist politika kendine hak olarak gördüğünü Müslümanlara çok görür. Bugün başörtüsüne insan hakkı der, yarın saçma gerekçelerle yasaklar. Irkçılık insan haklarına aykırıdır der, beldelerimizde ırkçılık ve milliyetçilik tohumları saçar. Azınlıkların hakkını korumaktan bahseder, Çin, Myanmar, Keşmir, Hindistan, OAC, Sri Lanka gibi yerlerde dolaylı veya dolaysız soykırıma destek olur. Barış çağrıları yapar, Suriye’de katil rejimi destekler, Yemen’de katliam yapması için taşeronlarına –Suudi Arabistan ve İran’a- silah satar. Açlıkla mücadele der, Sürdürülebilir Kalkınma politikalarıyla devletlerin kaynaklarına el koyar, halkları açlığa terk eder. Fikir hürriyetini kutsallaştırmış sömürgeci Batı, İslam’ın ve Müslüman kadının gücünün farkında olduğu için İslami değerleri savunan Müslüman kadın ve erkekleri, hatta çocukları, politikada ve medyada tehlikeli ve tehdit olarak damgalar, “terörle/radikalizmle mücadele” adı altında tüm haklarından mahrum edip zulmeder.

Biz Müslüman kadınlar, gerçek izzetin Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya, Allah’ın Rasulü ve Elçisi Muhammed Mustafa‘e ve Müminlere ait olduğuna iman ettik. Biz sömürgeci dünya düzeninin zulümlerine, bu zalim siyasete ortak olarak veya sessiz kalarak kendini hem dünyada hem ahirette küçük düşürenlerden olmayacağız! Ebu Said (ra)’tan rivayetle Rasulullah şöyle demiştir:

"لاَ يَحْقِرْ أَحَدُكُمْ نَفْسَهُ ".قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ يَحْقِرُ أَحَدُنَا نَفْسَهُ قَالَ "يَرَى أَمْرًا لِلَّهِ عَلَيْهِ فِيهِ مَقَالٌ ثُمَّ لاَ يَقُولُ فِيهِ فَيَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَقُولَ فِي كَذَا وَكَذَا فَيَقُولُ خَشْيَةُ النَّاسِ .فَيَقُولُ فَإِيَّاىَ كُنْتَ أَحَقَّ أَنْ تَخْشَى "

“Bir gün Rasulullah etrafındakilere şöyle der: “Sizden birisi kendini küçük düşürmesin!” Bunun üzerine, “Ya Rasulullah, bizden biri kendini nasıl küçük düşürür?” derler. Rasulullah şöyle cevap verir: “Kötü bir durum görür. Orada Allah için bir söz söylemesi lazımdır. Fakat o, bir şey demez. Allah ona kıyamet günü şöyle şöyle demene engel olan neydi? der. O kimse, insanlardan korktum deyince, Cenab-ı Hak buyurur: “Asıl benden korkman gerekmez miydi?””

Küfür düzeninin baskıları ve zulümleri bizi korkutup insanlığı kurtaracak olan bu farziyetten alıkoyamaz. Aksine, tüm kadınları gerçek izzet ve güvene kavuşturacak olan İslam nizamını bir an evvel yeniden ikame etmek için daha büyük azimle çalışmamıza, var gücümüzle bu asil dava için çalışanlara destek olmamıza sebep olur. Bunun için tüm Müslümanları ve bilhassa Müslümanların yöneticilerini ve Müslümanlar içindeki güç sahiplerini İslam’ın ve insanlığın düşmanı kapitalist ve tüm beşeri düzenlerin siyasetinden, fikir ve değerlerinden, proje ve stratejilerinden sıyrılmaya ve kendi akidemize, Şer’i ölçülere geri dönmeye, Nübüvvet Metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti ikame etmeye çağırmalıyız. İslam Ümmetinin kurtuluşu ve insanlığın bu seçkin Ümmetin eliyle yeniden refah ve huzura kavuşması için Rasulullahin örnekliğindeki siyasi metoda bağlanmalıyız. Ve canla başla, her türlü fedakârlığa hazır bir şekilde tek doğru metot olan bu siyasi çalışmayı üstlenmeliyiz.

Bu büyük ve yüce görevi yerine getirmede destek ve öncü olmak için Hizb-ut Tahrir’in kadınları olarak bizler size elimizi uzatıyoruz.

وَقُلِ ٱعْمَلُوا۟ فَسَيَرَى ٱللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُۥ وَٱلْمُؤْمِنُونَ ۖ

“De ki: “Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Rasûlü de, Mü’minler de göreceklerdir.” [Tevbe 105]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları adına

Zehra Malik

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER