- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Hayati Meseleleri, İslami Bir Bakış Açısıyla Ele Alma Keyfiyeti!
Üstad Ahmed Hutvânî’nin Kaleminden
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu’nda Türkiye devletini ilgilendiren yedi meseleyi ele aldığı bir konuşma yaptı. Bu meseleler şunlardır: Filistin, Kıbrıs, Libya, Azerbaycan, Kırım, Uygurlar ve Keşmir. Onun bu meseleleri ele alış şekli, İslami bir bakış açısıyla olmadığı gibi uzaktan yakından İslam’la bir ilgisi olmayan uluslararası hukuka ve kararlara bağlı bir Türk milliyetçiliği bakış açısıyla olmuştur. Şimdi buradaki yaklaşımda, milliyetçi ve ulusalcı bakış açısını, İslami bir bakış açısıyla karşılaştırmaya çalışacağız.
Her şeyden önce, bu ve diğer meselelerin Müslüman halkların meselesi olduğu gibi hayati meseleler olduğunu idrak etmemiz gerekir. Ayrıca hayati meseleler olması itibariyle de ölüm kalım meselesi olarak ele alınması gerekir. Çünkü bunlar, Müslüman halkların geleceğiyle ilgili meselelerdir.
Birincisi: Filistin meselesi:
Erdoğan, iki devletli çözüme bağlı olduğunu, çözümsüzlüğün bölgede güvenlik ve barış için bir tehdit olacağını, 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bir Filistin devleti kurulmasının, hala Filistinlilerin öncelikleri olduğunu söyledi.
Bu cılız önerinin, Yahudi varlığıyla suç ortaklığı yapan uluslararası kararlar ile Birleşmiş Milletler tarafından yapılan önerilenlerden farklı olmadığı bilinmelidir. Filistin meselesini çözmeye yönelik İslami vizyona gelince, bu Filistin’in tamamen kurtarılması ve Yahudi varlığının kökünden sökülüp atılmasıdır. Çünkü Filistin, İsra ve Miraç toprağı olmasının yanı sıra rakabesi Beytu’l Mâle ait olan haraci bir arazidir. Ayrıca buranın toprakları Sahabelerin ve mücahitlerin kanlarıyla sulanmış olup burayı Ömer fethetmiş ve Salahaddin de kurtarmıştır. Dolayısıyla burası Şam beldelerinin bir parçası olup bin üç yüz yıldan fazla bir süre İslam’ın yönetimine tabi olmuştur. Bu nedenle bu veriler, burada ve diğer Şam ülkeleri ile çevre ülkelerinde İslam Devleti’nin kurulmasını gerektiren bir mesele için İslami çözümün billurlaşmasının bir parçasıdır.
İkincisi: Kıbrıs meselesi:
Erdoğan, adada çözüm için egemen eşitlik ve eşit uluslararası tanımanın kazanmasını ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’den dışlanmamasını talep etti. Ayrıca en uzun sahil şeridine sahip olması nedeniyle Ege Denizi’ndeki sorunların diyalog yoluyla çözülmesi çağrısında bulundu.
Erdoğan’ın bu meseledeki endişesi, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda tanınması ve Kıbrıs adasının tamamının İslami olduğunu ve yüzlerce yıldır Osmanlı’nın yönetimi altında kaldığını unutmasıdır.
Bu meselede gerekli olan değerlerden biri de, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Müslümanlardan bir kısmının kralların tahtlarına kuruldukları gibi gemiye bineceklerinden bahsettiğini bilmektir. Nitekim Rasulün bu hadisinde hazır olan Ubâde Bin Sâmit’in eşi Ümmü Haram Binti Milhan şöyle dedi: benim için dua etseniz de ben de onlardan olsam. O da onun için dua etti. Nitekim kendisi efendimiz Osman Radıyallahu Anh’ın zamanında Muaviye İbn-u Ebu Süfyan komutasındaki Kıbrıs gazvesi sırasında öldü ve oraya defnedildi.
Kıbrıs için İslami çözüm, tamamının İslami yönetimin altında birleştirilmesi ve buradan sömürgeci üslerin kaldırılmasıdır.
Üçüncüsü: Libya meselesi:
Erdoğan, uluslararası toplumu bir kez daha (meşru hükümet) Dabaiba hükümetinin yanında olmaya çağırdı.
Herhangi bir meseledeki İslami siyasi tutum, büyük sömürgeci kafir güçlerin temsil ettiği uluslararası topluma güvenmemeyi ve sadece İslam’a dayanmayı gerektirmektedir.
Libya eski bir İslami belde olup bu yüzden Mısır, Libya, Sudan, Mali ve Nijer gibi komşu ülkelerle birleştirilmesi için çalışılması gereken İslami bir toprak parçası görülmesi gerekir. Dolayısıyla bir akımı diğerine karşı ve bir fraksiyonu da başka bir fraksiyona karşı destekleyen Amerika ve diğer büyük ülkelerin yaptıkları gibi doğu bölgesi, batı bölgesi ve arasında da bir tampon bölgesinin olduğu bir belde olarak görülmemesi gerekir!
Dördüncü: Azerbaycan meselesi:
Erdoğan, Azerbaycan’ın Ermenistan’ın işgal ettiği toprakları Türkiye’nin desteğiyle restore etmesini memnuniyetle karşılayarak, Türkiye’nin Kafkasya’da bir anayasa ve güvenliğin sağlanmasına yol açacak tüm kararları destekleyeceğini söyledi.
Erdoğan Azerbaycan ve Ermenistan’a İslami bir bakış açısıyla bakmış olsaydı, Osman İbn-u Affan günlerinde fethedilen Kafkasya bölgesinin olduğu tek bir bölge olmalarından dolayı Azerbaycan meselesini Ermenistan ile ilişkilendirirdi. Dolayısıyla o, haraci bir arazi olup iki devlete bölünmesi doğru değildir. Sonra o vakit Ermenistan, Osmanlıların yönetimi altındaydı. Nitekim tarih bize, Ermenistan’ın İslam Devleti’ne karşı komplolarının, Müslümanlara karşı çalışmalarında kesinlikle sakinleşmediğini, onun Ruslarla ve büyük sömürgeci güçlerle komplo içinde olan ayrı bir devlet olduğunu ve sadece İslami yönetimin altındayken sakinleştiğini öğretmiştir.
Beşincisi: Kırım meselesi:
Erdoğan’ın bu meselelerdeki en şaşırtıcı tutumlarından biri de, Erdoğan’ın, burasının Rus toprağı değil de Ukrayna toprağı olduğuna karar verdiği Kırım Yarımadası meselesidir. Zira Türkiye’nin Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesini tanımadığını, buranın Rusya’ya değil Ukrayna’ya ait olduğunu ve Amerika ve Avrupa’nın tutumunun da aynı olduğunu söylemiştir.
Kırım’ın uzun süredir Osmanlı Müslümanlarının elinde olduğu gibi İslami bir toprak olduğunu ve Türkiye Müslümanlarının bunu takip etmesi gerektiğini söylemek yerine buranın Ukrayna toprağı olduğunu söylemiştir.
Altıncısı: Uygur meselesi:
Belki de Erdoğan’ın en olumsuz tutumlarından birisi de Uygurlara karşı olmuştur. Onların meselesini, Çin Halk Cumhuriyeti içindeki bireysel haklar meselesi olarak görerek Çin’in toprak bütünlüğü açısından Müslüman Türklerin temel haklarının korunması için daha fazla çaba gösterilmesi çağrısında bulunmuştur. Peki o, Uygur bölgesinin yirminci yüzyılın başında Doğu Türkistan adı altında Çin’den bağımsız İslami bir devlet olduğunu bilmiyor mu? O halde burayı nasıl Çin toprakları olarak görebiliyor?!
Oysa Çin, Müslüman Uygurların dini ibadetlerini yerine getirmelerini engellemek için onları öldürmekte, yerinden etmekte, zulmetmekte, Ramazan ayında oruçlarını bozmaya zorlamakta, camilerini kapatmakta, iki milyon Müslümanı gözaltı merkezlerine benzeyen büyük alanlara göndermekte, hamile olan Müslüman kadınları kürtaja zorlamakta, Müslüman kadınların Müslüman erkeklerle evlenmelerinin önüne engeller koymakta, çocukları ana babalarından ayırmakta ve onları çok aşağılayıcı bir şekilde yaşamaya zorlamaktadır. Dolayısıyla yüz milyon olan kişiden geriye sadece yirmi milyon kalmıştır.
Türkistan, Abdulmelik Bin Mervan ve Velid Bin Abdulmelik zamanında Kuteybe Bin Müslim tarafından fethedilmiştir. O halde sorumlu bir Müslüman, nasıl Çin toprakları olduğunu kabul edebilir?
Yedincisi: Keşmir meselesi:
Erdoğan’ın Keşmir meselesindeki tutumu ise gerçekten şok edicidir. Zira bu meselede, iki taraf arasındaki diyaloğun yeniden başlamasından başka hiçbir şey söylemedi. Ayrıca sorunu, Hindistan ve Pakistan arasındaki diyalog yoluyla çözme çağrısında bulundu. Oysa ikisi arasındaki diyalog on yıllardır devam ettiği halde diyalogları Hindistan’ın Keşmir’in çoğuna boyun büktürmekten başka bir şeyle sonuçlanmamıştır.
Keşmir, Müslümanları Hindularla birlikte işgal etmek ve onları Hindistan Yarımadası’nda ağırlık merkezi olmaktan uzak tutmak için İngiltere tarafından bir Hindu valisine ucuz bir komployla satılan tamamen İslami bir topraktır.
Keşmir de Filistin gibi Hindu işgalinden kurtarılmalı ve Pakistan, Hindistan ve Bangladeş ile birleştirilerek yüzlerce yıldır Hindistan’da İslam Devleti’nin günlerinde olduğu gibi, İslami bir yönetimin altında tek bir devlet haline getirilmelidir.