- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Putin ve Erdoğan Görüşmesi: Komplocular Arasındaki Bir Zirvedir!
Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti Medya Bürosu Üyesi Üstad Abdu Ed-Della’nın Kaleminden
Rusya Devlet Başkanı Putin ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta 29/09/2021 Çarşamba günü Soçi’de bir araya gelerek, iki garantörün aralarında yaşananlardan duydukları memnuniyetlerini dile getirdikleri açıklamalar yaptılar. Nitekim haberler, Suriye’de son dönemde yaşanan gerginliğin tartışıldığı dosyalar arasında, Türkiye ve gruplarının denetimindeki gerilimi azaltma bölgeleri ile aynı şekilde garantör Türkiye’nin vesayeti altındaki (Afrin kırsalında yer alan Barad köyü medresesindeki Hamza Tümeni’nin) olduğu ulusal ordu karargahının Rus uçakları tarafından defalarca bombalanması sonucunda meydana gelenleri aktardı.
Görüşmenin en belirgin özelliği, iki başkan arasındaki siyasi ikiyüzlülüğün boyutu olmuştur. Zira birbirleriyle nasıl muamele ettiklerinin ifşa olmasının ardından, bu görüşme bunun tam tersi olduğunu göstermektedir. Çünkü siyasi hafıza, Erdoğan’ın Putin ile görüşmek için nasıl dakikalarca beklediğini ve onun da rolü gereği bu şekilde cevap verdiğini henüz unutmuş değildir. Görüşmenin sonunda Putin, Erdoğan’ın ziyaretine teşekkür ederek şöyle dedi: “Ziyaretiniz için teşekkür ederiz, çok faydalı oldu, iletişim halinde olmaya devam edelim.” Diğer taraftan Erdoğan, ayrıntılara girmeden görüşmeyi “verimli” olarak nitelendirdi ve böylece bir araya gelmiş oldukları zirve sona erdi.
Soçi’de gerçekleşen bu toplantının, Astana toplantılarının bir silsilesi dahilinde gelmesinin yanı sıra bu günlerde kurtarılmış bölgelerde yaşanan zor koşullar sırasında gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Zira Yoksulluk, insanların iradelerini kırmak ve onlara dayatılan herhangi bir çözümü kabul etmeye zorlamak amacıyla sistematik bir politika çerçevesinde çoğu insanın yaşadığı görünür bir özellik haline gelmiştir.
Bu konferanslar genellikle komplocu ülkeler tarafından Şam halkına karşı uygulanan bir baskı kampanyasının ardından gerçekleşmektedir. Zira garantör Türkiye’nin kontrolünde olan gruplar insanların üzerine zulüm, baskı ve despotlukla yüklenirken Rus işgali ise onları bombalamakta ve korkutmaktadır.
Şam devrimi, 2011 yılında patlak verdiğinden beri, farklı şekillerde birçok baskılara maruz kalmıştır. Bunun tek amacı ise, başta rejimi tüm anayasası, sütunları ve sembolleriyle birlikte devirmek olan başlangıçtaki hedefleri olmak üzere belirlemiş ve kendisi için çalışmış olduğu sabitelerinden caydırmaktır.
Şam halkı her ne zaman hedeflerine yaklaşsa, bu baskılar kat be kat artmaktadır. Zira Şam halkının “rejimi devirmek” sloganından akidelerini ifade eden siyasi bir nizam talebine geçmesiyle birlikte baskılar doruğa ulaşmış ve onlara çeşitli şekillerde baskılar uygulanmıştır. Bu baskılardan bazıları mücrim rejim ve Rusya ve İran gibi onu destekleyenlerin uyguladığı demir ve ateşle yapıldığı gibi bazıları da devrime dostluk kapısından ve koruma ve destek iddiasıyla girerek habis yollarla yapılmıştır ki bu rolü uygulayanların en belirgini Türkiye olmuştur.
Ancak kesin olarak söylenebilecek şey, devrime uygulanan baskı miktarının en yüksek seviyede olmasıdır. Bunun amacı ise, hedefine ulaşmasını engellemek ve Amerikan siyasi çözümüne teslim olması için devrim halkını ehlileştirmektir. Öte yandan devrimin kuluçkasında daha açık hale gelen şey, devrimin devam etmesi ve seyrinde kararlı olma arzusudur. Dahası karşılaştığı tüm trajediler ve zorlukların yanı sıra karşılaştığı entrikalara ve komplolara rağmen, sabiteleri ve hedefleri gerçekleştirme yolunu tamamlama arzusudur. Dolayısıyla komplocu ülkeleri çılgına çeviren ve devrimi başarısız kılmak ve onu ortadan kaldırmak için üzerindeki baskıyı artırmaya iten şey işte budur.
Evet, bahsettiğimiz hususlardaki temel rolü Rusya ve Türkiye oynamakta olup Şam halkı bunun tamamen farkındadır. Bundan dolayı öfkelerini ve bu habis rolü reddettiklerini ifade etmektedirler.
Nitekim insanlar, Türkiye’nin rolünü bariz bir ironi türü olarak değerlendiriyorlar. Zira Türk taburları bölgelerden birine girer girmez, insanların bölgenin “barışının ona ait olduğu” ve burayı teslim edeceği şeklinde yorum yapmaya başlamaları, Erdoğanlı Türkiye’nin gerçek rolünün devrime komplo kurmak olduğuna dair açık bir işarettir.
Bugün Şam halkı için tüm ülkelerin rolleri ve devrimlerine karşı tutumları bilinir bir hale geldiğine göre artık onların yeniden harekete geçme zamanı gelmiştir. Ama bu defa bilinçli ve doğru bir şekilde olmalıdır; bu da ancak hadari bir proje taşıyan, kendisine bir rota çizen, hedefine ulaşma keyfiyetini belirleyen, hükmedeceği ve akidesinden kaynaklanan bir nizam sunan siyasi, bilinçli ve muhlis bir liderlik altında gerçekleşebilir. Devrimin başlangıcından beri Hizb-ut Tahrir, Şam halkının fedakarlıklarına aşırı hırs göstermiş, devrimlerinin başarıyla taçlanmasını, hedefine ulaşmasını, meyvesinin toplanmasını ve fedakarlıkların boşa gitmemesini arzulamıştır. Ayrıca o, Siyasi tuzaklara ve entrikalara karşı uyarıda bulunmayı hiç ihmal etmemiş, dahası bunların üstesinden nasıl gelineceğini anlatmış ve açıklamıştır.
Ey Şam halkı: ellerinizi, halkına asla yalan söylemeyen liderliğin eli üzerine koyun, ona yardım edin ve sadece uğruna çıktığımız şeyi gerçekleştirebilmemiz için onun projesini benimseyin ki böylece dünyada ve ahirette Allah’ın rızasını kazanabilelim. وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ “Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Hac-40]