Çarşamba, 25 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/27
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Ey Türkiye ve Tüm Müslümanların Orduları, Sizi Allah Yolunda Cihada Davet Ediyoruz

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Raye Gazetesi

Ey Türkiye ve Tüm Müslümanların Orduları, Sizi Allah Yolunda Cihada Davet Ediyoruz

Hizb-ut Tahrir Mübarek Toprak (Filistin) Medya Ofisi Üyesi Halid Said’in Kaleminden

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” atasözü, kendisini fatihlerin soyundan ve Osmanlıların torunu olduğunu pazarlamak için sürekli olarak İslam kılığına bürünen ve insanların İslami duygu ve hislerini aldatan Erdoğan’ı tanımlıyor. Zira Erdoğan’a, Sultan ve dünya lideri lakapları takıldı ancak uygulamaları ve hareketleri, giysisini parçaladı, örtüsünü yırttı, dut yaprağını düşürüp kusurlarını ortaya çıkardı, ihanetini ifşa etti ve ne yaparsa yapsın üzerinde genişleyen yamaları artık kapatamaz hale geldi. Aynen hakikat güneştir, balçıkla sıvanmaz şeklinde söylendiği gibi. Türkiye rejiminin ihaneti bir hakikattir. Bu hakikati ancak rejimin avlusunu temizlemek ve sayfalarını beyazlatmak için kirli siyasi para kırıntıları karşılığında cehaletten dolayı gözleri kör olmuş ve din ve ümmetin meseleleriyle geçinenler tartışabilir.

Bu, Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2003 yılında Türkiye’de iktidara gelmesinden bu yana iki gözü olan herkes için açık olan bir husustur. Zira o zaman Amerika’nın Irak’a yönelik savaşı sırasında, Irak’taki halkımızı uçak ve bombalarla yok etmesi, milyonlarcasını öldürmesi, yok etmesi ve yerinden etmesi için İncirlik ve diğerleri gibi Amerikan askeri üslerini sonuna kadar açmıştı. Aynı şekilde Türkiye NATO’nun üyesi olduğundan dolayı Amerika’nın Afganistan’a yönelik savaşına da destek vermiştir.

Erdoğan Türkiye’si, Rusya ile iş birliği yaparak Suriye devrimini bitirme, devrimcileri sarmalama ve para ve yalan vaatlerle kuyruklar satın alma, sonra kurtarılmış bölgelerin teslim edilmesi ve başlangıçta neredeyse çökmek üzere olan rejimin istikrara kavuşmasına yardımcı olmak amacıyla bu bölgeleri ona iade etme noktasında aktif rol oynamıştır.

Yahudi varlığıyla olan ilişkisine gelince, Erdoğan her zaman iffet iddiasında bulundu ve şerefe büründü. Bu yüzden çok şey yüklendi, varlıkla normalleşenleri kötüledi ve vakıada hiçbir karşılığı olmayan içi boş sloganlarla beynimizi çatlattı. Sonra birbiri ardına ihanet dağında buzları eritmeye yönelik olaylar gerçekleşti. Bunlardan sonuncusu Yahudilerin Başkanı Herzog’u coşkulu bir şekilde karşılaması oldu. Hatta Türkiye rejiminin Yahudilerin hoşnutluğunu kazanmak için Filistin direniş gruplarının faaliyetlerini sınırlamaya çalıştığına, bazı şahsiyetlerden Türk topraklarını terk etmelerini istediğine ve Türkiye’nin bir sıçrama tahtası olması için bazılarını Türkiye içinde veya dışında türü ne olursa olsun Yahudi varlığının çıkarlarına zarar verecek hiçbir bir faaliyette bulunmamalarını zorunlu kıldığına dair bazı haberler ortaya çıktı. Bu haber ise Türkiye rejiminin tutumlarının sahteliğini ve Filistin davasına yönelik desteğinin yalan olduğunu ifşa etmek içindi. Ardından Türkiye rejiminin Yahudi varlığıyla normalleşme maratonuna katılımını teyit etmek için geçen hafta Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı ziyaret gerçekleşti ve “Çavuşoğlu, “İsrailli” mevkidaşı Yair Lapid ile Kudüs’te yaptığı görüşmenin ardından Ankara ile Tel Aviv arasındaki diplomatik ilişkilerin iyileştirilmesinin Filistinlilerin çıkarına olacağını vurguladı.” (Fransa 24) Otoritenin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki ile yaptığı basın toplantısında Çavuşoğlu şöyle dedi: “Filistin davasına olan desteğimiz Tel Aviv ile olan ilişkimizden ayrıdır.” Böylece suçunu ve kötülüğünü örtbas etmek için başarısız bir girişimde bulunan Türkiye rejimi, her zaman olduğu gibi kuyruklar satın aldı, dilleri susturdu ve kirli siyasi para kullanarak insanları aldattı. Zira otorite ile çeşitli çeşitli ekonomik projeler açıklanmış ve ticaret anlaşmaları yapılmıştır.

Yahudilerle normalleşmenin Filistin davasını desteklemekten ayrı olduğu hakkındaki bu konuşma, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisini doğrulamaktadır: إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَHaya etmiyorsan dilediğini yap.” Aklı başında olan birinin, ümmetin maslahatıyla çelişen bu sözün, duyguları okşamaktan ve ihaneti örtmekten başka bir şey olmadığını anlamaması mümkün değildir. Dava ile varlığının sebebi arasında nasıl ayırım oluyor acaba? Filistin davası ve mübarek toprakların uğradığı zulüm ve baskının nedeni, bu işgalci gâsıp varlık değil midir?! Katil işgalciyle normalleştiğiniz bir sırada desteğiniz nasıl samimi olabilir ey Dışişleri Bakanı?! Düşmanımızın bizi öldürmeye ve sınırlarımızı ihlal etmeye yönelik küstah tehditlerine engel olamadığınız halde bize ve kutsallarımıza yönelik saldırıları önleyeceğinizden ve bize yardım edeceğinizden nasıl emin olabiliriz?! Mübarek toprakların %80’inden vazgeçen iki devletli çözüme sımsıkı tutunmak yoluyla varlığı ve onun var olma hakkını tanırken bizi özgürleştirme ve işgalcilerden kurtarma konusunda size ve ciddiyetinize nasıl güvenebiliriz?!

İslam beldelerindeki mevcut rejimlerin bu utanç verici tutumları, onları Yahudi varlığına ne kadar yakınlaştırıyorsa bir o kadar da ümmetten uzaklaştırmakta ve onların ümmetten ve onun kurtuluş ve özgürlük özlemlerinden ayrı olduklarını teyit etmektedir. Özellikle ümmet, bu varlığın hakikatini, zayıflığını ve onun üstesinden gelme olasılığını hissetmeye başlayınca bu rejimler, günahkâr normalleşmeler yoluyla ona bir yaşam çizgisi uzatmak için çalışmaya koyuldular.

Ümmet, kaderinin ve vahdetinin geri dönüşü ve kurtuluşunun, Yahudi varlığının yok oluşuyla bağlantılı olduğunu her zamankinden daha iyi bir şekilde anlamaya başlayınca, Türkiye rejimi de dahil bu rejimlerin hayatlarını ve varlıklarını onu korumaya bağladıklarını görmekteyiz. Zira onlar, bu şekilde kendi yok oluşlarını onun yok oluşuna bağladıklarını ve bu ihanetlerinin Allah’ın gazabı ve apaçık bir hüsranla sonuçlanacağını idrak edemiyorlar.

İslam beldelerindeki mevcut rejimlerin aşağılık normalleşmeleri, ümmete ve davalarına ihanetleri, düşmanları önünde eğilmeleri ve onları dost edinmeleri hususunda gördüğümüz şey, Türkiye’deki rejim de dahil olmak üzere bu rejimlerin varlığının doğal bir sonucudur. Ama aynı zamanda bizler, Türkiye'deki Müslümanların ve Türk ordusunun izzetli ve onurlu tutumlar için can attıkları gibi Allah yolunda cihat etmek ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu için de can attıklarının farkındayız. Böylece Mescid-i Aksa’nın koruyucuları, eskiden olduğu gibi tıpkı vücuttaki bir organın korunduğu gibi Filistin’i koruyacak olan Hilafet Devleti’nin altında Filistin halkıyla birleşeceklerdir.

Mescid-i Aksa’da ibadet edenler seslerini duydular ve Çavuşoğlu’nun aşağılık ziyaretine karşı çıktılar. Çavuşoğlu’na, Mescid-i Aksa’nın nomalleşenleri ve aldatıcıları değil, mücahitleri ve Fatihleri kabul edeceğini söyledikleri gibi Türkiye ordusu içindeki mücahitlerin Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mesrası’na karşı görevlerini yerine getirmelerini söylediler. Peki bu mesaj, Türk ordusuna işitildiği şekilde ulaştırıldı mı?! Türk medyası bu mesajı, Türkiye’deki Müslümanlara aktaracak mı?!

Ey Türkiye ordusu ve tüm Müslümanların orduları, sizi Allah yolunda cihat etmeye ve Yahudi varlığını kökünden söküp atmaya davet ediyoruz. Peki icabet edecek misiniz?!

Kaynak:El-Raye Gazetesi-393. Sayı-01/06/2022

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER