- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Fransız Sömürgeciliği Ölüyor, O halde Onu Başka Bir Sömürgecilikle Değiştirmeyin
Zira Küfür Tek Millettir!
Fransa’nın eski sömürgeleri üzerindeki nüfuzunun büyük ölçüde ve hızla azaldığı olayları tüm takip edenler için netleşmiştir. Hakikatte Fransa’nın utanç verici sicili, insanların ondan uzun zaman önce uzaklaşmasına yol açması gerekiyordu.
Ancak kendisinden sakınılması gereken tuzak, bir sömürgecinin pençesinden diğerine intikal etmektir. Zira bazı Afrika halklarının, son Afrika gezisi sırasında Macron’un yüzüne karşı Rusya bayrağını kaldırdıklarını gördük; büyük olasılıkla bu, sadakat geçişi kapsamında değil de sadece Macron’a yönelik kin ve hakaret kapsamındadır.
Amaç ne olursa olsun bilinmesi gereken şey şudur; Rusya Fransa’dan daha az suçlu olmadığı gibi onun İslam’a ve Müslümanlara yönelik nefreti Fransa’nın nefretinden daha az değildir, hatta onun da ötesindedir. Zira Çeçenistan, Şam ve Afganistan’da, daha önce de Osmanlı Hilafet Devleti’ne karşı amansız savaşında işlemiş olduğu suçlarını gördük.
Bu nedenle Fransa’yı Rusya, Amerika veya Çin ile değiştirmek, yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak babından olup siyasi saflığı da göstermektedir.
Aynı şey Fas ve Cezayir’de olanlar için de söylenebilir. Nitekim Fransa’dan uzak durma kararının en yüksek siyasi çevreler tarafından alındığı gayet açıktır; zira bu, siyasi ilişkilerdeki gerilimde ve Fransızca dilinden uzaklaştırıp onu İngiliz diliyle değiştirme arzusunda açıkça görülmektedir.
Bir kez daha söylüyoruz ki Fransa'dan ve onun dilinden uzaklaşmak hiç şüphesiz doğru bir karardır; ancak bunun, Fransızcadan İngilizceye, Fransa’ya tabi olmaktan İngiltere veya Amerika’ya tabi olmaya geçiş yapmak şeklinde olmaması gerekir!
Dostluk sadece Allah’a, Rasulü’ne, O’nun dinine ve İslam ümmetine olmalıdır ve bunların dışındakilere yapılan her dostluk şeriata aykırıdır. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: لَا تَجِدُ قَوْماً يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٍ مِّنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُوْلَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ“Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Rasulü’ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.” [Mücadele 22] Sonra bu, siyasi bir saflıktır. Zira desteklenmesi ve referans alınması gereken dil, Kuran dili olan Arapça dilidir.
Bugün Arapça’nın bilim ve ticaret dili olmadığının söylenmesine gelince; diyoruz ki, kusur dilde değildir, bilakis onun halkındadır. Bu noktaya verilecek cevap bizi, muhtemelen yumurta mı yoksa tavuk mu daha öncedir şeklindeki şu ikisinden hangisinin daha önce geldiği paradoksuna sevk edecektir? Dili benimsemek için onun ilerlemesini mi bekleyeceğiz, yoksa konumunu yükseltmek için dili mi destekleyeceğiz?
Doğrusu Arapça dili, (ıstılahların kapasitesi, ifadelerin doğruluğu, türetme ve genişleme gücü…) gibi onu tüm ilimler için bir temel olmaya ehil kılan şekillendirici-biçimlendirici imkanlara sahiptir. Gerçekten de Arapça dili, asırlardır bilimin neredeyse tek temeli olmuştur. Bu yüzden Arapça dilinin halkları kalkınıp siyaset ve bilimde küresel olarak lider konumlarını yeniden kazandıklarında hiçbir şey Arapça dilinin eski haline dönmesini engelleyemeyecektir.
Dilin gücü, onun halkının gücüne bağlıdır; zira onun konumunu yükseltenler ve alçaltanlar bizzat onlardır. Nitekim Arapça dilinde olduğu gibi dilin ifade enerjisi yüksek olduğunda, kesinlikle onun ilerlemesi için bir engel olmayacak, aksine onlara en karmaşık bilimsel fikirleri bile ifade etmede bir esneklik ve incelik verecek ve bu da onun onurlandırılması için yeterli olacaktır. Şüphesiz Allah bu dili, sonsuz mucizesi Kur’an’ı onunla indirmek için diğer dillerin arasından seçmiştir.
Arapça dilinin benimsenmesi, şerî bir vacip olmasının yanı sıra İslam dünyasının egemenliğinin, bağımsızlığının ve Batı’ya bağımlılıktan kurtulmasının temel direklerinden biridir. Zira insanların Arapça diline olan aşinalığının geliştirilmesi, şerî nâssları anlama, İslami mirasın zenginliğinden yararlanma ve genel halk arasında içtihat seviyesini yükseltme yolundaki ilk adımdır. Öte yandan Arapça dilinin ihmal edilmesi, Kur’an ve sünneti anlamayan ve fıkıh bilgisinin unsurlarına sahip olmayan nesillerin yetişmesine yol açacaktır.
Nitekim Ömer, Ebu Musa el-Eşarî Radıyallahu Anh’a şöyle bir mektup yazmıştır: “(Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetini öğrenin, Arapçayı da derin bir şekilde anlayın, Kur’an-ı Kerim’i okurken de düzgün bir Arapçayla okuyun.” Başka bir eserde Ömer Radıyallahu Anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Arapçayı öğrenin; zira o sizin dininizdendir, feraiz ilmini de öğrenin; çünkü o da sizin dininizdendir.” Yine şöyle demiştir: “Arapça öğreniniz! Zira Arapça öğrenmek aklı geliştirir ve saygınlığı artırır.” Bazen bu söz, Şafii’ye de nispet edilmektedir. Beyhâki sahih bir senetle, Ömer Radıyallahu Anh’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Acemlerin rumuzlu sözlerini öğrenmeyin. Bayramlarında müşriklerle birlikte kiliselerine girmeyin. Çünkü Allah'ın gazabı (laneti) onların üzerine iner.” Ayrıca Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye şöyle diyor: “Mısır ve halkı için, ev halkı için, arkadaşıyla birlikte olan adam için, çarşı halkı için, emirler için, divan ehli için ve fıkıh ehli için bir alışkanlık haline gelsin diye İslam'ın sloganı ve Kur’an'ın dili olan Arapça'dan başka bir dille konuşmayı alışkanlık edinmeye gelince; bunun mekruh olduğu hususunda şüphe yoktur.” [İktidâu Sırâti'l Mustakîm Li Muhalefeti Ashâbi'l Cahîm, C:1 S: 526] İnsanların gözündeki perdeyi kaldırıp Fransa’nın Müslümanlara, dahası insanlığa karşı işlediği suçların büyüklüğünü anlamaları, ondan, onun dilinden ve fikirlerinden, yağmacı şirketlerinden, kindar laikliğinden ve çürümüş demokrasisinden tamamen uzaklaşmak ve biricik çözüm olan, doğru ve batıdaki sömürgecilerin ellerini koparacak, nüfuzlarını tasfiye edecek ve Müslümanların dostluğunun Allah, Rasulü ve Müslümanların yararı için olmasını sağlayacak olan Raşidi Hilafet Devleti’ni kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için bir fırsattır.
Allah’tan bunun bir an önce gerçekleşmesini, bu uğurda çalışanların çabalarını bereketlendirmesini ve insanların gönüllerini onlara açmasını niyaz ediyoruz.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Muhammed Abdullah