- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
El-Raye Gazetesi
Suriye Halkının Türkiye Sınırlarında Avlanılması
Şam Devrimine Karşı Komplo Kuran Rejimin Sistematik Bir Politikasıdır
Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti Medya Bürosu Üyesi Üstad Nâsır Şeyh Abdulhay’ın Kaleminden
Şam halkına yönelik komplo kuran Türkiye rejiminin suçları devam ediyor; zira bu laik rejim, Şam devrimini bitirmek ve suçlu rejimi pekiştirmek için çalışmakla yetinmedi, kan dökmesine, kadınları, çocukları ve yaşlıları öldürmesine, ırzları çiğnemesine ve kutsalları ihlal etmesine rağmen ona utanç verici bir şekilde uzlaşma çağrısı yaptı. Dahası halkımızın kanlarını akıtmak ve sömürgeci kafirin İslam Devleti’ni yıkmasının ve Müslümanların ülkelerini parçalamasının ardından tek ümmetin evlatlarının arasını ayırmak için kendi elleriyle çizdiği iğrenç sınırlarda onları avlamak yoluyla Şam kasabının rejiminin rolünü tamamlama yoluna gitti. Sanki rejimin kimyasal füzeleri, lavları ve bombaları bize yetmiyormuş gibi.
13/03/2023 Pazartesi günü Erdoğan’ın jandarması, Hırbat el-Coz’dan yaşlı bir adam olan Mustafa Feyzo Ebu Bessam’ı tarlasını sürerken soğukkanlılıkla öldürdü. Bu ise Suriyeli bir gencin, gerek kendisine gerekse tiran Beşar’ın zulmünden kaçan ve Allah’ın ülkesinde Allah’ın rızkını aramak için giden bir grup arkadaşına yönelik vahşi işkence partisinin ardından öldürülmesinden ve Türkiye rejiminin, kendi istihbaratına bağlı olan ve onların emrine itaatsizlik etmeyen grup liderlerini başımıza musallat etmesinden günler sonra gerçekleşti; dolayısıyla işlevsel vergi hükümetleri, insanların omuzlarına yük oldular ve onların iradelerini kırmak ve onları, Türkiye rejiminin ve onun arkasındaki Amerika’nın bir milyondan fazla şehit veren halka dikte edip dayatmak istediği teslimiyetçi çözümlere boyun eğdirmek için günlük geçimleri ve bir somun ekmekleri noktasında onlarla savaştılar.
Nitekim bir kurnazlık yaparak Amerika’nın siyasi çözüm kapısı ve BM’nin 2254 sayılı kararı aracılığıyla bizleri kasap giyotine pazarlamayı amaçlıyor; dolayısıyla Türkiye rejiminin koordinasyonu, Rusya ve İran yöneticileri ve Esad rejimi ile tekrar tekrar yaptığı görüşmeler, sadece Amerika tarafından kendisine verilen rolü tamamlamak içindir; bunu da yalan ve iftirayla “Suriye Halkının Dostları” elbisesini giydikten, “Muhacir ve Ensar” sloganının ticaretini yaptıktan ve Suriye halkı, ondan, kötülüğünden ve suçundan beri olduktan sonra yaptı.
Ayrıca bu menfur suç, Erdoğanlı Türkiye rejiminin Şam halkına karşı izlediği iğrenç ırkçı politikanın bir sonucu olarak sınırda yüzlerce masum insanın hayatına mal olan bir dizi benzer suçun tamamlayıcısı olarak kabul ediliyor. Bunlar ise bazılarının Erdoğan’ı haklı çıkarmak için yaydığı ve yamaladığı gibi bireysel hatalar değildir. Aksine bunlar, Müslümanların düşmanlarıyla omuz omuza savaştığı ve İslam’a yardım etmek için kanlarının birbirine karıştığı tek bir devlet olmamızın ardından bizleri parçalayan iğrenç ulusal düşüncenin ve sömürgeci sınırların doğal bir sonucudur. Dolayısıyla sömürgeci kâfirlerin kendi elleriyle çizdikleri sınırlar kaldırılıp zalim rejimler yıkılarak İslami bir yönetim kurulmadıkça bu politika asla durmayacaktır.
İslamcı olduğunu iddia eden siyasi oluşumlar ve meclisler ile tüm suçlarına rağmen Türk rejimini müttefik olarak nitelendiren liderler de dahil olmak üzere iki yüzlü bir şekilde devrimi temsil ettiğini iddia edenlerin tepkilerine gelince; onların tepkileri kabir sessizliği gibi olmuştur; onların arasından konuşanlara gelince; konuşma yok, sadece aşağılanma, yağcılık, yalvarma, zillet ve alçalma vardır; aksine mağduru kırbaçlamak, küstah Türkiye rejimi temize çıkarmaya çalışmak, meseleyi güdükleştirmek ve onu, tam donanımlı bir rejimin suçu değil de bireysel bir eylem olarak tasvir etmek vardır! Sanki İslam ümmetinin ve Şam halkının kanları pahasına bile olsa ulusal güvenliği kutsallaştıran ve seçimlerdeki başarısını bir öncelik haline getiren bir rejim için yıllardır yapılan sistematik kirli bir politika değilmiş gibi.
Nitekim Türkiye rejiminin yandaşlarından biri olan Oktay Yılmaz, siyasi analist sıfatıyla haber kanallarından birine çıkarak, küstah bir şekilde laik rejimin ırkçı eğilimini teyit etmiş, sınırları kutsallaştırma bahanesiyle Müslümanların kanlarını hiçe saymış ve ölmüş Kaddafi’nin “siz kimsiniz?!” sözünü tekrarlamıştır.
Halep için zafer dileyen kahraman Mevlüt Altıntaş’ı öldüren birisi, elbette Şam’ın zaferini, Şam halkının kanlarını ve onların fedakarlıklarını önemsemeyecektir; Erdoğan devirmek için Rus dostuyla koordineli olarak komplo kurduğu ve bizzat Putin’in de itiraf ettiği Halep’tir; zira onun için önemli olan, kan ve vücut parçalarına zerre kadar değer vermeksizin efendilerini memnun etmek ve seçimlerinin başarılı olmasıdır.
Türkiye rejimi, devrimimizin ölümüne neden olan siyasi bir liderlik olarak düştü, onunla birlikte Türkiye rejimini stratejik müttefik olarak gören lider arkadaşları ve hükümetler de düştü, onlarla birlikte onun şakşakçılığını yapan zümre ve onun kötülüğüne, komplosuna ve suçuna yama yapanlar da düştü. Ayrıca azim ümmetin çoğunun nefret etmesine, din ve akide bağıyla izzet ve kuvveti beklemesine rağmen hala bazılarının terennüm ettiği vatancılık putu da düştü.
Şam halkının tüm acılarını ve trajedilerini sona erdirmek için ciddi adımlar atmasının zamanı gelmiştir; bu nedenle komplocu, korkak ve bağlantılı herkesten kurtulmaları, kararlarını devletlerin istihbaratlarına ipotek eden liderlerden, gruplardan ve hükümetlerden ellerini çekmeleri ve bilinçli, amaçlı ve üretken bir şekilde hareket etmeleri gerekir. Dolayısıyla Şam halkı, kendi endişelerini taşıyacak ve devrimlerinin hedeflerini gerçekleştirmek için onlarla birlikte çalışacak bilinçli ve samimi bir siyasi liderliği benimsemelidirler. Bu ise; ümmetin akidesinin özünden çıkan kurtuluş projesini taşıyan ve ülkelerinin merkezindeki mücrim rejimi devirmek ve onun enkazı üzerine, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bize kurulması emrettiği Hilafet sisteminin gölgesinde İslami bir yönetim kurmak amacıyla bizim için ayrıntılı bir yol haritası çizen bir liderlik olmalıdır. Bu da ümmetin sadık insanlarının kolektif ve örgütlü bir şekilde çalışmasını gerektirir ki böylece fedakarlıklarını taçlandırsınlar ve devrimlerinin hedeflerini gerçekleştirsinler.
Son olarak Türkiye’deki Müslüman halkımıza bir mesaj: Rejiminizin aksine siz bizdensiniz, biz de sizdeniz. O halde ne zaman devrimimize komplo kuran ve halkımızın kanlarını döken rejiminizin elinden tutacaksınız?! Bu rejimin yaptıklarına razı mı olacaksınız?! Biz sizlerin, din ve akidede kardeşleriniz değil miyiz?! Bizim dinimiz bir, düşmanımız bir, Kitabımız bir ve projemiz bir değil midir?! Bir zamanlar devletimiz bir değil miydi ve asıl olan aynı şekilde geri dönmesi değil midir?! O halde İslam’a ve Müslümanların projesine yardım etmeyi sizlere emanet eden Allah’tan korkun! Böylece dini hayattan, devletten ve toplumdan dışlayan mücrim laiklikten uzak bir şekilde İslam’ın hakimiyeti ve İslam Devleti’nin adaleti altında yeniden yaşayalım.
Şam’daki halkımıza gelince; Türk siyasi liderliğinden, onunla bağlantılı olanlardan ve Şam devriminin kararlarını kontrol edenlerden kararlarını geri almalarının zamanı gelmiştir; böylece yollarını düzeltsinler ve mücrim rejimi devirme ve Allah’ın izniyle onun enkazı üzerine Hilafet sistemini kurma hedeflerini gerçekleştirmek için sadık kardeşlerinin liderliğini benimsesinler. Bu ise aziz olan Allah’a hiç de zor değildir.