- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) Bişkek Zirvesi Hakkında
13 Ekim’de Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri liderlerinin Bişkek zirvesine katıldı. Orta Asya, Rusya, Belarus ve Azerbaycan devlet başkanları, Bağımsız Devletler Topluluğu çerçevesinde bir dizi konuları tartıştılar. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sömürge ülkelerinin Rusya’ya bağımlı kalmalarını sağlamak için kurulmuş bir örgüt olduğu bilinmektedir. Ancak Rusya’nın uluslararası alanda nüfuzunun azalmasına paralel olarak bu örgüt de etkisini yitirmiştir. Üyeleri Moldova, Ukrayna ve Ermenistan’ın Rusya'dan uzaklaşmaya çalışmasıyla birlikte örgütün asgari etkisi ağırlıklı olarak Orta Asya ülkeleriyle sınırlı kalmıştır. Bu nedenle Rusya, son dönemde bu örgütün nüfuzunu en azından Orta Asya ülkeleri düzeyinde korumaya çalışıyor. Bişkek’te yapılan Bağımsız Devletler Topluluğu zirvesi sonunda imzalanan 17 ortak belgeden bunu anlamak mümkündür. Bunlardan en önemlileri şunlardır: “Bağımsız Devletler Topluluğu Üye Devletleri liderlerinin, kişilerin ve vatandaşların dini inanç özgürlüğü haklarının korunmasına ilişkin açıklaması”; “Bağımsız Devletler Topluluğu Devlet Başkanlarının, Rus dilinin uluslararası iletişim dili olarak desteklenmesi ve güçlendirilmesine ilişkin açıklaması”; “Rus dili için uluslararası bir örgütün kurulması anlaşması”…
“Dini haklar” ve “inanç özgürlüğü” gibi konuların gündeme getirilmesinin, özellikle Amerika olmak üzere sömürgeci Batı’nın, İslam ülkelerine sızmak ve buralardaki nüfuzunu pekiştirmek için kullandığı araçlardan biri olduğu hiç kimse için bir sır değildir. Bişkek Zirvesi’nde dikkat çekici olan, Rusya’nın bu konuyu bizzat gündeme bugün getirmesi, Rusya’nın, Batı’nın Orta Asya ülkeleri üzerindeki baskı ve nüfuz kurabileceği “boşluğu” “daraltmayı” hedeflediği izlenimini veriyor. Diğer bir ifadeyle Batı’nın ekmeğini yarıya indirmeye çalışıyor; çünkü şimdiye kadar mesele İslam ile ilgili olduğunda Rusya, sıklıkla “terörizm”, “aşırılık” ve “fundamentalizm” terimlerini kullanıyor ve konuyu Batı söylemi temelinde ele alıyor. Bu yüzden Rusya’nın, artık Orta Asya’daki Müslümanların İslam’a olan özlemini, Batı müdahalesi olmadan mümkün olan en geniş ölçüde tam olarak kontrol etmek ve bu konudaki sorumluluğu üstlenmek istediğini anlamamız mümkündür. Dolayısıyla bu belgenin, Batı’ya yönelik açıklamalardan biri olduğu söylenebilir. Öte yandan Rusya’nın, Orta Asya Müslümanları arasındaki kötü imajını düzeltmek istemesi de muhtemeldir. Ancak bu, bölgedeki Müslümanların, biraz olsun aydınlanma ve güzel bir değişim elde edebilecekleri anlamına gelmiyor. Bilakis İslam’ın Orta Asya bölgesinde geniş çapta yayılmasına izin vermeyerek kendisini kontrol altına almak, dahası İslam’ı izin verilen ve önceden belirlenmiş sınırlar içinde tutmak istediği anlamına geliyor.
Rus dili için uluslararası bir örgütün kurulmasına, Rus dilinin desteklenmesi ve güçlendirilmesine ilişkin belgeyle birlikte Rusya’nın uzun süredir devam eden hayali gerçeğe dönüşmüş olacaktır. Ancak Orta Asya ülkelerindeki devlet belgelerinin büyük bir kısmı hâlâ Rusçadır veya aynı şekilde Rusça dil seçeneği kullanılmaktadır. Ayrıca buralarda aktif olarak Rusça konuşulan birçok okul ve üniversite vardır. Yine birçok televizyon ve radyo kanallarında Rus programları, filmleri ve dizileri yayınlanmaktadır... Dolayısıyla bu belgelere göre Orta Asya’daki sayıları ve kapsamları çok daha artacaktır. Bu yüzden Rus dili, Rus sömürgeciliğinin ve Rus kültürünün gelişmesiyle bağlantılı yönlerden biri olarak düşünülebilir; bu sayede Müslüman çocukların zihinlerinde Rus halkının ve kahramanlarının tarihine yönelik çekici bir imaj oluşturulacak, kitlelere Rus yazar ve şairlerinin eserleri öğretilecek ve Rus dili, kelimeler açısında beliğ-güzel konuşulan ve zengin bir dil olarak telkin edilecektir. Ayrıca Rus dilinin öğretilmesi yoluyla genç neslin zihinlerinde Rus düşüncesi ve Rus dünya bakış açıları yayılacak, daha dün tanık olduğunuz gibi Rus kültürü ve Rus yaşam tarzı ustaca aşılanacak ve bunun sonucunda Ruslara “ağabey” diyerek büyüyen ve bu “ataların” mirasına hayranlık duymaya ve minnettar olmaya devam edecek yeni nesil Rus köleler ortaya çıkacaktır. Ayrıca Orta Asya’daki Müslüman halklar üzerindeki Rus kültürünün etkisi, değişen derecelerde tecelli etmeye devam ediyor; örneğin Rusça iletişim kurmak, düğünlerde ve diğer kutlamalarda Rusları taklit etmek, Sovyetler Birliği’nden kalan yılbaşı gibi bayramları kutlamak büyük bir ilgi görüyor. Bu nedenle amaçlanan hedef gün gibi ortadadır; bu da Orta Asya’daki Müslüman halkları arasında Rus kültürü geleneğini güçlendirmek ve Rus hükümetinin politikasını desteklemektir; kısacası hedef Rusya’ya ve Rus halkına yönelik eğilimi canlandırmaktır.
Bişkek Bağımsız Devletler Topluluğu zirvesinin, Orta Asya ülkelerinin Amerika ve Almanya'daki P5+1 zirvelerinin ardından düzenlenmesi, zirvenin Rusya’nın bölgenin hâlâ kendi pençesinde olduğunu gösterme çabası olduğunu düşünürsek yanlış olmaz. Nitekim bu, Putin’in zirvede sanki Sovyetler Birliği Başkanı gibi davrandığı ve diğer devlet başkanlarının da onun söylediği her şeyi kabul eden astları gibi davrandığı gerçeğiyle teyit ediliyor. Özellikle Putin, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin gıda ihtiyaçlarının tamamen karşılandığından bahsederek şunları söyledi: “Geçen yıl olduğu gibi en az 50-60 milyon ton ürün ihraç edeceğiz. Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerindeki dostlarımızın ve arkadaşlarımızın ihtiyaçları olduğunu ve hepsinin çözülmesi gerektiğini biliyorum.” Sanki Rusya bu sözleriyle, Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi Rusya hepinizi doyurmaya muktedir olacaktır demek istiyor. Ayrıca Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko, BDT’nin Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ilişkileri korumak için kurulduğuna, Batı’nın buna pek açık olmadığına ve Batı’nın Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerini zayıflatmak ve kendi çıkarlarına boyun eğdirmek istediğine dikkat çekmiştir. Lukaşenko konuşması sırasında Rusya’yı "ağabey" olarak nitelendirmiş ve herkese yardım etmeye çalışmasından dolayı onu övmüştür. Aynı şekilde Putin, bu fırsatı değerlendirerek Amerika ve Batı’yı eleştirdi ve şöyle dedi: “Birine ne kadar çok baskı yapmaya çalışırsanız, o kişi faaliyetlerinde daha az başarılı olacaktır.” Ayrıca Filistin meselesine değindi ve Orta Doğu’daki durumun tırmanmasının, başarısız Amerikan politikasının bir sonucu olduğunu vurguladı. Zirvenin sonunda Putin, Ermenistan hakkında da şunları söyledi: “Başbakan Paşinyan beni aradı, kendisiyle bugünkü zirve dahil olmak üzere bir konuşma gerçekleştirdik.” Ve şöyle dedi: “Ermenistan, Bağımsız Devletler Topluluğu’ndan ayrılmayacaktır.” Dolayısıyla bu sinyalin sadece Ermenistan’a değil, Orta Asya ülkeleri başta olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu’nun diğer tüm üyelerine yönelik olduğu da söylenebilir.
Yukarıda geçenlerden Rusya’nın bu kez Bağımsız Devletler Topluluğu zirvesinde, Batı’ya yönelik oldukça başarılı bir hamle yaptığı sonucunu çıkarmak mümkündür. Ancak bu zirve, Orta Asya ülkelerinin hain yöneticileri için bir aşağılanma ve utanç göstergesi olmuştur; zira onlar, bu zayıf tutumlarıyla bağlılık ve itaatlerinin boyutunu ortaya koymuşlardır; ayrıca onlar, azgın, şeytani ve iğrenç düşmanlarımız karşısında boyun eğmekten başka hiçbir şey yapamamışlardır; oysa yüzbinlerce ecdadımızı kılıçtan geçiren, onları katleden, zulmeden, binlerce Müslüman kız kardeşimize tecavüz eden, hamile kadınları tüfek süngüleriyle öldüren, küçük çocuklara ve yaşlılara bile barbar muamelesi yapan Ruslardır; geçmişte ve günümüzde yapılan tüm bu kirli eylemlere rağmen bu hainler, onu pohpohlamaktan ve onunla yemek yemekten tiksinmediler… Ancak bu kibirli ve müstekbir Rus hükümeti, bölgemizdeki Müslüman halka karşı daha önce işlediği suçlardan dolayı henüz özür dilemiş değildir. Gerçek şu ki bugün Rusya, Sovyetler Birliği’nin varisi olarak tarihte işlenen suçların sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyor; ancak Rus hükümetini muhasebe etmek, bu çaresiz ve korkak hükümetlerin aklına bile gelmiyor. Aksine onların tek anladıkları şey, aşağılanma hangi boyuta ulaşırsa ulaşsın mümkün olduğu kadar tahtlarında kalıp ceplerini doldurmaktır. İşte tüm bunlar sayesinde İslam’ın ve Müslümanların safında değil, aksine hiç utanmadan düşmanımız Rusya’nın yanında olduklarını gösteriyorlar. Evet, görünen o ki onlar, tarihte yaşanan ve atalarına yapılan soykırımları çok çabuk unutmuşlar. Ancak ülkemizin, özellikle de bölgedeki Müslümanların bunu unutmamaları gerekir ve hiçbir zaman da unutmayacaklardır. Ayrıca Müslümanların Rusya’ya, bitkin düşüren bir gübre ve dün işledikleri suçlardan dolayı muhasebe edilmesi gereken bir düşman olarak bakmaları gerekir. Yine Müslümanlar, bu sömürgeci kâfir Rusya’nın, hain devlet başkanları eliyle hâlâ Orta Asya halklarına zulmettiğini, onlara köle muamelesi yaptığını ve onların servetlerini gasp ettiğini de asla unutmamalıdırlar. Aynı şekilde onların, İslam’ı iktidara getirmedikleri sürece Müslümanların, Rus baskısının ve sömürgeciliğinin prangalarından asla kurtulamayacaklarını da idrak etmeleri gerekir. Ancak her Müslümanın, akidesi gereği sadece Allah’ın bir kulu olarak yaşaması gerekir ki bu bir farzdır. Bu ise ancak Müslümanların kalkanı olan Hilafetin kurulmasıyla gerçekleşecektir. Zira Rusya’nın yanı sıra diğer sömürgeci ülkeleri hezimete uğratacak ve ülkemizi ve aynı şekilde onun içindeki İslam ülkelerini kurtaracak olan bizzat Halife’dir. Sonunda Hilafet bayrağı altındaki İslam ümmeti, sömürgeci kâfir devlet Rusya’yı dünya haritasından silecektir! Umulur ki bu, Allah’ın izniyle yakında gerçekleşir. Zira Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” [Ahmed rivayet etti]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
İslam Ebu Halil – Özbekistan