- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Kâfir Batı, Müslümanların Zihinlerini Bozmayı Başardı Mı?
Kâfir Batı, Müslümanların düşüncelerini istikrarsızlaştırmak için çok çaba sarf etmiş, Müslümanların zihinlerini çarpıtmak için bu uğurda habis planlar yapmış ve onları öldürerek, yerlerinden ederek ve aralarına fitne ve fesat sokarak yıllardır Müslümanlarla savaşmaya devam etmiştir.Komplonun büyüklüğüne rağmen ancak Allah Subhanehu ve Teala'ya hamd olsun hala ümmette hayır vardır ve Müslümanlar da dinleriyle güçlü olduklarını teyit etmiştir.Kâfir Batı, Müslümanları öldürmenin onları dinlerinden uzaklaştırmadığını, aksine onları daha da güçlendirdiğini fark edince, başka yol ve yöntemler ekleyerek Müslümanların güçlerinin kaynağı olan İslam akidesini hedef almış ve İslam’a yabancı fikirlerle zihinleri işgal ederek bir bozukluk oluşturmaya çalışmış ve bunun için de aşağıdaki yaklaşımı takip etmiştir:
Birincisi: Fikri işgal ile askeri işgal arasında yakın bir bağ olduğu ve her ikisinin de Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmayı hedeflediği bilinmektedir; Batı'nın Müslüman ülkeleri işgal etmesine, onları aşağılamasına ve servetlerinin yağmalamasına yardımcı olan şey fikri işgaldir; tıpkı Fransa Kralı IX. Louis'in esir düşüp Mansure'daki hapishanede kaldıktan sonra şöyle dediği gibi: “Eğer Müslümanları yenmek istiyorsanız, onlarla sadece silahla savaşmayın, çünkü silah savaşında onlara mağlup oldunuz, ancak onların güçlerinin kaynağı olan akideleriyle savaşın.”
Eski İngiliz Başbakanı olan Gladstone şöyle demiştir: “Avrupa, Arapları Kuran'ın otoritesinden mahrum etmedikçe kesinlikle hiçbir gayesini gerçekleştiremeyecektir. Bu kitabın sırrını onların arasından çıkarın, önünüzdeki tüm engeller yıkılacaktır.” Nitekim Müslümanların direğini yıkmak için büyük çaba sarf ettiler.Georgetown Üniversitesi'nde dilbilimci Dr. Süheyr Ahmed es-Sukri şöyle demiştir: “İngiliz ve Fransız sömürgeciler, dini eğitimi yok ederek, Arap ülkelerinde yabancı okulları yaygınlaştırarak ve Arap diliyle savaşarak Müslümanlarla savaşın okulda başlaması gerektiğine inanıyorlardı.” Bu vesileyle Kur’an’ı kendileri için anayasa olarak benimsemeyen zararlı devletçikler kurdular;Hizb-ut Tahrir’in Hilafet Devleti Anayasası Tasarısının 1. maddesinde şu şekilde belirtildiği gibi: “İslamî akide, devletin esasıdır. Öyle ki devletin yapısında, cihazında veya muhasebesinde yahut devlet ile ilgili herhangi bir şeyde, İslami akideyi esas kılmaktan başka bir şey var olamaz. İslami akide aynı zamanda anayasa ve şer’î kanunların da esasıdır. Öyle ki bunlardan herhangi biriyle ilgili herhangi bir şeyin İslami akideden fışkırması haricinde var olmasına izin verilmez.”
İkincisi: Kâfir Batı, Müslümanların kalplerine İslam’ın hükümleri hakkında şüphe tohumları ekti, bilakis İslam'ın en önemli hükümlerini, özellikle de yönetim ve ekonomi fikirlerini eğitim müfredatından sildi; böylece Müslümanlar kendi değerli fikirlerini terk ederek onların yerine Batı'nın batıl fikirlerini benimsesinler ki bu da Müslümanların Batı'nın sistemlerinin peşinden koşmalarına, onlara çağrıda bulunmalarına ve körü körüne onlara itaat etmelerine neden olsun.
Üçüncüsü: Müslüman ülkelerde askeri kontrolü yeniden tesis etmek ve ajanlar türetmek ki bu da şu iki şeyle gerçekleşebilir:
1- Doğrudan askeri işgal; ABD ve NATO’nun 2001’de Afganistan’ı işgali ve ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali, İslam beldelerinin yöneticilerinin tepkisini ortaya çıkarmış, böylece Batı için Müslümanların dağınık ve parçalanmış olduğu açığa çıkmış ve bu da Müslüman ülkelerde meydana gelen devrimlerin yönünün sapmasına yardımcı olmuştur.
2- Ülkelerin yöneticilerini, kendi iradelerinden ve itaatlerinden çıkmayan kendilerine bağımlı hale getirerek dolaylı işgal;bu, işgalci çıktıktan sonra oldu ancak nüfuzunu ve ajanlarını bıraktı.
Dördüncüsü: Eski ve yeni Batılı ülkelerin salyalarını akıtan ve bu da onların bu kaynakları sömürmek için çok çaba sarf etmelerine neden olduğu devasa servetlere sahip olan Müslüman ülkeler üzerindeki ekonomik kontrol.
Örneğin 24 Aralık 2024 tarihinde Port Sudan'da aynı anda üç Rus heyetinin hazır bulunması ki Almandra News şunları aktarmıştır: “Rusya’nın Olağanüstü ve Tam Yetkili Büyükelçisi Mr. Andrei Chernovol ile bir araya gelen Maliye Bakanı Dr. Cibril İbrahim, Sudan Hükümeti'nin ekonomik alanda stratejik işbirliği ilişkileri kurmaya hazır olduğunu vurguladı...Rus Büyükelçi ise, Rus Ticaret Odası'ndan üç iş heyetinin önümüzdeki dönemde Sudan'a yapacağı ziyarete ilişkin resmi düzenlemeleri ve enerji, limanlar ve elektrik alanlarında anlaşmalar imzalamak üzere Sudan devlet kurumlarıyla koordinasyonu açıkladı.Büyükelçi, Rus tarafının altyapı alanlarına yatırım yapma ilgisini vurgulayarak, Sudan’ın önceliklerinin hedeflenen alanların gelişim dengesini dikkate alan bir haritayı hazırlamak olduğunu söyledi.”
Daha sonra kâfir Batı, zulme ve Müslüman ülkelerdeki servetleri yağmalamaya dayalı ekonomik sistemini pekiştirmeye odaklandı; böylece bizi faize sürüklediler; öyle ki bütün bankalar faizle işlem yapar hale geldi, Müslümanları Allah ve Rasalü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile savaşa soktular ve Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hakkında uyarıda bulunduğu şu durumun içine düştük: يَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ يَأْكُلُونَ الرِّبَا، فَمَنْ لَمْ يَأْكُلْهُ أَصَابَهُ مِنْ غُبَارِهِ “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki fâiz yemeyen hiç kimse kalmayacak! Kişi doğrudan yemese bile ona tozundan bulaşacaktır.” Ya da onlardan birinin şöyle dediği gibi: “Bu habis faiz politikası, gerçek adı olan ekonomik çöküşü hızlandırmak yerine, ekonomik düzeltme politikası gibi daha hafif isimler altında ülkeyi ve insanları köleleştirmek ve onları tahakküm altına almaktır;ayrıca faizin adını değiştirdiler, onun yerine daha hafif bir isim koydular ve buna da “kâr payı” adını verdiler.”
Beşincisi: Müslümanları Kur’an’ı anlama konusundaki temel kaynaktan, yani Kur’an-ı Kerim’in dili olan Arapçadan uzaklaştırmak.Ömer Bin Hattab Radıyallahu Anh kötü söz atışması yapan bir topluluğun yanından geçerken onların kapılarını çaldı ve onlar da dediler ki, “Biz eğitimli kimseleriz.” Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Aksanınız bana, kötü söz atışmanızdan daha şiddetli geldi, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle derken işittim: رَحِمَ اللهُ امْرأً أَصْلَحَ مِنْ لِسَانِهِ“Dilini düzelten kişiye Allah merhamet etsin!”
Kur'an’ın dili Arapça olup sadece onunla anlaşılabilir;kim imanının istikamet üzere olmasını ve şeriatın hükümlerini ilim üzere anlamak isterse, onun dilini iyice öğrenmeli ve dinini de Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve Ashabının bizlere öğrettiği gibi ve Rıdvanullahi Aleyhim’in onun sünnetini takip ettikleri gibi anlamlıdır ki böylece kurtuluşa erenlerden olsunlar.
İslam sömürgeci bir din olmadığı gibi insanları kâfir Batı’nın ekonomik arzularının veya diğer sömürgeci hırslarının kölesi yapmaz; aksine İslam bir rahmet risaletidir.Bu yüzden İslami fetihler Müslümanların devleti Hilafetin üzerine vaciptir; bu da İslam’ı insanlara tebliğ etmek içindir. Bu nedenle fetihler, halkları sömürmek, sömürgeleştirmek ve ülkenin zenginliklerini emmek amacıyla olmamıştır. Aksine tek bir şey için olmuştur ki o da; bu ülke halklarına İslam davetini taşımak ve onları sıkıntı ve sefalet dolu bir hayattan kurtarmak içindir.
Müslümanların görevi, Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmaları ve bu konuda ihmalkâr davranmamalarıdır; yoksa hak, hak sahibinin aleyhine döner; her kim Kur'an'dan başka bir anayasa ve referans ararsa onun için sıkıntılı bir hayat olacaktır; çünkü izzet sadece İslam’dadır.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Zehra Davud - Sudan