- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Ümmetin Doğum Sancısının Son Anları!
Bugün ümmet, Amerika’nın başını çektiği sömürgecilerin üzerine üşüştüğü çağdaş tarihinin en kritik döneminden geçmektedir. Bu gerçeklik karşısında ümmetin, Avrupa’nın ilgisini çeken, belki de endişelendiren, dolayısıyla düşünürlerini ve deneyimli siyasetçilerini İslam ümmetinin durumunun ne anlama geldiğini araştırmaya ve öğrenmeye sevk eden bir durgunluk içinde olduğunu görüyoruz. Bu durgunluk, zahiri acının eşlik ettiği bir bekleyiş gibi görünse de, batını kaynayan bir kazandır. Ancak mesele, -milletlerin durumunda olduğu gibi-, dar görüşlülük ve yüzeysel düşünceyle karakterize olan, ümmetin doğasında var olan güç yönlerini ve düşmanlarının doğasında var olan zayıflık unsurlarını önemsemeden, bunun da ötesinde kainatın kanunlarını ve Allah’ın ümmetler arasındaki sünnetlerini önemsemeden materyalist hesapların içinde boğulan ümitsizliğe kapılmış veya endişe içerisinde olanlardan yoksun değildir.
Krizlerde ve sıkıntılı anlarda, diniyle izzetli olan ümmetin içinden çıkan gerçek liderlik pozisyonları ortaya çıkmaktadır; zira Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in:
- Kureyşlilerin, üzerindeki çemberi daralttıklarında amcasına şöyle cevap verdiğini görüyoruz: يَا عَمَّاهُ، وَاللهِ لَوْ وَضَعُوا الشَّمْسَ فِي يَمِينِي وَالْقَمَرَ فِي شِمَالِي عَلَى أَنْ أَتْرُكَ هَذَا الْأَمْرَ حَتَّى يُظْهِرَهُ اللهُ أَوْ أَهْلِكَ فِيهِ مَا تَرَكْتُهُ “Ey Amcam! Vallahi bu davayı terk etmek şartıyla sağ elime güneşi ve sol elime ayı koysalar da onu terk etmem. Ya Allah onu hâkim kılar ya da onun uğrunda helak olurum.” Dolayısıyla Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem burada, sebatı, sabrı, metaneti, hak üzerinde ısrarı, cesareti ve insanların hissedebileceği şekilde samimi olarak fedakarlığa hazır olmayı temsil etmektedir.
- Onu Bedir’de, ashabının nefislerine azim ve kararlılığı aşılayan, onlar için dua eden ve duada ısrar eden bir savaşçı olarak görüyoruz.
- Onun (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Tebük Savaşı'nda, Müslümanlara liderlik ettiğini ve Rumların Medine'yi işgal etmek için hazırlandıklarını işitmesinin ardından Şam'da Rumlarla savaşmak için Müslümanlarla birlikte çölleri geçtiğini, böylece Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bünyesinde, örnek alınması gereken bir örneklik ve liderlik modeli barındırdığını görüyoruz.
Onun, Ahzab Savaşı’nda yürekleri gırtlağa gelen ve şiddetli bir şekilde sarsılan ashabına güç verdiğini ve onlara şöyle diyerek zafer vaat ettiğini görüyoruz: لَنْ تَغْزُوَكُمْ قُرَيْشٌ بَعْدَ عَامِكُمْ هَذَا، وَلَكِنَّكُمْ تَغْزُونَهُمْ “Kureyş bu yıldan sonra size saldıramayacak fakat siz onlara saldıracaksınız.” Burada (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), insanların nefislerindeki güç unsurlarını kullanma, bunu onlara gösterme, onlara yenilgi ve nüksetmeyi önleme, düşmanlarının zayıflık unsurlarının farkına varmalarını sağlama ve onları bunları kullanmaya sevk etme yeteneğini temsil ediyor.
Bu, en iyi lider olan rol modelimiz ve örnekliğimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in siretine ilişkin sadece birkaç örnekliktir. Peki özellikle sıkıntı ve kriz anlarında onun izini takip etmek için bunlara geri dönecek miyiz?
Ümmet bugün gerçek bir liderlikten yoksundur ve bugün onun bir liderlik boşluğunun acısını çektiğini söylersek hak ve doğru olandan sapmış olmayız. Peki siz Müslümanlar topluluğu, yöneticilerinizin hayatlarını sömürgeci kafirlere ajanlık yaparak ve paralarınızı ve kapasitelerinizi kontrol ederek geçirdiklerini görmüyor musunuz? Onların (yöneticilerin), dilenmekten başka bir şey yapmadıklarını ve kâfirler için müminler aleyhine bir yol verdiklerini, aşağılık bir şekilde avazları çıktığı kadar bağırarak ilan etmekten hiç utanmadıklarını görmüyor musunuz?
Bugün şebbihaların, Batılı ülkelerden yeşil ışık aldıklarını ve mevcut hükümet tarafından affedildiklerini, bunun da onların zulümlerini, gaddarlıklarını ve küstah taleplerini arttırmaya sevk ettiğini görüyoruz! Tüm bunlar ise doğum sancısı aşamasında gerçekleşiyor.
Bugün yaşadığımız doğum sancısı aşaması, davet taşıyıcılarını veya Allah’ın şeriatını yeryüzünde ikame etme çağrısında bulunduğunu iddia eden herkesin sonlarının açığa çıkmasıyla birlikte gerçekleşiyor. Aynı zamanda işimizde mağlup olduğumuzu ve herkese baskı yapanın rejim olduğunu söyleyerek daha önce yaptıklarının arkasına saklanan herkesi de ifşa etmiştir. Bugün özgürlük arenaları arzu etmediğimiz bir şekilde geri dönmüş olsa da ancak bunlar, ihanetini ve Batı’ya olan ajanlığını gizleyen herkesi, arkasına saklandıkları görünür arzularını ve rejimle birlikte yapılan eylemleri ifşa etmiştir; ama bugün rejimin sona ermesiyle birlikte bu eylemleri reddediyorlar, onlara alanlar açılıyor ve böylece baskı olmadan içlerindeki tüm sırlarıyla ortaya çıkıyorlar. Kim İslam’ı uygulamak isterse, Allah’tan gelen bu zaferin sonuçları bakımından sırf Allah için olmadığı sürece çalışmaya devam ederek şerî hükme bağlı kalmalıdır. Sonra Allah, işi insanlara bırakacak ve er ya da geç ayet onların aleyhine dönecektir; ümmetin bilinçli olmasını ümit ediyoruz. Bugün ümmetin bilinçli fertlerinin yapması gereken, bize neye mal olursa olsun şeriatın bize emrettiği şeyler doğrusunda hareket etmeleridir; dolayısıyla bugün bizler, siyasi bilincimizle Rabbimiz Subhanehu'nun razı olduğu şeyler doğrultusunda ümmetin elinden tutmayı ve şerî hükme bağlı kaldığımız sürece aşamanın tüm yükünü taşımayı talep ediyoruz.
Bugünkü durum, kanın ve cerahatin boşalması ve pisliklerin ortaya çıkması bakımından gerçekten doğum sancısı aşamasını ifade ediyor; tüm bunlar, Allah'tan yakın olmasını istediğimiz doğum aşaması için bir temizliktir ve Allah’ın izniyle bu aşamanın halkından olmak için Allah’a sadık kalanlardan olacağız.
Bu nedenle olup bitenlerden incindiğimiz gibi eski rejimin sahaya geri dönmesi ve öldürdükten, katlettikten, tecavüz ettikten, küfrettikten ve insanlık dışı her şeyi uyguladıktan sonra hak etmedikleri bir affa uğramaları konusunda gördüklerimiz de bizi incitse bile bu af, sahiplerinin aleyhine geri dönecektir; çünkü yerinde olmayan bir af, suçtur.
Sivil toplum ve benzeri olarak adlandırılan laik yelpazelere gelince; bugün onlar gerçekte oldukları gibi görünüyorlar ama aslında onlar, kaldırılıp atılan bir eşya gibi bu ümmetin rahminden dökülen pisliklerden başka bir şey değillerdir. Allah bizlere, iç yapısı temiz olsun diye Nübüvvet Minhacı üzere temiz bir şerî doğum hazırlasın ki böylece bu tufanın önünde durmaya güç yetirebilelim.
Yaşananlar bizi incitiyor ancak bu bizi umutsuzluğa düşürmemeli ve Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün sünnetinde geçenlere göre çalışmak ve bunlara bağlı kalmak için bizi aydınlatan bir meşale olmalıdır.
Siyasi bilince sahip olanların özelliklerinden biri de, dümeni Allah’ın emrettiği gibi şerî hükümlerine bağlı kalarak idare etmeleri olup gözlerimiz de elinden tutmak ve pusulasını düzeltmek için ümmetin üzerinde olmalıdır; zira bu İslam ümmeti samimidir ancak üzerine uygulanan şey, vakıayı görmesi ve onu yasamanın kaynağı haline getirmesi bakımından düşüncesinin mekanizmasını yanlış bir hale getirmiştir. Bu yüzden bugün ümmet, bunları birbirine bağlama ya da analiz etme hatasına düşüyorlar. Çünkü ümmet doğru bir akideye sahip olsa da bunu uygulamıyor, yani her şeyin Allah’ın elinde olduğunu biliyor ama Batı’nın güçlerinden, filolarından, kuvvetlerinden ve adamlarından korktuğu gibi hainlerden ve fitne ve fasatçılarından da korkuyor. Bu yüzden kendisini yöneten kişinin, iddia ettikleri gibi yağ yakan ve devletin yüz suyunu koruyan pragmatik bir yüz olması gerektiğine kendini ikna ediyor. Böylece gerçekleri ve Allah’ın razı olmadığı kelimeleri ters yüz ederek sabretmelerini, çünkü geleceğin laiklikle yöneten bir devletin altında daha iyi olacağını söyleyerek, ülkeye isabet edecek olan refahtan bahsediyorlar. Oysa bu refah, Batı’nın bu ülkelere zelil, bağımlı ve rehine olarak yaşamaları karşılığında şart koştuğu bir refahtır. Bu nedenle Batı’nın, dalgaya binip Allah’ın bize bahşettiği zaferin düğüm noktalarını ele geçirmeyi başarmasının ardından, ümmetin nabzını tutarak derin devleti yavaş bir şekilde yeniden restore etmeye başladığını görüyoruz. Suriye’de cezaevleri aracılığıyla meydana gelen suçu büyüttüklerinde yaptıkları şey işte budur ki bu bizim inkar etmediğimiz bir gerçektir. Ancak medya bu konuda birçok şey üstlenmiştir ki bu, yönetimi hazırlamak için sahada olup bitenlere bakmamamız ve diğer bir görüşe saygı duyan bir devlet içinde yaşamayı kabul etmemiz için kasıtlı yapılmıştır; dolayısıyla bu, bu fikrin propagandasını yapanlar için büyük bir başarıdır.
Ne yazık ki bize, yeryüzünden Allah’ın hükmünü ikame etmemizin alemlerin Rabbi tarafından emredildiğini, bundan çekinmememiz gerektiğini, O’nun emrini uyguladığımızda Allah’ın bize yardım edeceğini, bu güçlerden korkmamamız gerektiğini ve Allah bize sadece Kendisinden korkmamızı emrettiğini unuttular.
Bugün kurdukları tuzak aleyhlerine dönecek ve önümüzdeki günlerde, yapılanların devrim hırsızlığı olduğunu, bu devrimden hiçbir şey elde edemediğimizi, rejimin başının ve meşhur kasaplarının kaybolmasına rağmen rejimin sütunlarının geri döneceğini anlayacaklardır; dolayısıyla rejim olduğu gibi kalmaya deva edecek ve bunu da aşağıdaki şekilde hazırlayacaklardır:
Birincisi: Propagandasını yaptıkları genel af yoluyla; zira önümüzdeki günlerde, Interpol'e verilen ve ülke içinde ve dışında aranan belirli listeler dışında ister muhalefetten ister rejimden olsun her iki taraftan da herkesin affedileceğine dair resmi bir açıklama yapılabilir.
İkincisi: Tüm yelpazeleri bir araya getiren bir ulusal diyalog konferansının başlaması ve bu diyaloğun salgılarıyla devletin kurumlarının yeniden tesis edilmesi ve yeni bir Suriye anayasasının hazırlanıp sunulması. Ancak şartlar, bu anayasanın yazıldığı şekliyle ortaya çıkmasına izin vermiyor; aksine Ulusal Diyalog Konferansı’ndan bu anayasanın maddelerini inceleyip onaylayacak bir komitenin oluşturulmasının önü açılacaktır; çünkü bu anayasanın en önemli maddelerinden biri İslam şeriatının yasamanın kaynağı olmamasıdır.
Üçüncüsü: Ulusal Diyalog Konferansı’nın salgıları, halk meclisinin yanı sıra tüm yerel meclisleri feshedecek, acil bir anayasa hazırlanacak ve yerel yönetimlerden başlayıp Temsilciler Meclisi’ne kadar uzanan bir seçim mekanizması oluşturulacak; bu da ülkedeki mezhepsel dağılımı belirleyecektir.
Dördüncüsü: Yerel ve parlamento seçimleri sonrasında ülkede cumhurbaşkanı adaylığına izin verilecek ve bu doğrultuda seçimler yapılacaktır.
Bu uygulamaların yapıldığı sırada tek bir söz dahi etmeden onları sahaya sahip olmaya hazırlayan başka şeyler de yapılmaktadır:
1- Öncelikle tüm gruplardan silahların toplanması, silah taşımanın yasaklanması veya onu bir süre hapis cezasına tabi tutulması şartıyla taşıması; böylece daha önce var olan askeri durumun sona ermesinin sağlanması.
2- Heyet Tahrir eş-Şam’dan en küçük gruba kadar tüm grupların feshedilmesi, kanun kapsamında resmi olmayan herhangi bir grup oluşturmanın yasaklanması ve ister parti, ister grup, isterse topluluk olsun, devletin izniyle resmi bir statü kazanmış olması.
3- Batı’nın Suriye’de ortaya çıkaracağı şeylerin uzun süre korunmasını garanti altına alacak şekilde güvenlik kontrolünü yeniden tesis edilmesi.
4- İslamcıların ruhani İslam durumuna geri dönmelerinin sağlanması ve diğer mezheplerin dini ritüelleri garanti altına alındığı gibi aynı şekilde Müslümanların dini ritüellerinin de garanti altına alınacak olması.
Daha birçok husus vardır; ancak bunların hepsi, tatmin edici bir alternatif olarak kabul edilen bazı yüzlerin değişmesiyle eski rejimin tamamen restore edilmesine, onların kararlarının uygulanmasına ve itaat edilmesine, Yahudi varlığının “haklarının” garanti altına alındığı gibi sınırlarının da garanti altına alınmasına, Amerika’nın bölgedeki çıkarlarının tam olarak güvence altına alınmasına, bölgedeki tüm ajanlara kollarını açmasına ve Suriye’yi onlar için bir yuva ve fabrika haline getirmesine, dinleri gasp edilen Suriye halkının refahının sağlanmasına katkıda bulunmaktadır.
Batı’nın kurduğu tuzak işte budur; ama bizler herkese, şerî hükümlere bağlı olduğumuzu ve dinimizden taviz vermemek için çalıştığımız gibi Kerim Rasulümüz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu kavlini gerçekleştirmek için çalıştığımızı söylüyoruz: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.”
Bu nedenle tüm güç ehlini ve tüm samimi ve bilinçli insanları Allah’ın hükmüne bağlı kalmaya çağırıyoruz; çünkü bizler, Allah’ın nurunun tamamlamasının eşiğindeyiz; böylece dünyada ve ahirette kaybedenlerden olmayacağımız gibi Allah’ın yerimize başka bir topluluk getireceği kimselerden de olmayacağız.
Bunun da ötesinde evet, Allah’ın kelimesini yüceltenlerden olmak, Allah’ın izniyle iktidar verilen kimselerden olmak, adalet sancağını dalgalandırmak ve İslami hayatı Allah’ın istediği şekilde yeniden başlatmak için çaba sarf edeceğiz.
Tek çözüm, Allah’ın izniyle kafirlerin hakimiyetini ortadan kaldırmak, nüfuzlarını kökünden kazımak ve Yahudi varlığını ümmetin kalbinden söküp atmak için çalışacak olan Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan ümmetin muhlis evlatlarıyla birlikte çalışmaktır; zira Halid, Ebu Ubeyde, Sa'd, Nureddin, Selahaddin, Kutuz ve Baybars gibi liderleri doğuran ümmet hala doğurmaya devam ediyor ve ne kadar karanlık ve sıkıntı olursa olsun, hala onların soyundan olan adamların arasında, ümmetin izzetini, onurunu ve yüceliğini geri getirecek kimseler vardır. Şüphesiz Allah Azze ve Celle, karanlığın rahminden yüzlerin parlayacağı, nefislerin mutlu olacağı bir şafak çıkaracak ve işte o zaman Müslümanlar Allah’ın yardımıyla sevinecektir.
وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَنْ يَكُونَ قَرِيباً
“Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dareyn Eş-Şanti