- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
İslami Ülkelerimizin Siyasi Gerçekliği Hakkında Bir Okuma!
Kendilerini siyasi lider olarak tanıtan ve bu sahte sembolizmi elde edenlerin çoğu, siyasi geçmişleri ve siyasi uygulamaları nedeniyle değil, yabancı iradeleri dayatarak ve onları getirenlerle yaptıkları iş birliğinin boyutuyla iktidara geldiler. Bu nedenle bugün, tüm İslam beldelerimizde egemenlik mefhumunun, onun uygulamasının ve buna yönelik talebin olmaması şaşırtıcı değildir. Bu yüzden ülkesinin egemen kararlarını başka bir ülkenin iradesine ipotek eden ve bu ülkenin çıkarlarını kendi ülkesinin çıkarlarından üstün tutan birisi, egemenliğin gerçek anlamını ve onun insanlar üzerindeki etkisini hissedemez. Bugün genel olarak ülkelerimize bakan birisi, onların durumlarının farklı olmadığını, aksine (egemenlik anlamında) çoğunun birbirine benzediğini görecektir; çünkü iktidar koltuğuna gelen kişi, egemenliğini ve onurunu bunları istediği gibi şekillendiren Birleşmiş Milletler koridorlarında bıraktığı için egemenliğinden, onurundan ve ülkesinin egemenliğinden vazgeçmek zorundadır. Bu nedenle devletin değil de, devletin dışındaki birinin egemenlik sahibiymiş gibi davranmasını görmeniz şaşırtıcı değildir.
Uluslararası sistem üzerindeki kibri ve egemenliği sayesinde dünyanın çoğu halkını yok eden Amerika, Batı’nın çıkarlarını gerçekleştirmeyi ve ülkedeki yabancı güçlerin varlığını meşrulaştırmak amacıyla çeşitli bahanelerle hileli anlaşmalara bağlamak yoluyla ülkenin evlatları üzerindeki kontrolü devam ettirmeyi alışkanlık haline getiren yönetici sınıfın varlığı aracılığıyla Irak’ı parçalamayı ve onun sosyal dokusunu yok etmeyi başardı; yani Amerika, şu ana kadar Irak’ta istediğini tesis edebildi ve Irak’ı bölgedeki stratejik hedeflerini gerçekleştirmek için bir geçit haline getirmeyi başardı.
Amerika'nın, kendi istihbarat servisleri tarafından türetilen uyduruk bahanelerle, uluslararası bir karar olmaksızın Irak’ı nasıl işgal ettiğini ve sözde uluslararası hukuku nasıl sırtının arkasına attığını ve yalan ve halkları aldatmanın Amerika’nın bir alışkanlığı olduğunu tüm dünya biliyor. Dolayısıyla Amerika bu yalanını, şeytani planlarında kendisine yardım eden hain tiranların desteğiyle bölge halklarına aktarmaya devam etmekte ve Batı, bunların müdahaleyi haklı çıkarmak için uydurulmuş iftiralar olduğunu bilmektedir.
Amerika’nın Irak’ı işgal ve istila etmesinin nedeni, iddia ettikleri gibi kitle imha silahlarına sahip olması ya da bu yalanın propagandasını yaptığı gibi diktatör bir rejime sahip olması değildir; aksine nedeni, yukarıda da belirtildiği gibi, en önemlisi bölgenin şeklini ABD’nin çıkarları doğrultusunda değiştirmek olan birçok hedeften biridir. Nitekim bu işgal, Irak’ın kabiliyetlerini yok etmiş, onu birbirini izleyen krizlerle dolu boş çemberler içinde dönüp duran bir ülkeye dönüştürmüş ve şu ana kadar bir çıkış yolu bulamamıştır; bakın işte o, bir krizden çıkıp başka bir krizin içine düşmektedir.
Belki de Irak'ı işgal etmesi, çıkarlarının gerektirdiği şekilde bölgedeki birçok değişikliklerle kendisine bir kapı aralamış olabilir; bugün mevcut uluslararası değişim atmosferinde meydana gelen işte budur. Burada aklımıza şu soru gelmektedir: Amerika şeytani planlarında başarılı oldu mu? Cevap şudur: İster küresel ya da bölgesel ülkeler arasında olsun, isterse Amerika ve diğerlerinin gri bir kışa dönüştürdüğü Arap Baharından etkilenen Arap bölgesi ülkeleri arasında olsun, mevcut durumun ve çıkarların iç içe girmesinin gölgesinde bu soruya cevap vermek için henüz erken olabilir.
Kaçınılmaz gerçek, Irak’ı işgal eden Amerika’nın, Iraklıların direnişi sayesinde çok büyük maddi kayıplara maruz kaldığıdır; şimdi geri dönüp soruyoruz: Amerika bu stratejisinde başarılı oldu mu? Cevap şudur: Önemli ülkeleri tahrip etmeyi başarmış olabilir ve Yahudiler ile Araplar arasındaki çatışmada da başarılı olmuş olabilir; ancak bir gün olsun suçlu sömürgeci, uzun zamandır beklenen ihtişamına yeniden kavuşmak için başlarına musallat edilen yöneticilerini bir çekirdek gibi çitleyip kaldırıp atmak için ayağa kalkacak olan Müslüman halkların bilincini değiştirememiştir. Bu mesele, onurlu bir yaşamı ve her türlü yabancı güçten arınmış bir ülkeyi hayal eden herkesin talebi, dinini ve ümmetini kıskanan her Müslümanın hayali olarak kalmaya devam etsin diye izzetli ve onurlu bir yaşamı arzulayan tüm Müslümanlara ve her ne olursa olsun hiçbir uluslararası güç karşısında onurlarının aşağılanmasına izin vermeyen akidelerine bağlılıklarının boyutuna terk edilmiştir.
Allah’tan başarı dileyerek işgalciyle gelen herkese diyoruz ki; Amerika sadece kendi çıkarlarını önemsemektedir. Suriye'deki Kürtlerin (SDG) başına gelen ve gelmekte olan şey, onları geri çekip terk etmek ve Türkiye ile Yahudiler arasında kaderleriyle baş başa bırakmaktır. Bu nedenle diyorum ki: Ey Müslümanlar! Amerikalıların sizin çıkarlarınız için ya da (İran'ın) milislerini veya bölgesel nüfuzunu ortadan kaldırmak için orada olduğu yalanına aldanmayın. Çünkü Amerika, diğer sömürgeci ülkeler gibi sadece kendi çıkarlarının peşinde olup müdahale ettiği bir ülkenin halkını koruyup sağlığına geri kavuşmasını istemez; dolayısıyla bunların hepsi gerçekliği olmayan iftiralardır.
Bu Irak, kendi çıkarlarını korumak için ülkeyi parçalayan ve yağmalayan bir iktidar cuntası yaratmayı başarmıştır; bu cunta, güçlerinin varlığını meşrulaştırmak ve sayısını arttırmak için şeytani anlaşmalar ve çürük bahanelerle sömürgeciye bağlanmaktadır. Dolayısıyla cunta, Tahran’ın desteklediği Irak’taki Halk Seferberlik Güçleri'nin genişlemesini, ülkenin bileşenlerinin milislerin tehdidinden korunması talebine bir dönüş olarak değerlendiriyor ki böylece bölgede Sünnilerin güvence altına alınmasını talep etme yönünde yaygın bir istek oluşabilsin. Dolayısıyla Kürtleri güvence altına alıp onlar için bir dayanak noktası oluşturduktan sonra bu sahnenin ortasında Amerikan yönetimi, Irak’taki askeri varlığını ümmeti parçalama planı yaptığı bir alan olarak kullanarak oyun alanının ortasında kalmaya devam edecektir.
Dolayısıyla Amerikan varlığı, güçlerinin Irak içinde kalması için Irak’ın onayladığı ifadesini açıkça belirten anlaşmalara bağlı kalmaya devam edecektir; bu argüman, Washington tarafından, ülkeye girmek ve oradan çıkmamak için şartlarını manipüle etmek için kullanılmaktadır.
Ey dünyanın doğusu ve batısındaki mustazaf Müslümanlar; acısını çektiğiniz zulüm, baskı ve mahrumiyet, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Allah Subhanehu katından getirdiği İslami sistemimizi dışlamamızın ve Batı'nın yasa ve kanunlarına boyun eğmemizin doğal bir sonucudur; ömrüme yemin olsun ki bu, daha az olanı daha hayırlı olanla değiştirenlerin doğal bir sonucudur. İnsanlığın tanıdığı, adaletine şahit olduğu, himayesinde yaşadığı ve hakları koruduğu İslami sistemimiz, kafirlere gözdağı verip onları korkutup endişelendirmektedir; zira Müslüman, bu sistemin gölgesinde izzetli, onurlu ve güvenli bir şekilde yaşıyordu.
Bu nedenle bizim üzerimize düşen, tüm İslam beldelerinde herhangi bir müdahaleyi veya yabancı güçlerin varlığını reddetmemiz, Celle Celâluhu’nun bizim için razı olduğu Allah’ın şeriatının hakim olması dışında hiçbir şeye razı olmamamız ve Allah’tan başkasından korkmadığımızı, Allah’tan başka ilah olmadığını ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğunu ve dünya ve ahiretin kazanmamız için kulluğun, söz ve eylemle hiçbir ortağı olmayan sadece Allah için olduğunu yüksek bir sesle ilan etmemizdir. İşte o zaman Allahu Teala bize olan vaadini yerine getirecektir: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Munis Hamid – Irak