- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
![“Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 3]](/tr/media/k2/items/cache/89b4e2c6c78ae7f72b80d9cfaca5ce56_M.jpg)
بسم الله الرحمن الرحيم
إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا
“Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 3]
Müslümanların dünyanın dört bir tarafında yaşadıkları trajik gerçekler, zorluk ve sefalet dolu hayat ve bunlardan bazılarının da çok büyük, çok şiddetli, çok kanlı olduğu hiç kimse için bir sır değildir; tıpkı örneğin sömürgecilerin çıkarlarına hizmet etmek için halkı arasında bir savaşın sürdüğü Sudan'da olduğu gibi ve ABD'nin desteği ve Müslüman ülkelerin başındaki yöneticilerin yüzüstü bırakması ve komplosu sayesinde Yahudi varlığının Gazze'ye yönelik açtığı vahşi imha savaşının olduğu mübarek toprak Filistin'in durumunda olduğu gibi ki bu savaş, insanları, ağaçları ve taşları etkilemiş ve Batı Şeria'da, özellikle de Batı Şeria'nın kuzey kesiminde Yahudiler tarafından işlenen saldırganlık ve suçlar Gazze'deki suçlarını taklit etmiştir. Yine milletlerin (dünyanın dört bir tarafındaki) Müslümanların üzerine üşüştükleri ve servetlerini ve kaynaklarını yağmalamak, birlik olmalarını ve izzetlerini yeniden elde etmelerini engellemek için onlara tuzak ve komplo kurdukları da bir sır değildir; nitekim bu trajik durum ve koşulların ışığında bazı Müslümanlar, kendilerini umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde buldular ve durumların değişeceğine ve Allah'ın onlara yardım edeceğine dair umutlarını kaybettiler; öte yandan diğerleri de gaybi kaderciliğe bağlı kalıp iman ettiler ve bu nedenle de Allah'ın değişim konusundaki sünneti gerçekleşecek diye hiçbir işe karışmadan üzerlerine Allah'ın yardımının inmesini beklediler.
Özellikle Yahudilerin Gazze'ye yönelik vahşi savaşının ardından umutsuzluğa ve hayal kırıklığına kapılanlar, işleri maddi hesaplar açısından ölçtüler; bu yüzden meseleye, Yahudilere ölümcül silahlar sağlayan, Amerika'nın başını çektiği Batılı ülkelerin sahip olduğu askeri yetenekler ve teknolojik gelişmeler açısından baktılar ve onun Müslüman ülkelerde gezip dolaştığını ve elinin bu ülkelere uzandığını gördüler. Bu nedenle de Amerika ve onun üvey evladı Yahudi varlığının yenilmez olduğunu düşündüler ve onların lisanı halleri onlar (Amerika ve Yahudi varlığı) hakkında Tatarlar hakkında söylenenleri söylüyordu: “Eğer size Tatarların yenildiği söylenirse, onlara inanmayın.” Dolayısıyla onlar, Allah Subhanehu'nun gücünün ve kudretinin, tüm tiranların ve zorbaların gücünden daha üstün olduğunu, bizim zor ya da imkansız olarak gördüğümüz şeylerin Allah katında çok kolay olduğunu, Allah mümin kullarına yardımını indirdiğinde bunu, onların sayısına, donanımına veya maddi gücüne bakmaksızın indirdiğini, kafirlerin sayı ve teçhizatına mukabil Müslümanların belirleyici savaşlarda ne kadar sayı ve teçhizata sahip olduklarını ancak Allah'ın onlara yardım ettiğini görmek için Müslümanların tarihine bakmaları gerektiğini gözden kaçırdılar. Zira Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإذْنِ اللهِ واللهُ مَعَ الصَّابِرِينَ“Nice az sayıda toluluk Allah'ın izniyle çok sayıdaki topluluğa galip gelmiştir.” [Bakara 249] Dolayısıyla onların düşmanları ne kadar güçlü olursa olsun, Allah'ın gücü karşısında bir hiçtirler demektir. Zira Allah, kulları üzerinde her şeye gücü yeten ve her şeye galip gelendir. Dolayısıyla eğer Allah Subhanehu ve Teala yardımına izin verirse onu geri çevirecek hiç kimse yoktur ve eğer izin vermezse, ondan sonra kim yardım edebilir ki?إِنْ يَنْصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ وَإِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذِي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهِ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ “Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” [Al-i İmran 160] Bu yüzden Müslüman'ın akidesinin, düşmanın çokluğu ve teçhizatından duyulan korkuyla karışması doğru olmadığı gibi sayı ve teçhizatın çokluğu nedeniyle de herhangi bir kibirle karışması da doğru değildir; çünkü Allah bize yardıma izin vermezse sayımız ve teçhizatımız bizim zaferimizin garantisi değildir ki Huneyn Savaşı bizim için bir öğüt ve ibrettir.وَيَوْمَ حُنَيْنٍ إِذْ أَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنكُمْ شَيْئاً وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُم مُّدْبِرِينَ “Huneyn savaşında size yardım etmişti. Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezimete uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri dönmüştünüz.” [Tevbe 25] Dolayısıyla düşmanımızın sayısı ve teçhizatı ne kadar güçlü ve ne kadar kibirli olurlarsa olsunlar, bizimle Allah'ın yardımı arasına giremeyecektir.
Her Müslümanın akidesinin özü, ona yeis ve ümitsizliğin haram olmasıdır. إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِن رَّوْحِ اللهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ “Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.” [Yusuf 87] Bu yüzden İslam ümmeti hakkında ümitsizliğe kapılmak ve onda hayır olduğuna karşı çıkmak doğru değildir. Bu ise Gazze halkını ve diğer savunmasız Müslümanları destekleme konusundaki sessizliklerini ve yüzüstü bırakmalarını haklı çıkardığımız anlamına gelmiyor; aksine onları, özellikle de kardeşlerini desteklemeye muktedir olan güç sahiplerini, bu sessizliğin ve yüzüstü bırakmanın her iki dünyadaki sonuçları konusunda uyarıyoruz. Ancak bu, ümmetin evlatlarından umudumuzu kesmediğimiz ve onlardaki hayrı yok saymadığımız anlamına gelmektedir; zira İslam ümmeti kurtarıcı kahramanlar ve fatihler üretmekten yoksun olmamıştır ve olmayacaktır da. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِذَا قَالَ الرَّجُلُ هَلَكَ النَّاسُ فَهُوَ أَهْلَكُهُمْ “Bir adam, artık insanlar helak oldu derse, kendisi o insanların daha fazla helak olanıdır.” Yani daha şiddetli bir şekilde helak olan anlamına gelmektedir; zira “أَهْلَكُهُمْ” şeklinde “الكاف” harfinin fetha olarak rivayet edilmesi, gerçekte helak etmeleri değil, kendilerinin helak olmaları anlamına gelmektedir.
Allah'ın kullarına kaçınılmaz olarak yardım edeceğine, Allah Subhanehu'nun vaadinin ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bize olan müjdesine iman edenlere gelince; hiçbir şey yapmadan Allah'ın vaadini yerine getirmesini ve Peygamberi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesini gerçekleştirmesini bekliyorlar. Onlara diyoruz ki; Allah'ın müminlere yönelik yardımı, değişmeyen sabit bir hak kıldığı doğrudur; zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَكَانَ حَقّاً عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ “Müminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.” [Rum 47] Ancak Subhanehu bize, daveti taşımamızı ve bu vakıayı değiştirmek için çalışmamızı emretmiştir: وَقُلِ اعْمَلُواْ فَسَيَرَى اللهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ “De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasulü de müminler de görecektir.” [Tevbe 105] Dolayısıyla bize, beklememizi ya da sadece dua etmemizi emretmemiştir. Yine onlara diyoruz ki; şüphesiz Allah'ın sünneti değişmeyecektir ama onun sünneti, bizler oturduğumuz halde bizim için Hilafet kurması ve düşmanımızla savaşması için gökten melekler indirmesini gerektirmemektedir; bilakis Allah Subhanehu meleklerini, Bedir Savaşı'nda indirdiği gibi müminlere yardım ve desteğinin müjdesi olarak indirecektir: إذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُمْ بِأَلْفٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُرْدِفِينَ “Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.” [Enfal 9] Kur'an-ı Kerim'in bize anlattığı peygamberlerin kıssalarına baktığımızda لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِى الْأَلْبَابِ “Andolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır.” [Yusuf 111] Allah'ın sünnetinin, çağlar boyunca hem peygamberlerin hem de onlarında dışındaki davet taşıyıcılarının üzerinde gerçekleştiğini görürüz. Nitekim Kur'an bize, peygamberlerin ve elçilerin hakka davet ederken kavimleriyle birlikte neler çektiklerini, bu yolda ne kadar büyük çabalar sarf ettiklerini, insanları davet etmek ve fasit gerçekliği değiştirmek için kaç yıllar geçirdiklerini ve sonunda Allah'ın hem onlara hem de onlarla birlikte iman eden gruba yardım ettiğini anlatmaktadır. Bu yüzden bizim, Allah'ın müminlere yönelik yardımının, onların imanlarına ve güzel bir şekilde itaat edip amel etmelerine bağlı olduğunu anlamamız gerekmektedir ki böylece Allah'ın yardımını hak etsinler. Bunu da Allahu Teala’nın şu kavli tasdik etmektedir: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed 7] Dolayısıyla eğer biz Allah'a yardım edersek, O da bize yardım edecektir; bizim Allah'a olan yardımımız ise, O'nun şeriatına bağlı kalmak ve dinin üstün gelip ikame edilmesine yol açan şerî hükümlere uymak şeklinde olmalıdır. Allah Subhanehu'nun fazlı sayesinde ümmetin içinde, bu hükümlere uyan ve Allah Subhanehu'nun vaadi ve Nebi'si Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kurulması yönelik müjdesiyle sevinerek fasit gerçekliği değiştirmek ve Hilafet Devleti'ni kurmak için bir kitle içinde çalışarak gecesini gündüzüne katanlar vardır.
Sonuç olarak imtihan ve sınav, habis olanı temiz olandan ayırmak için Allah'ın yaratmak konusundaki sünnetlerinden biri olup musibetin şiddetlenmesi ve sebeplerin kesintiye uğraması da Allah'ın izniyle kurtuluşun yakın olduğunun habercisidir.حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُواْ جَاءهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَاء وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ“Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.” [Yusuf 110] Allah her şey için bir ölçü koymuştur ve O, bunun için ne ileriye alınan ne de geciken bir zaman ve tarih belirlemiştir ve Allah, belirlemiş olduğu zamanda da mümin kullarına yardımını indirecektir. وَمَن يَتَوَكَّلْ عَلَى اللهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً “Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 2-3] Dolayısıyla Allah'ın zalimleri yakalayıp onları helak ettiğine, mümin kullarına yardım ettiğine, İslam'ın ve Müslümanların yükselmesi ve iktidarı için Allah Subhanehu'nun vaadine ve Nebi'si Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müjdesine dair kıssalar, kalplerimize huzur ve sükûnet vermelidir. Zira Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللَّهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ أَوْ قَالَ إِنَّ رَبِّي زَوَى لِي الْأَرْضَ فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا وَإِنَّ مُلْكَ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا “Allah yeryüzünü benim için dürdü. Ben de böylece yeryüzünün doğu ve batı her tarafını gördüm. Ümmetimin hükümranlığı benim için dürülen yerlerine kadar ulaşacaktır.” Allah Subhanehu'dan, İslam'ın ve Müslümanların izzetine ve Allah'ın izniyle er ya da geç İslam Devleti'ne şahit olanlardan olmayı niyaz ediyoruz.
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Beraa Mûnasıra