- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
İslamlaştırılmış Seküler Çağın Küfrü
İslam’ın Modern Bir Okuması Değil, Onun Nâsslarına Yönelik Laik Bir Anlayıştır
Sömürgeci kâfir Batı, Müslümanların çocukları kendi kültürel istilasının uysal ve esnek bir aracı olsunlar diye fikrî meseleye hırs gösterdiği gibi seküler felsefesi ve kültürüne dayalı olarak tasarladığı ve geliştirdiği eğitim müfredatı aracılığıyla da İslam'ı fikrimizden, düşüncemizden, meselelerimizden ve hayatımızdan dışlamaya da hırs göstermektedir ki bu, İslam'ımız konusunda sapmamıza, dalalete düşmemize ve ateist olmamıza yol açan çağımızın laneti olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Ayrıca Batı kültürünü, İslam'ımızla çelişen ve imanımızı dinamitleyen kafir seküler kültür olarak düşünmeksizin onun tüm bilgi üretimlerine tam olarak cevap vermek için Batı kültürüne ait konuları ele alırken fikri sığlığa ve kültürel kırılganlığa da hırs göstermiştir. Dahası (sömürgeci kâfir Batı) bize, kendi seküler kültürünü bilişsel aksiyomlar ve fikri kesin hakikatler olarak aşılamaya da aşırı hırs gösterdiği gibi Batı, kültürünün seküler-laik yüzünü kasıtlı olarak gizlediği gibi ortamının, koşullarının, insanının ve kafirliğinin hakikatinin özelliğini de gizlemiş, bunları tarafsız insani bilgi üretimleri olarak ihraç edip sunmuş, hatta bunları bizim için, bakış açısından ve küfründen etkilenmeyen genel ve evrensel maddi bilimler gibi formüle etmiştir ki bu, Allah'a yemin olsun büyük bir tuzak ve ölümcül zehirli bir aldatmacadır!
Bilişsel bir üretim olarak kültür, bir ümmetin varlığını ve şahsiyetini inşa eden bir malzemedir; yine kültür, şeylerin kendisine göre ölçüldüğü kültürel ölçüleri ve kaideleri uygulamak için insan zihnini, şeyleri ve olayları anlamak için inşa eden bir malzemedir. Dolayısıyla bu kültür, hadaratın maddesi olup buna dayalı olarak hedefler, gayeler, idealler ve değerler belirlendiği gibi yaşam biçimi de belirlenir. Yani kültür, hayata bakış açısının ve toplumun çimentosunun malzemesi olduğu gibi toplumun standartlarının, hükümlerinin, çözümlerinin, sistemlerinin ve hayatının da bir malzemesidir.
Batılı kâfirin, Müslüman ülkelerdeki kültürel meseleyi, parçalarından hiçbir kısmını kaçırmamak için eğitim müfredatı aracılığıyla kontrol altına almasına gelince; “Sömürgeci, eğitim ve kültür müfredatını sabit bir felsefe temelinde koymuştur ki bu onun hayata bakış açısıdır; onun hayata bakış açısı ise, maddeyi ruhtan ayırmak, dini (özellikle İslam'ı) devletten ayırmak, sadece kendi şahsiyetini kültürümüzün kendisinden çıkarıldığı bir temel yapmak ve hadaratını, mefhumlarını, ülkesinin bileşenlerini, tarihini ve çevresini kendisiyle zihinlerimizi doldurduğumuz şeylerin asıl kaynağı yapmaktır...” Nitekim küfür ve sömürgecilik fikirlerinin pekişmesinde en büyük bir etkiye sahip olan bu seküler Batı kültürü, kendi akidesini taşıyan ve kendi inandığı şeylere inanan nesiller yaratmayı başaramamış olsa bile, en azından fikri bir kaidesi ve düşünce metodu olmayan cahil ve zihni karışık nesiller yaratmıştır. Dolayısıyla bu nesiller, (laik Batı'nın) kültürünü ekmesi ve istediği istikamete yönlendirmesi için verimli topraklar olmaya devam edecektir; her ne kadar bu nesiller onun gayesini idrak ettikten sonra onun pençesinden kurtulmak isteseler bile, her seferinde tekrar kendi pençesine düşmesi ve sömürgeci kafesine hapsolması için bir mücadele yolu çizmiş ve her seferinde tuzağına düşürmek için yeni üsluplar icat etmiştir.
Eğer bu laik kaideler ve ölçüler, hayatımızı, hayatın sorunlarını, vakıalarını ve olaylarını kıyasladığımız ölçütler olursa, o zaman bu laik ölçülerin ve kaidelerin oluşturduğu zihniyetlerin de sadece bu sömürgeci kâfirin istediğine göre düşünmesi, zihniyetlerin Batı taklitçiliğiyle doymuş olması, İslam'ın düşünce ve meşguliyet dairesinden çıkması ve Batının bizim çizdiği sınırlar, kanunlar, kültür, siyaset, hayat sistemleri, hadarat ve benzerleri açısından Batı'nın etkisini takip etmeye dalmış olması da kaçınılmaz olacaktır; hatta bu tür zihniyetler, Batı tarafından aramızda kurulan sömürgeci durumların, politikaların ve projelerin hizmetkârları haline gelmiştir. Bundan daha kötüsü ise sömürgeci kafirin, Müslümanların çocuklarına kendi kültürel ölçülerini ve kaidelerini, seküler kültürünün bir parçası olarak değil, aksine bilimsel ölçüler ve kaideler ve evrensel genel bilimsel gerçekler olarak kabul edilen ve üzerinde düşünülmesi ve kafa yorulması kabul edilmeyecek bir şekilde aşılamaya yönelik kasıtlı mugalatası olmuştur. Böylece onun kültürel bilgileri, artık hayatımızın işlerinde hüküm vermesi kabul edilen konular olarak alınır hale gelecektir!
Böylece kültürel olarak köleleştirilenlerin çoğunun, özellikle de seküler Batı kültürü makinesi tarafından kültürel olarak yoğun bir şekilde istila edilmiş, öğütülmüş ve ezilmiş olan bu fikirlerin sahibi aydınlar grubunun, Batı kültürünün konularını, maddi bilimlerin (matematik, fizik, mühendislik...) kapılarından bir kapı olarak ele aldıklarını, dolayısıyla bunlarla aptalca bir tarafsızlıkla muamele ettiklerini, dahası bunlara yeni bir anlayış ve kültürün ve sorunlarının çağdaş modern bilimsel bir okuması karakteri kazandırdıklarını görürsünüz. Dolayısıyla bu fikrî sığlık ve kültürel kırılganlık, seküler Batı kültürünü, çevresini, koşullarını, insanlarını, zamanını ve mekânını ve bunun yanı sıra varlığının, inşasının, ölçülerinin ve kaidelerinin doğuşunu ve kendi laik bilişsel üretiminin sebebi olan seküler köklerini inşa eden özel bir kültür olarak anlamayı imkansız kılmaktadır. Böylesi bilişsel (epistemolojik) bir çıkmazla birlikte zihinler, fikrî açmazlarının hakikatini, argümanlarının yanlışlığını, felsefi temellerini, kültürel vizyonlarını ve tüm bunların da ötesinde seküler küfrünün yanlışlığını idrak etmeye karşı sıkı bir şekilde kapatılmıştır.
Batılı seküler kültürün bilim olarak adlandırdığı şey, seküler bir kültürel bilgi üretimidir, yani kültürel sorunlara ve meselelere yönelik seküler bir bakıştır. Kültürel meseleleri modern bilimsel bir okuma olarak görmenin yüzeyselliğine gelince; fikrî olarak sığ ve kültürel olarak kırılgan olanların anlayışlarını yanlış yönlendirmekten başka hiçbir bilişsel değeri yoktur. Zira bu, kültürel meselelere ve sorunlara yönelik seküler bir okuma olup bunu modernlik ve çağdaşlık olarak nitelemek, kültürel istilayı geçirip kolaylaştırmak için bir aldatmacadan başka bir şey değildir; çünkü yeni ve eski olarak, fikrî ve kültürel meselede bir geçerlilik ya da geçersizlik standardı olmadığı gibi araştırmanın konusu da sadece kültürün sekülerleşmesinden başka bir şey değildir.
Örneğin Batı seküler kültürünün bölümlerinden biri de sosyoloji (toplum bilim) olarak adlandırılmaktadır; bu ise topluma ve sorunlarına yönelik modern bilimsel bir okuma değil, aksine sadece topluma ve sorunlarına yönelik laik kültürel bir okuma ve vizyon olup bu seküler kültürel çalışmayı modern veya çağdaş olarak etiketlemenin bilişsel bir değeri yoktur. Zira mesele, bunun ne zaman gerçekleştiği değil, onun seküler felsefesidir. Aynı şekilde psikoloji denen şey, insan nefsinin ve onun sorunlarının bilimsel, modern, çağdaş bir okuması değil, bilakis insanın nefsine ve onun sorunlarına yönelik laik kültürel bir okuma ve vizyondur. Yine eğitim bilimleri olarak adlandırılan şey, insan davranışını değerlendirmenin modern ve çağdaş bilimsel bir okuması değil, aksine eğitimin ve bireysel davranışın seküler ve kültürel bir okuması ve vizyonudur. Ayrıca tarih bilimi ve dalları olarak adlandırılan şey, tarihin modern ve çağdaş bilimsel bir okuması değil, aksine tarihin ve insanlığın geçmişinin seküler ve kültürel bir okuması ve vizyonudur. Bunun yanı sıra lisaniyetler veya dil bilimi olarak adlandırılan şey, dilin modern ve çağdaş bilimsel bir okuması değil, aksine dilin ve insan konuşmasının kelime, terminoloji ve anlam açısından seküler bir kültürel okumasıdır.
Tüm Batılı laik kültürel üretim, bilişsel olarak kültürel meseleleri ve sorunları seküler standartlara ve kaidelere boyun eğdirerek kendi seküler vizyonunu üretmektedir ki bu da tüm kültürel sorunların kapsamlı bir şekilde sekülerleştirilmesi demektir. Zira laiklik hayata bakış açısı olup dinin hayattan ayrılması olan felsefi kökü, kendi laik bilgi ve kültürünün inşasında ve üretilmesinde dayandığı temel fikri kaidesidir.
Dolayısıyla kültür, kendi kaideleri ve standartlarına yönelik felsefi kökünün ve fikri akidesinin bir kızı ve dalıdır. Kültür son derece özel bir şeydir; çünkü kültür, en özel bir nitelik olan hayata bakış açısından kaynaklanmakta olup başka bir kültürün üzerine yönelik her bir izdüşüm, bilişsel bir hataya ve günaha düşmektir. Zira her kültürün kendi bilişsel kökleri ve yalnızca kendisiyle anlaşılabilecek özel kaideleri ve standartları vardır ve başka bir kültürün kaidelerinin ve standartlarının kullanılması kültürel bir çarpıtma ve deformasyon hükmünde olup bilişsel bir kusur ve kültürel bir günah olarak sınıflandırılır ve çarpıtma ve deformasyon kategorisi dışında bilişsel ve kültürel olarak hiçbir değeri yoktur. İslam kültürünü inceleyip anlamak için Batılı seküler kültürün araçlarını, kaidelerini ve standartlarını kullanmak, İslam kültürünü sekülerleştirme, deforme etme ve çarpıtma yönteminden başka bir şey değildir ve ironik olan ise, bunun yüzeysel olarak sunulması ve yüzeysel olanlar tarafından da modern ve çağdaş bilimsel bir okuma ve İslam kültürünün yenilikçi yeni bir anlayışı olarak propagandasının yapılmasıdır ki bu, Allah'a yemin olsun fikrî sığlığın ve kültürel kırılganlığın zirvesidir!
Bu kültürel düşüş, deformasyon ve çarpıtma, sömürge hangarlarının, onların çöküş dönemlerinin ve sözde aydınlarının bir karakteridir. Örneğin onlardan birinin, Batılı seküler kültürün kusmuğundan biraz içtikten sonra, dinleyicileri baştan çıkarmak için dilsel olarak bilgiçlik tasladığını, ardından size akidevi büyük günahlar ve fikri felaketler getirdiğini ve tüm bu konularda aptal olan bu kişinin, ilklerinin aciz kaldığı, hatta hata yaptığı konuda içtihat ettiğini iddia ettiğini görürsünüz; trajedi olan şudur ki, kültürel yabancılaşması ve kültürel yenilgisi içinde söylediği saçmalıkların, dinleyicilerinin dininden önce kendi dinini ve imanını dinamitleyen seküler bir kusmuk olduğunu idrak etmemesidir.
Nitekim fikri kıtlığımızın, kültürel kuraklığımızın ve hadari gerilememizin yaşandığı günlerde karşımıza, bizim dilimizi konuşan ve yüce İslam'ımıza aykırı davranan oryantalist kafirler gibi aptallaşmış bir nesil çıktığı gibi görmesi ve basireti kör olmuş Taha Hüseyin gibi habis bir bitki olan yeni mürtetlerin nesli çıkmıştır. Onların tek derdi İslam, onun düşüncesi ve kültürü, müfessirleri, muhaddisleri ve fakihleri hakkında imada bulunup kötülemektir; onların kötülüklerinin dibi Şahrur olup bugün onun civcivlerinden biri de, fikri sığlığı içinde dilbilimlerinin farkına varamayan ama incelendiğinde, Batılı seküler kültürün bir kolu ve 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan dil felsefesinin kapısı olan, dilbilimde yapısalcı okulun babası mesabesinde olan ve dilbilimlerinin kurucusu sayılan De Saussure gibi kurucu laik birinin zihniyetiyle dokunmuş olan Yusuf Ebu Awad'dır; zira De Saussure’nın fikri, kilise hegemonyası ve kültürel teoloji çağları boyunca boyanmış ve damgalanmış olan kelime ve terimleri dini çağrışımlarından arındırmak yoluyla dili sekülerleştirmeyi ifade etmektedir. Çünkü tüm bilgi alanlarının sekülerleşmesi dalgasıyla birlikte dili de sekülerleştirmek istemiştir. Nitekim De Saussure’nın (Genel Dilbilim Dersleri) adlı kitabında dil, (din, çevre, kültür, felsefi düşünce) değerleri gibi kimlikleri taşımakta ve dilin seküler bir dil olabilmesi için dilin, dini yüklerinden arındırılması gerekmektedir. Dilbilim, kelime ve terminolojiyi-ıstılahı, dini anlamlarından arındırmak ve dini yüklerinden soyutlamak anlamında dili ve insan konuşmasını sekülerleştirmek için Batılı seküler kültürün bir dalıdır. Dolayısıyla dilbilim, dinin sekülerleşmesinin sona ermesi için dilin sekülerleşmesine yönelik bir araçtır ki Yusuf Ebu Awad'ın yaptığı da işte budur; nitekim dilbilimin, Arap diline yönelik bu seküler izdüşüm, dilin anlamlarını ve yapılarını bozmakta, yani bizzat dilin kendisini bozmakta, çağrışımları ve anlamları tahrif etmekte, yani Arapça konuşmayı tahrif etmekte ve apaçık Arapça diliyle nazil olan dinin kendisini tahrif etmektedir. Sonra öğretmenimiz böyle bir dille, Kur'an nâsslarının anlamlarını ve delaletlerini çarpıtarak ve kelimelerin yerlerini ve anlamlarını tahrif ederek Allah'a karşı cüretkar olmakta ve böylece tüm bunlarda, Arapça dilini anlamada ve Kuran'ı tefsir etmede laikliğin standartlarını ve kaidelerini takip etmektedir. Bunun üzerine seküler büyük günahlarıyla size gelerek bunların nâssları anlamada inşa ve içtihat olduğunu sanmakta, bilakis en önde gelen müfessirlere ve fakihlere iftira atıp karalamakta ve onları İslam'ı ve Kur'an nâsslarını anlamamda hata eden gelenekçiler olarak adlandırmaktadır. Bütün bu sapkınlığa, seküler dalalete ve zındıklığa rağmen iyi bir şey yaptığını sanmakta, bilakis bu grup size, İslami fikir ve kültür olarak irtidat ve seküler küfrü getirmektedir; tıpkı bu grubun zındık civcivlerinden bir diğeri de, İbrahimi şirk ekolünün ucuz bir parçası ve Kur'anî namazının ve benzerlerinin saptırıcısı olan Yasir El-Adirqawi’dir...
Onları dinleyen ve İslam'ın kaide ve ölçüleriyle disipline edilmiş ve Batılı sekülerizmin bağlarından ve onun bilgi ve kültürünün küfründen kurtulmuş olan İslami zihniyeti kastettiğimiz bir enstrümana sahip olmayan Müslümanların evlatlarına yönelik bir uyarı olsun diye bu kişilerin isimlerini zikrettik. Zira onlar için, kültürel kısırlığın ve fikri kafa karışıklığının olduğu bir zamanda, bu yeni mürtetlerin ahlaksızlığını, saçmalığını ve zındıklığını anlamak için İslam kültürünü elde etme ve onun kültür denizinden yararlanmaktan başka bir yol yoktur.
Bu sürekli olan ve devam eden zehirli kültürel istila ve bu yıkıcı seküler fikri savaş, kabuğu ve görünümü seküler İslami düşünce olmasının yanı sıra dış kabuğu İslami, kültürel derinliği seküler ve seküler içerik için de İslami kalıpta olan çarpık zihniyetler ve bilişsel ucubeler salgılamaktadır. Bu yüzden çok dikkatli olmak gerekir; çünkü sömürgeci işlevsel varlıklardaki kültürel hareket, tüm fikri ve kültürel köşelerinde Batılı sekülerizmin mayınları ve tuzaklarıyla mayınlanmış ve bubi tuzağına düşürülmüştür; bilakis maddi bilimler bile Batılı sömürgecinin sekülerizmine hizmet edecek şekilde felsefeleştirilmiştir.
Çok dikkatli olmak gerekir; çünkü kültür meselesi, cerrahın elindeki neşter gibidir ve onun hatası ölümcüldür. Bu yüzden eğer cerrah değilseniz riski göze almayın; zira maceraya yer yoktur. Çünkü buradaki risk kanama veya ampütasyon değil, bilakis aklınızın, imanınızın ve irtidatınızı ve küfrünüzü sona erdirecek olan büyük İslam'ınızın mefhumlarının sökülüp atılmasıdır; o halde onun zındıklarını ve sömürgeciye hizmet eden laikliğin kölesi olmuş kültür ve düşünce sahtekarlığını kaldırıp atın.
Azim İslam’ın evlatlarını uyarmak ve ikaz etmek gerekir; zira bir Müslümanın diğer kültürlere karşı tutumu, kültürlerin özel olması ve kendi akideleriyle damgalanmış olmasından dolayı onun, bunlardan etkilenip faydalanması veya bunları kaidelerinin, ölçülerinin, hükümlerinin ve tasavvurlarının kaynağı olarak alması caiz değildir. Peki azim İslam'ın hakikatini ve doğruluğunu ve Alim ve Hakim olan Allah'ın vahyini dinamitlemeye ve onun yerine Batılı filozofların içtihatlarının çarpıklığını ve kültürlerinin seküler küfrünü koymaya çalışan bir felsefeye ne demeli! Bunlara vakıf olup bunlarla donanmaya gelince; bunların özünü anlamaya ve bunları çürütmek ve İslam davetini taşımak için gerekli olan kültürel hareketi oluşturmak için bunların amaçlarını idrak etmeye ehil olanların, bunların ayıplarını, fesatlarını ve küfürlerini açıklamak, sonra İslam kültürünün onları etkilemesini sağlamak ve onları karanlıktan aydınlığa çıkarma gerçeğini ve insanlar üzerindeki şahitliğimizi gerçekleştirmek için bunların sahipleriyle tartışması gerekir.
Dolayısıyla İslami fikrinizin ve kültürünüzün saflığı ve temizliğinin yanı sıra aklınızın ve Rabbinizin emri üzere istikametiniz saflığı ve temizliği için sebat edin ve hırslı olun; şunu çok iyi biliniz ki aranızdaki İmamınız, Allah'ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Halifesi ve Allah için sizin kalkanınız olan sınırlarınızın koruyucusu ve havzalarınızın savunucusu kaybolmasaydı Batı sizin kalelerinize saldıramaz ve merkezinizi ve koruluğunuzu ihlal edemezdi. O halde işler kesintiye uğrayıp zaman tükenmeden önce, İslami hayatınızı yeniden başlatmak için bu dinin yükünü taşıyarak ve Hilafetini kurmak için çalışarak Rabbinizin kelimesini yüceltmek, Peygamberinizin Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sancağını ve ümmetinizin izzetini yükseltmek amacıyla en hayırlı amelleri yapmak için acele edin. Şunu çok iyi biliniz ki, artık küfrün ipi kesilmiş, Batılı sekülerizmin gecesi kuşatılmış ve İslam'ınızın güneşi ufukta belirmeye başlamıştır; o halde haydi acele edin.
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Münâcî Muhammed