Soru Cevap
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Soru:
Genellikle güç ve otorite odaklarının ulus devlet tarafından temsil edildiklerinden bahsediyoruz. Örneğin bugün uluslararası siyasette en etkili devlet ABD olduğu için Amerikan çıkarlarından söz ediyoruz. Ama bazıları, gerçek güç ve otorite odaklarının ulus devlet sınırlarını aştığını söylüyor. Tabii bununla evrensel güç ve otorite sahibi gizli örgütler kastediliyor. Örnek olsun diye bunlardan bir kaçını zikredelim: Trilateral Komisyon, Bilderberg ve Dış İlişkiler Konseyi [Council on Foreign Relations CFR] vb. Tüm bu güçler, bazen genel isimler altında bir araya gelebiliyor. Örneğin İlluminate, Küresel Bankacılar, dev Finans ve Ticaret Kurumları gibi. Kimilerine göre bu güç odaklarının, bu ABD olsa bile herhangi bir ulus devlete bağlılık ve sadakatlarının olmadığı söyleniyor. Aksine bu güç odaklarının ABD dışında Yeni Dünya Düzeni teorisine uygun olarak yeni güç odaklarına dönüşmeye hazır oldukları belirtiliyor. Bunun sonucu olarak inanılmaz dönüşümler olabileceği, doların terk edilebileceği, para birliği ve enflasyon sepetine dayalı yeni para lehine dolar ile petrol ticaretinden vazgeçilebileceği hatırlatılıyor. Soru şudur: Bu ne kadar doğrudur? Eğer bu doğruysa, ulus devlet sınırlarını aşıp evrensel güce dönüşen güç ve otorite odakları hakkında Hizbin bakış açısı nedir?
Cevap:
1- Kapitalist ideoloji, milliyetçilik fikrini yok etmeye çalışmadı. Aksine onu tanıdı ve devletler arasındaki sınırları kabul etti. Bu nedenle kapitalist devletler, 1815 yılındaki Viyana Antlaşması da dâhil olmak üzere uluslararası anlaşmalar ile tanımlanmış sınırlar içinde ayrı devletlerdeki halkların bağımsızlığını tanıdılar. Milliyetçilik faktörü nedeniyle devletler arasında savaşlar oldu. Kapitalist devletler, ulusal ve milliyetçilik niteliğini kabul ettiler ve kapitalist ideolojiye dayanarak bu niteliği korudular. Hepsi kapitalizm fikrine dayandığı halde ve onu başkalarına taşımalarına rağmen millî ve ulusal egemenlik adına, sömürgeci çıkarlar uğruna birbirleri ile savaştılar. Hatta devleti bile yanlış tarif ettiler. Otorite, halk ve bölgesel sınırlardan oluştuğunu söylediler. Bu ideolojinin doğuşundan beri devletler arasında sürekli kanlı savaşlar oldu.
Avrupa Birliğine gelince, ulus devleti ortadan kaldırmadı. Ama ulusal varlıklar arasında daha yakın işbirliği oluşturuldu. Avrupa Birliği, tek bir devlete dönüşmekten çok uzaktır. Neredeyse bünyesini yok edecek çok şiddetli kriz dönemleri ile karşı karşıya kaldı. Hatta bir kaç devlet parçalanmak ile yüz yüze geldi. Belçika, İspanya, İngiltere ve İtalya gibi pek çoğu ayrılık naraları ile çalkalandı. Kapitalist devletlerin benimsediği federal yönetim sistemi de bölünme ve parçalanmayı kolaylaştıran yardımcı etkendir. Özellikle de farklı milletlerden oluşan devletler bu tehlike ile karşı karşıyadır. Federal Amerika bile ayrılık ve bölünmeye yardımcı olacak aynı faktörleri bünyesinde taşıyor. Bu durum 1860 yılında oluştuğu için Kuzey ve Güney eyaletleri arasında savaş beş yıl sürdü. Kapitalizm fikrini benimseyenlere göre, ulus devleti ortadan kaldırmak mümkün değildir. Kapitalist ideoloji, halk ve milletleri tek bir potada eritmek konusunda başarısız oldu Hatta aynı devlette yaşayan farklı milletleri bile eritemedi. Bu yüzden kapitalizm fikrini benimseyenlere göre, ulus devleti ortadan kaldırmak ile ilgili konuda söz etmek, realiteden uzak hayali bir düşüncedir. Her devletteki büyük sermayedarlar, o devletteki halklardan bir parçadır. Ulus devleti desteklemek ve güçlendirmek için çalışırlar. Daha doğrusu ulus devleti doğrudan veya dolaylı olarak yönetirler. Bu nedenle devlet kademelerinde çöreklenmiş pek çok kimsenin ya kapitalistlerden olduklarını ya onlar ile bir ilişkilerinin olduğunu ya da büyük şirketlerin yönetimlerinde çalıştıklarını görüyoruz.
2- Soruda bahsedilen güçlere ve ulus devleti aşıp evrensel otoriteye dönüştükleri sözüne gelince, mesele öyle değildir. Aksine onlar, ulus devlet hizmetine, özellikle Amerika adına çalışan kuruluşlardır. Mesele aşağıdaki gibidir:
A- Bilderberg kulübü, 29.5.1954 yılında Hollanda'nın Osterbeek köyündeki Bilderberg otelinde kuruldu. İşte adını da buradan aldı. David Rockefeller gibi bazı Amerikan kapitalistler tarafından tesis edildi. Amerika'nın Batı Avrupa'yı destekleme politikasını destekleyen bazı Avrupalılar da onlara katıldı. Bu kulübün ilk başkanı olarak atanan Hollanda Prensi Bernhard, bunlar arasındadır. Kulübün yönetim kurulunda, Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Odası Başkanı John S. Coleman da vardı. Kuruluş amacı arasında, Marshall plan nedeniyle Avrupa'da ABD'ye karşı yükselen belirgin düşmanlık duygularını tedavi etmek olduğu belirtildi. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa'ya yapılan yardımlar istismar edilerek Marshall planı, Avrupa üzerine Washington'un hegemonya ve egemenliğini dayattı. Komünistler ve ayrıca de Gaulcüler de bu duyguların tahrik edilmesinde önemli bir rol oynadılar. Yine kulübün kuruluş amacı arasında, "ABD'ye yönelik belirgin düşmanlık olgusunu azaltmak için bir plan benimsemek, Amerika ile Avrupa arasındaki bağları güçlendirmek, Doğu bloku ve Komünizm karşısında Batı blokuna güç kazandırmak, Batı hadaratını ve kapitalist ekonomik modeli korumak" olduğunu zikredildi. Kulübün toplantılarına medyacılar, fikir babaları, krallar, sağ muhafazakâr ve demokratik sol politikacılar dâhil olmak üzere Batılı birçok lider katılıyordu.
Kuruluşundan beri bu güne kadar yılda bir kez toplanan bu kulüp, Amerikan yapımı, Amerikan amaçları, Amerikan yaklaşım ve yönelimi olan bir kulüptür. Ama burada filmler aracılığıyla hayal dünyası genişleyip o kulübü dünyayı yöneten gizli bir dünya hükümeti gibi betimleyenler var. Nitekim Rus biri, bu konuyla ilgili kitap yazdı, milyonlarca baskı sattı. Ama siyasi düşünürler ve siyasi uyanıklığa sahip olanlar, bu kulübün özünü, söylemlerini yazıya döken bazı Fransızlar gibi çok iyi bilirler: "Etkin ve yetkin kişilerden oluşan Bilderberg kulübü, çıkarlarına teşvik etmek için NATO tarafından kullanılan sadece etkili bir baskı aracıdır. ABD'nin nüfuzunu yaymak için çalışır." 15-18 Mayıs 2003 yılında Fransa Versay Sarayında düzenlenen bir toplantıda bu kulüp üzerindeki Amerikan güç ve etkisi iyice gün yüzüne çıktı. Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, bu toplantıya katıldığında Fransızlar ile Amerikalılar arasında toplantıda anlaşmazlıklar oldu. Amerikalılar onu protesto etti. Çünkü Irak saldırısına karşı çıkmıştı. Oğul Bush döneminde, savunma bakanı Donald Rumsfeld, yardımcısı Paul Wolfowitz, savunma politikası komitesi üyesi Richard Perle, eski Amerikan dışişleri bakanı Henry Kissinger gibi Amerikan yönetim kadrosunun katıldığı konferansta ona hakaret edilmeye çalışıldı. Amerikan dışişleri bakanı Colin Powell ise ülkesinin politikasına destek toplamak için Avrupa turuna çıkmıştı. Irak'ta Bechtel ve Haley Burton gibi Amerikan şirketleri tarafından imzalanan büyük sözleşmeler hakkında tartışma iyice alevlendi. Avrupalı bir üye o iki şirketi suçlayarak "Hangi Avrupalı şirketler böyle ballı ve yağlı sözleşmeleri alacaklar?" diye sorguladı. Ayrıca Avrupa ordusunun kuruluşu konusunda da tartışma yaşandı. Amerikalılar ona itiraz etti. Avrupalılar ile Amerikalılar arasında böyle bir ordunun kuruluşuna gerek olup olmadığı mevzusunda yoğun tartışma meydana geldi. Sonunda Amerika bu ordunun kuruluş fikrini suya düşürerek boşa çıkardı.
Buradan anlaşılıyor ki Bilderberg kulübü, Avrupa üzerindeki egemenlik politikasını savunmak ve Amerikan projelerini pazarlamak için Amerika'nın kullandığı araçlardan biridir. Amerika, kendi politikasının onların politikası ile çatışmadığını, aksine hem onların hem de genel olarak Batının yararına olduğu ile ilgili konuda Avrupalıları ikna etmeye çalışıyordu. Ama aynı zamanda da o politikalar, birinci derecede Amerikan çıkarı ve projeleri için planlanıyordu.
B- Trilateral Komisyona gelince, 1973 yılında Amerikalı aydınlar, politikacılar ve akademisyenler grubu ile birlikte David Rockefeller ve Zbigniew Brzezinski tarafından kuruldu. Kurulduğu zaman kulüpte üç bölgeden ABD, Batı Avrupa ve Japonya'dan liderler yer aldı. Amaçları şunlardır: "Dünyanın geri kalan bölgelerinde ekonomik, siyasi ve egemenlik çıkarlarına hizmet edecek şekilde bu ülkeler arasındaki işbirliğini güçlendirmek, bu devletler arasında ortaya çıkan olağanüstü sorunlara çözümler geliştirmek, aralarında deneyim ve bakış açısı alışverişinde bulunmak, Doğu ve Batı arasındaki ilişkilerin gelişimini izlemektir." Avrupa ve yanı sıra Japonya üzerindeki Amerikan hegemonyasını güvence altına almak için bu kulübün Amerikalılar tarafından kurulduğu anlaşılıyor.
C- Aralarında Rockefeller, Rothschild ya da Bloomberg gibi ailelerin de sahip oldukları Batılı özel dev ticari ve finansal kurumlara gelince, bu ülkelerin politikası çerçevesinde ve onlar ile koordinasyon içinde kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çalışırlar. Neredeyse o politikanın hiç bir parçasında ondan ayrılmazlar. Rockefeller'in Bilderberg ve Trilateral Komisyon kulüplerin kurulmasındaki faaliyetinin, ABD'nin Avrupa, Japonya ve diğer devletler üzerindeki hegemonyasına hizmet etmek için olduğunu düşünüyoruz. Bu kurumlar, devletin kendilerini koruduğunu, arkalarında olduğunu, çıkarlarını gerçekleştirme teminatı verdiğini ve çok büyük rantlar sağladığının tamamen farkındalar. Kapitalist devlet, şirketlerin yurt dışından kar ve para getirmek için önemli bir rol oynadıklarına inanıyor. Projeler ortaya koyan ve yurt içindeki işgücünü istihdam eden de yine bu şirketlerdir. Devlet, şirketleri yarı resmi hükümet kurumları olarak kabul ediyor. Kendi yerine vatandaşlara hizmet etmek için önemli bir rol oynadıklarını ve ülke yararına çalıştıklarını düşünüyor. Onları yurt dışında sömürgecilik hedeflerine ulaşmada bir araç olarak görüyor. Daha önce İngiltere, Doğu Hindistan Şirketi üzerinden Hindistan'a girdi ve sonra doğrudan sömürmeye başladı. Amerikan özel dev finans kurumları ve şirketleri, Amerikan devleti lehine aktif rol oynuyorlar. Örneğin, Amerikan finans kurumu Goldman Sachs, Amerika yararına Avrupa Birliğine karşı belli bir rol oynadı. 2001 yılında Avro bölgesine girmesi için Yunanistan'ın ekonomik durumunda sahtekârlık yaptı. Amacı, zayıflatmak ve çökertmek yoluyla bu bölgede finansal ve ekonomik sorunlar meydana getirmektir. New York Times'ın bildirdiğine göre, "2001 yılında Goldman Sachs bankası tarafından yürütülen 15 milyar dolar tutarındaki anlaşma, Yunanistan'ın milyarlarca dolar borcunu Avrupa Birliği Sayıştay'ından gizlemesine yardımcı oldu." [el Cezire Belgesel ve Wall Street, 14.2.2010 Avrupa'daki Mali Kriz] Bu paranın kredi değil, ticari bir anlaşma olduğu göz önüne alındığında, bu anlaşma, borç düzeyinin milli gelir düzeyini ya da GSYH aşmadığını ve enflasyonun da Avrupa tarafından kabul edilebilir seviyeyi geçmediğini gösterdi. Amerika'nın amacı, Avrupa Birliğini zayıflatmak, parçalamak ve Avroya darbe indirmek ki böylece dolar ile rekabet edemesin. Amerika bunu, Avrupalılar ve ekonomileri ve tüm dünya üzerindeki Amerikan hegemonyasının devamını sağlamak için yapmaktadır. Bunun üzerine şirketler ve Amerikan özel dev finansal kurumları, ülke yararına ve Amerika devleti ile koordinasyon içinde belirli bir rol oynuyorlar. Almanya bundan duyduğu endişelerini dile getirdi. Almanya, 2010 yılında Yunanistan'da mali kriz patlak verip bölgenin uyumu, Avro ve Almanya üzerinde yansımaları olunca Yunanistan'ı yalancılık ve sahtekârlık ile suçladı. Krizin yansımaları halen devam etmektedir.
D- Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü, uluslararası kurumlar olarak kurulmuş iseler de evrensel bir hükümet gibi davranarak, devletlere kendi iradesini dayatan bağımsız bir kurum olamadılar. Aksine onlarda söz ve etki sahibi Amerika'dır. Diğer ülkelere, politikalarını dayatmak için onları istismar ediyor. Amerika, bu uluslararası kurumlara özelleştirme yasalarını, küreselleşme ve yanı sıra diğer ülkelere piyasa ekonomi politikasını empoze etti. Amerika, bu kurumlar aracılığıyla parası doları dünyaya dayattı. Doları petrol, gaz, altın, diğer madenler ve emtia fiyatlarının takdir edildiği bir para birimi haline getirdi. Dünyanın kontrolünü eline geçirmek amacıyla döviz işlemleri için doları dünya parası yaptı. Böylece dolar, dünyada geçerli para oldu. Birçok devletin para birimini dolara bağladı. Ayrıca dolar, pek çok ülkenin parasal rezervi haline getirildi. Bunlar, Amerikan devletinin dünyayı kontrol etme yöntemlerinden bir kaçıdır. Bu nedenle dünyayı yöneten ve ulus devleti ortadan kaldıran evrensel bir hükümetten bahsetmek, fantezidir. Büyük devletler, özellikle de birinci devlet, dünyayı kontrol eder, yönetir.
3- Kapitalist devletler, sermaye sahipleri tarafından yönetilir. Her kapitalist devlette, sermayedarlar devleti ortadan kaldırmaksızın kendi çıkarlarına hizmet etmeleri için yöneticileri seçerler. Sermayedarlar, kendi çıkarlarını korusun ve karlarını artırmak için dünyanın geri kalan devletlerini kontrol etsin diye kendi devletlerini korumaya alırlar. Devletleri ne kadar güçlü olursa, ticaretleri de o kadar büyük olur ve karları da o kadar muazzam olur. Ama bir şirket ya da finansal kurum, bir devlet olamaz. Çünkü amacı, kar elde etmektir. İnsanlar da onu kabul etmezler. Devlet organlarını oluşturamaz, yürütemez, insanların işlerini güdemez. Kapitalist devletler, özelleştirme politikasına başladıklarında elektrik, telefon, şehirlerarası raylı sistemler ve otoyollar gibi halka hizmet eden ve halkın yararına çalışan devlet kurumlarını şirketlere sattılar. Bu tür hizmetleri satın alan bu şirketler, yürütme mekanizmasına yani devlete ihtiyaçları vardır. İnsanlar tarafından borçlar ödenmediğinde ya da bazıları ödemeyi reddettiklerinde, şirketler emniyete ve devletin yargısına başvururlar. İnsanlar, şirket kurumlarına saldırdıklarında veya "Wall Street'i işgal et" kampanyasında olduğu gibi onları protesto ettiklerinde, kendilerini koruması için devlete sığınırlar. İşlerini yapabilmeleri ve projelerini yürütebilmeleri için mevzuata ihtiyaçları vardır. Amerika'da, ardından da Avrupa'da finansal kriz patlak verdiğinde, şirketler ve finansal kurumlar, vergiler yoluyla halktan toplanan paraları sözde para pompalamak adı altında değersiz ya da düşük hisselerini satın alarak kendilerini kurtarması için devlete başvurdular. Bu nedenle şirketler ve finans kurumları, teorik olarak kuvvetler ayrılığını benimseyen kapitalist devletlerde ne yürütme ne yasama ne de yargı yetkilerine sahip değiller. Sadece onlar, kendilerini korumak, yurtiçinde ve yurtdışında projelerini gerçekleştirmek, haklarını elde etmek, rant sağlamak ve krizler olduğunda kurtarılmak için bu makamlara etki etmeye çalışırlar.
4- Bütün kurumların çalışmaları, ait oldukları ulus devletlere hizmet etmek amacından dışarı çıkmaz. Ahlaki veya insani olarak alçakça bir iş olsa bile herhangi bir işi yapmaktan kaçınmazlar. ABD casusluk skandalının ortaya koydukları bunu kanıtlar. Amerika, diğer ülkeleri özellikle de müttefiki Avrupa ülkelerini, yöneticileri, elçilikleri, şirketleri ve vatandaşları istihbarat servisine ait özel elektronik cihazlar kullanarak dinledi. Google ve Yahoo gibi Elektronik web sitelerini kontrol eden şirketlerin de bunda payı vardır. Bu skandal, kapitalist devletler arasında ulusal egemenlik üzerinde çatışma gerçeğini ortaya koyuyor. Amerika, Londra'daki bir basın toplantısında dışişleri bakanı John Kerry'nin ağzından yapılanları itiraf etti. Kerry, "Ulusal Güvenlik Ajansının, bazı durumlarda kabul edilebilir sınırları aştığını." söyledi. [01.11.2013 BBC] Sonra "Bu dinleme işlemlerinin, terörist saldırıları önlediğini." iddia etti. Oysa Alman Şansölyesi Merkel gibi Avrupalı liderleri dinledikleri biliniyor. On yıl boyunca onun cep telefonunu dinlemişler. Amerika tüm bunları ulusal egemenliği ve dünyadaki çıkarlarını korumak, Amerikan hegemonyasından kurtulmak isteyen Avrupa ülkelerinin bütün hareketini izlemek, kendisi ile rekabet edecek uluslararası bir konuma sahip herhangi bir gücün ortaya çıkmasını ya da bu hegemonyanın tehlikeye düşmesini önlemek için yaptığı gün ışığı kadar açıktır.
Tüm Amerikan şirketleri, ulus devlete, Amerikan kültürüne ve değerlerine hizmet vermektedir. Üç yıl önce Çin ile ABD şirketi Google arasında anlaşmazlık patlak verdiğinde, bu açıkça gün yüzene çıktı. Çin haber ajansı Xinhua 23.3.2010 yılında "Ne yazık ki Google sadece Çin'de ticari faaliyetlerini genişletmek için çalışmıyor, aksine Amerikan kültürüne, değerlerine ve fikirlerine teşvik etmek için çalışıyor." olduğunu söyledi. Hatta Amerika, kapitalist ideoloji paylaştığı Avrupa'da bile kendine özgü fikirlerini, kültür ve değerlerini pazarlamaktadır. Bundan amacı, Avrupa'da Amerikan hegemonyasını güvence altına almak için Amerikalıya ve Amerikan devletine saygı ve takdir toplamaktır.
5- Buradan açığa çıkıyor ki kapitalist ideolojiye dayalı ulus devletlerin varlığını ortadan kaldıran evrensel otoriteye sahip sözde gizli derneklerin varlığından bahsedemeyiz. Bilderberg kulübü ve Trilateral Komisyon, dünya üzerinde ülkelerinin hegemonyasının sürekliliğini sağlamak amacıyla Amerikalılar tarafından kurulmuş kulüplerdir. Finansal, elektronik ve gayrimenkul, askeri ve diğer büyük sanayiye dayalı şirketler, büyük iş adamları, kambiyocular ve borsalardaki spekülatörler gibi Amerika'daki tüm büyük şirketler, ülke yararına çalışırlar. Ama yurtiçindeki ve dışındaki mali kazançlarını korumak, artırmak ve genişletmek için ülkelerindeki yetkilileri etki altına almak için uğraşırlar. Diğer devletlere karşı kendi ülkelerinin politikasına hizmet etmek ve bu ülkeler üzerindeki nüfuzunu güvence altına almak için yurtdışında önemli bir rol oynarlar. Bunun yanı sıra Amerika, her ülkede askeri üsler kurarak ve her ülke ile stratejik ittifaklar oluşturarak askeri hegemonyasının devam etmesi için gayret gösterir. Politikasını uygulamak için NATO'yu kullanır ve kendi önderliğinde onu güçlendirmek için çabalar. Liderliği altından Avrupa çıkıp gitmesin diye bir Avrupa ordusunun kurulmasını engelledi. Müttefikleri bile olsa hareketlerini izlemek için başkalarına karşı casusluk yapar. Doların küresel para birimi kalmasını sağlayarak ekonomik ve finansal hegemonyasının devam etmesine yönelik çalışma yapar. Yine Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü gibi küresel finansal ve ticari kuruluşlar üzerindeki hâkimiyetinin süreklilik arz etmesi için çaba sarf eder. Birleşmiş Milletler, özellikle de Güvenlik Konseyi üzerinde hâkimiyet kurarak siyasi hegemonyasının devam etmesi için çaba sarf eder. Ajanlar kazanarak ve başka ülkelerdeki yönetim sistemlerini kendisine bağlayarak o devletler üzerinde kontrolünün sürmesi için uğraşır. Tüm bunlar, Amerikan devletini, ulusal özelliğini ve dünyada birinci devlet olarak küresel merkezini korumak odaklıdır. Bu nedenle nüfuz bölgelerinde ve sömürgecilikte yerlerine geçmek için İngiltere ve Fransa gibi kardeş sömürgeci kapitalist devletler ile çatışmaya girdi. Bu konuda da büyük ölçüde başarılı oldu. Tek başına efendi olarak kalmak, dünyada ilk ve son sözü söyleyen olmak, Batı dünyası ve kapitalist düşünce sahiplerine önderlik etmek ve korumak amacıyla o devletleri uluslararası konumdan alaşağı etmek için çalıştı. Başka bir fikir taşıyıp da onu kendi fikri yerine koymaya çalışan ya da o fikre dayalı ne kadar küçük olursa olsun herhangi bir devlet kurmak isteyen herkese savaş açtı. Bu yüzden Hilâfet Devleti kurmak çağrısına asla tahammül edemez. Amerika'daki araştırma merkezleri, strateji enstitüleri bugünden itibaren ve Hilafetin kuruluşundan önce kurma çalışmalarını hatta bu konudaki bir fikri boşa çıkarmak için araştırmalar ve planlar hazırlıyorlar. Ama bunlar, er ya da geç Hilafetin Amerikan hegemonyasına kısmi zarar veren mevcut kapitalist devletler gibi olmadığını fark edecekler. Hatta Amerika, Allah'ın izniyle Hilafet ile karşılaştığı gün göreceği zararlardan dolayı değil, kendi kendine hüsrana uğrayacaktır.
وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ "Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler." [Yusuf 21]