Soru Cevap Obama'nın Suudi Arabistan Ziyareti ve Suriye'ye Yansımaları
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Soru:
08 Mart 2014 tarihinde el-Hayat web sitesi Fransız haber ajansı AFP'den "Özgür Suriye Ordusu Yüksek Askeri Konseyi, Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Selim İdris'in görevden alınarak yerine Tuğgeneral Abdul ilah el-Beşir'in getirilmesini onayladı. Bu atamanın, Yüksek Askeri Konseyin yapısının yeniden yapılandırılması kapsamında olduğunu" aktardı. Yeniden yapılanma, Genelkurmay başkanlığına başka atamaların yapılmasını da gerektiriyor. Bu olaylar, basına sızdığı kadarıyla Türkiye tarafından Koalisyonun Türkiye'de bulunan ofislerinin kapatılması ve bu ofislerin Kahire'ye taşınması haberleri ile aynı zamana denk geldi. Soru şudur: Bu değişikliklerin ve basına sızdırılan bu haberlerin, Suudi Arabistan'ın Güney Suriye cephesi üzerinde etkin rolünden dolayı bu ayın sonlarında Obama'nın Suudi Arabistan'a yapacağı ziyaret ile bir ilgisi var mıdır? Koalisyonun ofislerinin kapatılması ile ne amaçlanmaktadır? Allah mükâfatınızı artırsın.
Cevap:
Bu ayın sonlarında Obama'nın Suudi Arabistan'a yapacağı ziyaret ve Tümgeneral Selim İdris'in görevden alınarak yerine Tuğgeneral Abdul ilah El-Beşir'in getirilmesi ile Yüksek Askeri Konseyin yeniden yapılandırılması konuları, Amerika'nın Suriye politikasının ana hatları ile örtüşse de, ayrıntılarda farklılık göstermektedir. Her iki olayın belirli amaçları vardır. Meselenin açıklığa kavuşması açısından aşağıdaki hususların bilinmesinde fayda vardır:
Birincisi: Bu ayın sonlarında Obama'nın bölgeye, özellikle Suudi Arabistan'a yapacağı ziyaret ile ilgili olanlara gelince:
1- 21 Ocak 2014 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığına ait iipdigital.usembassy.gov web sitesi, Beyaz Saray'ın Basın Sekreteri tarafından yayımlanan bir bildiriden hareketle Başkan Obama'nın Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katılmak, nükleer ham maddelerin güvenliğini sağlamak ve nükleer terörizmi önlemek amacıyla atılacak adımları görüşmek üzere 24-25 Martta Hollanda'yı ziyaret edeceğini bildirdi. ABD ile Avrupa Birliği arasında yapılacak bir zirveye katılmak üzere 26 Mart'ta Brüksel'e hareket edecek, oradan Papa Francis ile görüşmek üzere de 27 Mart'ta Vatikan'a geçerek İtalya Cumhurbaşkanı ve İtalya Başbakanı ile bir araya gelecektir. 2 Şubat 2014'de yani on gün sonra, Beyaz Saray Basın Sekreteri bir açıklama yayınlayarak "Obama'nın Suudi Arabistan'la yürütülen düzenli müzakereler kapsamında Mart ayında bu ülkeye giderek Kral Abdullah bin Abdülaziz ile bir araya geleceği" kaydedildi. Açıklamada, "Obama'nın, Kral Abdullah ile iki ülke arasındaki kalıcı ve stratejik bağların yanı sıra Körfez'le ilgili ortak çıkarları geliştirmeye yönelik devam eden işbirliğini, bölgesel güvenliği, Ortadoğu'da barışı, aşırıcılığa kaçan şiddetle mücadeleyi, refah ve güvenlik gibi konuları ele almayı sabırsızlıkla beklediği" ifade edildi. "Obama'nın Suudi Arabistan ziyaretinin ardından Hollanda, Belçika ve İtalya'yı da ziyaret ederek temaslarda bulunacağı" kaydedildi. [03.02.2014 http://iipdigital.usembassy.gov]
Yukarıda geçen açıklamadan Obama'nın, Suudi Arabistan'ı bu ayın sonlarında Avrupa ziyareti öncesinde ziyaret edeceği anlaşılıyor.
2- CNN sitesi, 3 Şubat 2014 tarihinde kendisine ulaşan bir açıklamada "ABD Başkanının gelecek ay Suudi Kralı ile İran'ın nükleer programı ile ilgili varılan anlaşma konusunda Washington ile Riyad arasında çıkan anlaşmazlığı görüşecekleri" ifade edildi. CNN, Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney tarafından bu konu ile ilgili olarak yapılan şu açıklamayı aktardı: "Aramızda görüş farklılıkları ne olursa olsun, bu Suudi Arabistan'ın çok önemli ve güvenilir bir ortak olduğu gerçeğini asla değiştirmez."
3- 3 Şubat tarihinde Washington Post gazetesi, Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney'in basın toplantısında "Suudi Arabistan, ABD'nin yakın dostudur, geniş konuları kapsayan derin ikili ilişkilerimiz var. Başkan, bu ziyareti sabırsızlıkla bekliyor. Yapılacak görüşmede tüm bu sorunlar ele alınacaktır. Aramızda görüş farklılıkları ne olursa olsun, bu Suudi Arabistan'ın çok önemli ve güvenilir bir ortak olduğu gerçeğini asla değiştirmez." dediğini bildirdi. 1 Şubat 2014 tarihli Wall Street Journal gazetesi, "Amerikan yönetiminin Orta Doğu, İran'ın nükleer programı ve Suriye'ye askeri müdahalede görülen isteksizlik gibi konularda benimsediği politika nedeniyle gerilen ilişkileri düzeltmek amacıyla ABD Başkanı Barack Obama'nın Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz ile görüşmek için gelecek ay Suudi Arabistan'ı ziyaret etmeyi planladığını" bildirdi. Aynı gazete bir Arap yetkiliden bu görüşmenin çok önemli olduğunu ve Amerika ile Suudi Arabistan politikalarının uyum ve ahenk içinde olmasını hedeflediğini aktardı. Bu ziyaret, bozulan ilişkileri ve güven daralmasını düzeltmeyi amaçlamaktadır diye de ekledi. Bu, Obama'nın üç Avrupa ülkesini ziyaret edeceği ile ilgili yapılan açıklamadan on gün sonra, Suudi Arabistan'ın da bu ziyarete eklenmesinin bir takım nedenleri olduğu anlamına gelir. Bu neden ve etkenleri anlamak için aşağıdaki hususların bilinmesi gerekiyor:
A- 24 Kasım 2013 tarihinde imzalanan ve bölgede İran'ın elini tamamen serbest bırakan nükleer anlaşmadan sonra, Amerika-İran yakınlaşması ile doğrudan ve dolaylı olarak Beşşar'ı desteklediği açıkça görülen Amerika'nın Suriye olayları ile ilgili tutumu. İşte bunlar, Suudi Arabistan ve özellikle İran'ın bölgedeki rolüne etki etmektedir. İran'ın, mezhepsel bağlantısı olan ülkelerde gerginlikleri körüklemek amacıyla bu mezhepsel bağlantıları çok iyi kullandığı biliniyor. Suudi Arabistan devleti İran'ın Bahreyn, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de yaptıklarını görüyor. Suudi Arabistan, Doğu bölgelerinde İran'ın harekete geçerek, Suudi yönetiminin güvenliğini sarsmasından ve tehlikeye atmasından korkuyor. Tüm bu olaylar, Suudi Arabistan'da endişelere neden olduğu için uluslararası toplumun eylemlerini protesto etmek amacıyla Güvenlik Konseyi geçici üyelik önerisini reddetti. Tabii ki onun bu protestosu, Amerika Birleşik Devletleri'ne yöneliktir. Buna ek olarak bazı Suudi yetkililer, Amerika'nın konumuna ilişkin eleştirel açıklamalar yaptılar.
B- Suudi Arabistan, Güney Suriye devrimcilerine silah sevkiyatını izlemek amacıyla Ürdün'de kurulan Amerikan operasyon odasını atlatarak, Ürdün üzerinden Güney bölgesindeki devrimcilere silah yardımı yapıyor. Bu silah sevkiyatları, Amerika'yı rahatsız etti. Fransız Le Figaro gazetesi, 28 Ekim 2013 yılında Georges Malbrunot imzasıyla yayınlanan bir raporda "Her hafta Özgür Suriye Ordusu depolarına 15 ton silah yardımı ulaştığı" bildirildi. Malbrunot yazısında "Bu silahların, Suudi parasıyla Ukrayna ve Bulgaristan gibi kara borsalardan satın alınarak, Suudi uçaklarla Ürdün'ün güneyindeki havaalanlarına nakledildiğine" işaret etti. Ayrıca rapor "Bu yılın ilk altı ayında Ürdün üzerinden Suriyeli muhaliflere yaklaşık 600 ton silah gönderildiğine" dikkat çekti. 21 Şubat 2014 tarihli es-Sefir gazetesi "Geçen 29 Ocak ayında Lav silahları, şifreli haberleşme cihazları, anti-tank füzeleri, hafif silahlar ve zırhlı araçlarla yüklü Suudilere ait üç kargo uçağının Mefrak havaalanına indiğini" bildirdi. Gazete, Arap kaynağa dayanarak "Amerikalıların Çin yapımı füze sistemini Suriyeli silahlı muhaliflere verip vermemekte hâlâ tereddüt ettiklerini." aktardı. Gazete, Batılı ve Arap güvenlik kaynaklarına dayandırarak da "Doğu Guta çatışması ve ondan sonraki haftalar Ukrayna'dan satın alınan silahların, Suudiler tarafından Mefrak havaalanı yoluyla muhaliflere ulaştırıldığını, haftalık 15 ton silah yüklü konvoyun çöldeki Ürdün-Suriye sınırından geçerek Doğu Guta bölgesi de dâhil farklı 15 merkeze nakledildiğini" bildirdi. es-Sefir gazetesi, 06 Şubat 2014 tarihinde bu silahların kimlere gittiği ile ilgili olarak yayınladığı bir yazıda "Deraa'daki silahlı grupların, dün bir araya geldikleri, 14 Tugay ve Livadan oluşan grupların, Yermük Tugayları adı altında birleşme kararı aldıkları" ifade edildi. Yazının devamında gazete "Silahlı grupların birleşme kararı almaları ile beş operasyon odası liderliğinde Güney Suriye'de "Cenevre Huran" adı altında başlatılan çatışmanın aynı zamana denk geldiğine " dikkat çekti.
Bütün bu gelişmeler, Amerika'yı tedirgin etti. Çünkü Güney cephedeki bazı devrimcilerin, Suudi Arabistan'ın İngilizlerin bir uydusu olduğu ve Amerikan planlarına darbe indirmek amacıyla İngilizler ile birlikte hareket ettiği düşünüldüğünde, kontrolden çıkma olasılıkları olabilir. Her ne kadar Amerika, Güney Suriye'deki Suudi Arabistan hareketliliğine karşılık 13 Aralık 2013 yılında Özgür Suriye Ordusu'na bağlı ve onun Güney'deki uzantısı olan Suriye Devrimciler Cephesini kurmuş ise de, Suudi Arabistan'ın Güney Suriye cephesindeki faaliyetleri Amerika'yı korkutuyor. İşte bundan dolayı Amerika, Suudilerin Güney'deki hareketliliğini, özellikle de Ürdün'deki Amerikan operasyon odası ile koordine içinde olmayan faaliyetlerini çok ciddiye alıyor ve kaygıyla izliyor.
C- Sonra burada başka bir faktör daha vardır. Suudi ailesi, her ne kadar şuan İngilizlerin adamı kral Abdullah ve avaneleri tarafından yönetilse de, o aile içinde Amerika'ya yakın kişiler vardır. Bu yüzden Amerika, uşaklarının belli bir mevkiye yükselebilmeleri ve Kral Fahd döneminde olduğu gibi yönetimi tekrar ele geçirebilmeleri için şuan Suudilere düşmanlık edemez. Bu arada da Kraliyet ailesi içindeki Amerika ajanları, Amerika ile iyi ilişkilere önem gösteriyorlar.
3- Böylece iki taraf da aralarında var olan anlaşmazlığı giderme arzusundalar. Bu istek ve arzu, bu ay sonunda yapılması ön görülen Obama'nın ziyareti öncesinde tarafları daha pratik adımlar atmaya sevk ediyor. Bu bağlamda her iki tarafça atılan pratik adımlar şunlardır:
A- Suudi Arabistan, "Yurtdışındaki savaşçıların ve aşırı gruplara mensup olanların cezalandırılmasını öngören bir buyruk" yayınladı. [3.2.2014 el-İktisadi] Tabii ki bundan amaç, Suriye'deki savaştır. 03 Şubat 2014 tarihinde yayınlanan bu kanun ile Obama'nın Suudi Arabistan'a yapacağı ziyaret ile ilgili yapılan açıklama, yukarıda da belirttiğimiz gibi aynı zamana denk gelmektedir. Yayınlanan bu kanunun amacı, Amerika'yı memnun etmektir. Ayrıca Prens Muhammed bin Nayef [İçişleri Bakanı], Suriye de dâhil olmak üzere bir dizi sorunları tartışmak üzere Washington'da CIA ve diğer istihbarat yetkilileri bir araya geldi. 24 Şubat 2014 tarihinde Roayahnews "Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice ve İç Güvenlik Müsteşarı Lisa Monaco, geçen Çarşamba günü Suudi Arabistan'ın İçişleri Bakanı Prens Muhammed bin Nayef ile görüştü. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Caitlin Hayden, yaptığı yazılı açıklamada, Beyaz Saray'daki görüşmede "Bu yetkililerin, sağlam güvenlik işbirliği ve Ortadoğu genelinde terörle mücadele ve şiddet içeren aşırılıklara karşı koyma çabaları dâhil olmak üzere, iki ülke arasındaki stratejik ilişkinin önemini ele aldıklarını" bildirdi.
B- Amerika tarafına gelince, 2013 Kasım ve 2014 Ocak ayı olmak üzere son aylarda Kerry iki kez Suudi Arabistan'ı ziyaret etti. Bu ziyaretler ile Kerry, Suriye ve İran politikalarıyla ilgili farklılıklardan dolayı gerilen diplomatik ilişkileri rahatlatmayı amaçladı. Kerry, Amerika'nın İran'ın nükleer silah sahibi olmasına izin vermeyeceğini yineledi. Kerry, görüşme öncesinde Suudi Arabistan'ın Arap dünyasının başrol oyuncularından biri olduğunu dile getirdi. [06.11.2013 BBC Türkçe]
4- Sonra diplomatik ilişkileri düzeltmek, gerginliği hafifletmek ve Suudi ailesinin rejim kaygılarını rahatlatmak amacıyla Obama'nın en üst düzeyde Suudi Arabistan'ı ziyaret edeceği haberi basına yansıdı. Suudi ailesinin tek kaygısı, rejimdir. Suriye'de olup bitenler hakkında endişe duyması, bunun kendi rejimine yansıması kadarıyladır. İşte Suriye halkına yardım etmemelerinin tek nedeni, bu rejim endişeleridir. Bu endişe nedeniyle Amerika'nın Suriye rejimi konusunu Cenevre 1-2 Konferansında çözüme kavuşturmasını istediler. Bundan dolayı Suudi ailesi, Suriye devriminin kendi rejimine olumsuz yansımalarını önlemek için bizzat Cenevre 1-2 Konferansını destekledi. Suudi ailesini endişelendiren, Müslümanların akan kanları ve Suriye'de onlara nasıl yardım edileceği değil, taht korku ve kaygısıdır.
İşte Obama'nın yapacağı ziyaret, Suriye ve İran'dan dolayı Suudi Arabistan ile gerilen ilişkileri hafifletmeyi amaçlıyor. Obama bu ziyarette Suriye konusunda Amerika-İran yakınlaşmasının, Suudi yönetimini istikrarsızlaştırmaya yönelik olmadığını açıklayarak Suudi ailesini rahatlatacaktır. Amerika, Suudi ailesinin tek derdinin, Suudi Arabistan'daki tahtları olduğunu biliyor. Onları tek ilgilendiren şey, tahtlarının tehlikeye girmemesidir. Tahtları, Suriye'de ölen insan ve yaralananlardan çok çok daha önemlidir.
Obama'nın bölgeye yapacağı ziyaret sırasında diğer devletleri ziyaret etmesi de muhtemeldir. Ancak Obama'nın Suudi Arabistan'a yapacağı ziyaret, bölgeye yapacağı ziyaretin mihenk taşıdır. Obama, Suudi yöneticileri tahtlarının tehlike altında olmadığı konusunda rahatlatmaya çalışacak, Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen konularında İran ile yakınlaşmasının Suudi rejimini amaçlamadığını, aksine terörizme karşı bir işbirliği olduğunu dile getirecektir. Ayrıca Obama, Suudilerin Suriye'ye savaşa gitmesini yasaklayan ve cezalandıran karar konusunda Suudi ailesinin attığı adımları da övecektir.
İkincisi: Selim İdris'in görevden alınması ve bu konu ile ilgili olarak Koalisyonun bazı ofislerinin kapatılması ve bu ofislerin Kahire'ye taşınması haberlerine gelince, bu konu muhtemelen şöyledir:
1- 1-7 Aralık 2012 tarihinde çeşitli düzeylerde sayıları 260 ile 550 arasında değişen askeri komutanlar, Suriyeli silahlı muhalefeti temsilen Türkiye'de bir araya geldiler. Toplantıya Batı ve Arap ülkelerinden gelen temsilciler katılmış olsalar da toplantıda en büyük aktör Amerika Birleşik Devletleri idi. Toplantıda ÖSO komutanlarından oluşan otuz kişilik yeni bir Yüksek Askeri Konsey belirlendi. General Selim İdris, ÖSO'nun yeni komutanı olarak seçildi ve Yüksek Askeri Konseyin [SMC] sembolik genelkurmay başkanı oldu. [07.12.2012 Associated Press]
2- 07 Mayıs 2013 tarihli Washington Post gazetesi "Barack Obama başkanlığındaki ABD yönetiminin, Selim İdris üzerine bahis oynadığını" belirtti. Ayrıca gazete "Selim İdris, ABD yönetimi tarafından belirlenen yeni stratejinin köşe taşıdır. Zira onun ılımlı tavırları, ABD yönetiminin onun üzerine bahis oynamasında etkin faktör olmuştur" yorumunda bulundu. Aynı gazete "General Selim İdris, Obama'ya bir mektup göndererek ABD yönetiminin Suriye'ye müdahale etmekten kaçınan tavrını anlayışla karşıladığını, Amerika'nın parasal ve eğitim olarak desteklemesi gerektiğini belirterek cihadi gruplar ile mücadeleye hazır olduğunu ifade ettiğini" aktardı. Bu durumda İdris'in görevden alınması, Amerika'nın ikaz ve uyarısı olması muhtemeldir. Çünkü onu göreve getiren ve bir takım hizmetler sunması için onun üzerine bahis oynayan Amerika'dır. Koalisyonu oluşturan nasıl Amerika ise Askeri Konseyi oluşturan da odur.
3- Ancak Selim İdris, devrimcilerin desteğini alamadı. Birçok girişimde bulunmasına rağmen Suriye içinde bir cephe oluşturamadı. Hatta Özgür Suriye Ordusu savaşçılarının ve bazı tugayların, İslamcı savaşçılara katılmalarına dahi engel olamadı. 30 Eylül 2013 tarihinde Reuters bu katılımı abonelerine şöyle bildirdi: "Savaşçılar, sadece bireyler olarak değil, aksine küçük ama güçlü gruplar halinde İslamcı savaşçılara katıldılar." Sonra İslam Cephe'nin, sınır kapısının kontrolünü ve Batı tarafından desteklenen Özgür Suriye Ordusu'nun silah depolarını ele geçirmesi Amerika için bardağı taşıran son damla oldu. Aralık 2013 günü Time dergisi, ABD yetkililerinin Özgür Suriye Ordusu komutanı Selim İdris'in Suriye'den kaçtığını doğruladıklarını bildirdi. Dergi, 12 Aralık 2013 tarihinde internet sitesinde ABD'li yetkililerden "Selim İdris'in Suriye'yi terk ederek Türkiye üzerinden Katar'a kaçtığı" sözlerini aktardı. Selim İdris'in Katar'a kaçışı, ABD'li yetkilileri pek şaşırtmış gibi gözükmüyor. Amerikalıları daha çok Suriye'ye gönderilen öldürücü olmayan yardım malzemelerinin tutulduğu ve ÖSO Yüksek Askeri Konseyi'ne ait olan depolara yapılan saldırılar şaşırtmış gibi görünüyor. Çünkü Amerika, kendisiyle birlikte hareket etmeyen, Koalisyonu tanımayan ve Amerikan projesini kabul etmeyen grupların eline geçmemesi şartıyla bu malzemelerin sevkiyatına izin vermişti.
4- Selim İdris'i göreve getiren Amerika'dır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Amerika, bazı grupların Özgür Suriye Ordusu'na katılmasını da sağlayacak birtakım dikkat çekici eylemlerle Özgür Suriye Ordusu'na Suriye içerisinde bir konum kazandırmak amacıyla onun üzerine oynadı. Ancak oynadığı bu bahsi kaybetti. Çünkü Selim İdris, ne içerideki grupları Özgür Suriye Ordusu'na katmayı başarabildi, ne de mevcut varlığını korumayı becerebildi. Gruplar, Özgür Suriye Ordusu'ndan ayrılarak diğer gruplar ile birleştiler. Ardından Amerika tarafından gönderilen öldürücü olmayan silahları koruyamaması da bardağı taşıran son damla oldu. Başka gruplar silah depolarını ele geçirdiler. Selim İdris'in Türkiye üzerinden Katar'a kaçtığı iddiası, Amerika'yı iyice rahatsız etti. Böylece Amerika, Selim İdris yoluyla Özgür Suriye Ordusu için Suriye içinde kayda değer ve kökleri sağlam bir varlık oluşturamadı. Amerika, Koalisyondaki uşakları yurtdışında oldukları için Suriye içinde Özgür Suriye Ordusu'na önemli bir rol vermişti. Amerika, Özgür Suriye Ordusu'nun yaptığı başarılı operasyonlar ile Suriye içinde kendine bir yer edinebileceğini düşünmüştü. Ama ne yazık ki üzerine bahis oynadığı kişi oyunu kaybetti. Bu yüzden Amerika, aşiret ya da kabile gibi içeride aşiret bağlantıları olan ve sahada da uzman başka bir komutan arayışı içine girdiği bir sırada gözler bir an da Abdül İlah el-Beşir üzerine çevrildi. Amerika, 16 Şubat 2014 tarihinde görevden alınan Selim İdris'in yerine onu atadı. Bununla ilgili olarak Askeri Konsey bir karar yayınladı. Kuzey'de İdlib ilinde bulunan Albay Heysem Afisi de el-Beşir'in yardımcısı olarak atandı. Washington, Güneye el-Beşir, Kuzeye de Heysem'in komutan olarak atanmasıyla içeride oluşturulan dayanaklar ile cepheler arası koordinasyonu geliştirmeyi umuyor. Bu bağlamda yeni atanan bu komutanlar, yaptıkları konuşmada Cemal Maruf liderliğindeki Suriye Devrimciler Cephesi ile işbirliği içinde çalışmaya hazır olduklarını dile getirdiler. Aynı zamanda Washington, yurtdışındaki Koalisyonun Suriye içinde dayanağı olacak saha gücü oluşturmak amacıyla ülkenin Güney'indeki el-Beşir'in ilişkilerini kullanmayı umut ediyor. Diğer yandan sahada oluşturulacak bu güç aracılığıyla Suudiler tarafından desteklenen Güney'deki devrimciler disiplinize edilerek kontrol altına alınacaktır.
Selim İdris başlangıçta görevden alınmasına şiddetli tepki göstererek, Koalisyon Başkanı el-Carba'yı diktatörlük ile suçladı. Cephe komutanları ve Askeri Konsey adına bir bildiri yayınlayarak Yüksek Askeri Konsey'in aldığı karardan el-Carba'yı sorumlu tuttu ve "Oluşumun komutanları, ona güveniyorlar. Onu finansal yolsuzluk ve kararda imzası bulunanlara rüşvet vermekle suçladılar." dedi. [17.02.2014 AFP] Hâlbuki el-Carba ve Askeri Konsey'in Amerika'nın onayı ve uyarısı olmadan herhangi bir karar alma yetkisinin olmadığını herkes biliyor. Bu açıklamanın ardından Selim İdris sessizliğe gömüldü. 06 Şubat 2014 günü basına şöyle bir haber servis edildi "Suriye Koalisyonu Başkanı Ahmed el-Carba, Genelkurmay Başkanlığı'ndaki beş askeri komutan, Güney cephesi devrim komutanı ve Deraa'daki Askeri Devrim Konseyi Başkanı, Savunma Bakanı Esad Mustafa'nın istifasının Koalisyon Başkanına sunulması konusunda anlaşmaya vardılar. Yardımcıları da istifa edenler hükmünde sayıldı. Ayrıca komutanlar, General Selim İdris'in istifasının Genelkurmay başkanlığına sunulmasına ve Koalisyon Başkanının Askeri İşler Danışmanı olarak atanması üzerinde mutabık kaldılar. Yüksek Askeri Konseye yeni üyeler katılarak genişletilmesi konusu da kabul edildi."
Sonra bugün 8 Mart 2014'de 6 Mart 2014 günü yayınlanan haberi doğrulayan bir haber yayınlandı. el-Hayat web sitesi 08 Mart 2014 tarihinde AFP'den "Özgür Suriye Ordusu Yüksek Askeri Konseyi, Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Selim İdris'i görevden alınarak yerine Tuğgeneral Abdul ilah el-Beşir'in getirilmesini onayladığını" aktardı.
5- Özgür Suriye Ordusu yeni Genelkurmay Başkanı General Abdul İlah el-Beşir el-Nuaymi, "İsrail" tarafından işgal edilen Golan sınırına yakın Güney Suriye'deki Kuneytra iline bağlı Refid köyünde doğan biridir. el-Beşir, Suriye'nin en büyük aşiretlerinden sayılan Nuaymi kabilesine mensuptur. el-Beşir, 2012 Temmuz ayında Esed güçlerinden ayrıldı. O zamandan beri Kuneytra ilinde Özgür Suriye Ordusu'nun çekirdeğini oluşturmak için çalıştı. Orada operasyonların liderliğini ve daha sonra da Askeri Konseyin Başkanlığını teslim almadan önce bizzat operasyon odasına komuta ediyordu. Komutanlığı altında Kuneytra ili kırsalının %90'dan fazlasında denetimin sağlanmasında payı olan askeri planları yürütüyordu. Koalisyon Başkanı Ahmed el-Carba, Askeri Konseyin aldığı karara ilişkin yaptığı açıklamada "Yüksek Askeri Konseyin Tuğgeneral Abdul ilah el-Beşir'i Özgür Suriye Ordusu Genelkurmay Başkanı ve Albay Heysem Afisi de Genelkurmay Başkanı yardımcısı olarak ataması memnuniyet vericidir." dedi. [el-Cezire ve Ajanslar]
Güney'deki bir aşirete mensup olan ve saha komutanı özelliğini de barındıran el-Beşir, yurtdışında besleyip büyüttüğü uşakları için Suriye içinde bağlantılar oluşturabileceği umuduyla Amerika tarafından Genelkurmay başkanı olarak atandı. Allah'ın izniyle daha önce hayal kırıklığına uğradığı gibi yine hayal kırıklığına uğrayacaktır. Allah Aziz ve Hâkim'dir.
Üçüncüsü: Koalisyonun Türkiye'deki bazı büroların kapatılıp Kahire'ye taşınması konusuna gelince, evet, bununla ilgili 12 Şubat 2014 tarihinde "Küllüna Şureka" sitesinde haberler geçti. Şarku'l Avsat Panorama sitesi de 05 Şubat 2014 tarihinde Koalisyonun Türkiye'deki bazı bürolarının kapatıldığına işaret etti. Ancak çok geçmeden bu haberler yalanlandı. 25 Şubat 2014 tarihli Şarku'l Avsat gazetesi "Koalisyonun Türkiye temsilcisi Halit Hoca, Şarku'l Avsat gazetesine yaptığı açıklamada Türkiye'nin, Koalisyondan İstanbul'daki merkezini Kahire'ye taşımasını talep ettiği yönündeki iddiaları yalanladı. Türk Dışişleri Bakanlığı temsilcileri ile dün yaptıkları toplantıda yetkililerin, Koalisyon üyelerinin Türkiye'de olmalarından memnuniyet duyduklarını ve Suriye halkının diktatöre karşı mücadelesini desteklediklerini teyit ettiler" dedi.
Koalisyonun Medya Danışmanı Bahia Mardini tarafından 24 Şubat 2014 tarihinde Rozanna Web sitesine yapılan açıklamada "Türk hükümetinin Koalisyonun Türkiye'deki ofislerini kapatmadığını" söyledi. Ayrıca Rozanna Radyosuna telefonla katılan Mardini "Bu tür haberler, Cenevre 2 Konferansı öncesinde Koalisyona karşı Suriye rejimi tarafından başlatılan ve Suriye rejimine bağlı siteler tarafından da teşvik edilen kampanyanın bir parçasıdır" dedi. Mardini "Koalisyonun ofislerinin İŞİD ve Suriye rejiminden gelen tehditler sonucunda güvenlik gerekçesiyle kalabalık olan Şişli semtinden daha sakin olan Florya semtine taşındığını" ifade etti.
Bu ifadelerden anlaşıldığını göre bu konu hakkındaki söylentiler doğrudur. Ama ofislerin Türkiye içinde bir yerden başka bir yere taşınması söz konusudur. Ancak bilinçli olarak Koalisyonun Türkiye'den tamamen taşındığı yaygarası ortaya atılarak, yeniden birleşmeleri için Koalisyon ve Ulusal Konseye bir mesaj verilmiştir. Aksi takdirde Türkiye'den Mısır'a taşınacakları ima edilmiştir. Tabii ki Mısır'a taşınmaları, kendilerini Suriye'den uzaklaştıracağı ve yok olup gitmek anlamına geleceği, Kahire'ye kovulduktan sonra Türkiye'de Koalisyona alternatif bir oluşum arayışı içerisine girileceği için bu düşünce onları korkutmuştur. Bilinçli olarak sızdırılan haberler meyvesini vererek Ulusal Konsey, Koalisyon ile tekrar birleşme kararı aldıklarını duyurdu. 01 Mart 2014 tarihinde Fransız AFP ajansı "Suriye Ulusal Konseyi Genel Sekreterliği, 27 ve 28 Şubat günleri İstanbul'da bir araya geldikleri toplantıda Suriye Ulusal Konseyin bütünüyle Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu saflarına katılma kararı aldıklarını" bildirdi.
Dördüncüsü: Sorulan üç konu ile ilgili olarak benim tercih ettiğim görüş budur. Konuyu takip etmeyi sürdüreceğiz. Eğer konunun, daha fazla açıklama ve izahat gerektirdiğini düşünürsek, İnşaAllah yeri geldiğinde bunu da yaparız. Allah doğru yola hidayet edendir.