Soru Cevap Amerika'nın Çin'e Karşı Hindistan Politikasına Etkisi
- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Soru:
Hindistan'da 7 Nisan'da başlayan ve 9 aşamada yapılacak seçim, 12 Mayıs'ta sona erecek. Seçim sonuçlarının 16 Mayıs'ta açıklanması bekleniyor. Bu seçimlerde iki büyük siyasi parti rekabet edecek: Amerika yanlısı Bharatiya Janata Partisi ve müttefikler ile İngiliz yanlısı Kongre Partisi. 2004 seçimlerinden zaferle çıkarak tekrar iktidara gelen ve İngiltere'ye sadakati nedeniyle Amerika ile ilişkisinde bir gerileme gözüken Kongre Partisi, Çin ile karşı karşıya gelmekten korkuyor. Soru şudur: Amerika'nın Çin'e karşı Hindistan politikasına etki boyutu nedir? Bunun Amerika'nın Asya-Pasifik stratejisi ile ve çatışmaya müdahil olmaları için Avustralya ve Japonya'nın seferber edilmesi ile ilişkisi nedir? Janata veya Kongre Partisi seçimi kazandığında, bu politika iktidar partisinden etkilenecek mi? Hindistan'ın Çin'e karşı koyabilecek gücü var mı? Çin ile Hindistan arasındaki güç dengesi nasıldır?
Cevap:
Bu soruların cevabı aşağıdaki hususlara bir göz atmakla açıklık kazanır:
1- Amerika, çevre devletleri ile Çin'i Pasifik Okyanusu'nda özellikle de Güney ve Doğu Çin Denizi'nde çevrelemek için çalışıyor. İttifaklar ve bloklaşmalar oluşturuyor, bu amaçla oradaki ülkeler ile ilişkilerini güçlendiriyor. On yıldır bunun için çalışıyor. Amerika, Çin'i çevreleme politikasının sonuna geldiğini ya da zirveye ulaştığını yani Çin'i daha fazla çevrelemeyeceğini görünce, Dünya Ticaret Örgütü'ne üye yapmakla Çin'e yakınlaşmaya çalıştı. Onunla ticari ilişkileri artırdı. Daha önce olduğu gibi artık Amerika'nın Çin ile stratejik diyaloğu o kadar hassas değil. Bununla beraber Çin, ne Amerika'nın yörüngesinde, ne de bu politikaya göre Amerika'nın bir müttefikidir. Amerika, Çin'in önemli ve hayati gördüğü, hatta ölüm kalım meselesi olarak algıladığı Doğu ve Güney Çin Denizi bölgesinde hâkimiyet kurma emellerini frenleyemedi. Böylece Çin, varlığını, bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruyan bir devlet olarak kaldı. Bölgesel bir devlet olarak askeri ve ekonomik gücünü güçlendirmeye çalıştı. Bazı alanlarda sadece karlı kazançlar sağlamak değil, siyasi nüfuz da elde etmek amacıyla ekonomik gücünden yararlanmaya başladı. Bölgedeki nüfuzunu, Amerikan politikası ile çelişecek veya Amerikan nüfuzunu tehlikeye atacak şekilde güçlendirdi. Hâkimiyet kurmak gibi ölüm kalım meselesi olarak algılanan bölgelerde, Çin'in bölgesel emelleri vardır. Ekonomik büyük bir güç olarak sadece sınırları içindeki topraklar ile yetinmek istemiyor. Aynı şekilde Amerika da, Çin Denizi bölgesini kendisinin hayati alanı olarak görüyor. Bölgesel devlet olarak sadece iki Amerika kıtası ile asla yetinmeyen küstah ve kibirli Amerika, bütün dünyayı kendi bölgesi olarak algılıyor. Bu yüzden Amerika, küresel egemenliğini genişletmek için Çin'in ilgi alanlarında Çin ile rekabet ediyor. Ticari ilişkiler ve stratejik diyaloglar yoluyla Çin'e yakınlaşarak çevreleme politikası, Çin'in Amerikan yörüngesinde hareket ettiği ve bilinen anlamda müttefiki olduğu anlamına gelmez. Aksine Çin'in bölgesel politikası, Amerika'yı endişelendiriyor. Dolayısıyla çevreleme politikası artık tek başına işe yaramadığı için Amerika, Asya-Pasifik ile ilgili yeni bir plan belirledi. Bu plana gereğince deniz gücünün yaklaşık %60'nı bu bölgeye konuşlandırdı. Amerika, izlediği Çin'i çevreleme politikasına ek olarak bölgesel konularla Çin'i meşgul ederek oyalıyor. Amerika, bu kuşatma politikası için bütün çabasını bölgesel devletleri seferber etmek üzere yoğunlaştırdı. Bu çevreleme politikasında etkin rol alabilecek en önemli devletler şunlardır: Hindistan, Japonya ve Avustralya.
2- Hindistan'a gelince, Çin ile 3488 km'lik bir uzunluğunda bir sınırı vardır. Bu sınır ile ilgili aralarında kronikleşmiş sorunlar var. Çeyrek yüzyıldır aralarında görüşmeler yapılıyor. İki ülke arasındaki sınırın çizilmesi için en son on dördüncü oturum gerçekleştirildi. Sonra görüşmeler kesildi ve henüz on beşinci tur görüşmeleri düzenlenmiş değil. 15 Nisan 2013'te Çin askerleri Hindistan topraklarından içeri girerek Ladakh bölgesinde yer alan Depsang vadisine kamp kurdular. Ancak Çin, Hindistan'a verilen gözdağı operasyonundan yaklaşık üç hafta sonra askerlerini geri çekti. Bununla Çin, Hindistan'a sınırı geçerek savaşa girmeye hazır olduğunu bildiren bir mesaj verdi. Nitekim Ekim 1962 yılında Çin ordusu Arunaçal Pradeş bölgesine saldırı başlatmış ve Hint askerlerini bölgeden sürmüştü. Bu operasyondan bir ay sonra Çinli askerler, ikinci defa Hint topraklarına saldırmış ve yaklaşık 2.000 Hintli askeri öldürmüştü. Bu sınır ihlalleri hâlâ çözüme kavuşmuş değil ve Asıl Kontrol Hattı olarak adlandırılıyor. Bu Kontrol Hattı, iki ülke arasında sürekli gerginlik oluşturan bir anlaşmazlık noktasıdır. 1950 yılında Çin tarafından işgal edilen Tibet sorunu nedeniyle ortaya çıkan gerginlik de buna eklenebilir. Tibet, Hindistan sınırına bitişiktir. Hindistan, bu bölgenin Budistleri ve liderleri Dalay Lama'ya kucak açarak Tibet sorununu kışkırtma konusunda Amerika ile aynı paralellikte hareket ediyor. Hindistan, kendi topraklarında Dalay Lama tarafından Sürgündeki Tibet Hükümeti'nin kurulmasına izin verdi. Tüm bu faktörlerden dolayı Hindistan ve Çin arasında varolan gerginlik sendromu pek durulacak gibi değildir.
3- Amerika, Çin ile Hindistan arasındaki gerginlikleri Hindistan'ı Çin ile çatışmaya iterek istismar etti. Ya da Çin'i bu konu ile meşgul etmek için aralarındaki sorunları kışkırttı. Ama Hindistan, karada Çin ile karşı karşıya gelmekten korkuyor. Çin'in Hindistan'a yönelik saldırgan mesajları da bunu doğrular niteliktedir. Dolayısıyla Amerika'nın, Hindistan ile sürekli Çin'in başını ağrıtmak ve onu sınır sorunları ile meşgul etmek için Hindistan'ı kışkırtıcı ve teşvik edici eylemlere ihtiyacı var. Bu nedenle Amerika, Hindistan ile stratejik ortaklık kurdu, nükleer işbirliği anlaşması imzaladı. Ayrıca Amerika, Hindistan ile ekonomik ve güvenlik anlaşmaları da yaptı. Bu bağlamda 2005 yılında savunma anlaşması, 2008 yılında da sivil nükleer işbirliği anlaşması imzalandı. Tüm bunlar, aralarındaki güvenlik işbirliği ufkunu genişletiyor. Bunun sonucu olarak şuan iki devlet daha önce görülmemiş birkaç ortak askeri tatbikat yapıyor. Yine ABD'nin Hindistan'a silah satışları sürekli artış gösteriyor. 2009 Aralık ayının sonunda Hindistan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Deepak Kapoor "Hindistan Ordusu iki cephede savaşmaya hazır olmalıdır." diye bir açıklama yaptığında, Amerika, Hindistan ile Doğu Cephesindeki kuvvetlerini azaltması, Afganistan ve aşiret bölgelerinde Amerika'ya karşı savaşan mücahitler ile mücadele etmek üzere kuvvetlerini Batı Cephesi'ne konuşlandırması için Pakistan'a baskı yaptı. Tüm bunlar, Hindistan'ın Çin ile olan Kuzey Cephesine yoğunlaşması adına yapıldı. Yanı sıra Amerika, Hindistan ile olan ticari alışverişi artırdı. Amerika'nın Hindistan'a olan ihracat hacmi, diğer herhangi bir devlete nazaran beş yıl içinde hızla arttı. Hindistan Sanayi Konfederasyonu'nun verilerine göre hizmetlerdeki ikili ticaret hacminin, önümüzdeki altı yıl içinde 60 milyar dolardan 150 milyar dolara yükseleceği bekleniyor. Bununla birlikte Hindistan, yine de Çin ile kara çatışmasına girmekten çok korkuyor. Buna ek olarak Hindistan'daki Kongre Partisi'nin yöneticileri Amerika'dan ziyade İngiltere yanlısıdır. Bu nedenle bu yöneticiler, Amerika'nın çıkarları için Çin ile kaybedilecek bir çatışma macerasına atılmaya hazır değiller.
4- İşte o zaman Amerika, Hindistan'ın dikkatlerinin Doğu Pasifik bölgesine özellikle Güney Çin Denizi'ne doğru çekilmesi gerektiğini anladı. Çin ile rekabet etmek ve Asya-Pasifik stratejisi kapsamında onunla mücadele etmek için bu bölgede petrol ve gaz gibi enerji kaynakları olduğuna dair Hindistan'ı ajite etti. Ve öyle de oldu. Hindistan, Okyanus'ta Çin ile tartışmalı Spratly Adaları karşısında petrol ve doğalgaz sondajı için Vietnam ile anlaşma yaptı. Bu anlaşma akabinde Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Weimin "Güney Çin Denizi'nde dış güçleri görmeyi umut etmiyoruz. Aynı zamanda yabancı şirketlerin Çin'in egemenliğini, haklarını ve çıkarlarını ihlal eden eylemlere karıştıklarını da görmek istemiyoruz." açıklamasını yaptı. [11.11.2013 Şarku'l Avsat] Daha önce de Halk gazetesi, Komünist Partisi adına konuşarak Hindistan ve Vietnam'ı Çin ile mücadele etmek için sorumsuzca girişimlerde bulunmakla suçlamıştı. Bu bölgeye yönelmek konusunda Amerika'nın Hindistan'ı teşvik edici girişimleri devam etti. 22 Temmuz 2013'te ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Hindistan ziyaretinden önce Washington'da yaptığı bir açıklamada Hindistan'ı Pasifik Okyanusu'nun Doğusuna yönlendirmek amacıyla teşvik edici sözler sarf ederek "Hindistan, güvenlik ve büyüyen bir güç olarak her geçen gün biraz daha Doğu'ya yöneliyor. Biz, bu gibi haberi memnuniyetle karşılıyoruz." dedi. Ardından "Biz, Hindistan'ın bölgeye girmesini bekliyoruz. Bölgede deniz ve kara taşımacılığı ticaretinde yeni bağlantılar geliştirilmesine yönelik çabalarını memnuniyetle karşılıyoruz." diye konuştu. [23.07.2013 http://iipdigital.usembassy.gov] Bundan bir ay önce 24 Haziran 2013'te Kerry, Hintli mevkidaşı Shri Salman Hurşid ile Yeni Delhi'de bir araya geldi. Amerika ile Hindistan arasındaki stratejik diyaloğun dördüncü turuna başkanlık ederek "Asya'da, Pasifik ve Hint Okyanusu'nda barış ve istikrar konusundaki ortak vizyonu, bölgesel iletişimi güçlendirmeye yönelik desteklerini" yinelediler ve "Deniz güvenliğinin önemini" vurguladılar. [24.06.2013 http://iipdigital.usembassy.gov] Tüm bunlar açıkça Amerika'nın Hindistan'ın Doğu Pasifik Okyanusu'na özellikle Güney Çin Denizi'ne yönelmesine önem verdiğini gösteriyor. Bununla beraber Hindistan, Amerika'nın Asya-Pasifik ile ilgili yeni planına göre Doğu'ya harekete geçmesinin ardından geçen iki yıl içinde Amerika'nın isteğine gerekli yanıtı vermiş değil. Bunun bir nedeni, İngiltere yanlısı iktidardaki Kongre Partisi'nin politikası, bir diğer nedeni de Hindistan'ın Çin ile karşı karşıya gelme korkusudur.
5- Avustralya'ya gelince, Amerika, Asya-Pasifik ile ilgili plan kapsamında Çin ile mücadele etmek için ekonomik ve güvenlik alanında işbirliğini güçlendirerek, yörüngesinde dönen Avustralya'nın rolünü daha aktif hale getirdi. Bu amaçla, Amerikalı yetkililer en yüksek düzeyde alarma geçtiler. Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, eski Savunma Bakan Leon Panetta, Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Avustralyalı mevkidaşları ile görüşmek üzere Avustralya'nın Perth şehrine akın ettiler. Clinton, Perth şehrindeki Batı Avustralya Üniversitesi Asya-Amerikan Merkezi'nin açılış günü konuşmasında "Avustralya iki okyanus arasındaki büyük stratejik kesişim noktasını oluşturmaktadır. Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusu etkin ticaret kapısı ve dünyanın tüm bölgelerine akan enerji kaynaklarının kavşağıdır" dedi. Devamla "Amerika Birleşik Devletleri'nin 100 milyar dolardan fazla yatırımı da dâhil olmak üzere Avustralya'da yabancı yatırımların artması hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü bu sular, gittikçe artan küresel ekonominin kalbini ve bölgede genişleyen Amerikan ortaklığının ana odak noktasını teşkil ediyor. Bazen biz oraya Asya'daki eksenimiz diyoruz." diye konuştu. Ardından "Amerika, Asya-Pasifik bölgesini asla kaderine terk etmedi. Amerika, hâlâ Pasifik Okyanusu'nda etkin bir güçtür ve öyle de kalacaktır. Amerika'nın Asya bölgesi, Pasifik Okyanusu, Hint ve Pasifik Okyanusu arasında kalan bölgeler ile ilgili düşüncesi, Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin geleceği için çok önemli olacaktır." dedi. [15.11.2012 http://iipdigital.usembassy.gov] Clinton, bu Merkez'de aynı zamanda Amerika'nın Hindistan'a yönelik bakışını ve ondan ne istediğini dile getirerek "ABD'nin stratejik öncelikleri, Hindistan'ın Doğu politikasını desteklemek ve Yeni Delhi'yi Asya ilişkilerinde ve kurumlarında daha büyük bir rol oynamaya teşvik etmektir." dedi. Ve "Amerika, gelecekte Hindistan ve Avustralya arasında ortak deniz tatbikatlarını memnuniyetle karşılar. Amerika, Hint Okyanusu'na kıyı devletler ile ve 2013 yılında Avustralya'nın başkanlık edeceği bölgesel işbirliği ile ortak çalışmaya isteklidir. ABD, bir ortak olarak diyalog görüşmelerine katıldı." diye de ekledi. Bu fikirler, Amerika'nın bölge ile ilgili ne düşündüklerine işaret eder. Amerika, bölgedeki Çin hareketliliğine karşı koymak için Avustralya'yı etkin bir aktör olarak kullanmak istiyor. Ayrıca bu fikirler, Amerika'nın Çin'in kara komşusu Hindistan aracılığıyla amaçlarına ulaşamadığını, Güney Çin Denizi sularında Avustralya'yı Hindistan'a ortak ederek amaçlarına ulaşmayı hedeflediğini gösterir. Amerikan politikasının uygulanmasına Avustralya Hindistan'dan daha yakındır. Çünkü Avustralya, kapitalizmi benimseyen Batılı bir devlet olarak kabul ediliyor. O da diğer Batılı kapitalist devletler gibi sömürgecilik özlemi çekiyor. Bu nedenle sömürgecilik saldırılarında İngiltere gibi Avustralya da Amerika ile birlikte hareket ediyor. Avustralya, bu iki devletin yörüngesi olduğu için her iki devlet ile de işbirliği yapıyor.
6- Japonya'ya gelince, Amerika, Japonya'da bulunan askeri kuvvetlerini güçlendirmek için çalışıyor ve Çin karşısında bölgeyi savunmak için en büyük rolü bu askeri kuvvetlere veriyor. 06 Nisan 2014'te füze savunma gemilerinin Japonya'ya gönderildiğini açıkladı. Nitekim Savunma Bakanı Chuck Hagel yaptığı açıklamada "Amerika Birleşik Devletleri 2017 yılında Japonya'ya iki balistik füze savar destroyeri daha göndereceğini" duyurdu. "Bu adımın yeni nükleer denemeler yapmakla tehdit eden Kuzey Kore'nin kışkırtıcı hareket tarzına bir yanıt olarak atıldığını" söyledi. Çin için büyük güç ifadesini kullanan Hagel, bu gücün suiistimali hakkında Çin'i şu sözleriyle uyardı: "Büyük devletler, baskı ve sindirme yolunu kullanmamalıdır. Çünkü bu, ihtilaflara yol açar" ve "Askeri gücün kullanımı ve şeffaflık konularında Çin ile görüşmelerde bulunmak istediklerini" söyledi. [06.04.2014 Reuters] Rusya'nın Ukrayna'ya ait Kırım Özerk Cumhuriyeti'ni ilhak etmesiyle Çin, Japonya ve diğer ülkeler arasında, Doğu Çin Denizi'ndeki uzak adalar konusunda süre gelen ihtilaflar arasında paralellik kuran Hagel, "Dünyayı pas geçerek sınırların yeniden tanımlanamayacağı, ülkelerin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin güç, baskı ve sindirme yoluyla ihlal edilemeyeceği konusunda çok dikkatli ve son derece açık olmalıyız. Bu, ister Pasifik'te küçük bir ada, ister Avrupa'daki büyük devletler olsun değişmez" diye konuştu. "Çinli yetkililer ile komşularına saygı göstermesi konusunda görüşmeler yapacağım" diyen Hagel, "Baskı ve sindirme sadece ihtilafa yol açan ölümcül bir konudur." ifadesini kullandı. Geçen hafta Güneydoğu Asya ülkelerin Savunma Bakanları ile bir araya gelen Amerikalı Bakan, Amerika'nın Güney Çin Denizi'nde giderek artan endişeleri konusunda uyarılarda bulundu. [Aynı Kaynak]
05 Nisan 2014'te Japon Kyodo haber ajansı "ABD Savunma Bakanı ile Japonya Savunma Bakanı Itsunori Onodera arasında yapılacak görüşmede Japon Anayasası değiştirilerek Japonya'nın kendini savunma hakkını ele almaları bekleniyor. Ayrıca Onodera, ABD Savunma Bakanı ile bir araya geleceği toplantıda silah ve savunma teçhizat transferi konusunu görüşeceği ve savunma teçhizatı alanında işbirliğini güçlendirmek için tarafların bir anlaşma imzalayabileceklerini" bildirdi. Yani Amerika, Çin'e karşı bölgeyi savunmak, kendi yükünü hafifletmek ve Amerika'dan bağımsız kendilerini koruyabilecek bir güce sahip olmayı arzu eden milliyetçi Japonların duygularını okşamak amacıyla Japonya'ya bir rol vermek istiyor.
7- Amerikan politikasının, özellikle Asya-Pasifik ile ilgili planının, Kongre Partisi ya da Janata Partisi'nin başarısıyla etkilenip etkilenmeyeceği meselesine gelince, hiç şüphesiz, etkilenecektir. Çünkü Kongre Partisi, İngiltere'ye sadık köklü bir partidir. Efendisi İngiltere'den aldığı kadarıyla bir ölçüde siyasi dehaya sahiptir. O nedenle Kongre Partisi Amerika için endişe vericidir. Aynı zamanda İngiltere gibi o da Amerika'yı aldatabilir. Bu yüzden Amerika ile bazı askeri anlaşmalar imzalayarak ticari ilişkiler kursa da, ancak stratejik konular ve siyasi ilişkilerde Amerika'nın başını ağrıtabilir. Örneğin Kongre Partisi, 2004 yılında iktidarın ele geçirildiği seçim kampanyasında Amerika'ya bakışını ortaya koyan ve önceki Janata Partisi'nin politikasını eleştiren bir bildirge yayınladı. Bildirge de şöyle denilmektedir: "Hindistan gibi büyük bir ülkenin Amerika Birleşik Devletleri'ne bağımlı ilişki seviyesine düşmesi üzücüdür. Amerika Birleşik Devletleri hükümeti, Hindistan'ı [bağımlılığını] kesin [garanti] görüyor. Bu, BJP hükümetinin Hindistan'ın kendi hayati dış politikasını ve ulusal güvenlik çıkarlarını dikkate almadan ABD'nin politika önceliklerine göre hareket etmesine yol açmıştır." Kongre Partisi'nin Amerika için ne kadar endişe verici olduğu bu bildirgede açıktır. Buna rağmen stratejik diyaloğu kesmedi, hatta Haziran 2010'da 2004 yılında Başkan Bush döneminde başlayan diyaloğa geri döndü. Amerikan heyetinin başkanı ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Hindistan ile yapılan diyalog toplantısında "Hindistan'ı vazgeçilmez bir ortak ve güvenilir bir arkadaş olarak." niteledi. Bu nedenle Amerikan yanlısı Janata Partisi'nin iktidardan düşmesinin ardından Kongre Partisi'nin iktidara gelişiyle Hindistan'ın Çin'e karşı Amerikan planına göre hareket etmesi çok zordur. Ancak daha önce söylediğimiz gibi Amerika, Hindistan'a cezbedici çok şey sunarsa, o zaman durum değişebilir. Bununla birlikte Hindistan, yeni olmayan hatta Janata Partisi zamanında olan bir takım koşulları bahane ederek isteksiz davranabilir. Buna rağmen bu koşullar, Amerikan politikasının uygulanmasında bu parti tarafından cazip görülmeyebilir. Bilindiği gibi Kongre Partisi'nin İngiltere'ye sadakati tamamen gelenekseldir. İngiltere ülkeden ayrılırken iktidarı ona devretti. İktidardan tamamıyla ya da kısmi olarak hiç bir zaman uzaklaşmadı. Sadece 1998 ila 2004 yılları arasında kısa dönem iktidardan uzak kaldı. Çünkü seçimlerden zaferle çıkan Amerikan yanlısı Janata Partisi oldu. Sonra 2004-2009 seçimlerini Kongre Partisi kazandı.
07 Nisan 2014'te başlayan ve sonuçlarının 16 Mayıs 2014'te ilan edilecek olan mevcut seçimlere gelince, bazı araştırma şirketlerine göre anket sonuçları, Bharatiya Janata Partisi ve müttefiklerinin bu seçimleri kazanacaklarını gösteriyor. Eğer kamuoyu araştırmaları ve Hindistan'daki araştırma şirketlerinin tahminleri doğru çıkarsa, ister tek başına çoğunluk hükümeti kursun ki bu uzak ihtimaldir, isterse kurulacak hükümete kendi şartlarını dayatacak kadar önemli sonuçlar elde etsin, her halükarda Janata Partisi seçimin galibidir. Eğer durum böyle olursa, Amerika'nın Hindistan üzerinden Çin'i sıkıştırma politikası, Kongre Partisi döneminden çok daha kolay olacaktır. Hatta Janata Partisi döneminde olduğu gibi politikasını uygulamak kolaylaşacaktır. Amerika, yıllardır Kongre Partisi'nin iktidarından sonra Janata Partisi'nin iktidarında rahat bir nefes almıştı. 2004 yılında Kongre Partisi iktidara geldiğinde, Amerika'nın Hindistan'daki politikasını sekteye uğratmaya başladı. Hatta Kongre Partisi, politikasında Amerika'ya yardımcı olacak adımlar atmadan önce avantajlı anlaşmalar koparmak için Amerika'yı aldatıyordu.
8- Çin ile Hindistan arasındaki karşılaştırmaya gelince, birçok yönden ağırlık açıkça Çin'den yanadır. Çin, ideolojisini taşımasa da dış politika, ekonomi, siyaset ve maliyede ideolojisinden feragat etti. Ayrıca hayatın birçok alanında ondan ödün verdi. Çin, Komünist Parti'nin ve yandaşlarının çıkarlarını muhafaza etmek, devletin bağımsızlık ve bütünlüğünü korumak için Komünist Parti adına sadece yönetimde ideolojisini korumaya çalışıyor. Tüm bunlar, Çin'in kendi kendine hareket etmesini sağlıyor. Uydu devlet ya da yörünge devlet olmasına engel oluyor ve küresel bir güç olmanın hayalini kuruyor. Milli Savunma Üniversitesi'nde genç subayları eğiten Çinli Albay Liu Minju, "Çin rüyası" adlı kitabında bunu şöyle ifade ediyor: "Ülkesi Çin'e dünyanın en güçlü ordularına sahip olmak ve dünyanın kahramanı Amerika'yı devirmek için hızlı hareket etme çağrısında bulunuyor. Küresel hedefler için tevazuu terk etmeye ve dünyanın bir numarası olmak için sıçrama yapmaya davet ediyor." "Eğer Çin, yirmi birinci yüzyılda dünyanın bir numarası olamaz da dünyanın en büyük gücü olursa, o zaman kaçınılmaz olarak marjinalize olacaktır... " diye de ekliyor. Eğer Çin, kendi bölgesi ile yetinmeseydi, güç ve meydan okuma hissiyatı olurdu. Ama kendi bölgesinde Amerika'nın hamlelerine bir tepki olarak Amerika ile mücadele etmeyi tercih ediyor. Amerika'nın alanlarında ve nüfuz bölgelerinde Amerika'yı sarsıp devirmek için uğraşmıyor. Birçok alanda özellikle ekonomik alanda kapitalizmi benimsememiş olsaydı, uluslararası alanda sesi daha gür çıkar, Amerika'nın çıkarlarına etkisi daha güçlü olurdu. Her hâlükârda Çin'de güçlü olma hissiyatı var. Sadece bölgesinde olsa bile kendi iç dinamikleri ile hareket edebilecek varlık olarak kalmaya çalışıyor.
Hindistan'a gelince, bir ideolojisi yok ve bir ideolojinin fikirlerine de sahip değil. Kalkınması ve bağımsız bir devlet olması için değil de Batıya, özellikle İngiltere'ye bağımlı kalması amacıyla Hindistan'da kapitalizm ideolojisi uygulanıyor. Bölgedeki diğer devletlere olduğu gibi Hindistan'a da sömürgeci güç tarafından kapitalist sistem zorla dayatıldı ve hâlâ zorla dayatılmaktadır. Bu nedenle Hindistan, kendi iç dinamikleri ile hareket etmiyor. Güçlü, hızlı, bilinçli ve kendi planlaması ile harekete geçmek için gerekli motivasyona sahip değil. Onun için bağımsız bir politikası olmayan uydu bir devlet olarak kalacaktır. Etkileyici ve girişimci olmadığı, her zaman etki altında kaldığı için siyasi alanda yavaş hareket ettiği gözlemlenmektedir. Hindistan, ister ilk efendisi İngiltere tarafından olsun isterse sarmalayıcı kollarını uzatan Amerika tarafından olsun etki altında kaldığı için bağımsız siyasi bir güç olamadı. Bu yönden Çin'den farklı, fikri olarak da geridir. Belirli fikri kurallara bağlı değil. Siyasetle uğraşanlar, belirli esaslara bağlı olmadıkları için neredeyse tüm politikacılar mali ve siyasi yolsuzluğa batmışlardır. Onun için bölgesel de olsa büyük devlet olması zordur. Gelecekte ulaşabileceği en yüksek düzey, yörünge devlet düzeyidir. Yani Hindistan, ister Amerika ister İngiltere isterse ikisi birden olsun, herhangi bir büyük devletin yörüngesinde dönüp duracaktır.
Siyasi açıdan bu böyledir. Ekonomik açıdan bakıldığında ise, Çin ekonomisi, Hindistan ekonomisinden dört kat daha büyüktür. Çin, ülkedeki yoksulluk seviyesini düşürürken, dünyanın yoksul nüfusunun %66'sı Hindistan'dadır. Hindistan'ın ekonomik olarak Çin ile rekabet etmesi mümkün değildir. Çünkü Çin, çok büyük sanayi atılımlar yaptı, para rezervleri arttı, küresel ekonomiye etki edebilecek bir pozisyona ulaştı. Hindistan sanayisi ise, hem üretim hem de sanayileşme açısından, özellikle ağır makine ve modern teknoloji yönünden Çin seviyesinin çok aşağısındadır. Bu, Hindistan'ın bu şeylerden yoksun olduğu anlamına gelmez. Sadece Çin'in gerisinde olduğu anlamına gelir.
Askeri açıdan bakıldığında ise, Çin'in resmi rakamlarına göre savunma bütçesi 119 milyar dolardır. Bu, 38 milyar dolar tutarında olan Hindistan savunma harcamalarının neredeyse üç katıdır. Çin, silahlı kuvvetlerinin modernizasyonunda önemli bir ilerleme kaydetti. Şimdi kendi tersanelerini [gemiler, tanklar ve savaş uçağı gibi askeri teçhizat tersanelerini] kurarak, gemi filosunu genişletiyor. Ayrıca bölgesini kontrol etmek için etkin adımlar atıyor. Hindistan ise son zamanlarda hâlâ birçok sorunlara maruz kalan askeri modernizasyon programının finansmanı için kapasitesini geliştirmeye başladı. Hindistan, hâlâ dünyada askeri teçhizatın en büyük ithalatçılarından biridir. Yirmi yıldır yerli üretime dayalı askeri kapasitesini geliştirmek için çaba sarf etse de, kayda değer bir ilerleme kaydedemedi. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsünde uzman araştırmacı Peter Dey Wezeman, "Ben, dünyada silah üretmek için ciddi çaba harcayan, ama tamamen başarısız olan Hindistan gibi bir ülkenin var olduğunu sanmıyorum." [Dünyanın en büyük silah ithalatçısı Hindistan, yerel tedarik istiyor New York Times Mart 2014] Böylece Çin ile Hindistan arasındaki karşılaştırmadan görülüyor ki Çin, Hindistan'dan kat kat üstündür.
9- Özetle Amerika, Pakistan ile olan Batı Cephesi'ni güvence altına aldıktan sonra Hindistan'ı Çin ile çatışması için Kuzey Cephesi'ne doğru yönlendirmeye çalıştı. Amerikan uşağı Pakistan yöneticileri, Amerikan yanlısı Bharatiya Janata Partisi iktidarı döneminde Hindistan lehine önemli tavizler verdiler. Kongre Partisi tekrar iktidara geldiğinde, Hindistan'ın Çin ile karşı karşıya gelme korkuları ve Çin'in son tehdidi nedeniyle Asıl Kontrol Hattı denilen bu cephe ile ilgili çalışmalarda gözle görülür bir gerileme gösterdi. Çünkü Kongre Partisi İngiliz yanlısı olduğu için İngilizler, Amerikan planlarına göre yürümesi için Hindistan'ı teşvik etmediler. İşte o zaman Amerika, Hindistan'ı Doğu'ya doğru yani Pasifik bölgesine, özellikle Güney Çin Denizi'ne doğru yönlendirdi. Orada petrol ve gaz gibi enerji kaynaklarının varlığından bahsederek ve Hindistan'ın bu kaynaklarda bir pay sahibi olduğunu iddia ederek Hindistan'ı bu bölgeye yönelmesi için teşvik etti. O kaynaklardan hak sahibi olduğunu iddia eden ve o bölgede bulunan Spratly Adaları konusunda Çin ile çatışan Vietnam ile işbirliği yapmasını sağladı. Ayrıca Amerika, Çin ile mücadele etme adına çeşitli devletlerden oluşturulan bloklaşma girişimi ile de Avustralya'yı bu bölgeye itti. Savunma yükünü hafifletme adına da Japonya'ya daha aktif bir rol verdi. Halen devam etmekte olan seçimlerde Bharatiya Janata Partisi zafer kazanır ve bir kez daha iktidara gelirse, Doğu bölgesinde yani Güney Çin Denizi'nde Amerika'nın yanında Hindistan'ın faaliyetlerinin artması muhtemeldir. Çin ile Hindistan'ın gücü arasındaki karşılaştırmaya gelince, arada çok büyük bir fark var. Çin, Hindistan'dan kat kat daha güçlüdür. Çin, sadece kendi bölgesini korumakla yetiniyor. Sadece kendi bölgesinde Amerika'nın hamlelerine bir tepki olarak Amerika ile mücadele etmeyi kabul ediyor. Amerika'nın alanlarında ve nüfuz bölgelerinde Amerika'yı devirmek için uğraşmıyor. Birçok alanda özellikle ekonomik alanda kapitalizmi benimsememiş olsaydı, uluslararası alanda sesi daha gür çıkar ve Amerika'nın çıkarlarına etkisi daha güçlü olurdu.