حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Almanca Konuşulan Ülkeler
Medya Bürosu
No: AL–BA–2024–MB–TR–01 |
H. 2 Raceb 1445 M. Pazar, 14 Ocak 2024 |
Federal Hükümet, Almanya’nın Güvenilirliğini Yerle Bir Etti
11 Ocak 2024’te Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) “İsrail”e yönelik soykırım şikâyetinin okunmasının ardından federal hükümet, basın ve enformasyon ofisi tarafından yapılan açıklamada iddiaların asılsız olduğunu duyurdu. Ayrıca hükümet, üçüncü taraf olarak davaya müdahil olmayı ve Yahudi varlığını savunmayı planlıyor Bu yaklaşımıyla federal hükümet, Almanya’nın itibarını tamamen yerle bir etti ve sözde varlık nedenini tüm boyutlarıyla ortaya koydu. Halkından canı pahasına “İsrail”in güvenliğini korumasını isteyen Alman hükümeti, şimdi de kurallara dayalı dünya düzenin kurumlarını Siyonizm’in sunağında kurban ediyor.
Daha Yahudi varlığının kurulduğu ilk yıllarda önde gelen Siyonistler, yerel halkın sistematik olarak katledilmesini ve sınır dışı edilmesini Yahudi devletinin kırmızı kitapçığı olarak ilan etmişlerdir. Siyonist varlığın ilk başbakanı David Ben Gurion açıkça işgalden, yıkımdan ve sınır dışı etmekten söz etmiş ve yerinden edilen insanların geri dönüşüne asla izin verilmemesi gerektiğini belirtmiştir. O zaman yaptığı bir açıklamada, “Yaşlılar ölecek, gençler unutacak.” ifadelerini kullanmıştır. Takip eden yıllarda tüm Siyonist hükümetler, bu doktrini tutarlı bir şekilde uygulamışlardır. Siyonist Ordu Genelkurmay Başkanı Raphael Eitan 1983’te yaptığı bir açıklamada, “Arapların Eretz Yisrael’in bir karışına bile yerleşmeye hakları yok...Onların anladığı tek şey şiddettir. Filistinliler sürünerek karşımıza gelene kadar şiddet uygulamalıyız.” demiştir.
Netanyahu hükümetinin 7 Ekim 2023’te ilan ettiği savaş, bu soykırım politikası ile birebir örtüşmekte ve “İsrail”in kanlı tarihinin dorun noktasını teşkil etmektedir. Son aylarda çoğu kadın ve çocuk olmak üzere on binlerce Filistinli katledildi ve Gazze Şeridi’nin yüzde sekseni tamamen yok edildi. Geniş çaplı saldırılar nedeniyle neredeyse iki milyon Gazzeli yerinden edildi ve bir milyondan fazlası sistematik abluka nedeniyle açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. İnsan hakları örgütü Oxfam ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, Siyonistlerin “açlığı bir savaş silahı gibi kullandıklarını tespit etti. Ayrıca Forensic Architecture araştırma ajansı uzmanlarına göre, Siyonist ordu, Gazze’deki tıbbi altyapıya karşı sistematik bir kampanya yürütmekte ve Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre, gazetecileri ve ailelerini kasten hedef almaktadır.
Tüm bu eylemler, olabildiğince fazla insan kaybına yol açmayı ve Gazze’deki Müslümanları yok etmeyi amaçlamaktadır. Bütün bunlar Netanyahu hükümetinin yaptığı açıklamalarla birebir örtüşüyor. Yahudi varlığının başbakanı, Eski Ahit’te Amalek’e atıfta bulunarak soykırım niyetini ortaya koyarken, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da Gazze saldırısında masum insanların olmadığını açıklamıştır. Herzog “Karşımızda tamamı suçlu olan bir millet var. Aralarında masumların olduğu yalan, hepsi ile savaşacağız.” Demiştir. Hatta Siyonist varlığının Berlin büyükelçisi Ron Prosor bile “sivillerle Hamas arasında ayrım yapmanın yanlış olduğunu” açıkça belirtmiştir.
Yahudilerin bu açıklamaları Alman hükümetini ifşa etmekte ve söz konusu açıklamalar alçaklık ve aşağılamanın zirvesine ulaşmaktadır! Federal hükümet, günümüz modern hukuk sistemlerinde olduğu gibi ilk bakışta soykırım şüphesini varlığını göz önünde bulundurmak yerine peşinen sanığın masum olduğunu ilan etmiştir. Hükümet yaptığı açıklamada “Federal Hükümet, Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e yöneltilen soykırım suçlamasını reddediyor. Bu suçlamanın hiçbir dayanağı yoktur.” ifadelerine yer vermiştir. Kendi Nazi tarihine atıfta bulunarak sözde Soykırım Sözleşmesini kabul eden Federal hükümet, bunun “bir daha asla” yaşanmaması için Soykırım Sözleşmesini merkezi bir araç olarak tanımlamaktadır.
Bu, Siyonist varlığın yanında yer almanın ardındaki siyasi motivasyonu kanıtlamakta ve çokça alıntılanan kurallara dayalı düzeni bile gayri meşrulaştırma arzusunda olduğunu ortaya koymaktadır. Böylece Almanya, bu davranışlarıyla uluslararası hukuk ve Uluslararası Adalet Divanı gibi uluslararası kurumları kendi çıkarları doğrultusunda bir araç olarak kullanan sömürgeci güçler safına katılmaktadır!
Hizb-ut Tahrir, federal hükümete, Uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne olursa olsun, eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Alman hükümeti, Müslüman kanının siyasi amaçlı davalarda sadece bir pazarlık kozu olduğunu düşünüyorsa, bunun mutlaka hesabını verecektir. Zira gelecek Hilafet, Ortadoğu’daki sömürge düzenini tamamen ortadan kaldıracak, yerinden edilme ve katliamların sorumlularını adalet önüne çıkaracaktır. Kendi kaderini Siyonist varlığa bağlayan yıkıcı bir devlet mantığına tutunmak tarihi bir hatadır. Ümmetin asla unutamayacağı ve belki de Alman halkının bile federal hükümeti asla affetmeyeceği büyük bir hatadır.
وَقُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً “Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.” [İsra 81]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Almanca Konuşulan Ülkeler Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: |