Pakistan Hukuk ve Adalet Bakan Yardımcısı Barrister Aqeel Malik, 9 Mart’ta yaptığı açıklamada, hükümetin ABD Dışişleri Bakanlığı gibi Amerikan kurumlarının desteği ve iş birliğiyle yasaklı örgütler listesini güncelleyeceğini ve bu örgütlerle bağlantılı bireylerin ABD’ye seyahat etmelerinin yasaklanacağını duyurdu. Pencap İçişleri Bakanlığı, 8 Mart’ta 84 yasaklı örgütün yer aldığı bir liste yayınlayarak vatandaşları bu kayıt dışı ve yasaklı kuruluşlara bağış yapmamaları konusunda uyardı. Pencap hükümetinden yapılan açıklamada, “Yasaklı örgütlere her türlü yardım yapmanın 1997 Terörle Mücadele Yasası uyarınca suç’ olduğu belirtilerek, terör ve devlet karşıtı faaliyetlerde bulunan yasaklı gruplara yardım edenlerin yasal yaptırımlarla karşılaşacağı vurgulandı.

Pakistan hükümeti ve Adalet Bakanı, Batılı Haçlı ittifakının lideri ve istihbarat teşkilatlarıyla işbirliği yaptıklarını açıklamakta hiçbir sakınca görmediler. Oysa Pakistan yasalarına göre böylesi bir işbirliği en ağır suç teşkil etmekte olup, ihanet kapsamında değerlendirilmekte ve yürürlükteki yasalar çerçevesinde idam cezasını gerektirmektedir. Ancak böylesi bir şaşkınlığa hiç gerek yok! Zira Batı ajanı bu rejimlerin ne olduğu ortada. Onlar, Amerika’nın emirlerini yerine getiren basit taşeronlardan başka bir şey değildir. Ne bağımsızlıkları var ne de kendi kararlarını alma güçleri! Dolayısıyla, Adalet Bakanı, “Amerika, Pakistan hükümeti içindeki ajanlarını kullanarak yasaklı örgütler listesini güncelledi” şeklinde bir açıklama yapsaydı daha yerinde olurdu. Bu listenin sadece İslami partileri ve hareketleri hedef aldığı ve sadece Amerika’nın çıkarlarına hizmet ettiği aşikar. Amerika, 11 Eylül 2001 olaylarının kurgulanmasının ardından küresel çapta İslam’a karşı başlatılan Haçlı seferinin lideri konumundadır. Bu Haçlı savaşı aralıksız devam etmekte olup, en son Mübarek Toprak Filistin’e karşı yürütülen soykırım kampanyasında kendini göstermiştir.

Haçlı zihniyetine sahip Amerika, İslam’ın kendi baskıcı düzenine karşı en büyük uygarlık alternatifi olduğunu, yüce ve adil İslam’ın, seküler Batı uygarlığına tek gerçek tehdidi oluşturduğunu çok iyi biliyor. Bu nedenle Amerika, İslam’ı bir yaşam biçimi ve medeniyet modeli olarak savunan herkesi acımasızca takip etmekte, pratik siyasi projeler yürütüp yürütmediğine bakmaksızın, tüm İslami hareketleri hedef almaktadır. Amerika ve Batı, İslam’ın her halinden korkuyor! Siyasi olsun, cihadî olsun, insani yardım amaçlı olsun fark etmiyor! Bu yüzden Amerikan ajanı Pervez Müşerref’in talimatları doğrultusunda, Pakistan hükümeti, İslam’ı ideolojik bir sistem ve yaşam tarzı olarak benimseyen, ancak herhangi bir fiziksel şiddeti benimsemeyen siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir’i yasaklamıştır. Amerika, bu gerçeği bilmesine rağmen ajanı Müşerref’e Hizb-ut Tahrir’i yasaklaması için baskı yapmıştır. Ardından gelen tüm işbirlikçi rejimler de bu yasağı sürdürmüştür. Çünkü hepsi de ajandır ve efendileri de Müşerref’in efendisi ile aynıdır. Yakın zamanda, eski Haçlı ittifakının lideri Britanya da Hizb-ut Tahrir’i yasakladı. Herkesin bildiği gibi İngiltere de çok iyi biliyor ki Hizb-ut Tahrir, insanlığı açgözlü kapitalizme kulluktan kurtarıp, İslam’ın adaletine ve akidesinin aydınlığına eriştirecek büyük bir uygarlık projesine sahiptir. Hizb-ut Tahrir, Batı’nın himayesindeki Yahudi varlığının Mübarek Toprak Filistin’de işlediği zulmün sona erdirilmesi için korkusuzca ve aktif bir şekilde çalışmaktadır.

Amerika ve Haçlı ittifakı, İslam dünyasındaki rejimlerin, özellikle de Pakistan’daki yöneticilerin suç ortaklığı ve işbirliği olmadan İslam ümmetini boyunduruk altına alma kampanyasını bu kadar ileri taşıyamazdı. Eğer bu işbirlikçi rejimler olmasaydı, Amerika 11 Eylül sonrası Müslümanlara karşı yürüttüğü küresel savaşı sürdüremezdi. Bu yüzden, İslam ümmeti, bedenine musallat olan bu kanserli yapıları—beşeri rejimleri—yok etmelidir. Baskıcı yöneticilere ve onların destekçilerine karşı mücadele eden direniş hareketlerinin güç kazanması ve silahlı mücadeleye yönelmesi, doğrudan bölgedeki temel sorunun çözülememesiyle ilişkilidir: Amerikan sömürgeciliğinin varlığı ve siyasi süreçler üzerindeki etkisi. Bu başarısızlık, “Ekonomi ve Barış Enstitüsü” tarafından yayımlanan “2025 Küresel Terörizm Endeksi” raporunda açıkça ortaya konmuştur. Pakistan, bu endekste ikinci sırada yer alırken, hükümet ile direniş hareketleri arasındaki çatışmalarda yaşanan can kayıpları geçen yıl %45 oranında artarak 1.081’e ulaşmıştır.

En büyük hain olan rejim ve ardışık hükümetlerin, düşmanla açıkça iş birliği yaptığının ifşa olması, ümmete bu düzeni ve onun ajanlarını ortadan kaldırmayı ve yerine adil bir İslam yönetimi kurmayı farz kılmaktadır. Bu görev, bugün mübarek Ramazan ayında ve hilafetin yıkılışının yıl dönümünde daha da büyük bir önem arz etmektedir. Âlimlerin “farzların tacı” olarak adlandırdığı bu şer’î yükümlülük, özellikle güce ve yetkiye sahip olan Pakistan ordusundaki samimi subaylara büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Sadece onlar, bu rejimi ve kukla yöneticilerini devirebilir ve Hizb-ut Tahrir’e nusret verebilirler. Hizb, ümmeti eski ihtişamına kavuşturacak ve kalkındırabilecek siyasi vizyon ve uygarlık alternatifine sahiptir. Hilafet Roma’nın köpeklerine hak ettikleri gibi davranacak; şu anki zavallı Ruveybida yöneticiler gibi onlarla iş birliği yapmayacaktır!

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا للهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” ^{[Enfal 24]}