Salı, 24 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/26
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Sınırların Bölünmesi mi Yoksa Kardeşlerin Bölünmesi mi?

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Sınırların Bölünmesi mi Yoksa Kardeşlerin Bölünmesi mi?

Haber:

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mümtaz Zahra Baloch, haftalık basın toplantısında, Pakistan ve Afganistan güvenlik güçleri arasında Şaman Spin Boldak bölgesinde çıkan çatışmalara ilişkin bir soruya yanıt olarak şöyle dedi: “Bu tür olayları önlemek için Afganistan ile kurumsal bir mekanizma kurmaya devam etme konusunda anlaştık.” (Daily Times)

Yorum:

Çeşitli bölgelerde yabancı güçler tarafından yürütülen bölgesel çatışmalar, aslında sözde bölgesel veya aşiret çatışması kapsamına girmez. Zira bu, cezaevinde yaşanan ve gardiyanın yakından takip ve manipüle ettiği çatışmalara benzer çatışmalardır. Zaten görünsün veya görünmesin dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar esaret altındadır. Pakistan ve Afganistan’da da durum aynıdır. Zira güç kazanma umuduyla sınırlarını korumakla övünmeleri, aslında onların zayıflamalarına yol açıyor. Örneğin Hint Yarımadası ve Afganistan birbirine o kadar yakındı ki ulus-devlet statüsünü kazanmak için birbirlerine yardım ettiler. “Asya’nın kokpiti-gözetleme kulesi” olarak bilinen Afganistan, stratejik, psikolojik, kültürel, coğrafi ve siyasi olarak Pakistan'ın en önemli komşu ülkelerinden biridir ve birçok komşu ülkeye açılan kapı konumundadır. Dolayısıyla diğerlerine kolay erişimi sağlamak için burayı kontrol etmek, Batı için önemli bir konu haline gelmiştir. Bu yüzden tarih boyunca işgalciler, tüccarlar ve ziyaretçiler Afganistan üzerinden Hint Yarımadası’na geldiler. İngiltere Hint Yarımadası’nı yağmalamakla meşgulken, Rusya’nın Afganistan’a yaklaşımı İngiltere’yi afyon ticareti konusunda güvensiz hale getirmek oldu, böylece Orta Asya’nın kontrolünü ele geçirmek için İngiltere ile Rusya arasında çok uzun bir büyük oyun başladı ve bu da kötü şöhretli Durand Hattı’nın dayatılmasına yol açtı. İngiltere bölgeyi terk ettikten sonra Amerika Afganistan’a yönelmeye başladı ve ilk adım olarak da 1921’de Afganistan’ı bağımsız bir ülke olarak tanıdı. Nitekim zamanın değişmesiyle ilgi alanları ve stratejiler de değişti. Dolayısıyla daha net bir perspektiften bakıldığında, savaş adına kiminle savaşırsak savaşalım bunun bir intihar sayılacağı, düşman olarak kimi öldürürsek öldürdüğümüzün kişinin kardeşimiz olduğu ve katilin de düşmanın elindeki bir eldiven olduğu bizim için netleşecektir. Diğer taraftan bir örgütün Arapça İslami bir isme sahip olması, onu İslam’ın bir sembolü veya taşıyıcısı yapmaz. Zira İslam bir yaşam biçimi olup bir Müslüman, sadece kendisi İslami bir hayat yaşamaya çalışan değil, aynı zamanda başkalarının da İslam’ı yaşamasını kolaylaştıran kişidir. Dolayısıyla Müslüman olmak, bir grup oluşturup grubun markasını sahiplenmek anlamına gelmez, ancak toplum üzerinde bir kartopu etkinizin de olması gerekir. Nitekim İslam, Mekke’den başlayıp Allah Subhanehu ve Teala’nın emriyle bütün dünyaya yayılmıştır. Bu yüzden ister Pakistan ister Afgan güçleri olsun, birbirlerini rakip olarak görmemeli ve bir arada yaşamak için bir anlaşma yapmaya ihtiyaç duymamalıdırlar. Aksine Müslümanların can ve mallarını korumak için bir müttefik gibi hareket etmelidirler. Pakistan’da Taliban Hareketi gibi cemaatler, duygular istismar edilerek kuruldu ve bu cemaatler maddi çıkarlar için beslendiler.

Hilafet Devleti, tüm grupları bir araya getirmek ve onları hatlar veya tellerle bölmeden devasa bir İslami güç haline getirmek için çalışacaktır. Halife, yabancı mefhumların sızmamasına özen gösterecek ve onun denetimi ve koruması altında ümmet, maddi, psikolojik ve fikri güç olarak büyüyecektir. Ayrıca Halife, Müslümanların topraklarının hiçbir bölümünün zararlı bir şekilde kullanılmamasını garanti edecek valiler atayacaktır. Bu tür eylemlerle Hilafet Devleti, dikkate alınması gereken bir güç ortaya çıkaracaktır. Şimdi ümmet, kafirlerin nasıl hilebaz ve kurnaz olduklarına tanık oluyor. Ama Hilafet Devleti, her türlü yanlış veya zararlı hareketi yakından takip edecektir. Ayrıca kaynakların doğru dağılımı ve imkanların sağlanması, insanların devlete güven duymasına yol açacağı gibi birbirlerine olan sevgi ve ilgilerinin artmasına da yol açacaktır.

Ebu Hureyra’dan Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ مَالُهُ وَعِرْضُهُ وَدَمُهُ حَسْبُ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمَMüslümanın, Müslümana malı, namusu ve kanı (canı) haramdır. Müslümanın, Müslüman kardeşini küçük görmesi şer olarak ona yeter.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Ahlak Cihan

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER