Pazartesi, 23 Cumade’l Ûlâ 1446 | 2024/11/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Batı’nın Vaatlerine Olan İnancın Mirası, Ölüm, Yıkım ve Yoksulluktur!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Batı’nın Vaatlerine Olan İnancın Mirası, Ölüm, Yıkım ve Yoksulluktur!

Haber:

AB İçişleri Komiseri 16 Haziran'da şunları söyledi:Libya’dan İtalya’ya göçmen taşıyan bir teknenin Yunanistan açıklarında alabora olmasının ardından “yaşananlar hakkında henüz tüm bilgilere sahip değiliz, ancak bu Akdeniz’de gördüğümüz en kötü trajedi gibi görünüyor.” Zira 78 ceset bulundu ve çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere yüzlerce kayıp var, onların da öldükleri tahmin ediliyor. Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Francesco Rocca, “İnsanların güvenli bir yer arayışıyla Avrupa Birliği sınırlarında ölmeye devam etmesi korkunç ve kabul edilemez” dedi.

Yorum:

Bu, en kötü trajedi olarak tanımlanabilir ancak trajedi, ona yol açan koşullar yıllardır hükümet politikası olduğunda kullanılması gereken doğru bir kelime midir? Buna rağmen AB İçişleri Komiseri teknelere insan bindiren kaçakçıları suçlayarak şöyle dedi: “Onları Avrupa’ya göndermiyorlar, aksine ölüme gönderiyorlar. Yaptıkları şey bu ve bunun önlenmesi çok önemli.” Ve şöyle dedi: “Mesele kaçakçılarla mücadeleyle ilgili olduğunda, bunu yapmanın tek bir yoluna dahi güvenemeyiz. Bu yüzden istihbarat bilgileri kullanmalıyız, menşe ülkeler, geçiş ülkeleri ve çıkış ülkeleri ile ortak polis soruşturmaları kullanmalıyız.”

Hayatta kalanlar ve Yunan makamları tarafından, teknenin Yunan sahil güvenliğinin mi yoksa başka bir geminin arızalanan tekneyi çekme girişimlerinin başarısız olması sonucu mu battığı konusunda çelişkili açıklamalar var. Belirtildiğine göre hayatta kalanlardan kimliğinin açıklanmasını istemeyen biri şunları söyledi: “Sahil Güvenlik botu, tekne battıktan sonra 3 kilometre hareket etti ve hayatta kalanlar o mesafeyi yüzerek geçebildiler.” Bu da Sahil Güvenlik botunun gemideki boğulan göçmenlerin çoğunu kasten terk ettiği anlamına geliyor. Zira kurtulanlar sadece erkeklerdi. Şu soru ile ilgili olarak, Sahil Güvenlik güçleri tekne batmadan 12 saat önce tekneyle temas halinde oldukları halde neden herhangi bir işlem yapmadı?

Yunan sahil güvenliği, “balıkçı teknesinin, sahil güvenlikten veya Yunanistan’dan herhangi bir yardım talebinde bulunmadığını” söyledi. Ayrıca akşam “15:30 [12:00 GMT] ile akşam 21:00 [18:00 GMT] arasında Ticaret Bakanlığı Deniz Operasyon Merkezi’nin, balıkçı teknesiyle uydu telefonu aracılığıyla sık sık iletişim halinde olduğunu, tüm bu iletişimlerde sürekli olarak İtalya’ya yelken açmak istediklerini ve Yunanistan’dan yardım istemediklerini tekrarladıklarını” söyledi. Nitekim Akdeniz’deki mülteci botlarını izleyen Alarm Phone adlı bir STK’dan farklı bir hikâye ortaya çıkıyor; zira onlara göre mülteciler yardım için yalvardılar ve mültecilerin “geceyi atlatmakta zorlandıklarını ve büyük bir sıkıntı içinde olduklarını” söylediler.

STK’nın, mültecilerden duydukları ile Yunan Sahil Güvenlik’in bildirdikleri arasındaki tutarsızlık konusunda ikna edici bir yorumu bulunmaktadır. Mültecilerin Yunan Sahil Güvenlik’ten yardım istememelerinin nedeni, “göçmenlerden binlerce kişinin bu Yunan güçleri tarafından vurulduğunu, dövüldüğünü ve denizde terk edildiğini bilmeleridir.” Dahası “onlar, Yunan sahil güvenliği, Yunan polisi veya Yunan sınır muhafızlarıyla karşılaşmanın genellikle şiddet ve acılar anlamına geldiğini de biliyorlar. Bu ise teknelerin kendisinden kaçınmaya çalıştıkları sistematik geri dönüş operasyonlarından, Yunanistan’dan çekinmelerinden, bu yüzden teknelerin çok daha uzun rotalarda yelken açmasından ve denizde hayatlarını riske atmalarından kaynaklanıyor.”

Peki mültecilerin bu kadar çok korktuğu sistematik geri dönüş operasyonları nedir? 2021 yılında Guardian Gazetesi’nin gerçekleştirdiği bir soruşturma, AB üye devletlerinin “pandemi sırasında Avrupa sınırlarından en az 40.000 mülteciyi, 2.000’den fazla insanın ölümüyle bağlantılı yöntemlerle” geri gönderdiği sonucuna ulaştı. Oysa denizdeki geri dönüş ve geri itme operasyonları, çok yangın olduğu üzere özellikle tehlikelerle doludur. Nitekim Yunan adalarına ulaşan mültecilerin çoğu zaten denize açılmış oluyor ve yavaş yavaş uzaklaşmaları için küçük teknelere bindiriliyorlar.Guardian Gazetesi’nin bahsettiği örneklerden biri de şudur: “15 Eylül 2021’de Fildişi Sahili’nden Sidi Keita ve Kamerun’dan Didier Martial Kouamou Nana, Türkiye’den Yunanistan’a giden bir bota bindiler. Yunanistan’ın Samos (Sisam) adasına ulaşmalarına rağmen, cesetleri günler sonra Türkiye’nin Ege bölgesindeki Aydın ilinde karaya vurmuş halde bulundu.” Nitekim kurtulanlar, “cankurtaran botlarına atılıp denize sürülmelerinden önce” polisin kendilerini çok şiddetli bir şekilde dövdüğünü söylediler.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Yunan devletine karşı açılan bir davada Atina, mülteci ve göçmenlerin gelişini durdurmak için yasadışı bir geri itme stratejisinin parçası olan kurumlar arası karmaşık operasyonlar yürütürken korkunç düzeyde şiddet uygulamakla suçlanıyor. Bu şiddet, insanları gelmekten caydırmak için ama yine de geliyorlar.Şam'dan gelen mültecilerden biri şöyle dedi: “Yunanistan'a gitmek bile istemiyordum. Zira mültecilere geldiklerinde zarar verdiklerini biliyorduk, ancak Avrupa’nın insan hakları ve onurunu hiç umursamadığı gerçeğini deneyimlemek şok ediciydi.” Bunun yanında şunu da söyledi: “Bütün bunlara rağmen tekrar deneyeceğim, zira Suriye veya Türkiye’de bir hayat kurmam imkânsız.” Neden bu kadar çok insan kendilerini riske atarak Avrupa’ya gitmeye çalışıyor?

Bir zamanlar Akdeniz’deki İslam medeniyetini ve gücünü kıskanan Avrupalılar, oradaki Osmanlı Hilafet Devleti’nin ortadan kaldırmak için yüzyıllarca mücadele ettiler ve sonunda da başardılar. Bunun yerine Müslümanlar, sömürgecinin sömürüsüne, Batı’nın çıkarlarına hizmet eden yozlaşmış hükümetlere ve hayatlarının giderek artan daha fazla alanı üzerindeki boğucu kontrole maruz kaldılar. Samimi Müslümanların bu yöneticilere karşı devrim çabaları bile bizzat Batı’nın etkisiyle saptırıldı. Son trajedinin kurbanlarının çoğu, vahşi Esad rejimine karşı devrimlerinin engellendiği ve Avrupa Birliği’nin Suriyelilere yapılan tüm silah satışlarına ambargo uyguladığı Suriye’den gelirken Amerika ise Suriye halkının çıkarlarına değil de kendi çıkarlarına hizmet eden milisler oluşturmak için kirli paralarını Suriye’ye akıttı. Dolayısıyla Batı’nın vaatlerine ve değerlerine olan inancın mirası, ölüm, yıkım ve yoksulluktur.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Abdullah Rubin

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER