- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
Düzensiz Göç Çetelerinin Arkasında Kim Var?
Haber:
İnsan Hakları İzleme Örgütü 07/07/2023 Cuma günü Tunuslu yetkililerden, Afrikalı göçmenlerin Libya sınırına yakın ücra bir çöl bölgesine toplu olarak sürülmesi olarak tanımladığı duruma bir son verilmesini talep etti.
Örgüt yaptığı açıklamada, yetkililerin 2 Temmuz’dan bu yana orta doğudaki kıyı kenti Safakes’ten yüzlerce siyahi Afrikalı göçmeni ve sığınmacıyı, ülkenin güneyindeki bir çöle ve bir askeri bölgeye sürdüklerini söyledi. Bu göçmenlerin toplu sınır dışı edilmesinin, Safakes kentinde Tunuslu bir gencin Kamerunlu olduğu bildirilen bir göçmen tarafından bıçaklanarak öldürülmesinin ardından meydana gelen şiddet olaylarının ardından gerçekleştiği eklemesinde bulundu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, “pek çok kişinin, tutuklanmaları veya sınır dışı edilmeleri sırasında yetkililer tarafından şiddete maruz kaldığını” bildirdi. (El-Cezire Net)
Yorum:
Birincisi: Mevcut yöneticilerden sorumluluktan kim kaçmak isterse, Tunus üzerinden düzensiz göçün şiddetlenmesini ve Afrikalı göçmenlerin Safakes’e yerleştirilmesini önceki hükümetlere bağlıyor; böylece sınır ötesi akının hızının 2019 yılından beri arttığını ve ülke halkının yanı sıra bu aldatılan kişileri organize suç çetelerinin ve insan kaçakçılığının kurbanı yapan bu olguyla başa çıkmak için net bir strateji ve yaklaşımın olmadığını unutuyor.
Yerleşim ve organize göçten bahsetmek artık sadece siyasi bir analiz ya da fiziksel bir gerçeklik değil, bilakis aynı şekilde otoritenin en tepesindekilerin resmi söylemlerinin bir parçası haline geldi. Zira Başkan Kays Said, sınırları aşmak isteyen “aldatılmış” gençlik olgusunu özetleyerek insan kaçakçılığı olması itibariyle düzensiz göç hakkında birden fazla kez konuştu, Tunus’taki organize suç çeteleri ve diğer çetelerin, kuzey ülkelerine ulaştıklarında bunu istismar ettiklerini söylemesinin yanı sıra daha önce de demografik yapısını değiştirmek için Tunus’a karşı bir komplo kurulduğunu ima etmişti.
Ancak bu tür açıklamalar, doğrudan iktidarda olan ve devletin kurumlarını elinde bulunduranlardan değil de şeyhlerimizden ve büyüklerimizden kabul edilebilir; çünkü yöneticiden ve devlet adamından talep edilen sırf söz değil, eylemdir. Ancak konuşmanın amacı, bu çetelerin devletten daha güçlü olduğunu söyleyen anlatıyı belirtmekse o başka! Sonra bu masum can Safakes’te kaybolduktan sonra bile bu dönem boyunca sadece izlemekle yetinip krizin büyümesine kim izin verdi?Başkanın muhaliflerinin sanal dünyasını her türlü organize suçtan arındırmak için savaşla meşgul olan otorite değil mi?! Sonra elektronik bahis dükkanlarını ve uyuşturucu ticaret kapılarını kim açtı? Peki hayati konularda otoritenin olmaması, bu facir rejimin suç dosyasına eklenmesi gereken bir devlet suçu sayılmaz mı? Dahası otorite, Safakes’teki cenaze töreninde Fransa medyası ve Yahudi varlığının (i24 News) haber ajansı olduğu halde kendi resmi medyasının olmamasını ne ile açıklayacak acaba?!
İkincisi: İşin dikkat çekici yanı İtalya’nın dağıttığı bazı organize şebekelerin kokusu çıktıktan sonra tüm sömürgeci güçlerin, düzensiz göç ve insan kaçakçılığı dosyalarından ve bu çetelerin arkasında kimin olduğunu belirlemeye cüret edecek bir iç veya dış odak olmaksızın aynı komplo mantığıyla insan kaçakçılığı çetelerinden ve bunlarla mücadele edilmesinin gerektiğinden bahsetmeye başlamalarıdır; çünkü onlar aynı suçun ortağıdırlar. Öte yandan uzmanlar ve analistler, bu çetelerin, göçmenlerin Tunus’a girerken veya Tunus’tan çıkarken istedikleri yerlere dakik bir şekilde ulaşmalarını kolaylaştıran istihbarat bilgilerine sahip olduklarını haber kanalları aracılığıyla teyit ediyorlar.
İngiliz Daily Mail Gazetesi 29/05/2023 tarihinde İngiliz Göçmen Bakanı Robert Jenrick’in Afrika gezisinin özellikle de Tunus ve Cezayir ziyaretinin amacının, düzensiz göçmen çetelerinin tasfiyesine yardımcı olmak için İngiltere’nin tüm imkanlarını sağlamak olduğunu ortaya çıkardı. Jenrick, “İngiltere’nin, Afrika’dan Avrupa’ya doğru gelen düzensiz göçmenlerin sayısını azaltmak için yeni tedbirler alacağını ve göç operasyonları düzenleyen çeteleri tasfiye etmek için çabalarını yoğunlaştıracağını” vurguladı.
Bu kapsamda 31 Mayıs 2023 sabahı İçişleri Bakanlığı binasında, Genel Müdür, Ulusal Muhafız Komutanı, Sınır Polisi ve Yabancılar Genel Müdürü, Dış İlişkiler ve Uluslararası İşbirliği Genel Müdürü, İngiltere İçişleri Bakanı Robert Jenrick’e bağlı Göçmenlik Bakanı, İngiltere’nin Tunus Büyükelçisi ve beraberindeki heyet ve bakanlığın bir dizi üst düzey yetkilisinin de katıldığı Bakanlıktan bir heyetin bir araya geldiği bir çalışma toplantısı düzenlendi.
Öte yandan Avrupa’nın geri kalan ülkeleri de seferber oldu ve organize çeteler ve onları tasfiye etmenin gerekliliği hakkında konuşmaya başladılar. Zira Almanya İçişleri Bakanı, Fransız mevkidaşı ile 19/06/2023 tarihinde Tunus’ta düzenlediği ortak basın toplantısında, ülkesinin “Akdeniz’de insan kaçakçılığı çeteleriyle mücadele etmek ve ölümleri azaltmak için Tunus ile iş birliğini güçlendirmek” istediğini vurguladı. Şöyle devam etti: “Suç kaçakçılığı çetelerine hep birlikte bir son vermek, mültecilerin haklarını korumak ve Akdeniz’deki ölümleri durdurmak istiyoruz.”
Burada sorulması gereken soru şu; büyük Avrupa ülkelerinin tasfiye etmek için yarışıyormuş gibi yaptığı bu çetelerin arkasında kimler var? Krizi üretenlerin, yerinden edilme ve insan kaçakçılığı krizini çözmek için Tunus ile iş birliği yapmaya geldiklerine kim inanır ki?!
Üçüncüsü:Resmi istatistiklere göre insan kaçakçılığı, dünyada en hızlı büyüyen organize suçlardan biridir, dahası kurbanlarının sayısı Birleşmiş Milletler raporlarında belirtilen resmi rakamlardan daha fazladır; dolayısıyla insan kaçakçılığı, devletin zayıflığı, sistemin kırılganlığı ve istikrarsızlıkta karakterize olmuş ülkelerde giderek daha popüler hale gelmekte ve yayılmakta olup insan hakları örgütlerinin çekici ile organize göçmen çetelerinin örsü arasına yerleştirilmesini kolaylaştırmak için mükemmel bir kapitalist endüstri ve metadır. Bu nedenle Tunus’un Avrupa’ya yönelik en büyük insan kaçakçılığı cephelerinden biri haline gelmesi şaşırtıcı değildir ve hakikatte bu, resmi makamlarca da bilinmektedir. Dolayısıyla insan kaçakçılığında uzmanlaşmış iç ve dış odaklar ve ağlar, uluslararası toplumun terennüm edip durduğu insan hakları sloganlarını baltalamak anlamına gelen her şeyle göçmenleri “bir meta” şeklinde göndermekte suç ortağıdırlar. Bu nedenle mevcut kriz, kara kıtanın halklarıyla ilişkilerde kapitalist politikaların ve sömürgeci zihniyetin doğal bir ürünü olup sadece Batı’nın faydacı bir mantıkla iyileştirmek ve arındırmak istediği “bir metanın” kalitesiyle ilgilidir. Bu yüzden yeni tarafların “nakliye” işlemlerine girmesine ve elverişsiz “meta” göndermesine veya tasnif etmeden istiflemesine izin verilmemekte, aksine sadece uyuşturucu ticareti alanında bile olsa belirli hizmetleri yürütmek için işe alınma kabiliyetine sahip olanların ülkelerine gelmesine izin verilmektedir. Avrupalı odaklar arasındaki rekabete gelince; her ülkenin kendi bilgisi ve denetimiyle bu alanda yasal çerçeveler dışında faaliyet gösterenkendi ağlarına ve kuruluşlarına sahip olmasından kaynaklanmakta olup çıkarlarının zarar görmesini önleme ve bu kârlı sektörü tekelleştirmeye çalışma meselesi dışında müdahalede bulunmaz.
Sonuç olarak, Tunus yöneticilerinin diğer ülkelerin sınırlarını koruyamadıklarına inananlar için...
Göç meselesi ve asıl nedeni, temel olarak göçmen birinin en az baskıcı ve zorba ve en az zararlı kapitalist sistemleri seçmesiyle ilgilidir; dolayısıyla bizleri bölen, vatancılığın kafeslerine hapseden bu hayali sömürgeci sınırlar, trajedilerimizi artırmakta ve ülkelerimizi sömürgeciliğin ve onun politikalarının arka bahçesi haline getirmekte, dahası yöneticilerimizi sadece sömürgeciliğin sınırlarını korumakla kalmayıp, aksine ümmetin halklarına karşı uyguladıkları haksız politikaları için gecelerini gündüzlerine katan ve böylece halklara eziyet etmede onlara yardımcı olan piyonlar haline getirmektedir. Bu nedenle setleri ve sınırları aşan kapitalist suçlar endüstrisini kökünden söküp atmanın ve düzenli ya da düzensiz göç trajedisine bir son vermenin, İslam’ın otoritesini yeniden tesis etmekten ve aidiyet duygularını güçlendirecek, sahiplerine haklarını iade edecek ve beyaz ile siyah, Arap ile Acem arasında takvanın dışında bir fark olmaksızın tebası arasında adil olacak olan Hilafet Devleti’ni kurmaktan başka bir yolu yoktur. Zira bu hususta ölçüsü alemlerin Rabbinin şeriatı ve Ömer Faruk Radıyallahu Anh’ın şu sözü olacaktır: “Analarından hür doğan insanları ne zaman köleleştirdiniz?!” وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيباً “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa gerek!” [İsra 51]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Visam Atraş – Tunus