- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber-Yorum
“Kan Sudan Daha Yoğun Olabilir Ama Para Her İkisinden de Daha Derine Akar!”
Haber:
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Pakistan Başbakanı Şehbaz Şerif Pazartesi günü, iki komşu ülke arasındaki ticareti artırma ve ikili ticaret hacmini önümüzdeki beş yıl içinde 10 milyar ABD Dolarına çıkarma sözü verdiler.Reuters, 22 Nisan 2024)
Yorum:
Filistin’de dökülen kan, İslam ümmetinin, mevcut her türlü Müslüman yöneticiye karşı güvensizliğinin derinleşmesine yol açmıştır. İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi’nin yakın zamanda Pakistan’a yaptığı ziyaret, ortak düşmanlarına karşı birbirlerine yardım ederek güçlerini pekiştirme yönünde herhangi bir umut uyandırmadı. Peki neden?Çünkü ümmetin düşmanı, onun yöneticilerinin dostudur ve bu da bu yöneticilerin lüks hırkalarında ve tatlı sözlerinde gizlidir. Üzerinde yürüdükleri toprak neresi olursa olsun ayak izleri, görmezden gelmeye ve kirletmeye devam ettikleri Filistinlilerin kanlarının izlerini bırakıyor.
Hilafetin kaldırılmasından sonra, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar, hain yöneticilerinin baskısının acısını çektiler ve onların utançlarına katlandılar. Ulus devlet zindanlarına yerleştirildikten sonra bu yöneticiler, kendileri için düşmanlar oluşturup icat ettiler. İnsanlara da tehlikenin hâlâ gizli olduğu ve ülkelerinin köşe başlarında saklandığı söylendi.
"Ayrılıkçılar"; peki bu kişiler kimlerdir?Neden her bir Müslüman ülkede kendi devletlerine karşı silaha sarılmayı tercih eden bir grup mutsuz insanla karşılaşıyorsunuz? Cevap, şiddetli zulmün olması ve hâlâ içgüdüleri ve özgüveni var olan ve kaynaklarla dolu bölgelerde yaşayan halka yönelik olanakların reddedilmesidir.
Örneğin Belucistan, İran ve Pakistan arasında neredeyse eşit olarak bölünmüş durumda olup topraklarının bir kısmı da Afganistan’da bulunmaktadır. Nitekim bir asırdan fazla bir süredir bu insanlar İran ve Pakistan’daki farklı hükümetler tarafından uygulanan sistematik ayrımcılıktan şikâyet etmektedirler. Zira her iki hükümet de bu insanlara, sömürgeci efendilerinden öğrendikleri şekilde davranıyorlar. Nitekim Tahran, Beluci diline, hatta Beluci isimlerinin varlığına bile kısıtlamalar getirdi. Ayrıca bu insanlar devlette işe giremiyorlar, bulundukları bölgelerde yoksulluk yaygın ve yüzlercesi de asılsız kaçakçılık iddiaları nedeniyle idam ediliyorlar. Bu ayrılıkçılarla çelişen bir diğer husus ise İran’ın Şii ağırlıklı bir ülke olmasına ve İran devriminden bu yana Şii din adamlarının yardımıyla politikalar üretilmesi rağmen onların Sünni topluluğa mensup olmalarıdır.
Belucistan, Pakistan’ın en büyük eyaleti olup ülkenin toplam yüzölçümünün yaklaşık yüzde 43,6’sını oluşturmaktadır. Altın, bakır, petrol ve doğal gaz gibi doğal kaynaklar açısından zengin olan ülke, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun bariz bir özelliği olan stratejik Gwadar limanının da bulunduğu 770 kilometre uzunluğunda bir kıyı şeridine sahiptir. Doğal kaynaklar açısından zengin olmasına rağmen Belucistan hâlâ Pakistan’ın en fakir eyaletidir! Buna tepki olarak Pakistan, silahlı direnişle karşı karşıya kaldı ve Belucistan halkı bu baskıyı protesto etti.Aynı zamanda İran, Pakistan’ı Sünni ayrılıkçı grup (Ceyş el-Adl) militanlarının Belucistan'da serbestçe faaliyet göstermesine ve İranlı yetkililere karşı saldırılar düzenlemesine izin vermekle suçladı. Ayrıca İran, 16 Ocak’ta Pakistan’a füze saldırısı düzenleyerek iki çocuğun ölmesine ve diğer üçünün de yaralanmasına yol açtı. Buna yanıt olarak Pakistan, İran'da teröristlerin saklandığı iddia edilen yerlere hava saldırıları düzenledi ve saldırılarının en az dokuz Beluc ayrılıkçının ölümüne yol açtığını iddia etti.
Deneyimli Pakistanlı gazeteci Cyril Almeida, X platformunda alaycı bir şekilde şu yorumu yaptı: “Kesinlikle iki ülke birbirini bombalamadı ve 48 saat içinde aralarında böyle sıcaklık olmadı… Bu garip bir şey!…” Şimdi de birbirlerine füze fırlattıktan sonraki üç ay içinde iki ülke birlikte, ticaretten gaz boru hattına kadar müreffeh bir gelecek iddiasında bulunuyorlar! Reisi’nin Pakistan’dan ayrılmasından hemen sonra ABD, memnuniyetsizliğini dile getirdi ve Pakistan’ı yaptırım tehdidi konusunda uyardı.
Şimdi burada tam olarak ne olup bittiğine daha derinlemesine bakmamız gerekiyor; Reisi ve Şerif’in olduğu her iki yönetici de, sert görünerek ve Amerika’nın tepkisini umursamıyormuş gibi davranarak 15 dakikalık bir şöhret elde etmek istiyorlar. Aslında bu, Pakistan’ı aralarına koyarak ABD ile İran'ın yakınlaşmasının en kolay yoludur; zira bu şekilde ABD aslan payını alacak, İran ve Pakistan da ABD’nin tükürdüğü her şeyi toplamaya çalışacak ve bu yöneticiler bunu yapmaktan dolayı da hiç utanmayacaklardır. Nitekim Ebu Hureyra’dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: لاَ يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ “Mümin, bir (yılanın) deliğinden iki defa sokulmaz (aldatılmaz).”
Nitekim Allah Subhanehu Teala ve Nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, İslam düşmanlarının ümmete zarar vermek için hiçbir fırsatı kaçırmayacakları ve onların Allah’ın kullarına karşı komplo kurmaya, plan yapmaya ve çalışmaya devam edecekleri konusunda bizleri uyarmıştır. وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللهُ وَاللهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ “Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” [Enfal 30]
Nitekim Allah Subhanehu ve Teala, kullarını kâfirlerin planları konusunda uyarmıştır; zira kâfirler, Allah’ın kullarına karşı plan yapmaktan asla vazgeçmeyecekler ve Allah Subhanehu ve Teala da rahmetiyle onlara yardım etmeye devam edecektir. Bu yüzden Allah’ın Rasulü Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i bize bir uyarıcı olarak göndermiş ve bizlere düşmanımızın tüm hareketlerine karşı uyanık ve ihtiyatlı olmamızı emretmiştir; işte ancak o zaman kendimizi tekrar tekrar deliğe sokulmaktan kurtarabiliriz. Dolayısıyla davet taşıyıcıları olarak bizler, bize görünen yüzeyin altına dalıp meselenin özünü ulaşmamız, sonra da bu meseleyi Allahu Teala’nın emirleri ışığında görmemiz gerekmektedir; çünkü dünya ve üzerinde yaşayanların hepsi O’nun mülküdür.
İbn Haldun Mukaddime’sinde şöyle diyor: “Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” “Yeryüzü ve onun üzerindekilere varis olan Allah’tır.”
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahlak Cihan