- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Haber - Yorum
Müslümanlar İslam Düşmanlarına Karşı Birlik Olmalıdırlar!
Haber:
Peşaver, Pakistan - Dört güvenlik yetkilisi, Pakistan’ın Salı günü nadiren düzenlediği hava saldırılarında komşu Afganistan’da Pakistan Talibanı’na ait olduğundan şüphelenilen birkaç sığınağı hedef aldığını, bir eğitim tesisini dağıttığını ve bazı isyancıları öldürdüğünü söyledi. (Washington Post)
Yorum:
Taliban Savunma Bakanlığı sözcüsü Inayatullah Harazmi Pakistan’ın iddialarını yalanladı ve X (eski adıyla Twitter) üzerinden yaptığı açıklamada hava saldırısında “çoğu Veziristanlı mülteciler olmak üzere sivillerin” öldüğünü söyledi. Ve şöyle ekledi: “Saldırıda çok sayıda çocuk ve diğer siviller şehit oldu ve yaralandı.”
Saldırı, Taliban liderlerinin üst düzey bir Pakistanlı heyetle görüştüğü ve terörizm iddiaları nedeniyle bir yıl süren aradan sonra bu tür etkileşimlerin yeniden başladığının sinyalinin verildiği bir sırada gerçekleşti. Nitekim Pakistan Büyükelçisi Sadık da ilişkileri geliştirme ziyaretindeydi ve X hesabından şöyle bir tweet attı: “Bugün Dışişleri Bakanı Emirhan Muttaki ile bir araya geldim. Geniş kapsamlı görüşmeler yaptık. İkili iş birliğini güçlendirmenin yanı sıra bölgede barış ve ilerleme için birlikte çalışma konusunda mutabık kaldık.”
Batı tarafından belirlenen bu barış ve ilerleme hırsı, Müslüman liderleri asli sorumluluklarına karşı körleştirmiş olup bunun sonucunda dünyanın her bir köşesinde Müslümanların kanlarının döküldüğüne tanık oluyoruz. Eğer kardeşler arasında kılıç çekilirse bu, birçok açıdan Amerika’nın çıkarlarına hizmet edecektir. Görünen o ki Müslümanlar, yeniden bir araya gelmeleri fikri imkânsız gibi görünen bir boyutta bölünmüşlerdir. Batı kendisini, dünyanın koruyucusu ve kurtarıcısı, dünyadaki vahşileri yöneten tek aklı başında güç ve kendi kısıtlamalarına en çok ihtiyaç duyanların Müslümanlar olduğu şeklinde tasvir etmektedir. Amerika’nın Afganistan’dan çıkmasının ve Taliban hükümetinin kurulmasının ardından Pakistan ordusu, Amerika’nın arkasında bıraktığı kaostan kendisini ayırmak için temkinli adımlar atmaya çalışmıştır. Zira yaşadıkları yalanları ve zamanın ihtiyaçlarına göre yaratılan vahşileri en iyi bilenler yetkililerdir. Bu önleyici tedbirlerden biri de yaklaşık 800 bin Afgan mültecinin Pakistan’dan sınır dışı edilmesiydi. Nitekim onlardan birçoğu onlarca yıldır burada yaşamış, burayı vatanları olarak görmüş ve birçoğu da burada doğmuştu.
Pakistan ordusu, İslam adına inşa edilen ve insanların, tüm Müslümanların güvende olduğu bir ülkeye ulaşmak için her şeylerini geride bıraktıkları bir ülkeye ait olduğunu unutmamalıdır. Dolayısıyla bu topraklar herhangi bir ırka ait değildir. Bu tanım daha sonra, çizginin öte tarafındaki bir Müslümanın diğer taraftaki bir Müslümandan farklı olduğu şeklinde servis edilmiştir. Bizim burada, milliyete uygun olmayan kişileri ortadan kaldırmak yerine çizgileri silmemiz gerekiyor. Afganistan halkı ve Pakistan’da aşiret bölgelerindeki halk, ordumuz için bir değer haline gelebilirler. Zira tarih, üç İngiliz-Afgan savaşından Amerika’nın 2021 yılında Afganistan’dan çıkmasına kadar bu insanların gücünün birçok örneğine tanıklık etmiştir. Pakistan kuvvetlerindeki evlatlarımız ve Afganistan halkı aynı Yaratıcıya secde etmektedirler. Dolayısıyla onların hakları ve sorumlulukları, milliyete değil İslam akidesine dayanmaktadır. Milliyetçilik fikri, kendisiyle kimliğinizi tanımladığınız bölgeye veya size metinsel bir kabul sağlayan bölgeye dayanmaktadır; bu nedenle her türlü coğrafi değişiklik milliyetinizi/uyruğunuzu değiştirebilir! Afganistan, Hayber Pahtunhva, hatta Belucistan’daki durum bize, ulus-devlet sınırlarının yüzyıllardır süregelen aşiret bağlarını kırmakta başarısız olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunun aksine kabileciliğin ulusal bağdan daha güçlü olduğu kanıtlanmıştır. İnsan tarafından tanımlanmış bölgelere dayalı bölgesel egemenliğin ve bütünlüğün korunması, İslam için korumanın anlamını değiştirmektedir. Zira bu, savaşın amacını yeniden tanımlıyor ki böylece bir asker, kapitalist yönetici ona kiminle savaşmasını ve kimi öldürmesini talep ederse onunla savaşmak zorunda kalacaktır; hatta bu kişi, hattın diğer tarafındaki bir Müslüman olsa bile. Müslümanlar olarak bizim Allah ile olan ahdimiz, sorumluluğu, kan, sevgi, toprak ve menfaat için üstlenmemizi imkânsız kılmaktadır. Eski bir deyim şöyle der: “Ben kardeşime karşıyım. Ben ve kardeşim amcamın oğluna karşı. Ben, kardeşim ve amcamın oğlu da dünyaya karşıdır!” Ama biz böyle değiliz, biz İslam’da kardeşiz ve İslam düşmanlarına karşı birlik olmalıyız.
Pakistan ordusunun askerleri bizim evlatlarımız ve kardeşlerimiz olup onlara sorumluluklarını yerine getirmelerini hatırlatarak sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz. Dolayısıyla dostluk ve itaat, sadece Allah'a, sonra da kanunu Allah Subhanehu ve Teala’nın emirlerine göre uygulayan yöneticiye olmalıdır. Bu yüzden Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet sadece Müslümanların hayatını kurtarmakla kalmayacak, birçok kişiyi İslam'a davet edecek ve böylece onlara dünyada ve ahirette hayır getirecektir.
وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [Nur 55]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Ahlak Cihan