- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Hilafet İslam'ı ve Müslümanları Koruyacaktır
(Tercüme)
Miladi takvime göre 94 yıl önce kâfirlerin Osmanlı Hilafetini İngiliz ajanı Mustafa Kemal eliyle yıkmalarının ardından, İslam Ümmeti bir hayra şahit olamadı. Aksine diğer milletlerden geriye kalmış, ıstıraplarla dolu, aşağılanma, acizlik ve boyunduruk altında bir hayat yaşamaya mahkûm oldu. Her ırktan, her renkten küfür ve ateizm yandaşlarının diktasına maruz kalmaktadır. Bir yandan dünya nimetlerinden payına düşen sadece birkaç kırıntıdan ibaret, diğer yandan da Doğulu ve Batılı milletlerin şamar oğlanı olmuş. Bir zamanlar dünyayı karşımızda titreten konumumuzu kaybetmiş olmamız, Filistin'i, Irak'ı ve başka beldelerimizi kaybetmiş olmamız, küffarın her yerde, Filistin, Suriye, Doğu Türkistan, Myanmar ve diğer beldelerimizde bize tahakküm ediyor olması, yoksulluğun, açlığın, işsizliğin yayılması, yitirilen değerler ve artan ahlaksızlık, bilimsel ve iktisadi geri kalmışlık... Tüm bunlar Hilafetsizliğin ifrazatı ve neticesidir.
Batılı düşünce ve kültür - demokrasi, kapitalizm, laiklik, liberalizm - hayatın her alanına, tüm nizamlara, hükümetlere, kanun ve hukuka, iktisada, sağlık sistemine, eğitim müfredatına, medyaya ve yaşam tarzlarına hâkim durumda. Bir başka deyişle, İslam beldeleri entelektüel, siyasi, iktisadi ve askeri olarak her türlü şekilde Batının sömürgesi altındalar.
Fakat bunları durduracak veya karşısında duracak bir güç olsaydı; İslam Ümmeti bu belaların, bu musibetlerin hiçbirisine maruz kalmayacaktı. Böylesi caydırıcı bir güç ise ancak Ümmetin kendi içinden çıkan bir güç olabilir. Bu adaletsizliğe son verecek, zalimin otoritesine son vererek elini tutacak samimi, ciddi, bilinçli ve güçlü bir sistem olmalı. Bu sistem ise ancak iman ettiğimiz, teslim olduğumuz, bize vahyedilen İslam akidesinden çıkabilir. Bu sistemi terk etmek zulümdür. Hükmü başkalarına terk etmek ise küfür, fısk ve zulümdür ki bizlere bunlardan berî olmak emredilmiştir. Bu hükümler; ister namazın ve orucun hükümleri gibi ferdî hükümler olsun, isterse Ümmetin işlerine dair hükümler olsun ki bunları ceza sistemiyle, muamelat, hukuk, iktisat, içtimai ve eğitim nizamıyla ve iç ve dış siyasetiyle, anlaşmalarla, savaşlarla, iyiliği emredip münkerden nehyetmekle tatbik eden devlettir. Tüm bu hükümler İslam devletinin nizamı, yani Hilafet altında toplanmaktadır. Bundan dolayı bu devletin ikame edilmesi İslam'ın tüm hükümlerinin ikame edilmesidir denmesi doğaldır. Bu devleti kurmak farzların anasıdır ve bu devleti kurmak için çalışmak bir numaralı görevdir.
Fakat Müslümanlar uzun süre Hilafet fikrine uzak kaldılar ve "İslami hayatı başlatmak" denildiğinde ferdî ibadetleri ve ahlakı ihya etmek olarak anladılar. O dönemler sosyalist, milliyetçi ve vatancı fikirler oldukça baskındı ve İslam'ın gerici ve bir hayal olduğu ve hiçbir zaman tatbik edilemeyeceği vehmini yayıyorlardı. Ancak Allah Subhanehu ve Teâlâ'ya şükürler olsun ki Allah'ın yardımıyla ve Ümmetin içindeki samimi kişilerin çabalarıyla, İslam beldelerinin tümünde, metot konusunda farklı görüşlere sahip olsalar da, bazıları bir dönem doğru yoldan uzak kalmış olsa da; Müslümanlar Allah'ın hükümleriyle hükmeden bir yöneticiyi talep eder oldu. Bu nedenle İslam'ın en büyük hedeflerinden birisi ve Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrettiği vahdet ve teslimiyetin en yüce simgesi Hilafettir. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: ﴿وَإِنَّ هَـٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وٰحِدَةً وَأَنَاْ رَبُّكُمْ فَٱتَّقُونِ﴾ “Şüphesiz sizin Ümmetiniz tek bir Ümmettir ve ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse benden korkun.” [Al-Mu'minûn 52]
Her yerdeki Ümmetin İslam'a susadığının göstergesi ise, her ne zaman Müslümanlar "İslami" olan ile diğerleri arasında bir seçim yapmak zorunda kaldıklarında, herhangi bir kurum veya kuruluş veya başka ne olursa olsun, her zaman "İslami" olan kazanan oluyor. İşte Tunus'ta, Mısır'da, Ürdün'de ve başka yerlerde olanlar bunun kanıtıdır. Bu sonuçlar kâfir Batıyı, İslam'ın uluslararası çekişme meydanlarına geri dönecek diye tirtir titreten bir uyanışın ifadesidir. Bu korkuyla ilk olarak "aşırıcı, terörist ve kökten dinci" diyerek Müslümanlara saldırmaya başladılar.
Allah'ın lütfuyla bugün Hilafet tasavvuru her zamankinden daha canlı. Ümmetin büyük bir kısmı eski şanı geri getirmek için çalışıyor. Ömer el-Faruk, Ömer bin Abdülaziz, Selahaddin Eyyubi, Harun er-Reşidleri özlüyorlar... İnsanlık için ortaya çıkartılmış en hayırlı Ümmetin yeniden izzete, adalete ve güce kavuşacağı günün hasretini çekiyorlar.
Allah'ın vaadi olan bu İslami devlet - Nübüvvet Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet - ideolojik bir devlettir. İslam akidesi onun anayasasıdır ve bu akideyi tüm halklara ve milletlere taşımak Müslümanların üzerine bir yükümlülüktür.
Hilafet devleti İslam ve İslam Ümmet için neler yapabilir dediğimizde, hayatın her alanında bir çözümü olduğunu göreceğiz:
Allah'ın hükmü yeniden başlayacaktır. Allah'ın Kitabı ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sünneti yeniden Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın emri gereği Ümmetin rehberi olacaktır. ﴿وَأَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ﴾ “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın.”[Maide 49]
Başımızda yeniden İmam, adil bir yönetici olacaktır. Bölünmüşlüğün ardından birlik gelecektir. Sömürgecilerin bölüp sayısız devletçiğe ve etnik gruplara parçalamasının ardından Ümmet yeniden tek Ümmet ve tek beden olacaktır. Peygamber efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: «إِنَّمَا يَأْكُلُ الذِّئْبُ مِنَ الْغَنَمِ الْقَاصِيَةَ» “…Kurt ancak sürüden ayrılan koyunu kapar.”
Hilafetin yıkılmasının ardından kurdun nicelerini yediğine şahit olduk - Filistin, Keşmir ve Doğu Türkistan ve listede uzadıkça uzuyor - sürünün dağılmasından dolayı yem oldu. Hilafet ile onların hepsi arada hiçbir sınır hiçbir engel olmadan tek bir devlet olacaklar. Vatancılık, milliyetçilik ve tüm düşük bağların yerine sağlam akide bağı ile birbirine bağlanacaklar. Toplum, halk ve devlet arasındaki bağ da gün geçtikçe güçlenecek.
Hilafetin dönmesiyle güvenlik ve barış da dönecek, Müslümanların düşmanların kalbine korku salan gücü ve konumu da dönecek. Bu konumumuzu Hilafeti kaybedince kaybetmiştik. Allah (svt) düşmanların kalbinden Müslümanlara karşı duydukları korkuyu söküp almıştı: «وَلَيَنْـزِعَنَّ اللهُ مِنْ قُلُوبِ أَعْدَائِكُمُ الْمَهَابَةَ مِنْكُمْ» “Allah, düşmanınızın kalbinden size karşı duyduğu “mehâbeti” (korkuyu) çekip alacak.”
Müslümanların içinde, özellikle yöneticiler arasında adeta köleye dönmüş olanlar var. Bunlara efendileri sözlü veya fiziksel olarak saldırsa, tek bir kelimeyle dahi itiraz edecek halleri yok. Fakat düşmanların korkup dehşete kapılacağı hallerimizin geri geleceğini Peygamberimiz (sav) müjdeledi: «نُصِرْتُ بِالرُّعْبِ مَسِيرَةَ شَهْرٍ» “Bir aylık bir mesafeden (düşmanın kalbine) korku salmakla nusrete mazhar oldum.”ve şöyle dedi: «الإِسْلامُ يَعْلُو وَلا يُعْلَى عَلَيْهِ» “İslam üstündür, ondan üstün bir şey yoktur.”
İslam'ı tüm dünyaya yaymak için cihadı ilan edecek olan, arkasında savaşılan kalkan İmam (Halife) muhakkak gelecektir. Ordularını harekete geçirip mübarek Filistin beldesini, İsra ve Miraç beldesini, Mahşer ve Manşer toprağını kurtaracak ve onu İslam'ın ve İslam devletinin kalbine iade edecektir. Hilafet olsaydı, Yahudi varlığı asla Filistin'de olamayacaktı. Osmanlı döneminde Hilafetin, en zayıf olduğu günlerinde bile bu mübarek topraklardan vazgeçmeyi asla kabul etmediğini hepimiz biliyoruz. İmam hem İslam’ı, hem nerede olursa olsun Müslümanları koruyacaktır, onlara karşı her türlü saldırıyı ve adaletsizliği def edecek ve canlarını, mallarını ve meskenlerini koruyacaktır.
Kâfirlerin İslam Ümmetinin gözlerine baka baka yağmaladıkları İslam varlıkları, kaynakları ve parası yine sahiplerine geri dönecek, ekonomisi gelişecek, ticareti, sanayisi, tarımı, çeşit çeşit iç ve dış ticari ilişkileri, hepsi geri gelecek. Halife tüm kaynakları Ümmetin maslahatlarını ve çıkarlarını gerçekleştirmek için kullanarak insanlara bolluk, refah, bereket ve mutluluk içinde bir yaşam sağlayacaktır. İbn Haldun kitabının girişinde Bağdat'ta Abbasi Halifesi Me'mun'un Beyt ül-Mâl'a kazandırdığı gelirlerden bahsediyor. Bu gelirler bugünün parasıyla 70 milyar dolara ve 1700 ton altına tekabül etmektedir. Bugün; Müslümanların Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafeti ve takvalı bir Halifesi olsaydı acaba Dar-ul İslam'da tek bir fakir insan olur muydu?! Allah raşid Halife Ömer bin Abdülaziz'e rahmet etsin. Çünkü onun Hilafeti döneminde zekâtı verecek tek bir fakir insan bulunamamıştı. İslam'ın İktisat Nizamı'nın hükümleri tatbik edilecek, faiz, kenz, ihtikâr, işsizlik, adam kayırmacılık ve torpil ortadan kalkacak, herkesin çalışma hakkı olacak ve liyakat sahibi kimse işi o alacaktır.
İslam ve İslam Ümmeti hakkı olan zafer, şan ve bilimdeki lider konumunu yeniden elde edecektir. Eğitim halkın her kesimine ulaşacak ve sadece zengin ve güç sahiplerinin hakkı olmayacaktır. Devlet; İslam'ı yaymak için gerekli ağır sanayi, modern savaş teknolojisi ve hayata dair her türlü araca sahip olacaktır. Bunlar ancak Rabbine samimiyetle teslim olmuş, Ümmetin çıkarlarını ciddiye alan bir yöneticiye ve bununla birlikte üstün teknolojiye ve mucit bilim insanlarına sahip olmakla olur. Üretkenliği teşvik eden bir Hilafet devleti olunca, Batı'ya göç etmiş Müslüman bilim insanları da geri dönecektir. Müslümanlar geçmişte bilimsel ve askeri üstünlükleriyle Bizanslıları ve Farslıları nasıl yendiyseler, Hilafet ile eskiden olduğu gibi bilimsel ve askeri üstünlük yine Müslümanların olacaktır. Bu galibiyetleriyle birlikte Müslümanlar fethettikleri beldelerin kaynaklarını ortaya çıkartmayı ve sahip oldukları bilimleri de keşfederek tıp, mühendislik, astronomi, coğrafya ve birçok alanda fevkalade başarılar elde ettiler. Avrupa bu bilimleri Müslümanlardan almak için talebe gönderirdi.
Allah'ın hükümleri ve cezaları yeniden tatbik edilecektir. Allah'ın hudutlarını aşan herkes cezalandırılacaktır. Doğru İslami mefhumları bulanıklaştıran yanlış fikirler ortadan kalkacaktır. Bu bulanıklıkları çürük laik kapitalist medeniyetin fikirleriyle Batı meydana getirmiştir. Ailenin birliği ve kadınlar yeniden İslam'ın kendilerine vermiş olduğu hakiki konuma kavuşacaktır. Bu konumu da Batı kültürüne aşık İslam düşmanları tahrif ettiler. Sözde kadına İslam ondan gasp ettiği haklarını ve başarılarını vereceklerini iddia ederek kadını kandırdılar. Oysa tam aksine, hak peşinde koştururken İslam'ın hükümlerini terk ederek ve Batılı yaklaşımları benimseyerek kadın alçaltıldı ve sefalete sürüklendi.
Raşidi Hilafet Ümmetin izzetini koruyacak ve kadınları koruyacaktır. Bu uğurda ordularını harekete geçirecektir. Yahudi’nin biri Müslüman bir kadının elbisesine saldırınca Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle yapmıştır ve Halife Mutasım da böyle yapmıştır. Aileyi ve toplumu her türlü saldırıya ve yozlaşmaya karşı koruyan içtimai nizamı tatbik ederek ahlaksızlığın, müstehcenliğin, ihtilâtın önüne geçen Raşidi Hilafettir. Münkeri engelleyecek ve Allah'ın hudutlarının veya kulların haklarının çiğnenmesinin önüne geçecektir. Hilafet medyayı denetleyecek ve kamu yararına göre yönlendirecektir. Yozlaşma ve fitne aracı uydu kanallarını ve programlarını kapatacak, internet sitelerini denetleyecek ve insanları kötü sitelerden koruyacaktır. Günah ve fitnelerin ortaya çıkması doğrudan Allah'ın hükümlerini tatbik eden siyasi bir otoritenin olmayışından kaynaklanıyor. Şanlı zaferlerin sahibi, kadınların kalkanı Hilafettir. Hilafet koruyucudur. Batı'nın Şer'i elbiseye ve İslami içtimai kurallara karşı mücadelesi İslam'a karşı savaşından başkası değildir.
Tüm bunlardan sonra, tüm bu uzun süre Allah'ın hükümlerinin hayatımızda olmayışından sonra, bunca uzun yıl Müslümanlar kendilerini koruyan Halifesinden mahrum kaldıktan sonra, Müslümanlar kendi gözleriyle günahlarından dolayı başlarına gelen musibetlere şahit olduktan sonra, artık yeniden şan, güç ve vahdetin kaynağına geri dönme zamanı gelmedi mi? Tüm bu musibetler Dinlerini, ezeli anayasalarını, onun kanun ve hükümlerini terk etmelerinden dolayı meydana geldi. El-Azîm olan Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: ﴿وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى* قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا* قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى﴾“ “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?”* Allah, “Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun” der. ”[Taha 124-126]
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına
Muslime Eş-Şami (Ümmü Suheyb)