Çarşamba, 08 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/11
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Hain Yöneticiler ve Uşakları Tarafından Kaçırılan Hizb-ut Tahrir'in Gençleri

  • Kategori Pakistan
  •   |  

(İngilizce)

 

بسم الله الرحمن الرحيم

Abduction of the youth of Hizb-ut Tahrir

by the traitor rulers and their henchmen

 

IMRAN YOUSAFZAI

Deputy  to the Spokesman

of Hizb-ut Tahrir in Pakistan

Imran Yousafzai is the Deputy to the Spokesman of Hizb-ut Tahrir in Pakistan. An accountant by profession, Imran is a father of two daughters. A renowned politician known for raising his voice against the traitor rulers and their policies.

On Tuesday morning, 12th July 2011, when Imran Yousafzai was heading for a meeting with a television journalist in Islamabad, the government henchmen lurked like cheap thieves and kidnapped him as he arrived.

Till today, there is no news or information regarding Imran Yousafzai's whereabouts.

 

HAYAN KHAN

Member of

Hizb-ut Tahrir

Hayan Khan, a software engineer by profession, recently married, working at a reputable software development firm in Islamabad is also a well-known member of Hizb-ut Tahrir.

On Wednesday morning 13th July 2011, he left for office from his home in Rawalpindi (the very next day after Imran Yousafzai's kidnapping) and was ambushed by Government thieves, who blocked his car, broke the side window and kidnapped him.

Till today, there is no news or information regarding his whereabouts.

 

OUSAMA HANIF

Member of

Hizb-ut Tahrir

Ousama Hanif, a telecom engineer by profession, son of a respected educationalist and social worker in Islamabad, educated from the prestigious university, NUST, a father of one daughter, working at a reputable telecommunications company in Islamabad, is also a well known member of Hizb-ut Tahrir.

On Thursday morning, 21st July 2011, as he left for office from his home in Islamabad, he was ambushed by government thugs, who blocked his car and kidnapped him.

Till today, there is no news or information regarding his whereabouts.

 

WHAT WERE THE SO-CALLED "CRIMES" OF THESE THREE BRAVE MUSLIM YOUTH?

  • Exposing the open treachery of the Pakistani rulers for their collaboration with the Americans in their crusade against Muslims
  • Calling the Ummah  for the immediate establishment of the Islamic Khilafah state, which will unify the Muslim World as the single most resourceful state in the world.

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

"And they had no fault except that they believed in Allah, Al-Azeez, Al-Hameed." [Surah Al-Burooj 85:8]

Hizb-ut Tahrir                                                                                                           25  July 2011 CE

Wilayah Pakistan                                                                                                24 Shaban 1432 AH

Devamını oku...

Ulusal Diyalog Konferansı: Suriye Rejimi, Reforma Dönük Görüş ve Düşüncesini Dayatarak Halkını Katlettiği Cürmüne Bir Cürüm Daha Eklemek İstemektedir

  • Kategori Suriye
  •   |  

10.07 günü Şam'da, "Suriye Muhalefetiyle" iki gün boyunca bir danışma toplantısı yapılmış ve buraya, Beşar Esad'ın son konuşmasında söz verdiği ve bir sonraki aşamanın devam eden başlığı diyalog olup Suriye'nin bütün geleceği bunun üzerine inşa edilecektir şeklinde nitelendirdiği Ulusal Diyalog için bir takvimin belirlenmesi amacıyla Devlet Başkanı yardımcısı Faruk eş-Şara'nın başkanlığındaki "Ulusal Diyalog Heyeti de" çağrılmıştır. Nitekim bu göstermelik diyalog tiyatrosu ile bu rejimin ve iddia ettiği reformların sahteliğini gösteren bazı gerçekleri ifşa etmemize zemin hazırladığı gibi devrilmesinin gerçekleşmesi gerçekten çok yakın olan rejimin ulaştığı kördüğümün boyutunu da ifşa etmemizin zeminini hazırlayan danışma toplantısının düzenlenmesi faslı, yönetimde kalmak için bu tür konferanslarla mücadele etmek içindir.

- Bu konferans, kanlı güvenlik çözümünü dayatan rejimin başarısız olduğu, halkına karşı olan bütün güvenini kaybettiği, şehirleri muhasara altına almayı sürdürdüğü ve buraları tanklarla ve bombalarla bombalayıp darmadağın ettiği, ülke halkına vahşi bir şekilde dahası onları katletme yöntemindeki bir kinle katliam uyguladığı bir atmosferde gerçekleşmiştir. Hatta katlettikleri kimselerin sayısı şu ana kadar yaklaşık 1400'e ulaşmış, 14000 kişi tutuklanmış ve on binlerce kişi ülke içine ve dışına göç etmiştir... Nitekim bu rejim, sadık bir imanla, çıplak göğüsleriyle ve aşağılanmayı reddeden nefisleriyle emniyetine ve hortlaklarına karşı koyan ve kendisine karşı korku engelini kıran silahsız halkına karşı bir savaş ilan etmiştir... Ayrıca rejim, ülke genelinde hareketlenen ve kendisine karşı protestonun yaklaşık 300 noktaya yayılıncaya kadar genişleyen bir savaş açtığı halde olaylar, rejimin devrilmesine yönelik ısrarın daha da artacağı uyarısı yapmaktadır.

- Bu helak olmuş rejim, güvenlik çözümünü dayatmadaki başarısızlığının ardından ülkeyi değil de sırf kendisini kurtarmak için konferanslara başvurmuştur. Zira 27.07'de Şam'da, muhalefet için danışma konferansı yapılmasına izin vermiş dahası özel görevlerdeki bazı sembollerinin bu husustaki katılımını tebrik etmiştir. Sonra bunu, 03.07'deki "Suriye'nin Geleceği İçin Ulusal Girişim" Konferansı takip etmiş, burada diyalogun başarısı için büyük bir çaba sarfetmesinden dolayı eş-Şara'ya özel bir teşekkür sunulmuş ve "sivil demokratik bir devlete geçişin en güzel yolunun, bu dönüşüme Devlet Başkanı Beşar Esad'ın liderlik etmesi" olduğunu söyleyen rejimin adamı Genel Koordinatör Muhammed Habaş'a dikkat çekilmiştir. Ayrıca burada, "Şehirlerde silahlı gurupların olduğu gerekçesiyle ordunun ve güvenlik birimlerinin, Suriye şehirlerinden geri çekilmesine çağrı reddedilmiş", buna karşı çıkan muhaliflerden biri dövülmüş ve bilinmeyen bir yere götürülmüştür. Yine "Sizin konferanslarınız sokağın sesini kısmak istiyor, sokak sadece rejimin devrilmesi istiyor" şeklindeki sözlerinden dolayı bir diğeri daha dövülerek kıyafetleri parçalanmıştır. Dolayısıyla konferans, onu yapanın çizgisinde gerçekleşmiştir.

- Rejim, bu konferanslar yoluyla muhaliflerin içerisinden, reformdaki görüşlerini destekleyecek, yönetimde kalmasını ve değişim sürecine dönük düşüncelerini onaylayacak kendi cinsinden olan bir tabakayı ayırma yoluna gitmektedir. Zaten bundan dolayı şahsiyetlerinin seçilmesine başvurmaktadır. Buda rejime, kendisiyle tartışan bu tür muhalefeti suçlama hakkı vermekte ve kendisinin genişlemesini istemektedir. Ancak rejimin, sokaktaki bu tür kimselere gerçek tesirinin olması mümkün değildir. Çünkü bu kimseler birleşerek ona karşı açık cephe almış olup rejimin onlardan kendisini kurtarması imkansızdır. Zira onlar, kendilerini yakmaktan ve erken saatlerde değişim meydanlarına çıkmaktan başka bir katkı sağlamayacaklardır... Gerçekten de ezici çoğunluktaki gerçek halk muhalefeti, rejimin devrilmesini isteyen insanları daha yoğun bir şekilde dışarı çıkarmak yoluyla bu konferanslara karşı çıkmışlardır. Ancak aynı rejim, kendisinin devrilmesine katkıda bulunan insanlara karşı işlediği vahşi uygulamalarını daha da artırmıştır.

- Helak olmuş Suriye rejimi, dış politikasında Amerika Birleşik Devletleri'ni takip etmektedir. Amerikan yönetimi de onu kurtarmak için çok çalışmaktadır. Bundan dolayı Amerika, halkının belleğinde babasının seksenlerde işlediği ve bütün halkın ona karşı toplandığı katliamını canlandıran Hama'da yeni bir katliam işlemesine karşın onu uyarmıştır. Dolayısıyla Amerikan Büyükelçisi'nin, Hama'yı ziyareti bundan dolayıdır yoksa halkına olan düşkünlüğünden değil. Zira Amerika, ajanının çıkmazda olduğunun farkında olup onun devrilmesini istememektedir. Şayet devrilirse de onun yerine kendisini takip edecek başka bir alternatifin olmasını istemekte ve bunun içinde Türkiye ile İran'ı kullanmaktadır. İşte Amerika, Beşar Esad'ın otoritede kalması için "yol haritası" belirlemekte, İngiliz Guardian Gazetesi'nin belirttiği üzere barışçıl bir geçişi ve güvenli bir demokrasiyi gözetlemektedir. Bunun için Amerika, rejimle diyaloga girmeleri için muhalefete baskı yapılmasını istemektedir. Bundan dolayı da Amerika, muhalefetin davranışlarına, sorumlularının açıklamalarına, ziyaretlerine ve muhalefet çevrelerinin toplantı niyetlerini ilan etmelerine karşı temkinli davranmaktadır... Hatta bizzat rejimin onlara karşı olan temkininden daha fazla. Zira Irak ve Afganistan'ı işgal eden ve her yerde Müslümanları katleden Amerika, bizzat aynı Amerika'dır.

- Bu protestoların devam ederek rejimin desteklediği tüccarların emtialarının boykot edilmesinin ilan edilmesine, halkı katleden mermi paralarının ödenmemesine, genel grevlere ve sivil itaatsizliğe çağrılmasına kadar genişleyip büyümesiyle birlikte rejim... ekonomik ve malî gücünün hızlı bir şekilde çökeceğinin farkındadır. Buda Suriye ekonomisinde etkin olan tüccarları, hesaplarını gözden geçirmeye ve rejimle olan ittifakını bozmaya itmektedir. Dolayısıyla Şam ve Halep'teki insanların halk hareketine olan katılımları, rejimin devrilmesini kesinlikle çabuklaştıracaktır.

- Ortada Müslümanların düşmanı Amerika ile Batı, fikirleri halkın desteğini kazanamayan laik muhalefet ve çökmüş olan bu rejim tarafından gelecekte Suriye'nin, çoğulcu bir cumhuriyet sistemi olan demokratik sivil bir devlet olacağına dair bir ısrar vardır. Bizler, bu alaycılara deriz ki; mevcut rejim, bundan başka bir şey mi sanki? Suriye devleti, mevcut anayasaya göre cumhuriyet sistemi olan sivil demokratik bir devlet değil midir?... Aynı zamanda ortada, sokağın nabzının İslamî olarak alev alev yanmasıyla birlikte değişim sürecine gerçek bir etkisi olan İslam'ı uzaklaştırmaya dönük aktif bir çalışma vardır. Zira aslında Suriye'deki insanları bu anormal trajik durumlardan çıkarmaya, hakkı meydana çıkarmak için çalışan akide ve şeraitte dahil onları kurtarmaya ve adaleti sadece Suriye halkına değil bütün dünyaya yaymaya muktedir olan sadece İslam'dır. O halde bu ısrar ve çalışma da nedir? Dolayısıyla sorulması gereken soru şudur; Müslümanlar dinlerini düşünüp onun kaynak olması ve değişimin de bu esasa göre yapılması için ciddi bir şekilde çalışıyorlar mı?

 

Ey Müslümanlar!

Bu gibi konferanslardan maksat, gelecekteki değişim sürecini etkilemek içindir. Suriye rejimi, bu tür konferanslarla reforma dönük görüş ve düşüncelerini dayatarak halkını katlettiği cürmüne bir cürüm daha eklemek istemektedir. Suriye halkının, gösterileri ve tepkileri artırarak döktüğü bu yapraklar, gelecek sonbahardaki diğer yapraklardan biri olup gelecek bahar, Suriye'nin olacaktır. Suriye'deki Müslümanların yapmaları gereken bakışlarını, Allah'a, resulüne ve müminlere ihanet eden Amerika'ya, Avrupa devletlerine ve diğer Batılı örgütlere değil sadece dinlerine çevirmeleri, yardımı sadece Rablerinden beklemeleri, meşru değişim sürecinde birbirlerini desteklemeleri, dinlerine ve halklarına yardım etmesi amacıyla ordu içerisindeki güç ve kuvvet ehliyle koordinasyon kurmaları ve bu mücrim recimden yönetimi alarak kulları hususunda Allah'tan korkan, onların hayatlarına güven veren ve işlerini gözeten Müslüman adil bir yöneticiyi getirmeleridir. Bu ise ancak İslam'ın adaleti ve merhametiyle Müslümanların ve gayrimüslimlerin mutlu olacağı İslamî Hilafet'in kurulmasıyla mümkündür. İşte Hizb-ut Tahrir, hem kendisini hem de gerek Suriye cezaevlerinden gerekse bir gün olsun onun her bir köşesinden hali olmayan mümin liderleri bunun için hazırladığı gibi Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ahiri zamanda olacağı müjdesini verdiği Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet'i temsil eden projelerini onunla uygulayacağı sırf İslamî bir anayasa da hazırlamaktadır. O halde Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesini doğrulayınız.

Ey Allah'ım senden, Suriye'de İslam'ı ve ehlini izzetlendirecek ve onları bu helak olmuş rejimin zulmünden kurtaracak olan Raşidi Hilafet'i nasip etmeni istiyoruz. Bu, aziz olan Allah'a hiçte zor değildir.

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا في الأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ "Biz istiyorduk ki mustazaflara yeryüzünde lütufta bulunalım, onları liderler yapalım ve (ülkelere) varis kılalım." [el-Kasas 5]

Devamını oku...

Cezayir'deki Siyasî Reformlar, İfsadı Pekiştirmektedir

  • Kategori Cezâyir
  •   |  

Müslüman ülkelerdeki firavunların boğulduğu tufanın ardından Cezayir'deki rejim de dahil yıpranmış rejimler, boğulma korkusuyla önlemler almaya başladılar. Ardın da "siyasî reformlar" adında yeni bir yalan konuşmaya başladılar. Ümmetin lisan-ı hali onlara, Allah'ın boğulup tövbe eden Firavun için söylediğini söylemektedir. آلآنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ "Şimdi mi (iman ettin)! Halbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun." [Yunus 91]İnsanlar açlıktan ölürken ve apansız ölümlere sizin zulmünüzden daha insaflı bakarken sizin reformlarınız neredeydi? Ümmet sizleri, Allahuteala'nın Müslümanlara ehli kitabı çağırmalarını emrettiği şeylere çağırırken sizin reformlarınız neredeydi? قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلا نَعْبُدَ إِلا اللَّهَ وَلا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ "(Resûlüm!) de ki: Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab edinmesin. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız deyiniz." [Âl-i İmrân 64]

Nitekim ehli kitaptan bazılarının icabet etmesine, Allah'a ibadet etmesine ve O'na teslim olmasına rağmen siz sırtınızı döndünüz!! Dolayısıyla insanları kafir kapitalizm ile yönetmekten ve birbirinizi rabler edinmekten vazgeçmeyerek kendinize şeriat olarak Allah'ın kitabından başkasını aldınız. Dahası tagut ile hükmettiniz, Allah'ın hükmünü terk ettiniz, onu eğip bükerek aldınız ve Allah'ın hükmünü isteyen bütün herkes hakkında da şöyle dediniz: أَخْرِجُوهُم مِّن قَرْيَتِكُمْ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; güya onlar temiz insanlarmış!" [Âraf 82] Tüm bunları da yalan söyleyerek yada iftira atarak konuşmalarınızı hoş karşılasınlar diye ümmet ve halk adına yaptınız.

Ne gariptir ki siz, her zaman yalanlarınızı doğrulayacak birilerinin ortaya çıkmasını ümit ettiniz. Şayet reform istiyorsanız, bu fesadınızı kabul ettiğinize dair açık bir itiraftır. Şayet fesadınızı kabul ediyorsanız boğulma korkusundandır. O halde hangi akıl sahibi sizlerin reformcu olduğuna inanır?! Zira fasitlerle ülke nasıl ıslah olacak? Allahuteala, şöyle buyurmuştur: إِنَّ ٱللَّهَ لاَ يُصْلِحُ عَمَلَ ٱلْمُفْسِدِينَ "Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez." [Yunus 81] Nitekim ülke, sizin yönetiminiz altında güvenliğini kaybetmiş, katliam ve zulüm alevlenmiş, zarar-ziyan, sefalet ve kaos yayılmış, fakirler ve geçinemeden yaşayanlar çoğalmıştır. Hatta bazı insanlar, sizin zulmünüzden kaçıp ölmek için kendi kendilerini yakmamanın bir yolunu aramaya başlamışlardır. Zira onlar, ölmenin sizin fesadınız altında yaşamaktan daha kolay olduğuna inanmaktadırlar! O halde Rabbinin hükmüne dönmesi için halkını köleleştirdiğiniz ve mallarını çaldığınız ülkenin üzerinden ellerinizi çekecek misiniz? Ta ki Allah'ın rahmeti kullarının üzerine insin! Çünkü değişim, yönetiminizin reforma edilmesiyle değil ancak onun ortadan kaldırılmasıyla olacaktır. Zira zamanın ifsat ettiği bir şeyi attar ıslah edemez.

Ey Cezayir'deki Müslümanlar!

Şüphesiz Allah, O'na yönelmeniz, fasitlerden kurtulmak için hazırlık yapmanız ve Allah'ın dinine nusret vermeniz ölçüsünde bu mücrimlerin sizin üzerinizdeki zulmünü kaldıracaktır. Eğer kalplerinizdeki dünya azim olarak kalmaya devam ederse, üzerinizdeki devletleri her ne olursa olsun fasitlere karşı olan korkunuz Allah'a karşı olan korkunuzun ötesine geçecektir. Yok eğer harekete geçerseniz, Allah üzerinizdeki prangaları kaldıracaktır. Öyleyse Allahuteala'nın şu kavlini hatırlayın: قَالَ رَجُلاَنِ مِنَ ٱلَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْعَمَ ٱللَّهُ عَلَيْهِمَا ٱدْخُلُواْ عَلَيْهِمُ ٱلْبَابَ فَإِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَإِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى ٱللَّهِ فَتَوَكَّلُوۤاْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ "Korkanların içinden Allah'ın kendilerine lütufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer müminler iseniz ancak Allah'a tevekkül edin." [Maide 23]

O halde korkarak ve bekleyerek onların hayatta kalma sürelerini uzatmayın. Bilakis Allah üzerinizdeki prangaları kaldırıncaya, sizlere ikramda bulununcaya, sizleri itaatiyle izzetlendirinceye ve sizleri tagutların zulmünden kurtarıncaya kadar aranızda Allah'ın emrini uygulayacak olan Hilafet Devleti'ni kurarak Allah'ın hükmünü ikame etmek için çalışın.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Güney Sudan Heba Olmuştur Dolayısıyla Muhlislerin Duyguları Mücrimlerin Duygularıyla Çelişmektedir

09.07.2011 günü, Sudan Devlet Başkanı, parti liderleri ve temsilcilerinin de hazır bulunduğu Cuba şehrinde, Müslümanların topraklarının değerli bir parçasının bölünerek orada kafir Batı'nın üvey kızı olan Yahudi devletçiğinin gözetimiyle yönlendirilen Nasranalik renginde bir varlığın kurulduğu ilan edilmiştir. Bu ilanla (Amerika ve Avrupa'nın) olduğu kafir Batı, evlatlarının eliyle uyguladığı Sudan'ı parçalamaya dönük planlarının temel taşlarını döşemeyi başarmış olmaktadır.

Hükümet ile bu ülkedeki mevcut politikacıların, emanet ettikleri ülkelerinin birliğini koruma hususunda ifrata kaçtıkları bu günde bu azim İslam ümmetinin muhlis evlatlar yas tutmuştur. Zira onlar, emanete hıyanet etmişler ve bütün gafletleriyle ifrata kaçmışlardır.

Hizb-ut Tahrir/Sudan Vilayeti olarak bizler, bu iğrenç ilan bağlamında deriz ki:

 

Birincisi: Bizler, Müslümanların tertemiz kanlarıyla sulanan İslamî topraklar hususunda ifrata kaçmayacağımız için 09.07.2011 günü, yas günü olacaktır. Şüphesiz bizler bu yası, Hilafet'in kurulması için itici güç yapacağız. Zira Müslümanların topraklarını ve kanlarını koruyacak olan bizzat Hilafet'tir. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ "İmam [Hailfe], ancak bir kalkandır."

İkincisi: Bizler, kendisini Amerika'nın hizmete sunan bu hükümetten dolayı Güney Sudan'ın ayrılmasının cürmünü taşımaktayız. Zira böylece hükümet, ülkenin birliğini koruyacağına dair yaptığı ilk açıklamasında kendi adına ettiği yemine ihanet etmiş ve Asmara Konferansı'nda Güney'in ayrılması hakkında imza atarak hayatî meselelere dönük gizli anlaşmalar yapan siyasî güçler de bu cürümde ona ortak olmuşlardır. Sonra onların tümü, faziletli hakka geri dönmek yerine ümmetin duygularını hiçe sayarak ülkemizin ayrılmasını kutlayanlarla birlikte kutlama yapmışlardır. Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellam], ne kadar da doğru söylemiştir: إذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ "Haya etmiyorsan dilediğini yap."

 

Üçüncüsü: Hükümetin ve siyasî ortamın, insanları tek bir potada eritmekten aciz kalmasının sebebi, böyle bir potaya, yani halkları ve kavimleri asırlarca tek bir ümmet içerisinde eriten azim İslam ideolojisine sahip olamamalarındandır.لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ َ "Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, Ancak Allah onların aralarını birleştirmiştir. Çünkü O, Aziz'dir, Hakîm'dir." [Enfal 63]

 

Ey Müslümanlar!

Şüphesiz bu, Raşidi Hilafet'in olduğu sadık fecrin doğmasından önceki zifiri karanlıktır. İşte o zaman, zalimler nasıl bir inkılap ile devrileceklerini bileceklerdir.


İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...

Amerika ve Onun Destekçilerine İnat Mısır Kenane Halkı, İslamî Hilafet Devleti'nin Kurulması Yoluyla Şeriatın Tatbik Edilmesini İstemektedirler

  • Kategori Mısır
  •   |  

Gençlerimiz, kanlarını feda ederek zulme ve tugyana karşı ayaklanmışlar, kendilerine adaletin, izzetin ve onurlu bir yaşamın geri dönmesi için helak olmuş rejimi devirmişler ve helak olmuş zalim rejim, anayasasıyla, ümmetin düşmanlarıyla olan zalim anlaşmalarıyla yıkılıp saçılmış zerreler haline gelinceye ve bunun yerine kanunlarıyla, şekilleriyle ve şahıslarıyla İslamî Hilafet olan bir devlet sistemi getirinceye kadar kadar istişareyi sürdürmesi gereken yiğit ordumuz da onların ayaklanmalarını desteklemiştir. Böylece ümmet, çoğunluk, rıza ve tercihle insanları ve ülkeyi koruyacak bir Halife seçsinler, -hayatın bütün işlerini mükemmelleştiren Allah'ın şeriatının olduğu- şeri hükümleri uygulamak üzere ona biat etsinler, aralarında Allah'a itaat ettiği sürece işitmek ve itaat etmek üzere ona minnet duysunlar ve Ömer [Radıyallahu Anh]'ın, "(Eğrilikleri) söylemezseniz sizde hayır yoktur, şayet dinlemezsek bizde hayır yoktur" şeklinde söylediği gibi eğriliklerinden dolayı da onu muhasebe etsinler. Aleyhissalatu ve's Selam şöyle buyurmuştur:  إِنَّمَـا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ "İmam [Halife], arkasında savaşılan ve kendisiyle korunulan bir kalkandır."

 

Ey Mısır'daki Halkımız!

Müslümanlar, hayatlarının işlerini gözeten ve kendilerini koruyan Hilafet'in gölgesinde onurlu bir hayat yaşamışlar ve hak ve adalet ile asırlarca dünyanın efendisi olmuşlardır. Zira Hilafet, Avrupa zulmün, diktatörlüğün ve zifiri karanlıkların içerisinde yaşarken dostların saygı duyduğu ve düşmanın karşısında zangırdadığı dünyanın birinci devleti olmuştur. Hala da Batı, aynı karanlıkların içerisinde yaşamaktadır. Dolayısıyla zulüm, cürüm, esrar, ırkçılık, ekonomik krizler, ailenin dağılması, toplumların yaşlanması, -dünyanın servetlerinin yarısından çoğuna %2'lik zengin nüfusun sahip olduğu- zalim servet dağılımı, işte tüm bunlar, minnet duydukları ve Batının başarısızlığını ve iflas ettiğini ilan ettiği bu demokrasinin sonuçlarındandır. Nitekim Batı'da, artık yeni sorunlar için çözümler üretmeye muktedir olamayan bir yönetim sistemi olması niteliğindeki demokratik bir sistem anlamına gelen yönetilmezlik (ungovernability) ıstılahı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla siyasetçiler ve aydınlar, post-modern demokrasi (Postdemocracy) dönemine çağıran yeni bir okul icat etmişlerdir. O halde bu, demokrasinin ve onu sahiplenenlerin iflasının ve başarısızlığının ilanı değil midir?!

Bundan dolayıdır ki ey Mısır'daki halkımız, Amerika'nın, onun boynuzlarının ve ahenksiz tonda oynadıkları girişimlerinde bunları destekleyenlerin yaptıklarından sakının. Bunu ise ümmetin, İslamî Hilafet Devleti yoluyla hayatında İslam'la hükmedilme yönündeki teveccühüne zarar vermek, dini devletten ayıran ve yasamayı alemlerin Rabbine değil de insana veren laik sivil demokratik bir devlete teşvik etmek için çalışmak, insanlara enva çeşit bela tattırmak ve onları acı ve sefalet içerisinde bırakmak amacıyla yapmaktadırlar. Sonra bundan sonra Amerika'nın, kendisi ile Yahudi devletinin çıkarlarını korumak amacıyla Mısır üzerindeki hegemonyasını sürdürmeyi garantilemek ve İslam'ın yönetime geri dönmesini engellemek için kendileriyle diyalog kurmak dışında Mısır'daki Müslüman halkımızdan istediği başka bir şey kaldı mı ki?

Yöneticinin çoğunluk, rıza ve tercihle seçilerek kendisinin muhasebe edildiği -otoriteyi ümmete veren- "demokrasiye" gelince; bunlar, fasit demokrasi fikri ortaya çıkmadan bin küsur yıl önce hanif dinimizin getirdiği şeri hükümlerdir. Allahuteala şöyle buyurmuştur: الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلامَ دِينًا "İşte bugün, Size Dininizi kemale erdirdim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum." [el-Mâ'ide 3] Dolayısıyla şura, yöneticinin seçilmesi ve onun muhasebe edilmesiyle ilgili bu şeri hükümler demokrasi olmayıp bunların demokrasiyle hiçbir ilgisi de yoktur. Zira demokrasi, insanların koyduğu bir sistem olup şeriat ise alemlerin Rabbindendir. Bundan dolayı ondan bir şey alınması veya tatbik edilmesi veya ona çağrılması haram kılınmıştır. Allahuteala şöyle buyurmuştur: وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ "Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi O'nun (Allah'ın) yolundan ayırır." [el-Enâm 153]

Ve şöyle buyurmuştur: فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve sakın onların hevalarına tabi olma! [el-Mâide 48]

Ve şöyle buyurmuştur: أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ "Yoksa onlar hala cahiliye hükmünü mü istiyorlar." [el-Maide 50]

Ve şöyle buyurmuştur: وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمْ الْكَافِرُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse (yönetmezse), işte onlar kafirlerin ta kendileridir." [el-Mâide 44]

Ve şöyle buyurmuştur: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin tâ kendileridir." [el-Mâide 45]

Ve şöyle buyurmuştur: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir." [el-Mâ'ide 47]

Ey Müslümanlar!

Allah'ın, kurulması ve ortaya çıkarılması amacıyla çalışmanızı farz kıldığı Hilafet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmayı kabul ediniz. Aleyhissalatu ve's Selam şöyle buyurmuştur: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً "Her kim boynunda biat olmadığı halde ölürse cahiliyye ölümü ile ölmüş olur." [Muslim]

Ey Alimler! Ey el-Ezher-iş Şerif!

Alimler, nebilerin varisleridirler. O halde bildiğiniz hak sözü söyleyin! Böylece hem azim bir sevaba hem de Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın izniyle Melîki Muktedir'in katında samimi bir yere nail olursunuz.

Ey Mısır Kenane'deki Yiğit Ordu!

Nitekim sizler, savaşa girdiniz ve Yahudi'ye hezimetin tadını tattırdınız. Şu anda da tarihte, yeni bir dönüm noktasına girebilirsiniz. Zira şayet Hilafet Devleti'ni ilan etmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret verirseniz, dünyayı değiştirebilir ve adınızı tarihin nurlu sayfalarına yazdırabilirsiniz. O halde Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'in ensarının şanını yücelttiği gibi Allah'ın şanlarını yücelttiği yeni ensarlar olunuz. Zira ensarın efendisi Sa'd İbn-u Muaz'ın ölümünden dolayı Rahman'ın arşı sarsılmıştır. وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, Kavî ve Azîzdir." [Hac 40]

 

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

Dayton Otoritesi-Filistinli Muller, Dininize Karşı Sizinle Savaşmakta ve Sizi Helak Edip Kor Haline Getirmektedir O Halde Ona Karşı Çıkın ve Onun Gözetleyicisi Olun

  • Kategori Filistin
  •   |  

Her yıl yaptığımız gibi ümmete hatırlatmak ve onu bu azim farzda bizimle birlikte çalışmaya davet etmek amacıyla beş kıtada H. 28. Receb 1342 el-Muvafık M. 03. Mart 1924'de İslamî Hilafet Devleti yıkıldığı sırada ümmetin vahdetine ve dininin tatbik edilmesine isabet eden elim facianın yıldönümünü ihya ettik.

Bu yıl Filistin'de, "Ayaklananlara Yardım Etmek, Hilafetin Kurulması Yoluyla Köklü Değişikliktir" sloganı altında Ramallah'daki yürüyüş hakkında ilanda bulunmuş ve otorite de bunu onaylamıştı. Sonra otorite, son dakikalarda bunu engellemiş, Batı Şeria'yı askerî kışlaya çevirmiş, "askerî" engeller, arabaları arama, listelerin talep edilmesi ve benzerleri gibi işgalci Yahudi tarzında burasını kapatmıştır. Bundan dolayı Ramallah yürüyüşünü, Batı Şeria'nın muhtelif şehirlerinde ve bazı beldelerindeki yürüyüşler ile aynı şekilde Ramallah / el-Manara Meydanı'ndaki bir protesto duruşu olmak üzere hepsinin aynı vakitte başladığı dokuz yürüyüşle değiştirdik. Bütün yürüyüşler, dağılmadan önce yürüyüş yerine ulaşıp yerleşen güvenlik otoritelerinin ve "Baltacıların", canlı mermi, cop ve gaz gibi barbarca saldırılarına maruz kalmışlardır. Bu saldırı ise ancak orman canavarlarına yakışan, insanî değerlere aykırı ve işgalci Yahudi ordusu dışında benzeri görülmeyen bir saldırganlıkla gerçekleşmiştir.

Sadece İslam'ın birincil meselesini -ki o, Allah'ın şeriatını tatbik edecek, Müslümanları birleştirecek, onların üzerinden zilleti kaldıracak, onu işgalcilerden ve sömürgecilerden kurtaracak olan Hilafet'tir- hatırlatmak için başlayan barışçıl yürüyüşleri bastırma yöntemi bizlere; aslında otorite ile ona dayananların, hem azılı İslam düşmanı hem İslam için çalışanlar ile onun davetini taşıyanların düşmanı hem Filistin halkının düşmanı hem de sömürgeci kafirler ile Yahudilerin sadık ajanları olduklarını göstermiştir. Çünkü Hilafet'e ve onun için çalışanlara düşmanlık yapmak, kafirlerin amellerindendir. Dolayısıyla Hilafet projesi ve onun için çalışanlarla savaşan herkes, kafirlerin ajanları olup Allah'a, resulüne ve Müslümanlara ihanet etmişlerdir.

 

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı!

Otorite, İslam davetini taşıyanları tutuklayarak, mücahitleri hapsederek ve onlar aleyhine Yahudilere casusluk yaparak İslam'a savaş açmıştır. Dolayısıyla otorite, helak edici araçlarıyla sizleri kor haline getirmekte, sizi zelil kılmak için çalışmakta, mallarınızı yağmalamakta, evlatlarınızı, kızlarınızı, kadınlarınızı, dini meselelerinizi ve yaşantınızı ifsat etmektedir.

Otorite, fahiş vergiler, gümrükler, gümrük vergisi, yan kesici gibi çalışan sözde gümrük memurları yoluyla servetlerinizi yağmalamakta, güç ve kuvvet yoluyla insanların mallarını gasbetmektedir. Nitekim Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: لا يدخل الجنة صاحب مكس "Gümrük vergisi alan cennete giremez." Şunu iyi biliniz ki sizden yağmalanan paraların büyük bir bölümünü güvenlik birimlerine harcamakta ve otoritenin bütçesinin büyük bir kısmı kendisine giderken kırıntıları ise eğitime ve sağlığa gitmektedir. Yani sizler, kendinizin aşağılanması ve aleyhinize casusluk yapılması ve Yahudi yerleşimcilerin güvenliğinin kendi cebinizden korunması için harcama yapmaktasınız.

Otoritenin eğitimde takip ettiği yöntem, evlatlarınızın cahil kalmasına yol açmaktadır. Zira küçük öğrenciler, içerisinde bulunan verimsiz kitapların çokluğundan dolayı okul çantalarını taşıyamaz bir hale gelmişlerdir. Dolayısıyla otorite, öğrencilerin en verimli yıllarını ve büyük bir bölümünü, Batılı modelleri, ihtilatı, dini hayattan ayırmayı, laik mefhumları öğretmekle geçirmektedir. Nitekim okullarda işe alım, "kayırmacılık-referans" temelinde yapıldığı gibi kurumsal üyelikte öğretmenin ehliyeti dikkate alınmaz bir hale gelmiştir.

Ahlakî ifsadın boyutuna gelince; otorite çabalarını; erkekleri ve kızları karıştırmak amacıyla tasarlanmış etkinliklerine, tiyatro, müzik ve dans programlarına, okullarımıza fasık Batılı kültürü yaymak için giren yabancı kurumların belirlediği programlara, çocukların ve gençlerin bu kritik çağlarında yabancı ailelerle birlikte yaşamaları amacıyla dışarıya gönderilmesine odaklamıştır. İşte tüm bunlar, iğrenç Filistin otoritesi dönemindeki öğretim sistemi ile kültürel programın temelinin bir parçası haline gelmiştir.

Bunların benzerleri, "güzellik kraliçesi" yarışmasından kadın futbol oyunlarına, değişkenliğin yayılmasına, rezil programlar ile bütün şehirleri ve köyleri işgal eden Batılı kurumlar ve büyük bir yabancı tarafından desteklenen diğer birçok yerel Batılı kurumlar gibi kurumların kolaylaştırılmasına kadar kadını ifsat etme programlarında da görülmektedir. Zira şöyle bir çevrenize ve gazetelere baktığınızda bunların arttığını ve yayıldığını göreceksiniz. Aynı şekilde otorite, hararetli bir şekilde özellikle kadınla ilgili olmak üzere "modernlik" adı altında kafirlerden alınmış yeni kanunları yasalaştırmak için çalışmaktadır ki tüm bunlarla da rezilliği kolaylaştırmayı ve kanun zoruyla erkeğin namusu üzerindeki velayetini kaldırmayı amaçlamaktadır.

Siyasî boyuta gelince; Filistin Kurtuluş Örgütü, ortaya çıkmasından ve daha sonrada Filistin otoritesini meydana getirmesinden bu yana Filistin'i satma yolunda yürümektedir. Zira o, Arap devletleri ve sömürgeci devletlerle gizli anlaşmalar yaparak, meseleyi kurtuluş ve denizden nehre kadar olan yerlerin kurtarılması meselesinden Filistin'in %18'i üzerinden müzakere etme meselesine dönüştürmüş ve Kudüs'te dahil Filistin'in geri kalan kısımlarında da gasıp Yahudi varlığını tanımıştır. Yahudilerin güvenliğinin korunması için onunla işbirliği yapması, mücahitleri takip etmesi, onlar aleyhine casusluk yapması ve onları Yahudi'ye teslim etmesi de bunun cabası.

 

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı!

Otorite ve Hilafet isminin zikredilmesinden dolayı korkudan titreyen onun arkasındaki kafirler çok iyi bilsinler ki Allah'ın izniyle bizler amellerimize devam ediyoruz. Zira hiçbir şey bizi ondan vazgeçiremeyecektir veya onun yolunda öleceğiz. Çalışmalarımıza karşı koyanlar çok iyi bilsinler ki sadece bu bizim Hilafet için ilerlemedeki ısrarımızı artıracaktır. Otoriteye de deriz ki İslam'a savaş açan ve sesimizi kısmak için çalışan sizden önceki kimselerde sizin için bir ibret vardır! Zira nasıl da başarısız oldular, nasıl da tarihin çöplüğüne atıldılar yada nasıl da hızla ona doğru ilerlemektedirler. O halde etrafınıza bir bakın! Hilafet'in, kendisine davet edenlere karşı savaş açanları ağır bir şekilde muhasebe edeceğini de iyi bilin. Ahiterin azabı ise daha büyüktür. Keşke bilmiş olsaydınız.

 

Ey Müslümanlar! Ey Filistin Halkı!

Şüphesiz Allahuteala, kıyamet gününde bunların hepsi hakkında sizlere soracaktır. Zira O sizlere, niçin sustuğunuzu, neden onlara karşı çıkmadığınızı, niçin onlara karşı çınlatan yüksek seslerinizle haykırmadığınızı ve niçin onlara engel olmadığınızı soracaktır. Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

والذي نفس محمد بيده، لتأمرن بالمعروف ولتنهون عن المنكر، ولتأخذن على يدي الظالم، ولتأطرنه على الحق أطراً، أو ليضربن الله قلوب بعضكم على بعض، ثم ليلعننكم، كما لعنهم "Muhammad'in nefsini elinde tutan (Allah'a) yemin olsun ki ya marufu emeder ya münkerden nehyeder ya zalimin elinden tutar ve onu tam bir çevirme ile hak üzere çevirirsiniz yada Allah kiminizin kalbini kiminizin üzerine kilitler de onları lanetlediği gibi sizi de lanetler. "

Yine Subhânehu Te'alâ sizlere, susmamanızı ve onlara karşı çıkmanızı emretmiştir. Dolayısıyla ayaklanmaların olduğu ülkelerde sizler için ibret vardır! Zira uzun bir zaman yöneticilerine karşı susmaları, gasbedilen otoritelerini geri almak ve yöneticilerin kölelik boyunduruğundan kurtulmak istediklerinde bu onların kanlarına ve birçok şehitler vermelerine mal olmuştur. O halde aklınızı başınıza alın! Şüphesiz Allah sizlerle beraberdir ve asla amellerinizi eksiltmeyecektir.

 

Ey Müslümanlar!

İyi biliniz ki bütün trajedileriniz, İslam Devleti kurulmadıkça son bulmayacaktır. Zira izzetiniz, şanınızın yükselmesi ve Rabbinizi razı etmeniz, ancak Hilafet Devleti olan İslam Devletiyle olacaktır. O halde onun için çalışın ki Allah'ın izniyle kurtuluşa erenlerden olasınız.

يا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey iman edenler! Allah ve Resulü sizi size hayat veren şeye davet ettiği zaman icabet ediniz. Biliniz ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız." [Enfal 24]

Devamını oku...

Tunus'taki Otorite, Allah'ı Zikreden Bir Kimseyi ne Görmek nede Duymak İstiyor

  • Kategori Tunus
  •   |  

Rejimi, tugyanda ve İslam'la savaşmada çirkin bir model olan Tunus'ta, Zeynel Abidin'in mirasçıları dini hususunda ümmetle savaşmak için seleflerinin yöntemiyle geri dönmüşlerdir. Zira tağutların mirasçıları, her şeyi içine alan demokrasidir!! Zira ayaklanma meydanlarında rekabet etmeleri için İslam dini ve Kur'an hükmü dışında küfrü, ateizmi, komünizmi, putperestliği ve bütün dinleri içine almıştır. Zira İslam dini ve Kur'an hükmü, yasaklardandır! Her kim bunlardan bir şeye çağırırsa bu kişi suçlu olup hemen ona yalan yanlış bir suçlama uydurulmakta ve boğulup yok oluncaya kadar da rekabet etmesi yasaklanmaktadır. Çünkü Tunus, Allah'ı zikreden bir kimseyi içine almamaktadır! Bilakis o, yaratıcılık düşüncesini benimseyen, aklı geniş yaratıcılık ufku için serbest bırakan ve insanların akıllarından vesayeti kaldıran özgürlük bahanesiyle Allah'ı inkar eden, kitabını terk eden, hükümlerini ilga eden ve onun sembollerini yok etmek isteyen bir kimse için ferahlıktır. Bunların hepsi doğrudur. Ancak siz, insanları Allah'a, dinine ve kitabına çağırdığınızda bunlardan hiçbirine uyulmamaktadır!! Zira her türlü meşru görüntüyü kaybetmiş olan bu kimseler, Fransa, Amerika ve İngiltere büyükelçiliklerindeki şeytanlarının kendilerini sürüklediği gibi kendilerinde İslam'ın sesini kısma hakkını bulmaktadırlar. Zira Batılı ifadeleri temelleri yapan akılları onları, sönük kampanyaları yoluyla İslam'ın ve onunla birlikte müminlerin bu savaşta yenilgiye uğrayabileceğine sürüklemiştir.

Ayrıca onlar, çalışma yapan bir kimseye entrika çevirmekteler, bunu da insanları İslam nizamına çağıranlara yamamak için koşuşturmaktalar ve kiralık basın organları ise İslamî yönetime davet edenlerin fitne, iç savaş ve ülkeyi yıkmak isteyen katil çetelerden ve mücrimlerden olduklarını kanıtlamak amacıyla açıkça yalan söylemek için koşuşturmaktadırlar. أَفِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَن يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Onların kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!" [Nur 50] Oysa onlar, İslam'ın alemler için bir rahmet taşıdığını bilmiyorlar mı? Dolayısıyla insanlar, ne yıkım ne fitne nede kayıp yüklenirler bilakis Allah'ın kitabından ve hükümlerinden uzaklaştıkları için kayıp, cinnet, hezimet ve Allah'ın gazabını yüklenirler.

Tunus'taki otorite ve iğrenç kulüplerinde zaman geçiren, yol kesen ve yalana icazet veren onun kuyrukları, İslam için çalışmaktan vazgeçmemiz için bizi susturmak amacıyla her gün yalan söylemektedirler. Çünkü onlar, İslam dinine dayalı bir anayasayı istememektedirler.

Mesela 02 temmuzda Dâr-us Sekafe'nin önündeki meydanda daha önceden planlanmış bir yürüyüşümüz vardı. Sonra aynı gün Dâr-us Sekafe'de solcuların bir faaliyeti olduğunu öğrenince toplanma yerinin önünde durmamaya karar verdik ve Dâr-us Sekafe'nin önündeki yürüyüşümüz, Kalibiye'nin çarşı merkezine ulaşıncaya kadar durmaksızın veya herhangi bir çatışmada bulunmaksızın devem etmiş, topluluk merkezin önündeki bir meydanda durmuş ve yürüyüşün sonunda askerin ve polisin herhangi bir müdahalesi olmaksızın bir konuşma yapılmıştır. Ancak biz ve Kalibiye halkı, Muhammed el-Keylanî'nin hizbin şebabının topluluklara saldırdığını ve polis ve askerin ise onları bizden koruduğunu iddia ederek Hizb-ut Tahrir'e yalan yere iftira atan açıklamalarından dolayı şok olduk. Bu nasıl açık bir yalan böyle?! Hem de uydurma bir sinema! Et-Tedamun mahallesindeki faaliyetimizin konusu şöyledir: Hizb-ut Tahrir, 02. Temmuz cumartesi günü et-Tedamun mahallesindeki Kapalı Spor Salonu'nda Hilafet'in yıkılış yıldönümü münasebetiyle bir konuşma toplantısı düzenlemeye karar vermiştir. Bizler, belediye başkanı ve salon yetkililerinden onay almamıza rağmen toplantı yerinin bir askerî kışlaya dönüşmesiyle şaşkına döndük. Zira yoğun bir şekilde karşımıza çıkan güvenlik yetkilileri, toplantı ruhsatımızın olmadığını gerekçe göstererek toplantımızın yapılmasını engellemişlerdir. Belediye yetkilileri onlara, daha önceki onaylarını teyit etmelerine rağmen polis, engellemede ısrarcı olmuştur. Buda engellemenin, rutin idarî bir uygulama nedeniyle olmadığını bilakis bunun, devletin en üst organlarından geldiğini göstermektedir. Gerçi hizbin yasaklanması için devlet başkanının bizzat müdahalede bulunduğu bir hükümetin bunu yapması hiç şaşırtıcı değildir. Bu husus, 03 Temmuz pazar günü Tahrir mahallesindeki genel bir meydanda akşam salahı sonrası insanlara yönelik yapacağımız konuşmamızın engellenmesinin tekrar edildiği zaman da vurgulanmıştır. Böylece şebabımız, salahtan sonra çıkarak [لا إله إلا الله محمّد رسول الله] rayesini taşıdılar ve mescide yakın olan bir alana yöneldiler. Kendilerini takip eden insanlarla birlikte alana ulaştıklarında bir şab, Hilafet'in yıkılış yıldönümü olan elim yıldönümünü hatırlatan bir konuşmaya yapmaya başladığı ve İslamî yaşamı yeniden başlatmak için çalışmaya davet ettiği bir sırada bir güvenlik görevlisi müdahalede bulunmuştur. Bunun üzerine şab, onunla sessiz bir şekilde konuşarak konuşmalarının tamamlanması için kendilerine 10 dakika mühlet vermesi üzerine görevli ile anlaşmaya yapmaya başlamıştır. Ancak -aralarında subayların da olduğu- topluluk, kafalarına sıkılan göz yaşartıcı gazlarla şaşkına uğramışlardır. Daha sonra topluluk, herhangi bir isyan ve şiddet eylemleri olmaksızın dağılmıştır. Polisin buradan ayrılmasının ardından insanlar normal hayatlarına geri dönmüş ve mahallede, kısa bir süre sonra insanların konuşmaları ve tartışmaları dışında olaydan herhangi bir iz kalmamıştır. Güvenlik görevlisinden birinin Mozaik Radyosu'nda yaptığı açıklamaları ise hizbin şebabını ve destekçilerini isyan ve şiddet eylemlerine tahrik etmedeki başarısızlıklarının ardından hizbi çarpıtmayı amaçlayan sırf yalan ve iftiradan ibarettir.

Tüm bunlar hakkında deriz ki:

Birincisi: Bu rejimin ve kuyruklarının uydurduğu yalanalar, insanlar tarafından bilinen ifşa olmuş yalanlardır. Dolayısıyla otorite, bütün insanlar tarafından ifşa olmuş katıksız yalanlar olmasından dolayı bunların daha fazla propagandasını yapmaya muktedir değildir.

İkincisi: Bu ve benzeri girişimler, insanların dikkatini ülke için planlanan şeylerden başka yöne çekmek içindir. Zira böylece bizler, ülkeyi ve insanları harap eden bu çürümüş rejimin Allah katından indirilmiş mübarek tahir bir sistemle değiştirileceği esas mücadelemize karşın bu yan mücadeleyle meşgul olmuş olacağız.

Üçüncüsü: Şayet bu rejim, gücünün bu hak sesi susturacağını sanıyorsa işi çok zor ve yolu da çok uzundur. Zira Allah'ın kullarına olan yardımıyla başarısızlıktan başka hiç bir şey hasat edemeyecektir.

Dördüncüsü: Ümmetten, Zeynel Abidin, yakın arkadaşları ve ülkeyi daha önceki zilletine geri döndürmek isteyen ortaklarının pisliği karşısında bizimle birlikte durmasını talep ettiğimiz gibi İslam'ı, hayatımıza, ilişkilerimize ve yaşam sistemimize geri döndürmemiz için bizimle birlikte çalışmasını da talep ediyoruz. Zira bu, kaçınılmaz bir yoldur. Çünkü Allah, bizim izzetimizi bununla murat etmiştir. Dolayısıyla ne pahasına olursa olursa olsun O'dan başkasından izzet ararsak Allah bizleri zelil kılacaktır.

وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ "Her kim Allah'a ve resulüne itaat eder, Allah'tan korkar ve O'ndan ittika ederse, işte asıl kurtuluşa erenler bunlardır." [Nur 52]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nden Güney Kardufan Vilayeti Valisine Bir Nasihat

  • Kategori Sudan
  •   |  


Kardeş Ahmed Harun

Ve Güney Kardufan Vilayetine

Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi...

 

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيدًا "Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." [Ahzab 70] Sallallahu Aleyhi ve Selem, şöyle buyurmuştur:الدّينُ النّصيحة "Din, nasihattir."

Güney Kardufan'ı harap eden bu kanlı olaylardan dolayı dehşete kapıldık. Zira kan akıtmak haram olup temelini Nifaşa Anlaşması'nın attığı, sözde self-determinasyon adı altında Güney Sudan'ı ayıran ve sözde halka danışma bahanesiyle Güney Kardufan ile Mavi Nil'in koparılması istenen Sudan'ı parçalama planını uygulamak için hareket etmek göç, tahribat ve yıkımdır. Bundan dolayı aşağıdaki hususları idrak etmek zorundayız:

Birincisi:

Bizler Müslümanız ve bütün meselelere İslam akidesi zaviyesinden bakmak zorundayız. Allahu Subhânehu, şöyle buyurmuştur:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, ne mümin bir erkek ne de mümine bir hanım için o işlerinde herhangi bir serbestlik olur. Her kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse apaçık bir sapıklık ile sapıtmış olur." [el-Ahzâb 36]

Ve şöyle buyurmuştur:

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Seni hakem kılıp içlerinden de bir sıkıntı duymaksızın verdiğin hükme tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]

Bunun içindir ki İslam akidesine aykırı olan her konu yada tedbir batıl olup zayıflığı ve dünya hayatında sıkıntıyı getirdiği gibi günahı, masiyeti ve Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'nın gazabını miras bırakmaktadır. Mevlamız Azze ve Celle, şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا "Her kim benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçimlik vardır." [Taha 124]

İkincisi:

Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'ya rücu etmek, ancak münkeri terk etmek ve batılı yok etmekle olur. Sonra mutlak olarak basiret üzere  Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'ya itaat etmekle olur. Dolayısıyla bu, Nifaşa Anlaşması'nı fırlatıp atmadıkça ve onu iptal etmedikçe bu halimizle olmaz. Zira bu anlaşma, İslam akidesi temeline dayanmadığından dolayı batıl bir anlaşmadır. Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: مَنْ أَحْدَثَ فِى أَمْرِنَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ " Her kim bizim işimizde (dinimizde) olmayan bir şeyi ihdas ederse o reddedilir." Dahası Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD)'ın ortakları kafir Batı'nın diktelerini uygulamak, ülkemizin birlik bağlarını tek tek koparmaktır. Çünkü o, -yani Nifaşa-, karşı tarafın onlarca kez anlaşmayı bozmasından dolayı batıl bir akittir. Nitekim Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ] Müslümanlardan, sırf karşı tarafın anlaşmayı bozmasından korkulduğu için ahitlerini bozmalarını talep etmiştir. Subhânehu, şöyle buyurmuştur: وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِن قَوْمٍ خِيَانَةً فَٱنْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَآءٍ إِنَّ ٱللَّهَ لاَ يُحِبُّ ٱلخَائِنِينَ   " (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez." [Enfal 58] Bu birinci adım, işlerin düzeltilmesi ve bunların aslına dönmesi içindir. İkinci adıma gelince; mutlak olarak azim olan İslam ideolojisine rücu etmek ve çözümleri ondan almaktır. Batılın yaklaşamayacağı gerçek, işte budur.

Üçüncüsü:

İslam, devlet içerisindeki silahlı kuvvetlerin tek olması gerektiğine hükmetmiş ve onun dışında başka bir silahlı kuvvetin olmasına izin vermemiştir. Bundan dolayı polisin, güvenliğin ve ordunun görevi, ülkenin dört bir tarafında güvenliği uygulamaları olduğu gibi ister silah bırakıncaya kadar tedip için savaşılmaları gereken bagilerden olsunlar isterse öldürülmeleri, ileri gelenlerin ve idare edenlerin asılmaları için savaşılan yol kesenler/eşkıyalar olsunlar güvenliği ihlal edenlerle savaşmalarıdır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا جَزَآءُ ٱلَّذِينَ يُحَارِبُونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِى ٱلأَرْضِ فَسَاداً أَن يُقَتَّلُوۤاْ أَوْ يُصَلَّبُوۤاْ أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم مِّنْ خِلافٍ أَوْ يُنفَوْاْ مِنَ ٱلأَرْضِ ذٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِى ٱلدُّنْيَا وَلَهُمْ فِى ٱلآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ "Allah ve resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır." [Nisa 33]

Dördüncüsü:

Ebiyi bölgesi, gözetimi Beyt-il Mâl'e ve kullanımı halkına ait olan haraci İslamî bir topraktır. Bundan dolayı burasının Müslümanların otoritesi altında olması gerekir. Dolayısıyla ordunun, daha önce onu Somali'de kullanan ve Sudan topraklarının bir bölümünü işgal eden bölgedeki zalim Amerika'nın eli Etiyopya güçlerine teslim edilmesi amacıyla buradan geri çekilmesi caiz değildir. Bu yüzden orada Müslümanların rayesinden başka bir raye dalgalanmaktadır. Böylece kafirler, Müslümanların üzerinde egemen bir hale gelmişlerdir. Halbuki Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ], bundan nehyetmiştir. Zira Subhânehu şöyle buyurmuştur:

وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]

Beşincisi:

Silahlı kuvvetleri, güvenliği uygulamak için rolünü yerine getirdiğinde İslam akidesini davranışlarının esası kılması kaçınılmazdır. Dolayısıyla mukaddesatları çiğnememeli, birtakım şüphelerle insanları yakalamamalı, bazı kimseleri kabile temelinde hareket ederek başkalarının cürmünden dolayı yakalamamalı, güvende olan insanları korkutmamalı, bilakis hakkı uygulamalı ve batılı da yok etmelidir. Böylece isyancılar izole olacak, zayıflamaları hızlanacak ve silahı bırakacaklardır.

Altıncısı:

Birleşmiş Milletler ve genellikle insanî yardım örgütleri olarak adlandırdığı örgütler, kaos ceninini besleyen ve devletlerin rahimlerini istikrarsızlaştıran göbek bağlarıdır. Bunlar, Allahu Subhânehu'nun kendisi hakkında uyardığı bir düşman olan sömürgeci kafirin ajandasına hizmet etmektedirler. Allahuteala, şöyle buyurmuştur:

لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Kendi dışınızdakileri dost, sırdaş edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118] Bundan dolayı bu fitneyi yok etmek, Birleşmiş Milletleri'nin kamplarını kapatmayı, insanî yardım olarak adlandırılan şüpheli örgütlerini kaldırıp atmayı ve görevi, tedavi, öğretim ve güvenlik gibi insanların işlerini gözetmek olan bir devleti kurmayı gerektirmektedir.

Yedincisi:

İnsanları tek bir potanın içerisinde eritmeye muktedir olan tek ideoloji, sadece İslam ideolojisidir. Zira kafirlerin elleri, ülkelerimizi parçalamak için olan planlarına hizmet eden bu asabiyetçilikleri canlandırmak için uzanmadan önce Arapları, Kıptileri, Berberileri, Nubaları ve diğerlerini eritip onları tek bir ümmet kılan bizzat İslam'dır. Zira Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur:

لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ َ " Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, Ancak Allah, onların aralarını birleştirmiştir. Çünkü O, Aziz'dir, Hakîm'dir." [Enfal  63]

 

Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak sizleri, dünyanın ve ahiretin hayrına, azim İslam ideolojisine, ona bağlanmaya ve hayat vakıasında onu tatbik etmeye çağırıyoruz. O halde ne insanların görüşleri ne fitne saçan, tahribat ve yıkım tohumları eken İslam akidesinden başkasına dayalı olan uzlaşıları nede bizden uzak olsun 28.05.2011'deki Addis Abada Anlaşması sizleri ondan döndürmesin. Çünkü bu, apaçık bir dalalettir. Aksine bu bizim sunduğumuz şey ise yüzyıllarca dünyaya hakim olan küresel ideolojiden bir kordur ki buda; İslam'ı tatbik ederek İslamî hayatı yeniden başlatacak ve onu dünyaya taşıyacak olan Hilafet Devleti'nin anayasasıdır.

 

ٱسْتَجِيبُواْ لِرَبِّكُمْ مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِىَ يَوْمٌ لاَّ مَرَدَّ لَهُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَكُمْ مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِّن نَّكِيرٍ "Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz." [Şura 47]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER