Salı, 07 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- İşgalciyle Stratejik Anlaşma Yapmak Kesinlikle Haramdır

Hamid Karzai ve Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi üyeleri, 02 Nisan 2011'de stratejik bir ittifak yapabilme hakkında görüşmeler yaptılar ve on gün içerisinde anlaşma belgesini hazırlaması için bir komisyon tayin ettiler.

Bu şerir plana bakıldığında Afganistan'daki Müslümanların, aşağıdaki hususları bilmeleri gerekir:

1- Afganistan, haçlı Amerikalılar ve müttefikleri tarafından işgal edildi. Bonn Konferansı ve Loya Jirga Meclisi, bu işgale meşruiyet kazandırmaya çalışmasına rağmen hiçbir meşruiyet kazandıramadılar. Zira ne Joya Jirga ne de haçlılar, bunu yapma yetkisine sahiptirler. Bu, hain yöneticilere ait bir plan olsa da İslamî bir plan değildir.

2- İşgalciyle stratejik veya başka herhangi bir ittifak yapmak kesinlikle haramdır. Zira Kur'an, açıkça şöyle buyurmaktadır: وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, kafirler için müminler aleyhine asla bir yol (sulta) kılmayacaktır!" [en-Nîsâ 141] Aynı şekilde kafirlerden ve ordularından yardım almak, tamamen haram bir iştir. Zira Sevgili Nebimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: لا تستضيئوا بنار المشركين "Müşriklerin ateşi ile aydınlanmayın." [Ahmed] Hadiste geçen ateş kelimesi, savaştan kinayedir. Bunun ötesinde SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: لا نستعين بالمشركين "Biz, müşriklerden yardım almayız." [Ahmed] Keza şöyle buyurmuştur: أنا بريء من كل مسلم قاتل مع مشرك "Ben, bir müşrikle birlikte savaşan her Müslümandan beriyim." İşte bu hadislerin hepsi, kafirler veya müttefikleri ile daimi barış muahedelerinin veya herhangi bir işgal türünü kabul eden anlaşmalarının olmasının haramlılığı hususunda şüpheye yer bırakmamaktadır.

3- İç sorunlarını çözerlerken Müslümanların, Amerika, İngiltere, Fransa ve benzeri devletlere müracaat etmeleri caiz değildir. Bu haram olmasının yanı sıra İslam dünyasına ve işlerine hakim olacak şekilde kafirler için Müslümanlar aleyhine bir yol (sulta) verir.

4- "Harama götüren vesile de haramdır" şeri kaidesine bağlı olarak kafirlerden kredi veya benzeri yardımlar almak da haramdır. Çünkü onlar, verdikleri kredilerden faiz aldıkları gibi bu krediler, pençelerini Müslümanlara geçirmelerine ve bize iradelerini dayatmalarına imkan verir.

5- Kafirlerle kısa süreli barış ve ekonomik anlaşmalar yapmak, ümmete yönelik şerir planlarını hayata geçirmeleri için Batının diktiği İslamî olmayan bu hükümetlerin ve tagut yöneticilerin işi değil şeri hükümlere göre sadece Hilafet Devleti olan İslam Devleti'nin işidir. Zira ister demokratik isterse diktatörlük yüzüyle ortaya çıksın bu sistemlerin hepsi, ümmetin Allah'ın indirdikleri ile hükmetmesini engellemeye hırs göstermektedirler.

Son olarak Afganistan'daki Müslümanlardan yukarıda belirtilen stratejik anlaşmayı reddetmelerini, Batılı hegemonyadan kurtulmak için ciddiyetle çalışmalarını ve Hilafet Devleti'ni geri getirmek için Hizb-ut Tahrir'le birlikte çalışmalarını talep ediyoruz.

Hizb-ut Tahrir
Afganistan
Medya Bürosu

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنْ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ "Yoksa onlar cahiliye yönetimini mi arıyorlar? Oysa yakin sahibi bir toplum için yönetimi Allah'tan daha güzel olan kim vardır?" [el-Mâide 50] Laiklik, P

  • Kategori Tunus
  •   |  

Bu ümmetin ve bu halkın başına gelenler ve gelmekte olanlar, genç yaştakilerin saçlarını beyazlatır ve dağları inletir. Ancak her defasında sonuç, tarih boyunca hak ile batılın arasındaki çatışmanın hakimi olan Allah'ın murat ettiği sünnet gereği komplocuların istediklerinin aksine olmaktadır. Allahuteala, şöyle buyurmuştur: قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَأَتَى اللّهُ بُنْيَانَهُم مِّنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ "Onlardan öncekiler de (resullere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, farkedemedikleri bir yerden gelmişti." [en-Nahl 26] Müslümanlara demir yumrukla dayatılan ve küresel ve yerel olarak dışlanan kapitalizm nizamı, "sulandırılmış" ve "ılımlı" İslam ve tutarsız "tövbekar" komünizm denilen şeyleri ele alarak bugünlerde ülkemizde yeni atmosferler oluşturmaya ve son savunma çizgisinde laik ve laikliği siper edinmeye başladı... Laikliğin durumu, siyasî hayata tahakküm eden tüm mefhumlar gibi sömürgecilik ve askerî bağlamda gelmiş olan dayatılmış yabancı bir mefhum olup onu kültürel sömürü takip etmiştir. Bu, uyanık ve aydın olan herkes için açık bir durumdur ve sömürgeci kafir Batılı devletlerin hayatı bu mefhumlarla doldurmaları, süslemeleri, kademeli olarak İslam'la yönetimin farziyetine götüren insanların bilinçlerini bunlarla tahrif etmeleri için şüpheli odaklara pompaladığı büyük paraları herkes görmektedir: وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ "Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Şüphesiz Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." [et-Enfâl 30] Bu laiklerin ısrarı, ümmetin bir gün olsun tercih etmediği liberal kapitalizm nizamının hayat damarı üzerindeki bir ısrardır. Laikliğin özü, dışlama ve baskı ile de olsa dinin hayattan koparılmasının zorunluluğudur.

Bu da şu iki hususu gerektirmektedir:

1-Dinin, yani İslam'ın yasamanın kaynağı, yani hayatta davranışın kaynağı edinilmemesi. Bu, İslamî Hilafetin yokluğunun gölgesindeki tüm İslam beldelerinde yürürlükte olan kaçınılmaz bir durumdur. Bu durumun sürekliliğini garantilemek için de İslam temelli partisel çalışmanın yasaklanması, medya silahının istedikleriyle örtüşen ve istemediklerini çarpıtan bir şekilde yönlendirilmesi, Müslümanların dinlerini tatbik etmesi bir yana onu anlamalarını engellemek için önce kaynakları kurutma ardından kirletme sonra da zehirleme politikası gibi tamamen saptırıcı silahlardan oluşan bir cephaneliğe başvurmaktalar.

2- Aslında en önemli olanı ise budur: Onların nazarında din, zorunlu olmayan bir şekilde varlığını kabul ettikleri, yani yokluğunda bir sakınca olmayan sırf bireysel bir husus olması itibarıyla yasama sırasında herhangi bir dinin gözetilmemesidir. Bu ise sadece madenî kanunun kapsamından olması itibarıyla dindarlığın alanını genel hayattan tamamen söküp atmaya ve izole etmeye varacak derecede ortadan kaldırmak demektir.

O halde laik, laiklik ve bu anlamdaki mefhumlar, siyasî ve fikrî baskıyla ümmetten gasp edilen askerî sömürgeciliğe benzeyen birer fikrî sömürgeler olup genel görüntüde İslamî fikre, fıkha ve dindarlığa ve bireysel görüntüde bunlara baskı yapmaya yönelik bir işgale dönüşmesi için genişletilmek istenmektedir. Laikliğin, idarî vakitlerle veya genel "maslahatla" çelişiyorsa ibadet saatlerini ve vakitlerini gözetmemesi buna dair bir örnektir. Nitekim Burgiba'nın, oruç ve ramazanda oruç tutanlara yaptığı pervasızlığa bir bakın! Yine laikliğin, Müslüman kadının genel hayattaki kıyafetine ilişkin şeri kuralları gözetmemesi de buna dair bir örnektir... Laikliğin bir gerekliliği olarak Müslüman bir kadın, kafir bir kimse ile evlenebilir, yasanın şahsî özgürlüğü koruması hükmünce ebeveynin evlatlarını terbiye etmesi yasaklanabilir, dinî etken veya dinî engel ve bunların ölçü alınması gözetilmez.

Laiklik, İslam'la çelişmektedir. Zira İslam, kendisinden hayatı ve ilişkileri kapsayan bir nizamın çıktığı aklî bir akidedir. Bu ise dinen bilinmesi zorunlu olan bir husus olup akıllı bir kimse bu hususta tartışmaz: وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ "Bu kitabı da sana, her şey için bir açıklama olarak inzal ettik." [en-Nahl 89] Müslümanlar, Rablerinin hükümlerini genel hayatta uygulamayacaklar da nerede uygulayacaklar? Rablerinin hükümleri, diğer karşıt hükümlerle çatıştığında ne yapacaklar?

Laiklik ile İslam arasındaki tartışma mahalli, bizzat hayattır. Zira İslam, hayatı adil ve yeterli Rabbanî şeri hükümlerle gözetirken laiklik ise hayatın, topluma mal ve nüfuzla hakim olan güçlerin hevası için bir otlak olmasını istemektedir. Bunu da sürekli olarak hile ve baskıyla halk adına ve halka rağmen yapmaktadır. Çünkü İslam ile laiklik arasındaki çatışma, aklen ve şeran açık bir vakıadır. Bu ikisinin yan yana veya bir arada yaşaması imkansızdır. Laikler, bizzat İslam'ın tanımında hile yaptılar ve ne gariptir ki laik müftüler, bize dinimizi öğretir oldular. Zira onlar, İslam'ı İslam'ın kendisini tanımladığı gibi tanımlamadılar. Aksine onu, bir zorba, yalan ve iftira olarak tanımladılar. Zira onların iddialarına göre İslam, hiçbir genel durumu kapsamayan toplumsal ahlakî yönü bile ele almayan sadece bireysel bir durumdur. Onların nezdinde halk, vatandaşlar toplamı olup İslamî kimliklerinin hiçbir önemi yoktur. Çünkü onlara göre İslamî kimlik, aşılması ve kaldırılması mümkün olan arızî bir husustur. Dolayısıyla yasamada dikkate alınmaz.

Daha feci olanı şu ki bu laiklik, sömürgecilik bağlamında gelmiş olup bu güne kadar onun sayesinde ayakta kalmıştır. Zira ülkemize izin ve onay olmada arka kapıdan girmiş olup ümmetin ve toplumun doğal bir hareketi sonucunda ortaya çıkmamıştır. Bilakis laiklik, bu paraları ve fikirleri aklama operasyonları için şaibeli kirli paralar harcayan şaz sömürgecilik fikirleri çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Nitekim geçen hafta, Amerika ve Avrupa Birliği'nin halkı demokrasiye hazırlamak için milyonlarca dolar harcadığı açıklanmıştır.

Laiklik sorunu, aslında Batılı bir sorundur. Onların diyarında din ve dinin tekeli sayesinde bir hakimiyet vardır. Zira din adamları, dini ve hayatı ifsat eden ve helak edebildiğini helak eden Avrupa tarihinin kapkaranlık döneminde insanlar ile Rableri arasında kendilerini bir araç edindiler. İslam'da ise böyle bir duruma yer yoktur. Zira akideler ve ibadetlerde Allah ile olan bağ, bir aracı gerektirmez. Aksine bunu reddeder: وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ "Kullarım sana, Beni sorduğunda (onlara de ki:) Ben (onlara) çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin duasına icabet ederim." [el-Bakara 186] Muamelatlarda ise fakihler, zannı galiple elde edilen disiplinize olmuş şeri bir içtihat çerçevesinde kanunlar şeklinde içtihatlarını ortaya koyar. Dolayısıyla ümmetimizin ve şeriatımızın Batı diyarında yaşananlara mukayese edilmesi bir aldatma ve yanıltmadır. Siyasetle iştigal eden ve fikre önem verenlerin kendilerini, diyarımıza çalıp çırpmak için giren, bu ümmetin gücünü ve kuvvetini yok etmek ve varlığını parçalamak için medya ve kirli para gücüyle desteklenen saptırıcı mefhumların prangalarından kurtarmamaları doğrusu onlar için bir utançtır. Dolayısıyla herkes, açıkça veya zımnen tüm güzelleştirme operasyonlarını yerine getiren zalim liberal kapitalizm nizamının küresel alternatifinin akide ve bir hayat nizamı olarak azim İslam'ın olduğunun farkındadır. Ancak onlar, siyasî ortama Batının mefhumlarının tahakküm etmesini istemektedirler ki bunlarla düşünelim bunlar hakkında düşünmeyelim. Bu hususta en tehlikeli olan ise şudur ki sanki Batının önerileri, kaçınılmaz bir kader olup ümmetin evlatları olarak mazeret sınırları dahilinde düşünmekten başka bir hakkımız yokmuş gibi bir olasılık dahi olsa alternatifi düşünmekten aciz bir durumu oluşturmaktır... Yoksa içerimizdeki fikir laklakçılarının, ezbere ders yapan kimseye benzer şekilde Batının mefhumlarını geviş getirmeleri aklen mümkün müdür?

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Afganistan Hakkında Bir Münazara Yapılması Hususunda Liderlere Meydan Okudu

Kopenhag Polis Sözcüsü, 08 Nisan cuma günü Hizb-ut Tahrir'in, 21 Ocakta düzenlediği "Afganistan: İskandinav Hükümetleri Amerika'nın Hizmetinde" başlıklı forumun ceza hukukunu ihlal etmediğini açıkladı. Zira polis sözcüsü, basın açıklamasında, "Hizb-ut Tahrir'in bir suç işlediğine dair hiçbir kanıtın bulunmadığını" açıkladı.

Bu formu eleştirmek için liderlerin sıraya girdiklerini, formun "üstü kapalı bir tehdit ve Danimarka'da silahlı isyana yönelik bir tahrik", "Danimarkalı askerlere kurşun sıkmaya teşvik" olduğuna dair mesajlar vermelerini, formun iptal edilmesi için sık sık girişimlerde bulunmalarını, kültür bakanının devreye girerek Hizb-ut Tahrir'in yasaklanması talebini yinelemesini görmemizin ardından bugün aynı liderlerin polisin bu açıklaması karşısında derin bir sessizliğe gömüldüklerine şahit olmaktayız. Bu bağlamda aşağıdaki hususlara ışık tutmak isteriz:

1- Formun amacı, İskandinav ülkelerindeki liderlerin Afganistan işgaline katkılarına meşruiyet kazandırmak için kullandıkları kof ve değişken gerekçeleri çürütmekti. Zira forum, liderlerin işgale katkıda bulunarak küçük bir elit tabakanın belirli ekonomik çıkarlarını güçlendirmeye çalıştıklarını ifşa etti. Ayrıca forum, işgalin Afganistan halkı ve civar devletlerin yanı sıra Batı dünyasının halkları için yol açtığı vahim sonuçları ortaya çıkardı. Bunlardan biri de işgalin bir sonucu olan hüsran nedeniyle Batılı vatandaşların güvenliğinin tehdit edilmesidir. Nitekim forumda, Afganistan halkının işgale uğramış herhangi bir halk olarak işgal güçlerine karşı silahlı direniş hakkı olduğuna dikkat çektik. Ayrıca Müslüman toplumların sistemlerini bizzat kendilerinin seçebilmesi için Batılı liderlerin, İslam dünyasındaki diktatör rejimlere destek vermeyi durdurmaları gerektiğine de değindik.

2- Liderler, şu ana kadar delillerimizi çürütme girişiminde bulunmadılar. Eleştirilerimize cevap vermek yerine bizi susturmaya dönük hukukî tedbirlerin alınmasını talep etmek üzere eleştirilerimizi güvenlik için bir tehditmiş gibi göstermeyi tercih ettiler! Liderler, Danimarkalı askerlerin arkasına gizlenmeyi başardılar ve Amerika'nın hizmetine kurban etmeyi tercih ettikleri askerlerin hayatlarından endişe duyduklarını iddia ederek savaşa iştirak etmelerine dönük eleştirilerimize ilgi göstermekten kaçındılar!! Uyanık ve eleştirel bir kitle karşısında işgali meşrulaştırmaya güçleri olduğu hususunda kuşku duyulmaktadır. Zira karşı koyan bir kimse olamadan dikkatleri sorunun temelinden başka bir yere çekebilmek için mikrofonların ve kameraların arkasına gizlenmekte ısrar ediyorlar! Tepkileri, yeni Nazi dernekleri ile ittifak ettikleri sembolik gösterilerle sınırlı kalmıştır!

3- Artık liderlerin, eleştirel seslerimizi bastırmaya ve savaş karşıtı hareketi korkutmaya dönük beyhude girişimlerinden vazgeçmelerinin zamanı gelmiştir. Afganistan'daki savaş hakkında olgun ve doğru bir tartışma, zorunlu ve kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu tür bir tartışma, bildik siyasî söylemlerden ve formumuzun akabinde şahit olduğumuz kutuplaştırıcı ve yıldırıcı kampanyalardan hali olması gerekir. Bu nedenle bizler, İskandinav ülkelerindeki akıllı vatandaşların bu liderlerin tuzağına düşmemesi çağrımızı yineliyor ve hala vahim sonuçlar doğuran bu işgali eleştirme haklarına sahip çıkmaya teşvik ediyoruz.

Son olarak İskandinav ülkelerindeki liderlere sesleniyoruz: Aranızda işgale iştirak etmeniz hakkında ciddi bir tartışmaya girecek mert biri varsa münazara için sizlere meydan okuyoruz. Zamanı ve yeri siz belirleyin Biz her zaman hazırız.

 

Şadi Farica

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Medya Temsilcisi
İskandinavya

E-mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Devamını oku...

Genel Davet

-Basın Açıklaması-

 

Hizb-ut Tahrir / Ürdün Vilayeti, Suriye'deki baskıcı rejime karşı Şam halkına yardım etme kampanyası çerçevesinde 27 Nisan 2011 çarşamba günü Suriye konsolosluğu önünde büyük bir protestoya davet eder. Davetin metni şöyledir:

 

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمٰـــنِ الرَّحِيـــم

Genel Davet

SallAllahu Aleyhi ve Sellem, şöyle buyurmuştur: من أذل عنده مؤمن فلم ينصره وهو يقدر على أن ينصره أذله الله على رؤوس الخلائق يوم القيامة "Her kim bir müminin yanında aşağılanır ve o da ona yardım etmeye muktedir olduğu halde ona yardım etmezse Allah da onu kıyamet günü mahlukatların başları önünde aşağılar."

 

Hizb-ut Tahrir

Sizleri, Suriye'deki baskıcı rejim tarafından katledilen ve işkence gören Şam halkından olan kardeşlerinize yardım etmek üzere Suriye konsolosluğu önündeki protestoya çağırır.

 

Saat:

Çarşamba öğleyin 12:00 ila 13:00 saatleri arası.

Tarih:

H. 24 Cumâde'l Ulâ el-muvafık 27 Nisan 2011

 

Devamını oku...

Geçici Başbakanın Hizb-ut Tahrir Hakkındaki Açıklamasına Dair Bir Yorum

  • Kategori Tunus
  •   |  

Geçici Başbakan Beci Kaid Es-Sibsi, AFP ile yaptığı röportajda açık ve net bir şekilde Hizb-ut Tahrir'e izin verilmemesini isteyenin bizzat kendisinin olduğunu söyledi. Görüldüğü üzere bunun yasal bir dayanağı olmayan açık siyasî bir karar olduğu ortadadır. Bu açıklamada, yöneticilerin dün ve bugün kanun ve kurumlara dayandığını iddia ettikleri devletin, insanların kullandıkları "halk istiyor..." deyimi ile açıktan ve gizlice alay eden etkili bir odağın iradesini kamufle etmek için kullandığı itaatkar aracından başka bir şey olmadığına dair açık bir itiraf vardır. Geçici Başbakan, açıklamasını, Hizb-ut Tahrir'in başkalarına düşmanlığa çağırdığı sözüyle sürdürdü!! Şüphesiz bu, alaycı garip bir ironidir. Hangi düşmanlıktan bahsetmektedir! Olsa olsa Siyonizm'i ve utanç verici "anti-semitizmi" sloganını kastetmektedir. Şayet durum böyleyse sayın başbakan kimin sözcülüğünü yapmaktadır?!

Yok, eğer başkalarından kastı ümmetin evlatlarıysa hizb, Allahuteala'nın şu kavlinin: إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Muhakkak ki müminler kardeştirler. " [Hucurat 9] Ve Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in şu kavlinin kapsamına girer: «لا يؤمن أحدكم حتى يحب لأخيه ما يحب لنفسه » "Sizden biriniz, kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe îman etmiş olmaz." Yani kapkaranlık masonluk sevgisi değil verimli bir iman sevgisi demektir.

Yok, eğer gayrimüslimlerin genelini kastediyorsa Allahuteala şöyle buyurmaktadır: وَلا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلا تَعْدِلُوا اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى "Bir topluma olan kızgınlığınız sizleri adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olunuz ki o, takvaya en yakın olandır." [el-Mâide 8] Ki bizim anladığımız ve benimsediğimiz budur ve İslam beldelerinde tarih boyunca Müslümanlar ile diğer din mensupları arasındaki iyilikten özel fakültelerde dersler ve ibretler çıkarılmıştır. O halde bu geçici başbakan, neden bahsetmektedir?!

Buna mukabil başkalarının ötesinde bu ülkenin mümin ve güvenilir evlatlarına karışı dışlamaya, öldürmeye ve suikasta varacak derecede düşmanlık yapan kimdir? Geçici başbakanın elbisesinin bir parçasıyla kendisini onura ettiği Burgiba değil midir?! Zeytuniyelileri ve Yusufiyelileri kıyımdan geçiren o değil midir?

Ayrıca başkalarından tiksinmeye çağıracak derecede düşmanlık yapan kimdir? Beci Kaid Es-Sibsi'nin daha yakın bir zamana kadar ümmetin partisi olduğunu iddia ettiği önceki iktidar partisi değil midir? Zira herkese düşmanlık yapan, ülkeyi ve insanları, "ya sizleri yönetiriz yada öldürürüz" şeklinde bu korkunç merhaleye taşıyan bu partidir!! Böylece ufuklara korku saldı ve insanların kanları ile ülkenin mallarını sömürdü. Çünkü bu zalim iktidar partinin adamları, başkalarını aşırı şekilde sevmenin savunucularıdır. Zira arkasında gizli bir elin olduğu partiler yasası, Anayasal Demokratik Birlik partisinin ekseninde dönen ve rolleri onunla paylaşan 16 partiye izin verdi... Bu veya bu şekilde olmayan sevgi...halk sevgisi, kanun tarafından korunan bu kişilerin yeni bir randevusu sayesinde halka sevginin manasını yeniden öğretecek. Belki de Bin Ali'nin halk ayaklanması karşısında gösterdiği yumuşaklığında ve zayıflığındaki hatalarını fark ettirecek. Yine "dini halkların afyonu" olarak kabul eden, mütedeyyinleri gerici sayan ve burjuva zenginleri halkın düşmanları olarak gören partilerin tanınması da bu sevgi ve düşmanlık kriterine göre olmuştur...

İşte böyle ey bakan! Topluma tüm çelişki türlerinin tohumlarını ekiyorsunuz ki hep birlikte düşmanlığın en şiddetlisini hasat edelim. Bu garip açıklamalar, yasa saldırgan ve Hizb-ut Tahrir de sömürgeciliğe karşı ümmetle birlikte oldukça "yasal" ve siyasî olarak Hizb-ut Tahrir'in var olmaya ve ayakta kalmaya laik olduğunun açık ve güçlü bir itirafıdır. Ve o, Allah'ın izniyle O'nun şeriatına tabi olarak var olacak ve ayakta kalacaktır.

حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir H. 06 Cumâde'l Ulâ 1432

Tunus     M. 10 Nisan 2011

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Suriye Rejimi, İnsanların Kanlarını ve Canlarını Mubah Kılarak Halkına Karşı Savaş Açtı

08.04.2011 cuma günü halkını katleden mücrim Suriye rejimi tarafından kurgulanan kanlı bir oyun sahnelendi. Suriye devlet televizyonu, bu gün silahlı bir çetenin insanlara ateş açtığını söylediği bir görüntü yayınladı. Bunun ardından el-Cezira kanalı, rejimin kuyruklarından biri olan enformasyon bakanının eski danışmanı olan Ahmed el-Hac Ali'yi konuk etti ve ona "hem vatandaşları hem de güvenlik elemanlarını avlayan silahlı guruba" ilişkin görüntüyü sordu. Yayınlanan bu görüntü, amatörce bir görüntü olmayıp profesyonelce çekilmiş bir görüntü olduğu bilinmesine rağmen bu silahlı çetenin görüntüsünü tesadüfen bir binanın üzerinden çektiklerini haber verdiklerini söyledi. Bunun ardından Suriye devlet televizyonu, bu gurupların Deraa'da aralarında sivillerin ve güvenlik elemanlarının olduğu 19 kişiyi öldürdüğünü ve 75 kişiyi yaraladığını bildirdi. Bunun ardından rejim, zulümlerini ve hırsızlıklarını örtmek için Deraa'daki radyo ve televizyon binasının yakıldığını bildirdi...

Kayda değerdir ki yönetiminin bekasını güvenlik birimi üzerine güvenlik birimi inşa etmeye bağlayan hatta zulmünün dozunu meşrulaştırmak için suikastlar düzenleme, gösterilere katılma, sloganlar atma ve tahrip etme gibi görevleri olan ve rejimi destekleyici milyonluk gösteriler organize eden özel görev birimi inşa eden bir güvenlik rejiminde, güya belli dış odaklar tarafından yönlendirilen provokatörler ve yabancılara hizmet eden herhangi bir sabotaj eylemi meydana gelmez. Bu iddia, sözde vatandaşların güvenliğinden sorumlu olan bir rejimin utanç verici suçlamasından başka bir şey değildir.

Suriye rejimi, Deraa'daki olayların başından beri insanları bastırmak ve katletmek için şiddet kullanmaya dönük bir gerekçe üretmeye çalıştı. Her zaman olduğu üzere insanların akıllarını hafife alarak fabrikasyon bir görüntü yayınladı ve bunun, "Mescid-i Ömer'de ele geçirdiği ülkede güvenliği sarsmak için tahrip etmeye ve insanları korkutmaya çalışan silahlı bir çeteye ait silahlar ve paralar" olduğunu söyledi. Hatta bu hikayeye biraz yalan bir inandırıcılık kazandırmak için başka bir yalan üretti. Ama bu defa insanların kanını karıştırdı. Zira kalplerinden korkuyu söküp atarak insanlardan önce Allah'a savaş açan, Yahudilerin emin bekçisi olan, 08.04.2011 cuma günü yaklaşık sadece Deraa halkından 27 kişinin canına kıyan, bu sayıdan daha fazlasını yaralayan günahkar ve kukla bir rejime karşı durmaya azmeden insanların göğüslerine doğrultulan silahların Yahudilere doğrultulmasını isteyen göstericileri bastırmak için şiddet kullanırken insanları aldatmak ve öfkelerini engellemek için bir yerde asker diğer bir yerde de güvenlik elemanını öldürdü.

Nitekim içişleri bakanlığının açıklaması da bunu teyit etmiştir. Zira belli odaklar tarafından yönlendirilen "provokatörler ve yabancıların" reformları ve silah kullanılmamasını umursamadığını, bunların göstericilerin arasına sızdığını, vatandaşlar ile güvenlik elemanlarının arasını açmak için rastgele ateş açtıklarını, resmî hizmet kurumlarını yaktıklarını, bazı kimseleri şu ana kadar ateş açmamaya bağlı kalan resmî dairelerin çatılarına konuşlanmış polise ve güvenlik elemanlarına saldırıya teşvik edenlerin bunlar olduğunu, bunun da "onlardan bazıların şehit olmasına" yol açtığını açıkladı!! Ayrıca Suriye otoritelerinin, "vatanın, vatandaşların, resmî hizmet kurumlarının güvenliğini korumak için bu kişileri ve bunların arkasındakileri yasalara göre engellemeye çalışacağını", "artık kanunların uygulanmasında müsamahakarlığa ve esnekliğe yer olmayacağını", "barışçı gösteriler ile yıkıcı, fitne tohumları eken ve vatanın birliğini sarsan gösterilerin birbirine karıştırılmasına" izin verilmeyeceğini ve "Suriye'nin ümmetin sabitelerini ve halkın maslahatlarını savunma esasına dayanan politikasının dayanaklarına darbe vurulmasına izin verilmeyeceğini" açıkladı!!

Kanlar aktı ve canlara kıyıldı da Suriye rejimi henüz silah kullanmadı ha!! Daha önce Kaddafi tagutu da böyle söylemiş ve Hama kasabı da bunu yapmıştı! Ancak şu anda Suriye rejiminin, halkına karşı işlediği cürümleri meşrulaştıran, Deraa'nın kalbinde yattığını söyleyen ve yıkılacak tahtını korumak için vatandaşların öldürülmesi emrini vermekten bir an bile tereddüt etmeyen yeni bir kasap olduğunu görmekteyiz... Bir yandan timsah göz yaşları dökerken bir yandan kıyım yapmaktadır!

Evet, Suriye devlet başkanının son konuşmasında, "Çarpışmamız gerekirse buyursunlar gelsinler" sözleriyle kast ettiği şey işte buydu.

İşte tüm bunlardan dolayı samimiyetle, güvenlik, polis ve ordu güçlerindeki içerisinde zerre kadar Allah korkusu olan tüm muhlislere, Allah korusun dinlerini ve dünyalarını harap etmek istemiyorlarsa silahlarını halkına karşı doğrultmamaları çağrısında bulunuyoruz. Zira insanlar, onların aileleri ve kardeşleridir. Yoksa rejimin iddia ettiği gibi değildir. Zannımızca onlar, şeytanın ve ordusunun çağrılarına itaat etmektedirler. Bizler ise onları, daha hayırlı olan bir şeye çağırmaktayız. Onları, dünyanın izzetine ve ahiretin saadetine çağırıyoruz. Onları, insanları bu rejimin ve onun arkasındakilerin şerlerinden kurtarmak için Hizb-ut Tahrir'in uyanık muhlisleriyle birlikte çalışmaya ve bu rejimin yerine Hilafet Devleti yoluyla Allah'ın, resulünün ve müminlerin razı olduğu İslamî bir rejim ikame etmeye çağırıyoruz. İşte tek hayır, tek kurtuluş, adalet, rahmet, izzet ve güvenlik bundadır. Bu, aziz olan Allah hiç de zor değildir. Allahuteala, şöyle buyurmaktadır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ Ey imân edenler! Allah ve Resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız. [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

Boşa Geçen Sekiz Senenin Ardından... Irak Halkı, İşgalciden ve Avenelerinden Daha Ne Bekliyor?!

  • Kategori Irak
  •   |  

Bu Nisan ayının dokuzunda elim yıldönümünün içinden geçtik... İzzete ve onura özlem duyan herkes acı çekmekte. Hadarat, ilim ve kaynak bakımından dünya ülkelerinin en zengini ve en köklüsü olan Irak'ın küfrün, zulmün ve zalimliğin lideri Amerika tarafından işgal edilmesinin üzerinden sekiz sene geçti. Batılı ve doğulu devletler de bu hususta ona yardım ettiler. Müslümanların yöneticilerinin bunu tebrik etmesi de cabası. Param parça etmek için Irak'a karşı birleştiler, şerefli halkının üzerine üşüştüler, başına belalar ve felaketler sardılar. Bunların onda biri başkalarına isabet etmiş olsaydı kesinlikle helak olup giderdiler!

Ey Irak'taki Müslümanlar!

Melun taguttan kurtulma bahanesiyle sömürgeci kafir düşmanla el ele verenlerden ne bekleyebiliriz? Zira onlar, Allahteala'yı, resulünü ve müminleri bırakarak sömürgeci kafiri dost edindiler. Oysa İslam, bunu haram kılmıştır. Allahuteala, şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ "Ey iman edenler Yahudileri ve Nasranileri dost edinmeyin. Çünkü onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Şayet sizden her kim onları dost edinirse o onlardandır. Muhakkak ki Allah zalimler toplumunu hidayete erdirmez."[Maide 51] Ve şöyle buyurmuştur:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri dost, sırdaş edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118]

Bu düşman, ülkemizi örnek edinilecek bir model yapacağını iddia derken bizi, emrine itaat ederek servetlerimizi yağmalamak için tehlikeli habis hedeflerini gerçekleştirmek üzere gece-gündüz çalışan dayattığı yöneticiler veya ajanlar sayesinde zulmün, kaosun ve güvensizliğin içerisine iterek on yıllarca geriye götürdü! Düşman, bu yöneticileri çeşitli bahaneler altında zulmün ve baskının birer itaatkar aracı olarak kullanmaktadır. Nitekim mahkumların ve bunlardan birçok masumun durumu bize hiç de uzak değildir! Bununla da kalmayarak hanif dinimizin yerine kokuşmuş kapitalizmin meşruiyetini ve kamu işlerinde, [لا اله إلا الله محمد رسول الله] akidesi yerine onların söyledikleri şeylerden çok yüce olan Allah'ın hükmüne yer verilmeyeceği anlamına gelen dini hayat, devlet ve toplumdan ayırma akidesini pekiştirmek için gece-gündüz azmetmekteler.

Fikirlerin keşmekeşliği ve akılların zehirlenmesi ise azgın medya organları ve kiralık borazanları yoluyla olağan bir hale gelmiştir. Zira atmosferleri, hastalıklı adi kafir düşmanın bize aktardığı fırkacılık, ırkçılık, kota, şeffaflık, saçma sapan özgürlükler, küfür dahi olsa öteki görüşleri kabullenme, federalizm ve self-determinasyon gibi hadaratımızın temeli olan dinimize yabancı mefhumlarla doldurdular. Böylece Irak, işgalci ve kuyrukları sayesinde her alanda açık bir şekilde başarısız olan devletler sıralamasında yükselmeye başladı!!

Tüm bunlar neden biliyor musunuz? Çünkü kapitalist işgalcinin tek ölçüsü, menfaatçilik ve çıkarcılıktır. Zira herhangi ruhî, ahlakî veya insanî kıymetle onun hiçbir ilgisi yoktur. O, ülkemizi yok etme pahasına olsa bile daima hedeflerini gerçekleştirmek için çalışır... İşgalcinin bazı insanları iktidara taşımaya iten faktör, bu kişilerin onunla aynı kanaatleri paylaşmaları ve onu taklit etmeleridir. Nitekim iktidar zümresinin kazanımlarına baktığınızda ülkemizin başına gelen yıkımın boyutunu görürsünüz. Yoksa Irak'ın daha önce tanık olmadığı 80 milyar doların üzerinde bir bütçe, altyapı, yeniden yapılanma, işgücü istihdamı ve hizmet sunma gereksinimlerini minimum düzeyde karşılamaktan nasıl aciz kalabilir?!

İşte ümmet, tek bir taguttan kurtulmanın bedelini, tagutlar ordusunun baskısı altında kalmakla ödedi. Adeta her şeyi silip süpüren çekirgeler ordusu gibi işgalci kafirin, ümmeti dininden ve akidesinden koparma çabasını yerine getirmekteler ve müminler hakkında zimmet gözetmemekteler. Onların skandalları herkesçe bilinir hale gelmiş olup sömürgeci kafir tarafından korunmaktadırlar.

Ey Müslümanlar!

Bir lider halkına yalan söylemez. Düşmanınız tarafından sizlere dayatılan hükümetlerden hiçbir hayır gelmeyeceği noktasında sizleri uyardık ve sizlere samimice nasihatiz ettik. İşgalin akabinde gelen tüm hükümetlerin vaatleri, " susayan kimsenin su sandığı ıssız çöllerdeki serap gibi" buhar olup gitti. Bundan dolayı dünyanın ve ahiretin saadetine nail olmanın tek yolu, küfrü, kafirleri ve münafıkları Müslümanların beldelerinden atmak, aramızda Rabbimizin kitabı ve nebimizin sünnetiyle hükmedecek, arkasında her mütecavizle savaşmak için kalkan edineceğimiz, yeryüzünde paramparça olmuş Müslümanları Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafet Devleti'nin olduğu azim bir devletin altında toplayacağımız adil bir Halifeye rıza ve ihtiyar ile biat etmek için İslamî hayatı yeniden başlatmak için çalışan muhlislerle birlikte çalışmaktır. Böylece hiçbir küfür gücü, topraklarımızın bir karşını bile kirletmeye cüret edemeyecektir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir, Baskıcı Sistemi Geri Getirecek Olan İstihbarat Yasa Tasarısını Reddeder!

Şu an parlamentoda istihbarat yasa tasarısı ele alınmakta ve eski yasadan daha baskıcı olan bu yasa tasarısında baskıcı sistemin yeniden ortaya çıkmasına yol açacak birçok madde bulunmaktadır. Bu maddelerden bazıları şunlardır:

Birincisi: "Devletin tehdit edilmesi", "Devletin güvenliği" ve "iç düşman" gibi ifadeler manaları net ve belirli olmayan birer yuvarlak ifadelerdir... Bu kapalılık ve belirsizlik, hükümetin bu ifadeleri tutuklamak istediği herkese yamalama ve bu kişiler hakkında devleti tehdit etti veya devletin güvenliğine karşı tehdit oluşturdu veya iç düşmanlardan demesine imkan vermektedir!

İkincisi: 31. maddede, istihbarat ajanslarının iletişim araçlarını ve elektronik postaları dinleme, terörist, ayrılıkçı, casusluk veya yıkıcı bir faaliyeti finanse etme yada "devletin güvenliğine tehdit" teşkil eden bir faaliyete ait olması ihtimaline karşın para akışını kontrol etme yetkisinin olduğu söylenmiştir. Maddenin açıklamasında ise dinlemenin mahkeme kararı olmadan yapılabilineceği söylenmiştir. Hatta aynı maddenin 4. fıkrasında Endonezya Merkez Bankası, malî kurumlar ve havale hizmetleri veren kurumların istihbarat ajanslarına bilgi sunumunda bulunmaları gerektiği belirtilmiştir!

Üçüncüsü: İstihbarat ajanslarının, şüphelendiği kişileri tutuklama ve yedi gün boyunca sorgulama yetkisine sahip olması. Bu öneri, istihbarat ajanslarına (devlet tehdit etmesinden) şüphelendiği kimseleri mahkemeden tutulama müzekkeresi olmadan tutuklama yetkisi ve sanığın ailesine dahi sorgulama yerini bildirmeme hakkı vermektedir! Ve sanığın avukat istemesine izin vermemektedir. O halde bununla adam kaçırma arasında ne fark vardır?

Dördüncüsü: İstihbarat yasa tasarısında, kendilerine zulmedilen veya hakları çiğnenen kişilerin istihbarat birimlerinin aleyhinde şikayette bulunmasına yönelik hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Bilakis yasada kendilerine insaf eden hiçbir kimse bulamadan birer kurban olarak kalacaklardır! Böylece baskıcı istihbarat yasası, yeniden ortaya çıkmıştır.

Beşincisi: Bu istihbarat yasa tasarısında bütçeyi kullanması da dahil istihbarat çalışmalarını gözetleme ve denetlemeye yönelik net ve belirli hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Bunun sonucunda da istihbarat ajansları, gözetleme olmadan dilediğini yapabilen "en yüksek kurum" olacaktır.

Devletin istihbarat ihtiyacı olduğu doğrudur. Ancak bu, tebaasını düşman edinerek ona karşı casusluk yapma amaçlı olmamalıdır. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], tebaaya karşı casusluk yapmayı haram kılmıştır. Zira Allah, müminlere şu kavli ile hitap etmiştir: [ولا تجسسوا] "Birbirinize karşı casusluk yapmayın." [Hucurat 12] Yine Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: ِ إِنَّ الأَمِيرَ إِذَا ابْتَغَى الرِّيبَةَ فِى النَّاسِ أَفْسَدَهُمْ "Emîr, insanlar hakkında şüphe duyduğunda onları ifsat eder." [Ahmed, Ebu Davud, el-Hakîm ve el-Beyhaki]

Bu nedenle Hizb-ut Tahrir, Endonezya:

1- İstihbarat yasa tasarısını özellikle de belirtilen noktaları reddeder.

2- İnsanları hayatı için tehlikeli ve davet çalışmaları için zararlı olmasından dolayı bu noktaların ilga edilmesini veya düzeltilmesini talep eder.

3- İnsanlara, tebaasını düşman edinmeyen ve tebaasına karşı casuslukla meşgul olmayan tek devletin Hilafet olduğunu teyit eder. Hatta Hilafet Devleti, herkese merhamet edecek güçlü bir otorite oluşturmak üzere halkıyla kaynaşacaktır. O halde Hilafeti ikame etmek için acele edin!

Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER