Çarşamba, 15 Recep 1446 | 2025/01/15
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

-Basın Açıklaması- Yaygaraların Kopartıldığını İşitiyoruz Ama Tek Bir İcraat Göremiyoruz

Yahudi varlığı, Gazze'ye giden insani yardım konvoyuna karşı dehşet verici bir cürüm işlemesine rağmen uluslararası toplumun bu cürüme verdiği tepkiler gerçekten cürümün dehşetine yakışmayacak şekilde utanç vericidir. Buna hiç şaşırmadık. Zira küfür milleti tektir.

Ancak İslam dünyasındaki mevcut nizamların verdiği tepkiler daha utanç verici ve daha basitti. Zira bu gemilerde Ürdün gibi bazı devletlerin vatandaşları bulunmasına rağmen verilen tepkiler kınama, eleştiri ve protestoların ötesine geçmemiştir. Böylesi bir durumda bu varlığa öncelikli olarak askeri darbe üzerine darbe vurulması, (Ürdün, Suriye, Lübnan, Mısır) gibi bu varlığa komşu devletlerin ordularının yanı sıra konvoya öncülük yapan Türkiye'nin ordusunun harekete geçmesi gerekirken bu zavallı tepkiler verilmiştir. Ancak bizler, aslen Yahudileri ve Yahudi varlığını korumak için ortaya çıkan bu nizamların bu tür zavallılığı, vurdumduymazlığı ve aldırmazlığı karşısında hiç de şaşırmadık. Zira bu nizamlar, Yahudi varlığının bekasına kendilerine olan düşkünlüklerinden daha düşkündürler.

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sokakların Öfkesi, Obama'yı Bir Kez Daha Ülkesine Hapsetti

Amerikan Başkanı Barack Obama, Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısını bahane ederek Endonezya ve Avustralya gezisini ikinci kez erteledi. Nitekim geçen mart ayında planlanan gezi Obama'nın kongrede oylanması beklenen sağlık alanındaki "tarihi reformlarla" meşgul olması gerekçesi ile bu aya ertelenmişti.

Hizb-ut Tahrir'in Avustralya'daki Medya Temsilcisi Osman Bedr, bu bağlamda şöyle bir değerlendirmede bulundu: "Her iki durumda da açıklanan gerekçeler Obama'nın Endonezya'ya ardından Avustralya'ya gidememesinin gerçek nedeni olan Müslümanların Oabama'yı kötü bir şekilde karşılama beklentisini gizleme çabasından öte bir şey değildir. Bu da İslam dünyası boyunca yükselen Birleşik Devletler karşıtı duyguları ifade etmektedir."

"Petrol sızıntısına gelince; bu durumu Washington'dan takip etmesi ile kısa ziyareti esnasında Cakarta'dan veya Sidney'den takip etmesi -ki bu, Başkan Obama'nın genellikle yaptığı bir şeydir- arasında ne fark var ki?"

"Bağlantı köprüleri kuracağı ve stratejileri değiştireceğine dair ballandırılmış konuşmalarına rağmen Obama'nın İslam dünyasına yönelik dış politikası, aynen selefininki gibi barbarlık politikasından öte bir şey değildir. Zira bu politika Afganistan savaşına yoğunlaşmak, Pakistan'ı kapsayacak şekilde bu savaşın alanını genişletmek, meşru olmayan ‘İsrail' devletine, baskı ve zulümlerine desteği sürdürmek, Orta Asya'daki, Ortadoğu'daki ve Güney Asya'daki tağut yöneticilerle ilişkileri güçlendirmekle karakterize olmuş bir politikadır. Bunların hepsi haklı olarak Müslümanların öfkesini yansıtmaktadır. Zira vakıa zemininde meydana gelenlerle çelişmesi sonucunda Obama'nın konuşmalarının sahteliği ortaya çıkmaktadır."

"Hizb-ut Tahrir, Obama'nın ilk ziyaretine karşı hazırlık olarak Endonezya'da büyük gösteriler düzenlemiş ve Endonezya'ya ulaştığında daha büyük gösteriler düzenlemesi beklenmektedir. Ancak Obama, imajının İslam dünyasında daha fazla lekelenmemesi için çatışmamayı tercih etti. Obama, sivil özgürlük konvoyu aktivistlerine yönelik ‘İsrail' saldırısının ardından şu anda aynı şeyi yapmaktadır. Zira Amerika, ‘İsrail'in' yaptıklarını ahlaksızca zımnen onaylayan bir tepki verdi. Ancak Müslümanlar, ‘İsrail'in' arkasında duranın ve onu destekleyenin Birleşik Devletler olduğunun tamamen farkındalar."

"Böylece İslam dünyasının herhangi bir parçasını ziyaret etmeye kalkışması halinde Obama'yı bekleyen tek şey acımasız bir eleştiri ve mutlak bir karşı çıkıştır. Görünen o ki Obama, aynen Amerika'nın sahilleri ve sağlığı için kaygılandığı gibi bundan da kaygı duymaktadır."

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hindistan'ın Prithvi-II Füze Denemesi, Batılı Devletlerin İki Yüzlülüğünü Ortaya Koymaktadır

Haberler, 18.06.2010'da Hindistan'ın 350 kilometre menzile ve nükleer başlığı taşıma kapasitesine sahip Prithvi-II füzesinin gelişmiş kopyasının yeni bir denemesini gerçekleştirdiği şeklinde bir haber aktardılar. Ancak haberler, Hindistan'da süregelen nükleer başlığı taşıma kapasitesine sahip füzeleri kapsayan füze sistemini geliştirme silsilesi çerçevesinde gerçekleşen bu deneme karşısında Amerika'nın veya Batının herhangi bir itirazını yada protestosunu aktarmadılar.

Bu da Batının Hindistan'da 16 adet nükleer reaktör inşa etmek için girdiği yarışı ve Hindistan'daki nükleer reaktör projelerini kazanmaya yönelik Batı, Rusya ve Japonya arasındaki ateşli rekabeti hatırlatmaktadır. Ancak Çin, Pakistan'da iki nükleer reaktör inşa etmeye kalkışınca dünya hop oturup hop kalkmaktadır. Hindistan, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşmasını [NPT] imzalamayı reddetmesine rağmen Amerika, 2005'te Başkan Bush döneminde Hindistan ile nükleer teknoloji alanında işbirliği anlaşması imzaladı ve Amerikan şirketleri (2009'da) hemen Hindistan'da nükleer santraller inşa etmeye koyuldu.

İran, nükleer silaha sahip olmadığı halde Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşmasını [NPT] imzalamasına rağmen Amerika, Rusya'yı kışkırtmış olsa bile füze savunma sistemini geliştirmeyi ve Polonya ile Çekoslovakya'ya konuşlandırmayı haklı göstermek için onu bir korkuluğa çevirdi.

Doğrusu Hindistan'da gerçekleşen bu son deneme, Batının ilan edilen politikalarının sahteliğini ve iki yüzlülüğünü ifşa etmektedir. İşte tüm bunların tafsilatlarını, İslami ümmetle savaşmayı ve başta Amerika olmak üzere Batılı sömürgeci devletlerin insanlığa vurduğu kölelik zincirlerinden onu kurtarmaya muktedir yegane devlet olan Hilafet Devleti'nin kurulmasıyla vahdetine dönmesini engellemeyi hedefleyen sömürgeci politikaların hakikatini ortaya koymak için Beyrut'ta düzenleyeceğimiz küresel medya konferansında diğer devletlerarası ve bölgesel sıcak meseleler altında ortaya koyacağız.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Amerika, Irak'ı Kalıcı Olarak İşgal Etmeyi Planlıyor

Washington Times gazetesi, dün 16.06.2010'da bir rapor yayınladı. Bu raporda şöyle geçti: "Amerikan kuvvetlerinin 2011'de çekilmesinin ardından Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığından (Pentagon) Irak'ta küçük bir ordu oluşturmasını ve Black Hawk helikopterleri, zırhlı araçlar, transfer mekanizmaları, yakıt tankerleri ve monitörleri kapsayan ağır silahlarla donatmasını istedi." Ayrıca gazete, "Dışişleri yetkililerinin Pentagon'dan KBR Şirketi gibi özel güvenlik şirketleri ile işbirliği yapmasını istediklerine de" dikkat çekti. Bu şirket, Vietnam savaşından Irak'a ve Afganistan'a kadar Pentagon'un projelerine hizmet etmede köklü bir geçmişe sahiptir. Zira Pentagon adına yüzlerce milyon dolarlık projeleri hayata geçirmektedir.

Bunlar, Amerika'nın İslam dünyasına yönelik politikalarının değiştiğine dair Obama'nın açıklamalarının Amerika'yı çıkmazından kurtarmak, çıkarlarını korumak ve bölgedeki ajanlarının pozisyonunu iyileştirmek tüm bunların da ötesinde İslam ümmetini Amerika'nın İslam'a ve Müslümanlara karşı açtığı çatışmanın ve savaşın özünden nötralize etmek için kamuoyunu aldatmak ve yanıltmaktan öte bir şey olmadığını bir kez daha teyit etmektedir.

Amerika, Irak'ta kalmak, servetlerini yağmalamak ve dünyanın en büyük bölgesinde kendisi için askeri, istihbarat ve diplomatik bir varlığı garanti etmek için saldırdı. Bunun için de siyasi ve dini ajan bir sınıf hazırladı, yıkım ve imhayı yaydı, Irak'ı (Kürt, Sii ve Sünni) olmak üzere birbirlerini boğazlayan üç etnik ve mezhepçi yapıya bölmenin alt zeminini oluşturmak için mezhepçi ve etnik çatışmaların fitilini tutuşturdu. Bunları yaparken de Amerika, işgalinin güvenli ve istikrarlı olarak kalmasını garantileyen siyasi ve güvenlik durumlarını pekiştirmek için komşu devletlerdeki (Türkiye, İran ve Suriye) ajanlarından yardım aldı.

Hizb-ut Tahrir, hem kendisine yönelik Amerikan tuzağının ve demokratik isimler altında kölelik zincirine vurma ısrarının hakikatini hem de Amerikan sömürgeciliğine hizmet etmek için uykusuz kalan ajan nizamların hilelerinin hakikatini fark etmesi için ümmete çağrıda bulunur.

Artık ümmeti prangalardan kurtaracak ve insanlığı asrın Hülagu'sundan kurtarması için ona öncülük edecek İslam Devleti'nin kurulması için ümmetin muhlis evlatlarının muhlis davet taşıyıcıları ile ele ele vermesinin vakti gelmiştir.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yusuf 21]

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Küresel Medya Konferansı Hizb-ut Tahrir'in Devletlerarası ve Bölgesel Sıcak Meselelere İlişkin Tutumu

Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Bürosu, sizleri Allahuteala'nın yardımıyla Hilafet'in H. 28 Receb el-muvafık 3 Mart 1924'te yıkılışının 89. elim yıldönümü münasebetiyle Lübnan/Beyrut'ta düzenleyeceği "Hizb-ut Tahrir'in Devletlerarası ve Bölgesel Sıcak Meselelere İlişkin Tutumu" başlıklı Küresel Medya Konferansı'na katılmaya davet etmekten mutluluk duyar.

Bilindiği üzere konferansın konusu üç bölümden oluşmakta ve Hizb-ut Tahrir'in dünyadaki en bariz sıcak meselelere ilişkin tutumunun sunumunu aşağıdaki şekilde ele alacağız:

- Birinci Kısım: Müslümanların beldelerinde istismar edilen İslami meseleleri ele alacağız ki bunlar şunlardır:

1. Arap beldelerdeki Müslümanların meseleleri (Filistin, Irak, Sudan "Güney'in ayrılması")

2. Güney Asya'daki Müslümanların meseleleri (Afganistan ve Pakistan "Keşmir")

3. Güneydoğu Asya'daki Müslümanların meseleleri (Endonezya'daki ayrılıkçı hareketler)

4. Batı ve Orta Asya'daki Müslümanların meseleleri (Türkiye "Kıbrıs", Kafkaslar, Doğu Türkistan)

- İkinci Kısım: Batıda İslam'a ve Müslümanlara saldırılması meselelerini ele alacağız.

- Son Olarak Üçüncü Kısım: Müslümanlar ve diğer insanlarla alakalı olan aşağıdaki devletlerarası meseleleri ele alacağız:

1. Amerika'da başlayıp dünyaya yayılan uluslararası ekonomik kriz

2. Küresel nükleer enerji krizi ve özellikle İran'daki barışçıl nükleer enerji.

Bu ve diğer konuları hiçbir kapalılığa yer vermeksizin açık, net, bariz ve şeffaf bir şekilde gözlerinizin önüne sereceğiz.

O halde her usta siyasetçi ve parlak medya mensupları bu konferansa katılmak için hırs göstermelidir.

 

  • Konferansın Düzenlenme Tarihi: H. 06 Şaban 1431 el-muvâfık M. 18 Temmuz 2010
  • Konferansın Düzenleneceği Yer: Lübnan / Beyrut, Ferdan, el-Pristol Salonu

 

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Ey Müslümanların Orduları! Yahudilere Öyle Bir Ders Verin ki Bir Daha Asla Derse İhtiyaç Duymasınlar! Yahudilerle Savaşmak için Harekete Geçin, Devletlerini Yok Edin, Yeryüzünü Pisliklerinden Temizleyin!

Hizb-ut Tahrir, Yahudi devletinin Gazze'ye giden yardım konvoyuna saldırısını protesto etmek için bugün bir yürüyüş düzenledi. Zira Yahudiler, Türk gemisinde bulunanlardan onlarcasını öldürmüş ve yaralamıştı. Göstericiler, İslami orduları Yahudilerle savaşmaya, devletlerini yok etmeye ve yeryüzünü pisliklerinden temizlemeye çağırdı.

Evet, İslami ordular seleflerini kendilerine örnek almalıdırlar. Şerir amellerinden dolayı Benî Kureyza Yahudilerine acı bir ders verdiği sırada Sa'd İbn-u Muaz [RadiyAllahu Anh]'ın yaptıklarını yapmalıdırlar. Zira o, erkeklerinin öldürülmesine, kadınlarının ve çocuklarının esir ve mallarının ganimet olarak alınmasına hükmetmiş ve el-Mustafa Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] de bu hükmü şu kavli ile vasfetmişti:

والذي نفس محمدٍ بيده، إنّ الله والمسلمين رضوا بهذا الحكم، وعلي تنفيذه "Muhammed'in nefsini elinde bulundurana yemin olsun ki Allah ve Müslümanlar bu hükümden ve onun uygulanmasına razı oldular."

Göstericiler, İslami orduları Müslümanların hain yöneticilerini alaşağı etmeye ve Hilafet Devleti'ni ikame etmeye çağırdılar. Bangladeş ordusu, Şeyha Hasina hükümetini alaşağı etmelidir. Zira bu yöneticiler, ümmetin düşmanları olup Yahudi devletini ortaya çıkaran ve onu güçlendiren Amerikalı ve İngiliz efendilerinden başkasına hizmet etmemekteler. Kınama ve eleştiri yaygarası koparmaktan, konferanslar düzenlemekten ve anlamsız kararlar alması için sözde devletlerarası örgütlere çağrıda bulunmaktan başka bir şey yapmamaktalar.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Karzai Hükümeti, Amerika Birleşik Devletleri ile Direniş Kuvvetleri Arasında Aracı Gibi Hareket Ediyor

02.06.2010 günü düzenlenecek olan "Barış Meclisi Toplantısına [Loya Jirga]" ülkenin farklı bölgelerinden ve kurumlarından yaklaşık 1600 Afgan delegesi ile 300 konuğun katılması beklenmekte. Amerikalı yetkililerin belirttiğine göre hükümet tarafından yönlendirilen Meclisin Resmi Sözcüsü Gül Agha Ahmedi, Barış Meclisinin [Loya Jirga] amacının, "Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin güvenirliğini desteklemek" olduğunu ve "bu sürecin gerçek bir milli lider vasfıyla Karzai'nin teklifine yardımcı olmasını ümit ettiklerini" ifade etti.

Bu toplantı için belirlenen hedefler şu hususları içermektedir:

1. Afgan toplumu delegelerinden barış sürecine ilişkin görüşlerini sunmaları istenecek.

2. Barış eli uzatılabilinecek direniş gurupları hakkındaki görüşleri alınacak.

3. Bu hedefleri gerçekleştirmek için benimsenmesi gereken araçlar belirlenecek.

Her ne olursa olsun gerçek şu ki Amerika Birleşik Devletleri ile NATO kuvvetleri, Kandahar'da geniş çaplı bir operasyona başlayarak erkek, kadın ve çocuk demeden vahşi şekilde Müslümanları katletmekte ve günlük olarak evlere hücum etmekteler. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri ile NATO kuvvetleri, başkent sokaklarında işgal kuvvetleri gibi dolaşmaktalar. Karzai hükümeti direnişe katılmak ve işgalcileri kovmak yerine kendi kardeşlerini ve bacılarını öldürmek için işgalcilere katılmakta ve yabancıların imzasını taşıyan "Barış MeclisiniLoya Jirga]" organize ederek kendi halkını saptıran bir ajan olarak hareket etmektedir.

Emperyalistlerin Müslümanlara karşı planları, sadece işgal, katliam, siyasi bir ideoloji vasfıyla İslam'ın kalkınmasını ve Hilafet'n geri gelmesini engellemek değildir. Zira emekli İngiliz ordu komutanı ve başbakanının yeni müsteşarı General Richard Dannatt, geçenlerde BBC 4 ile yaptığı röportajda Afganistan'daki savaşın amacını açıklarken bir itirafta bulunarak şöyle dedi: "Orada İslami bir gündem var. Güney Afganistan'da veya Afganistan'da veya Güney Asya'da buna karşı koymaz ve bunun karşısında durmazsak etkisi giderek artar ve büyür. Bu gündem güçlü şekilde büyüyebilir -ki bu önemli bir nokta-. Bu gündemin Güney Asya'dan Ortadoğu'ya, Kuzey Afrika'ya ve 14 ilâ 15. asırdaki İslami Hilafet'in en uç sınırlarına kadar uzanacağını görebiliriz."

Amerika ve emperyalistler, yakında ortaya çıkacak bunun gibi bir dramayı organize ederek İslam dünyasındaki ajanlarını güçlendirmek için çalışmaktalar. Bunun sonucunda ise onlar Endonezya'yı, Bangladeş'i, Pakistan'ı ve Orta Asya'yı kuşatan bu bölgenin Hilafet'in dönüşünün başlangıç noktasına dönüşmesini engellemeyi amaçlamaktalar. Onlar şerir planlarını uygulamak için de vefakâr ajanlarını kullanmaktalar.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan, Müslümanları İslam düşmanları tarafından organize edilen bu tür ajanvari tekliflerin ortaya çıkaracağı hiçbir müspet şeyin olmadığı gerçeğini fark etmeye davet eder. Ümmetin muhlis evlatlarını da küfür hükümetlerinin tamamını alaşağı etmek ve Amerikalılar Afganistan ile bölgeye dönük planlarında başarılı olmadan Hilafet'i geri getirmek için Hizb-ut Tahrir'in yanında yer almaya davet eder.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Fransa'nın Afrika'ya Karşı Olan Politikası... Sömürgeci Bir Politikadır

Bugün, Cumhurbaşkanı yardımcısı (Ali Osman) başkanlığındaki Sudan'dan da bir heyetin katılımıyla Fransız-Afrika zirvesinin yirmi beşincisi başlıyor. Nitekim bu da Fransa'nın, Devlet Başkanı Beşir'in zirveye katılımını reddetmesinin dahası Beşir'in katılımını engellemek için zirveyi Mısır'ın (Şarm-eş Şeyh) şehrinden Fransa'nın Nis şehrine aktarmasının ardından olmuştur.

Bu durum karşısında Fransa'nın Afrika devletlerine özellikle de Sudan'a karşı olan politikasını öğrenmek için Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak aşağıdaki iki önemli noktayı açıklamak isteriz:

Birincisi: Fransa'nın Afrika'ya karşı politikası sömürgeci bir devletin politikasıdır. Zira onun birçok Afrika devletlerinde fiili nüfuzu bulunmaktadır ve bu nüfuzunu korumak için çalıştığı gibi diğer ülkelerdeki nüfuz alanını da artırmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Afrika bölgesindeki zengin hammadde ile önemli doğal kaynaklar üzerinde egemenlik ve nüfuz sahibi olmak için Fransa ile Amerika arasında ateşli bir yarış vardır. İşte bu bağlamda Fransa, konferanslar ile benzerleri de dahil askeri ve siyasi çalışmalar yapmaktadır.

İkincisi Fransa, Çad kanalıyla Darfur'daki isyancı hareketlerin silahlanmasında başrol oynamaktadır; bununla da Amerika'nın Güney Sudan'ı ayırdığı gibi Darfur bölgesini ayırmak istemektedir.

Sudan hükümetinin görevi, Raşidi Hilafet Devleti'nin gölgesinde asla zuhur etmeyecek olan zayıflık ile aşağılanmayı açığa vuran ikiyüzlülük ve dalkavukluk yapmak yerine Fransa ile Amerika ve diğer sömürgeci devletler gibi ülkelerimizdeki açgözlü düşman sömürgeci bir devlet olması itibariyle amel etmesidir.

وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لا يَعْلَمُونَ "Oysa izzet Allah'ın, Resulünün ve müminlerindir. Ancak münafıklar bilmezler." [Münafikun 8]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Sudan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER