Salı, 07 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/10
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Başkanı, Şam Ayaklanmasına Destek Gösterisine Yapılan Çağrının Yansımalarını Değerlendiren Bir Basın Açıklaması Düzenledi

Hizb-ut Tahrir / Lübnan Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Ahmed el-Kasas, hizbin Şam'a destek gösterisine çağrısının yansımalarını özellikle de yaklaşık 16 şabı kapsayan tutuklama kampanyasını değerlendiren bir basın açıklaması düzenledi.

Medya Bürosu Başkanı, öncelikle hizbin gösterisini benimseyen Lübnan'daki bir gurup partiyle birlikte tarafınca yayınlanan sahte imzalı uydurma beyanla herhangi ilgisi olduğunu yalanladı. Ve bunun, apaçık saçma bir oyun olduğunu ve bazı gazeteler ile radyoların doğruluğunu kanıtlamadan bu yalan beyanın haberini yayınlamaya yeltenmelerine üzüldüğünü söyledi.

Hizbin gösterilerini engelleme girişimlerinin, Suriye rejiminin Lübnan'daki Suriye yanlısı bazı resmî birimlere ve siyasî akımlara sinyal vermesiyle geldiğini, sunulan yasaklama girişimi gerekçelerinin hukukî yönünün olmadığını vurguladı. Belirli bir alanda toplanmaya izin veren Alt Güvenlik Komisyonunun kararını değerlendirerek gösterinin programının, direk mescitten çıkılarak en kestirme yollardan en-Nûr meydanına bağlantılı caddedeki toplanma alanına gitmek olduğunu açıkladı.

Bazı birimlerin, Hizb-ut Tahrir şebabına karşı uyguladığı baskı ve tutuklamaların, gerekçesiz bir saldırı olduğunu ve tutuklamaların amacının gösteriyi iptal etsin ve dolayısıyla gösteri, Lübnan otoritesinin siyasî görüş sahiplerini bastırma gösterisine dönüşsün diye hizbin kolunu kırmak olduğunu açıkladı.

Lübnan otoritesine seslenerek şöyle dedi: "Baskıcı politikaları ve halklarını aşağılamaları nedeniyle halklarının tarihin çöplüğüne attığı tahtları çöken Arap yöneticilerinden olan seleflerinizden ders almadınız mı?! Bazı askerleri insanların işlerine, maslahatlarına ve onurlarına tahakküm etmesine nasıl terk edersiniz?! İnsanların işlerini, bazı maceraperest askerlere tevdi edecekse siyasî otoritenin varlığının ne anlamı var?!"

Gazetecilerden birisinin sorusuna cevap verirken el-Kasas, hizbin gösteri çağrısını Lübnan'daki herhangi hakim veya etkin siyasî bir akımla koordine içerisine girmeden bağımsız şekilde aldığını ve hiçbir kimsenin kararlarını ve politikasını hizbe dayatamayacağını vurguladı.

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - "Şam'a Destek Verme" Gösterisini Engelleme Girişimleri, Siyasî ve Hukuka Aykırıdır

Merkez Güvenlik Konseyi'nin bugünkü olağanüstü toplantısının ardından içişleri bakanı şöyle dedi: "Takriben aynı saatte ve aynı güzergahta izin isteyen iki talep var. Trablus, Nasranilerin ve Müslümanların olduğu kozmopolit bir şehir. Nasranilerin de mübarek cuma gününü içeren dinî şiarlarını yerine getirme ve şehirde dolaşma hakları vardır. Bu nedenle bu veriler, bu hususta uygun bir karar almak için yapılacak Alt Güvenlik Komisyonunun çalışma takvimine göredir. Bu karar, insanların güvenliğini korumak içindir."


Binaenaleyh aşağıdaki değerlendirmelerde bulunduk:


Birincisi
: "Hizb-ut Tahrir", yapacağı gösteri hususunda 18.04.2011 pazartesi günü valiliği bilgilendirdi ve elimizde bunu kanıtlayan belge var. İkinci gurup ise ertesi gün, yani Salı günü bilgilendirmede bulundu. Dolayısıyla usule göre valiliğin, ikinci guruptan bir sürtüşmeye mahal vermeyecek başka bir yer belirlemesini veya gösterisini başka bir güne ertelemesini talep etmesi gerekir.

İkincisi: Trablus halkı, gösterinin seyri için bildirimde belirtilen güzergahta Nasrani sakinlerinin olmadığını bilmelerinin yanı sıra gösteri saati, Paskalya Günündeki şiarların saatiyle çakışmamaktadır.

Üçüncüsü: İçişleri bakanının bu "resmî" açıklamasının öncesinde bazı siyasî kesimlerden Hizb-ut Tahrir'in gösterisine yönelik gözdağı, itham ve tahrik gibi objektif olmayan açıklamalar geldi. Bu da gösteriyi engelleyen herhangi bir resmî kararı itham, hukuksuzluk ve objektifsizlik dairesine sokmaktadır.

Devamını oku...

Yeni Suriye Hükümeti, İnsanların Taleplerini Karşılamak İçin Gelmedi Talep Edilen, Anayasanın Kökten Değiştirilmesi ve Şeriatın Tatbik Edilmesidir

  • Kategori Suriye
  •   |  

Devlet Başkanı Beşar Esad, 16.04.2011 günü Suriye televizyonu yoluyla 14.04 tarihinde üyelerinin huzurunda kurulduğu açıklanan yeni hükümete hitap eden bir konuşma yaptı. Konuşmasında, "komplo süreci" olarak isimlendirdiği "çok hassas" bir sürece ilişkin reformların genel hatlarını hatırlattı. Keza yeni hükümetin, vatandaşlar açısından "yeni bir kan anlamına geldiğini, yeni bir kanın ise yeni ve büyük umutlar demek olduğunu... Bu yeniliğin, yeni fikirler yoluyla olacağını ve kanların bizzat kişiler olmasına gerek olmadığını" ifade etti.

Aslında ne bu konuşmada ne de bu hükümette kayda değer yeni bir şey vardır. Zira başkanlığa eski hükümetin ziraat bakanı Adil Sefer getirildi, aralarında savunma ve dışişleri bakanlarının olduğu eski hükümetteki 17 bakan makamlarını korudu, bunlara aralarında içişleri, enformasyon ve adalet bakanı olmak üzere 14 bakan eklendi. Kurulun yeni hükümette, bazı bakanlarının makamlarının el değiştirmesi, az bir simanın değiştiği anlamına geldiği gibi eski hükümette yolsuzluk yapanların genelinin yeni hükümette reform yapacağı anlamına gelmektedir. Bu oluşuma bakan bir kimse, adamlarının aşırı şekilde rejime bağlı olan güvenlikçilerden ve Baasçılardan oluştuğunu, bu "çok hassas "sürece göre oldukça yaşlı olduğunu, insanların reform ve özgürlük taleplerini karşılamak yerine sadece rejimin "komplo sürecini" engelleme hususundaki taleplerini karşılamak için geldiğini görür. Bu hükümetin getirdiği yeni şey, sadece yeni bir içişleri bakanı getirmesidir ki o da Suriye güvenlik rejiminin simalarından bir olan General Muammed eş-Şiar'dır. Hatırlanacağı üzere o, tüm soruşturmaları ve en sonuncusu bu hapishanedeki olaylara karışan bazı kişilerin idam edilmesi emirlerinin çıkarılmasının olduğu tasfiyeleri ile birlikte Sendeye olayları dosyasının kapatılmasından ve örtbas edilmesinden sorumlu olan kişidir. Bu yeni hükümet, sanki insanlara şöyle demek için gelmiştir: Özgürlük taleplerinin bu bakan kanalıyla temin edilecektir. Bununla birlikte insanların özgürlük talepleri, insanların baskıcı güvenlik birimlerinden gördüğü şeylerin çokluğundan dolayı diğer taleplerin önüne geçtiği bilinmelidir. Bu bakanlık, güvenlik dosyasının diğer dosyalara baskın geleceği bu yeni hükümetin oluşumunda en önemli bakanlık olacaktır. Bu kişinin bakan yapılması, öldürmelerin, tutuklamaların ve suikastların daha da artacağı anlamına gelmektedir. Bu kişi, rejimin güvenlik politikası açısından tamamen kara kutu niteliğinde bir bakandır.

Bu yeni hükümette, politikalarda ciddî bir değişiklik yapılmaksızın bazı simalar değiştirilmiş olup her değişiklikte reform ve yolsuzluğu bitirme hükümeti gibi sunulan önceki hükümetler gibidir... Bakanların atama yoluyla tayin edildiği ve hemen güven oyu aldıkları önceki hükümetler gibi olup bakanlarının memurdan öte bir şey olmadığı bir hükümettir.

Suriye rejimi, hükümetin bu yeni oluşumu ile bir başkasının reformlarla görevlendirilmesini kabul etmeyeceğini ve reformların sadece kendi vizyonu çerçevesinde olmasını istediğini göstermiştir. Zaten Suriye rejimi, daha önce Devlet Başkanı Danışmanı Buseyna Şaban aracılığıyla bazı ağrı kesiciler sunmuş ve bu ağrı kesiciler, hastalığı tedavi etme, yani anayasayı değiştirme boyutuna ulaşmamıştır. Keza reformun bazı bentlerini, birbiriyle uyumlu kapsayıcı bir şekilde değil de düzensiz şekilde sunmuştu!

Suriye rejiminin insanları aşağılamada, iradelerini yok saymada ve onurlarını heder etmede zirveye ulaştığı güvenlik yönüne gelince; uzun dönem rejimin güvenlik birimlerine hizmet ederek yaşayan ve rejime olan bağlılık ve insanlara bela olmasıyla orantılı bir şekilde kısa bir sürede rütbeden rütbeye yükselen içişleri bakanının temsil ettiği demir bir pençe hazırladı. Suriye rejimi, işte bu yeni hükümetle halkının karşısını çıkmakta ve sanki onlara şöyle demektedir: "Sizler, reform vaatlerimi kabul etmezseniz birer hain ve komplocusunuz. İşte bu, sizleri kendisiyle bu vaatlerime boyun büktüreceğim benim demir pençem." Suriye rejiminin, değişmez güvenlikçi politikasında haddi aşması sonucunda bu hükümet, bugün benzeri tüm rejimlerde olduğu gibi terörizmle mücadele bahanesiyle muhalefet eden herkesi yeniden bastırabilecek kendisinden daha kötü alternatif bir rejime dönmedikçe rejimin asla vazgeçmeyeceği olağanüstü halin gölgesi altında kuruldu.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Çökmekte olan Suriye rejimi, tutumundan zerre kadar geri adım atmayacaktır. O, kibir ve zulümle hareket etmekte ve bu süreci bitirmek istemektedir. Allah'ın izniyle kibri ve zulmü, onun ölümü olacaktır... Bu rejim, halkına karşı şiddeti bir an olsun bırakmamıştır. İşte ortada olan fotoğraflar, güpegündüz herkesten önce kendilerini yalanlamak üzere televizyon kanallarına çıkan rejimin ukala zebanilerinden daha doğru haber vermektedir. Böylece Suriye rejimi, reform iddiasında bulunduğu bir sırada sanki başka bir gezegende yaşıyor görüntüsü altında yalan söyleme, katletme ve insanları itham etmedeki ısrarını göstermektedir...

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Suriye rejimi, baba Esad'ın yaptığı devrimle kendisini insanların başına bir gardiyan olarak dayattı. Oğul Esad'a geçinceye kadar sahte seçimler ve yalan referandumlarla insanların bağırlarına çöreklenerek devam etti. Fesadın başı, temeli ve kaynağı bu rejimin başıdır. Fesadın başı olan bir kimsenin reformun başını çekmesi akıl işi midir? Bu rejim, sanki insanlar hiçbir şeyi anlamıyor sadece kendisi anlıyormuş gibi hareket etmektedir. Sanki otoritenin başında sürekli baki kalması üzerinde insanlar arasında bir ihtilaf yokmuş gibi hareket etmektedir. Oysa gerçekte halkıyla savaşan bir rejimin, gidecek olanların başında olması gerekir... Rejim ile insanlar arasındaki çatlak, kapatılması imkansız bir şekilde genişledi. Anlaşmazlık, aşılması imkansız bir şekilde derinleşti. Çözümün, aç olan karınlara birtakım kırıntılar vermek, hırslı insanlara bazı reformlar sunmak, aşağılanmış onular için bazı formalite tavizler vermek veya zulümde aynı olan olağanüstü hal kanunun yerine terörle mücadele kanunu getirmekle bir ilgisi yoktur... Bilakis çözüm, anayasayı hem yöneticinin varlığının hem davranışlarının hem de kendisi ile halkı arasındaki doğru ilişkinin esası yaparak onu değiştirmekle ilgilidir... Bu anayasa, İslam esası üzerine olmadıkça doğru bir anayasa olmaz... Suriye anayasasına bakan bir kimse, maddelerinin birbiriyle çeliştiğini görür. Zira İslam fıkhının yasamanın ana kaynağı olduğunu belirtirken vakıada İslam fıkhı ile ilgili hiçbir şey yoktur. Halbuki Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], Kur'an, sünnet ve bu ikisinin irşad ettiklerinin anayasanın tek kaynağı olmasını farz kılmıştır. İslam'ın yasamanın tek değil ana kaynağı olmasının manası İslam'ı yasamanın tek kaynağı olmaktan aciz kalmakla itham etmektir... Ayrıca İslam fıkhına göre İslam'da yönetim şekli, Hilafet Nizamı olup cumhuriyet nizamını kabul etmez ve egemenlik halkın değil şeriatındır esasına dayanır. Keza İslam fıkhı, İslam ümmetini tek bir ümmet olarak görür, milliyetçiliğe, vatancılığa ve ırkçılığa itibar etmez, ekonomiye ilişkin şeri hükümleri vardır ve hiçbir şekilde sosyalizmi kabul etmez. Bütün bu zikrettiklerimiz, Suriye anayasasının ilk maddelerinde geçmektedir.

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Dininiz üzere karar kılmalısınız ve taleplerinize, hareketlerinize ve fedakarlıklarınıza bakış esasınız bu olmalıdır. Zira mesele, bir hükümetin aynı fasit anayasaya dayanan ve yöneticileri onların tayin ettiği kişilerden olan başka bir hükümetle değiştirilmesinden daha derindir. Bilakis sahih çözüm, anayasanın köklü bir şekilde değişmesine dayanmalıdır ki anayasanın içerisindeki maddeler birbiriyle uyumlu olsun, maddeleri İslam akidesini sadece sözde değil özde olacak şekilde diğer maddelerin esası kılacak bir halde çıkarılsın ve maddelerinin hükümleri, gerçek sahih bir içtihatla İslam şeriatına dayalı olsun. Böylece yönetici, herkesin gözetimin mutluluğunu, Allah'ın dünyada ve ahirette insanlara olan merhametini hissedeceği şekilde İslam'ı, Müslümanıyla ve gayrimüslimiyle tüm tebaaya güzel bir şekilde mütekamil olarak tatbik eden, kapitalizmin hışmına ve tüm dünyanın başına sardığı belalara sürüklenmeleri yerine insanları İslam'ın merhametine doğru sürüklemek için onu davet ve cihat yoluyla taşıyan Allah'a bir kul olsun. Nitekim Suriye rejimi de dahil Müslümanların beldelerindeki mevcut ajan rejimler, kafir kapitalizmin ifrazatından öte bir şey değildir...

İşte Hizb-ut Tahrir, Suriye'deki Müslümanları buna davet etmektedir. Bu davet, hizbin daveti olmaktan önce Allah'ın onlara olan bir davetidir. Suriye'deki halkın geneli Müslümandır ve bu dinin evlatlarıdır. Hizbin onlara olan bu daveti, gerçekten inananlara olan bir değişim davetinden başka bir şey değildir... Bugün hareket eden insanların çalışmaları gereken köklü çözüm işte budur. Allah'ın yardımıyla Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi olması için çalıştığımız Hilafeti ikame ederek şeriatını hakim kılmakla Allah'ı razı edecek bir çözüm olmasından dolayı bu çözüm, hep birlikte uğrunda değerli değersiz ne varsa her şeyi feda etmemizi hak etmektedir. Allahuteala, şöyle buyurmuştur: أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدً "Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tagutu inkar etmekle emrolundukları halde ona muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor." [en-Nisâ 60] Ve şöyle buyurmuştur: فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem tayin edip sonra da senin verdiği hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar! " [en-Nîsa 65]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَٱتَّبَعُوهُ إِلاَّ فَرِيقاً مِّنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ "Andolsun İblis, onlar hakkındaki tahminini doğruya çıkardı. Mümin bir zümrenin dışında hepsi ona uydular." [Sebe 20]

En sonunda Afganistan'ın ruveybida yöneticileri, sanki İslam ideolojisine göre değilmiş gibi evliliğin İslam ilkelerine göre olması hakkında bir tartışma başlattılar! Bunun üzerine Batı medyası, hemen İslam'ın Taliban'la bağlantılı olduğunu göstermek için yalan bir saldırı başlattı. Aynı zamanda saltanat alimleri, evlilikle ilgili kanuna karşı tutumunu istismar ederek hükümeti desteklemeye başladılar.

Hepimiz, Afganistan hükümetinin temel meselelerde İslam'ın tatbik edilmesini ihmal ettiğini ama evlilik meselesine odaklandığının bilincindeyiz. Bu da hükümetin, yanlış taktiklerle kitlelerin desteğini kazanmaya çalışırken ümidini yitirdiğini göstermektedir. Haçlı işgalini meşru kılmak isteyen aynı hükümet değil mi? Afganistan'daki banka sistemi faize dayalı değil mi? Kadın-erkek arasını ayırmada İslam hükmünü tatbik etti mi? Çoğunluğun görüşünü yasalar için ölçü kılarak İslam dışı kanunları çıkaran parlamento değil mi? Her gün kardeşlerimizi ve bacılarımızı katleden bu ajan sistemin kendisi değil mi? Özel çıkarları için kamu mallarını ele geçiren hakim zümrenin kendisi değil mi? Tüm bu nifakın, hırsızlığın, rüşvetin, faizin, fesadın, fakirliğin ve diğer benzeri sorunların ana sebebi bu yöneticiler değil mi? Tüm bunların yanı sıra hepimiz biliyoruz ki İslam'ın tedricen tatbik edilmesi haramdır. Zira İslam, bir defada tatbik edilmesi kaçınılmazdır.

Bunun da ötesinde hükümetin, İslam nizamının bir parçasını dile getirip bir bütün olarak onu tatbik etmeyerek terk etmesi gülünçtür. Nitekim Muhammed [SallAllahhu Aleyhi ve Sellem], bu mevcut durum ve hükümeti destekleyen alimler hakkında şöyle buyurmuştur: سَيَأْتِي عَلَى النَّاسِ سَنَوَاتٌ خَدَّاعَاتُ يُصَدَّقُ فِيهَا الْكَاذِبُ وَيُكَذَّبُ فِيهَا الصَّادِقُ وَيُؤْتَمَنُ فِيهَا الْخَائِنُ وَيُخَوَّنُ فِيهَا الأَمِينُ وَيَنْطِقُ فِيهَا الرُّوَيْبِضَةُ قِيلَ وَمَا الرُّوَيْبِضَةُ قَالَ الرَّجُلُ التَّافِهُ فِي أَمْرِ الْعَامَّةِ "İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman ruveybida konuşacaktır." Denildi ki: "Ruveybida da nedir?" Buyurdu ki: "Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) müptezel adamdır!"

Son olarak: İslam, ancak İslam'ın yönetim nizamı ile tatbik edilir ki o, Hilafettir. Bu mücrim yöneticiler ve fasit demokratik sistemleri tarafından değil. Bu nedenle bizler, bu azim farzın gerçekleşmesi için Afganistan halkını usanmaksızın Hilafeti geri getirmek için çalışan Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya çağırıyoruz.

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Pakistan ve Afganistan Yöneticileri, İslam Ümmetinin Geleceğiyle Oynuyorlar

Afganistan-Pakistan Barış Komisyonu, iki ülke arasında barışın sağlanmasını dile getirdi. Mesele, General Keyani, Başbakan Gilani ve bir paşadan oluşan Pakistan heyeti ile Hamid Karzai arasında üst düzeyde ele alındı. Bu görüşmede, aşırıcılıkla mücadelede ortaya çıkan Amerikan misyonuna bağlılıklarını bir kez daha yinelediler ve bunun temel meseleleri olduğunu açıkladılar. Oysa teröre ve aşırıcılığa karşı savaşın aslında İslam'a karşı bir savaş olduğu ifşa olmuş bir sır haline gelmiştir.

Teröre karşı savaş meselesi çocuklar açısından bile açık bir durumdur. Ancak ne üzücüdür ki bu hain yöneticiler, bu hususta ümmeti yanıltmaya ve bunu açık bir yalan şeklinde pazarlamaya çalışmaktadırlar. Karzai'de hardal tanesi kadar utanma kalmamıştır. Zira haçlılar her gün ülkesinin evlatlarını katlederken o, bu haçlılarla barış komisyonu kurmakla meşgul olmaktadır. Buna makabil Keyani, Gilani ve paşada haya var mı ki! Haçlılar, her gün insansız uçaklarla insafsızca vatandaşlarını katlederlerken onlar, Dr. Afiyet'i haçlılara teslim ettiler. Bu ise ümmetin evlatlarına ve kızlarına yönelik hıyanetlerinin başka bir faslıdır.

Bu rüveybida yöneticilerin ümmetin işlerini gütmesi imkansızdır. Aslında ümmetin sorunlarının ana sebebi onların varlığıdır. Pakistan ile Afganistan arasına fitne sokanlar bizzat bu yöneticilerdir. İki ülkede meydana gelen ve Amerikalı efendilerinin çıkarına olan patlama ve öldürme eylemlerinin sorumluları bizzat onlardır. Bu yöneticiler, halkalarının karşısında kötü bir şekilde ifşa olmuşlardır ve ahiret gününde de ifşa olacaklardır.

Afganistan ve Pakistan halkları, Amerika'nın bölgedeki varlığına karşı çıkmalı, ajan rejimleri devirmeli ve onların yerine İslam'ı tatbik etmesi, İslam ideolojisini davet ve cihat yoluyla tüm dünyaya taşıması için tek olan İslamî Hilafet Devleti'ni getirmelidirler. Hizb-ut Tahir, bu farzı ve hedefi gerçekleştirmek için sizlerin arasında çalışmaktadır. O halde bu azim farzı gerçekleştirmesi için ona yardım elinizi uzatınız.

Devamını oku...

Köklü Değişim Dergisi'nin, Suriye Zalimi Esad’ın Katliamlarını Protesto Etmek İçin Beyazıt Meydanında 08 Mayıs 2011'de Düzenlediği Basın Açıklamasının Tamamının Video Görüntüsü

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Köklü Değişim Dergisi'nin 08 Mayıs 2011 Tarihinde Suriye zalimi Esad’ın katliamlarını protesto etmek için Beyazıt Meydanında düzenlediği basın açıklamasına, Müslümanlar yoğun ilgi gösterdi. Öğlen salahından sonra Beyazıt Cami avlusundan meydana yürüyen kortej, tekbirler eşliğinde alandaki yerini aldı. “Katliam, Zulüm, Fesad, Kahrolsun Beşar Esad” yazılı pankart ve Tevhid bayraklarının açıldığı basın açıklamasına yaklaşık 4.000 kişi katıldı.

İlk olarak Kur’an-ı Kerim’den Nisa suresinin 74-76. ayeti kerimelerinin okunduğu açıklama, daha sonra Köklü Değişim yazarı Muhammed Hanefi Yağmur’un basın açıklaması metnini okumasıyla devam etti. Son olarak yazar Mahmut Kar’ın yaptığı duada herkes gözyaşlarına boğuldu.

Müslümanların bu durumdan tekrar kurtulmalarının ancak Hilafet ile mümkün olduğunun altı çizilen açıklamanın sonunda, alandaki herkes tek bir ağızdan “Lailaheillallah, el Hilafet’u VaadAllah / Allah’tan başka ilah yoktur ve Hilafet Allah’ın vaadidir” nidalarıyla haykırdı.

Özgür Der ve Akdav genel başkanlarının ve İHH yöneticilerinin de iştirak ederek destek verdiği basın açıklaması olaysız bir şekilde sona erdi.

 

-------------------------------------------------------------------------

FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...

-------------------------------------------------------------------------


 

 

 

 

 

 

 

 

Videoyu iki farklı kalitede indirebilirsiniz:

1.

 

-------------------------------------------------------------------------

FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ...

-------------------------------------------------------------------------

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir / Endonezya: Mescitteki Patlama İle Şeriatı İkame Etmek İçin Çalışmanın Bir İlgisi Yoktur

15 Nisan cuma günü bir kişi kendisini patlattı. Patlama, Jiribon bölgesindeki Polis Merkezi Mescidinde kılınan cuma salahının ilk rekatının başında meydana geldi. Patlama sonucunda, aralarında polis müdürünün de olduğu 27 kişi yaralandı.

Bu patlamanın, şeriatı ikame etmeye yönelik İslamî mücadele ile bir ilgisi olmadığı gibi şeriatı ikame etmenin şeri metodu da değildir. Çünkü İslam, herhangi bir kişiyi özellikle de mescitteki musallileri haksız yere öldürmeyi haram kılmıştır.

 

Bu nedenle bizler Hizb-ut Tahrir / Endonezya olarak deriz ki:

1- Tamamen İslam'la çelişmesinden dolayı mescitteki bu patlamayı şiddetle kınıyoruz.

2- Yetkilileri, bu patlamayı gerçekleştirenler ve onları buna sevk edenler hakkında soruşturma yapmaya, bu menfur eylemi planlayanları ortaya çıkarmaya ve söz konusu mescitteki patlamaya ilişkin her türlü spekülasyonlara derhal son vermeye çağırıyoruz.

3- Bu olayın devletin kısa bir zaman önce hazırladığı istihbarat yasasının onaylanmasına bir gerekçe yapılmasını reddediyoruz. Çünkü bu yasa, genelde halk özelde İslam daveti için bir tehlike teşkil etmekte ve eski baskıcı istihbarat yasasını tekrar geri getirecektir!

4- Müslümanları, şeriatı ve Hilafeti ikame etmek için mücadelede sebat etmeye, sabırlı olmaya ve istikamete ve bu azim farzı gerçekleştirinceye kadar hiçbir meydan okumadan ve tehditten asla korkmamaya teşvik ediyoruz.


Muhammed İsmâ’îl Yusanto
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcüsü
Endonezya

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Faşist Demokratik İslamabad Hükümetine Bağlı Baltacılar, Hizb-ut Tahrir'in Fuarını Yıkmak İçin Basın Kulübüne Saldırdılar ve Hilafet Nizamı Hakkındaki Kitaplara El Koyarak Demokrasinin ve "Basın Özgürlüğünün" Gerçek Yüzünü Gösterdi

Hizb-ut Tahrir, Lahor ve Paşaver'de açtığı fuarların ardından medya organları ve aydınların huzurunda Hilafet Nizamının detaylarını sunmak için İslamabad'daki basın kulübünde de benzeri bir fuar açmak için hazırlıklar yaptı. Ancak faşist demokratik hükümete bağlı baltacı güçler, fuar başlamadan birkaç dakik önce basın kulübünü kordon altına alarak Hilafet Nizamı hakkında sergilenen kitaplara, CD'lere, yayınlara ve diğer kültürel malzemelere el koydular.

Buna rağmen Hizb-ut Tahrir üyeleri, baltacılardan kurtulmayı başararak hükümetlerinin iğrenç yüzüne bir darbe indirdiler. Amerika'nın ajanı hükümetin Amerikan talimatları doğrultusunda Hizb-ut Tahrir'in barışçıl bir faaliyetini basması bir ilk değildir. Ancak bu defa bunu basın kulübünü kapatarak yaptı ki böylece bu kafir rejimin altında bağımsız bir medyanın olmadığını göstermiş oldu. Apaçık olan gerçek şu ki demokrasilerde bağımsız bir yargı erkinin veya bağımsız bir basının olması sırf bir seraptır.

Pakistan'da basın özgürlüğü, sadece bu rejimi kurtarmak için olduğunda ortaya çıkar ve İslam Nizamı söz konusu olduğunda kaybolur. Nitekim bugün yaşanan olay buna dair en güzel örnektir. Zira İslamabad'daki basın kulübü, Hizb-ut Tahrir'in kitaplarını fuarda sergilemesini memnuniyetle karşılamasına rağmen baltacı hükümet, basın kulübünün bağımsızlığına hiçbir önem vermedi.

Şimdi sorarız: Medya organları, bu cürüme saldıracakları mı yoksa susacaklar mı?

Bizler Hizb-ut Tahrir olarak mücrim Raymond Davis'i hapishaneden çıkaran bu yöneticilere deriz ki: Zulümleriniz ve barbarlıklarınız hizbi asla korkutamayacak ve Hilafeti kurmasını engelleyemeyecektir.

Hükümet, Hizb-ut Tahrir'in faaliyetlerinden yana gergin olup 17 Nisanda düzenlenecek olan yürüyüşleri engellemek için usanmadan çalışmaktadır. Buna bağlı olarak hükümet, 22 şabın adının geçtiği Hizb-ut Tahrir'in bazı üyelerinin tutuklanmasına yönelik bir liste yayınladı ve evlerini basmaya başladı. Ancak Allah'ın izniyle Hizb-ut Tahrir, Hilafet Devleti'ni kurmak için mücadelesini sürdürecek ve ümmetin bu kafir rejim ile hain yöneticilerden kurtulacağı o günün hiç de uzak olmadığını teyit ederiz.

Nâvid Butt
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmi Sözcüsü
Pakistan Vilâyeti

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER