Pazartesi, 06 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Lübnan'daki Laiklerin Fırkacı Simgeleri, Müslüman Kadının Şeri Kıyafetiyle İstihza Etmede Birbirleriyle Yarışıyorlar

Dün değil evvelsi gün Viam Vahhab, karşımıza çirkin sözlerinin yeni bir örneği ile çıktı. Ancak bu defa başörtülü Müslüman kadını, "Aynen çöp torbası" ve "Siyah poşet" gibi sıfatlarla nitelendirdi.

قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ "Allah onları katletsin (kahretsin)! Nasıl da döndürülüyorlar." [et-Tevbe 30]

Birkaç gün önce 13 Mart pazar günü Şehitler Meydanı'ndaki kampanya çerçevesinde 14 Mart Gurubu, insanları "Hepimiz Hangi Vatan İçiniz" başlığı altında toplama kampanyasına koyuldu. Kampanya, bir gurup resimden ibaretti. Bu resimler arasında son derece mutlu görünen bir kadın ile kızının göründüğü bir resim ile buna mukabil yüzlerinde mutsuzluk ve sefalet belirtileri görünen başörtülü bir kadın ile kızının olduğu bir resim vardı.

İşte Lübnan'ın liderleri bunlar: Aynı anda hem laik hem de fırkacı olup insanların dinî duygularının ticaretini yapmaktalar. Onlar, dinin ve dindarlığın en azgın düşmanları olup İslam'a, şiarlarına ve öğretilerine gericilik ve geri kalmışlık vasfıyla bakarlarken Batı kültürüne ve kanunlarına saygı ve hayranlıkla bakmaktalar. İnsanları sloganlarının peşine takmak istediklerinde onların dinî duygularını gaspetmekteler ve kendilerini dinci ve dindar konumunda göstermekteler. Eteklerindeki taşları dökmek istediklerinde içlerinde gizlediklerini dışa vurmaktalar ve onlar hakkında Allah'ın şu kavli tecelli etmektedir:

قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ "Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür." [Âl-i İmrân 118]

Ey Müslümanlar!

Lübnan'daki bu fırkacı liderlerin, şiarlarınızı ve şeriatınızın hükümlerini alaya alması, fırkacılığın yakından uzaktan dinle hiçbir ilgisinin olmadığını ve fırkacılığın alternatifinin laiklik olduğu sözünün bir vehim olduğunu göstermektedir. Zira bu ülkede laiklik ve fırkacılık, dünyanın tanıdığı en iğrenç siyasî modeli oluşturmaya yönelik bir ittifak ve koalisyon birlikteliğidir. Hayatlarında ve siyasî uygulamalarında dine hiçbir ağırlık vermeyen Lübnan liderleri, insanların maslahatlarıyla hiçbir ilgisi olmayan bölgesel ve devletlerarası güçlerin politikalarını gerçekleştirmek için bu yolla insanların bilinçsiz dinî duygularını istismar ederek insanları bir araya toplamayı başardılar.

Ey Müslümanlar! Sizler, -hidayet ve nûr risaletine ve dünyada en azim bir şeriata sahipken- bu liderlerin veya müttefiklerinin peşinden gitmek size yakışıyor mu?! Sizin ticaretinizi yapan, sizi yok pahasına satan, imanınıza ve şeriatınıza hiçbir ağırlık vermeyen ve Allah'ın şu kavlinin intibak ettiği bu kişilerle dostluğunuzu kesmez misiniz?!

وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آَيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ "(O) ayetlerimizden bir şey öğrendiğinde zaman onunla alay eder. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır." [Casiye 9]

Devamını oku...

- Basın Açıklaması - Davet Taşıyıcısının Vefat İlanı

Hizb-ut Tahrir / Yemen Vilayeti, şebabından biri olan Şeyh Bedir Muhammed Abdullah Katina'nın hain bir saldırı sonucunda öldüğünü derin ve acı bir üzüntüyle ilan eder.

Şeyh Bedir, Allah için hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın hakkı cesurca söyleyen, zulüm ve aveneleriyle mücadele eden bir davet taşıyıcısıydı. Davette aktif birisiydi ve Yemen'de yaşanan son olaylarda daha da aktifleşti. Medya Bürosunda kendisine verilen medya kesimlerine ve toplumun en etkin şahsiyetlerine ulaşma görevini yerine getirmekteydi. Herkes onu, ihlası ve cüretkarlığı ile tanırdı.

Allah sana rahmet eylesin ve engin cennetlerine soksun. Bizler senin ayrılığından dolayı gerçekten çok üzgünüz ey Şeyh Bedir! Allah'tan geldik ve O'na geri döneceğiz.


Mühendis Şefik Hamîs
Hizb-ut Tahrir
Yemen Vilâyeti Medya Bürosu Başkanı

Devamını oku...

Tacikistan'daki [Orta Asya] Soruşturma, Hüküm ve Yargılama Örnekleri

  • Kategori Tacikistan
  •   |  

1- Soruşturma ve İşkencelere İlişkin Hapishaneden Bir Mektup:

Benim adım, Razıkov Abdurresül Abdussettarovic. 1960 doğumluyum ve Tacikistan'da Hizb-ut Tahrir üyesiyim. 01 Şubat 2010 günü sabahı, bir gurup güvenlik adamı evime girdi, evimi aradı ve Hizb-ut Tahrir'in çıkarttığı bazı İslamî kitaplar buldu. Beni, hanımımı, 12 yaşındaki çocuğumu ve yanımda bulunan "Nimetullah" adındaki misafirimi aldılar. Bize küfrettikten ve darpettikten sonra hepimizi alarak tutuklu merkezine götürdüler. Eşimi ve çocuğumu bir hücreye, beni ve Nimetuulah'ı başka bir hücreye koydular. Ve bizi şiddetli bir şekilde darpettiler. Derken bizi sorguya alarak tutuklamak için Hizbin şebabı hakkında bilgi vermemiz istediler. Biz ise bilgi vermedik. Ellerimi kapının alt kısmına bağlayarak yere yatırdılar ve beraberinde dokuz yardımcısının olduğu işkence ekibi müdürü (Jalav) geldi ve bana en ağır işkenceleri yaptılar. Ardından başka bir gurup geldi, beni yatağa bağladılar ve 01 Şubat sabahından 02 Şubat öğlene kadar durmadan vahşi işkenceye devam ettiler. Ben ve eşim oruçluyduk. (Jalav), bizim oruçlu olduğumuz öğrenince iğrenç sözlerle bize küfretti ve beni hücrenin tavanındaki boruya astılar, elbiselerimi çıkardılar ve asılı halde bana işkence etmeye başladılar. Kırbaçla bedenimin her yerine vuruyorlardı ve bu mücrimlerin kalplerinde hiç merhamet kalmamıştı. Bu vahşilerden ikisi, bacaklarımı tutarak biri bir tarafa ve diğeri bir tarafa çekti ve üçüncü bir vahşi kırbaçla bacaklarımın arasına vurmaya başladı. 02 Şubat öğle vaktinden 03 Şubat öğle vaktine kadar vurmaya devam ettiler. Sırayla asılı bir halde bana işkence ediyorlardı. Bütün vücudum morarmıştı. Hava soğuktu ve tepemden aşağı soğuk su döküyorlardı. Soğuğun şiddetinden tir tir titriyordum. Başıma dayanılmaz bir ağrı saplandı. 03 Şubat günü öğleyin (Jalav) geldi ve benim kendilerine istediklerini vermeyeceğimi anladı. Bunun üzerine beni yatağa yüzün koyu yatırmalarını, ayaklarıma vurmalarını ve elektrikle işkence etmelerini emretti. Ellerim ve ayaklarım felç oldu. Beni, başka bir yerde benim gibi işkence ettikleri (Nimetullah) ile görüştürdüler. 04 Şubat günü beni soruşturma hapishanesine naklettiler ve orada eşimi gördüm. Bana gizli bir şekilde kendisine işkence ettiklerini ve saçlarını yolduklarını söyledi. Ve ondan bir gün boyunca tutuklu kaldıktan sonra çocuğumu serbest bıraktıklarını öğrendim.

[Bu mektup, Tacikistan hapishanelerinin birinden geldi. Bu ve diğer komşu ülkelerdeki fikir mahkumlarının genelinin hali bu şekildedir. Bu rejimler ne zamana kadar devam edecek?!]

2- Tacikistan Mahkemelerindeki Hüküm Örnekleri:

Kuzeydeki bir mahkeme, 01 Mart 2011 günü 11 Hizb-ut Tahrir üyesi hakkında uzun süreli hapis hükmü verdi. Bu üyeler şunlardır:

-Hüseyin Vartjanov [20 yıl]

-Abdulhalık Mullayov [20 yıl] Bu kişi daha önce de Hizb-ut Tahrir'e mensup olması nedeniyle 9 yıl hapiste kalmıştı.

-Habibullah Ceveryov [18 yıl] Bu kişi daha önce de Hizb-ut Tahrir'e mensup olması nedeniyle uzun süre hapiste kalmıştı.

-Haşim Abdullahyov [15 yıl] Bu kişi daha önce de hapiste kalmıştı.

-Tahir Mahmudcanov [9 yıl]

-Mukim Babacanov [9 yıl]

-Delşad Muhtarov [10 yıl]

-Şevket Muhammedov [13 yıl]

-Nebi Devletov [13 yıl] Bu kişi Hizb-ut Tahrir'e girmeden önce geçmişte içişleri idaresi müdürüydü.

-Yusufcan Yusufcanov [14 yıl]

-Nazım Ayargaçov [4 yıl]

 

3- Tacikistan'daki Yargılamalar Şu Şekilde Gerçekleşmektedir:

27 Aralık 2010 yılında Tacikistan'ın başkenti Duşanbe şehrinde Tacik vatandaşı 8 şebabın yargılanmasına başlandı. Bu kişiler, şunlardır:

Yusufcan Hafizov, Kemal Han Salahaddinov, Sabircan Abdulhamidov, Devletyar Kurbanov, Talip Nurov, Salih Rahmanov, Alican Yusufov ve Abdurrahman Kerimov.

Bu kişiler, 2010 yılı içerisinde terörist İslamî siyasî bir hareket olan Hizb-ut Tahrir'e mensup olma suçlamasıyla tutuklanmışlardı. Bu kişiler hakkındaki kovuşturma, beş ila dokuz ay arasında devam etti. Herkes bilmektedir ki Hizb-ut Tahrir, İslam Devleti'ni kurmak için çalışırken Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i örnek alarak şiddete başvurmaksızın siyasî ve fikrî çalışma yoluyla İslam'a davet eden siyasî bir hizbtir. Ancak sorgucular, hizbe terör suçlaması yaftalamayı ve tutuklamak için tüm şebabtan Hizbin diğer şebabını göstermelerini istiyorlar. Bu nedenle bu sorgucuların işi, hakikati araştırmak değildir. Aksine sahte suçlamalar hazırlamak ve ağır işkenceler yoluyla maksatlarıyla örtüşen ifadeler almaya çalışmaktır. Mesela mücrim sorgucu Tachounov Semraddin, adının Rüstem olduğunu söyleyerek bu ismini gizledi. Yine başka bir mücrim sorgucu olan Mirdayov İlham da ismini gizledi. Sanık Talip Nurov, bu kişiler hakkında şöyle demiştir: Bu itler, bizi güvenlik komisyonun hücrelerine asarak saatlerce ağır vahşi işkenceler yaparken kendilerinin hakka ve insanların güvenliğine hizmet ettiklerini iddia ediyorlardı!

Sanık sıfatıyla hakim karşısına çıkan şebab, aleyhlerinde tutulan tutanakların sorgucuların düzenlediği bir yalan olduğunu söylediler. Hakim de onlardan şahit istedi. O sırada avukatlardan biri, sorgu sırasında görevini yapmaya gittiğini ancak güvenlik adamlarının kendisine bu işin siyasî olduğunu ve ciddî bir şekilde takip etmemesi gerektiğini anlattıklarını söyledi. Bu şekilde avukatların sanıklarla görüşmesini veya sorgulamaya katılmasını engellemektedirler. Bu sekiz sanıktan birisinin Hizibli olduğu kanıtlanamadı ve diğerleri de onu tanımadıklarını söylediler. Ardından sorgucu, aleyhinde şahitlik yapması için Hizbten tutuklu bir şahsı getirdi ve bu şahıs mahkemede şöyle dedi: Bu sorgucu, bu adam aleyhinde yalan şahitlikte bulunmamız için bir gündür bana ve üç akrabama baskı yapıyor.

Hakimlerden biri gizlice ellerinde bir şey olmadığını söyledi ve şöyle ekledi: "Hukuki yargılamalar olmadan nasıl olur ki. Bütün İslamî ve siyasî hareketlerin müntesipleri hakkındaki hükmü, yukarıdan gelen emirlere, yani tagut devlet başkanının emirlerine binaen yüksek yargı belirlemektedir."

Mahkeme, tagutun emirlerine binaen bu sekiz kişi hakkında 18 ila 6 buçuk yıl arasında değişen hükümler verdi. Buna rağmen onlar, Allah'ın izniyle hak üzerinde sabır ve sebat etmekteler ve yakın bir çıkış yolu beklemekteler.

Tacik Müslüman halkının, malum sebeplerden dolayı İslamî bilgileri öğrenmekten uzak kaldığı doğrudur. Ancak onlar güçlü İslamî duygulara sahiptirler ve şu anda bazı İslam beldelerinde tagut yöneticilere başkaldıran halkçı hareketlere tanık olmaktadırlar. Tacik ve diğer Orta Asya beldeleri halkları, yöneticilerini alaşağı etmek ve şerefli bir şekilde İslamî yönetime geri dönmek için harekete geçmede daha önceliklidirler.

Tagutların uyguladığı işkenceler, baskılar ve zulümler, müminleri zillete düşüremeyecek ve onları imanlarından döndüremeyecektir. Bilakis tagutların sonunu yakınlaştıracaktır. Nitekim geçmişte tagutların başı olan Firavun da Musa Aleyhi's Selam'a iman eden sihirbazları tehdit etmişti:

فَلأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلاَفٍ وَلأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ وَلَتَعْلَمُنَّ أَيُّنَا أَشَدُّ عَذَابًا وَأَبْقَى (71) قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلَى مَا جَاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذِي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَا أَنْتَ قَاضٍ إِنَّمَا تَقْضِي هَذِهِ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا (72) إِنَّا آمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَا أَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِ وَاللَّهُ خَيْرٌ وَأَبْقَى (73) إِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِمًا فَإِنَّ لَهُ جَهَنَّمَ لاَ يَمُوتُ فِيهَا وَلاَ يَحْيَى (74) وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُولَئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلَى (75) جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَلِكَ جَزَاءُ مَنْ تَزَكَّى (76) "Andolsun ki elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız. Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin." Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah, (mükâfatı) en hayırlı ve (cezası) en sürekli olandır. Şurası muhakkak ki, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür ne de yaşar! Kim de salih amellerde bulunan bir mümin olarak O'na varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir. İçinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte arınanların mükâfatı budur." [Taha 71-76]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Muhalefet Lideri Sayın "Abbott", Hizb-ut Tahrir Hakkında Yalana Teşvik Ediyor

-Avustralya'da muhalif koalisyon lideri- Sayın "Tony Abbott", bu ayın sekizinde Melbourne şehrinde düzenlenen "Birleşmiş İsrail İçin" kampanyası faaliyetleri çerçevesindeki konuşmasında, Yahudilerin Avustralya'ya verdiği katkılarından duyduğu derin takdiri ve "İsrail'e" verdiği desteğin boyutu üzerinde durdu. Ayrıca "Abbott", dinî olsun yada olmasın temeli ne olursa olsun Avustralya'da kendisiyle övündüğümüz çoğulcu demokrasi çerçevesinde aşırıcılığı kabullenmemeleri gerektiğini ve bu bağlamda liderlerinin açıkça Yahudi halkını öldürmeye davet eden Hizb-ut Tahrir'i hatırlatmak istediğini" açıkladı.

Hizb-ut Tahrir / Avustralya, muhalefet liderinin konuşmasına ilişkin olarak aşağıdaki hususları açıklar:

1- "Abbott'un" Hizb-ut Tahrir'e yönelik iddiaları, sırf iftiradan öte bir şey değildir. Zira Hizb-ut Tahrir'den hiçbir kimse, Yahudi halkını öldürmeye çağırmamıştır. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir, bu iddialarını kanıtlaması veya açıklamalarına dair herhangi bir kanıt sunması için Sayın "Abbott'a" meydan okumaktadır.

2- Hizb-ut Tahrir'e yöneltilen eleştirilerin çıkış kaynağı, sadece sözde "İsrail'in" Filistin halkını katletme ve tehcir etme üzerine bina edilmiş meşru olmayan bir devlet olması meselesidir.

3- "İsrail" karşıtlığı, Yahudi karşıtlığı veya anti-semitizm demek değildir. Bu karıştırma, hakikatleri yok etme veya mağdur görüntüsünde görünme girişiminden öte bir şey değildir. İslam, din veya ırk temeline binaen insanlar arasında ayrım yapmaz. Bilakis İslam, takva ve hakikat ile adalet uğrunda mücadele etmeleri temeline binaen ayrım yapar. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir ve Müslümanların geneli, işleyen kimsenin ırkına bakmaksızın her türlü saldırıya, işgale, zulme ve zorbalığa karşıdır.

4- "İsrail'i" destekleyen bu kişilerin aşırıcılık ve şiddet ithamları, her şeyden önce inandırıcılıktan tamamen yoksundur. Zira temelde üzerine kurulu olduğu devleti korumak için sürekli şiddet kullanan bizzat "İsrail'dir." Yarım asrı geçkindir Filistin halkına zulmeden ve zulmetmeye devam eden bizzat "İsrail'dir." Yerleşim alanlarını genişletmek amacıyla Filistin halkını topraklarından ve diyarlarından kovmaya devam eden bizzat "İsrail'dir."

5- Aslında Sayın "Abbott'un" ve -Avustralya'nın genel siyasî yapısının- sorunu, sadece Hizb-ut Tahrir ile değildir. Bilakis sorunları, bizzat İslam iledir. Ancak Avustralyalı siyasiler, bunu itiraf etmek için yeterli cesarete sahip değildirler. Dolayısıyla İslam'a saldırılarken İslamî simgelere, kıyafete, değerlere, hükümlere ve kurumlara saldırmak gibi dolaylı üsluplara başvurmaktadırlar. Onları Hizb-ut Tahrir karşıtlığına sevk eden unsur, Hizb-ut Tahrir'in uğrunda çalıştığı şeydir ki o, "Batının İslam dünyasına yönelik müdahalesini durdurmak ve entegrasyon politikalarını reddetmektedir."

Devamını oku...

Amman'da Ürdün Camiinin Üniversitesi'nde Protesto

  • Kategori Ürdün
  •   |  

Cuma günü (25 Mart 2011) Hizb-ut Tahrir, Amman'da, Ürdün camisinin Üniversitesinde bir protesto mitingi düzenledi.

Güvenlik güçleri ve polis, gösteriyi engellemek için Cuma namazından önce dua ve konuşma yapmak isteyen gençleri tutukladı ve Cami girişinde kimlik kontrolü yaparak teknik cihaz ve pankartlara el koymak için teşebbüs etse de başarılı olamadı. Ürdün hükümetinin bütün engelleme çabalarına rağmen Elhamdulillah planlanan bu gösteriyi engelleyemediler. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

وَمَكَرُواْ وَمَكَرَ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

"Onlar tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır."
(Al-i İmran 54)

Videolar ve miting fotoğrafları aşağıdadır.

Güvenlik güçleri ve polis, gösteriyi engellemek için Cuma namazından önce dua ve konuşma yapmak isteyen gençleri tutukladı ve Cami girişinde kimlik kontrolü yaparak teknik cihaz ve pankartlara el koymak için teşebbüs etse de başarılı olamadı. Ürdün hükümetinin bütün engelleme çabalarına rağmen Elhamdulillah planlanan bu gösteriyi engelleyemediler. Allahu Teala şöyle buyuruyor:

وَمَكَرُواْ وَمَكَرَ اللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

"Onlar tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır."
(Al-i İmran 54)

Videolar ve miting fotoğrafları aşağıdadır.

 

 

 

 

 

 

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Türkiye Yasama Meclisinin Libya'yla İlgili Aldığı Karar, Libya Tağutunun Katliamları Kadar Şerirdir!

24 Mart 2011 tarihinde Türkiye Yasama Meclisi utanç verici bir karara onay verdi. Söz konusu karar, kapalı oturum yapılarak alındı. 22 Mart 2011'de vahşi Batı Medeniyeti ittifakı NATO bünyesinde alınan "Libya'ya silah ambargosunun denetimi" kapsamında Türkiye'ye ait 4 firkateyn, 1 denizaltı ve 1 yakıt gemisi olmak üzere 6 geminin yer alacağı, medyaya yansımıştı. Böylece Türkiye Yasama Meclisi, sadece formaliteden ibaret olan bir oturumla bu kirli ittifaka ortak olmayı karara bağlamış oldu. Kararla ilgili yapılan resmi açıklamada amaç "Libya'da istikrar ve güvenliğin yeniden tesisine yönelik uluslararası çabalara çok boyutlu katkıda bulunmak" şeklinde belirtilmiştir.

Her vesileyle demokratik nizamın şeffaflığından bahseden Türkiye'deki yöneticiler, halkın tepkisine neden olacak böylesi meşum kararlarda, kapalı oturumlar düzenleyerek, işi oldu bittiye getirmektedirler. Kirli ittifaka ortaklığı meşrulaştırmak için utanmaz bir halde  "insani yardım" yalanının ardına gizlenmeye çalışmaktadırlar.

Ey Türkiye'deki Müslümanlar!

Libya tağutunun, kanlı katliamlar işleyerek Libya'ya askeri müdahalede bulunulmasına zemin hazırlaması ne kadar büyük bir cürüm ise Türkiye'deki demokratik partilerin ve başınızdaki yöneticilerin  "el" birliği yapıp, oy çokluğuyla şer ittifakına ortak olmaları, askerlerimizin işgale maruz kalan Müslümanların sömürgeci kafir devletlere tepkisini yumuşatmakta kullanılması, silah ambargosunun uygulanmasına ön ayak olarak Müslümanların yardımsız bırakılmasını sağlamak, çok daha büyük bir cürümdür. Bu cürüme rağmen Türkiye'nin Yasama Meclisi'nde bu kararı oylayan milletvekilleri, pişkin bir şekilde karşınıza çıkarak hazirandaki seçimler için oy istemektedirler. O halde hazirandaki seçimlere katılıp bir de onları ödüllendirmeyin. Nübüvvet Minhacı Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet'i kurmak için küresel, İslami siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir'in fikri ve siyasi çalışmalarına katılımlarınızı artırarak Türkiye tağutlarını alaşağı edin.

الَّذِينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْ فَإِن كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِّنَ اللّهِ قَالُواْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ وَإِن كَانَ لِلْكَافِرِينَ نَصِيبٌ قَالُواْ أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُم مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ فَاللّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً، إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ Onlar ki sizi gözetleyip bekliyorlar; eğer Allah'tan size bir fetih nasip olursa "Beraber değil miydik?" diyecekler ve eğer kafirlere bir nasip düşerse, "Biz sizden üstün gelmedik mi? Sizi müminlerden kurtarmadık mı?" diyecekler. Artık kıyamet günü Allah aranızda hükmünü verir ve elbette kafirler için müminler aleyhine bir yol verecek değil. Doğrusu münafıklar Allah'a hile yapmaya çalışırlar, Allah da hilelerini başlarına geçirir. [en-Nisa 141, 142]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Sömürgeci Devletlerle Birlikte Hareket Etmek, Cürümlerine Ortak Olmaktır!

Tunus'ta başlayıp Libya'ya sıçrayan isyan karşısında Libya Tağutu Kaddafi'nin Müslüman Libya halkına karşı giriştiği katliamları istismar ederek uluslar arası kamuoyu oluşturan başta ABD olmak üzere, İngiltere ve Fransa'nın girişimleriyle, 17 Mart 2011 gecesi BM güvenlik Konseyi'nin Libya Hava sahasını "uçuşa yasak bölge" ilan eden ve "sivilleri koruma" bahanesiyle havadan askeri müdahaleye izin veren kararı sonrası, 19 Mart 2011 tarihinde Libya'ya ABD'nin komutasında olduğu ilan edilen, Kanada, Fransa, İngiltere, İtalya, daha sonra Belçika, Norveç ve İspanya'nın da katıldığını açıkladığı, sömürgeci kafir Batı devletleri, leş kargaları gibi havadan yeni bir "haçlı seferi" başlattılar.

22 Mart 2011 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner'in açıklamasıyla Türkiye'nin Libya'da ABD'nin "koruyucu gücü/hami devlet" olmayı kabul ettiği duyuruldu. Buna göre Türkiye, rolü "koruyucu güç/hami devlet" kapsamında Trablus Büyükelçiliği aracılığıyla Libya'da ABD çıkarlarının koruyucusu ve temsilcisi olacaktır. Öte yandan Beyaz Saray'ın Erdoğan ve Obama'nın görüşmelerine dair yaptığı açıklamada "BM kararlarını hayata geçirmek ve uygulamak için en üst düzeyde etkinliğin sağlanması amacıyla, NATO'nun komutasında Arap ülkeleri de dahil olmak üzere geniş çaplı uluslararası çabayı gerektireceği yönünde görüş birliğine vardıkları" belirtildi.

Görünen o ki Türkiye Başbakanı Erdoğan, bir yandan "Türkiye asla ve asla Libya halkına silah doğrultan taraf olmayacaktır" derken diğer yandan sömürgeci kafir ABD'nin Libya'daki çıkarlarının hamiliğine soyunmakta, bu haçlı cürümüne insani yardım bahanesiyle NATO şemsiyesi altında İslami beldelerin de katılması için yine ABD adına çaba harcamaktadır.

Ey Müslümanlar!

Bosna'da, Afganistan'da, Irak'ta, Somali'de ve daha bunun gibi nice İslami beldede ellerindeki pak Müslüman kanı hala kurumamışken, başınızdaki yöneticiler eliyle, ordularımızın ne isim altında olursa olsun, sömürgeci kafir batı devletlerinin çıkarlarını tesis edecek yada pekiştirecek yeni bir işgale ortak edilmesine asla müsamaha göstermeyiniz. Böyle bir durumda suskun kalmanız başınızdaki yöneticilerin ihanetlerine ve cürümlerine ortak olmak demektir. O halde hemen sömürgeci kafir devletleri ve avenelerini beldelerimizden söküp atacak, ordularımızı tek bir ordu, topraklarımızı tek bir toprak yaparak layık olduğunuz izzeti sizlere iade edecek Nübüvvet Minhacı Metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet'i yeniden kurmak için çalışan Hizb-ut Tahrir'le birlikte harekete geçin. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ "Ey imân edenler! Allah ve Rasûlü sizi, size hayat verene çağırdığında icâbet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O'nun huzurunda toplanacaksınız." [el-Enfâl 24]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir

Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

27 Mart 2011 KöklüDeğişim Dergisi NATO'NUN LİBYA İŞGALİNİ PROTESTO ETTİK!

  • Kategori Türkiye
  •   |  

Köklüdeğişim Dergisinin düzenlediği ve öncülük ettiği ve yine Medarik Yayınları, Hicret-Der ve İnsan-Der'in de  katıldığı,  Amerikan Büyükelçiliği önünde düzenlenen basın açıklamasında, NATO'nun Libya'ya gerçekleştirdiği saldırı binlerce müslümanın katılımıyla protesto edildi. Ankara Emniyeti'nin yoğun güvenlik önlemleri aldığı ve toplumsal olaylara kullanılan TOMA ve panzerlerin bile alana getirilmesi, Müslümanlar tarafından esefle karşılandı.

İlk önce caddeyi trafiğe kapatmayan Emniyet güçleri, kalabalığın artmasıyla birlikte Kennedy Caddesini trafiğe kapatmak zorunda kaldı.

Basın Açıklamasında "Ne Kaddafi'nin Zulmü, Ne Batı'nın Küfrü", "NATO'nun Libya'da Ne İşi Var (R.T. Erdoğan)", "B.O.P'a Karşı Hilafet", "AKP+CHP+MHP, NATO Emrine Amade", "Afganistan, Irak, Libya, Ya Sonra ?", İşgalciye Tezkere, Eş Başkan'dan Hediye", "Ne Kaddafi, Ne NATO, Tüm Zalimlere Veto" ve "Küfür Tek Millettir" pankartları açıldı.

KöklüDeğişim Dergisinden Muhammed Hanefi Yağmur'un ilk konuşmayı yaptığı Basın Açıklamamız, daha sonra vahdethaber.com editörü Bülent Uğur Koca'nın yaptığı konuşma ile devam etti. Daha sonra ise Medarik Yayınları adına M. Emin Akın güzel bir dua yaptı ve Müslümanlar olaysız bir şekilde dağıldılar.

 

Okunulan basın açıklamalarının metinleri aşağıdadır.

 

KÖKLÜ DEĞİŞİM DERGİSİ ADINA HANEFİ YAĞMUR'UN

KONUŞMA METNİ:

 

Değerli Müslüman Kardeşlerimiz;

Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in مَنْ أصْبَحَ وَلمْ يَهْتَمّ بِأمْرِ الْمًسْلِمِينَ فَلَيْسَ  مِنَّا "Kim Müslümanların işlerini, dertlerini önemsemeksizin sabahlarsa bizden değildir." hadisine icabet ederek; yine Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in, الْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ "(parmaklarını birbirine kenetleyerek) Müminler birbirlerine kenetlenmiş bir binanın tuğlaları gibidirler." (Buhari) hadisi ve diğer şer'î nasslar gereğince hareket ederek burada toplanmış bulunuyoruz.

Kelimelerin duygularımızı ifade etmede kifayetsiz kaldığı bugünde, sömürgeci Haçlı Ordular tarafından bombalanan Libya'da ve diğer İslâm beldelerinde direnen kardeşlerimize destek olmak, İslâm Ümmeti'nin diğer milletlerden ayrı ve tek bir ümmet olduğunu göstermek için, bu basın açıklamasını yapıyoruz. Rabbim, burada bulunan bu topluluğu, O'nun ipine sımsıkı sarılan ve böylece kurtulacak olan topluluklardan eylesin... Hepiniz hoş geldiniz. Rabbim buraya gelirken sarf ettiğiniz tüm emekler adına, atmış olduğunuz her adım başına sizleri ecriyle mükâfatlandırsın İnşaAllah.

Kardeşlerim; yine aynı senaryo, yine aynı kirli tezgâh! Yine "sizi kurtaracağız" bahanesiyle başlatılan kanlı bir operasyon! Yine bombalanan bir İslâm beldesi ve yine katledilen Müslümanlar! Müslümanlara kan kusturan ise, ABD liderliğindeki yine aynı sömürgeci güçler; BM ve NATO adı altında birleşen şer odakları ve onları destekleyen işbirlikçi yöneticiler!

Müslümanların mahremine yapılmış olan bu melun Libya saldırısı ile alakalı olarak, şüphesiz ki söylenecek çok şey var. Libya'daki vahim tablo, 42 yıllık Kaddafi iktidarının bugünlerinde, akıl almayacak zulümlerin işlendiği, sayısı on binleri bulan katliamların yapıldığı bir duruma gelmiştir.

Fakat hem zaman hem de mekânın dayattığı şartlar sebebiyle biz burada duygu ve düşüncelerimizi sizlere kısa maddeler halinde şu şekilde sıralamak istiyoruz:

1- Şu anda Haçlı zihniyetiyle sömürgeci kâfirler tarafından bombalanmakta olan Libya, M. 647 yılında Ukbe b Nafi komutasındaki İslâm ordusu tarafından fethedilmiş ve 1911 yılında İtalyanlar tarafından işgal edilinceye kadar da İslâm hâkimiyeti altında kalmış bir İslâm beldesidir. Bu nedenle Gazze'den, Keşmir'den, İstanbul'dan, Medine'den ve diğer herhangi bir İslam beldesinden farklı değildir. Unutulmamalıdır ki, tüm İslâm topraklarında yaşanan her türlü mesele, bütün Müslümanların meselesidir ve özellikle sömürgeci kâfirlerin buralarda yaşanan olaylar hakkında söz söyleme ya da çözüm koyma hakları yoktur.

2- İslâm âlemi, bu operasyondan önce de, "zulüm gören insanlara insanî yardım edeceğiz" bahanesiyle BM ve NATO adına gerçekleştirilen, ancak hiçbir zaman bölge halklarının kurtuluşuna, huzuruna ve refahına sebep olmayan, aksine daha da kötü esarete düşmesine sebep olan daha nice olaylara sahne olmuştur. Daha dün Irak'ta yaşananlar halen hafızalarımızdaki yerini korurken, bu şer güçleri Afganistan'da şu anda bile aynı cinayetleri işlemektedir. O yüzden kimse bu operasyonun Libya halkına huzur getireceğini söyleyemez. Afganistan'a ve Irak'a demokrasi getireceğiz diyerek, "kurtaracaklarını" iddia eden Amerika ve koalisyon güçleri, milyonlarca Müslüman kardeşimizi katlederek, kadınlarımızın ırzına el uzatarak, camileri ve mescitleri yıkarak, tüm kutsal değerlerimizi çiğnemişlerdir? Zulümde Kaddafi'den daha beter olan Saddam, Irak işgali sonrası mumla aranmamış mıdır? Sömürgeci kâfir Batı'nın demokrasi yalanına Müslümanlar aldanmamalı ve İslam'dan başka bir nizam asla kabul etmemelidirler! Rabbimiz bakın ne buyuruyor:

وَاِذَا قيلَ لَهُمْ لا تُفْسِدُوا فِى الاَرْضِ قَالُوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ اَلا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰـكِنْ لا يَشْعُرُونَ

"Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın denildiğinde, biz sadece ıslah edicileriz derler. Onlar gerçekten bozguncular değiller mi? Fakat bunun farkında değillerdir" (Bakara: 11-12)

3- Küfürde ittifak etmiş koalisyon güçleri; Fransa, İngiltere ve Amerika'nın, Libya'ya karşı başlattığı ve daha sonra BM ve NATO güçlerine devretmeye çalıştıkları kanlı "Odesa Şafağı Operasyonu"nun, İslâmî açıdan hiçbir meşru zemini bulunmamaktadır. Allah katında kâfirler tarafından hiçbir Müslüman'ın kanının akıtılması veya İslâmî bir beldenin bombalanması asla meşru değildir.

4- BM ve NATO'nun Halepçe'de soykırıma karşı neden sesi çıkmamıştır? Bugün halen insansız uçaklarıyla Afganistan ve Pakistan'da yüzlerce Müslüman sivili katledenler, bu şer ittifakı değil midir? Şu anda dahi Gasıp Yahudi varlığı Filistin'de çocukları katlederken, neden aynı meşru gerekçeler neden oluşmamıştır? Avrupa'nın gözü önünde, Bosna'da topluca yapılan katliamlara niçin en son aşamada müdahale edilmiş ve Srebrenitsa'da BM güçleri neden Müslümanları zalim Sırplara teslim ederek katledilmelerini beklemişlerdir? NATO'nun kuruluş amacında, "düşman" olarak vasıfladığı Rusya'nın, Çeçenistan'da yaptığı katliamlara neden tepkisiz kalınmış ve neden meşru müdahale hakkı kullanılmamıştır? Bu işgalci sömürgeci güçler, neden aynı hassasiyeti Keşmir'de ve Bangladeş'te göstermemişler ve göstermiyorlar?

5- Libya'daki kanlı iç savaşın, Batı'nın askeri müdahalesine araç kılınması gerçekten bir trajedidir. Arap yöneticilerinin, daha doğrusu İslam beldelerindeki tüm yöneticilerin, Kaddafi'ye karşı Libyalılara yardım etmeyip, NATO ve BM safında yer alarak askeri müdahaleye katılımda bulunmaları, ayrı bir trajedidir. Oysa onların yapmaları gereken şey, Libya Tağutu'nun belini kırmak ve batılı devletlerin Müslümanların topraklarına girmelerini engellemek için ordularını harekete geçirmek suretiyle Libya'lılara yardım etmektir. Kışlalarında besledikleri ordularını katliamlar bittikten sonra oralara göndermek ancak ve ancak sömürgeci devletlerin planlarına katkıda bulunmak anlamına gelir.

Kanlı katliamlarda bulunan Kaddafi'ye karşı, Libya halkına yardım etmeyen ve onları bu zalimden kurtarmayan yöneticiler, maalesef Libya halkı için insanlık adına(!) 1973 sayılı BM kararının ardından, Batılı devletlerin askerî olarak da Libya'ya girmeleri için gerekli ortamı oluşturma suçuna iştirak etmişlerdir.

Ey Müslümanlar! Bu ümmetin musibeti, yöneticileridir. Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler yalanlarıyla, fitneleriyle kendilerini kandıran saptırıcılara inanarak, bu zalim yöneticilere karşı sessiz kalarak bu belalara adeta davetiye çıkartanlardır. Bu sessizliğin sonunda ise, şu anda İslam dünyasındaki yöneticilerin yaptıkları zulümler ortaya çıkmıştır.

Suriye'de babasının izinden giderek Dera Kenti'nde göstericilerin üzerine ateş açan ve yüzlerce, hatta binlerce Müslümanı katleden Beşar Esad gibi katil yöneticiler ortaya çıkmıştır. Yemen'de 32 yıldır iktidarda olan Ali Abdullah Salih de, yüzlerce Müslümanın katledilmesi için elinden geleni ardına koymamıştır. Müslümanların yaşadıkları tüm bölgelerdeki yöneticilerin zulmü sayfalara sığmayacak kadar çoktur.

Bir de bunların yanında bu zulümlere karşı olduğunu söyleyip hemen yanındaki zalimin elini tutup onu engellemeyen, tam tersine ona destek olduğunu söyleyenler vardır.

Bu zulümler sadece, zalimleri ve avanelerini sorumlu tutmaz. Bu zulümleri engellemek adına hareket etmeyen tüm Müslümanları da sorumlu kılar. Bakın Rabbimiz bu konu hakkında bizleri nasıl uyarıyor:

وَاتَّقُوا فِتْنَةً لا تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَاصَّةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

"Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır." (Enfal 25) Yani, zalim zulmünden dolayı, mazlum ise zulme karşı sükût ettiği için azaba uğrar. Ebu Bekir es-Sıddık RadiyAllahu Anh, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle işittiğini söylüyor:

إِنَّ النَّاسَ إِذَا رَأَوْا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أَوْشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمْ اللَّهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ

"İnsanlar zalimi gördüklerinde elinden tutup engel olmazlarsa neredeyse Allah'ın azabı onların hepsini kuşatıverir." (Ahmed b. Hanbel)

Ancak ne yazık ki günümüz İslâm Ümmetinin yöneticileri gücü ve kuvveti, İman ettikleri İslam'ın yerine, Allah'a, Rasulü'ne, dinine ve Müslümanlara düşmanlık eden sömürgeci kâfirlerin yanında aramaktadırlar. Ne kadar da kötü düşünüyorlar! Rabbimizin şu ayetlerine kulak verseler ya:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا لا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لا يَاْلُونَكُمْ خَبَالا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفى صُدُورُهُمْ اَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الاٰيَاتِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ

"Ey müminler! Din kardeşlerinizden başkasını (kâfir ve münafıkları) dost edinmeyin: Onlar size fenalık yapmakta, fesat çıkarmakta kusur etmezler ve sıkıntıya girmenizi arzu ederler. Onların size karşı olan kin ve düşmanlıkları ağızlarından meydana dökülmüştür. Kalplerinde gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür. Onların düşmanlıklarına dair ayetleri açıkladık, eğer düşünür ve anlarsanız..." (Âl-i İmrân 118)

وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه وَلِلْمُؤْمِنينَ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِقينَ لا يَعْلَمُونَ

"Hâlbuki kuvvet ve üstünlük Allah'ın, Rasûlünün ve müminlerindir; fakat münafıklar bilmezler." (Münafikûn 8)

Ümmet, batılı sömürgecilerin kanlı işgalleri ve zalim rejimlerin baskısı sonucu, uzun yıllar korku sınırının önünde inleyip durmuştur. Temennimiz, Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de ve şimdi de Suriye'de gündeme gelen izzeti arayış eylemlerinin ümmetin uyanışına vesile olmasıdır.

Ümmet, bugünlerde her zamankinden daha çok birliğe, dayanışmaya ve kardeş olduğunu hatırlamaya mecburdur. Kudüs'ün işgal altında olduğu ve Mescid-i Aksa'nın her gün adım adım yıkılmaya ve karanlık bir meçhule doğru gittiği bir zamanda, Müslümanlar adına iktidarlara gelenlerin; yüreklerinde zerre kadar iman ve tarih şuuru varsa, bu tehlikeli gidişin bir gün bizim de kapımızı çalacağının farkında olarak, İslam'a dayanarak ve Müslümanları kardeş bilerek hareket edip, uluslararası politikalar üretmeleri, omuzlarında kendilerine güven duymuş olan geniş halk kitlelerinin ve tarihimizin hakkıdır.

Bu ümmet izzetine mutlak sahiplenecek ve yeryüzündeki zalimlerin zulmünden kurtulacak ve iradesine vurulan prangaları Allah'ın izniyle yakın bir zamanda kıracaktır.

İslâm coğrafyasında Müslümanların yaşadığı sorunların kaynağı, Allah'ın indirdikleri ile hükmedecek olan bir otoritenin olmamasıdır. Tüm bu sorunların tek ve kesin çözümü ise, ancak İslam'dır. Bakın Rasulullah SallAlahu Aleyhi ve Sellem ne buyurmaktadır:

إِنَّمَا الإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ

"İmam kalkandır, onun arkasında savaşır ve onunla korunursunuz." (Müslim)

Allah'ın izniyle, yakın bir zamanda bu şiddetli zulümlerin ardından kurtuluş gelecek ve karanlık geceleri, aydınlık gündüzler takip edecektir. Unutmayalım ki, gecenin en karanlık anı, şafağa en yakın andır. İslâm, zalimleri şiddetle sarsacak ve İslâm düşmanları hiç hesap etmedikleri bir yerden yakalanacaklardır.

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لا يَعْلَمُونَ

Allah, emrinde galiptir, (iradesi geri çevrilemez) fakat insanların çoğu bunu bilmezler. (Yusuf 21)

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ

"Zalimler yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini görecekler." (Şuara 227)

* * *

 

BÜLENT UĞUR KOCA'NIN KONUŞMA METNİ:

 

Özellikle birinci dünya savaşından sonra Müslümanların yaşadığı coğrafyaya bir çekirge sürüsü gibi gibi üşüşen, azgınlığı ve haddi aşmayı temel ilke edinmiş,  emperyalist haçlı ordusu, tabiatı gereği bölgenin bütün zenginliklerini sömürmüş, zengin yer altı kaynaklarını garantisi altına almış ve ardından kendilerine itaatte kusur etmeyecek sahte krallıklar bırakarak geri çekilmişlerdir. Birçoğunun sınırları cetvelle çizilen bu devletçiklerin liderleri, Müslüman halka karşı her zaman baskıcı bir tutum sergilemişler, otoritelerinin bekası için birçok insanı zalimce katletmiş, birçoğunu da hapislerde süründürmüşlerdir.  Orta Doğu'daki halkına zalim, efendisine itaatkar bu taşeron kuklalar yıllarca, ülke topraklarının ve toplumlarının zenginliklerinin bir kısmını  kendi  çıkarları için kullanıp, bir çoğunu da emperyalist batı devletlerine pazarlarken, halklarını en temel ihtiyaçlardan  yoksun bırakmışlar ve onlara baskının ve şiddetin  her türlüsünü en acımasız şekilde  uygulamışlardır.

Yıllarca bu zalimlere ve onların katliamlarına destek veren, onları bölgesel müttefik olarak kabul edip, onları besleyen ve destekleyen batı, son zamanlarda bazı stratejik hesaplar, ulusal ve küresel çıkarlar sebebiyle tavır değiştirmiş ve özellikle Kuzey Afrika'da yıllardır zulüm altında feryat eden Müslüman halkın, haklarının ve hürriyetlerinin savunucusu, kesilmiştir.  Bölgede halkların taleplerinin gündemleştirilmesi ve insan hakları gibi temel hususlar, sömürgeci devletler tarafından yıllar boyu sürekli geri planda tutulurken aynı devletlerin günümüzde bölge halklarının gözünü boyayarak sürekli söz konusu kavramlara vurgu yapmaları da oldukça manidardır.

Emperyalist batının hiçbir sözüne güven olmadığı artık gün gibi aşikârdır. Küresel isyan çetesi bugün, diktatörlere halkının sesini dinlemesini öğütlerken ve bölge halkının taleplerine karşılık vermek için, onları daha müreffeh bir hayata ulaştırmak için müdahale de bulunmaktan dahi çekinmediğini iddia etmektedir. Aynı çete 2003 yılında Irak'a müdahale ederlerken, halkların sesine kulak vermemiş onları zerre kadar umursamamış, dünyanın her yerinde ‘savaşa hayır' sloganlarıyla meydanları dolduran dünya halklarını duymazdan gelmiştir. Hatta savunmasız, silahsız bir şekilde canlı kalkan olarak bölgeye gelen kendi vatandaşlarını dahi katletmekten çekinmemişlerdir. Emellerine ulaşabilmek için kendi vatandaşlarını bile çekinmeden harcayabilecek kadar güvenilmez, azgın, isyankâr küresel küfür çetesi İsrail'in vahşice katliamlarına her dönemde göz yummuş, hiçbir zaman ses çıkarmamıştır. Siyonist terör örgütü Gazze'de çocuk çocuk demeden sivil halkın üzerine bomba yağdırmış,  1500 müslümanı göz göre göre katletmiştir. İnsani erdem ve sorumluluk bilinci taşıyan vicdan sahibi bütün dünya halkları meydanlara çıkmasına ve saldırıları nefretle kınamasına rağmen; BM,   gayri meşru çocuğunun kulağını çekmeye dahi yeltenmemiş, bilinçli bir şekilde sesini çıkarmamıştır.

Afganistan'da hergün onlarca sivili insansız uçaklarla katleden, Müslüman bacılarımıza tecavüz eden, hapishanelerde kardeşlerimize işkence eden, onlara zulmedenler, bugün Libya halkının özgürleşmesi için bölgeye müdahale ettikleri yalanını, yüzleri kızarmadan, utanmadan söyleyebilmektedirler.

Artık herkes bilmektedir ki  Allah'ın arzında Allah'ın kullarına zulmeden, tek millet olarak insanlığı ifsada sürükleyen bu sömürü ve israf imparatorluğunun hiçbir samimiyeti ve iyi niyeti yoktur. Onlar kendilerine müddet verilmiş, dünya menfaatlerine tapan, azgın bir güruhtan başka hiçbir şey değildir. Tunus ve Mısır'dan sonra Libya'da yaşananlar perdenin arkasındaki emperyalist batının maskesini düşürmüş, iğrenç emellerini ve gerçek yüzlerini Müslüman halka bir kez daha açık bir şekilde göstermiştir. Mazlumlar ve mus'tazaflar bir kez daha haktan beslenmeyen kitlelerin bir gücünün olmadığını, yaratıcıdan başka kapısına varılacak, sığınılacak yardım istenilecek bir mercinin olmadığını görmüştür. Unutmamalıdır ki hükmün ve mülkün sahibi, insafın, izzetin ve adaletin tek adresidir. İzzet ve şerefe ulaşmanın ilk sloganı, onun yüce ismini tekbir etmektir.

Geniş Ortadoğu ve kuzey Afrika haçlı projesinin eşbaşkanı kendisinin de tabii olduğu NATO'nun Afganistan'da Müslüman halka, kadınlara çocuklara ne yaptığı katliamları, tecavüzleri işkenceleri görmezmiş gibi konuşmaktadır. Yoksa, eşbaşkan Afganistan'da zevk için, evet zevk için sivilleri katleden ve işkence ettiği Müslümanların kanlı bedenlerinin üzerine basarak fotoğraf çektiren, aşağılık Amerikan askerlerinden, NATO züppelerinden haberdar değil midir?

Kuzey Afrika'da son zamanda meydana gelen hareketlilik ve ardından Nato'nun Libya'ya girmesi yeni bir paylaşımın yaşanmaya başladığının açık bir göstergesidir. Hak ve adaletten nasibini almamış isyankâr Emperyalistlerin projelendirdiği geniş Ortadoğu ve kuzey Afrika haçlı projesinin eşbaşkanı "NATO Libya'nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve tescil için oraya girmelidir"diyor. Ve aslında birbirlerinden hiçbir farklarının olmadığını gösterircesine iktidarıyla muhalefetiyle, zafer kazanmış komutan edasıyla hep birden yüz karası teskere'yi meclislerinden geçiriyorlar.

Buradan sayın eş başkana kendisinin Hüsnü Mubarek'e seslendiği şekilde samimiyetle sesleniyor ve elini vicdanına koyarak insafla düşünmesini tavsiye ediyorum. Sayın Erdoğan sende biliyorsun ki  :  "NATO Libya'nın Libyalılara ait olduğunu tesbit ve tescil için oraya gitmedi. NATO; Kuzey Afrika'nın ve Ortadoğu'nun emperyalistlerin yeni paylaşım projelerinde kimlere bölüştürüleceğini tesbit ve tescil için oraya gitmektedir. Libya'yı kuzey Afrika'da bir karargâh kılmak için oraya gitmektedir. Dünyada ve ahrette bu tescilli katillerle, bu tecavüzcü conilerle beraber olmak istiyorsan, İzmir'i operasyonun merkezi yapar, tezkereni çıkarır ve sende gidersin.  Fakat şunu bilmelisin ki gelmesi kaçınılmaz olan o hesap gününde,  NATO ile yaptığınız bu kirli işbirliğini temizlemeye,  bir değil bin tane ‘one minute' ün dahi gücü yetmeyecektir."

Şunu iyi bilmek ve Allah için çok iyi idrak etmek gerekir ki NATO'nun saldırdığı ve asker gönderdiği Afganistan gibi, Irak gibi, Libya gibi Müslüman devletler nasıl işgal altındaysa, NATO'nun üyesi olan bizlerde haçlı işgali altındayız. Dün "NATO'nun Libya'da ne işi var böyle saçmalık mı olur"diyen bir başbakan bugün alel acele tezkere çıkarıyor ve haçlı gâvurların operasyon merkezini İzmir olarak kabul ediyorsa, bu aslında devleti yönetenlerinde yönetildiğinin açık bir göstergesidir. Eğer İzmir'deki NATO operasyon merkezi için bir anket yapılsa, eminim ki bu halk böyle bir merkezi asla istemeyecekti.

Fakat halka sormadan halkın oy verdiği büyük partilerin hepsi NATO tezkeresine kerhen veya taven EVET demişlerdir. Bu bağımsız olmadığımızın, işgal altında olduğumuzun en açık göstergesidir. Bu işgalin her zaman idrakinde olmalı küresel haçlı saldırganlığına bütün Müslümanlar bir yürek olup "dur" demeliyiz. Rabbim bizlere birlik olmayı, saflarımızı sık tutmayı ve dünya müstekbirlerine karşı topyekün mücadele etmeyi bizlere nasip etsin inşallah. Hepinizi Allah'a emanet ediyorum.

 

Kaynak:

http://www.kokludegisim.net/index.php?kd=haberoku&id=3956

-----------------------------------------------------------

Diğer fotoğraflar için tıklayınız...

Videoyu indirmek için tıklayınız... (13 MB)

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER