Pazartesi, 06 Rebiu’l Evvel 1446 | 2024/09/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

- Basın Açıklaması - Hizb-ut Tahrir, Emperyalist Kafir Devletlerin Libya'ya Yönelik Saldırılarına Karşı Bir Yürüyüş Düzenledi

Hizb-ut Tahrir, perşembe günü öğleyin sömürgeci kafir devletler Fransa, İngiltere ve Amerika'nın Libya'ya yönelik saldırılarına karşı bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüşe Hizbin üyelerinden, aktivistlerinden ve taraftarlarından yüzlerce kişi katıldı. Yürüyüş başlamadan önce Hizb-ut Tahrir'in bir üyesi, aşağıdaki noktalara odaklanan bir konuşma yaptı:

1- Fransa, İngiltere ve Amerika'nın Libya'ya yönelik askerî müdahalesi, açıkça İslam ümmetine yönelik bir saldırıdır ve Libya'yı Batı sömürgeciliğinin hakimiyeti altında bırakmayı hedeflemektedir. İnsan haklarından ve insanî yardımlardan söz etmek, kendi babalarına ve annelerine karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen Batılıların değerleri ile örtüşmemektedir! Ayrıca birçok diğer diktatör rejimlerin yanı sıra on yıllarca Kaddafi tagutunu ve rejimini destekleyenler bizzat bu sömürgeci güçlerdir ve Bangladeş'teki Şeyha Hasina rejimi gibi diğer İslam beldelerindeki baskıcı rejimleri desteklemeyi sürdürmektedirler.

2- Kaddafi tagutu ortadan kaldırılmalı ve Libya halkına yardım edilerek kurtarılmalıdır. Bu, İslam ümmetinin özellikle de Müslüman ordunun görevidir. Müslümanların sorunları, bizzat Müslümanlar tarafından çözülmelidir. Hizb-ut Tahrir, İslam ordularını özellikle de bu bölgedeki silahlı kuvvetleri, görevlerini yapmaya, Libya'daki Müslümanlara yardım etmek için çalışmaya, onları Kaddafi ve avenelerinden kurtarmaya çağırır. Zira asker sayısı 450.000 bini geçen Mısır ordusu, Kaddafi tagutunun işlediği katliamı durdurmaya fazlasıyla muktedirdir. Suudi ordusu, Bahreyn'deki tagutu korumak için oraya müdahale edebiliyorken ne diye Libya halkını kurtarmaya gitmiyor? Arap Devletleri Topluluğu'ndaki tagutlar, uçuşa yasak bölge oluşturulması için karar çıkarabiliyorlarken ne diye Libya'ya girmeleri için ordularını serbest bırakmıyorlar? Neden Irak'ta yüz binlerce kişinin katledilmesine neden olan aynı kuvvetleri kullanıyorlar?

Neden Bangladeş ordusu, hala kışlalarındadır? Bangladeş yöneticileri, emperyalistlerin çıkarlarını korusun diye orduyu Birleşmiş Milletler Misyonu altında dünyanın dört bir tarafına gönderdikleri bir "paralı asker gibi" kullanmaya alıştılar. Madem ki ordumuz, Batının İslam ümmetinin Afrika ve başka yerlerdeki servetlerini yağmalamak için açtığı savaşlara katılmak için dünyanın dört bir tarafına gidebiliyor o halde ne diye Libya tagutu Kaddafi'ye karşı mazlum kardeşlerimize yardım etmesi için gönderilmiyor? Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmaktadır: وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ "Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmek üzerine borçtur." [el-Enfâl 72]

3- Kendilerini emperyalistlerden kurtarma hedeflerini gerçekleştirmeleri, küfre, diktatör yönetime ve Batının ajanlarına son vermeleri için Müslümanların önündeki tek çözüm, Hilafet Devleti'ni yeniden kurmaktır. Kur'an ve sünnetle hükmederek, ümmeti, kaynaklarını ve ordularını birleştirerek, Müslümanıyla gayrimüslimiyle eşit bir şekilde tebaalarına karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri için yöneticileri muhasebe etmeyi garantileyerek gerçek değişimi gerçekleştirecek olan işte budur. Hizb-ut Tahrir, Müslümanları güçlerini farzların koruyucusu olan Hilafet Devleti'ni kurmak için çalışmaya odaklamaya çağırıyor.

Devamını oku...

İslam Nesli, Seçimlere ve Laik Siyasî Sisteme Katılmakla Değil Bağımsız ve Ayrıcalıklı Kalmakla İlerler

  • Kategori Avustralya
  •   |  

New South Wales eyaletinde 26 Mart 2011'de seçimler yapılacak. Daha önceki seçim kampanyalarında sürekli olduğu gibi partilerin oylarını kazanmak için İslamî nesle sevgiyle yaklaştıklarını görmekteyiz.

Emekçiler ve liberaller olmak üzere her iki siyasî cephe, -aynen diğer partiler gibi- seçimlerin olmadığı dönemde İslam'a ve Müslümanlara saldırmada birbirleriyle yarışmaktalar. İç ve dış politikalarında İslam ve Müslüman karşıtı bir politika vurgusu yapmaktalar ve takip etmekteler. Bugün ise bu iki cephenin, otoriteyi geri almak veya korumak için seçim kampanyalarında Müslümanları istismar etmeye çalıştıklarını ve İslamî nesle karşı dostane bir görüntü sergilediklerini görmekteyiz.

İslamî nesil ortamlarında Müslüman neslin ilerlemesine ve maslahatlarına hizmet edeceği düşüncesiyle seçimlere katılma ve oy kullanma fikrine teşvik eden sesler var. Bu seslerin çabalarında samimi olduğunu, gayreti ve ihlasıyla övgüyü hak ettiğini sanıyoruz. Ancak seçimlere katılmaya teşvik etmesinin sağlıklı bir temele dayanmadığı ve dar görüşlü olduğu görüşündeyiz.

Laik demokratik sistem çerçevesinde oy verme ve siyasî katılım konusunu ele alırken her şeyden önce bu konu hakkındaki şeri hükmü bilmemiz sonra da oy vermeye ilişkin politikanın belirlenmesi kaçınılmazdır.

Şeri hüküm açısından olana gelince; laik demokratik yönetim sistemi, küfür ve İslamî olmayan bir sistemdir. Dolayısıyla bu sistemde yönetime veya yasamaya katılmak haramdır. Çünkü bu, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın ayet-il kerimede emrettiğine muhalif olan bir yönetime katılmak demektir: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin tâ kendileridir." [el-Mâide 45] Bundan başka Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyi vacip kılan ve başkasıyla hükmetmeyi haram kılan onlarca ayet vardır.

Oy verme açısından olana gelince; iki veya daha fazla şey arasında seçim yapma işlemidir. Dolayısıyla mubah bir üsluptur. Ancak bu üslup, haram olan bir fiille alakalı olursa seçim işlemi buna bağlı olarak haram olur. Mesela oy verme, hastane yapılmasını destekleyenler ile yol yapılmasına destekleyenler arasındaki bir seçim olursa bu mubah olurken eşcinselliği meşrulaştıran kimse ile kanunlaşmasına çağıran kimseyi seçmekle alakalı olursa haram olur. Çünkü her iki durum da haramdır. Laik kapitalist siyasî sitemdeki parlamenter seçimlerde oy vermenin vakıası, yasamada bulunacak ve İslamî esasın dışında hükmedecek kişileri seçmek için olduğuna göre bu, şeran haramdır. Dolayısıyla oy vermek de haram bir iş olmaktadır.

Bazı kazanımlar ve maslahatlar elde etmek için seçimlere katılmalıyız sözü hatadır ve yanlıştır. Çünkü Müslümanların gerçek maslahatı, ancak şeri hükümlere bağlanmaktadır. Ayrıca ileride göreceğimiz üzere vatandaşlık haklarını elde etmek için de şu veya bu partiye oy vermek gerekmez.

Karşıt görüşlerin nitelendirdiği gibi seçimlere katılmaktan imtina etmeyi soyutlanmak olarak nitelendirmek caiz değildir. Çünkü laik demokrasilerde belirli türde siyasî bir faaliyeti empoze etme hakkı yoktur ve oy kullanmamanın siyaset dünyasında bir anlamı vardır.

Seçimleri boykot etmekle ilgili sözümüz kesinlikle izolasyon anlamına gelmez. Aksine bu, bizleri pozitif ilişki kurabilen, her şeyde İslamî ilkelere dayanan, toplumda İslam'a göre bir model olan bağımsız, güçlü ve muvahhit bir nesil oluşturmaya itmelidir.

İslamî neslin birliğinin önemi, hayatî bir meseledir. Çünkü bu, fikrî, ekonomik ve siyasî gücümüzü ifade eder. Bu laik partilere katılmaya veya oy vermeye davet etmek, İslamî neslin birliğine darbe indirmek ve onu parçalayarak emekçi veya liberal veya yeşiller veya başka partiler arasında bölmek demektir. Bu da İslamî neslin evlatları arasında çatışmaları doğuracaktır.

Aynı şekilde İslamî neslin ve kurumlarının bağımsızlığı da hayatî bir meseledir. Hükümet fonlarına güvendiğimizde genellikle bu bağımsızlık gerilemektedir. Çünkü bu fonlar, çoğu durumlarda şartlara bağlanmakta olup bundan faydalanan kimseleri, hükümetin ajandasına ipotek etmektedir. Bu da onları, seslerini yükseltmeleri gereken meselelerde bile hükümeti eleştirmekten geri durmaya itmektedir. Bizzat bu durum, sistemdeki siyasî katılıma da intibak etmektedir. Zira kişi veya kurum, sisteme daha fazla katıldıkça onun daha fazla esiri olmaktadır. Çünkü katılım şartlarını belirleyenler ve belirledikleri ajandaya bağlı kalmayanların katılımının devam etmemesini sağlamaya çalışanlar bizzat ö

Seçimlere katılmadan mescitler inşa etme, yeni merkezler ve okullar açma, tesis, helal gıda, fon ve benzeri hususları sağlama gücümüz hakkındaki önemli soruyla ilgili hususa gelince; bu ihtiyaçların genelinin birer vatandaşlık hakkımız olduğunu bilmemiz gerekir. Bunları dileneceğimiz bir lütuf veya bize gösterdikleri bir minnet olarak görmemize gerek yoktur. Siyasî katılımda bulunmak insanların haklarını elde etmesinin şartlarından değildir. Aslında Batılı devletlerdeki insanların geneli, seçime katılmamalarına ve siyasî sistemin geneline karşı olumsuz bir tutum takınmalarına rağmen birer vatandaş olarak temel haklarını kaybetmemektedirler. Temel haklardan sayılmayan taleplere gelince; bunları Müslüman neslin finanse ettiği özel projelerle gerçekleştirilmek mümkündür. Nitekim bu alandaki geçmişimiz kendisinden söz ettirmektedir. Zira Batıdaki Müslüman nesiller, genellikle hükümetin yardımları olmadan kendi evlatlarının katkıları ve yoğun çabaları sayesinde birçok mescit, okul ve merkez inşa etmiş ve helal gıda temin etmeye dönük projeler üretmiştir.

Bağımsız ve güçlü bir nesil oluşturmak için yapılacak en hayırlı şey, ihlasla, azimle ve ilkelere bağlılıkla bezenmiş erkeklerin, kadınların ve gençlerin bulunmasıdır. İşte o zaman gerek ümmetimizin meselelerine yardım etmek için haricî düzeyde olsun gerekse yerel olarak Müslümanları kötü göstermek veya çocuklarımızı ve gelecek nesillerimizi Batılı hadarat çevresinin fesadından korumak gibi dahilî düzeyde olsun tüm temel meselelerimizi ele alma yönünde ileri adım atabiliriz.

Yerel ihtiyaçlarla ilgili hususa gelince; bu, İslam karşıtı propagandalara karşı koyacak ve İslam davetini geniş ölçüde tüm topluma tebliğ etmeyi üstlenecek güçlü İslamî şahsiyetler çıkartmak için çalışan bağımsız kurumlar oluşturmayı gerektirir. Etrafımıza bir göz attığımızda birçok sorunun sıkıntısını çeken ve geniş ölçüde toplumsal durumlara karşı kızgınlığın egemen olduğu bir toplumun olduğu görülür. Bu nedenle Müslümanlar, toplumda aydınlatıcı bir yön, mutlu bir hayata ve sorunların gerçek çözümüne özlem duyanlardan samimi ve açık fikirli Avusturyalıları cezbeden hidayet ışığı olmalıdırlar. Bu ise ancak örnek alınan bir örnek olmamızla, İslam davetini geniş ölçüde sözlü ve amelî olarak taşımamızla mümkündür.

Laik siyasî düzene katılımla kazanabileceğimiz değersiz bazı kazanımları elde etmek ancak bozuk siyasî sistemin uygulamalarına ve siyasî partilere katılarak değerimizi düşürmek ve Müslümanlığımızın safiyetini çarpıtmakla mümkündür. Hatta ve hatta bu partilerden bazıları, dışarıdaki kardeşlerimizin ve bacılarımızın kanlarının heder edilmesinin birebir sorumlusudur. وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra nusret de bulmazsınız." [Hûd 113]

İslam'ın İslam akidesini esas alan kendisine özgü siyasî çalışma metodu vardır. Zira Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], kerim sahabesi ile birlikte Mekke-i Mükerrame'de küçük bir azınlıkken insanlar onları kaçırıyor, eziyet ediyor, öldürüyor, yalanlıyor ve ambargo uyguluyorlardı. Buna rağmen SallAllahu Aleyhi ve Sellem, tek başına kafirlerin akidelerine, şeriatlarına, adetlerine ve geleneklerine meydan okuyarak İslam'a davet etmeyi sürdürüyordu. Aynı zamanda şeri hükümlere muhalefet etmeden veya kafirlere yağ çekmeden imkanı dahilinde sahabeleri korumaya çalışıyordu. İşte Rabbinden kendisine vahyedilen hedeflerin belirlenmesi ve hitabet araçları sayesinde Nebi Aleyhi's Salatu ve's Selam'ı iktidar kılan tam olarak bu davranıştır. O halde Kureyş'in umutsuzca ve ısrarla Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i davetinde tavizler vermeye ikna etmeye çalıştığını görmemiz şaşırtıcı değildir. Ta ki onların nizamını kabul etsin. Ancak bunlar bir fayda vermedi.

Ey Müslümanlar!

Yarın seçimler bittiğinde emekçi ve liberal partilerle diğerleri hep birlikte halka kupalarla kutlama yapacaklar. Ancak üzücü ve talihsiz olan ise Müslüman neslimizin evlatları arasındaki anlaşmazlıklar ile adavetler devam edecek ve bizleri daha da zayıflatacaktır. Bu partilerin hepsi buna sevinecektir.

Ey Müslümanlar!

Ey insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmet! Vakıaya razı olmak ve boyun bükmek sizlere yakışmaz. Aksine sadece İslam'a dayanan hedefler belirlememiz ve bunları hayata geçirmek için aktifleşmemizi kaçınılmaz kılmalıdır. Zira mevcut sisteme ve vakıaya razı oldukça kendimizi giderek vakıasal tavizlerin uçurumuna yuvarlanmış ve İslam'la örtüşmesi için vakıayı değiştirmek yerine vakıayla örtüşmesi için kasıtsız şekilde İslam'ı tevil etmeye başvurmuş bulacağız. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]

Devamını oku...

-Basın Açıklaması- Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülüğü Adına Bir Heyet, Tacikistan'ın Ankara Büyükelçiliğine, Tacik Yönetiminin Hizb-ut Tahrir Şebabına Yönelik Vahşi Cürümlerini Anlatan Bir Beyan Teslim Ederek Uyarıda Bulundu

02 Cumadel Ula el-muvafık 05 Nisan 2011 Salı günü, Hizb-ut Tahrir/Türkiye Vilayeti Resmi Sözcülüğü adına bir heyet, Hizb-ut Tahrir üyelerinin Tacikistan yönetimi tarafından maruz bırakıldığı vahşi işkenceleri ifşa eden, soruşturma, hüküm ve yargılama örnekleriyle ilgili bir açıklamayı iletmek üzere Tacikistan'ın Ankara'daki Büyükelçiliğine gitti. Büyükelçinin şehir dışında olması nedeniyle görüşme, büyükelçinin asistanıyla gerçekleştirildi. Yapılan görüşmede önce Hizb-ut Tahrir'in çalışma metodu ve faaliyetleri hakkında, sonra Hizb-ut Tahrir'in şebabına yönelik son dönemde iyice artan baskı, şiddet, yıldırma, işkence, haksız soruşturmalar, adaletten uzak yargılamalar ve hükümler hakkında bilgi verildi. Heyet, hiçbir yönetimin baskı ve zor kullanarak ayakta kalamayacağı, Tacik yönetiminin İslami beldelerde tağuti yönetimlere başkaldıran hareketlenmelerden ders çıkarması gerektiği, Hizb-ut Tahrir şebabının bu türden baskılara asla boyun eğmeyeceği, Allah'ın izniyle sebat edeceklerinden kuşku olmadığını, hizbin şebabıyla mücadele edebilmek için ancak Hizb-ut Tahrir'in benimsediği fikirlerden daha üstün bir fikir icat etmeleri gerektiği, Tacik yönetiminin ise fikir yönünden aciz kalması sebebiyle zulme başvurduğunun, bu görüşmeye Hizb-ut Tahrir Resmi sözcülüğü adına geldiklerini, ancak Allah'ın izniyle İkinci Raşidi Hilafet kurulduğunda Hilafet Devleti'nin gücüyle geleceklerini, işte o zaman Tacik yönetimi diye bir şeyin de kalmayacağını, yönetimdekilerin ancak Hilafet'i kabul etmekle kendilerini kurtarabileceklerini ifade ederek uyarıda bulundu ve Hizb-ut Tahrir/Tacikistan tarafından yayınlanan "Tacikistan'daki [Orta Asya] Soruşturma, Hüküm ve Yargılama Örnekleri" başlıklı beyanı teslim etti.

Söz konusu beyan üç bölümdür. Birinci bölümde, Tacik yönetiminin kendisi ve ailesine uyguladığı vahşi işkenceleri açıklayan Tacikistan'daki Hizb-ut Tahrir şebabından Razıkov Abdurresül Abdussettarovic'in mektubuna yer verilmiştir. İkinci bölümde Tacik mahkemelerinin hizb şebabı hakkında verdiği hüküm örnekleri ki; 4 ila 20 yıl arasında değişen hapis cezalarıyla Hizb-ut Tahrir gençlerinin isimleri yer almaktadır; üçüncü bölümde ise yargılama ve soruşturma örneklerine yer verilmektedir. Hizb-ut Tahrir'in, İslam Devleti'ni kurmak için çalışırken Resul [Sallallahu Aleyhi ve Sellem]'i örnek alarak şiddete başvurmaksızın siyasî ve fikrî çalışma yoluyla İslam'a davet eden siyasî bir hizb olduğu bilindiği halde sorgucuların, hizbe terör suçlaması yaftaladıkları ve tüm şebabtan hizbin diğer şebabını göstermelerini istedikleri, bu sorgucuların işinin, hakikati araştırmak olmadığı aksine sahte suçlamalar hazırlayarak ve ağır işkenceler yoluyla maksatlarıyla örtüşen ifadeler almaya çalıştıkları açıklanmıştır. Tacik halkının, baskılar yoluyla İslam'ı öğrenmekten uzaklaştırılmaya çalışıldığı ancak güçlü İslami duygulara sahip olduğu, Orta Asya beldeleri halklarının, yöneticilerini alaşağı etmek ve şerefli bir şekilde İslamî yönetime dönmek için harekete geçmede daha öncelikli olduklarına da değinilmektedir. إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ ءَامَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الأَشْهَادُ "Muhakkak ki resullerimize ve iman edenlere hem bu dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için) kalkacakları günde nusret vereceğiz. [Ğâfir 51]


حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Resmî Sözcü Yardımcısı
Türkiye Vilâyeti

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilâyetinden Yürüyüşe Davet

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Pakistan'daki Hizb-ut Tahrir gençleri, Nisan ayının üçünden itibaren ayın 17'sinde gerçekleştireceği büyük protesto yürüyüşü için Pakistan'ın birçok şehirlerindeki insanlara çağrıda bulunuyor...

Hizb-ut Tahrir, 17 Nisan 2011 pazar günü öğleyin saat 15:00'de Paşaver, Revalpindi, Lahor ve Karaçi'de şeri görevlerini yerine getirmeleri için silahlı kuvvetlerine sadık bir çağrıda bulunmak için sizden yanında yer almanızı talep ediyor. Şu andan ve bu günden itibaren mescitleri, mahalleleri, üniversiteleri, fakülteleri, okulları, mahkemeleri, basın kulüplerini ve diğer tüm mekanları, imkanları dahilinde toplulukları desteklemeye çağırın. Alim, avukat, gazeteci, tüccar, doktor, mühendis ve halk liderleri gibi aranızdaki etkin ve yetkin kişilere gelince; gerek konuşmalar gerek kısa mesajlarla gerek Facebook gerekse Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri için silahlı kuvvetlerden tanıdıkları muhlis kimselerle temas kurarak Allah'ın kendilerine vermiş olduğu konumları vasıtasıyla bu mücadeleye katılmalıdırlar.

Hizb-ut Tahrir, Amerika'nın askeri ve siyasi varlığını Pakistan'dan söküp atmak ve bu hain yöneticileri ve hükmetmekte oldukları fasit rejimi söküp atmak ve onun yerine Hilafet Devleti'ni kurmak için kendisine nusret vermesi talebi ile Pakistan Silahlı Kuvvetlerine çağrıda bulunacak.

Fotoğraf galerisi için tıklayınız...

Devamını oku...

Ey Suriye'deki Müslümanlar! Bu Helak Olmuş Rejimin Enkazı Üzerine Raşidi Hilafeti Kurma Şerefine Nail Olunuz

  • Kategori Suriye
  •   |  

Suriye güvenlik birimleri, geçen Şubat ayında Deraa şehrinde medya organlarının çocuk olduğunu belirttiği 16 öğrenciyi, Tunus ve Mısır'daki olaylardan etkilenerek duvarlara Suriye rejiminin yıkılmasını talep eden sloganlar yazdıkları suçlamasıyla tutukladı... Bu öğrencilerin tutuklanmalarının ayrıntısı şöyledir: el-Cevabira Aşiretinin muhtarı, Deraa ilindeki Siyasi Güvenlik Sorumlusu Tuğgeneral Atıf Necip'in bürosuna geldi ve ona, bir üstazın kendisine sloganlar atılması ve duvarlara sloganlar yazılması üzerine okulundaki bazı çocukların isimlerinin alındığını, bu isimleri kendisine verdiğini ve bu çocukların küçük olduğunu söyledi. Ancak söz konusu tuğgeneral, sadece görmek ve tanımak için onların getirilmesinde ısrar etti ve mesele kapanmış gibi bir intiba verdi. Ancak bu öğrenciler, gelir gelmez tutuklandılar. Bu kişilerin tutuklanmasından sonra tuğgeneral, hiçbir kimse ile görüşmek istemediği gibi tanımadığı kimselerin telefonlarını cevaplamıyor, evlatlarının akıbetlerinden endişe duyan ve büyük bir kısmı Körfezden gelen tutuklu çocukların ailelerinin taleplerine önem vermiyordu. Ardından onlardan biri, muhtara ve çocukların ailelerine ulaştı ve onlara, tuğgeneral ile valinin bir lokantada dinlendiklerini söyledi. Muhtar, lokantanın kapısında tuğgeneral ile görüşerek ona şöyle dedi: "Evlatlarımız nerede? Muhtar, şok edici şöyle bir cevapla karşılaştı: "Rejime karşı bu şekilde konuşanın veya konuşacak olanın anasını bilmem ne yaparım." Onun bu sözü, orada bulunanları beyinlerinden vurulmuşa döndürdü ve onu dövmeye kalkışınca valinin müdahalesi üzerine lokantanın içine kaçtı. Ardından lokantanın sahibi, tuğgeneralin binanın çatısından kaçmasını sağladı. İşte bu olay, Deraa'daki aşiretlerin tepesini attırınca 18.03 cuma günü şehirde büyük protestolar patlak verdi. Devlet de her zaman olduğu gibi bu protestolara, dört kişinin ölümü, onlarca kişinin yaralanması ve birçoğunun tutuklanması ile sonuçlanan zalimane ve vahşi bir şekilde karşılık verdi.

Bu olayın aleyhine gelişmesinden korkan ve Deraa'nın yanı sıra ülkenin genelindeki insanların tepkisini gören Suriye rejimi, tutuklu çocukların serbest bırakılacağı sözü vermekle birlikte olaya karışan ve herhangi bir suç işleyen herkes hakkında soruşturma açıldığını açıkladı. Ancak 19.03 cumartesi günü ortaya çıkan yoğun şekildeki güvenlik güçlerinin davranışları, rejimin soruşturma açılacağı ve tutukluların serbest bırakılacağı sözünü yalanladı. Zira bu güvenlik güçleri, önceki gün öldürülenler için yürüyüşe geçen, rejime karşı ayaklanmaya çağıran ve sayıları on binleri bulan kalabalıkla karşılaştıklarında, göz yaşartıcı bombalar ve coplarla karşılık verdiler. Bir kişiyi öldürdüler, çoğunu yaraladılar, birçok göstericiyi tutukladılar ve güvenlik şubesi güçleri, Deraa Hastanesindeki bazı yaralıları kaçırarak helikopterlerle bilinmeyen bir yere götürdüler.

Buna mukabile Deraa'yı temsil eden aşiretler, güvenlik güçleri ilden çekilmediği, hava uçuşları durdurulmadığı ve tutuklanan çocuklar serbest bırakılmadığı takdirde rejime karşı koyulma girişiminde bulunmakla tehdit ettiler. Fakat kendisinden başkasını görmeyen ve insanların onuruyla oynamayı alışkanlık edinen devlet, sözlerini yerine getireceğine protestolar durdurulmazsa çok sert bir şekilde cevap vermekle tehdit etti. Derken durum iyice gerildi, protestolar ve gösteriler günlük olarak devam etti, hükümet ve Baas Partisi merkezlerine saldırıldı, baba Hafız Esad'ın heykelinin bir kısmı yıkıldı ve bu arada devlet despotik uygulamalarını sürdürdü. Hatta gerilim, güvenlik şubesi kuvvetlerinin devlet hastanesinin güvensiz hale gelmesinin üzerine yaralıların tedavi edildiği ve cenazelerin hazırlandığı bir meydan hastanesine dönüşen Ömer mescidini bastığı 23.03 çarşamba sabahı yeniden doruk noktaya çıktı. Zira güvenlik kuvvetleri, Deraa'nın suyunu, elektriğini, iletişim ağını kestikten sonra Ömer mescidini basarak gerçek mermi sıktılar ve zararlı kokusu uzak mesafelere ulaşacak yoğunlukta göz yaşartıcı bomba attılar ve onlarca kişiyi öldürdüler. Ardından saldırının silahlı bir çeteyi hedef aldığını iddia ettiler ve devlet televizyonu, göstericilerin kullanıldığını ve dışarıyla bağlantılı olduklarını göstermek için el konulan silah, mühimmat ve paraların olduğu bir görüntü yayınladı. Ayrıca bu katliama öncülük edenin Mahir Esed olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır...

Suriye rejimi, önceki trajedilerini tekrar sahneleyen hatta aynı yöntemlere bel bağlayan babadan oğla aynı rejimdir... Tüm gerçekler, onun kendisini düşmanı olan halkıyla büyük kavgaya hazırladığını, ve Müslümanların göğüslerine çöreklenerek baki kalma oyununu sürdürmek için zulmün yanı sıra tüm tuzaklarını ve hilelerini kullanacağını gösteriyor. Zira Suriye rejimi, kamu ve özel kurumları tahrip etmeleri ve bunu göstericilerin üstüne atmak amacıyla karanlık elleri gösterilere hazırladı, bazı kimseleri sloganlar atmaları, birbirlerinin omzuna çıkmaları ve gösterilerin gidişatını tahrif etmeleri amacıyla gösterilere hazırladı, devlet başkanını destekleyici ve halk gösterileri karşıtı gösteri yöntemleri hazırladı, internet ve uydu kanalları yoluyla rejimi savunacak ve iğrenç görüntüsünü güzelleştirecek bir çalışma gurubu hazırladı, rejimi savunmaları ve tahrip eylemlerinde bulunan dış bağlantılı karanlık ellerin olduğunu iddia etmeleri amacıyla medyacılardan, siyasilerden ve parlamenterlerden birçok kişi hazırladı, başta Yahudi devleti olmak üzere arkalarında yabancı odakların olduğu şeklinde göstericilere yönelik bir suçlama hazırladı, para, silah, mühimmat ve sahte destekleyici belgelerden oluşan bir koleksiyon hazırladı ve dışarıyla bağlantılarının olduğunu itiraf etmeleri için tutukladığını iddia ettiği kendi adamları olan bazı kimselerle röportajlar hazırladı... Tüm bunlar, helak olan babasının aynı arşivi olup bir kez daha ancak bu defa müflis bir kimsenin kullanacağı ifşa olmuş bir yöntemdir. Bu nedenle kurduğu tuzağa kendisinin düşeceği ve zulmünün kendisine döneceği helak olan bu hilebaz rejimden olabildiğince sakınmak gerekir. Suriye rejiminin, halkına karşı kullandığı dil işte budur. Bu dil, değişmez aynı dil olup düşmanlık, suçlama, zulüm ve aldatma dilidir.

Deraa'daki halkımızın Suriye rejimi karşıtı protestoları, beyanın başında belirttiğimiz sebeplerden ötürü diğer bölgelerdeki gösterilerinden daha çok ivme kazandı. Ancak diğer bölgelerde de başlangıcına nazaran önemli görülecek protestolar ve gösteriler meydana geldi. Genelde bu gösteriler, Şam, Humus, Halep, Banyas, Kamışlı, Dyerizor, Süveyde, el-Muarra, Misyaf, Casım, el-Mı'damiye, Duma ve Madaya olmak üzere ülkenin Kuzeyinden Güneyine ve Batısından Doğusuna birçok şehri sardı... Aslında bu olaylar, 15.03 tarihinde, yani Deraa'da çıkan ve sonrasında yaşanan olayların öncesinde başladı. Ve rejim, bu olayları gizlemek amacıyla yoğun çaba harcadı, olaylı bölgeleri güvenlik güçleri kordonu altına alarak bölgeleri birbirinden tecrit etmeye dönük habis yöntemler benimsedi, kendisine karşı güçlenmesinler diye her bölgeyi tek başına bırakmak ve birbirleriyle bağlantı kurmalarını engellemek için elektrik, su ve iletişim ağlarını kesti.

 

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Suriye ve bölgedeki olaylar, değişime doğru ilerlemekte ve rejime karşı koyuş, dönüşü olmayan bir noktaya ulaştı. Bu rejimden ve trajedilerinden kurtulmak, kaçınılmaz bir durumdur. O halde trajedilerinizi hafifletmek ve kısa zamanda yok etmek için işlerinizi bunun üzerinde birleştirin ve tek saf haline gelin. Suriye halkı şunu iyi bilmelidir ki bu rejimle ilişki kurmak olur bir iş değildir. Çünkü o, zulmediyor, öldürüyor, aşağılıyor, insanları fakirleştiriyor ve meselelerinizi düşmanlarınıza teslim ediyor. Sadece bu da değil her şeyin ötesinde o, Allah'ın ve dininin düşmanıdır. Dahası amellerimizin Allah katında makbul, şehitlerimizin O'nun katında şehit ve ecrimizin Allah katından umulmuş olması için ondan kurtulmak gerekir ki öfkemiz yalnızca Allahuteala için olsun.

 

Ey Suriye'deki Müslümanlar!

Bu helak olmuş rejimin enkazı üzerine ahir-i zamandaki Allah'ın hükmünü yeryüzünde ikame etme şerefine nail olun, Allah'ın ve resulünün sevdiği bir değişim gerçekleştirin, değişiminizi yarım yamalak bırakmayın, İslamî Hilafeti ilan etme önceliğine nail olun, bir yöneticiyi benzer bir yönetici, bir anayasayı benzer bir anayasayla değiştirmeyin, değişim amellerinizde yabancı kafirden yardım almayın ve sizin adınıza bu doğrultunun dışında konuşması için hiçbir kimseye çağrıda bulunmayın. Evet, değişimi, İslamî Hilafet olarak ilan edin. Artık Hilafetin zamanı geldi, vakti yaklaştı ve Allah'ın izniyle sizler buna ehilsiniz... Aranızı karasal, fikirsel ve duygusal sınırların ayırmayacağı diğer Müslümanlarla tek bir İslamî ümmet olduğunuzu ilan edin... İslamiyeti yankılı bir şekilde ilan edin ki Allah'tan başkasının rızasını ummayın ve Allah için hiçbir kınayıcıdan çekinmeyin. Ümmet ama tüm ümmet, sizden bunu beklemektedir. O halde Allah katında bu önceliğe ve bu şerefe nail olun. Zira sizler, Allah'ın izniyle buna ehilsiniz.

 

Ey Suriye Ordusundaki Subaylar!

Şimdi Allah'ın dinine nusret verme zamanıdır ve Suriye rejimi, sizden korkmaktadır. Bu nedenle sizleri uzaklaştırmakta ve insanlarla birlikte sizleri aşağılamak için adlarına güvenlik şubeleri oluşturduğu zebanilerini kendisine yakın tutmaktadır... Sizler, rejimin kendisine tepki vermesinden korktuğu ve Hilafeti kurarak Allah'ın hükmünü ikame etmek için çalışanlara, kendisini bu azim hedefe hazırlayan Hizb-u Tahrir'e nusret vermek yoluyla ümmetin dinine nusret vererek kendisine yardım etmenizi için harekete geçmenizi beklediği bir güç olarak durmaktasınız.

Hizb-ut Tahrir, diğer İslam beldelerinde girdiği gibi Suriye'de de siyasî bir mücadele içerisine girmiştir. Bu uğurdaki şehitleri ve mahkum olanları bunun en büyük kanıtıdır. Keza fikrî bir çatışmanın içerisine de girerek Baasçı, milliyetçi, vatancı, demokratik kapitalist ve öncesinde de demokratik sosyalist fikrileri yok etmiştir... Sömürgeci planları ifşa ederek Suriye rejiminin, bölgedeki en önemli araçlarından biri olduğunu açıklamış, semanın ve arzın sakinlerinin razı olacağı Nübüvvet Minhacı Üzere Raşidi Hilafeti kurmaya yönlendirmek için ümmetin maslahatlarını benimsemiştir...

 

Ey Suriye'deki Müslümanlar ve Subaylar!

Hizb-ut Tahrir, bu durumları köklü bir şekilde değiştirmek için sizden ve mevkii sahibi herkesten nusret talep etmektedir. Bu sizin şeri bir görevinizdir. Keza hedefini gerçekleştirmesi için Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek bu dine nusret vermek subayların şeri görevidir. Çünkü subaylar, Hizbin ihtiyaç duyduğu güç subayların elindedir. Her bir Müslüman, akrabası ve tanıdığı subaylardan nusret vermeye muktedir olanları Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek bu dine nusret vermeye sevk etmelidir. Allah'tan herkesin kalbini buna yönlendirmesini temenni ediyoruz. Bugün değişimin tek yolu budur.

 

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...

Ey Yemen Ordusu! Diktatör Yönetimi Ortadan Kaldırarak Resulullah'ın Müjdesini Gerçekleştirin ve İkinci Raşidi Hilafet Devleti'ni Kurun

  • Kategori Yemen
  •   |  

Müslümanların bugün sıkıntısını çektiği fesat, fakirlik, zulüm ve akan kanlar, iktidarı ve muhalefetiyle sömürgeciliğin bir sonucudur. Zira her ikisi de Yemenli Müslümanların başına gelen ve temeli Allah'ın indirdiklerinden başkasıyla hükmetme olan felaketlerin ve krizlerin ortağıdırlar. San'a, Aden ve diğer yelerde olduğu gibi bugün rejimin insanları sokaklarda katletmesinin sebebi, muhalefetin onayladığı kapitalist sistemdeki temsildir.

Tunus'ta olaylar yaşandı ve Tunus dışındaki insanlar bu yüzden ağladı, Mısır'da aynı şey oldu ve Mısır dışındaki insanları ağlattı, Yemen'de de aynı şekilde oldu... Yani tek kelimeyle İslam ümmetinin elemi de derdi de tektir.

Bugün İslam ümmetinin, tek bir ağızdan slogan atması herhangi bir ülkedeki tek bir yöneticinin ortadan kalkması için değildir. Aksine tüm yöneticilerin ortadan kalkmasından ve İslam beldelerindeki rejimlerin baştan aşağı değişmesinden söz etmektedir. Çünkü bu yöneticiler, İslam'dan uzaklaşmada haddi aştılar ve işbirliği yaparak halklarına en şiddetli azabı reva gördüler. Yoksa helak olmuş Mısır rejiminin, San'a'da göstericilere sıkılan zehirli gazları vermesinin ne anlamı vardır?! Yoksa Ali Abdullah Salih'in, Kaddafi'nin uçaklar, tanklar, roketatarlarla Müslüman Libya halkının evlatlarına savaş açtığı, Libya şehirlerine ve köylerine darbeler indirdiği, Müslümanlara dünyayı dar edeceğini, Libya'yı ev ev, sokak sokak, karış karış temizleyeceğini söylediği bir sırada Libya'ya heyet göndermesinin ne anlamı vardır?! Bunların bir benzeri de Bahreyn'deki insanları bastırmaları için kuvvetlerini gönderen ve gösterileri bastırması için Aden'e silah ve askerî teçhizat yüklü bir gemi yollayan Abdullah Bin Abdulaziz'dir. Bu da bu yöneticilerin tek dertlerinin ve tek işlerinin İslam ümmetine pranga vurmak ve onu katletmek olduğunu göstermektedir.

Bir an meselesi haline gelen ve kafilerin ertelemek istediği Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in bizleri müjdelediği İkinci Raşidi Hilafet Devleti kurulup ruveybida yöneticiler ortadan kaldırılmadıkça İslam ümmetinin durumu asla düzelmeyecek, karşılaştığı olaylar ve belalardan kurtulamayacaktır.

Ey Yemen Silahlı Kuvvetlerindeki Erler:

Hizb-ut Tahrir, sizlere Hilafet Devleti'ni kurma zamanının geldiğini söylemektedir. Zulmü ortadan kaldırmanın ve seksen yedi senedir devletinin yıkılmasına, kafirin kendisine ve kaynaklarına tahakküm etmesine sessiz kalan İslam ümmetini günahtan kurtarmanın tam zamanıdır.

Ey Yemen Ordusundaki Subaylar ve Erler:

Artık topu ayağınıza almanız için dünyanın dört bir tarafında Müslümanların başına gelen katliamlar yetmez mi?! İslam'a ve ehline nusret vermeyi istemez misiniz?! Müslümanların ordularının görevi, ümmeti savunmak ve İslam'ı cihat yoluyla yaymaktır.

Ey Yemen Topraklarındaki Ordu:

Hizb-ut Tahrir, insanlara karşı harekete geçmenizin Libya'da olduğu gibi Batının askeri müdahalesine gerekçe oluşturacağını, bunun vebalinin size ait olduğunu, askerî komutanların gösteri alanlarına katılmasının hiçbir faydasının olmayacağını, rejimin devrilmesinin ardından Yüksek Askerî Konsey oluşturularak Mısır deneyiminin tekerrür etmesine gerek olmadığını hatırlatır. Çünkü Yüksek Askerî Konseyi'nin oluşturulması, sadece şahısların değiştirilmesi için olup görevi, ülkenin kafir Batının nüfuzu altında kalmasını sağlamaktır.

Hizb-ut Tahrir, sizleri dünyada adınıza altın harflerle yazılacak büyük şerefe ve ahirette büyük ecre nail olan öncüler olmaya çağırıyor. O halde Ali Abdullah Salih ve rejimini alaşağı edin, Hilafet Devleti'ni kurun, İslam'la hükmedecek ve tüm İslam beldelerini tek bir rayenin altında birleştirecek olan Müslümanların Halifesine biat edin. Zira ufukta Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in müjdesi görünmektedir. Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır:

"Nübüvvet sizlerin arasında Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorbacı melikler olacaktır. Allah'ın kalmasını dilediği kadar kalacaktır. Sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı Üzere Hilafet olacaktır." Sonra sustu.

 

İşte bu, bizden size bir hatırlatma ve bir hitaptır. Şimdi sizlerin var olup olmama zamanınızdır.

Allahım tebliğ ettik Sen şahit ol!

 

هَذَا بَلاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الألْبَابِ "İşte bu, kendisi ile uyarılsınlar, (Allah'ın) ancak tek bir ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir." [İbrâhîm 52]

 

Devamını oku...

Gene Medeni Evlilik Projesi Berri, Şeri Hükümleri Siyasî Fırkacılığa Kurban Ediyor

  • Kategori Lübnan
  •   |  

Parlamento Başkanı, "Geçenlerde kendisini ziyaret eden bir gurup gençle en yakın zamanda ahval-i şahsiye kanununun yeniden düzenlenmesine yönelik bir proje havale etmeleri üzerinde anlaştığını ve bu projeyi yasa tasarısı altında derhal ortak komisyonlara göndereceğini" açıkladı. Ayrıca medeni evlilik projesinin, "Fırkacı sistemin devrilmesine yönelik uygun bir zeminin oluşması yolunda temel adım teşkil ettiğini" düşündüğünü ifade etti. "Suriyeli milliyetçilerinin" temsilcisi, aceleyle Berri'yi ziyaret eden kafileye katılarak bu öneriye imza attığını ve bir gurup parlamenter bloklarının buna imza atacağını açıkladı ve şöyle dedi: "Milletvekillerinin çoğunun, Lübnan halkının fırkacı sistemin devrilmesi taleplerini karşılayacak olan bu yasaya muvafakat etmeleri gerektiği inancındayım."

Berri, daha önce de fırkacı sistem karşı gösteriler düzenlemek üzere sokaklara inen gençleri cezp etmeye girişiminde bulunmuş ve onlar da kendisine ümit kırıcı bir cevap vermişlerdi. Derken dinine ve şeriatına bedel ödettirme pahasına ikinci bir girişimde bulunarak siyasî fırkacılık ateşiyle kavrulan kafaları karışmış bu kişilerin ağızları sulandırdı ve şeriata düşmanlık hıncıyla onların imdadına yetişti.

Ey İnsanlar!

Kafir Batı, insanların işlerini İslam şeriatı ile gözeten İslam Devleti'ni ortadan kaldırıp İslam beldelerini işgal ettiğinde, yönetime, ekonomiye, öğretime, haricî siyasete ilişkin şeri hükümleri ve yargı hükümlerinin genelini uzaklaştırdı ve şeri hükümlerden geriye bugün ahval-i şahsiye olarak isimlendirilen evlilik, boşanma ve miras hükümleri dışında başka bir şey kalmadı. İslam'ın sistemleri yerine kendi ülkelerinden getirdikleri, akidemizle ve hayat tarzımızla çelişmesine rağmen bize zorla dayattıkları laik beşerî anayasaları ve kanunları koydular. Sonradan girdirilen bu hastalıklı sistemler arasında Fransa'nın icat ettiği ve içerisine kafir laiklikle iğrenç fırkacılığı karıştırdığı Lübnan modeli de vardı. Böylece devleti, üzerinde dinî duygulardan kopuk bilinçsiz çetelerin yönlendirdiği birbirlerini boğazlayan kabilelere dönüşen fırkaların çatıştığı bir çiftliğe çevirdi. Böylece insanlar, dinin fırkacılıktan beri olmasına ve siyasî fırkacılığın İslam dini ve bölgedeki diğer dinlerle hiçbir ilgisi olmayan bir Batı icadı olmasına rağmen fırkacılığın dine sarılmak anlamına geldiği vehmine kapıldılar.

İnsanların on yıllarca fırkacılık ateşiyle kavrulmasının, binlerce insanın son gösterilerde fırkacılığa karşı yaka silkelemesinin ve fırkacılığın alternatifi hususunda şaşırmalarının ardından iğrenç siyasî fırkacı liderler, bu kişilerin şaşkınlığını istismar etmek ve şeri hükümleri siyasî fırkacılığın nedeni olmakla itham etmek üzere ortaya çıktılar! Şeri hükümlere saldırmak ve çiğnemekle siyasî fırkacılık sorunu çözülecek sanki! Birdenbire bize şu meşhur Arap sözünü hatırlatmaktalar: [رمتني بدائها وانسلّت] "Çamur at izi kalsın!"

Ey Siyaset Tacirleri! Ey Laikler!

Evlilik ve boşanma ile ilgili şeri hükümlerin, fırkacı siyasî örflerinizle ne ilgisi var?! Şeri hükümlerin Fransa'nın belirlediği Lübnan'ın fırkacı anayasasıyla ne ilgisi var?! Fırkacı kotayı pekiştiren 43 Sözleşmesi ile ne ilgisi var?! Bunu değiştiren ve siyasî fırkacılığı daha da pekiştiren Taif Sözleşmesi ile ne ilgisi var?! İğrenç fıkracı rejiminize beraat hükmü verirken şeri hükümleri, cani ve sanık yapıyorsunuz ha?!

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ "Ne oluyor size nasıl hüküm veriyorsunuz?" [Kalem 36]

Ey Müslümanlar!

Liderleriniz, geçmişte sömürgeci kafirlerin cüret edemediği şeylere cüret ettiler. Zira sömürgeciler, şeri hükümlerin genelini yönetim ve yargıdan uzaklaştırmalarına rağmen Müslümanların namuslarına ne kadar düşkün olduğunu bildiklerinden dolayı ahval-i şahsiye hükümlerine cüret edemediler. Fakat bugün size liderlik eden öğrencileri, geçmişte efendilerinin aşmadığı kırmızı çizgileri aştılar.

Ey çeşitli mezheplerden olan hoşgörü ve erdem sahipleri! Ey insanların koltuklarını kabartmak için onların dinî duygularını istismar edenler! Ey Berri'nin müttefiklerinden dine ve şeriata düşkünlüğü ile tanınan kimseler! Dininize yönelik bu yeni cüretkarlık, bu defada imanınızı ve dininiz ile namusunuza olan düşkünlüğünüzü tahrik etmeden gelip geçecek mi?! Yoksa seslerinizin çıktığını işitecek ve sizden Allah ile salih kullarını razı edecek bir tavır görecek miyiz? Ya sizler ey insanları temsil ettiğini iddia eden milletvekilleri! Namuslarınıza ve şeriatınızın hükümlerine olan düşkünlüğünüzü gösterecek misiniz? Yoksa şeytanın izini takip ederek, Allah'ın dışında kanunlar çıkararak, O'nun haram kıldığını helal ve haram kıldığını helal kılarak, yasama organı diye isimlendirilmenizden dolayı söylemlerinizi eylemlerinizle doğrulayarak kendinizi O'nun ortakları yaptığınızı teyit mi edeceksiniz?

Ey Müslümanlar!

Sizler, mübarek karşıt ayaklanmanızla bu meşum projeyi 1998 yılında başarısızlığa uğrattınız ve siyaset tacirlerine kırmızı çizgilerinizin tamamen yok olmadığını bildirdiniz. O halde bu çizgilerden geriye kalanları yok etsinler diye bugün bu kişileri serbest mi bırakacaksınız? Eğer bu tehlikeli pozisyonda zayıflık gösterirseniz vallahi bu bir yürek acısı ve pişmanlık olur. O halde yüklendiğiniz emanete layık olun ve emanete ihanet eden kimselerden olmayın.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Allah'a ve rasule hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz." [el-Enfâl 27]

Devamını oku...

Yürüyüşler: Amerika'yı Kovun, Hainleri Devirin, Hilafeti Kurun

  • Kategori Pakistan
  •   |  

17 Nisan 2011 Pazar Günü Öğleyin Saat 15:00

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Pakistan'ın hain yöneticileri, tüm sınırları aştılar. Amerika'nın elini ülkede ve bölgede güçlendirdiler. Şayet bu yöneticiler, Amerika ile gizli ittifaklar yapmamış olsalardı böyle olmazdı. Zira bu hain yöneticiler, genel alanlarda, ibadet mekanlarında, okullarda, emniyet ve ordu kurumlarında ve pazarlarda katliam ve bombalama cürümlerini işleyen Amerika'nın özel askerî örgütlerine kapıları açtılar. Nitekim Raymond Davis, sadece koca buz dağının görünen bir kısmıdır. Bu hain yöneticiler, kabileler bölgesindeki Müslümanların evlerini başlarına yıkmaları için Amerikan hava kuvvetlerinin insansız uçaklarına Pakistan'da kolaylıklar sağladılar. Bu hainler, Amerikan deniz piyadelerinin sınır yakınlarındaki Belucistan'da konuşlandığı bir sırada Pakistan ordusunun liderliğinde Amerikan ordusundaki subayların, tüm mahallelerin genelinde dolaşmasını sağladılar. Bu yöneticilerin hıyanetlerinden biri de kendileri klimalı konteynerlerde otururlarken Amerikan istihbarat birimlerinin, ülkede terör operasyonları yürütmesine izin vermeleridir. Yine bu yöneticiler, korunaklı Amerikan büyükelçiliklerine ve konsolosluklarına, hain yöneticiler adına emriler çıkararak ülkenin işlerini idare etmelerine izin verdiler. Ayrıca bu yöneticiler, Pakistan üzerinden geçen ve Afganistan ile Pakistan'daki haçlı Amerikalılara içki, gıda ve patlayıcı maddeler de dahil silah temin eden ikmal hatlarının güvenliğini sağladılar!

Sanki bu cürümler yetmiyormuş gibi hain yöneticiler, açgözlü kapitalizmin ekonomik sistemini tatbik ederek on milyonlarca Müslümanın temel ekonomik ihtiyacını temin etmekten imtina ettiler. Halbuki Pakistan, altın, kömür ve bakır da dahil gerçekten muazzam tabii kaynaklara sahiptir. Ayrıca bu yöneticiler, sömürgeci kuruluşların öğretim reformu sloganı altında öğretim müfredatını kirletmelerine ve Batılı şirketlerinin pazarlama ve kültürel festivaller bahanesi altında kendi iğrenç kültürlerini yaymalarına izin vererek Müslümanların sahip olduğu en büyük değer olan İslam'ı hor gördüler.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bu yöneticiler, haçlıların hamisidirler, hırsızdırlar, korsandırlar, münafıktırlar. Zira onlar, Allah'a ve resulüne sevgi besliyorlar gibi görünseler de sadece kendilerinin ve kafir efendilerinin çıkarlarının dostudurlar. Onca büyük günahlarından dolayı onları muhasebe ettiğinizde buna daha fazla zulüm, baskı ve tutuklama ile karşılık verirler. Ne onların ne de hain üzerine hain üreten rejimlerinin ıslah edilmesinde hiçbir ümit kalmamıştır. Zira bu rejim, altmış yılı aşkındır devam eden fasit bir rejim olup kendi arzu ve isteklerine göre kanunlar çıkaran, İslam'da belirtilen hak ve yükümlülükleri çiğneyen, bu asil ümmeti düşmanları tarafından aşağılanmaya mahkum eden diktatör ve demokrat hainler üretmiştir. Bu nedenle bu rejimin kaldırılması ve ajan yöneticilerin sökülüp atılmasından dolayı gözlerden yaş akmayacaktır. Ve Allah'ın izniyle onlar yakında son bulacaktır. Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ "Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi." [Duhan 29]

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bekleyedurduğunuz gerçek değişim, sömürgeci rejimden ve hain yöneticilerden kurtulmaktır. Bunun gerçekleşmesi ise İslam ve yöneticisi Halife olan Hilafet Devleti ile mümkündür. Zira haçlı Amerikalılar ile olan her türlü işbirliğini derhal durduracak, askerî ve diplomatik tüm görevlilerini İslam topraklarından kovacak, büyükelçiliklerini, konsolosluklarını, üslerini ve istihbarat bürolarını kapatacak olan Halifedir. Keza Halife, kabileler bölgesi ve Afganistan'daki cesur Müslümanlar tarafından öldürülmelerini sağlayacak şekilde ödlek haçlılara giden tüm malzemeleri kesecek, kabileler bölgesindeki ve Belucistan'daki Müslümanları Hilafetin Silahlı Kuvvetleri saflarına katılmaya çağıracaktır. Böylece Müslümanların saflarında münafıklar olmayacak ve Müslümanlar, İslam'ın ve Müslümanların naibi olarak tek yumruk olacaklardır. Ayrıca Halife, tüm İslam beldelerini tek bir devlet altında birleştirmeye çalışacak, Filistin, Keşmir ve Afganistan'daki işgal altındaki toprakları işgalcinin zulmünden kurtaracaktır.

Halife, petrol, doğalgaz ve maden gibi fertlerin kamu mülkiyeti üzerindeki hakimiyetlerine son vererek, muazzam gelirlerini Hilafet Devleti'nin tüm tebaasının faydasına kullanarak, sömürgeci kurumlara hizmet eden faize dayalı tüm borç şekillerini ortadan kaldırarak ve fakirlere yardım etmek üzere sadece zenginlerden alınacak olan gerekli acil paraların toplanması hususunda İslam Nizamı'nı uygulayarak milyarlarca dolarlık servetleri kurtaracaktır. Keza Halife, kapitalizmin küresel koyu karanlığı ve sefaleti içerisinde İslam risaletini aydınlatıcı bir ışık olarak üstlenecek, en yüce olması için Allah dinini yükseltecek ve tüm insanlığı İslam'ın gerçek adaletini benimsemeye çağıracaktır.

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Kurtuluşun pratik adımına gelince: Bunun kanlı iç çatışmalarla, fasit rejimin gölgesindeki seçimlerle ve tagutları getiren sömürgeci askerî komplolarla olması mümkün değildir. Bilakis bunun pratik adımı, hain yöneticilerin kökünü kazıyacak ve Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek Hilafet Devleti'ni kuracak Müslüman silahlı kuvvetlerdir. İşte Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in takip ettiği metoda göre pratik adım budur ve bu, ümmetin dünyada ve ahirette kurtulmasını sağlayacak tek yoldur. Zira Ensar [RadiyAllahu Anhum], savaşmaya muktedir bir güçtüler ve İkinci Akabe Biati'nde Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e nusret verenler onlardı. İşte Medine-i Münevvera'da ilk İslam Devleti'nin kurulmasına yolan açan şey, içerisinde savaşma sözü verdikleri Ensar'ın biatidir. Bu nedenle Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], Ensardan razı olmuştur. Dolayısıyla Raşidi Hilafet döneminde tarihin akışını mazlum Müslümanların lehine değiştirenler onlardır.

Pratik adımın, sadece yöneticileri lanetlemekle ve Hilafet için çalışmadan sırf dua etmekle olmayacağını vurgulamamız gerekir. Bilakis İslam, değişimi gerçekleştirmek için çalışmayı vacip kıldığı gibi hain yöneticilere sessiz kalınılması ve dünyanın geçici metaının ahiretin kalıcı metaına tercih edilmesi halinde hayattaki vahim sonuçlarına karşı uyarmıştır. Zira Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: إنَّ النَّاسَ إَذا رَأوُا الظَّالِمَ فَلمْ يَأْخُذُوا عَلى يَدَيْهِ أوْشَكَ أن يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بعِقَاب "İnsanlar zalimi görür de onu engellemezlerse Allah'ın onları katından bir azap ile kuşatması yakındır." [Ebu Davud, Tirmizi ve İbn-u Mace]

Ey Pakistan'daki Müslümanlar!

Bu hain yöneticilerinin, fasit rejimlerinin ve kendilerine bir koltuk edinmek için onların peşinden soluk soluğa kalanların durumu artık sizlerce ifşa olmuştur. Bundan dolayı Hilafete daveti ve onun için çalışan Hizb-ut Tahrir'li muhlis amilleri benimseyerek gerçek değişim için çalışın. Hizb-ut Tahrir, 17 Nisan 2011 pazar günü öğleyin saat 15:00'da Paşaver, Revalpindi, Lahor ve Karaçi'de şeri görevlerini yerine getirmeleri için silahlı kuvvetlerine sadık bir çağrıda bulunmak için sizden yanında yer almanızı talep ediyor. Şu andan ve bu günden itibaren mescitleri, mahalleleri, üniversiteleri, fakülteleri, okulları, mahkemeleri, basın kulüplerini ve diğer tüm mekanları, imkanları dahilinde toplulukları desteklemeye çağırın. Alim, avukat, gazeteci, tüccar, doktor, mühendis ve halk liderleri gibi aranızdaki etkin ve yetkin kişilere gelince; gerek konuşmalar gerek kısa mesajlarla gerek Facebook gerekse Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermeleri için silahlı kuvvetlerden tanıdıkları muhlis kimselerle temas kurarak Allah'ın kendilerine vermiş olduğu konumları vasıtasıyla bu mücadeleye katılmalıdırlar.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Muhlis Müslümanlar!

Çok iyi bilmektesiniz ki İslam dünyasındaki fasit rejimlerin ve ajan yöneticilerin gerçek destekçisi silahlı kuvvetleridir. Bu kuvvetler, bu hain rejimleri desteklemekten imtina ettikleri zaman bunlar çökerler. Bu nedenle kapsamlı ve gerçek bir değişim, silahlı kuvvetlerin ümmete ve İslam'a destek vermesiyle gerçekleşir. Çünkü bugün İslam dünyasında bizzat güç sahipleri onlardır. İşte bu yöneticileri ve sömürgeci efendilerini, projelerini hayata geçirmede yanlarında yer almanız ümidiyle size rüşvet vermeye iten temel sebep budur.

Sizler, Allah'ın kendilerinden razı olduğu Ensarın torunlarısınız ve bugün sizlere düşen, İslam dünyasındaki gerçek değişimi sağlamaktır. Sizlere düşen, sadece yüzleri değiştirmek olmadığı gibi tarafsız kalmanız da yeterli değildir. Şu anda sizlere düşen, Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vererek bu yöneticileri ve hükmetmekte oldukları fasit rejimi söküp atmanızdır. Sizler, bu ümmetin evlatlarısınız, Muhammed İbn-ul Kasım, Salahddin ve Halid İbn-u Velid'in neslindensiniz. Ümmet, bugün İslam'la yönetimin gölgesinden ve lezzetinden mahrum olup sizlere göz dikmiş bir durumdadır. O halde sizden kim öne atılacak ve tarihin akışını bir kez daha Müslümanların lehine değiştirecek?

Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ (4) بِنَصْرِ اللَّهِ يَنصُرُ مَن يَشَاء وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ "İşte o gün, müminler de Allah'ın nusretiyle, zaferiyle ferahlayacaklardır. Allah dilediğine nusret, zafer verir. O, Azîz'dir, Rahîm'dir." [er-Rûm 4-5]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER